Aylık arşivler: Ocak 2014

Keşan Bisiklet Festivali 7. Gün

8 eylül 2013 Pazar

Gökçetepe sahil – Çamlıca – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Dünyanın fısıltılarını dinle kalbim, o fısıltılardır ki dünya senin için aşk dokur”
Tagore

 

Öne çıkmış olan görsel, Keşan Dağ Bisiklet Festivaline katılan katılımcılar Gökçetepe sahilinde toplu olarak poz vermişler. Yaklaşık 200 bisikletli var.

7-2-1

Dünkü zorlu bisiklet turu ve akşamında kurtları dökmemiz gece iyi uyumaya yetti. Sabah dinlenmiş olarak uyandım erkenden. Kalkar kalkmaz çadırımı ve eşyaları toplayıp bisikletime yükleyip erkenden hazırlanıyorum. Bisikletim hazır olduktan sonra sabah kahvaltısı için kuyruğa girerek hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz neşeyle. Kahvaltı neşe içinde, tatlı sohbet ile dostluğumuzu pekiştiriyoruz. Kahvaltı için kuyruğa girenler bekliyor kahvaltısını almak için.

7-1

Keşan turunda tanıştığım güleç yüzlü Tevfik Oytun Aka. Gülümsemesi hiç eksik değildi festival boyunca. Oytun burada kalıyor, arabası burada olduğu için akşama kadar tatiline devam edecek. Oytun ile vedalaşıyorum, ardından hatıra resmi çekiliyorum. Oytun benden yarım baş daha uzun.

7-2

Saroz körfezinin bu cennet köşesinde festival resmini hep birlikte çekiliyoruz. 200 demir atlı DOÇEK selamı vererek festivalin güzel karesinde yerimizi alıyoruz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

7-2-1

Resimden sonra yola çıkıyoruz. Deniz ile vedalaşıp kamp alanından, kumsaldan çıkarken resmimizi çekiyorlar.

7-3

Elbette yol dikleşmeye başlıyor ama herkes kendi temposunda çıkıyor. Koru dağı mükemmel manzarası ile kendini hissettiriyor.

7-4

Sabahın ilk saatlerinde birden bire yokuşa sarınca haliyle kısa molalar başlıyor. Ara sıra lastikler de patlamıyor değil. Şansıma bu turda, taşlı topraklı yollarda henüz lastiğim patlamadı. Patlak lastiğini onaranların yanında durup yardım gerek var mı? diye soruyorum. Hallederiz deyince kameraya poz veriyorum bisikletim KUZ üzerinde.

7-4-1

Gördüğünüz gibi yolumuz da bu gün harika. Asfalt yoldan çıkmışız, toprak yolda doğanın içinde ilerlemeye başladık. Elbette yaz aylarında güzel oluyor, yoksa yağmurlu havalarda kesinlikle çamurlara batmıştık. Buralardan yol bisikleti ile kışın, bir de yüklü olarak gidemezdim.

7-5

Kendimi ormanın içinde kaybolmuş gibi hissettim. Ormanın içi loş, güneş ışıkları yaprakların arasından süzülerek ışık oyunları arasında, ormanın sesini dinleyerek şu anı yaşamaya çalışıyorum. Orman kuşları bana harika müzik ziyafeti çekiyor resmen. İçime tatlı bir huzur doluyor, buradan hiç ayrılmak istemiyorum ama gruptan geri kalmamam gerek. Bisikletim KUZ yüklü olarak park etmiş, ben ayakta durmuş ormanı dinlerken.

7-6

DOÇEK ekibi bizleri susuz bırakmadı yol boyunca. Zaten çevrede herhangi bir çeşme yada su pınarı yok. Bizlere su takviyesi olarak yarım litrelik pet şişede su dağıtarak susuz bırakmıyorlar. Fakat ormanın içinde suyunu içenler nedenini bir türlü anlayamadığım, çözemediğim bir şekilde şişeleri yerlere atıyorlar. Ben de ormanı böyle plastik şişelerin kirletmesine dayanamayıp bütün şişeleri toplamaya başladım. Kimisi bagajları ve çantaları olmadığı için dolu şişelerini  düşürmüşler. Böylece 6 adet su dolu pet şişe ve bir sürü boş şişe topluyorum. İlerde çöp tenekesine atmak için bagajımda taşıyorum. Yapacak bir şey yok. Doğayı birileri korumak zorunda, bir yerde hazinemi de toplamış oluyorum böylece. Doğaya ait olmayan nesneler ormanın güzelliğini bozuyor. Bu bana bir fikir veriyor, önümüzdeki yılda bir proje hazırlayacağım çevre için. Bisikletimin yanında durmuş halde çekiyorlar beni. Ön bagajımın üstünde topladığım pet şişe.

7-7

Dünyayı hemen hemen on kez tavaf etmiş bir bisiklet gezgini Rahman Karataş. Rahman bisiklet kompedanı, bisiklet hakkında bilmediği bir şey yok. Aralıkta Başak ile birlikte Morocco da tur düzenleyecekler. Ben ve Rahman yan yana bisiklet sürerken çekiyorlar toprak yolda.

7-8

Buradan aşağıya indim, gördüğünüz gibi ormana aykırı herhangi bir şey yok. Etraf tertemiz gayet güzel görünüyor. Ormanı seviyorum, sizleri sevdiğim gibi, kardeşcesine ve hür. 7-9

Çam ormanı içinde orman yolu açılmış yangını söndürmek için.

7-10

Bazı yerler iniş için bayağı dik ve tehlikeli. Kimisi bisikletten inip yürüyerek aşağı iniyor. Ormanda geçtiğimiz yer yangın yolu, ormanda yangın olduğu zaman diğer ağaçları korumak için orman ekibi böyle yollar açarak bir nebze olsun diğer ağaçları koruyor. Önümde bir kişi bisikletinden inip eliyle dik yokuşu inerken.

7-11

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik, bir de baktık ki yol bitmiş. Önümüzde patika ve dere, patika bile yok o derece yani. Gideceğimiz yöne doğru ağaçlara şeritler bağlayarak bizlere yardımcı oluyor. Kalabalık olduğu için arkadaşların inmesini bekledim bir süre.

7-12

Patikadan iniş dik olduğundan patikanın boşalmasını bekliyorum. Çünkü bir tek bende bagajlar yüklü, ağır vasıta olduğum için bekliyorum. Ön ve arka bagajlar yüklü çantalarla. Arkadaki çantalarımın üstüne fosforlu sarı yelek bağlı.

7-14

Resimde görüldüğü gibi bisikletleri dere yatağından böyle geçiyoruz. Derede su olmaması bizlerin ıslanmamasına sebep oluyor. Yoksa sudan çıkmış balığa dönerdik.

7-15

Dere yatağını geçip diğer yola çıkıyoruz. Dere tarafında çınar ağaçları ormana ayrı bir renk katıyor. Çınar ağaçları suyu sevdiğinden dere yataklarında, su kaynakları ve göl kenarlarında görürüz. Doğal ortamda ormanın içinde her yerde göremezsiniz.

7-17

Yine bir bisikletçinin lastiği patlamış, yardıma ihtiyaç olup olmadığını soruyorum. Kendisi halledebileceğini söyleyince yoluma devam ediyorum. Üç gündür bisikletim yüklü olarak, taşlı topraklı ve dikenli yerlerden geçtim, şansıma lastiklerim patlamadı. İçimde bir his var dikenler benden korkunç bir şekilde intikamını alacak gibi geliyor. Hadi hayırlısı.

7-18-1

Orman içinde giden yol dönemeçten sonrası görünmüyor. Karşıma neler çıkacak belli değil. Bilinmeze doğru gidiyorum, bu daha heyecan verici.

7-20

Güçmen kızı Mavie’nin hikayesi

III

Yanık türküsünü duyan Bilge Urim Baba,
Oduncu Sencer’in yanına çöker, demir atından çıkardığı cezvesinde kahvesini yapar ikram eder.
– Diyesin derdini kızancık, türkünü ürekten sülersin yanık yanık. Bilirim ki dolaştırır durursun kervanı. Daglar aştık dereler geçtik çetrefilli yolları kat ettik, bilirim ki düner düner aynı yere celiriz. Uzaklaşmayız Cennet köyünden. Diyesin derdini, dolaştırmayasın bu ka demir atlıyı, Çeyiz toz toprak , güçmen celini Mavie perişan.
– Mavia benim sevdamdır Kosovali Bilge, biz kurduk birlikte hayalleri, kasap aldı akıttı paraları. Bilirim yoktur o ka para bende ama bilırım üregim doldukça taşar Mavie sevdamla. Süliyesin Kosovali Bilge nasıl verırım bu ka yanıkken sevdalimi el eline. Bu ka demiratlıyı sürün üstüme üldürün beni cürmesin bu cüzlerım….
Uzaklara baktı koyu kahvesini içen Kosovali Urim Bilge. İçtiği kahve kadar acıydı, dingediği hikaye.

Yol kıyısında oturmuş kahve içerken. Kahve takımları önümde.

7-20-1

Topladi Kosovali bilge Kumandan Aakan’ı ve kurmaylarını.
-Bir angi şey mi oldi? Neden topladın bizi anglamayz Kosovali?
– İsteym bişey sülema size. Bir angi şey olmuştur.
Kosovali Bilge Urim anlatır Sencer ile Mavie’nın sevdasını, ürekleri sızlar dingleyenlerin. Aakan kumandan kurmaylarına döner
– Süleyin yigitler bu durumda biz ne ederiz bir yanda emanet var bir yanda yanık sevda?
Faruk kararlıdır bakar Ayşe’ye :
– Biz sevdik kavuştuk pişman olmadık, üregımız tek atar, biz aşktan yanayız
Selda tutar elini Ayhan’ın
– Yolumuz sevda yoludur, biliriz aşik dilinden
Bıçkın Aykut ayağa fırlar:
– Tek başıma ordu olurum gene korurum bu aşikları. Yolu aşktan geçenlerin yılmaz bekçisiyiz
Gülayşe heyecanla
– U vakit süzümüz süzdür yolumuz birdır.

Demir Atlı Kervan, zengin çeyizi Sarozun dalgalarına bırakıp yula koyulur. Cennet çüyüne gelerek toplanırlar. Kasap Raci beklemektedir üfke ile. Kumandan Aakan ve kurmayları dikilir karşısına:
– O ka para döktüm size, emanet verdim. Siz ki içe sayarak geri dündünüz olsun aram gıram yıkılın karşımdan.
– Biz bu ka demir atlı senin parana degil ayırlı bir işe toplandık. Emanetine gözümüz gibi baktık, lakin… diyerek dikildi karşına Aakan Kumandan.
– Lakin nedir korkaklar? Er bir taraftan toplandınız bu ka demir atli ne işe yaradınız süleyin?
– Attırmayın Arnavutun kafasini! Bizim yolumuz cünül yolidir? Bileymisin kari diye aldığın Mavie’nın cünli çimdedir. Dükeysin paranı alaysın kızı. Bileymisin isteymidir seni!
Diye cürledi Urim Bilge.
Cünüle cünül vermiş bütün demiratlilar bi agızdan kaskları havada: “ Biz uzun yollardan celdık, yetmedi dagları aştık, zirveleri cürdük, derelere indık çiktık, emanete zarar cetirmedik. Ama cürdük ki Güçmen Kızı Mavie ve Oduncu Sencer’in aşklari Yüce daglar kadar büyük, güğü delen ağaçlar kadar yeşildir. Bundan büledir ki biz demir atlilar her yıl bu vakit Cennet Çüyünde buluşacak Güçmen Kızı Mavie ve Oduncu Sencer’in aşkını yad edecek Rumeli aşk türküleri ilen kutlayacagız. Şimdi bu Cennet Küyünden ayrılacagız lakin Mavie ve Sencer’in aşki bizim aşkimizdir , daglarda bıraktıgımız ayak ve teker izlerimiz aşkın izidir….”

O cün bu cündür Keşan’da demir atlilar her yıl toplanır, daglari dulanır Mavie ve Sencer’in aşkına…

Esma Eser Açıkgöz…2013

mavie-3 by urimbaba

Kahve cezvem 4 kişilik olduğundan şanslı olanlardan ilk önce Masalcı Esma, ardından Selim geliyor. Şehnaz Başaran Karabulut ve Betül Gezen kahvemi maalesef içemiyor. Kahveyi içerken Afyon Başmakçı’dan masalcı Esma bacı bize Güçmen Kızı Mavie’nin masalını anlatıyor bize güzel sesi ile. Masalı o kadar güzel anlatıyor ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Bütün bisikletçiler bizi geçiyor, böylece grubun gerisinde kaldık.  Kahve takımları önünde bağdaş kurup otururken bizi resim çekiyorlar. Betül, kadın bisikletçi, kafasında kask var. ben, Esma ve Selim kahve içerken.

7-20-2

Orman yolu yol değil sanki, cennette bisiklet sürüyorum. Nedense buradan ayrılmak istemiyorum. Keyifle, etrafıma bakarak, düşük tempoda ilerliyorum. Bol bol temiz havayı ciğerlerime sonuna kadar çekiyorum. Aklıma 18 yıl demir çelik fabrikasında soluduğum zehirli gazlar geliyor. O zamanlarda sigara içiyordum. Fabrikada bazen deli poyraz esince ortam o kadar duman ve toz oluyordu ki sigara dumanı daha temizdi inanın. Bununla beraber 30 kusur yıl boyunca sigara da içtim. Bisiklete başlamam sigaradan kurtulmama neden oldu. 5 yıl oldu sigarayı bırakalı, umarım bisiklete binip sigara içen arkadaşlarım bir an önce sigarayı bırakırlar.  Ve böyle ormanda bol bol bisiklete binip ciğerlerini temizlerler. Böyle yerde bisiklete binilmez mi?

7-21

Her ne kadar orman yolundan ayrılmak istemesem de bir süre sonra Koru dağından düzlüğe, tarlalara varıyorum. Burada tarlalar yemyeşil, İzmir deki gibi tarlalar sarı değil. Yeşil tarlanın ardı çam ormanı.

7-22

Burada Ayçiçeği tarlaları bile yeşil, hala sarı taç yaprakları duruyor.

7-24

Her bir saz dalı uzandığında gökyüzüne, her bir saz dalı gördüğünde bu gözler; dile gelip dolanır İrem’in kadife sesinden dökülen nadide dizeleri. Dizeler dile gelir de tınısı geri mi kalır.

Islık olur, söz olur, şarkı olur…

Sazlıklardan havalanır ördekler, kanat sesleri karışır boşluğa ve Yolcu, ıslak, yorgun ama tutkuludur.

Tutkusu yoldur, yolda olmaktır. Yolun boyundaki sazlıkların arasından geçerken böyle düşer sözcükler aklına, aklından diline ve kaleme. Bir ıslık oluvermiştir, si bemol.

Yol devam eder, Yolcu akar gider, yolunda, sazlıkların arasında…

Hakan EŞME / Kavak Kumulu

Sazlıklar arasından Ayçiçeği tarlası. Sazların ucunda sopa gibi çiçeği çıkmış.

7-26

Konvoyun en gerisindeyiz, ama acelemiz yok. Yolda bol bol resimler çekerek ilerliyorum. Haliyle benim de resimlerimi çekenler de olmuyor değil. Bisikletimi sürerken arkada Ayçiçeği tarlası resme giriyor.

7-24-1

Çantamda daima kahve içmem için gerekli edevat bulunur. 4 kişilik bir cezve, 4 adet porselen fincan, kendi yapımım ispirto ocağım, 1,5 litre mavi ispirto, şeker, kaşık ve su bulunur. Su kenarı, güzel bir manzaralı yer yada canım çektiğinde hemen dururum. Kahve takımımı çıkarıp 4 kişilik kahve hazırlayıp ispirto ocağına sürer kahvemi üşenmeden pişiririm. Eh dere kenarı bulunca kahvemi pişiriyorum. Kahveyi pişirirken konvoyun en arkasından gelen orman aracı geliyor ve yanımızda duruyor. Bize burada durmayın yola devam etmemiz konusunda ikaz ediyor. Ben de kahvemizi içip peşinizden geliriz diyerek savmaya çalışıyorum ama ısrar ederek kalkıp yola devam etmemizi istiyorlar. Eee ne de olsa Arnavut’uz, inadım galip gelince mecburen orman aracı devam ediyor yoluna. Biz de kahvemizi keyifle içiyoruz. Daha önce kahvemi içemeyen Betül Gezen ve Şehnaz Başaran Karabulut kahvemi içecek. Kahve ocağı önümde, üzerinde cezvede kahve pişiyor. Dört tane fincan yerde. Arkada ilginç bir bisiklet var. Küçük tekerlekli, üçgen bir kadro, sele dik olan kadroya tutturulmuş. Bisikletim KUZ arkada park etmiş beni bekliyor sakince.

7-26-1

Sevgili yol arkadaşımla birlikte keyifle kahvelerimizi içiyoruz. Böyle uyumlu sakin ve nazik yol arkadaşım var keyfimizi kimse bozamaz. Güzel sohbet eşliğinde kahve içerek dostluğumuzu da pekiştiriyoruz. Resimde görünen sigara paketi bize ait değildir, büyük bir olasılıkla resmimizi çeken çeken arkadaşa aittir. Umarım en kısa zamanda sigarayı bırakır.

7-26-3

Kahveleri içip toplanıyorum. Yola çıktık, İstanbul’dan Gönül Akkurt arkadaşımla Şehnaz Başaran Karabulut’a poz veriyoruz birlikte.

7-26-4

Tarlaların arasında yolumuzu kaybetmemek için işaretleri takip ederek grubu kaybetmiyoruz. Kanalın betonuna bisiklet ve sola doğru işaretli ok işareti gideceğimiz yönü belirtmiş.

7-26-5

Öğle yemeği molasından sonra yola koyularak Keşan’a ulaşıyoruz. Altın parka varıp festivali böylece kazasız belasız bitirmiş olduk. Altınpark kenarında bizleri çekiyorlar bir poz.

7-27

Parkın içinde çadırımı kurup eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Bahçe hortumu ile duş alıp kirlenmiş, tozlanmış bütün çamaşırlarımı ve çantalarımı bir güzel yıkayıp kurumak üzere ipe asıyorum. Ben ve birkaç arkadaş bu gece burada kalıp yarın yolumuza devam edeceğim.

İzmir’den festivallerin gülü Timukan Karaca tüm samimiyetinle gülerek poz veriyor.

7-28

Festivale katılan diğer bisikletçilerin çoğu ile vedalaşıp onları uğurluyorum. Kalan bir kaç kişi ile sohbet ederek çay içiyoruz. Birlikte geçirdiğimiz 3 günün hatıralarını konuşup anılarda yaşıyoruz.

Ayraboludan sevimli çift Sema Güvendağ Karabulut  eşi Ayhan Karabulut, Alper Kaçar ve yol arkadaşım Burcu ile tur sonu yorgunluk çaylarımızı içerek sohbet ediyoruz hep birlikte.

7-29

Keşan DOÇEK ekibi ile başta Başkan Hakan Eşme olmak üzere, Faruk Eker, Haluk Akalın, Nail Özkan, Mert Akpınarca, Mahmut Aksu, Aykut Celep  ve gülüşüyle, tatlı sohbetiyle tur boyunca güzel resimler çeken sevgili Kızçe Ayşegül Gökalp’a bu güzel festival için kendilerine teşekkürlerimi sunarım. Çok iyi organize olarak 3 gün boyunca Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği boyunca bizlere doyurucu yemekler sundular. Akşamları, hoş sohbetleri ile eğlence ile bizleri coşturarak festivale renk katarak gönüllerimize taht kurdular. Hepsine kendi adıma çok teşekkür ederim. Keşanlılar iyi ki sizleri tanıdım, harikasınız…

Bu arada Orhan Şentürk ile tanışıyorum, Karadeniz uşağı. Kendisi Edirne’ye gidecek yol arkadaşı arıyor, bu vesile ile tanışıyoruz. Ertesi gün birlikte yola çıkacağımız için yolculuk için plan yapıyoruz birlikte.

Akşam yemeğinden sonra  otobüs ile İzmir’e gidecek arkadaşları garaja hep birlikte götürüyoruz. Marmaris’ten Fırat Okutucu arabasıyla Esma’nın bisikletini ve diğer bagaj çantalarını garaja getiriyor. Ben,  Burcu, Ömer Uz, Tuğba Dağlar bisikletlerimizle garaja geliyoruz.  Burcu, Ömer, Tuğba  İzmir yolcusu. Masalcı Esma Denizli’ye gidecek. Burcu’ya bizimle tura devam etmesini söylüyorum ama babasın la buluşacağını söyleyerek teklifimi kabul etmiyor. Garajda otobüsün gelmesini beklerken birer çay içip, sohbet ederek zaman geçiriyoruz. Otobüs terminale gelince beklenen an geliyor ve 4 adet bisikleti otobüsün bagajına nasıl sığdıracağımıza geliyor sıra. Muavin ve şofer ile kısa bir tartışma yaşadıktan sonra tabi ki biz galip geliyoruz. Ömer ile bagajda 4 bisiklete yer açıp bisikletleri bir güzel yerleştirerek rahat bir nefes alıyoruz. Ne de olsa biletleri alırken bisikleti bagaja konulacağını arkadaşlar belirtmişler biletlerine. Haliyle otobüsün hareket saati biraz gecikiyor. Burcu ile birlikte yaptığımız 7 günlük turumuzda gayet uyumlu, sakin, hiç bir olumsuzluğa meydan vermeden, beni ve beraber yol yaptığımız arkadaşları hiç üzmeden ve gerçek bir yol arkadaşı, dost olduğu için kendisine teşekkür edip İzmir’de buluşma dileği ile vedalaşıyorum. Masalcı Esma ile başka bir turda buluşup yeni masallarını dinlemek üzere vedalaşıyorum. Ömer ve Tuğba ile vedalaşarak hepsini otobüse bindirerek arkalarından su dökerek uğurluyorum. Otobüs gittikten sonra park alanına gelerek çadırıma girip dinlenmek üzere yatıyorum.

Aşağıdaki resim DOÇEK ekibinin hazırladığı rotayı gösteriyor.

Bu yazıdaki bazı resimler diğer arkadaşlara aittir.

1236444_10201352344202917_1091643509_n

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 42 Kilometre civarı.
Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Bisiklet Festivali 6. Gün

7 Eylül 2013 Cumartesi

Gökçetepe sahil – İbrice limanı – Mecidiyeköy – Gökçetepe sahil

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Gece çiçeği ;

sabah kendisini öptüğü zaman

geç kalmıştı.

Titredi, iç  çekti ve toprağa düştü.”

Tagore…

Yaşanılası sabahlar….

Öne çıkmış olan görsel Denizin içinde ikişerli dört dalgıç, Tüplerden alınıp verilen hava kabarcıklarla yukarı çıkıyor.

1526849_10151947213953580_187601142_n

Güneş ilk ışıklarını ağaçların arasından kampımıza vuruyor. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı etmeden dalış grubu olarak sabah 08:00 de toplanıyoruz. Kamptakiler daha yeni uyanmaya başlamış, kahvaltı henüz hazır değil. Güneş henüz doğmamış ama ağaçların arkasında parlak ışıkları kendini belli ediyor.

6-1 (1)

Kısa sürede Güneş doğuyor ve karşıki yamaca vurmaya başladı. Çakıllı olan kumsal gölgede, henüz Güneş ulaşmamış.

6-2

Dalma grubu 16 kişi ve rehberimiz ile birlikte yola çıkıyoruz hep birlikte. Ben Burcu ile arkadan öndekilere yetişiyorum. Bizi bekliyorlar.

1

Sabahın erken saatlerinde, kahvaltı yapmadan bisiklete binmek fazla rahatsız etmiyor beni. Yolumuz 10 km deniyor İbrice limanı dalış merkezine. Yaklaşık 4 km civarı yol alınca solumda bir kap alanını görüyorum. İnsanlar kahvaltıya, masalara oturmuş kahvaltısını yapıyor. Kumsalı olan güzel bir koya benziyor. Demek ki buralarda koy çokça var.

6-6

Buraları tanımadığım için yakınlarda başka bir kamp alanı var diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Herhalde Saroz körfezinde bayağı kamp alanı var, biz sadece birinde kamp yapıyoruz. Bunları düşünürken kamp alanının çadırlarını görerek, bunlar da bizim gibi çadır kampı yapıyor derken kendi çadırımı görünce şaşkınlığım biraz kızgınlığa dönüşüyor birden bire. Hem de çadırım ile yol arası 15 metre. Hayretler içindeyim, biz 4 km yol yapıyoruz fakat geldiğimiz yol bir arpa boyu. Arkadaş bu nedir beea? Nasıl bir oyundur bu? Bize yapılır mı? Cık cık cık. Çamların altında kendi çadırım ve bir kaç çadır daha.

6-3

Neyse yolumuza devam ediyoruz yapacak bir şey yok. Kamp yaptığımız koydan uzaklaşıyoruz. Denizden epey yükseldik. Yol toprak ve taşlı o yüzden biraz daha yavaş sürüyorum. Ön bagajı ve o gün kullanmayacağım eşyalarımı çadırın için bırakmıştım, nasıl olsa akşam kampa döneceğiz

6-4

Yol deniz kıyısı ama orman yolu ve ormancılar burada da çamları kesip tomrukları yol kıyısına dizmişler.

6-5

İbrice limanının üst tarafında taş ocağı ortamı çirkinleştirmiş. Liman için taşları bu ocaktan temin etmişler sanki.

6-8

Oturdum sırtın üstüne
Geçmiş günleri düşündüm
Askerdim, Adilhan köyündeydim;
Böyle bir akşamdı yine;
İçimde yine İstanbul hasreti,
Dalmış düşünmüştüm;
“Bu dağlar Koru Dağları değil,
Bu köy Adilhan Köyü değil;
Ne şu değirmen Ferhat Ağanın,
Ne de bu türkü hazin;
Ne açım, ne susuz,
Ne de gurbet elde yalnız
Hele güneş bir çekilsin;
Gideceğim bir ahçı dükkanına
Bu akşam da orada içeceğim
Hele şu Haliç vapuru
İskeleye yanaşsın
Yolcular çıksın hele;
En güzel saati şimdi Eyüp’ün”
Hadi yavrum, yolcu yolunda gerek
Nihayet göründü İbricik Köyü…

***

Çadırımın üstüne yağmur yağıyor,
Saros körfezinden rüzgâr esiyordu,
Ve ben, bir roman kahramanı,
Ot yatağın içinde,
İkinci dünya harbinde
Başucumda zeytinyağı yakarak
Mevzuumu yaşamaya çalışıyordum
Bu şehirde Başlayıp
Kimbilir nerde,
Kimbilir ne gün bitecek mevzuumu…

Orhan Veli

 

Ve İbricik limanı, Saroz körfezinin kuzeyinde küçük bir liman. Balıkçıların kayıkları burada barınıyor. Aynı zamanda denizin kıyısı dalmaya uygun bir yapıda olduğu için önemli bir dalış merkezi. Ve burada yeni başlayanlar için dalış okulları var.

6-7

Dalış öğretmenleri öğrencilere dalış eğitimi vererek sertifika veriyorlar. Denizi iyi bilmek gerek yoksa şakası yoktur. Ne kadar güzel olursa olsun bu güzelliği görebilmek için denizin kurallarına uyacaksın. Deniz altında iki dalgıç.

2

Bizleri ikişerli olarak ayırdılar ve dalış öğretmenim Buğra. Buğra Öğretmen biraz gecikiyor. Nihayet gelip bize dalış hakkında bilgiler vererek deniz altında yaşayabileceğimiz sorunları nasıl alt edeceğimizi anlatıyor. Dalış alet ve edevatlarını tanıtıp nasıl kullanacağımızı anlatıyor. Ben daha önce gözlük palet denizde kullanmıştım ama ilk defa tüplü dalış yapacağım, biraz heyecan var. Vücuduma uygun dalış elbiselerini giyiyorum. Elbise üzerime cuk oturuyor. Üzerimde dalgıç elbisesi, kısa kollu ve kısa donlu tek parça, elimde paletleri tutuyorum.

6-12

Arkadaşlarla hatıra resmi çektiriyoruz dalgıç elbisesi ile.

6-12-1

Tüp ve paletleri alıp dalacağımız yere götürüyoruz hep birlikte. Benim elimde paletler, yardımcı arkadaş tüpleri taşıyor.

6-12-2

Cep telefonumu ve kameramı  Fırat Okutucu’ya veriyorum resim ve video çeksin diye. O da bol bol resim çekiyor, nasıl olsa bedava diye. Ben de ona poz veriyorum. Saçlar, bıyık ve sakal, bakalım nasıl dalacağım diye biraz alıştırma yapmak için kendimi serin sulara bırakıyorum. Biraz da deniz elbisesi güneş altında iyice yakmaya başladı. Suya girince sanki deniz yatağına binmişim gibi geliyor. İlk defa elbise ile yüzüyorum ama çabuk alışıyorum. Bir de paletleri de takınca  beni kimse tutamaz. Gözlüğün içine ara sıra su giriyor ama hocanın öğrettiği şekilde, gözlüğün üst kısmıyla parmaklarımla bastırıp burnumdan nefes vererek suyu boşaltıyorum.

6-13

Asuman Şen ile hatıra resmi çekiliyorum.

6-15

Dalıştaki diğer arkadaşların hepsi daldılar, benim grupta bir dalış öğretmeni olduğu için  tek tek dalıyoruz. Ben ikinci dalacağım o yüzden habire denize girip çıkarak hem antrenman hem de serinlemeye çalışıyorum.

6-16

Burcu dalışını yapmış mutlu bir şekilde denizden çıkıyor. Ben hala uslu çocuklar gibi sıramı bekliyorum.

6-14

Kenarları kayalıklı, dar bir alan çakıllı kumsal, Dalış buradan yapılıyor.

6-11

Nihayet sıra bana geldi, dalış Öğretmeni ile beraber oksijen tüpünü giyiyorum. Gerekli ayarlamaları yaparak beni dalışa hazırladı.

6-18

Sonra tüpten nefes alıp vermeye başladım. Öğretmenim beni yavaş yavaş, çaktırmadan suyun içine batırıyor. Oksijen tüpü ve elbise ile batmak zor, o yüzden kurşunlu kemeri takmıştım belime daha önce. Yine de kurşunlar hafif gelmiş olmalı ki öğretmen benim kafamdan bastırıp suya gömüyor.

6-19

Ve uslu bir çocuk olarak bu kadar beklememin mükafatını alıyorum. Denizin içi gerçekten mükemmel, başka bir dünyaya girmiş gibi oldum.  Bir de İbrice limanı dalışa uygun bir yer. Etrafımda renkli ve çeşitli balıklar bizimle beraber hareket ederek bana değişik bir haz veriyor. İşte burada fotoğraf makinesi gerekiyor ama maalesef gördüğüm ne varsa hiç birisinin resmini çekemiyorum. Neyse biz dalışımıza dönelim. Etrafımda karagözler, barbunlar, lidakiler ve çipuralar, ısparoz balıkları, çeşitli kaya ve ot balıkları, irili ufaklı etrafımda sakin sakin süzülerek yüzüyorlar.

Su altı resimleri için Gürkan Açıkel’e teşekkür ederim. (Deniz altındaki resimlker Gürkan Açıkel’e aittir)

1174953_10151699312393580_635281205_n

Denizin içinde ikişerli dört dalgıç nefeslerini vererek hava kabarcıkları oluşturmuş. Üsttekiler Öğretmen, alttakiler de dalış yapan biz öğrenciler. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1526849_10151947213953580_187601142_n

İlk defa ahtapotu kendi yuvasında görüyorum. Ahtapot beni görünce yuvasının ağzında merakla beni izliyor. Ben de onu rahatsız etmeden uzaktan bana sunduğu bu güzelliğe hayranlıkla izleyerek deniz altında diğer güzellikleri seyretmeye devam ediyorum. Dalgıç Öğretmenim beni eliyle yönlendirerek ilerliyorum. Artık deniz altında iyice alışarak bir yukarı bir aşağı serbestçe yüzüyorum. İndiğimiz derinlik 6 metre. Deniz tabanında bir deniz kabuğu buluyorum, kabuğu elime alarak yüzmeye devam ederken birden şirinleri görüyorum. 30 40 kadar miniminnacık küçük balıklar, boyları 10 mm civarında, cam mavisi, laciverte yakın şirin balıklar. Hepsi bir arada sürü halinde deniz tabanında topluca çok güzel bir görsel şölen sunuyorlar. Herhalde uslu bir çocuk gibi beklediğimden bana ödül olarak şirinleri görmeme neden oldu. Su altı fotoğraf makinamın olmaması iyi mi oldu, yoksa kötü mü oldu bilemiyorum. Belki de küçük şirin balıkları görüntülememek gerek, kim bilir. Kendimi şanslı hissettim nedense.  Balıklar bizi takip etmeye devam ediyor sakince. Derken karşıma çok iri bir karagöz çıkıyor. Balık o kadar iri ki benden ürkmüyor ve kocaman gözlerini bana dikmiş merakla bana baktı. Ben de şaşırıyorum böyle büyük bir balığı karşımda görünce. Bir süre karşılıklı birbirimize bakıştık. Balığın boyu 50 cm’den fazla olduğunu söyleyebilirim. Gözlerinin etrafındaki siyah halka kocaman gözlerini daha da büyütüyor sanki. Pulları da baş parmağımın tırnağından daha büyük ve gümüş renginde. Öyle yavaş yüzüyor ki sanki elimi uzatsam dokunacakmışım gibi geliyor bana. Bir süre birbirimizi izledikten sonra balık yavaşça arkasını dönüp koca kuyruğunu sağa sola hareket ettirerek denizin koyu lacivert karanlığa doğru gitmeye başladı. Sanki beni de çağırmış gibi onu takip etmeye başladım. Lacivert derinlik insanı daha çok derinlere çekiyor sanki. Yanımda dalış Öğretmenim olmasa balığın peşinden kaybolabilirdim denizin derinliklerinde. Öğretmenim beni uyararak daha fazla derine dalmadan yukarı doğru yavaşça çıkarmaya başlıyor. 6 metreden fazla dalmışım herhalde vurgun yememek için kademe kademe çıkıyoruz yukarıya doğru. Ben hala gördüklerimin sarhoşluğundayım. Su altında 25 dakika kadar kalıyoruz. Kıyıya yanaşınca yardımcı sırtımdan tüpü çıkarıp rahatlatıyor beni.

6-28

Oksijen tüpü ve kurşun ağırlık kemeri üzerimden çıkınca tüy gibi hafif hissediyorum. Ama hala deniz sarhoşluğu devam ediyor. O yüzden biraz oturuyorum. Başımda yardımcı arkadaş var.

6-30

Öğretmenim, yardımcı ve ben denizden çıkarken.

6-31

Böylece kısa dalış maceram harika bir şekilde sona eriyor. Yavaşça sudan çıkıyorum, Ama hala denizin atlındaymışım gibi geliyor ve hiç bitmesin istiyorum. Hala büyülüyüm. Burada denizden herhangi bir nesne almak yasak bilgilerinize dostlar. Denizde bulduğum kabuğu gözlüğümün içinde karaya çıkarıp çantama koyuyorum kimseye çaktırmadan.

6-32

Görevli arkadaşlardan birisi denizden çıkar çıkmaz elindeki poşetten kurabiye veriyor. Açlık kendini hissettirmeye başladı birden bire.

6-33

Dalgıç elbiselerini çıkarıp teslim ederek kuru pasta ve soda ile mükemmel kahvaltımı yapıyorum. Bisikletçilerin çoğu gitti bir ben ve bir kaç kişi kaldık. Toparlanıp son kalan artçılarla birlikte yola koyuluyoruz. Hala kendimi deniz altında balıklarla gidiyormuşum gibi geliyor. Öndekiler görünmüyor, boş yolda gidiyorum, önümde kimseler yok. Solda sulama kanaleti var.

6-35

Bir süre asfalt yolda ilerliyorum, önden gidenlere yetişmem imkansız gibi ama yetişebilirim. Zaten benim de yetişmeye niyetim yok. kendi tempomda ilerliyorum. Sonunda öndekilere yetiştim. Asfalt yoldan toprak yola girerek yine doğanın içinde ilerlemeye başlıyoruz. Hafif rampa olan toprak yolda bisikletçiler sıralanmış tepeye kadar.

6-34

Karşıma ulu bir meşe ağacı çıkıyor. Ağacı komple alabilmem için geri dönüp kadraja anca sığdırıyorum. Ağacın oralarda öndekilere yetişip onları geçiyorum üçer beşer.

6-36

DOÇEK öyle yollar seçmiş ki yol da denmez çünkü yol bitiyor. Normal düz bir arazide gitmeye başladık. Yani o kadar güzelliklerde pedal çeviriyoruz anlayın. Etraf çam ağaçları, patikadan gidiyoruz.

6-38

Güçmen kızı Mavie’nin hikayesi

II

Uzak memleçetlerden gelen 200 demiratlı, Kumandan Aakan, Kurmayları Nail, Faruk, Ayşe, Haluk, Ayhan, Selda, Aykut, kızçe Gülayşe Mert ve Mahmut aazır ve nazır kurdular çadırlarını.
Kosovali Urim yolun bilgesi, uzun saçlarını umuzlarına dükerek oturur çadırının ününe.
Bir terslik sezdi uzun uzun karanlıga bakarak.
Gözü ilişti kılavuz oduncu Sencer’in huzursuzluguna.
“Olacak bir hangi olaylar issederim” diye süylenir.
Sabah toplanır yük, sırtlanır çeyiz, Komutan Aakan, Klavuz Sencer önde yol alır,
kurmaylar aralara dağılır uzak memleçetlerden celen yolu bilmeyen aşk gönüllüsü demir atlıları kolaçan eder. Kosovali Urim Baba en sondan takipler kervanı.
Gelin Mavie koronakli demir atında sürerken yolunu yanık türküsünü söyler:

“Bir yigide bir sözüm var
Nasıl deyem ben turnalar
Güremedim aylar oldi
Güzlerim hep aglar oldi
Aramızda koca daglar
Manimiz oldi
Üremedim saclarimi
Belimi buldi
Keşan’a çıkamadım
Saroz’a atlayamadım
Dündüm durdum yar yolunda
Sana doymadım
Turnalari güğe saldim
Sana yolladım”

Manimiz oldi şarkısının videosu, kız söylüyor.

mavie1 ile urimbaba

Mavie’nın yanık sesi kılavuz Oduncu Sencer’e kadar gider. Sencer dertli derli geriye esen yele

“Bir cüzele bir süzüm var
Nasıl deyem ben turnalar
Saçlarının tellerinden
İnce beline dolaşam
İstey misın daglar aşam
Sana ulaşam
Alam seni yarim yapam
De bana paşam
Keşan’a çıkamadım
Saroz’a atlayamadım
Dündüm durdum yar yolunda
Sana doymadım
Turnalari güğe saldim
Sana yolladım”

Manimiz oldi şarkısının videosu, erkek söylüyor.

mavie2 ile urimbaba

Zengin çeyizi taşıyan, dertli göçmen gelini koruyan 200 Demir Atli daglari dolanır
Saroz’un serin akşamına kurarlar çadırlarını.
Kılavuz Sencer dagları bilir avucunun içi gibi amma elleriyle sevdicegini teslim edemez zalim kasapa. Derdini diyemez demir atlı kervana.
Üç gün üç gece dolandırır durur koca kervanı.
Bir yolunu bulup kaçıracaktır Mavie’sını.

Esma Eser Açıkgöz

( Hikayenin devamı var )

Bazı yerlere gideceğimiz yolu gösteren şirin işaretler görerek DOÇEK’in nasıl iyi organize olduklarını daha da iyi anlıyorum. Düz bir kaya dik olarak konulmuş. Üzerine sprey boya ile bisiklet ve sağa ok işareti ile boyanmış turuncu renkte.

3

Yol kıyısında ince dallar kesilip istif tapmışlar. Odunları yakından çekiyorum. Her biri değişik kalınlıkta, uçları kesik.

6-

Artık patikalarda ilerliyoruz resmen. Şu telefonlar yok mu, buralarda bile rahat yok, illa bakılacak. İzmir’den Yeşim Koşay telefonuna bakarken çam ormanı içinde resmini çekiyorum.

6-38-1

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık ki yol bitmiş. Ne yapcez önümüz dere yatağı, karşısı dağ ve yol yok. Mecburen bisikletlerimizi sırtlayıp dereden karşıya geçiyoruz. Timukan’ın dediği gibi yerlerden geçiyorum ama beni hiç zorlamıyor, dikkatli bir şekilde yavaşça dere yatağını sorunsuz geçiyorum. Yalnız karşıda görünen bisiklet konvoyu pek iç açıcı bir yol olduğunu göstermiyor. Yol da değil ve bisikletleri iterek çıkıyorlar dik yokuşu.

6-39

Elbette ki bisikletimi sırtlamıyorum diğerleri gibi. Benim bagajım yüklü ve sırtlamama gerek duymuyorum. Sadece ittiriyorum bisikletim KUZ’u

6-40

Burası küçük bir dere yatağı, biraz dik. Bisiklete binemiyorsun, çünkü 200 bisikletli elinde patikadan bisikletini ittirerek çıkıyor.

6-41

Bisikleti yokuş yukarı ittirmek bizleri zorluyor, ara sıra nefeslerimizin normale döndürmek için kısa molalar vererek tırmanmaya devam ediyoruz. İzmit mi desem, Kocaeli mi desem ne desem Şehnaz Başaran Karabulut nefes nefese kalmış. Anlaşılan nabız biraz yüksek yüzündeki kızarıklıktan belli.

6-42

Gördüğünüz gibi saç baş dağılmış bir vaziyette tırmanıyorum inatçı keçiler gibi. Kan ter içinde kalsam bile yılmak yok. Her zaman bisikletim KUZ beni taşımayacak, ara sıra ben onu taşıyorum. Bunu severek yapıyorum, yaparken de düşünmeden edemiyorum bunları.

6-43

Ve nihayet dik patika biterek dağın zirvesine varıyoruz. Yolun en zor kısmını atlattık. Artık zirvede olduğumdan buradan sonra rahatça kamp yerine kadar gidebilirim. Düzlüğe çıkınca bisikletime binerek az ilerdeki yangın kulesine doğru gidiyorum.

6-43-1

Burası dağın zirvesi, zirvede yangın gözetleme kulesi var. Dört bir tarafı rahatça görebiliyoruz. DOÇEK  ekibi bize sürpriz hazırlamış. Soda, soğuk nescafe ve çokonat zorlu tırmanışımızda kaybettiğimiz enerjiyi bize geri veriyor. Yangın  kulesi bisikletliler tarafından işgal edilmiş durumda. Yangın kulesi, alt kat geniş, üst kat küçük bir yer.

6-44

Coşkun Öztürk arkadaşımız resmimi çekiyor. Zirveye çıkmamın verdiği mutluluk bir başka oluyor benim için. Bir de bisikletle olunca daha da fazla oluyor.

6-45

Karaman’dan Melih Aslan, birlikte bir hatıra resmi çekiliyoruz beraber. Burcu da bağdaş kurmuş soğuk nescafesini, çokonatını ve sodayı bir an önce midesine indirmeye çalışıyor. Ne de olsa bisikletini iterek buraya kadar tırmandı, enerjisi bitmiş bir vaziyette atıştırmaya başlıyor.

6-46

Bandırmadan Prizren’li hemşerim Aykut Celep ile resim çekiliyorum. Güçlü kuvvetli oluşu festivale katılan bisikletçilere güven duygusu veriyor. Yolda kalanlara yardım ederek, ite – kaka bir şekilde yolda bırakmadan ekibi götürüyor. Aynı zamanda konvoyun bıçkın delikanlisi.

6-47

Komutan Aakan ve bizler birer resim çekilelim dedik, böyle bir poz verdik. Hakan Eşme DOÇEK derneğinin başkanı, iyi bir bisiklet sever. Keşan Dağ Bisiklet Festivalini DOÇEK ekibi ile beraber düzenliyorlar. Harika bir organizasyon yapmışlar, DOÇEK ekibini yürekten kutlarım. Yalnız yel değirmeni formam olmadı ona yanarım. Geçen yıl katılamamıştım tura, sağlık olsun. Aykut, Hakan ve ben poz verdik kameraya.

6-48

Şu kızçe var ya şu kızçe, ortadaki bıcırık, ayın ondördü gibi olan. Hani Trakya güzeli. Çok güzel resim çeker, marifetlidir. Denklanşöre ne zaman basacağını bilir. ( Ona ben ügretmişimdir, az bilinen antik kentler turunda fırtınalı havada denize atlarken nerden resim çekilir, beni havada atlarken ne zaman nerde yakalayacaksın hepsini ügretmiştim o zaman. ) Bir de tatlı gülüşü festival boyunca hiç eksik olmadı. Bizlere hep gülümseyerek bakar, konuşur ve dinler. Bakın onda da değirmenli forma var. Biz Saroz körfezinin orfoz balığına kandık. Hakan, kızçe Ayşegül ve ben.

6-49

Bizlerin resim çektirdiğimizi gören gelerek hep beraber resim çektiriyoruz. Resim çekilirken veriyoruz coşkuyu. DOÇEK selamı ile birlikte.

6-50

Bu resmide Kızçe Ayşegül çekiyor, demiştim güzel çeker diye. Saçlarım rüzgara kapılmış halde beni çekiyor.

6-51

Hava kararmadan erkenden kamp yerine dönüyoruz. Ama kamp giriş yeri çok uzak 4km kadar olunca kapalı olan yerden girmeye çalışıyoruz. Orada duran bir kişi de bize engel olmaya çalışınca biraz tartışarak giriyoruz. Adam yasak hemşerim demekten helak olunca dayanacak gücü kalmıyor karşımızda. Neyse içeri girerek çadırların yanına vararak biraz dinleniyoruz. Yemek yememize daha var, bu gün de hiç kahve içmemiştim. İspirto ocağımı, cezve ve fincan takımını çıkararak kahve pişiriyorum. Günün yorgunluğunu böylece gidiyor üzerimden. Kahvenin ardından denize girip üzerimdeki tozu toprağı bırakarak iyice rahatlıyorum. Benim için harika bir tatile dönüşüyor bu festival. Yanımda iki kişi daha var. Piknik masasında oturmuş kahve içiyoruz. Yanımdakilerden birisinin ismi İzmir’den arkadaşım İbrahim.

6-52

Hep o beni çekecek değil ya ben de kızçeyi çekiyorum bir poz olsa da. Masalcı Esma, Ayşegül ve bir arkadaş poz veriyor piknik masasında.

6-55

Ve aldı sazı pardon makinasını eline kızçe benim bir kaç resmimi çekiyor deniz kıyısında. İlk önce veriyorum coşkuyu Saroz körfezine doğru. Hakan Eşme coşkusu oluyor bu. Arkam dönük halde, iki kolumu yana kaldırıp baş parmağım yukarıda DOÇEK coşkusunu veriyorum. Formada DOÇEK yazıyor.

6-56

Ardından kendi selamımı veriyorum, urimbaba selamı ; selam kalbimdekiler… Sol elim yukarıya doğru kalkmış, Sağ elim de kalbimin üzerinde.

6-57

Hani bu da profil resmi olur ya öyle çekiyor bu kızçe. En güzel pozumu yakalıyor böylece. Sağol kızçe Ayşegül. Yandan profil resmim, başımda buff, sakallarım uzamaya başlamış.

6-58

Yemekten sonra muhabbetler başlıyor. Yeni arkadaşlarla tanışıyorum. Edirne de öğrenci Emre Ata, Selim Karagözler, Emrah Güçlü. Bu arkadaşlarla Edirne’de buluşup kalacak yer ayarlayacaklar. Telefonlarını alarak defterime yazıyorum, Edirne’de irtibata geçeceğim. İzmir Menemenli Didar Akyıldız la tanışıyorum. Haliyle bunları ara sıra not defterime yazıyorum. İsimleri aklımda tutamıyorum çünkü. İyice tanıştığım arkadaşlarla piknik masasına oturmuş, birlikte poz veriyoruz kameraya.

6-60

Festivallerin gülleri Timukan, Esma ve Gülhan. Hepside harika dostlar, birlikte resim çekiliyoruz Saroz körfezin arkamızda. Akşam karanlığı çökmeye başladı, yemeği de yedik. Eee bundan sonrası ne olur?

6-59

Tabi ki eğlence; davul, klarnet ve keman gelerek bizlere veriyor coşkuyu, veriyor neşeyi. 9\8 ‘lik coşku herkesin kanını kaynatıyor. Oynamayan kalmadı, ortam gayet neşeli.

6-60-1

Ne kadar kurt varsa hepsini döküyoruz bu gece. Kızçe ile karşılıklı gübek atarız beeaaaa.

6-61

Neşe, eğlence gecenin ilerleyen saatlerine kadar gırla devam ediyor. Ben ortamı gençlere bırakarak çadırıma çekilip tatlı uykuya dalıyorum. Eğlencenin olduğu yerden epey uzakta olduğumdan gürültü duymuyorum.

Bu gün yaptığımız mesafe 32 km. Mesafe kısa olmasına karşı bazı yerlerde yürüyerek gitmemiz biraz yordu bizleri. Ama kamp alanına erken dönüp deniz ve duş yorgunluğu alıyor.

Yazıdaki resimlerin bazıları festivalde paylaşılan resimlerdir, arkadaşlara resimler için teşekkür ederim.

Aşağıda görünen harita DOÇEK’in resim olarak hazırladığı haritadır.

1479727_735809973115557_1901973355_n[1]

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 49 Kilometredir.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

 

Keşan Bisiklet Festivali 5. Gün

6 Ekim 2013 Cuma

Keşan – Şükrüköy – Gökçetepe kamp alanı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

TEKER İZİ

Bisiklet. Yeniden doğmaktır

Rüzgarın tarağı

Güneşe gülmek

Her bastığında pedala

Doğanın kalbinde var olmak

 

Bisiklet… aşk tır

Çiçek demeti sepetinde

Kelebekle yoldaşlığın,

Pedalındaki çamur

Bacağındaki zincirin dövmesi

 

Bisiklet candır…

Tanışamadığın dostun

açık mavi renginde

yaşlarla gözlerine gömdüğün

 

tolgadır belireveren karşında…

içini ısıtan nayıf yürek

heyecanını paylaştığın

boğazına takılan yutkunun

 

çağataydır yola dökülen…

Işıklı asfaltta,

Kaçıp meçhule gark olan

zorbaya kaptırdığın

 

merildir ağaca sevdalı…

gelin gibi beyaza boyanıp

bağlanır sevdalısına mektebinde

gözyaşlarından ip ile

 

onurdur karanfillere bezenen…

gönüllere zincirlenen

mumlarla yanan

hayaletidir  vicdanlara haykıran

 

bisiklet yaşatmaktır inadına

tanışamadığın  akrabalarınla

yeniden doğmaktır

bıraktığın teker izinde…

…………………esmaeseraçıkgöz…

 

Son zamanlarda bisikletçi arkadaşlarımızı trafik terörüne kurban verdik ve bu bizleri üzdü. Bu yıl Keşan Dağ Bisiklet Festivali formaları DOÇEK ekibini aldığı kararla siyah beyaz olarak tasarlanmıştır. Formaları da sanatçı dostumuz desinatör Rahman Ketenciler’in güzel çizimleri ile hazırlamıştır. Eline emeğine sağlık Rahman. Yukarıda Afyon Başmakçı’dan Esma Eser Açıkgöz’ün kaybettiğimiz bisikletçi arkadaşlarımıza yazdığı şiirle başlıyorum.

Tolga, Meril, Çağatay ve diğerleri rahat uyuyun.

Öne çıkmış olan görsel, kalabalık bisiklet grubu tura başlarken, kıyılarda ağaçlar yeşillendirmiş bisikletçileri.

5-5

Güzel bir günde, parkta kuş sesleri ile Keşan’da uyanmak harika oluyor. Yine telefonumun alarmından önce uyanıyorum. Uyandırma sesi olarak kuş sesiyle her sabah uyanıyorum. Burada doğal olan kuş sesleriyle uyanmak bir başka oluyor haliyle. Parkın ağaçları ve çimenlerin yeşilliği sabaha ayrı bir huzur veriyor. Erkenden uyanan pek kimse olmadığından ortalık sessiz. Tuvaletlerde henüz görevli gelmemiş, elimi yüzümü rahatça yıkayıp para vermeden dışarı çıkıyorum. Nedense tuvaletlere para verme taraftarı değilim. Öyle zoruma gidiyor ki 0,5 litre su 50 kuruş, tuvalet 1 Lira ne bu ya, böyle ticaret mi olur.

5-1

Tuvaletlerden çıkıp parkın sınırında su kanalını görünce hemen pistonlara masaj yapmak için bacaklarımı kanalın içine buz gibi suya daldırıyorum. Sabah masajı iyi geliyor pistonlara. Ne de olsa yüküm ağırdı yol boyunca. Kanalın içinde, kıyıya oturmuş olarak ayaklarım suyun içinde.

5-2

Sabah kahvaltısı için parkın dışında çorbacıda karnımızı doyuruyoruz. Can Küçükler bizimle beraber buraya kadar pedalladı. Keşan bisiklet festivaline katılmıyor, o yüzden Can Kırklareli’ne devam edecek. Keşan festivalinden sonra Pazartesi günü Edirne’ye  yakın bir yerde Havsa’da buluşmak üzere vedalaşıyoruz. Can’ı uğurladıktan sonra parka çadırlarımızın yanına dönüyoruz. Çadırları ve eşyaları toplayıp bisikletime yüklüyorum. Nasıl olsa yükümü kamyona vermeyeceğimden kendi eşyalarımı kendim taşıyacağım. Bisikletimi hazırladıktan sonra sıra kahveye geldi, malzemelerimi çıkarıp kahve pişiriyorum. Sabah kahvesi de pek güzel olur. İspirto ocağım rüzgarlık ile çevrili, cezve, fincanlar ve ispirto şişesi önümde. Katlanır tabureme oturmuş durumda resim çekiliyorum.

5-2-1

Kahveyi içtikten sonra malzemeleri bisiklete yüklüyorum. Kayıt masasına giderken karşıdan Trakya güneşi beliriveriyor Ergun Oskay. Günaydın diyerek sarılıyoruz birbirimize, sanki kırk yıldır görüşemiyoruz gibi. Harika adamsın Ergun Oskay.

“Günaydın urimbaba”

“Günaydın Ergun”

“iyi uyudun mu beaa?”

“uyudum beaa, sen uyudun mu beaa?”

“uyumaz mıyım beeaaa”

diye muhabbet le birbirimizi sarılıp kucaklıyoruz. Ergun Oskay kırmızı tişört giymiş, iki kolunu kaldırıp gülümseyerek bana doğru geliyor.

5-2-2

Kayıt için sıraya girip kaydımı yaptırıyorum, her katılımcıya birer karton çanta veriyorlar. İçinde 1 adet Keşan dağ bisiklet festival forması siyah beyaz, 1 adet beyaz t-şort, buff, başörtüsü, isim soy isim ve kan grubu çıkarması, birkaç çıkarma. Torbamı alıp formayı ve buffu giyip isim soy isim çıkarmasını bisikletin kadrosuna yapıştırıyorum. Geri kalanları bagaj çantasına yerleştiriyorum.  Ardından parkın dışında toplanmaya başlıyoruz. Siyah Beyaz formalar ne güzel yakışıyor festivale. Parkın giriş kapısına Mehmet Gemici cennet parkı yazılmış.

5-4

Gideceğimiz yolun haritasını inceliyorum. Gideceğim yeri önceden görmem gerek, ne de olsa gezginiz değil mi? Katılımcılar parkın önünde yolda toplaşıyoruz topluca. İzmir’den Timukan Karaca yanıma gelip benim bagajlarımı vermediğimi görünce;

” Urim ne yapıyorsun böyle?”

“Ne oldu ki?”

“Bagajlarını vermemişin kamyona”

“Neden vereyim ki?”

“Nasıl taşıyacaksın bunca yükü?”

“Taşırım merak etme”

“İyi de öyle bir yerlerden geçeceğiz ki gidemezsin, toprak yollardan, dere yatağından geçeceğiz, bazen bisikletlerimizi elimizde taşımak zorunda kalacağız”

“Sen üzülme ben her yerde kendi yükümü taşıyabilirim”

diyerek onu hayretler içinde bırakıyorum. Timukan geçen yıl katılmış, yolları daha önce geçtiğinden kendisine zorlu gelmiş. Beni böyle yüklü parkuru tamamlamayacağımı düşünüyor. Eh ne yapalım o öyle düşünebilir. Elbette Timukan severim, yıllarca beraber bisiklet turlarında pedallamışlığımız var.

5-4-1

Aşağıda gün boyunca çektiğim videoların derlemesi.

kesan festivali by urimbaba
Ve beklenen an geldi Keşan Dağ Bisiklet Festivali başladı, bisikletliler Keşan sokaklarına ayrı bir renk katıyor. Böyle festivaller çoğalarak insanların bisikletin bir ulaşım aracı olduğuna elbet  bir gün inanacak.

5-5

Sabah katılımcıların gelmesi, kayıt, hoş beşten sonra anca 11:00 de festival başlayınca bisiklete binmemiz kısa oluyor. Duracağımız yere yaklaştıkça burnumuza nefis kokular gelmeye başlıyor. Keşan şehir içinde belediyenin tesislerinde  hazırlanan masalara oturuyoruz. Keşan’ın meşhur kasap köftesi bizler için ızgaralarda pişiyor. Ortalık duman dumana. Bisikletçiler masalara oturmuş köftelerin pişmesini bekliyor çınar ağaçlarının altında.

5-6

Kasap köftenin tadı nefis, eğer yolunuz buralara düşerse mutlaka yemenizi tavsiye ederim. Buranın havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez tadı damağımızda kalıyor. Tabakta yayvan ve geniş köfte, bir parçası yenmiş, yanında bir dilim domates ve ısırılmış yarım biber. Tabağın kenarında çatalın ucu görünüyor. Bir dilim ekmek tabağın yanında.

5-7

İzmir’den katılan Betül Gezen benimle resim çekilmek istiyor. İsteğini yerine getirerek resim çekiliyoruz birlikte. Üzerimizde festivalin forması var.

5-7-1

Ben köftemi yedim, ızgarada yavaş piştiğinden diğer arkadaşların yemesini beklerken elimde cep telefonuna bakarken resim çekiyorlar öylece.

5-7-2

Herkesin yemesini beklerken Adnan Barım, oğlu yanında resim çekiliyoruz masaya oturmuş halde. Adnan nedense kafasında kaskı unutmuş.

5-7-3

Yemek faslından sonra yola çıkıyoruz, yine geldiğimiz yoldan parkın önünden geçip Keşan halkını selamlayarak çarşıdan geçiş yapıyoruz.

5-8

Aramızda biri var ki ona Koşan Adam Kemal Özdemir diyorlar. Müthiş biri kendisi, maratoncu. Festival parkuru boyunca aramızda koşarak  gelecek, kutlarım. Koşan adam Kemal’in sol kolu yok.

5-8-1

Nihayet şehirden çıkıp asfalt yoldan çıktık. Koru dağına doğru tırmanmaya başlıyor bisikletler. Tur güzel olacağa benziyor. Yol toprak ve bu beni hiç etkilemiyor. Kendi tempomla ilerliyorum. Önümde bisikletçi grubu ormana doğru gidiyorlar.

5-9

Tarlaların bitiminde çam ormanları başlıyor. Doğa harikası bir tur olacak, çam ormanlarından atmosfere devamlı temiz oksijen bizlere bisikletlerde harcadığımız güç olarak gitmemizi sağlıyor. Aynı zamanda hücrelerimizin oksijeni yaktıktan sonra karbondioksit olarak dışarıya verdiğimizde ağaçların karbondioksit soluyup, karbonu kendisine oksijeni bizlere vererek doğadaki devir daimi devamlı olarak yaşıyoruz. Önümde sürülmüş tarla, ötede sık çam ormanı var. İlerideki tepede orman içinde yangın yolu açılmış.

5-10

Sol tarafımda tarla sürülmemiş, sararmış otlarla kaplı. Az ileride çam ormanı başlıyor.

5-11

Meşe palamut ağaçları arasında, halimden memnun olarak gruptan geride kalmadan Koru dağını dinleyerek tırmanıyorum. Dağın değişik bir sesi var, sesi duyabilmeniz için kulaklarınızı iyice açarak etrafı dinlemeniz gerekiyor. Aynı türküde olduğu gibi;

“Ormanların gümbürtüsü başıma vurur”

Bisikletim KUZ, üzerinde beni çekiyorlar. Ön ve arka çantalarım yüklü.

5-12

Dere yatağına yakın olan yolda gidiyorum. Çınar ağaçları yola kadar taşmış. Önümde bir bisikletli gidiyor.

5-14

Arada açıklık olan yerlere geliyoruz, burada küçük göletler var. Sulama amaçlı kullanılıyor.

5-15

Ormancılar kesilen tomrukları yol kıyısına dizmişler. Sanayide değerlendirilmek üzere bekliyorlar. İnsanların ihtiyaçları bitmediğinden devamlı olarak tüketiyor. Buradaki çam tomrukları da tüketim çarkının içine girecekler.

5-16

Önden çekilmiş resimde bisiklete binerken. Orman yolunda olduğumuzdan kaskı takmıyorum. Başımda mavi bandana takılı saçlarını tutuyor dağıtmadan.

5-17

Ormanın içinde bazen kayboluyoruz, DOÇEK ne yapmak istiyor, bizleri ormanın derinliklerinde bisiklete binmemiz, bitmek tükenmek bilmeyen tırmanışlar. Ama herkes hayatından memnun güle oynaya  festivalin tadını çıkarıyoruz. Toprak yol, orman ve sık ağaçlar. Yol ağaçların gölgesi altında.

5-18

Hafif te olsa tırmanışlar var ve bazıları yürüyerek çıkıyor. Sağ tarafta kesilmiş çam tomrukları dizelenmiş uzun bir duvar gibi.

5-19

Çam ormanı içinde, doğa harikası bir yerde bisiklet sürmenin tadını yaşıyorum. Önümde iki kişi var. Çamların gölgesi toprak yola vurmuş.

5-21

DOÇEK ekibinde görevli arkadaşlar kritik yerlerde su takviyesi yapıyor bizlere. Su da soğuk olunca serinletiyor. Hava gayet güzel her zaman olduğu gibi. Biraz nefesimi normale döndürmek iyi oluyor. Ufukta bulutları gösteriyorum gördüğünüz gibi.

“Bulut mu olsam” diye haykırıyorum elimi bulutlara uzatarak!

5-23

Derken Başak Bulut beliriveriyor yanı başımda, ben de tam bulutlara bakmışken. Bulut Bulut’u çağırıyor. Başak Bulut bisiklet gezgini.http://www.bisikletgezgini.com/   Tayvan da geçen yıl güzel bir tur yapmıştı, şimdi de Rahman Karataş ile Fas ta tur yapacaklar.

5-24

İşte Rahman Karataş, Türkiye’nin en büyük gezgini. Aynı zamanda Laz uşağudur. Kemençeyi ağlatur, dinlemeye doyamazsınız. Su molasında su içen bisikletçiler. Rahman da su içiyor.

5-26

Kafamda gördüğünüz tüy Haziran ayında Gökova Bisiklet Turundan kalma Akyaka da Azmakta almıştım, benimle beraber binlerce kilometre yol yaptı.

5-22

Gittiğimiz yol yol değil, kimi yer orman yangın yolu, yani güzergah mükemmel, sağ olasın DOÇEK ekibi, Festival yolunu iyi seçmişler.

                        KEŞAN’DA GÖÇMEN KIZI MAVİE’NIN ÇEYİZİ 

                                                               – I –

Mavie bir güçmen kızı,

Mavie bir garip aşık tohumu, günlü zengin ekmegi fukara kızı.

Mavie’nin parıldar gük güzleri, uzar saçları,  çukurlaşır yanakları,

Mutludur Mavie fakir sofrasında doyar sevgiyle üregi

Dirençlidir Mavie, adını aldığı üzyıllar ünce yaşadıgı topraklarda yaşayan Kelt Kavminin kadınları gibi.

Te o kadınlar gibi mücadelesinde güçlü olsun diye koyar babiçkosu Mavie adını…

Şafakla kovkar başlar çalışmaya Üsref, üç evladına ekmek derdine

Ele ele vermiştir, sevdiceği, biricik karısı Binnaz ile kurduğu yuvanın ocagı tütsün diye

Mavie bir garip güçmen kızı. Güze gürünür, seçilir güzelliği Urumeli’nin Cennet Köyünde.

Mavie kaptırır günlünü, seyrek kumral sakallı oduncu bir yigide.

 

Sencer, Bir yigit delikanlı, çökgün anasının kestiği odunlarla ısıtır ucagını.

Sencer bir orman aşıgı. Sevdalandıgi ağaçlarının koluna kanadına vururken baltayı, kanar içi.

Rametli babasından ügrenmiştır odunculuğu, ormana aşıklıgı.

Kurban vermiştir yaşlı babasını, yaşlı bir ağaç gövdesinde.

Sencer bir yigit ormancı, agaca sevdalı

En kuytusunu bilir avucu gibi ormanın, bilir dalı nasıl çesılır üzmeden ulu güvdeyi.

 

Gürür Mavie ‘i Kasap Raci Aga. Pek begenir tazeyi.

Tazelesin ister gocamış renksiz aayatını

Çok zengindir Raci Aga, çiftliğinde bıçak vurduğu ayvanların kani gibi akar cebinden para.

Evi-barkı, inegi-danası, eti-ekmegi, odunu- ocagi boldur. Lakin yer gök renksizdir. Mutsuzluguna ilaç degildir.

 

Cürür Mavie’i Kasap Raci, cürür de renk celır dünyasına.

cünderir kuşagına çese çese altın koydugu aracı kadınları .

İster Yoksul Üsref’den bir’inci kızıni.

“Ayatınız degışecek, karnınız yumuşak ekmek cürecek!” diye muştular aracı kadınlar.

“Kasap Raci Aga damadınız olacak bundan daha cüzel ne olur?”

“ Kızçeniz anım olacak, çalışanları pervane etrafında, elmaslar düşenecek cerdanına, ciydiğini daha ciymeyecek. Müjdeler olsun Yoksul Üsrev ile Binnaz!”

 

“ İstemem yagli ekmek, parlayan kumaştan giyecek, istemem olsun gerdanımda elmas! İsteyim sevdigimle yuva kurmak, mutli olmak” der Mavie.

Cüzlerinden yanağında ki çukura dolan yaşlarla.

Derin derin nefes alır Üsref kapı ününe çıkar,

kızının tuzlu göz yaşı yakar içindeki yarayı daglar.

Ama ister ki bunca yıl veremedigıni cürsün koca evinde.

İster ki babasından kalan miras, yoksullugu daha fazla taşımasın çelimsiz umuzlarında. Dogduğu gün bu cün cibidir; pırıl pırıl bulutsuz gökyüzünün altında dogmuştur ilk kızçesi tıpkı cüzleri gibi.

Ocaga iki odun atar Binnaz akşama kızçelerine kızancıklarına pişirecegi yagsız çorbayı koyar.  Ateş ocakta degil üreğinde yanar, dalar cüzleri alevde yıllar önce elinden tutup

Yoksul Üsref’e kaçtığı cünlere.

Üsref’in yoksulluguna el verirçen bir an bile tereddüt etmemiştir.

Lakin, yoksulluğa doğurdugu çocukları canını yakmaktadır evinin kör ocagı cibi.

O yüklenir de dünyanın yükünü kıyamaz evlatçıklarına.

Kızının konmuştur başına padişah kuşi. Uçurmamak kaçırmamak lazim gelır.

Mavie koşar sevdıgına. Agacın dibine oturmuş bulur Oduncu Sencer’i,

sankim üregi sökülmüştür elindeki baltaylan.

Mavie’den önce gelmiştir haberi, çeyizi gidecektir.

Bu yüce dagların yolunu bilen tek çişi Oduncu Sencer’e verilir kılavuz görevi.

200 demir atli gelir kızanli – kızçeli Güçmen Mavie’nın çeyizini taşımak için.

Başlarından Aakan kumandan, Bilgesi Kosovali Urim Baba.

Daglar aşılacak dereler geçilecek dikenli yollarda yürüyecektir demir atlılar.

Yolda eşkiyadan korunacaktır Cennet Köyünün güzel kumrisi Mavie.

Sonbaharın müjdecisi Eylül ayıdır.

Sonbahar hüzün demişler fekat, belki yeni umutlara cebedir

….

Esma Eser Açıkgöz…

 

…..devamı var……….

Bu turda kaybolmak diye bir şeyden söz edemezsiniz, lastiğin patlasa geride kalsan da toprak yolda geçmiş olan 200 kusur tekerlek izi sana yol gösterir.

5-28

Nihayet Koru dağının zirvesine ulaştık. Dağın öbür yüzü Saroz körfezine bakıyor, buradan artık inişe geçiyoruz ta Gökçetepe sahiline kadar.

5-29

Yol kıyısında karpuz – kavun tarlasına denk geliyoruz. Tarlada kalan son toplanmamış küçük karpuzları kesip afiyetle yiyoruz.

5-30

Elimde bıçak, tahta tezgahta karpuzu keserken.

5-30-1

Karpuz o kadar tatlı ki tadına doyamıyorum, belki de bisiklet sürmemizin bir etkisi de olabilir. Ne de olsa epey efor sarf ettik, enerjimiz tükendi. Tezgahın üstü kavun, karpuz kabukları ile dolu. Yemeğe devam ediyoruz hala.

5-30-2

Kavunlar da öyle tatlı ki. Biraz olgunlaşmamış tam olarak ama kütür kütür. Rahman sevdiğine kavun ikram ederek aşkını ilan ediyor. Başak yere oturmuş, Rahman ayakta.

5-31

Karpuzdan öyle enerji aldık ki bir çırpıda Gökçetepe sahile indik. çadırımı kurup kendimi serin sulara bırakıyorum. Terimi yunduktan sonra kurulanıp elbiselerimi giydim. Tertemiz oldum ve yorgunluğum gitti. Sahil, deniz, şemsiyeler ve karşı kıyı akşam karanlığı henüz basmamışken.

5-32

Akşam karanlığı çökmeye başlıyor yavaş yavaş, epey de acıktık.

“Adalar’a bakarım ağaçların arasından. İnci gibi, incecik, sıra sıra dizilmiş Saroz’un kucağında. Orhan Veli’nin gördüğünü göremem elbet. Hem askerlik hem şairlik. Onun ki zor zanaat. Ama bilirim, soluğu bir zamanlar dolaşmış buralarda.

Adalar ki adı sanı yok. “Tavşan” derler, üzerinde yıllar önce yaşamış tavşanlardan ötürü ya da “Kaşık” uzaktan bakıldığında kaşığa benzediğinden. İşte bu Saroz’un yalnız çocuklarına doğru döner pedallarım ve içimde tatlı bir heyecan. Çok uzun zamandır göremediğin yarine kavuşmak ister gibi çevirir dururum aynakolu. Yolum Adalar’a doğrudur. Yolcu hızla yol almaktadır Saroz’un masmavi suları içinde kalan yalnız kara parçalarına. Zihninde, ışıklar saçan ozanın dizeleri…”

Hakan EŞME / Korudağlar / Saros Adaları

Sahilin sol tarafını çekiyorum, burada 6 tane hasır şemsiye var. Sahil yarım daire koy olduğundan iki kez çekebiliyorum.

5-33

Akşam yemeğini alıp masalarda yiyoruz afiyetle. Yemekler de nefis olmuş. DOÇEK yemekleri bisikletçilere özel proteinli ve karbonlu yemekler seçmiş. Aşçılar da özenerek pişirip emeklerinin hakkını vermişler doğrusu, hepsine teşekkürlerimi sunarım. Adnan Barım ile masaya oturmuş yemek yiyoruz.

5-34

Yemekten sonra oturup sohbetlere başlıyoruz, Yeni arkadaşlarla tanışıyorum, herkes kendi hikayesini anlatıyor kısaca. Birbirimize kaynaşıyoruz gecenin karanlığında, tatlı, huzurlu konuşup duruyoruz.

Derken Hakan Eşmenin sesi duyuluyor. İlk önce bizlere Keşan dağ bisiklet turuna katıldığımız için teşekkür ederek konuşmasına başlıyor. Ardından sıra çekilişe geliyor, bir kişiye bir bisiklet ve 16 kişiye de dalış var. Ortalığı heyecan kaplıyor, ben de bana zaten çıkmaz diyerek önemsemiyorum. İlk önce Burcu’ya dalış çıkıyor, Burcu sevinçle çekiliş kağıdını Hakan Eşmeden alıp yanımıza geliyor. Biz de onu kutluyoruz hep birlikte. Çekilişin sonunda benim adımı da duyuyorum, hadi len bana da mı diyerek şaşkınlıkla Hakan Eşme’nin yanına varıp çekiliş numaramı alarak masama geliyorum. Bu sefer beni tebrik ediyorlar, ben de tebrikleri kabul ediyorum. Çekilişi kazanan 16 kişi ile kısa bir toplantı yapıyorlar. Ertesi sabah kahvaltı yapmadan saat 08:00 de toplanıp dalış merkezi İbrice limanına gideceğimizi ve dalıştan sonra kahvaltı yapacağımızı bizlere söylüyorlar. Ayrıca önemli bir rahatsızlığımızın olup olmadığını soruyorlar. Dalışta problem olmaması için. Hadi hayırlısı diyerek güle oynaya muhabbetimize devam ediyoruz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde çadırıma girip yatıyorum.

Yaptığımız yolun harita üzerinde kırmızı çizgiler çizilmiş resmini DOÇEK hazırlamış. Yaptığım yol Keşan’dan  kamp alanına kadar 50 km gelmişiz.

1506925_735809976448890_713991927_n[1]

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 45 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc