Aylık arşivler: Kasım 2015

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 10. Gün

10 Nisan 2014 Perşembe

Ayazma – Kaz dağının öte yüzü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ACIGÖL’de

Dedi ki neredesin sen?

 Dedim ki gitmek gerekti

 Dedi ki sen yokken ….

 Dedim ki ben olmasam da olur

 Dedi ki oldu, güneş doğdu-battı

Dedim ki gitsem de sende doğan pınara, batan güneşe gelirim

 Dedi ki güneşim de pınarında senin gözünde, gönlünde. Nereye gitsen gelir senle.

Esmaeseraçıkgöz

 

Öne çıkan görsel, Dağdan akan dere çağlayıp akarken ben bisikletim KUZ ile geçiyorum. Derede bir kaç kuru dal var.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Güzellik havuzunda buz gibi suda yıkanmam tüm yorgunluğumu aldığından gece misler gibi uyudum. Ormanda temiz havada uyumak şehirde uyumaktan daha kısa oluyor. Şehirde ne kadar uyursan uyu kirli havada soluduğun oksijen miktarı az olduğundan yorgun uyanıyorsun. Ama burada kısa süre de uyusan temiz oksijen vücudunu temizleyip dingin kalkmanı sağlıyor. Bu sabah öyle dingin, uykumu almış olarak kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Bu gün zorlu olacak, bakalım dengesiz bizi nerelere götürecek? kim bilir!!

100420146499

Çadırları toplayıp bisiklete bagajları yükledik. Güzel bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı. Yolun sağında duvar, çam ağaçları ve çiçek açmış elma ağacı.

100420146500

Dün buraya, güzellik havuzuna girmiştim. Tahta köprüden aşağı dökülen suyu bir süreliğine seyrettim. Kaz dağlarında o kadar su var ki hiç tükenmeden sürekli akıyor dereler. Ta denize kavuşasıya kadar.

100420146501

Ayazma dan Evciler köyüne hızlıca iniyoruz. Zaten yol sadece iniş. Evciler köyünde alış veriş yapıp eksiklerimizi tamamladık. Bolca ekmek almayı ihmal etmedik. Ne olur ne olmaz Kaz dağlarında kaybolabiliriz belli mi olur. Tek çam gövdesi uzun, aşağıda kavak ağaçları ve elma bahçeleri.

100420146502

Çam ormanı içinde giden yol.

100420146503

İşte Kaz dağları, antik çağın İda dağı. Görkemli görünüyor, bereketli ormanları bir çok canlının yaşam kaynağı durumunda. Biz de biraz olsun faydalanıyoruz İda dağlarından. Evciler köyünde Sarıkız yolunu soruyoruz her kes değişik cevap veriyor. İrfan da Çavuşlu köy yolundan gitmeye karar verince peşine takılıyoruz.

100420146504

Çiçek bürümüş elma bahçeleri arasında ilerliyoruz. Bir süre asfalttan gittikten sonra Kaz dağlarına doğru toprak yola girdik. Artık dağlarda asfalt olacak değil ya. Zaten olması da gerekli değil, toprak kalsın. Biz toprakta da süreriz bisikletleri. Çiçek açmış elma ağaçları arasında bisiklet sürüyoruz.

100420146506

Elma bahçeleri arasında giden yol birden bire bitti! Hadi bakalım ne olacak şimdi ? Elma bahçelerinin ortasında kaldık. İlerisi de görünmüyor…

100420146511

Elma da bu yıl bereket var, çiçeklerinden belli oluyor. Tomurcuk halinde pembe olan dış yüzeyi çiçeğin taç yaprakları açınca bembeyaz bir gelinlik gibi görünüme dönüyor. Bu harikulade olayın evrelerini aynı anda görmek olası. Tanrının insanlara bahşettiği en güzel meyve de elma. Hatta din kitaplarında bahseder Adem ve Havva yasak olan elma yüzünden Cennetten yeryüzüne kovulurlar.  Belki de yemeselerdi elmayı bu kadar çok yenmezdi. Dünyada en çok tüketilen meyvelerin başında elma olduğunu biliyor muydunuz.

100420146509

Artık yapacak bir şey yok geri dönüyoruz. En arkadan gelmemden ötürü bu kez en öndeyim. Yine en önde dengesiz İrfan geliyor. Kendimi ve arkamdakileri elçek çekiyorum.

100420146510

Ardından diğerleri geliyor, Mustafa, Hakan ve Özcan.

100420146511

Dengesiz yolu şaşırdı, ama olabilir her ne kadar dengesiz olsa da o da bir insan eninde sonunda. Sevinçle onu takip ederim, her zaman beni en güzel yerlere en güzel yerlerden götürmüştür. Ona güvenim tamdır ve şimdiye kadar çok güzel maceralarımız oldu. Bu da maceranın bir parçası. Yaşamak gerek…

100420146512

Mustafa da sessiz ve sakin başına neler gelecek diye bizlerin peşinde bisiklet sürüyor. Mustafa’nın bu durumdan hiç şikayet etmediğini, hatta hoşuna bile gittiğini tahmin ediyorum. Zaten macerayı seven biri, Bana katılmak için ilk görüşmemizde her türlü yola geleceğini sezmiştim.

100420146513

Papatya gibisin beyaz ve ince,

Deli oluyorum seni böyle görünce.

İsmin dudaklarımı yakıyor neden ?

Papatyam seni özlüyorum..

Hep elma ağaçlarının çiçeklerini çekecek değilim ya biraz da papatya çiçeklerini yakından çekeyim bari.

100420146515

Neyse sonunda doğru yolu bulduk galiba. Orman yolu olduğu belli oluyor. Çam ağaçları bunu gösteriyor. Yola ilk başladığım yerden itibaren her kavşakta nereye gittiğimizi not ediyorum. İlk sapakta sola girdik, bunu defterime not ettim. Geri dönmek zorunda kalırsak gerekebilir.

100420146516

Artık doğa ile baş başayız ormanın içinde. Toprak yol gayet düzgün, yerde araç tekerlek izlerini görüyorum. Araç görmesem de demek ki buradan araç geçiyormuş.

100420146517

Mustafa ağır ağır geliyor peşimizden.

100420146518

Kavşakları defterime not etmeye devam ediyorum. Gerçi araç izleri gideceğimiz yola doğru. Diğer yolda hiç araç izi görünmüyor.

100420146519

Akan sularda durup dinlenmek gerek. Hem suları tazeliyoruz hem de nefesler normale dönüyor.

100420146520

Mustafa da akan dereden suyunu doldururken papatya çiçeği ile birlikte çekiyorum.

100420146522

Ağır tempoda çıkmaya devam. Önümde Hakan gidiyor.

100420146523

Dağa çıkan yol kıvrıla kıvrıla eteklerin yamaçlarında. Yukarıda kıvrılmış yolda ağaçların arasında çıkan bir bisikletçi.

100420146524

Yollar çatallanıyor sürekli, ormancılar her yana olası bir yangına ulaşabilmek için yapmış. Ayrıca orman gençleştirme çalışmalarında yaşlı ağaçları kesip bu yollardan aşağı indiriyorlar.

100420146525

Dört yol ağzına geldik, nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışıyor İrfan. Araç izleri sağa doğru gidiyor ama doğru yol mu? belli değil. Sağa gitmeye karar veriyoruz. Dört yol ağzında arkadaşları çekiyorum.

100420146526

Çam ağaçları kalem gibi uzun ve düz. O kadar sık dikilmiş ki ağaçların gövdeleri göze görünüyor sadece.

100420146527

Çam ağacı dışında ki ağaçlar yapraklarını dökmüş. Şimdi ise baharın coşkusuyla yeni yaprak açmaya başlamış bile.

100420146528

İki dengesiz bazen geride kalıyor, böylece resimlerini çekmeye fırsatım oldu.

100420146529

Yol boyunca çeşmelere denk geldik. Hepsi de şarıl şarıl akıyor. Suyumuz bittikçe takviye yapmaktan da durmuyoruz mataralarımızı. İrfan çeşmenin yanından geçerken.

100420146530

Tırmanış devam ediyor.. Ağaçların arasından bisikleti ile geçen arkadaşı çekiyorum.

100420146533

Bazı dereler de bol su var, durup resmini çekiyorum. Ormancılar künk koymalarına rağmen bir şekilde tıkanmış. Dere dışarıdan, yoldan akmakta.

100420146534

İşte bu dereden geçerken İrfan benim resmimi çekiyor çaktırmadan. Bu resmi sonradan gördüm. Fakat ne kadar dengesiz olsa da sanatçılık var İrfan da. Güzel estantaneler yakalamaya çalışır ve harika resimler de çeker. Bu da onlardan biri, tam kapak resmi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Kavşak ve sola dönüş, zaten araç izleri o yönde.

100420146535

İşte bisiklet bizi böyle yerlere, böyle güzellikleri görmemize neden oluyor. Ormanda ki yaşam öyle güçlü ki insanlar ne yaparlarsa yapsınlar kendi kanunları geçerli. Yol dozer ile açılıp taşlı topraklı olmuş. İşte orman bitkisi tohumu tam yolun ortasına gelip yeşermiş. Baharın etkisi ile mor çiçeğini de açmış durumda. Sanki yapılan yola meydan okurcasına;

“İşte ben her yerde çiçek açarım, küçük te olsam ben ormanım. Yaşam benim.”

Tek yapraklı mor çiçek ve bisikletim KUZ.

100420146536

Çam ormanı içinde kaybolduk sanki.

100420146537

Yol kıyısında genç çam ağaçlarının yapraklarının yeşil tonu tazeliği belirtmiş.

100420146538

Kalem gibi düz olan çam ağaçlarının boyu o kadar uzun ki gökyüzünü çok az görebiliyorum.

100420146539

Ormanda ki yaşamın içinde çam kurtları yoldan başka bir çam ağacına gitmeye çabalıyorlar. Bu kurtlar çam ağaçlarına büyük zarar veriyor. Eğer mücadele edilmezse ormanı kurutur bu küçük canlılar. Ormancılar çam kurtlarına karşı çeşitli tuzaklar kurarak ormanı bir şekilde koruyorlar. Tabi ki her tarafa yetişmek imkansız. Bazı yerlerde çam kurtları görmemiz mümkün.

100420146540

Yol kıyısında park etmiş KUZ sakince beni bekliyor.

100420146541

Artık bir yerde karnım iyice acıktı. Hep beraber durup karnımızı doyurmak için ekmek, konserve, zeytin, peynir yiyerek açlığı bastırdık. Üstüne bir de neskafe içmek iyi geldi doğrusu. İrfan da bisikletini yolun kıyısına, tam da ucuna park etmişti. Birden bire Mustafa “Eyvah gitti” diye bağırmaya başladı. İlk önce ne olduğunu, niye öyle bağırdığını anlayamadım. Meğerse Mustafa yol kıyısında duran İrfan’ın bisikletinin aşağıya düştüğünü görmüş. O yüzden heyecanla bağırmaya başlamış. Yamaçtayız ve yamaç ta dik. Hep birlikte koşarak bisiklete baktık. İrfan’ın bisikleti 15 – 20 metre aşağı takla ata ata yuvarlanmış bir ağacın gövdesinde durmuş durumda gördük. Hemen bisikletin yanına indik. Bisiklette görünen bir şey yok. El birliği ile yukarı çıkarmaya başladık. Ben aşağı inmeden önce bir resim çekiyorum önce sonra yardıma başladım. Üç kişi bisiklet başında, Mustafa yanımda, yardıma iniyoruz.

100420146542

Bağıra çağıra ite kaka neşe içinde yukarı, yola çıkmaya çabalarken dengesiz birden bisikleti bırakıp yukarıdan resmimizi çekmeye başladı. Eh resim olunca her durumda poz vermek gerek. Bu da bize tatlı bir anı olarak kaldı. Bisikleti kontrol ettik, herhangi bir arıza, kırık yok şükürler olsun. Yoksa onaramayacak bir arıza durumunda bisiklet elde epey yolumuz yayan olarak sürecekti. Dört kişi bisikleti iterken.

10176124_10152336434504861_5846232510678981741_n

Yemekte harcadığımız suları tamamladık çeşmenin birinde. Çeşmenin başında bisikletler, çeşmeden taşan sular yol kıyısında kendine küçük bir yatak yapmış bile.

100420146544

Derme çatma ağaçtan yapılmış eserler gördük. Dibinde de çeşme var. Durup mola veriyoruz çeşmenin başında. Mustafa yanıma gelince  “Urim baba yukarıdan sana doğru bir domuzun geldiğini görünce bağırdım domuza. Domuz da yönünü değiştirerek sana doğru gelmekten vaz geçti” dedi. Ben de “Hiç farkında değilim” dedim. Şimdiye kadar domuz dahil hiç bir hayvan rahatsız etmedi ve saldırmadı ormanın içinde. Yollarda sadece köpeklerin saldırılarına karşılaşıyorum. Eh onları da bir şekilde defediyorum. Çeşmenin başında otururken beni çekiyorlar.

100420146547

Bir ağaç diğerlerine göre epey uzun, başı göğe ermiş. Resmi çekerken gök yüzüne bakınca bulutların çoğaldığını görüyorum. Umarım yolda yakalamaz yağmur.

100420146548

Ormancılar kesilen ağaçların tomruklarını yol kıyısına dizmişler. Burada biriktirip işlenmek üzere sanayiye götürülmeyi bekliyorlar.

100420146549

Yine bir kavşak, ilk önce Mustafa durup bizi bekliyor. Sağa giden araç izlerini takip ediyoruz.

100420146550

Karşımıza başka bir kavşak çıkıyor. Bu kez İrfan tecrübelerine dayanarak durup etrafı incelemeye başladı. Diğer giden yolları kontrol etmek için keşif yapmak için yanımızdan ayrıldı. Biz de onu bekledik bir süre. Geldikten sonra “Bu yöne gideceğiz” dedi. Rehberimiz o olduğuna göre takip ediyoruz İrfan’ı.

100420146551

Henüz bahar aylarında olmamız dolasıyla piknikçileri görmesek te ormancılar uyarı levhası asmışlar ta buralarda. Her yerde olduğu gibi buraya da çöplerini bırakıyorlar demek ki. Yoksa uyarı levhaları ormanda yaşayan hayvanlar için konmamış. Zaten orman hayvanları insanlar gibi çöp üretmiyorlar ki.

100420146552

Birden bire karşımıza ormanın içinde bir gölet beliriyor. Büyük bir olasılıkla orman yangın ekibi için yapılmış. Dağlarda çıkabilecek bir yangını söndürmek için yangın helikopterleri buradaki suyu kullanıyorlar. İyi bir düşünce. Umarım hiç yangın çıkmaz.. Bu gölette hayvanların sulama göleti olur. Buradaki çam ağaçlarının rengi daha koyu. Demek ki çok kar yağıyor. Kaz dağının zirvesi bulut ile kaplandı. Dağ bulutu tuttuğuna göre kolay kolay bırakmaz. Hadi bakalım hayırlısı…

100420146553

Eyvah haydutlar yolumuzu kesmiş. Ne yapacağız şimdi?  Çam ağacını kesilip yolu tamamen kapatmışlar.

100420146554

Neyse haydut maydut yok şimdilik. Kesilmiş ağacın etrafından dolanıp yola giriyoruz. Az ileride 2 tane bina görünce durup incelemeye başladık. Tabelada yazdığına göre Düden alanı dedikleri yerdeyiz Rakım da 1270 metre. Bayağı çıkmışız. Binalarda ve etrafta kimseler yok, terkedilmiş. Yada yangın zamanı değil, henüz yangın ekibi iş başı yapmamış. Yangın ekipleri Mayıs ayının sonlarına doğru, havalar iyice ısınıp otlar kuruduktan sonra iş başı yapıyorlar. Binanın kapısı da yok, içine girip baktık. Bomboş, pislik içinde, yan odada ocak var. Daha önce ateş yakmışlar bu belli.

100420146555

Hakan ve Özcan bizden biraz ileride gidiyorlardı. Burada durup etrafı inceledikten sonra tam hareket edecekken birden bire yağmur başladı. Bisikletlerimizle birlikte fazla ıslanmadan binanın içine girdik. Binanın içinden ormana yağan yağmuru çekiyorum. Hava mis gibi, çam ve ot toprak kokuyor.

100420146556

Bir süre sonra yağmur şiddetini iyice arttırdı. Bizden fazla uzaklaşmamış olan Hakan ve Özcan geri dönerek yanımıza geldiler.

100420146557

Baktık ki yağmur devam ediyor yan tarafta bulunan odunları fazla ıslanmadan içeri alıyoruz. Belli değil ne kadar süreceği yağmurun. Yağmurun şiddetinden sis gibi oldu ortalık. Binanın yanında beton dökülmüş, üzerine demirden çardak yapılmış.

100420146559

Yağmur uzun süreceğe benziyor. Hiç durmadan aralıksız yağdığından öylece binada mahsur kalmış gibi bekliyoruz. Hava serinlemeye başladı, yağmur kendini doluya bıraktı. Resimde dolunun izleri belirgin görünüyor.

100420146561

Ortalık birden bire beyaza bürüdü dolu taneleri ile. Hava birde başka bir ortama dönüştü. Kaz dağının tepesindeyiz, ne olacağını kestirmek güç. Dolunun yağışını izliyoruz sadece.

100420146562

İşte bahar aylarında sarı çiçekler böyle olaylarla karşılaşıyor. Herhalde alışkın olmalılar ki başları dik dolu umurlarında değil sanki. Beyaz dolu taneleri arasında sarı çiçekler.

10155357_10152336444174861_2502089116309977292_n

Saat öğlen biri geçti, hatta ikiye geldi sayılır. Bu yağmurda fazla gidilmez deyip binanın içinde kalmaya karar verdik. Bu gece buradayız, kamp atacağız mecburen. Yarın Allah kerim. İçerisini şöyle bir temizleyip toparladık. Ardından çadırları kurduk, içerisi geniş. Beş kişi için rahatça kalabilecek kadar yer var. Ardından ocağa odunları verip ateş yaktık bir güzel. Serin olan havada fazla üşütmeden ısınmak gerek. Yanan odunları yakından çekiyorum.

100420146563

Yağmur yağmaya devam ediyor.

100420146564

Akşam olmak üzere, hala yağmur yağıyor. Hiç kesmedi. İyi ki yola devam etmedik yoksa çamura saplanacağımız kesin. Yağmurda da kamp atmak kolay değil. Burada kalmakla hiç olmazsa ıslanmadan kapalı bir yerde kampımızı attık. Biraz şanslı mıyız ne?

100420146565

İyi ki odunları ıslanmadan içeri taşıdık. Odunumuz bol, sürekli ateşi besliyoruz. Ateş içimizi ısıtıyor alevleri seyrederken.

100420146566

Ateşin karşısına oturmuş 5 mahzun. Elçek ile kendimizi çekiyorum.

100420146567

Odunlar da bir güzel yanıyor ki seyretmeye doyum olmuyor. Ateşin sanki bir büyüsü varmış gibi.  İnsan bir türlü karşısından kalkmak için çaba sarf etmeden öylece hayallere dalmaktan kendini alamıyor. Boşuna ilk insanlar ateşe tapmamış.

100420146569

Herkes nevalesini çıkarıp ortaya döktü. Ortak yemek makarna ve ton balığı. Bir güzel karnımızı doyurduk afiyetle. Ardından çayı demledik odun ateşinde. Çay da pek güzel oldu hani. Odun lezzeti var sanki. Çaydanlık ateş üzerinde ve yanında odunlar yanıyor.

100420146570

Hava kararmaya yüz tuttu ve yağmur yağmaya devam ediyor. Ne bereketliymiş bulutlar. Bu kış fazla yağış almadı. Dereler, kaynaklar pek coşkulu değildi bu baharda. Daha çok yağması gerek. Dün Ayazma da gördüğümüz suyun gözü akmıyordu. Yağışın az olmasından dolayı çoğu su gözlerinden su çıkmıyor. Kocaman Kaz dağları, tüm heybetiyle kilometrelerce alanı kaplıyor. Yağan bu yağmurlar dağın derin çatlaklarına dolarak muazzam bir su deposu haline geliyor. Çatlaklarda biriken milyonlarca ton su yavaş bir şekilde çatlakların ucunda su gözlerinden fışkırarak dereleri ırmakları oluşturuyor. İşte bu yıl dağın suları azalması dolayısıyla bazı kaynaklar kurumuş durumda. Bizler burada mahsur kalsak da yağmurun yağmasına seviniyorum. Hava kararmadan dışarısını, ormana yağan yağmuru son bir kez çekiyorum.

100420146571

Sıra geldi urimbaba’nın kahvesine. Köz ateşi olur da kahve olmaz mı? Hemen kahve takımını çıkarıp üç kişilik kahveyi cezveyle birlikte közün üstüne sürüyorum. Közün ağır ateşinde kahve pişmeye başlıyor. Zaten kahvenin lezzeti burada, ağır ateşte pişireceksin.

100420146572

Üç fincan da hazır, diziliyor cezvenin karşısında. Fincanlar pek se sabırsız. Bir an önce kahvenin pişmesini istiyorlar. Durun bakalım, urimbaba kahvesi öyle aceleye gelmez. Biraz sabır.

100420146573

Sabırla pişen urimbaba kahvesi herkese nasıp olmaz. Şanslı olan iki kişi içebilir. İlk önce doğal olarak İrfan ve Mustafa içiyor. Kahveler içildikten sonra diğer şanslı iki kişi olan Özcan ve Hakan da kahveden nasibini alıyor. Keyfimizin kahyasına bu akşam diyecek yok. Cezve ve köpüklü kahve dolu üç fincan.

100420146574

Gecenin ilerleyen saatlerinde ateş köze dönüştü. Sadece közden yayılan ışıkla aydınlanıyor bulunduğumuz yeri. Ateşin karşısında başımızdan geçmiş ilginç hikayeleri anlatmakla geçiyor zaman. İnsan gezgin olunca anlatacak hikayeleri de çok oluyor.

100420146575

Hikayelerimizin ardından herkes çadırına girip uyuyor.

Bu gün büyük bir çoğunluğu kaz dağlarına tırmanmakla geçti. Yağmur yağması erken kamp atmamıza neden oldu. Islanmadığımıza şükür ediyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 30 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 9. Gün

9 Nisan 2014 Çarşamba

Ayazma da bir günlük dinlenme

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

SOLUK SOLUĞA-2

Büyük aşklar yolculuklarla başlar

ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu

soyları tükenen birer çılgındırlar

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında

Ölümle alay ederler sanki

Nerde beklenirse ordaydılar

bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya

savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer

yani birçok yüzün bileşkesi

Ne altın arayıcısıydılar

ne de aylak bir gezgin

Vurulup düşseler de her kuşatmada

serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa

Bulurlar heder olmanın bir yolunu

Onlar ki bu dünyada

kahraman olmaya mahkumdurlar

Sislenen anılar kaldı bize onlardan

renkleri bozulup duran solgun anılar

Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin

bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı

onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi

vurulup düştükçe ışığını karartan

O serüvenlerin günlüğü tutulmadı

yazılmadı o insanların destan şiiri

Parça parça ettirilseler bir kartala

(ki sanırım böyle oldu sonları)

Fışkırır yüreklerinden

başarısız ihtilallerin yangınları

Ahmet TELLİ

 

Öne çıkmış olan görsel, Dar bir yerde akan suyun içinde iki elim yandaki kayalara tutmuşum. Soğuk sular üzerimden köpürerek akıp gidiyor.

10151299_10152333382159861_3903726615810480825_n

Her yerde böyle güzel uyunmaz, sabah uyansan da ormanın şarkıları seni rüyalarına karıştırmaz. Tembelce yatıp kuş seslerini dinleyemezsin her yerde. Ancak ormanın içinde sabahın erken saatlerinde uykunu almış olarak benden önce uyanmış doğa huzur veriyor çadırımın içinde. Güneş bile doğmuş, bu sabah seyredemedim. Tembelliğime verin artık. Bu günü tatil ilan ettik, erken kalkmak yok, canın ne zaman isterse. Çadırımın tepesi açık, öyle uyudum öyle uyandım güneşle beraber. Hava güneşli ve sakin, ismini bilmediğim kuşlar ötüp duruyor ağaçların arasında. Bir zaman yattığım yerden dinliyorum ormanın sesini. En güzel terapi olsa gerek, insanın ömrü de uzar, boyu da. Çadırımın içinden tepesini yattığım yerden çekiyorum. İki üçken tülden çam ağaçları görünüyor.

090420146415

Gece karanlıkta geldiğim için nasıl bir yer olduğunu sabah çadırımdan çıkınca görüyorum. Çadırları kurduğumuz yer düz, etraf uzun çam ağaçları ile kaplı. Küçük bir bina gördüm, bina tuvalet olarak kullanılıyor. Elimi yüzümü yıkamak için biraz aşağıda akan çay kenarına inmeye başladım. Üç çadır yan yana, üç bisiklet park edilmiş kenarda.

090420146416

Uzun çam ağaçları arasından çaya doğru gidiyorum.

090420146418

Çay küçük şarıltılarla akıyor taşların arasından.

090420146419

Çay yosun tutmuş kayalarında şarıldayarak akıyor. Buz gibi akan su ile elimi yüzümü yıkıyorum. Güne böyle başlamak güzel dostlar. Çay dibinde kalın gövdeli çınar ağaçları da yosun tutmuş.

090420146421

Mustafa da yok yok, piknik için 4 köşe tavada sucuklu yumurta pişiriyor. Kahvaltılık malzemeleri çıkarıp masaya seriyoruz güzelce. Mutluluğun kahvaltı ile olan ilişkisini bildiğimizden güzelce kahvaltı yapacağız güneşin altında.

090420146423

Sucuklu yumurta nefis olmuş, afiyetle yiyoruz. Sıra kahve pişirmeye geldi. Kahve işi bende, takımlarımı çıkarıyorum masa üstüne. Üçümüzü masada elçek resim çekiyorum.

090420146424

Kahvaltıdan sonra kahyamızı da çağırıp kahve keyfini yapıyoruz üçümüz. Çanakkale şehitlere saygı turunda beraber pedalladığımız İrfan’ın arkadaşları turdan sonra Gökçeada’ya gitmişlerdi. Onlar da bu akşam aramıza katılacaklarını bildirdiler İrfan’a. Masanın üzerinde köpüklü kahve üç fincanda.

090420146425

Kahve keyfi bittikten sonra İrfan’ın rehberliğinde Ayazma mesire yerini dolaşmaya başladık. Patikada İrfan gidiyor önden.

090420146426

Burada iki çay birleşiyor, çadırlar diğer çay kenarında. Gezimiz daha ilginç ve gür akan çayı gezeceğiz. Tahta yürüme yolları, köprüler çayın üzerinde.

090420146427

Tahta köprünün altından çay köpürerek dökülüyor aşağıya doğru.

090420146428

Çay bazı iri kayalar arasından akıyor. Kayalar yosun tutmuş.

090420146430

Ayazma çayının sağ kolundan yukarısını dolaşıyoruz. Çay şarıldayıp akıyor uzun, iri, gövdesi yosun tutmuş çınar ağaçların gölgesinde.

090420146429

Yosun tutmuş çınar ağacının gövdesi sağda, ileride kademeden dökülen çay ve tahta köprü.

090420146432

Çay yatağında bir sağdan, bir soldan yukarı çıkmaktayız. Bazı çınar ağaçlarının gövde içleri çürüyüp oyuk açılmış.

090420146433

Kayaların arasından köpürerek akan çay kenarında Mustafa yere oturmuş cep telefonu ile resim çekiyor.

090420146434

Dere bazen iki iri kayanın arasında sıkışıp kendine daracık ta olsa bir yer bulup küçük çağlayan oluşturmuş. Aşağı dökülürken çıkardığı ses ilk önce beyaz köpüklerin içinde hapis oluyor. Ancak köpük patladıktan sonra sesi duyabiliyorum. Bu ses olayını öyle kolay duyamazsınız. Oturup dinlemek gerek köpüğün içinde hapis olmuş sesleri.

090420146436

İrfan da çınar ağacının altında çömelmiş resim çekiyor kendi gördüğü yerleri. İleride yüksekten dökülen çay köpürmüş.

090420146435

Yaşamın izlerini suda aramak gerek. Su varsa yaşam da vardır. Önce yosunlar, küçük çalılar ardından ağaçlar dere kenarında. Sonra böcekler, kuşlar ve diğer hayvanlar sudan faydalanıyor. Oturup köpüklerde saklı olan sesi dinlerken bunları düşünmeden edemiyorum. Çağlayıp dökülen sular köpürüyor.

090420146437

Bir ağaç devrilmiş ve çay üzerinde doğal bir köprü oluşturmuş.

090420146438

Bazen de dere dinginleşiyor bir süre. O zaman berrak suda tüm renkleriyle çakıl taşları büyülüyor adeta. Su o kadar berrak ki seyrederken en ince ayrıntısına kadar suya, ağaçlara, kuşlara aşık olmayı düşünüyorsun birden bire. Derenin içinde çakıl taşı olmayı düşlüyorsun, renkli çakıl taşı. Güneşin ışıklarını bakanları kendine aşık edecek kadar renkli.

090420146439

Öyle ilginç ağaçlar görüyorum ki durup resmini çekmeden edemiyorum. Ağacın gövdesinden başka yerler görünüyor. Benim gördüklerim sadece birazı, kim bilir daha ne kadar değişik ilginç resimler vardır doğada.

090420146440

İşte burası efsanede anlatılan ilk güzellik yarışmasında Hera, Athena ve Aphrodit altın elmayı alabilmek için havuzda buz gibi suda yıkanarak vücutlarını dirileştirip Paris’in karşısına tek tek çıktıkları havuz. Köprü altından, yüksek kayadan köpürerek havuza akan çay.

090420146441

Demin gördüğüm çağlayanı yakından ve yandan çekiyorum.

090420146442

Derede akan suyun yanı sıra çeşmelerden de sular akmakta. Ardından dereye kavuşup çılgınca çağlayıp denize kadar yolculuğuna devam ediyor. İki borudan dökülen su ve arkada çağlayandan köpürerek dökülen su aynı karede.

090420146443

Yürüyüşçüler için patikalar oluşturulmuş ormanın içinde. Ormanı dinleyerek yürüyüş yapabilirsiniz çam ağaçlarının gölgesinde.

090420146444

Devasa kayalıklar da dik olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı çam gövdeleri gibi.

090420146445

Dün gördüğümüz su türbinine giden boruyu görüyorum. Boru delinmiş, suyun basıncından metrelerce yukarı fışkırıyor.

090420146446

Yanlardan gelen küçük dereler çaya kavuşup birleşiyor.

090420146447

Kimi yerde de kayaların altından fışkırarak çıkıyor sular.

090420146448

Dik kayalık sanki su deposu ve her kayanın altı delik, sular fışkırıyor yer yüzüne, dereleri, çayları oluşturuyor.

090420146449

İrfan’ın rehberliğinde yukarılara doğru çıkıyoruz Mustafa ile. İrfan Keçi gibi tırmanarak kayalıklarda ki küçük mağaralara götürüyor bizi. Merakla takip ediyoruz sadece.

090420146451

Bu susuz mağara, epey gidiyor yukarı doğru. Ancak bir insan gidebiliyor.

090420146452

Mağaranın içine giriyorum, içerisi zifiri karanlık. Cep telefonumun ışığı ile etrafı görebiliyorum. Mağaranın içi kupkuru, 2 metre yanında su olmasına rağmen. Bir yere kadar gidebiliyorum. Mağara öyle sessiz ve karanlık ki insan ürperiyor bu durum karşısında. Kapalı yerde kalma korkusu olanlar buraya girmemeli bence. Korkudan ölebilir. İrfan’ın dediğine göre mağara yukarıdan çıkışı varmış. Ama gözüm yemedi doğrusu çıkışa kadar. Çıkış deliği de görünmüyor karanlığın içinde. Kendimi elçek ile remimi çekiyorum

090420146459.

Bu da suyun gözü, İrfan’ın dediğine göre su buradan fışkırarak dışarıya çıkıyormuş ama şimdi hiç akmıyor. Bu kış yağışsız geçtiğinden olsa gerek bu kaynakta su bitmiş anlaşılan.

090420146453

İçerisi loş karanlık, su var ama akmıyor.

090420146455

Deliğin içinde su var, loş ışıkta bile su o karar berrak ki seyretmeye doyamıyorum. Mavimtrak bir rengi var suyun içindeki çakıl taşlarının.

090420146456

Etrafta bahar çiçekleri açmış durumda. Mor çiçek tüm güzelliğini ortaya sermiş, arılara nektarını sunmaya hazır.

090420146460

Yürüyüş biraz yordu galiba, oturup dinleniyoruz. Kendimizi yormaya da gerek yok. Tembelliğimiz üzerimizde nasıl olsa. Üçümüzü yere oturmuş dinlenirken elçek resim çekiyorum.

090420146463

Çayın aktığı yer derin bir yarık, üstünde çam ormanı ve bir çardak görünüyor.

090420146464

Başladığımız yere tekrar geliyoruz. çağlayanın tam tepesinden aşağıya aktığı yeri çekiyorum.

090420146465

Dengesiz İrfan’ı tahta köprünün üzerinde resmini çekiyorum. O da sorumsuzca bana poz veriyor. İrfan korkuluğa dayanmış durumda.

090420146466

Hiç bir yerde görmediğim güzellikte bir yer Ayazma. Büyüleyici bir görünümü var sanki. Daha önce yaşanmışların hikayesi saklı bir yerlerinde. Hikayelerini dinleyecek birilerini bekler gibi. Kim bilir neler yaşanmış ağaç gölgelerinde. Sanki yaşanmışların hikayeleri ağaçların kovuklarında saklı. Kulağını ağaç kovuğuna getirip hikayeleri dinleyecekmişsin gibi. Akan çaydaki çınar ağaçlarında kovuklar, solda yürüme yolunda İrfan yürüyor.

090420146471

Suyun içinde renk cümbüşü var sanki. Suyun akışında meydana gelen gerilmeler öyle bir görüntü veriyor ki saatlerce seyretsen doyamazsın. Mavisi, beyazı, yeşili, kahverengisi. Açık renkli, koyu renkli seyredilmeye değer.

090420146472

Su yüzeyinde akıntının meydana getirdiği gerilmeleri seyretmeye doyamıyorum. Yaşama yaşam katıyor.

090420146473

Güneşin ışıkları suyun üzerine yansıması apayrı bir görüntü veriyor. Işık sanki köpüklerle dans ediyor gibi. Köpüklerde hapis olan sesler ışıkla bütünleşerek insana huzur veriyor.

090420146474

Yaşlı çınar ağacı derede başına gelmedik şeyler yaşamış gibi yuvarlak biçim oluşurmuş. Buraya gelen aşıklar da aşkını ağaç gövdesine kazıyıp ilan etmiş tüm dünyaya.

090420146475

Yıllarca, uzun yıllarca dağlarda dolaşmış biri olan İrfan hala doğaya aşık olarak oturup doğanın bize sunduğu güzelliklere bakmaya doyamıyor. Çay yanından akıyor usulca. İrfanın yanında uzun bir ağaç kalem gibi düz.

090420146476

Sanki tarihte ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Ayazma da tüm güzellikler toplanmış gibi. Kademe kademe dökülen çay Güneşte parıldıyor.

090420146477

Suyun yüzeyinde minik minik güneşleri görebilirsiniz. O bize hayat veriyor, biz de onu yaşıyoruz suya vurmuş renk cümbüşü içinde.

090420146478

Hep etrafı, ağaçları, akan çayı çekecek değilim ya. Bir de beni sessizce takip eden gölgemi de çekmek gerek diyerek kendi gölgemi çekiyorum. Gölgem yere vurmuş.

090420146479

Henüz Bahar aylarının başlarındayız. Nisan ayının ilk günleri, hava pek o kadar sıcak değil. Benim niyetim antik çağlarda güzellik yarışması için Paris’in karşısına çıkmadan önce girdikleri güzellik havuzuna girmek.  Şortumu giyip havlumu aldıktan sonra güzellik havuzuna geliyorum. Dostum Feyyaz Alaçam der ki “Üşümek psikolojiktir” diye. Ben de ona uyarak psikolojik olarak kendimi hazırlayıp güzellik havuzuna giriyorum. Su aşırı derecede soğuk, insanın bedenini yakıyor adeta. İlk önce ayaklarımla giriyorum, ayaklar dondu bir süreliğine. Ardından sudaki kayalıklara dikkat ederek havuzun içine kendimi bırakıyorum usulca. Soğuk su tüm bedenimi haşlıyor ilk önce. Henüz kılcal damarlarım açılmamış, suyun içinde hızlı kulaç atarak bir süre yüzüyorum. İrfan da beni çekiyor yüzerken. Arkamda çağlayan köpürerek havuza dökülüyor.

1538791_10152333402244861_3108746995654024903_n

Fazla kalamadım suyun içinde, bir süreliğine çıkıyorum. Üşüme desen hiç yok, gayet iyi durumdayım. Biraz dinlenmek gerek, kılcal damarların açıldığını hissediyorum. En uç damarlarda dolaşan sıcak kan ısınmama neden oluyor. Havuzun dışında kollarımı yumruk yapıp poz veriyorum İrfan’a

10258275_10152342080349861_740001071005153424_n

Fazla beklemeden tekrar suya dalıyorum, gövdem suyun sıcaklığına alışıyor. Tüm organlarım en üst düzeyde çalışıyor galiba. Havuzun içinde bir o yana, bir bu yana yüzerek keyfini çıkarmaya başladım. Ohh hayat bu işte sevgili dostlar. Günlerin yorgunluğu üzerimden çekiliyor sanki. 9 Gündür hiç durmadan pedal çeviriyoruz. Sadece Dardanos yerleşkesinde duş almıştım. Şimdi ise Kaz dağlarının kayalar içinde sakladığı kar suları, kayalardan fışkırıp ortaya duru, saf ve soğuk olarak çıktığı yerde yıkanarak arınıyorum adeta.

10268526_10152342083829861_279651908245008789_n

Havuzda ki tüm su benim üzerimden akıyor Müthiş bir şey bu. Doğal masaj oluyor benim için. Yüzlerce metreküp su üzerimden akıp gidiyor aşağılara doğru. Uzun saçlarım suya uyum sağlıyor akarken. İki elimle yandaki kayalara tutunmuş halde sular üzerimden akarken İrfan çekiyor bir poz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

10151299_10152333382159861_3903726615810480825_n

Bir süre sonra sudan çıkıp kurulandıktan sonra çadırların olduğu yerde yere uzanıp Güneşlenmeye başladım. Soğuk suda vücudum o kadar diri haldeki sanki Afrodit ile havuzun içinde çılgınlar gibi sevişmiş haldeyim. Ve hala Güneşin altında bu sevişme devam ediyor gibi. Güneşin ışınları ile ısınırken ilk güzellik yarışmasının yapıldığı bu yerde geçmişte olan olayları düşündüm. Elde ettiğim sonuç ; tüm savaşların bir kadın yüzünden çıkmış olduğu. Hem de en güzel kadın yüzünden…

Tanrıların yaşadığı Olimpos dağında bir düğün vardır. Gümüş Ayaklı diye anılan Thetis evlenmektedir. Nereid (deniz perisi) olan Thetis olağanüstü güzel bir kadındır. Zeus onunla birlikte olmaya niyetlenmiş fakat hevesi kursağında kalmıştır. Çünkü Thetis’in üzerinde bir hediye/bir lanet vardır. Doğuracağı çocuk babasından güçlü olacaktır. Bunun üzerine Zeus onu bir ölümlüyle evlendirmeye karar verir. Bu kişi Peleus’tur.

Tanrıların evinde muhteşem bir şölen vardır. Su perileri bile düğüne çağrılıyken, Kavga ve Karmaşa tanrıçası Eris, düğünün tadı kaçmasın diye, Zeus tarafından davet edilmemiştir.

Eris buna çok bozulur. Düğündekilere ve özellikle de Zeus’a bu saygısızlığını cezasını vermek için bir yol düşünür. Bir altın elma alarak üzerine “En güzele” yazar ve Olimpos’a fırlatır.

Elma düğünün tam ortasına düşer. Zeus daha elma düşerken, olanları anlamıştır. Eris’i davet etmediğine pişman olur ama çok geçtir. Elmanın üzerindeki yazı salonda fısıltı şeklinde dolaşmaktadır.

Bütün kadınlar elmayı kendilerine layık görmektedirler. Ama ortada güçlerin savaşı da vardır. 3 kadın elma üzerinde hak iddia etmek üzere öne çıkarlar. Hera, Athena ve Afrodit. Hiç biri geri çekilmek niyetinde değildir. Zeus’a dönerek tanrıların tanrısı olarak en adil kararı onun vereceğini, elmayı hak edene vermesini söylerler.

Zalim, bencil, çıkarcı, yalancı. Bunların hepsi Zeus için kullanılabilir sıfatlardır. Homeros da İlyada’da satır aralarında bu sıfatları ona yerleştirmiştir fakat, asla aptal değildir Zeus. Böyle bir seçimi yaptığında, başına gelebileceklerden haberdardır; İki ölümsüz tanrıçanın sonsuz kinini kazanmak.

İşten sıyrılmak için, kendisinin onları sadece fiziksel güzellikleriyle değil aynı zamanda tanrısal güzellikleriyle de bildiğini, bu yüzden seçimi başkasının yapması gerektiğini söyler. Bir ölümlünün. Gözleri fiziksel güzellikten başka hiçbir şey göremeyen bir ölümlünün.

İyi kıvırdığının farkındadır. Şimdi tanrıçaların arasında seçim yapacak bir ölümlü bulmak gereklidir. Hermes’e emir verir; Bir ölümlü bul ama ihtiyar olmasın. Onlar görmüş geçirmiş olduğundan böyle bir seçimin neye mal olacağını hissedecek kişilerdir. Tanrılar arasında hakem olmayı kabul etmezler. Genç, toy birini bul. Dikkat et, soylu biri olsun. Ne de olsa tanrıçaların içinden seçim yapacak. Ama çok önemli birini de seçme. Tanrıçalar öç aldığında, insanlar fazla isyan etmesin.

Bugün Londra, National Gallery’de sergilenmekte olan Paul Rubens’in 1636 tarihli “Paris’in Kararı” tablosu bu anı resmetmektedir.

Rubens_-_Judgement_of_Paris

Aslında Zeus’un kimi kast ettiği bellidir. Priamos’un oğlu Paris.

Troya kralı Piramos’un karısı Hekabe rüyasında yılan doğurduğunu görünce uykusundan uyanıp Troya ve İda dağının yanmakta olduğunu haykırmış. Piramos oğlu kahin Aisakos’a rüyayı yorumlatmış. Aisakos yorumunda “Kraliyet ailesinden doğacak bir çocuğun Troya’nın yerle bir olup yıkılmasına neden olacak.” Bunun üzerine Kral Piramos öldürmesi için İda dağı baş çobanı Agelaos’a yeni doğan çocuğunu öldürmesi için İda dağına götürmesini emretmiş. Agelaos yeni doğmuş çocuğu alarak İda dağına götürmüş. Yufka yürekli olan Agelaos çocuğa kıyamamış, dağa bırakmış. Paris’i dişi bir ayı emzirerek hayatta kalmasını sağlamış. Baş çoban Agelaos Paris’i bıraktığı yere gidince hayatta olduğunu gördükten sonra bunda bir keramet var, tanrılar ölmesini istemiyorlar diye İda dağında Paris’e bakmaya başlamış. Bilge, akıllı ve yakışıklı bir çoban oluvermiş Paris.

Hermes Zeus’tan aldığı emirle yanına Hera, Athena ve Afrodit’i alarak İda dağında sürüsünü otlatan Paris’in yanına gelerek altın elmayı ona verdikten sonra Zeusun mesajını iletti : ” Gönül ilişkilerindeki adaletin yakışıklılığın kadar göz kamaştırıcı.  Bu nedenle tanrıçalardan en güzelini söylemen için Zeus sana emrediyor.”

Paris elmayı kabul ederek şüphelerini dile getirdi ; “Benim gibi basit bir çoban nasıl olur da hakemlik yapabilir? Elmayı üç eşit parçaya böleceğim” diye bağırdı.

Hermes, “Hayır bölemezsin, Ulu Zeus’un emrine karşı gelmen imkansız !” diye Paris’in isteğini reddetti.

Paris “Nasıl istiyorsan öyle olsun” diyerek derin bir iç çekip tanrıçalara dönerek “Verdiğim karardan dolayı kaybedenlerin beni cezalandırmaması için size yalvarıyorum. Neticede ben aptalca hata yapabilecek bir ölümlüyüm” dedi.

Tanrıçaların üçü de Paris’in  söylediklerine hak verip ona katıldılar.

“Onları göründükleri gibi yargılamak yeterli mi, yoksa soyunmaları da gerekiyor mu?” diye sordu Paris Hermes’e

Hermes de ona “Yarışmanın kuralları şu andan itibaren senin kararların olacak” diyerek bıyık altından güldü. Hermes bunun üzerine tanrıçalara soyunmalarını nazik bir dille söyledi.

Tanrıçalar soyunduktan sonra Paris “Şimdi eğer bir itirazınız yoksa sizlerle teker teker görüşmek isterim. Böylece gereksiz tartışmaları önlemiş oluruz. İlk olarak siz gelin Azize Hera! Diğer tanrıçalar bizi bir süreliğine yalnız bırakabilirler mi acaba?”

“Bana dikkatlice bak” dedi Hera, muhtelşem vücudunu yavaşça döndürüp gösterdikten sonra “Unutma ki eğer beni seçersen seni tüm Asya’nın hükümdarı ve Dünyanın en zengin kişisi yaparım.”

“Hiç bir şekilde rüşvet kabul etmem mümkün değil, teşekkür ederim yeterince gördüm. Şimdi siz gelin Azize Athena” diye karşılık verdi Paris.

“İşte buradayım” dedi Athena maksatlı bir şekilde ileri atılarak. “Dinle Paris, eğer ödülü bana verecek olursan seni tüm savaşlarda muzaffer bir komutan yaparım. Aynı zamanda en yakışıklı ve bilge insanı olursun”

“Ben bir asker değil basit bir çobanım” dedi Paris tanrıçaya dönerek. “Kral Piramos’un egemenliği altındaki Lydia ve Phyrigia’nın dört bir köşesinde barış sürmekte. Bunu kabul edemem” diyerek tanrıça Athenayı gönderdi.

Son kalan Afrodit’ seslenerek yanına çağırdı. Afrodit beklerken güzellik havuzuna girerek güzel vücudunu soğuk suda adeta diriltti. Sudan yeni çıkmış durumda Paris’in yanına gelerek neredeyse teni tenine değecek karar yaklaşan Afrodit Paris’in kıpkırmızı olmasına neden oldu.

“Lütfen bana dikkatlice bak” dedi Afrodit. ” Ve hiç bir şeyi atlama…  Seni görür görmez kendi kendime dedim ki Dünyanın en yakışıklı adamı duruyor. Onun gibi birisi böyle bir yerde nasıl olur da çobanlık yapar. Benim kadar güzel ve benim kadar tutkulu bir kadın olan Spartalı Helen ile evlenmen sana neyi kaybettirir. İnanıyorum ki birbirinizi ilk gördüğünüzde Helen senin aşığın olabilmek için ailesini, evini kısacası her şeyi arkasında bırakıp seninle gelecektir.”

Bunu duyduktan sonra Paris altın elmayı Afrodit’e uzatarak aşkı seçer.

Yarışmayı kaybeden diğer tanrıçalar Paris’e verdikleri sözü tutmuşlardır. Kendisine hiç bir zarar vermediler. Ama Troya savaşta çok acı çekti halkı ile birlikte ve yerle bir oldu.

Homeros İlyada da bu savaşı destanlaştırarak anlatmıştır bu trajik tanrıların oyunlarını.

Alıntı ; Yunan Mitleri Tanrılar, Kahramanlar, Söylenceler. Robert Gravers kitabından.

Yukarıda anlattığım hikayenin kısaltılmışını tabelaya yazmışlar, Tabelada yazılan;

İda’da Dünyanın ilk güzellik kraliçesi seçimi

Kral Piramos’un bir kuşkuyla dağda ölüme terk ettiği oğlu Paris bir ana ayı tarafından emzirilerek kurtarılıp büyüyüp yaman ve güzel bir delikanlı olur. Bir gün güzeller güzeli tanrıçalar Hera Athena ve Aphrodite arasında kimin en güzel olduğu konusunda kavga çıkar. avgayı çözümlemek üzere Zeus Paris’i görevlendirir. Paris birbirinden güzel üç kadın arasında seçimi nasıl yapıp elmayı kime vereceğini düşünürken belkide dünyanın ilk rüşvetlerinden biri devreye girer. Hera; Asya ve Avrupa krallığını, Athena; Savaşta Dünyanın en büyük yiğidi olmayı ve insan üstü akıl vadederler. Aphrodite ise; Benden sana en güzel kadın sevgisi der. Pars krallığı ve kahramanlığı bir kenara itip sevgiyi seçer ve Aphrodite uzatır elmayı. Böylece Dünyanın ilk güzellik kraliçesi seçimi sonuçlanır!

Diye yazılmış.

090420146491

Güneşin altında iyice ısındıktan sonra giyinerek arkadaşların bulunduğu yere geliyorum. Cep telefonlarının çektiği noktada Mustafa ve İrfan çektiği resimleri facebook’ta  paylaşmaya çalışırken resimlerini yüksek bir yerden çekiyorum.

090420146480

Yanlarına iniyorum, ikisi de hala telefonlarınla meşguller.

090420146482

 

Ayazma da bir amfi tiyatro bulunmakta. Ama öyle antik çağlardan kalma değil. Sahnesi betondan yapılmış, oturma yerleri yuvarlak ağaç gövdeleri kesilerek yapılmış.

090420146485

Amfi tiyatronun oturma yerleri kısa çam kütükleri dik olarak toprağa gömülmüş, Oturma yerlerini yandan çekiyorum.

090420146486

 

Buraya gelen piknikçiler için çardak yapılmış ama çardağın içine yağmurdan kaçan uyanık piknikçinin bıraktığı masa duruyor. Kimse de dışarı çıkartmaya yeltenmiyor açıkçası.

090420146481

 

Tiyatronun oturma yerindeki kütüğe bir orman kuşu gelince resmini çekiyorum. İşte sabahın erken saatlerinde ormanın şarkısını söyleyen bu kuşlar. Ürkek bakışları ile beni süzdükten sonra fazla durmayıp uçup gidiyor yiyecek bulmaya.

090420146488

 

Öğle yemeği için Mustafa aşağıdaki balık çiftliğine gidip balık alıyor. Ardından tavasında pişirerek bize sunuyor. Mustafa yemek pişirmesini seviyor ve ağzının tadını bilerek en lezzetli biçimde hazırlıyor sofrayı. Yemek keyfini de rakı ile süsledi. Zaten balıklar ağlardı rakı olmazsa sofrada. Yemekten sonra kahveleri içtik. Ardından güzel bir çay demliyorum. Çay da çay oluyor tavşan kanı gibi. Tembelliğimizin üst noktasındayız. İki çaydanlık üst üste.

090420146492

İrfan piknik masasında çay içerken, yanda bisikletim KUZ duruyor. Çadırlar solda.

090420146493

 

Akşam hava kararmadan İrfanın arkadaşları geliyor. Hakan Berktan ve Özcan Doğan. Kendileri ile daha önce tanışmamıştım. Tanışıyoruz ve çadırlarını kurmalarına yardımcı olduk. Akşam yemeği için bolca makarna yapıp ortaklaşa yiyoruz afiyetle. Bu arada hava kararıyor, dereden gelen su sesinden başka ses yok etrafta. Ağaçların arasından ay bize kendini gösteriyor. Ayı biraz yakınlaştırıp çekiyorum.

090420146498

 

Kalabalık olunca sohbet te güzel oluyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde uykumuz gelince çadırlara girip yatmak gerek. Bu gün dinlenerek geçtiğinden tatlı bir yorgunlukla ormanın içinde mis gibi bir havada iyi bir uykuya dalıyorum tatlı düşlerle.