20 Haziran 2013 perşembe
( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )
Gökova Bisiklet Turu 2. gün
Öne çıkarılmış görsel, Ören denizinde balıklama denize atlarken.
Sabah erkenden uyanıyoruz, eşyaları ve çadırları toplayıp bisiklete yükledim. Ardından kahvaltımızı yaptık. Yeğenimin evine gidip sabah kahvesini beraber içiyoruz. Evi zemin kat, küçük ama bahçesi var, bahçede iki sevimli oyun sever iki köpek. Biri fino cinsi, adı Koko. Diğeri haski kırması, kulağın biri düşük, diğeri dik. Adı da Sonya Bana hemen alışıyorlar, başlıyoruz oynamaya. Nedense hemen hemen bütün köpekler oyun oynamayı seviyor, aynı zamanda kendilerini sevip okşamalarını istiyor. Yeğenim ile birlikte resim çekiliyoruz.
Bu Sonya, yeğenim sokakta bulup sahiplenmiş. Evde beslenip bakımı yapılınca renk gelmiş kahverengi – beyaz tüylerine. Sonya dişi olduğundan kısırlaştırılmış. Sonya duvarın dibinde oturmuş dinleniyor. Epey oynadık, yoruldu garibim.
Bu da Koko, kısa bacakları, kalın gövdesi olduğu halde yorulmamışa benziyor. Hala yeğenimle oyun oynamak istiyor.
Kahvemizi içtikten sonra kamp alanına dönüyorum, kamp yerinde kimse kalmamış bir tek benim bisikletim duruyor. Hemen yola çıkıyorum. Benim gibi bir kaç kişi daha var geç çıkmış onlara yetişip geçiyorum. Çam ormanın içinde ilerliyorum, çıkışlar başlıyor, bazen bayağı çıkıyoruz, sonra iniş, ardından yine çıkış, yol böyle gidiyor. Deniz bir görünüyor bir yok oluyor, kıyıyı bazen hiç göremiyorum, yamaçlar dik olduğu için yolu kıyıdan uzağa yapmışlar. Tabi ki güzel manzaralar görünce durup video ve resim çekiyorum ve geride de kalmıyorum. Çam ormanı arasından deniz görüntüsü.
Çam ormanında giden yol ve yalçın kayalıklı koca dağ.
Hava sıcak, yokuşların eğimi, de % 10 ve daha fazlası olunca haliyle vücudumdan ter boşanıyor, bol bol su içiyorum. İzmir bisiklet derneğinin arabası yolda bize destek oluyor. Su takviyesi yapıyor yoldaki bisikletçilere. Su içe içe karnım su doluyor bol su içmekten. Yol kenarında karpuz tezgahı görüp hemen duruyorum. Bir karpuz alıp oracıkta dilimliyorum, karpuz da yeni koparılmış tatlı ve sulu 4 kişi karpuzu bitiriyoruz. Hem karnımız doyuyor hem de susuzluğumuzu gideriyor koca karpuz. Akbüke’ karar susuzluk hissetmiyorum, aynı zamanda karpuzda bol miktarda şeker olduğundan enerji ihtiyacımızı karşılıyoruz. Pistonlar daha iyi çalışmaya başlıyor, vücutta epey kan şekeri düşmüyor böylece.
Küçük bir vadiden deniz mavi rengini gösteriyor yeşillikler arasından.
Denizin kendini gösterdiği bir yerde resim çekiliyorum. Bisikletin üzerindeyim, ayaklarım yere basıyor. Arkamdaki manzara ise Akbük koyu. Yarımada şeklinde denize uzanmış
Nihayet Akbük görünüyor, bayağı yükseğe çıkmışız farkında olmadan. Şimdi aşağı inmenin zamanı, kendimi bırakıyorum yokuş aşağıya. Kendi hızımın rüzgarıyla tatlı tatlı inerken yolun solunda bisikletler görüyorum. Burada çay molası vermişler, ben de durup bir limonlu ot çayı içiyorum. Biraz dinlendikten sonra Ulu Şef Muhlis Dilmaç geliyor, kızıldereli selamını verdikten sonra yola çıkıyorum. Çoğu bisikletçi gelmiş denize girip eğleniyor. Arkadaşları telefonla arayıp nerede olduklarını öğrenip onların yanına gidiyorum. Geçen yıl Şafak tura katıldığı için Akbük koyunun tenha yerine gelmişler. Koyun son restoranı, burada iskelede var. Bisikletimi park edip hemen denize atlıyorum, biraz yüzdükten sonra çıkıp bir kahve içiyorum iyi geliyor. Kahvemi içtikten sonra yemek yenen yere gidip yemeğimizi yiyoruz. Arkadaşlarla fazla oyalanmadan yola çıkmaya karar veriyoruz ve hemen yola çıkıyoruz. Yol epey yukarıda, Şafak bizi kestirmeden götürmeye çalışıyor ama yol toprak, taşlı ve dik . Haliyle bisikletle çıkamıyoruz, inip yürüyerek yola çıkmaya çabalıyoruz, dilim bir karış dışarıda bir hayli bisikleti iterek ana yola çıkıyoruz. Çıktığımız yol orman içi. sanki dağa çıkıyoruz resimdeki dağ gibi. İri bir kaya kütlesi dağın tepesinde sivri görünüyor.
Bir süre iniş çıkıştan sonra bir vadiye giriyoruz, vadi geniş, ortada dere yatağı var ama su yok, bayağı büyük bir dere. Vadiye girince iniş başlıyor ama tatlı bir iniş, fazla pedal çevirmeden tatlı tatlı iniyoruz. İki oyuk kayada oluşmuş.
Birden tarihi kemer görüyorum, acı bir firen, durup resimlerini çekiyorum. Kayalık kısma kemer yapıştırılmış, bazı yerde kemer yıkık. Ağaçlar da duvarın içinden fışkırmış durumda.
Kemer bir yerde yıkılıp yok olmuş. Kalan kısımlar kayalıkların olduğu yerde. Son kemer kayalardan ayrılmak istemiyormuş gibi öylece mahzun ve yalnız.
Vadi bittikten sonra yol sola dönüyor, solumuzda koca bir dağ beliriyor, yamaçları yalçın kayalık ve dik.
Bir süre düz gittikten sonra Ören’e varıyoruz. Deniz kıyısında park alanında çimenleri üstüne çadırlarımızı kuruyoruz. Şafak önceden gelip yerimizi kapmış sağ olsun. Yemeğe daha zaman olduğundan denize giriyoruz hep birlikte. Ben denize balıklama atlama pozu veriyorum, resmi İrfan çekiyor.
Deniz burada ılık, Akyaka’da ki gibi soğuk değil. Bir süre yüzüyoruz, deniz hemen derinleşiyor, dip görünmüyor baktığın zaman. Şezlonglarda yemeğe kadar dinleniyoruz. Ören belediyesi masaları hazırlamış yemeği de belediye veriyor. Belediye başkanınla tanışıyoruz. Bülent Savran beni de masaya davet ediyor, belediye başkanınla beraber yemeğimizi sohbet ederek yiyoruz. Başkana verdiği yemekten dolayı teşekkürlerimizi bildirerek, çadırlarımıza dönüyoruz. Hava karardıktan sonra sahilde yürüyüş yaparak vakit geçiriyoruz. Daha sonra çadırlarımızın önünde bir güzel çay demleyip tatlı sohbet ve çiğdem eşliğinde çitliyoruz. Çay faslının ardından dinlenmek üzere çadırlarımıza girip yatıyoruz.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 50 Kilometre civarı.
Aşağıda yaptığımız yolun haritası