Etiket arşivi: çanakkale

Eşpedal Bisiklet Turu 6. Gün

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Havran – Kalabak – Havran

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

su gelir akmak ister

akamayan suya vay vaaay

güzel göz bakmak ister

bakamayan göze vay vaaay

orman ölmüş

yel kırık

kana kesmiş çıplak mavi yabanda

gece gelir yakmak ister yüreğim

yürek mi kalmıştır yanacak bende

yakmış beni gözlerin

yakmış da atmış beni

efsane sevdalara

buna yanmak n’eylesin

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, solda bir kız çocuğu, sağda Songül, salıncağa binmiş sallanıyorlar. İkisi de birbirine bakıyor. Songül’ün başında kask var. Kız çocuğu yeşil giyinmiş, Songül pembe uzunkollu, siyah tayt giyinmiş. Yanda kaydırak var.

IMG_20210807_124541

İyi bir uyku anca çadırda uyunduğunda rahat ediyorum. Her zaman olduğu gibi erkenden, daha Güneş doğmadan uyanıyorum. Günler uzun, geceler kısa olsa da uykuda geçen zaman bana yetiyor. Henüz güneş doğmadı, çadırımdan dışarısını çekiyorum. Yeşil çimenler, dere kenarındaki demir korkuluk, fıstık çam ağaçları ve çardak ilk gördüklerim. Karşı tarafta binalar tek tük.

IMG_20210807_062534

Kahve takımlarımı alıp çardağa yerleşiyorum. Henüz kimse kalkmadığından tek başıma Güneşin doğuşunu izliyorum. Güneş bu sabah daha parlak ışıklar saçarak doğdu. Dünkü gibi soluk değildi. Dere kenarı hizasında çam ağacının yanından Güneş parlıyor. Çöpler hala duruyor duvar dibinde, çay yatağında.

IMG_20210807_063804

Fotoğraf makinem arızalı olduğundan iş cep telefonuma kaldı. Onunla da ne kadar net ve yakın çekebildiysem o resimleri burada paylaşıyorum. Her sabah görmeye alıştığım su kuşları yine çay üzerinden bir yukarı, bir aşağı uçup duruyorlar. Siyaha yakın, gri renkli bir su kuşu havada uçarken çekiyorum ama karşıki duvarın rengi ile aynı olunca pek fark edilmiyor. Kuş az sağda, duvarın tam ortasında kanatlarını açmış durumda.

IMG_20210807_074228

Herkesler uyanınca Songül’ü kontrol ettim. Bu gün kendini daha iyi hissettiğini söyledi ve bisiklet sürebileceğini ifade edince içim rahatladı. Demek ki akşam aldığı serum ve ilaçlar işe yaramıştı. Çadırından alıp birlikte kahvaltıyı yaptık. Dün pek yemek yememişti. Bu sabah iştahı iyi. Bisikletleri çıkardık depodan, bir çantayı arka bagaja takıyorum, içinde takım taklavat, yedek lastikler, su ve gereken eşyalar var. Bu gün kuzeyde olan Kalabak köyüne gideceğiz. Yol kısa olduğundan ve fazla yokuş olmadığından çar çabuk hedefe ulaştık. Az yokuşu olsa da biraz yükselmişiz ve Havran havzasına hakim bir yerdeyiz, manzara güzel. Köyün kahvesine oturup çay, soda gibi içecekler ısmarladık kahveciye. Kahveci de bu kadar kalabalık müşterisi her zaman olmadığından sevindi. Kahvenin terasından sol taraftaki manzarayı çekiyorum. Küçük tepelere hakim olan zeytin ağaçları uçsuz bucaksız.

IMG_20210807_115805

Sağ tarafta da köyün evleri ve karşıdaki tepede başka bir köy görünüyor. Ufukta az da olsa Edremit körfezi masmavi.

IMG_20210807_115810

Manzarayı izlemek için dürbün var. Gözle rahatça yakınlaştırıyor ama cep telefonumla istediğim gibi odaklayamadım. Çekebildiğim karşıdaki köyün uzun minareli camisi. O da yan çekilmiş. Esas çekmek istediğim buradan kaz dağlarının en yüksek yeri olan Sarıkız tepesi. Onu bir türlü odaklayıp çekemedim. Artık fotoğraf makinesini tamir ettikten sonra çekebilirim.  O da ne zaman olur belli değil.

IMG_20210807_120255

Köy çocuklarından birisinin bisikleti arızalı ve bakımsız. Pek olanakları yok ama bisiklete öylesine biniyor. Teknik ekip uzmanı olan Kahramanmaraş’lı Can hemen bisikletin onarımını ve gerekli bakımını yapıyor kısa sürede. Can bisiklet üzerine eğilmiş, elinde aletlerle bisikleti tamir ederken bir kişi de ona yardım ediyor. Çocuk ta bisikletini iki eli ile tutmuş Can’ın ne yaptığına bakıyor.

IMG_20210807_120859

Çaylar, kahveler, sodalar, sular içildi. Harekete geçmeden önce toplanıl dizildik kameralar önüne. Toplam 31 kişiyiz. Arkamızda tepeler uzanıyor manzaralı.

611079eb-b04f-4742-9486-6a840fc137cf

Hazır kamera önündeyken Eşpedal için söylediğimiz marşı hep bir ağızdan söylüyoruz. Ben de videosunu çektim. Videonun linki aşağıda.

https://youtu.be/U2FiMCPf1lw

Dönüş yolu çabuk bitti. Kısa sürede düzlüğe indik. Geride kalanları bekliyoruz parkın içinde. Hazır beklerken salıncağın birisi boş olunca Songül binip salınmaya başladı. Diğer salıncakta bir kız çocuğu var. Kız çocuğu yeşil elbise giyinmiş. Songül’ün üzerinde ise pembe uzun kollu, altında siyah renkli tayt var. Başında da kaskı duruyor. Salıncakta sallanırken ikisi de birbirine bakıyor. Bu remi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20210807_124541

Kız çocuğu sallanmaktan sıkılınca gidiyor. Songül tek başına salıncakta mutlu biçimde salınmaya devam ediyor.

IMG_20210807_123625

Hazır salıncak boşken ben de salıncağa binip sallanıyorum Songül ile birlikte. İkimiz de çocuklar gibi şen şakrak sallanıyoruz. Çocukluğunu yaşıyorsan mutlusun. Biz de mutluyuz. Yiiihhuuuuu, bizi Baattin çekiyor cep telefonunla.

230752543_4919364661423656_3019588146615259160_n

Kamp alanına geldik, Öğle yemeğinin ardından çocuklara yönelik çeşitli etkinlikler başladı. Müzik grubu bizlere şarkılar söyledi, çocuklar da eşlik etti şarkı söyleyenlere. Çocuklar şarkı söyleyenleri dinlerken. Gitarist ve çocuklar.

IMG_20210807_134622

Çocuklar masada toplanmışlar çeşitli nesneleri boyuyorlar.

IMG_20210807_161228

Başka bir masada da tohumları küçük saksıda toprakla buluşturdular.

IMG_20210807_161235

Başlarında atölye Öğretmenleri ile çeşitli çalışmalar yapıyor çocuklar.

IMG_20210807_161249

Toprak çanak çömlekler atölyede yapılıp pişirilmiş. Burada yaptıklarını sergiliyorlar.

IMG_20210807_161315

Öğleden sonra çeşitli çalışmalar ve müzik yapıldı. Çocuklarla tandem bisikletle tanışma etkinliği yaptık Arkamıza bir çocuk bindirerek birlikte bisiklet sürdük. Çocuklar meraklı ve binmeye hevesli olduklarından sıraya girdiler. Kimisi iki, hatta üç kez bindi. Olsun, çocukları mutlu görmek bizleri sevindiriyor. Her çocuğa nasıl pedala basacağımızı, çevrede gördüklerimizi betimleyip anlatıyoruz. Böylece arkamızda oturan kör arkadaşlarımızla nasıl birlikte Eşpedal basarak gezdiklerimizi çocuklara yaşatıyoruz. Tandem etkinliği bittikten sonra dinlenmekle geçiriyorum zamanımı. Bu gün kısa bir tur yaptık, fazla da yorulmadık. Akşam olunca belediyenin hamamına gidip bir güzel banyo yaptım. Sıcak su ile banyo yapmak gibisi yok. Songül de banyo yaptı bu arada. O banyo yaparken dışarıda bekledim. Rahatlamış olarak çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 14 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eşpedal Bisiklet Turu 5.Gün

6 Ağustos 2021 Cuma

Havran şehir içi – Kocaseyit – Havran

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

karartmışlar sabahları

geceler batak

sokaklar savaş sonu

acılar yatak

bir düzen ki kahrolası

ben giderim atım gitmez

su söndürmez yangınları

kol kırılır yen içinde

kırılır da ses etmez

damlatır kanını bir rezil karanlığa

buna şaşmak n’eylesin

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, müze evindeki iç merdivende 26 kişi. Çıkış merdiveninde 4 kişi, merdivenlerin üstünde 8 kişi ayakta. Diğerleri basamaklarda oturuyor. Merdiven üstündeki korkuluktan aşağı pankart sallanmış. Pankartta; solda Türk bayrağı, bisiklet süren birisi ve Özgür Bisikletçiler yazılmış.

231600704_4919366384756817_7475216324815067599_n

Sabah erkenden, Güneş daha doğmadan uyanıyorum. Hava aydınlık, burada tek tuvalet olunca erken kalkmak iyi oluyor. İşimi kimseyi beklemeden hallediyorsun. Güneş doğmak üzere, hemen yerimi almalıyım. Çadırlar yeşil çimenlerin üzerine kurulmuş rengarenk. Kilitli beton taş döşeli yol aydınlığa doğru gidiyor. Parkta palmiye ve çam ağaçları dikilmiş.

IMG_20210806_063833

Güneş doğmadan çay kıyısındaki çardakta yerimi aldım, yerimi alır almaz da Güneş doğmaya başladı. Güneş bu sabah doğarken sancılı doğuyor sanki. Işıkları pek parlak değil. Henüz kimse kalkmış değil, kahvemi yapıp içmeye başladım Güneşin doğuşunu izlerken. Çay yatağı derin ve geniş, çay akıyor dar yatağında. Burada insanların kötü alışkanlıklarını görüyorum. Belediye çok güzel park alanı, gezinti yeri ve oturup dinlenmeleri için çardaklar yapılmış. Çay yatağı yaklaşık 5 metre derin olunca çocuklar düşmesin diye telli korkuluklar da yapılmış duvar üstüne. Çok güzel bir yer, insanlar  güzel şeylere layıktır ama hak ediyorlar mı siz karar verin. Çay kıyısındaki çardaklarda oturanlar yedikleri, içtikleri plastikleri ve çöpleri yanlarında çöp tenekesi olduğu halde çaya atmaları akıl alır gibi değil. Duvarın dibi çöplerle dolu. Belediye inip temizlemiyor, atanların zaten umurunda değil. Temizlik doğaya kalmış. O da ne kadar zamanda olur belli değil. Yağmurlar başlayınca çay taştığı zaman tüm atılmış çöpleri alıp denize götürecek. Ve geleceğimiz yavaş yavaş kirlenecek böyle giderse. Yazık

IMG_20210806_064132

Park çam ve palmiye ağaçları ile kaplı, zemine gölgelik yapıyor. Parkta gezinti yolları, oturma bankları ve çocuk oyun yeri yapılmış. Betondan sarı renkli bir deve sırtında semeri ile tüm oyuncakları taşıyor. Yukarıya çıkmak için merdiven maviye boyanmış. Yanda turuncu renkli kaydırak, diğer yanda salıncaklar.

IMG_20210806_080730

Parkı şöyle bir dolaştıktan sonra çay kıyısındaki çardağa geldim. Çayda akan su az da olsa büyük su kuşları çay yatağı üzerinde uçarak yiyecek bir şeyler arıyor. Çay yatağı yeşil çimenlerle kaplanmış. Bir tane kamyon lastiği orta yerde duruyor.

IMG_20210806_083004

Havada bulut ta görünmüyor ama Güneş parlamıyor. Sarı soluk bir renkte. Sanki toz bulutu var. Gökyüzü de sarı renkte.

IMG_20210806_091120

Kahvaltımızı çardaklarda çay olmadan yapıyoruz. Kafeterya geç açıldı ve çay geç olunca anca kahvaltıdan sonra birer bardak çay içebildik. Tandem bisikletleri kapalı odadan çıkardık. Copilotum Songül ile birlikte, diğer arkadaşlarla Havran belediye binası önüne geldik. Belediye başkanını beklerken belediye binasının önündeki yerde üstte kırmızı soğan, altında nar, onun altında portakal heykeli konulmuş. Songül ile yan yana ilk resmimizi çekiliyorum. Daha yeni birbirimizi tanıdık ve iyi anlaşıyoruz birbirimizle. Songül’ün başında kask, benim başımda siperli şapka var.

IMG_20210806_102038

Belediye başkanı geldi, tanıştık, bizleri misafir ettiği için teşekkür ettik. Tandem bisiklet kullandı, gayet başarılı idi. Bu gün Havran da pazar kuruluyor, pazar yerini gezeceğiz. Ayrıca öğlene kadar iki tane müze gezip göreceğiz. Pazar yeri dışa taşmış, sebze meyve satıcıları hariç giyim, hırdavat ve diğer ürünler sokakta tezgahlarda satılıyor. Tezgahın birinde küçük çan gördüm. Tam aradığım boyutta, küçük ve bakır renkli. Çanı alıp bisikletimin sele demirine, çelik bardağımın yanına takıyorum. Songül de kedisi için daha küçük, ceviz boyutunda yuvarlak çıngırak aldı. Her çıngırağı çıngırdağı çıngırdatıp kulağı ile dinleyerek beğendiği sesi çıkaranı seçti.

IMG_20211016_092753

Kapalı pazar yerine geldik, burada şeftali ve çekirdekli kara üzüm aldık birer kilo. Akşama yeriz afiyetle. Pazar yerinin dışına çıktık yürüyoruz. Songül tuvalete gitmek istediğini söyledi. Karnına ağrılar girdiğini söyledi. En yakın camiye götürdüm. Bir süre bekledim dışarıda. Çıkınca yakındaki çeşmeden elini yüzünü yıkadı. Çeşme evin duvarına taş duvar şeklinde yapılmış. Ayna kısmı iç tarafı işlemeli taş yukarıya kadar girintili yapılmış. Yalağı dolu tuğla ile örülmüş. Çeşmeden sıçrayan suların etkisiyle yosun tutmuş etrafı.

IMG_20210806_112831

Terzizade konağına geldik. Dışarıya tabela konulmuş, Terzizade konağı restorasyon yapılmış daha yeni.

IMG_20210806_121338

Konak üç katlı ahşaptan yapılmış. Dışı tamamen sarıya boyalı. Sadece zemin kat tarafı beyaz renkte. İki yanda iki katta üçer pencere yan yana, ortada iki pencereli cumba. Giriş kapısı tahtadan ve kocaman.

IMG_20210806_113812

Konağın içine giriyoruz, orta yerdeki sahanlık geniş ve yukarıya çıkan merdivenler var. Merdiven iki yanda, üst katta ortada tek merdivenle yukarıya çıkılıyor.

IMG_20210806_113934

Kapılar kalın tahtadan yapılmış ve bakımlı, kilidi demirden.

IMG_20210806_114118

Yüksek olan kapı dış kısmına zig – zag çıtalarla işlenmiş süs olarak uzun bir dikdörtgen olarak. İç kısma da uzunlamasına çıtalarla kabartma yapılmış.

IMG_20210806_114125

İç duvarlarda nişler yapılmış bir şeyler koymak için. Kenarları ve iç kısmı desenlerle, çiçek motifleriyle süslenip boyanmış.

IMG_20210806_114141

Konağın içinde gizli geçit kapakları, merdivenler yapılmış. Diğer odalara, alt kata ve bahçeye çıkan gizli geçitler. Bu konakta Yunan işgalinde gizli sığınak olarak kullanılmış. Kaçak efeler, Kuvayı milliye elemanlarını Yunanlı askerlerden gizliyorlarmış ev sahibi tarafından. Cumhuriyet kurulduktan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk Havran’ı ziyaret edişinde bu konakta kalmış. Çanakkale gazisi Seyit onbaşı ile bu konakta görüşmüşler.

IMG_20210806_114305

En üst kat yarım olarak sahanlık yapılmış, kenarda korkuluklar. Pencerelerde yarısına kadar çapraz çıtalardan perde gibi yapılmış. Kadınlar burada, pencere kenarına oturup dışarısını izlerlermiş. Dışarıdan bakan çıtaların arkasında kim olduğunu göremezlermiş.

IMG_20210806_115046

İç duvardaki niş içine kupada çiçeklerle boyanmış olarak süslenmiş. Yanımda gezdirdiğim Songül ile resmini çekiyorum. Songül göremediğinden elleri ile dokunarak resim çekildiği nişi tanımaya çalışıyor. Sadece içinde boyalı nesneleri anlatıyorum. Songül’ün başında kask var.

IMG_20210806_115949

Songül’ün karın ağrıları devam ettiğinden ahşap merdivenlere oturtup biraz dinlenmesini söylüyorum.

IMG_20210806_120823

Üst kattaki merdivenlerde oturmuş halde topluca resim çekiliyoruz. Alt kattan çıkan ortadaki merdiven yanlardaki iki merdiven ile üst kata çıkıyor. Resimde kimimiz oturmuş, kimi ortadaki merdivende ayakta. Kimisi üst katta korkuluklarda ayakta duruyor. Toplam 26 kişi var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

231600704_4919366384756817_7475216324815067599_n

Terzizade konağından dışarı çıkıp çarşıdaki kahveye oturduk. Burada soda ve çay içiyoruz. Tuğçe Çiğdem elçek ile çekiyor bizi. Masada Songül, ben ve Cüneyt Kökalan oturmuş halde. Kamera camdaki Özcan Kıraathanesi yazısını ters olarak çekmiş.

24e32820-9479-45db-8d64-b4be64a6a94e

Çaylarımızı içip kalktık, Songül’ün karın ağrıları yine başlayınca camiye gittik. Bu gün Cuma, cemaat bahçeye namazlık koyup vaaz dinliyorlar. Arkalarından geçtik tuvalete gitmek için. Kadınlar tuvaletini pek kullanan olmadığı için görevli anahtarla açtı kapıyı. Bu gün üç tane camiyi dolaşmış olduk böylece. Yarı hacı olduk sayılır. Biz tuvalete girince grup çoktan müzeye gitmiş bile. Müzenin yerini de bilmediğimizden esnafa sora sora müzeyi bulduk. Girişinde cam tabelada Havran belediyesi 1923, Havran Kent Müzesi Hocazade konağı yazılmış. Tabelanın asıldığı duvar tuğladan.

IMG_20210806_132815

Kent müzesinin binasının arkasındaki bahçedeyiz. Bir kez daha Songül’ü tuvalete götürdüm. Beklerken binayı arkadan çekiyorum. Zemin kat çoğunlukla taş, geri kalan yerler tuğla ile örülmüş. Ortada merdiven, yanlarda iki oda var.

IMG_20210806_133618

Bahçede yerde sütunlar, ve küpler getirilip konulmuş.

IMG_20210806_133624

Zemin üstü katlar düzgünce tuğlalar örülerek yapılmış. Görünümü estetik. Zeminden gelen iki tane baca yüksek olarak tuğladan yapılmış.

IMG_20210806_133711

Pencereler dar ve uzun dikdörtgen biçiminde. Yan yana iki pencere var, tahta panjur ile kapatılmış camlar.

IMG_20210806_133716

Bahçede manolya ağacı var, kocaman olmuş.

IMG_20210806_133807

Bir de kocaman dut ağacı, yarı gölgelik bez serilmiş odanın üstüne. Bezin üstünde düşen dutlar kurumuş doğal olarak.

IMG_20210806_133812

Örülmüş tuğlanın güzelliğini çekiyorum. Ortada kapı, yanlarda ikişer pencere. En sağdaki pencere diğerlerine göre biraz daha geniş.

IMG_20210806_133818

Songül’ün hali yok müzeyi gezmek için. Songül’ü terasta bir sandalyeye oturtup müzeyi gezmeye başladım hızlıca. Odalardaki eşyalara fazla bakmadan sadece resimlerini çektim. İlk olarak yatak odasının resmini çektim. Ortada iki kişilik karyola, başlık ve ayak ucu tahtadan işlemeli olarak yapılmış. İkisi de aynı boyda ve yüksek. Yatak örtüsü beyaz, kenarları siyah renkte. Sol tarafta iki mankene uzun kollu kadın elbisesi giydirilmiş.

IMG_20210806_133836

Banyo ve tuvalet, ikisi bir yerde. Mermer hem banyo teknesi hem de tuvalet yeri oyulmuş. Yarım metre kadar tek sıra tuğla ile duvarlara mermer döşenmiş. Duvar üstüne de 15 santimlik mermerle örtülmüş. Mermerin üstünde bir fener duruyor. Gece içerisi aydınlansın diye fener yakılıyormuş demek ki. Sağdaki mermerde bir çeşme ve yanında küçük bir testi duruyor. Sağda mermer lavabo var, kenarları dalgalı şekil verilmiş. Çeşmesi, pirinçten.

IMG_20210806_133853

Beyaz kutular merdiven basamağı gibi yan yana konmuş. Üzerlerinde camekan içinde kalay kaplı bakır sahanlar. Kimisi kapaklı.

IMG_20210806_133912

Camekan içinde bakır bakraçlar, tepsiler ve bir kuzine.

IMG_20210806_133921

Tahtadan yapılmış fıçı, demir çemberlerle sağlamlaştırılmış. Çemberler pas tutmuş durumda. Mutfak dolabı üzerindeki bankoda çeşitli mutfak gereçleri konulmuş. Bunlar, tencere, sahan, küp, kocaman bir sini, tepsiler ve tahta fıçıdan oluşuyor.

IMG_20210806_133930

İki raf üzerinde, alttaki rafta iki tane ağzı geniş küp, aralarında transistörlü radyo. Üstteki rafta ise iki semaver. Birisi krom, diğeri bakırdan yapılmış. Yanlarında kahverengi, semaver boyutunda cam şişe.

IMG_20210806_133935

Başka bir rafta ağzı geniş küp, küçük bakraç. Yanında kaminato denilen ispirto ocağı.

IMG_20210806_133941

Kancaya asılmış askılı terazi. Askının altında uzun bir çubuk. Burada hareketli demir parçası, ölçülendirilmiş demir çubukta kefeye konulmuş ağırlığa göre dengeye getirilen hareketli parça nerede duruyorsa ağırlığı belirtiyor. Alttaki kefe üç zincirle bağlanmış demir çubuğa. Duvarda bir çeşme ve yerde üç testi duruyor.

IMG_20210806_133945

Üç tane kahve değirmeni yan yana. Birisi el işi örgü ile kaplı, diğerleri pirinçten ve değişik boyutta yapılmış. İki tane de pirinçten yapılmış yuvarlak kutu. Kapaklı olan kutuların birisi şeker, diğeri kahve konuyor olmalı. Bir tane de işlemeli şekerlik tabak.

IMG_20210806_134013

Mutfak bankosundaki kalın mermere üç tane lavabo oyuğu açılmış. Hiç birisinde su gider deliği açılmamış.

IMG_20210806_134036

İki kısa kalas yan yana getirilip birleştirilmiş. Alt kısmına uzun ve keskin çakıl taşları sıkıştırılarak tarımda kullanılan yaba aletini oluşturulmuş. Kalasların uç kısımları kalkık durumda kızak gibi. Bu aletle buğday taneleri başaklarından ayırmaya yarıyor.

IMG_20210806_134121

Tahta sandık, kenarları teneke ile sağlamlaştırmışlar. Kısa çubuklardan, ip ile bağlanmış çark. Ne işe yaradığını anlayamadım.

IMG_20210806_134139

Antik kentten getirildiği anlaşılan iki tane sütun başlığı sergilenmiş. Başlıklar ince işçilikle süslenmiş.

IMG_20210806_134228

Üst kata çıkan tahta merdiven, yukarıya doğru sola dönerek çıkılıyor. Korkuluğu da tahtadan yapılmış.

IMG_20210806_134307

Camekan içinde, cam raflara konulmuş üç tane tüfek.

IMG_20210806_134334

Çanakkale savaşında kaldırdığı 276 Kiloluk top mermisini sırtına almış Kocaseyit  mermiyi topun olduğu yere götürürken betimlenmiş heykeli. Duvarda Çanakkale savaşındaki düşman gemileri denizde, geminin iki bacasında duman tütüyor. Geminin yanına düşen top mermisinin havaya kaldırdığı su sütunu resmedilmiş. Top siperi kum torbaları ile kısa bir duvarla çevrelenmiş. Yerde top mermileri.

IMG_20210806_134341

Havran’lı yaşlı ihtiyar bir adam heykeli. Başında kasketi, beyaz sakalı uzamış. Üzerinde koyu renkli yelek ve gömlek. Aynı renkte pantolonu. Sol dizine mendilini yaymış. Solda bağlama saz duruyor. Yaşlı adan koltuğa oturmuş durumda.

IMG_20210806_134404

Cam raflı camekanda bakır bardaklar, porselen fincanlar ve çeşitli mutfak eşyaları konulmuş, bir tane de siyah renkli çevirmeli ev telefonu.

IMG_20210806_134419

Biri kısa, biri uzun iki tane döküm soba.

IMG_20210806_134425

Banyo içinde tuvalet deliği, dışında mermer lavabo. Lavaboyu mermer destek üzerine koymuşlar.

IMG_20210806_134453

Kare masa üzerine çiçek desenli örtü konulmuş. Arkada biri lambalı eski radyo, biri transistörlü iki radyo. Önlerinde Üç tane değişik tipte daktilo. Bir tane de facit marka, tuşlu mekanik hesap makinesi.

IMG_20210806_134503

Duvardaki pano tavana kadar, panoda yerel gazete sayfaları yapıştırılmış. Pano büyük ve geniş olduğu için iki parça çekmek zorunda kaldım. Yoksa kadraja sığmıyor. Panonun sol tarafı gazete küpürleri.

IMG_20210806_134517

Panonun sağ tarafındaki gazete küpürleri.

IMG_20210806_134534

Fişek kütüklüğü üç gözlü, yanında ikili dürbün.

IMG_20210806_134600

Efelerin kullandığı iki namlulu tabanca.

IMG_20210806_134604

Bu da çifte tüfeği.

IMG_20210806_134610

Yanında da mor efe kıyafetleri.

IMG_20210806_134616

Kılıfı içinde kama.

IMG_20210806_134628

Değişik tipte iki tane tabanca. İkisi de kabzaları boş ve paslanmış durumda.. Herhalde toprakta uzun süre kalmış ve bulunmuş olmalı.

IMG_20210806_134636

Kızılay  matarası.

IMG_20210806_134641

Paslanmış kama.

IMG_20210806_134707

Altı aboneli telefon santrali. Bağlandı kabloları yuvalarına takılmış, solunda telefon ahizesi.

IMG_20210806_134723

Müzeden çıkıp bisikletleri bıraktığımız yere geldik. Songül zar zor bisiklete bindi. Bisiklet sürecek dermanı kalmamıştı. Kısa sürede çadırların olduğu yere geldik. Günün geri kalan bölümünde Koca Seyit köyüne gidilecek. Songül’ün durumu iyi olmadığından bizimle gelemeyip çadırda dinleneceğini söyledi. Songül gelmeyince bende bisikleti depoya bırakıp araç ile gideceğim köye. Koca Seyit’in köyü biraz yükseklerde olduğu için tırmanış var. Araç içinde yorulmuyorum ama bisikletleri çıkarken görünce ne çok zahmetle bisiklet sürdüğümüzü anladım. Yorulanları bir yerde durmuş dinlenirken çekiyorum

IMG_20210806_171345

Köy az yukarıda göründü.

IMG_20210806_172647

Köyün girişinde araçtan inip yürümeye başladım. Köy kadınları bisikletçilerle resim çekiliyorlar.

IMG_20210806_173626

Mazlum arkasında Hüseyin Garip olduğu halde tandem bisikleti sürerken bir poz çekiyorum.

IMG_20210806_175317

Köyün az yukarısındaki hakim tepeye Koca Seyit anıtı yapılmış. Etrafı da duvarlarla çevrelenmiş. Girişte iki sütun üzerine kirişte Koca Seyit Anıtı yazılmış

IMG_20210806_180106

Anıt alanı çit ağaçlarla süslenmiş, bakımlı bir park halinde. Koca Seyit belinde ağır mermi taşırken, arkada Mustafa Kemal, sağ elini kütüğe dayalı, sol kolu arkada cepheye bakarken betimlenmiş heykelleri.

IMG_20210806_180230

Büyük bir top lastik tekerlek üzerinde.

IMG_20210806_180240

Koca Seyit tören yerinde mermer kaide üzerinde kırmızı renkli Türkiye haritası ve ay – yıldız. Altında kabartma rölyef ve altın renginde plakalarda Koca Seyit hakkında yazılmış bilgiler. Kaideye dört basamakla çıkılıyor. Basamaklar tamamen mermer kaplı.

IMG_20210806_180313

Pankartımızı açıp ardına diziliyor arkadaşlar. Arkada anıt kaide.

IMG_20210806_180823

Burada hazır toplanmışken Koca Seyit anısına ilk önce İstiklal marşını söylüyoruz hep birlikte. Ardından Başkanımız Fatih Söylemez İstiklal marşının on kıtasını ezbere söylüyor. Ben de videosunu çekiyorum. Videonun linki aşağıda.

https://youtu.be/K21F95iJNAM

Anıtın altında altın renginde tabelaya Koca Seyit’in Yaşamı ve Çanakkale’deki kahramanlığı yazılmış. Yazıda;

Kocaseyit

Seyit Çabuk Havran’ın Manastır (Çamlık) şimdi ise Kocaseyit ismini alan köyünde doğdu. 1. Dünya savaşı sırasında 18 Mart 1915 günü Çanakkale, Kilitbahir, Rumeli Mecidiye tabyasında topçu eri olarak görev yapar. İngilizlerin Quen Elizabeth gemisinden atılan 490 kilogramlık bir mermi Mecidiye tabyasını delik deşik ederek toprağa gömer ve Seyit’in topunun vincini bozar. Sağ kalan iki erden biri Seyit’tir. Niğdeli Ali çavuş toprağa gömülen Seyit onbaşıyı kurtarır. Kocaseyit Niğdeli Ali çavuşun yardımıyla sırtına aldığı 276 kilogramlık mermiyi topunun namlusuna sürer. İngilizlerin Ocean zırhlısına nişan alıp ateşler. Dümen tertibatından vurulan düşman zırhlısı Çanakkale boğazının akıntısına kapılır. Nusratın döktüğü mayınlardan birine çarparak batar. Kaybedilmek üzere olan Çanakkale deniz savaşı Havranlı kahraman onbaşı Seyit Çabuk (Kocaseyit) sayesinde kazanılmıştır. Böylece Kocaseyit Çanakkale deniz zaferinin en büyük kahramanlarından biri olmuştur. Daha sonra İstiklal harbine katılarak yurdun düşmanlardan temizlenmesi için savaşmıştır.

IMG_20210806_181245

Anıtın az ilerisinde kapalı bina içinde Kocaseyit müzesi var. Müze içine girip geziyorum. Camekan içinde dört tane top güllesi, duvarda Kocaseyit’in resmi asılmış.

IMG_20210806_181520

Dört tane gülle ve Kocaseyit’in asker elbiseleri.

IMG_20210806_181525

Kocaseyit’in ölüm kağıdı çerçevelenmiş.

IMG_20210806_181539

Kocaseyit belinde top mermisi ile heykeli.

IMG_20210806_181547

Kocaseyit’in kızının torunu ile heykelin önünde resim çekiliyoruz birlikte. Arkada heykelin benzeri resim tablosu ve portre resmi duvarda asılı. Bizi Baattin Şimşek cep telefonu ile çekiyor.

234611158_4919363944757061_8413907447003205847_n

Müzede fazla görülecek bir şey yok, bir kaç resim, Kocaseyit’in heykeli, bir kaç eşyası. Müzede rehberliği Kocaseyit’in kızının torunu yapıyor. Müzeden çıkıp dışardaki topta basılı olan yeri çekiyorum. Top atıl durumda olduğu için buraya getirilip sergileniyor. En üstte Ay – Yıldız baskısı. Altında yarım yuvarlak olarak Türkiye Cümhuriyeti. Altına 15/24 Sm Ağır Obüs, 1937, 1590 Kg. En altta da üretici firma olan Skoda baskısı var.

IMG_20210806_181948

Kocaseyit anıtı tepede olunca çevredeki köyler manzarayı oluşturuyor.

IMG_20210806_183008

Bahçede kurumuş zeytin ağacının gövdesini çekiyorum.

IMG_20210806_183118

Görülecek bir şey kalmayınca az aşağıdaki mezarlığa gidip Kocaseyit’in mezarı başında ruhuna Fatiha okuyorum. Nur içinde yatsın. Mezar düzgün beyaz mermerlerden yapılmış, etrafı kırmızı, beyaz renkli zincir ile çevrelenmiş durumda.

IMG_20210806_185055

Kocaseyit ziyaretimiz bitince bisiklet kullananlar bisikletlere binip gittiler. Ben de araç ile Havrana indim yorulmadan. Kamp alanına gelip Songül’ün durumuna baktım. Durumu aynıydı, biraz uyumaya çalışmış ama çocuklar ve parktaki insanların gürültüsünden pek dinlenememiş. Akşam yemeğini yemek istemedi, karnı sürekli bulanıyor ve hareketli. İyice halsiz durumda, yemek te yemedi. Bu böyle olmaz deyip hadi hastaneye gidelim deyince itiraz etmeyip tamam dedi. Songül’ü koluma takıp çayın öteki tarafında olan devlet hastanesine yürümeye başladık. Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüme sonunda hastaneye vardık. Acil servis kalabalıktı, sıra numarası alıp beklemeye başladık. Bir türlü sıra gelmediğinden kayıttaki görevliye Hastamız kör ve dayanacak hali yok diyerek bir an önce bakılmasını istedim. Fazla sürmedi bizi içeri aldılar. Yatağa yatırıp damar yolu açıldı, serum takıp beklemeye başladık. Bir saat sonra serum bitince çıkardılar serumu. Songül biraz kendine gelip toparlanmış gibiydi. Toparlanmasına sevindim. Doktor, bulantı ve kusma için reçeteyi elimize verdi. Acil içinde nöbetçi eczane ismi ve adresi yazıyordu. Yazıyı çekiyorum cep telefonumla. Havran küçük bir kasaba olduğu için sadece 1 eczane nöbetçiydi. Televizyon ekranında yazan; 06 Ağustos 2021 Cuma Nöbetçi eczaneler Şifa eczanesi Camiikebir Mh. Dumlupınar Cd. No : 13/A (Nedense aynı adres ikinci kez yazılmış) Teb 30 bölge Balıkesir eczacı odası sağlıklı günler diler…

IMG_20210806_221229

Bizi taburcu ettiler ve dışarı çıkıp eczaneye doğru yürümeye başladık. Navigasyon sayesinde eczaneyi bulduk. İlaçları aldık, nasıl kullanacağımızı eczacı tarif etti bize. İlaçları alıp kamp alanına döndük. Herkes kendi havasında olduğu için bizim hastaneye gidişimizden pek haberleri yoktu. Sadece başkan Fatih Söylemez’in haberi vardı. Kamp alanına gelince Fatih’e durumu bildirdim. Songül ilk ilaçlarını içirip çadırında dinlenmesi için bıraktım. Ben da çardaktaki arkadaşlara katıldım. Bir süre birlikte şarkılar, türküler söyledik. Fazla geç olmadan çadırıma giderken Songül’e seslendim nasılsın diye. İyi olduğunu söyleyince içim rahat olarak çadırıma girip yattım.

Bugün yaptığımız yol yaklaşık olarak 26 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Bisiklet Römorku KIYTIRIK

 Kıytırık

)Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Bisiklet ve donanımları hakkında merak edilen ve sıkça karşılaştığım sorulardan birisini yazmaya çalışacağım. Edindiğim tecrübelere dayanarak deneyimlerin sonucu bisiklet römorku hakkında bilgiler vereceğim. Yararlı olacağını düşünüyorum;

Römorkum kıytırık.

İnsanın kısmeti ayağına gelirmiş.

İzmir de az biraz ılıman ve kısa soğuk günlerinde, Ocak ayında, öğleden sonra bisikletimle Bornova yönünden eve dönüş yapıyordum. Araç trafiğinden kurtulmuş, Alsancak’ta bisiklet yoluna atmıştım kendimi. Bisiklet yoluna çıkınca aheste aheste kürek çeker gibi pedala basıyordum. Böyle giderken arkamdan gelen bir bisikletli yanıma gelerek; “Merhaba Urim Baba” diye selam verdi. Ben de karşılık olarak; “Merhaba” dedim. İşin gerçeği bana ismimle selam veren kişiyi tanımıyorum. Bu isimleri aklımda tutamama hastalığım yine bana yapacağını yaptı. İsmi bir türlü aklıma gelmediği gibi nerden tanıdığımı da hatırlamıyorum. Neyse sohbet ederek yan yana bisiklet sürüyoruz. O da gideceğim yöne doğru gidiyor. Nasılsın, ne yapıyorsun gibi sözcüklerle başlayan muhabbet birden turlar hakkında konuşmaya geldi. Sonradan öğrendiğim adının Burak olduğunu, kendisinin gemilerde kaptanlık yaptığını anlatıp yaptığı bisiklet turundan bahsetti. Balkanlarda tur yaparak üç, dört gün önce geldiğinden bahsedince ilgimi çekti birden bire. Ne de olsa Balkanlıyız değil mi? Burak ta Balkanlı, Sırbistan’ın Yenipazar bölgesinden. Kosova’ya yakın sayılır. Burak balkanları römorkla dolaşmış. “Zor olmadı mı?” diye sordum. O da “İlk bir kaç gün römork biraz çekiyor kendisine, biraz zorladı ama sonradan bacakların alışıyor ve normal yoluma devam ettim tur boyunca” dedi. İlginçti anlattıkları. Sonra bana “Römorku satıyorum” deyince kısmet ayağıma geldi diyerek ” Ne kadara satıyorsun?”  2015 Yılına göre;  “400 liraya satıyorum” deyince hiç düşünmeden “Ben alırım, yarın getir bir göreyim” dedim. Tam da aradığım bir şey römork, gereksinimim vardı düşündüğüm bir proje için. Ama o proje hayata geçmedi.

Ertesi gün sözleştiğimiz gibi Üçkuyular da buluştuk. Bizim çay ocağında çayları içerken römorku inceledim. Römork tek tekerlekli, bisikletin arka teker miline kendi özel aparatına kolayca takılıyor. Çantası da kocaman ve fermuarlı. Topeak markası yazıyor çantanın üzerinde. Çaylar içildikten sonra pazarlık yapmadan 400 Lirayı verip römorku alıp eve götürdüm. Burak aparatlarını, yedek lastiğini ve kendi yaptığı mil demirlerini vermişti. İçim rahat olarak aldığım römorku tavan arasına kaldırdım hemen. Çünkü memlekete gidiyordum bir kaç gün sonra. Memleketim Kosova, Prizren şehrinde yaklaşık 2 ay gibi kaldıktan sonra eve geldim. Gelir gelmez de iki gün sonra kendi yaptığımız Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu’nun keşfine gidecektik iki günlük. Römorku tavan arasından indirip bisikletin arka tekerine aparatı bağladım ilk önce. Sonra römorku da taktım ama o da ne bağlantı maşası tekerlek lastiğine değiyordu. Yola da çıkmam gerekti. Bağlantı maşasını yatırıp çekiçle biraz takoz altında yanaştırıp lastikten az uzaklaştırdım. Fazla zaman geçirmeden yola çıktım. Hedef şimdilik Alsancak izban istasyonu. İzbana binip Aliağa’ya trenle gideceğiz. Arkadaşlarla Aliağa’da buluşacağız.

Alsancak iskele önündeki belediyenin koyduğu İzmir yazan yazı önündeyim. Arkada yürüyüş yolu ve çimler. Bir tane ağaç, henüz kış olduğundan yapraklar çıkmamış. İzmir yazısının önünde bisikletim KUZ ve takılı römork.

140320158828

Römork ile yapacağım ilk tur olacaktı. İki gün olarak planladığımız turda daha ilk gün Aliağa’dan Çandarlı’ya kadar sorunsuz geldim. Çandarlı’dan sonra deniz kıyısında yokuşlar başladı. Yokuşta biraz zorlanınca sağ dizime bir ağrı girdi ve artarak devam etti yol boyunca. Benim sol ayağım sağ ayağıma göre daha kuvvetli. Yani top oynarken sol ayağımla vururum her zaman. Kısaca solağım ayakta. Sağ ayağım daha zayıf olunca zorlanmada sağ dizim ağrımaya başladı. Ertesi gün de ağrı devam etti ve eve döndüm. Sağ dizime sıcak su ile masaj yaptım bir süre. Ertesi gün dinlendim. Sonraki gün Çanakkale’ye doğru pedallayacağım. İlk önce kararsızdım, römorkla mı yoksa römorku takmadan mı gideyim diye. Dizimin ağrısı da devam ediyordu. Sonunda kararımı verdim ve römorku takıp yola devam ettim. Ya gideceğim yada ağrı çok kötü duruma gelirse otobüse atlar geri dönerim. İki gün sorna ağrı geçmeye başladı bisiklet sürerken. Üçüncü gün ağrı tamamen bitmek üzere olduğundan dizimde sorun olmadan Çanakkale, Gelibolu’ya vardım. Sağ ayağımdaki diz bağları tamamen güçlenip sol ayağımla eşitlenmişti. Buna sevindim. Elbette ilk günlerde zorluk çektim ama sonra insan alışıyor ve normal olarak yola devam ettim.

Çanakkale yolunda Asoss civarı küçük bir gölet. İki kişi oturmuş gölet kıyısına, bisikletim KUZ ve kıytırık sağda.

20150318_122242

Artık römorkuma alışmıştım ve hayallerimden biri olan Akdeniz  turuna çıkmaya karar verdim. Bu turda iki festival ve Antalya – Mersin olarak planlamıştım. Bu turda bana eşlik eden Ferdimen ile yola çıktığım ilk gün Konak Saat kulesinin önünde bisikletim ve römorkum sığacak şekilde resim çekiyorum anı olarak. Bakalım bu uzun turda römork bana nasıl davranacak.

20150519_091757

Römork tüm eşyamı alıyor, çadır, uyku tulumu, mat, branda, takım taklavat, yedek malzeme, tencere, tava, ocak, yiyecek, içecek ne varsa hepsi sığıyor. Bana fazlasıyla yer kalıyor. Çanta 100 Litrelik bir hacmi var. Her olasılığa karşı bagaj çantalarını da takıyorum ne olur ne olmaz diye. Yedek malzemeler, takımlar bir çantaya. Diğer çantaya kahve takımları ve ocak. Ayrıca yolda pratik olarak kullanacağım eşyalar da çantalara yerleştiriyorum. Böylece kamp kurarken ve toplarken daha kısa zamanda toparlanıp römorka yerleştirerek zamandan kazanıyorum. Uzun tur yaptığım için bir sürü eşya var yanımda. Konserve ve makarna da dahil. Bir de en önemli eşyalardan birisi güneş paneli. Günlerin çoğu açık ve güneşli. Güneş olunca da telefonu, bataryayı gün boyu yolda giderken şarj ediyorum pratik olarak. Gece de telefonu bataryadan şarj ediyorum ve şarj sorunu ortadan kalkmış oldu. Ayrıca ön tekerleğimde dinamo var. Gerektiğinde ya da güneşin olmadığı bulutlu havalarda ve gece dinamodan şarj olayını halledebilirim. Güneş panelim küçük boyutta; 5 Watt gücünde. Bana yetiyor şarj için. Güneş panelini römorkun üzerine lastikli kancalarla sabitledikten sonra güneş sürekli paneli görüyor. Römorkun arkasında araçların kolayca beni farketmeleri için iki yanda bayrak direği var. Soldakinde sarı, sağdakinde turuncu renkte üçgen bayrak takılı.

20150520_094907

Yolda bir at ile karşılaşıyorum, rengi siyaha yakın. At arabası olur ya benim atımın da arabası var. Bisikletimle çekiyorum at arabası gibi.

20150521_105038

Yolumuz sürekli çıkış ve inişlerle dolu. Akdeniz’e paralel uzanan Toros dağlarını üç kez aşmak zorunda kaldım. Bu bel ilk kez aşılan yer. Rakımı da 1560 metre yazıyor tabelasında. Adı ise; Ali Beli. Daha önce bu kadar yüksekliğe çıkmamıştım. Şimdi römorkumla çıktım. Demek ki dağlar römorkla da aşılırmış. Bunu deneyimledim bu turda.

20150601_125000

Ermenek girişinde bir benzin istasyonunda mola verdik. Elbette kendi kas gücümle gittiğimden yakıt almadım. Yakıtımız su ve yiyecek olunca petrol ürünlerine gerek yok. Ayrıca doğaya da zararlı egzoz gazı da salmıyoruz. Saldığımız doğal gaz, o da kendi üretimim. Buraya kadar da römoküm bana eşlik etti ve sorunsuz yola devam ediyorum.

IMG_0054

Bazı yerler çok dik ve toprak olunca fazla zorlamamak için bisikletten inip yürüyerek ittiriyorum. Böyle yerlerde bacaklar çekmiyor.

IMG_0438

Toros dağlarını ikinci kez aşmaya çalışırken uzun tırmanış daha bitmeden, akşam üzeri artık pilim bitiyor ve kendimi asfalta uzanmış olarak sere serpe yatıyorum. Römorkum ve bisikletim masum, sakin beni bekliyor. Ama tükenmişliği yaşadım. Bunun nedeni aynakoldaki dişli ve arka tekerlekteki en büyük dişli satısı. Aynakolda 24 diş, arka kasette 14 dişli, demek ki böyle uzun yokuşlarda yetmiyor ve aşırı zorluyor. Bunu İzmir’e dönünce değerlendirip dişli oranlarını değiştirmem gerek. Açıkçası römork epey zorladı bu dişli oranlarında.

Bu tur yaklaşık olarak 1750 Kilometre tuttu. Bir çok dağ, tepe, çıkış iniş karşıma çıktı. Bazen ittire kaktıra gittim ama hedefime vardım. Römork için edindiğim tecrübelerden birisi de tek tekerlekle çok dengeli yol almam. Savrulma gibi durum yok ve komple ağırlığım artınca Toroslardan Karaman tarafına inerken uzun inişte Kilometre sayacında 71.5 Km/h okudum. Bu benim yaptığım hız rekoru ve ip gibi indim bu hızda. Ama tavsiye etmem, küçük bir hata kötü sonuçlar doğurabilir. İnişte önüm açık, düz ve ilerisini görebiliyordum. Araçlar da yoktu, yoksa bu kadar hızlı gitmenin anlamı yok.

Yol yukarıya doğru eğimli devam ediyor, ben sereserpe kollarımı iki yana açmış duruda yatıyorum. Arkamda kıytırık, sarı, turuncu bayrakları ile. Etrafta çam ağaçları ile kaplı orman.

20150609_193030

Römorkuma bir isim gerekti, hangi adla anacaktım diye ararken sosyal medyada, facebook ta kendiliğinden ortaya çıktı. İlk başlarda arkadaşlarımdan birisi kendi yaptığı römorka isim arıyordu. Ben de yorum olarak “kıytırık” diye yazdım. Bana göre güzel bir isimdi. Neyse isim arayan kişi bana ters olarak bir ifade kullandığı için pek yapmadığım bir şeyi yaptım; arkadaşlıktan sildim. İsmi nedir diye de çoktan unuttum gitti. Sonrasında ben kendi römorkuma neden bu ismi kullanmayayım dedim. Böylece römorkumun ismi “kıytırık” oldu. Kıytırık ismi bence römork tırtıla benziyor. Tırtılın daha değişiği ve görünümü kırık, dökük gibi görünmesi kıytırık ismi çok yakıştı.

Bu arada son turumda Toros dağlarında römorkum kıytırıkla zorlanmıştım. Bunu dişli oranlarını ayarlamakla halletmeye çalıştım. Ön aynakol dişli sayısını düşürdüm; 22 dişli aynakol ile yeniledim. Arka tekerlekteki kaset dişli sayısını 9 olarak değiştirdim. En büyük dişli de 36 dişli. Toplam 4 diş kazanmış oldum. Böylece komponetleri komple değiştirdim. Bu değişiklikleri test etmek için Büyük Taarruz bisiklet turuna çıktım. Evden çıkarken bir poz çekiliyorum, bisikletim KUZ ve kıytırık ile. Arkamda kemerli taş örülü bahçe kapısı, üzerinde kanatlarını açmış kartal heykeli ve iki katlı evimiz. Bahçemde limon ağacı. Kıytırıktaki iki bayrağa ilave olarak başka bir fiber çubuk bağladım. Bu çubuk daha uzun, ucunda Türk bayrağı takılı.

20150905_073535

Böylece yenilenmiş komponetli dişlilerle Bornova çıkışındaki Belkahve yokuşuna sardım. Büyük Taarruz zamanında Yunan ordusunu İzmir’e kadar kovalayan Türk ordusunun başkomutanı Mustafa Kemal 8 Eylül de Belkahvede Mola verip kahvesini içmiştir. 9 Eylül İzmir’in kurtuluş gününde ordusu ile İzmir’i düşman işgalinde kurtararak Türkiye topraklarını kurtarmıştır. Büyük Taarruz zamanında yapılan yolu takip eden güzergahta arkadaşlarım tur yapıyor. Bu tura son 4 gününe katılacağım. Yurt dışında olduğumdan 26 Ağustosta başlayan tura yetişemedim. Yokuşu çıkarken hiç zorlanmadım desem yeridir. Römork ile rahatça Belkahve’ye kadar çıktım. Bisikletim KUZ, kıytırık ve arkada park haline gelmiş büyük Atatürk heykeli Bizi bekliyor. 8 Eylülde buraya geleceğim ve kahvemi içeceğim o günleri yad ederken.

20150905_100932

Artık yeni komponetlerin yardımıyla bisiklet turlarına kıytırık ta yanımda. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu, ardından kendi yaptığımız Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes Nehri Temiz Aksın turunda da kıytırık yanımda. Suyun kaynağına yolculuk başlangıcında Küçük Menderes nehrinin deltasında sembolik olarak bir avuç toprak alırken römorkum kıytırık bu değerli yükü taşımaya hazır.

su1-1-f-004

Römorkla bisiklet hiç sürmemiş olan arkadaşım Gürel de bisikletimi ve kıytırığı sürdü ve hoşuna gitti. Uzun araç sürmenin zevkini yaşadı.

20160428_151712_HDR

Bazen ovanın ortasında çok sert rüzgarlar esiyor ilkbahar da. Ne kadar sert eserse essin yine de yol almakta güçlük çekmiyorum. Bayraklarım sanki kıytırıktan uçacakmış gibi. Fiber çubukları yatırsa da bisiklet sürmeye devam.

su1-2-f-009

Uzun turlar olsa da kıytırıkla seyahat etmek zevkli bir o kadar da pratik benim için. Tur dönüşü kendi kahvemi kendim pişirip beleşe içmek gibisi yok. Bisikletim KUZ, kıytırık ve ben mutluyuz çimenlerin üzerinde Alsancak ta.

su1-5-f-006

Başka bir proje için aldığım kıytırık daha çok Urim Baba’nın kahvesinde işe yaradı. Kahve içmeyi sevdiğimden turlarda çantamda taşıdığım kahve takımlarını canımın istediği yerde, en güzel manzarada, bisiklet festivallerinde sürekli kahve pişirmek bana zevk verdi. Hayallerimden birisi olarak arkadaşlarım bir kahve aç önerilerine karşılık olarak Urim Baba’nın kahvesini açtım. Kahvem için uygun yer arayıp İzmir’in en güzel yerinde buldum İnciraltı Kent ormanı, Çakalburnu  mevkinde kocaman olmuş bir ılgın ağacının altında kahve yapmaya başladım. Kahvenin çatısı yok, duvarları da yok. Yani açık alanda kahve yapıyorum. Bisikletçi dostlarım sayesinde her hafta Cumartesi günleri öğleden sonra kahvemi açıyorum.

Bahçemde kullanmak için kendi yaptığım çivisiz tabure ve sehpamı kıytırığa yüklüyorum. Dört tabure ve bir sehpa kıytırığa rahatlıkla sığıyor. Cumartesi günleri bisikletim ve yüklü taburelerimle kıytırıkla beraber İnciraltı kent ormanına giderken.

13606875_1028912963895824_9112198734016286725_n

Urim Baba’nın kahvesini yaptığım yere gelince kıytırıktaki tabureleri ve sehpayı çıkarıp tezgahımı kuruyorum. Kahve fincanlarım, cezvelerim ve ocağım. Çekirdek kahve dolu kavanoz, su şişem, ocağın rüzgarlık koruyucusu hepsi yerini alıyor. Denizin kıyısında maviliği, iyot kokusu, çoğunlukla esen rüzgarı ile açık havada, duvarı ve çatısı olmayan bir mekanda kahveler beleş. Maksat muhabbet olsun diye zevkle pişiriyorum. Kıytırık tüm malzemelerimi taşıyor.

DSCN6744

İlk yaptığım kahve etkinliği yağmurlu bir günde şemsiyenin altında gerçekleşti. Beş kişinin katıldığı bu ilk Urim Baba’nın kahvesine kıytırık iş görmüştü. Biraz ıslansak ta sorun yoktu ve güzel bir etkilnikle kahve olayına başladım. 6 kişi taburelere oturmuş, sehpa önümde. Yağmur yağıyor ve şemsiyeler açılmış durumda.

82

Bazen rüzgar diniyor ve flütümü çıkarıp üflemeye çalışıyorum. KUZ ve kıytırık ses etmeden beni dinliyor pek çalamasam da.

20180113_124643_HDR

Deniz kıyısı bazen sert rüzgarların esmesine neden oluyor. Böyle durumlarda yanıma getirdiğim büyük şemsiyeyi rüzgar koruyucusu olarak ta kullanıyorum.

20160206_121655_HDR

Taburelerim ve sehpa kıytırığa yükleyince biraz havaleli oluyor. Yani boyutu yüksek. Yeni tasarladığım katlanır tabureleri yaptım. Tam da dokuz tane tabure kıytırığa rahatça sığıyor. Önde dokuz tabure, sehpa, üzerinde kahve takımları, KUZ ve kıytırık. Arkada denizin mavisi ve ılgın ağacı. Urim Baba’nın Kahvesi böyle bir yer.

DSCN7916

Kıytırık ve ben Türk bayrakları rüzgarda dalgalanırken Urim Baba’nın kahvesinde akşam olmak üzere. Güneş ufka bir yumruk kadar yaklaşınca takımları, tabure ve sehpayı kıytırığa sırasıyla yerleştiriyorum.

IMG-20180819-WA0004

Artık katlanın taburelerim ve sehpam kıytırığın çantasına rahatça sığdığından fazla yükseklik olmuyor. Ormanın içinde, ağaçların arasında KUZ ve kıytırık ile eve dönerken çekilen bir poz.

67792334_10220464657387859_2983969584488382464_o

Gelelim kıytırık parçalarına; Ana gövde ve bağlantı maşası alüminyumdan yapılmış. Gövde çantasız olarak çok hafif. Çantanın oturduğu taban sert plastik levha ile kaplı. Altta şase, üstte arka tekerlekten öne doğru boydan boya çevrelenmiş üst kısım. Alt ve üst ikişer destek kaynatılmış. Önde mafsallı maşa bisikletin arkasına bağlantı elemanı. Arkada iki bayrak çubuğu takılı.

IMG_20200509_151021

Ön mafsallı maşa yakından çekilmiş resmi. Arka tekerlekte bulunan makaralara kolayca takılabilen kilitli, yaylı aparat iki yanda sarı renkte. Sarı renkli plastik boruları geriye çekilince altta boruda oyuk var. Bu oyuk bisikletin arka tekerlek milinde duran makaralı parçaya oturtup yaylı plastik boruyu bırakınca oyuğu tamamen kapatarak kilitlemiş oluyor.

IMG_20200509_151034

Tekerlek ise 16 inçlik janttan oluşmuş, göbek mili mandallı. Üstünde çamurluk var. Çamurluğun üstünde kırmızı renkli ışığı olan aydınlatma kondurulmuş.

IMG_20200509_151106

Römorkun çantasının içi çok geniş, bir el arabasından fazlaca yeri var. Sanırım 120 Litre civarında hacmi var.

IMG_20200510_135810

Fermuarı kapatıp kıvırdıktan sonra ön ve arkada kilitli plastik mandallarına takıldıktan sonra su alma olanağı yok gibi. Yağmurlu havalarda eşyalar ıslanmıyor.

IMG_20200510_135918

Bisikletin arka tekerlek miline takılan taşıma ve bağlantı aparatı yakından çekimi. Parmaklarımın ucunda olan parça orijinali. Benim sonradan kendi yaptığım parça biraz daha uzun. 28 inçlik tekerlekte bağlantı maşası tekerleğe sürtmesi engellenmiş oluyor.

IMG_20200510_135357

Bağlantı maşasının ucunda taylı kilitleme mekanizması sarı renkte. Yaylı olan mekanizmayı geri çekince borudaki oyuk meydana çıkıyor. Tekerlekteki mile bağlı olan aparatın ucundaki plastik makaraya oturtuluyor.

IMG_20200510_135617

Sonra sarı mekanizmayı bırakınca alttan borudaki yarığı kapatıp kilitliyor. Çıkması olanaksız ve güvenle römork bisikleti takip ediyor.

IMG_20200510_135635

Böylece hayatıma giren kıytırık bir römork değil. O bisikletim KUZ’un yoldaşı, benim de yardımcım. Akşam güneşinin ufka yaklaştığı anda duvara yansıyan gölgesini ölümsüzleştirmek gerek diye düşünüyorum. Bisikletim KUZ, arkasından kıytırık takip ediyor. KUZ’un  üstünde de ben. Üçümüzün de taş örülü duvara yansıyan gölgemiz.

20150319_173541

Şimdi gelelim römorkun tek tekerlek mi? yoksa çift tekerlek mi? sorusuna. Bence deneyimlerde, turlarda gördüğüm kadarı ile tek tekerlek daha uygun. Çift tekerlekli römork takılı olarak sürdün mü? deseniz henüz  sürmedim. Sürsem de fark etmez. Neden diye sorarsanız çift tekerlekli bisiklet yere daha çok basıyor ve sürtünme tek tekere göre iki kat fazla. Ağırlık ta o kadar artıyor. Sonra bir yerden bir yere aktarırken daha fazla sorun olacağı kanaatindeyim. Tek tekerlekli römorkta kaldırıma çıkarken pek rahat çıkabiliyorum. Ayrıca otobüs bagajına daha rahat sığıyor. Ben sürerken ilk başlarda zorlanmama rağmen bir kaç günde alışıp normal olarak yola devam ettim. Hızlı giderken de dengeli gittiğini test ettim sayılır. Sonra kamp kurarken, toplarken daha pratik oluyor. bazen çadırı öylesine katlayıp çantasına koyuyorum, nasıl olsa yerim çok.

Bir de yolda tanıştığım, dost olduğum, hikayelerini dinlediğim, gezip gördüğüm yerleri hazine torbama atıyorum. Hazine torbam çok geniş, sizlere yeri ve zamanı gelince anlatıyorum hazine torbamdaki hikayeleri. Römorkum kıytırığın çantası büyük dolmak bilmiyor

İki Garip Bir Akdeniz 1. Gün

2 Eylül 2017 Perşembe

İzmir – Kemer – Tekirova

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum

Atilla İlhan

 

Öne çıkan görsel, altı kişi, bisikletlerimiz yüklü olarak poz vermişiz yan yana.

2017 Eylül ayında Keşan dağ bisiklet festivalinde kullanılan formanın tasarımı çok hoşuma gitmişti. O yüzden kendime ücretini ödeyip sevgili Hakan Eşme’den sipariş ettim. Formadaki tasarım evrende bulunan karadeliklerin bisikletçilere uyarlanmasını anlatıyor. Formanın ön yüzünde karadeliğin solucan denen giriş kısmı çizgilerle belirtilmiş. Bisiklet parçaları, bir kadın, bir erkek, aşkı temsil eden kalp, müzik notası çizilmiş. Boşlukta karadeliğin muhteşem çekim gücüne yakalanmış, dağınık olarak merkeze doğru çekiliyorlar. Üstte solda ismim Urim Baba’CAN olarak yazılı. İsmimin üstünde ise burcum olan Balık takımyıldızı konulmuş. İngilizce Piece yazılı. Karadeliğin dış kısmı siyaha yakın koyu renkler, iç tarafı mavi renkte. Formanın arkasında da karadeliğin çıkış kısmında tüm parçalar birleşip bisiklete binen kadın ve erkek var. Yani gelecekte olacak olayları şimdi yaşamasak ta tasarımı güzel olan formayı giyerek uzayda zaman yolculuğu yapacağım.

Antalya’daki bisikletçi dostlar yine beni festivale davet ettiler. Ben de onları kırmayıp davetlerini kabul ettim. Cem Tabanlı da festivale yazılmış. Cem ile kendimize bir program yaptık. Program üç aşağı beş yukarı şöyle; Antalya’ya bisikletlerimizle otobüs ile gidip dönüşte bisiklet süre süre gezerek İzmir’e dönmek. Bunu kararlaştırdıktan sonra biletleri alıp hazırlıkları yaptım. Yola çıkmadan önce tam zamanında Keşan’dan formam geldi.

Formamı giyerek bir poz çekiliyorum, arkamda yağlıboya resim asılı ve üstünde zamanı gösteren duvar saati. Saat 8:25 olarak resimde kalmış. 8:25 derken akşam saati. Biletler gece 12:00 de, Hazırlıklarımı tamamlayıp eşyalarımı ve tencere, tava ne varsa çantalara, yerlerine yerleştirdim.

Zaman yolculuğuna başlamadan önce karadelik zamanını kurmalıyım. Karadelik saati mekanik, el anahtarı ile kuruluyor. Mekanik saatin dişlileri kurulmuş zembereğinin yayı ile sarkacın her gidiş gelişi ile saniye saniye çalışıyor. Mekanik olarak kurulan zemberek yaklaşık 10 -12 gün idare ediyor. Bakalım bu turda zaman yetecek mi? Umarım karadeliğin solucanında seyahat ederken solucanın kıvrımlarına takılmam. Saatim akşam 8:32, sağdaki delik dişlilerin zemberek yayını kuruyor. Orası zaman ile ilgili bölüm. Soldaki delikte ise saat başı vuran gong zembereği. Her saat başı saatin olduğu kadar ve yarımlarda bir kez olmak üzere toplam 90 kez vuruyor bir turda. Şimdi zaman saatinin çalışmasını anlatayım; Dişliler uzay – zamanda yolculuk eden kişiyi karadelikte ışık hızında gitmesini sağlıyor. Yolculuk ederken zaman duruyor, gece dinlenirken zaman ilerlemeye başlıyor. Düşünün saniyede 300.000 kilometre hızla gidiyorsun uzay – zamanda. Karadeliğe girip solucanın içinde giderken sarkaç bir gidip gelmesi 1 saniye. Her tık sesi ışık hızında sürekli gitmeyi sağlıyor. Solucanın içinde giderken kıvrımlarına takılmamak için yarım saatte ve saat başında vuran gong sesi solucanın içinde titreşim yaparak takılan yerleri düzeltip rahat seyahat etmeyi sağlıyor. Gonk titreşimi çok önemli burada. Eğer saat durup gonk sesi evrendeki karadeliği titretmezse solucanın kıvrımlarında takılıp kalırsın.

Yani kısaca saat böyle çalışıyor, uzay -zamanda karadelikte yolculuk yapmak böyle bir şey. Fizik kuralları evrende buna göre işliyor.

Akşam saat ona doğru evden çıkıyorum. Üçkuyular’da Cem tabanlı ile buluşuyorum. Oradan geçen birisine bizi çekmesi için cep telefonumu verdim. O da bizi çekiyor sağ olsun. Resimde bisikletlerimiz ile birlikte uzay – zamanda yolculuğa çıkmadan önceki halimiz. Karadeliğe girmeye hazırız. Gecenin karanlığında ortalığı aydınlatan lambaların sarı ışıkları parktaki bitkileri aydınlatıyor. Sağda tahtadan bir koltuk duruyor.

Resim çekilme işi bittikten sonra bisikletlerimize binip karadeliğin içine giriyoruz. Ortalık karanlık, sokak lambalarının aydınlığında otobüs garajına geldik. Şimdiye kadar bisikletlilere sorun çıkarmayan Kamil Koç firmasının olduğu yerde bisikletlerin ön tekerleğini söküp çantaları da ayırıp bagaja yerleştirdik sorunsuzca. Hareket saati gelince koltuklarımıza yerleştik. Cem ile yan yana oturuyoruz orta sıralarda. Otobüs Aydın dan iki bisikletli daha aldı. Zaten otobüs boş, pek yolcu da yok. Dört kişi elçek ile koridorda kendimizi çekiyorum bir poz. Cem önde kafası kocaman, arkada ben kolumu uzatmış elçek olarak. Arkada Aydın’dan binen iki arkadaş.

Isparta’dan iki bisikletli daha otobüse bindi. Toplam bisikletçi 6 kişi olduk. Daha da yer var. Biletleri Kemer ilçesine kadar almıştık, sabaha karşı ortalık aydınlanınca Antalya garajına vardık. Kemer’e sadece bisikletliler kalınca muavin bizi indirdi otobüsten. Buraya kadar dedi, başka otobüs ile gideceksiniz deyince hemen firmayı arayıp bu nasıl oluyor, bizi niye indirdi şikayetlerimizi dinleyip tekrar aynı otobüse bisikletleri yükledik. Boşuna eziyet ve zaman kaybı. Gong sesi buralara kadar pek gelmedi anlaşılan. O yüzden solucanın kıvrımında bir süre kaldık. Herhalde buçukta çalan tek gonk olmalı. Arkada otobüsler, önde bisikletler yerde bekliyoruz sonuç ne olacak diye.

Neyse karadelik normal çalışmaya başlayınca yakında olan Kemer ilçesine geldik. Sezon bittiğinden ortalıklarda kimseler yok. Sadece bisikletliler var. Otogarda bisikletleri indirip ön tekerleği takıyoruz hepimiz. Çantaları da bagaja yükletip hazır duruma geldim. Diğer arkadaşların yüklenmesine yardım ediyoruz.

Herkes hazır olunca birlikte yola çıktık. Kamp alanı olan Tekirova’ya doğru gideceğiz. Yola çıkar çıkmaz ilk olarak benzin istasyonunda durup tuvalet ihtiyaçlarımızı giderdik. Benzincideki marketin önünde görevli arkadaşla bir resim çekiliyorum. Sol altta yuvarlak tabelada yazan yazı dikkatimi çekti. Tabelada; “Çanakkale Ruhu Burada” yazılmış. Market üzerine İngilizce “Shop” yazılı, turistlik yer olunca Türkçe “Bakkal” olarak yazacak değiller ya. Zaten her yerde mandacı zihniyetli yabancı isim yazma hayranlığı var yeterince.

Resim çekildiğim benzinciye bizi çekmesini söyledim. Otobüsle gelen 6 kişi resim çekiliyoruz bisikletlerimizle yan yana. Hepsi beni tanıyor ama ben pek tanımıyorum arkadaşları. En sağdaki arkadaş kadın, diğer 5 kişi erkek. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Yola çıktık, yakında olan Tekirova’ya doğru gidiyoruz ana yolda. Yolun ilerisini gösteren tabelada; Kumluca, Finike, Muğla düz gidileceğini ok işareti ile belirtmiş. Sağa giden yol ise şehir merkezi ve sanayi sitesini belirtmiş. Yoldaki emniyet şeridi bisiklet için gayet geniş ve güvenli. Yol çizgileri ile belirgin halde görülüyor.

Ana yolda ilerliyoruz, sağ tarafımızda Beydağları ve Olimpos dağı.

Tekirova’ya gelmemiz fazla uzun sürmedi, oyalanmadan kamp alanın olduğu yere geldik. Sadece kısa sürede bu günlük yiyeceğimiz yiyecekleri alış -verişte hallettik. Tekirova çıkışında asfalta işaret konulmuş sola girin diye. Biz de giriyoruz, Cem önde ben arkada yol kıyısındaki okaliptüs ağaçları arasından çam koruluğuna doğru gidiyoruz. Geçtiğimiz yıl yine burası kamp alanı olarak kullanılmıştı. O yüzden yolu biliyorum. Cem buralara ilk defa geliyor. Girdiğimiz yerde kapalı otobüs durağı var. Yerde sola ok ve bisiklet resmi boyanmış beyaz renkte.

Yolun karşı şeridinde yine ok işareti ve Antbisfest amblemi yola boyanmış. Bisikletim KUZ yol kıyısında park etmiş durumda beni bekliyor sakince.

Çam ağaçlarının bolca olduğu bir yerde Yıldırım kamp alanına geldik. Girişte festivalin pankartı asılmış. Durup resmini çekiyorum. Pankartta yazanlar; VI. Uluslararası Antalya -Kemer Bisiklet Festivali. Altında festivalin amblemi. 28 Eylül – 01 Ekim2017 Alt kısım dalgalı deniz olarak çizilip maviye boyanmış. Solda koca bir ahtapotun denizden çıkmış iki kolu yukarı doğru. Sağda korsan gemisi kare yelkenlerini açmış. Yelken direğinin tepesinde korsanların bayrağı kurukafalı siyah bayrak dalgalanıyor. Pankartın en altında sponsor olan firmaların amblemleri.  Pankart iki çam ağacına iplerle bağlanıp gerilmiş. Kartal tüyüm de resme girmiş en altta.

Kamp alanında festivali düzenleyen arkadaşlar karşıladı bizi. Sevinçle kucaklaşıp hasret giderdik. Sonrası beğendiğimiz bir yerde çadırları kurup eşyaları içine yerleştirdik. Kamp yeri sabit olduğunda sadece bir çantayı bisikletimde bırakıyorum. O da kahve takımları ve alet çantam. Renkli çadırların arasında dolaşan Cem elleri ceplerinde. Bisikletler de park etmiş öylece bekliyorlar. Bu arada festival için kaydımızı yaptırıp çantalarımızı alıyoruz.

Akşama kadar denize girip duşumuzu aldıktan sonra  kendi yemeğimizi kendimiz pişirip yiyoruz. Sonrası biraz uyku derken akşam oluyor erken. Festival akşamdan başlıyor. Akşam yemeğini hep birlikte yiyoruz. Yemeği dağıtan firma bu kez iki yerden yemekleri dağıtıyor. Arkadaşlar iyi düşünmüşler. Katılımcılar çok olunca uzun kuyruklar ve beklemede geçen zaman çok oluyordu. Şimdi ise iki koldan çarçabuk yemekleri alıp yiyoruz. Festivali düzenleyen Antalyalı arkadaşlar Perşembe Akşamı Bisikletçileri. O yüzden  festival Perşembe akşamından başlıyor. Türkiye’nin bir çok yerinde düzenlenen Perşembe akşamı bisiklet turu saat 20:00 de belki de en kalabalık Perşembe akşamı bisiklet turu yapılmış oluyor. Hep birlikte ışıklarımızı açıp Tekirova içinde bisikletlerimizi sürüyoruz. Meydanda durup toplanıyoruz. Bisikletler park etmiş, ışıkları yanar durumda bekliyoruz.

Biraz geriden toplu olarak katılımcıları çekiyorum arkadan. Atatürk heykeli önünde bisikletiler meydandaki uzun direkteki aydınlatma lambasının güçlü ışığı altında.

Bisikletliler bisikletleri ile yan yana diziliyor toplu resim çekilmek için.

Resim çekildikten sonra kamp alanına doğru gidiyoruz. Festivalden festivale buluşup görüştüğüm arkadaşlarla görüşüp muhabbet ediyorum. Kimisini tanıyorum, kimisini de tanımıyorum. Ama onlar beni takip ettiklerinden tanıyorlar. Böyle duruma kimse alınmıyor, beni normaldir diye teselli ediyorlar. Tanıyayım tanımayayım muhabbet etmek güzel oluyor. Bisiklet üzerine, turlar, festivaller üzerine konuşuyoruz. Nasıl geldin, neyle gideceksiniz söylemleri karşısında bisikletle sahil boyu İzmir’e kadar gideceğiz karşılığını veriyorum. Sonbahar aylarına girmiş olsak ta Antalya bölgesinde en güzel aylardayız. Hani şarkılarda geçer ya “Akdeniz akşamları” diye. İşte öyle bir havası var kamp alanında. Şehir gürültüsünden uzak, çam ormanı içinde tertemiz havası, denizden gelen iyot kokusu ile akşamları daha da güzel kılıyor. Hava ne soğuk, ne sıcak. Yazlık kıyafetlerle duruyoruz rahat biçimde. Uyku zamanı geliyor ve çadıra girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak toplam 38 Kilometre civarı bisiklet sürmüşüm.
Aşağıda Üçkuyular – garaj arası yol haritası Yaklaşık 16,56 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Aşağıda Kemer – Tekirova yol haritası Yaklaşık 17,32 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Aşağıda Tekirova tur haritası yaklaşık 4,21 Kilometre

Powered by Wikiloc

Eşpedal EGE Turu 7. Gün

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Çandarlı – Aliağa – İzmir

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarldamarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, İzmir, Gündoğdu meydanındaki atlar ve insanların heykeli mermer kaide üstünde. Ön tarafta Eşpedal katılımcıları topluca poz veriyor.

Gün ağarınca, güneş daha doğmadan gökyüzü beyaz renktedir. Deniz de gökyüzü ile bütünleşir aynı rengi alır. Beyaz renkli gökyüzü altında beyaza bürümüş deniz çarşaf gibidir. Hiç rüzgar esmez, sakin ve insana huzur verir. Denize girip yıkanıp arınırsın, tüm dertler, kötülükler suda kalır. Gece düşlerine girmeye çalışan iblisler sudan korkarlar. Suya girince hepsi karanlık dünyalarına geri döner. Ferahlamış olarak güne başlamalı. Ben de öyle yapıyorum, açıkta duran yalnız adaya doğru biraz yüzdüm. Etrafta çıt yok, sessiz. Sadece kulaç atarken kollarımın suya değdiği ses var. Bir süre yüzüp yunuyorum sakin denizde, balıklar benden ürkmüyor, etrafımda dolanıyor sakince. Suyun berraklığında görüyorum balıkları. Birlikte yüzüyoruz.

Denizden çıkıp kurulanıyorum, gün böylece başlıyor. Deniz yüzeyi çarşaf gibi, karşıda yalnız ada. Ufukta dağların siyahımsı gri silueti görünüyor. Denizin dibinde çakıl taşları tek tek seçiliyor baktığım yerden.

Hazır denizi çarşaf gibi görmüşken bulunduğun deniz kıyısından Çandarlı kalesini ve denize girinti yapan yarımadayı çekiyorum. Aslında şirin bir deniz kasabası yazlıkçıların istilasına uğramış. Aç gözlü emlakçılar da para kazanmak için her tarafa ev yaparak dokuyu bozuyor güzelim kasabanın. Yarımada bozulmamış dokusu ile güneşin ilk ışıkları Çandarlı kalesine vururken çekiyorum bir poz.

Sabah kahvemi içtikten sonra eşyalarımı toplayıp çantalara doldurdum. Bu gün yola çıkacağız İzmir’e doğru. Benimle birlikte diğer arkadaşlar da toparlanıp hazırlandı. Sabah kahvaltısını Baattin’in yazlığında yapıyoruz hep birlikte. Pis su gideri tıkalı olduğu için bulaşıkları bahçede yıkanıyor. Rabia sabunlu su ile yıkıyor, Merve de çeşmede duruluyor yıkananları. Bahçede asma gövdeleri ve solda nar ağacında bir tane henüz olgunlaşmamış nar var. Nar hala yeşil, biraz daha zamanı var olgunlaşması için.

Evi derleyip toparladık, Baattinin eşine hiç bir iş bırakmadık evde. İşimiz bitince yola çıkıyoruz ama tuvaleti kullanamadığımız için ilk benzin istasyonunda durup tuvalet ihtiyacını giderdik. Benzinlik Çandarlı’nın hemen çıkışında. Bisikletler park halinde, Cem Tabanlı kendi bisikleti ve benim bisikletim KUZ arasında bana poz veriyor. Ben de onu çekiyorum. Bisikletler yüklü durumda.

Yola çıkıyoruz, Çandarlı çıkışı hafif bir yokuşla başlıyor. Sağda çamlık tepesinin yanmış çam ağaçları. Yolda giden bisikletliler ve en arkada Baattin motorla bizi takip ediyor. Bisikletini eve bıraktı, motorla gelecek. Baattin’in yerine Hakan pilotluk yapmaya başladı. Yolun iki tarafında elektrik direkleri ve tam karşıda artarda iki tane rüzgar türbininin kanatları tepenin arkasında görünüyor. Türbinin kanatları neredeyse aynı eksende dönüyor.

Yanmış olan çamlı tepenin korkunç hali. Yakın zamanda yanan çamlık görülecek bir manzara değil ama örnek olarak çekiyorum bir poz. Aldığımız bilgilere göre çamlığın dibinde atölyeden çıkan kıvılcımlar Ağustosun kavurucu sıcağında kuru otlar ve çıralı çamların çabuk tutuşup yanmasına neden olmuş. Ve bu atölye hala çalışıyor ben ona şaşıyorum. Acaba gerekli cezayı alıp yaptırım uygulanmış mıdır? Ben olsam atölyeyi tamamen kapatır bir daha ormanlık alana yakın hiç bir bina dahi yaptırmazdım.

Yaklaşık 11 Kilometre gelince Çanakkale – İzmir karayolunun kavşağına geldik. Burada tezgahlar kurulmuş, üzerine geniş şemsiyeler gölgelik yapıyor. Burada kavun, karpuz ve sebze satan köylüler var. Tezgahların önünde arabalar durup alacağını alıyor ve yoluna devam ediyorlar. Tezgahlardan artan çöpler yolun karşısına atılıyor. Kimse de bu çöpler nereden burada birikiyor diye hesap sormayınca çevre kirliliğinin bir örneğini görmüş oluyoruz.

İlk molamızı Kazıkbağları’nda çay bahçesinde veriyoruz. Ağustos sıcağında gölgede serinlemek gerek. Asırlık koca çam ağacının gölgesine oturup soğuk ayran içiyoruz.

Masa etrafında toplanıp oturuyoruz hep birlikte. Ayranları içtikten sonra soda, su ve çayla takviye yapıyoruz. Hüseyin Alkan ile biraz sohbet etme fırsatı buldum. Ben yaptıklarımı, gezdiklerimi ve çektiğim resimleri anlatıyorum. Daha önce demiştim ya “Öğrenmenin ve öğretmenin yaşı yoktur” diye. Hüseyin yeni bir şey öğretiyor. Bana “Urim Baba, çok iyi işler yapıyorsun, gördüğün yerlerin resimlerini çekip paylaşıyorsun. Bizler ise resimleri göremediğimizden ne olduğunu anlayamıyoruz. Telefondan sadece sesli dinleyebiliyoruz. Görüntülerde Betimleme olmayınca neye yarar ki bizler için.” deyince ne kadar haklı olduğunu anladım. Ben de ona “Tamam, bundan sonra yazılarımdaki resimlerde Betimleme yazıp öyle paylaşacağım.” Şimdiye kadar onbinlerce resim çekip paylaştım Dünyanın güzelliklerini. Ben ve görenler çektiğim güzellikleri görebiliyoruz. Sağır, dilsiz ve diğer engelliler görebiliyor ama görmeyenlere resimleri anlatmalı, onların gözü olmalıyız. Yeni bir şey daha öğrenmiştim ve o günden sonra yazılarımda resimleri Betimlemeye başladım.

Çam ağacı gölgesinde masanın etrafına oturmuşuz. Garson boşları topluyor, bizden başka müşterisi olmayınca sadece bize hizmet ediyor. Kalabalık olunca epey satış yaptı.

Elimde su geçirmez kamera var, ara sıra video çekimi de yapıyorum. Aklıma tüm katılımcıları konuşturup tur hakkındaki düşüncelerini kısacık anlatmasını söyleyip tek tek video kaydını aldım. İlk başta su geçirmez kabı takılı çektim ama su geçirmez kap sesleri de geçirmediğinin farkına varınca kabı çıkarıp çekmeye başladım. Videoda altta sarı renkli tarih yanlış tarihtir. Tarih ve saati ayarlamamışım, bilgilerinize.

Aşağıda videosu var.

Mola bitimi yola çıktık. Aliağa’ya kadar birbirimizden kopmadan, hep birlikte bisiklet sürdük. Yenişakran civarında yol daralınca tek şeridi kapatıp güvenli bir şekilde yolumuza devam ettik. Diğer yerlerde emniyet şeridinde gidiyoruz. Son molamızdan sonra hiç mola vermeden Aliağa’ya geldik. Aliağa girişinde sahildeki bisiklet yolundan izban metro istasyonuna geldik. Buradaki görevlilerle konuşup iki seferde trene binmek için anlaştık sorumlu kişi ile. Yoksa normalde ikişer kişi haricinde fazla kalabalık almıyorlar. Yarımız bindi trene, diğer yarımız bekliyoruz istasyon binasında.

Bisikletlerin başında Didem Turan ve Cem tabanlı sohbet ederken büyük Şevket duvarın dibine çömelmiş cep telefonu ile konuşuyor. Binanın camındaki yazıda izban logosu ve açılımı yazıyor. İzban İzmir banliyö sistemi diye.

Diğer tren gelince bisikletleri merdivenlerden el birliği ile taşıyıp trenin ön ve arka vagonlarına biniyoruz. Burada yine ikiye bölündük. Aliağa ilk istasyon olması nedeni ile rahatça bindik. Hatta oturduk bile boş koltuklara. Yüzleri birbirine dönük ikişer koltukta; Emine, Merve, Didem ve Mehmet oturmuşlar bana poz verdiler. Ben de onları çekiyorum bir poz.

Diğer tarafta ilk vagonun başlangıcında bisikletlerimiz duruyor. Cem ve ben onları kontrol altında tutuyoruz düşmesinler diye. Cem ve bisikletler, iki yolcu da koltukta oturmuş bizlere meraklı bakışlarla bakıyor.

Cem’e cep telefonumu verip beni çekmesini söylüyorum. O da beni çekiyor. Üzerimde Dünya Kalp Günü tişörtüm var. Tişört beyaz renkte.

Arka vagonda diğer grup yerleşmiş. Şevket Yiğit resmi çektirmiş. Burada Rabia, Hüseyin, ortanca Şevket ve Şemsettin koltuklara oturmuş durumda. Bisikletler borulara dayanıp bağlanmış.

Karşıyaka istasyonunda inip diğerleri ile buluştuktan sonra Karşıyaka çarşısından geçip vapur iskelesine geldik. Burada vapura biniyoruz. Toplu ulaşım araçlarını da tandemlerle binerek test etmiş oluyoruz böylece. Bisikletim KUZ ve iskeleye bağlı vapur. Vapura binen bisikletçiler. Vapur yüksek olunca merdivenlerle çıkılan platform yapılıp maviye boyanmış tamamen. Engelliler için de az eğimli, uzun ve dönemeçli rampa yapılmış.

Vapurda koltuklara oturduk. Solda Hakan Sevin, ben ve Sağda Cem Tabanlı elçek resim çekiliyoruz. Arkamızdaki camlardan fazla ışık gelince biraz parlak çıktı resim. Çatık kaşlı Hakan’ın kaşları birbirinden ayrılmış, yüzünde mutlu bir gülümseme. Sanki yüzüne nur vurmuş gibi. Sanki değil gerçekte yüzünden nur akıyor. Adam mübarek oldu.

Vapurun orta bölmesi bize ait, tamamen Eşpedal grubu oturuyor.

Kısa süren vapur yolculuğumuz Konak ta bitiyor. Vapurdan inip bisikletlerle Gündoğdu meydanına geldik. Burada İzmir bisikletçilerinden bir kaç kişi karşılıyor. Meydanın ortasında dev bir kaidenin üzerinde atlar, insanların oluşturduğu kalabalık bronz heykel var. Burada toplanıp birlikte resim çekiliyoruz hep birlikte.

Mermer kaidenin altındaki mermer platforma oturup yorgunluk çıkarıyoruz. Bir haftadır güzel günlerin yorgunluğunu var üzerimizde. Kazasız belasız turu bitirmenin sevinci içimizde. İçinde sanatçı kimliği taşıyan Hakan, ben ve Remila yan yana otururken tandem bisikletin arkasından resmimizi çekiyor. Yanımızda biri kız biri oğlan iki çocuk oturuyor. Tandem bisikletin bagajı yüklü, co pilotun selesi ve gidonu. Aradaki kadro borusunda Tandem yazıyor. Mor renkte bir suluk ta yerinde takılı.

Remila ile sohbetimiz kahve yaptığım yer ve haritası. Bunu anlatırken Hakan tepemizden bizi çekiyor ve ikimiz Hakan’a bakarken. Elimdeki cep telefonumda kahve yaptığı yerin haritası. Remila’nın başında kaskı ve gözünde güneş gözlüğü. var. Benim uzun saçlarım açık, özgürce omuzlarıma dökülmüş durumda.

Gündoğdu meydanından Konak meydanına geldik. İzmir’in sembolü saat kulesinin etrafında bisikletlerimizle dönüp turu sonlandırıyoruz. Pazar günü Ören’den yola çıkıp 7 günlük bisiklet turu bitmiş oluyor ve saat kulesinin etrafında dönerek hacı oluyoruz. Saat kulesinin alt kısmı, etrafında ben ve Remila’nın ardından gelen diğer bisikletçiler. Palmiye ağacı ve arkada valilik binası görünüyor. Yanında da Emniyet binası.

Eşpedal Ege Bisiklet Turunda çektiğim videolar aşağıda.

Saat kulesini dikine bisikletim KUZ ve Cem Tabanlı’nın bisikleti yan yana çekiyorum. Tesadüf eseri yan yana koyduğumuz bisikletlerin gidon çantalarının önündeki Bakırçay Temiz Aksın temalı plakamız takılı durumda. Cem’in gidon çantasında takılı metal kupa var.

Bir süre Gündoğdu meydanında durduktan sonra son olarak yemek yiyelim hep birlikte diye karar aldık. Bisikletlerle Konağa geldik. Bir lokantaya oturup yemekleri ısmarladık. Yemeğimizi yedik afiyetle. Hakan Sevin bendeki değirmen hoşuna gitmiş illa bir tane bana da alalım deyince Hakan’a hadi yürü deyip peşime taktım. Tarihi Kemeraltı çarşısında değirmen satan dükkanların olduğu yere geldik. Mesafe biraz vardı, epey yürüdük desem yeridir. Ama Kemeraltı çarşısı büyük bir alana yayılmış durumda. Çarşı neredeyse tüm dükkanlar tek katlı olması nedeni ile bu kadar geniş. Satılan değirmenler daha çok süs için yapılıyor. O yüzden kaliteli bulmak imkansız. Hakan dışarıda beklerken içeri girip değirmeni alıyorum parasını verip. Sonra da Hakan’a buyur hediyeni diyerek eline verdim. O da parası deyince bu dükkanlar hediyelik eşya satıyor, o yüzden para almıyorlar deyip hadi dönelim bakalım arkadaşlar bizi bekler. Arkadaşlar bizi lokantada bekliyorlardı. Yanlarına gelince hepsi ile tek tek vedalaştım. Yedi gündür birlikte tanışıp kaynaşmanın getirdiği dostlukla kucaklaşıp başka bir turda birlikte pedallamayı diledik birbirimize.

Arkadaşlardan ayrılıp eve doğru gitmeye başladım Cem Tabanlı ile. Beraber çıktık beraber dönüyoruz evlerimize. İkimiz de mutluyduk ve bir turu daha bitirmenin hazzını içimizde hissettik. Tur kazasız belasız bitirdik ya, o bana yeter. Yine dolmak bilmeyen hazine torbama bir çok yeni dostluklar koydum. Güzel hikayeler biriktirdim. İşte sizlere hazine torbamdan çıkarıp anlattım yaşanmış hikayeleri.

Eve girdikten sonra duş aldım sadece ve hiç bir şey yapmadım. Ertesi sabah erkenden kalkıyorum ve sabah kahvemi pişirip balkondaki yerimi aldım. Yedi gündür beni bekleyen beyaz güvercin ben balkona çıkınca hemen gelip tele kondu. Ben de beyaz güvercini gördüğüme sevindim. Hemen bir kase buğday atıyorum yemesi için. Sabah kahvesini içerken hazine torbamdaki video ve cep telefonumdan çektiğim görüntüleri bilgisayara aktarıyorum. Sonra hepsini gün gün ayırarak klasörlerine kaydettim. Yedeklerini de aldım harici belleğe. Artık olgunlaşıp pişmesini bekleyeceğim zamana bırakıp. Her şey birden bire olmuyor ki. Ben de hikayelerimi zamana bırakıyorum iyice olgunlaşsın diye. Bir turun yazı dizisinin sonuna geldik, başka bir turun anılarını, yaşanmışlıklarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Sağlıcakla kalın sevgili okurlar.

Balkonumda masanın üzerinde bilgisayar ekranı ile birlikte, ocağım, tek kişilik cezvem, içi kahve dolu fincan yeni pişmiş. Kahve kutum, hepsi de masanın üzerinde. Masanın askı demiri balkon korkuluklarına takılı durumda. İleri doğru uzatılmış bayrak direğinde Türk bayrağı ve elektrik kablosuna konmuş beyaz güvercin. Karşıda komşuların apartmanı manzaramı kapatmış durumda.

Bu gün yaptığım yol 50 kusur Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc