Etiket arşivi: kahve

Kano Maceraları 2

18 Ekim 2022 Salı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Bir hayalim olmalı

Öylesine değil

Yelkenleri açtın mı

Denizler neymiş, okyanusları aşmalı

Öylesine değil

Bir hayalim olmalı

Bir kürek, bir yelken

Açılmalıyım denizlere

Özgür bir denizci gibi

Rüzgarda saçları dalgalanan kız gibi olmalı

Yaptığım kano

Kız gibi olmalı

Urim Baba’CAN Mayıs 2023

 

Öne çıkmış olan görsel, Kanonun içinde Bacanağım Selahattin Kelmen oturduğu yerden bana doğru dönmüş, elinde kahve fincanı, başında siperli şapka. Gözleri gölgede kalmış. Mavi yelken öylece duruyor direkte, rüzgar yok. Koltuğun arkasında Gemisini yürüten kaptan yazıyor. Kanonun ortasında tahtalarla iki yana tutturulmuş dengelik plastik borular.

NOVATEK CAMERA

İlk kano maceramda görüldüğü üzere kano çok iyi ama dengede tutmak bir hayli zor. Kanoyu dengede tutmanın yolu iki yana denge boruları yapmak geldi aklıma. Kanocu arkadaşım Ersan Bekin bana elinde plastik boru olduğunu söyledi. Ben de getir bir bakayım dedim. Sağ olsun üşenmedi, getirdi. Kano arkadaşlığı böyle olmalı. Yanına da kendi kanosunda kullandığı tankı getirmesini söylemiştim incelemek için. Getirdiği boru 110 mm çapında 2 metre boyunda bir boru. Ağızları kapatılmış. İçine de köpür ve poliüretan ile doldurmuş. Tankı şöyle bir inceleyip gözden geçiriyorum. Hemen kafamda projelendirip bir kenara koyuyorum. İleride yapacağım aynılarından.

Gelelim boruya, 2 metre kano için çok büyük. Ersan tek olarak bir yana bağlamak için hazırlamış ama tankları yapınca bu boruya gerek kalmamış. Ben boruyu tam ortadan kesip, kesilen yerlere tapa yapıyorum. Elimde olan gürgen tahtadan da kalın çıtalar kesip plastik boruyu gövdeye tutturuyorum. Bunun için uygun cıvatalar kullandım. Ortaya da bir dikme, iki yandan gelen boruları tutturuyorum. Kano tezgahın üstünde, iki yana tutturulmuş mavi boyalı plastik boruları çekiyorum.

IMG_20221014_162915

Denge boruları hazır olunca uygun bir zamanda bacanağım Selahattin Kelmen yanıma geliyor. Kanoyu bulunduğu yerde, marangoz atölyesinde kano taşıyıcı arabasına yerleştirip bağladık. Yanımıza diğer malzemeleri ve kahve takımları olan çantayı da alıp İnciraltı kent ormanına kadar yürüyerek götürdük. Kıyıda yan boruları kanoya sabitliyoruz cıvatalarla. Ardından yelken direğini yerine taktık. Ve denizdeyiz. Havada rüzgar yok, durgun. O yüzden yelken pek işe yaramıyor. Yelken direğinin tepesinde küçük bir Türk bayrağı dalgalanıyor. Bacanağımı önde oturmuş olarak çekiyorum.

NOVATEK CAMERA

Kano denizde gayet düzgün ve dengeli duruyor. Kendime güven geldi, düşünüp tasarladığım denge boruları işe yaramıştı. Kanoda istediğim gibi hareket edip ayağa kalkabiliyorum. Dengede herhangi bir bozulma olmuyor. Neşem ve keyfim yerinde. Mutluyum. Kendimi bacanağım ile elçek resim çekiyorum. Resimleri su geçirmez kamera ile çekiyorum.

NOVATEK CAMERA

Kanoyu dükkandan alıp buraya gelmek, sonra boruları kanoya bağlamak bizi epey yordu ve acıktık. Havada hafif bir rüzgar esiyor, belli belirsiz. Kanoyu kürekle döndürmenin imkanı yok, dümen işe yarıyor burada. Yekeyi iskele yönüne çevirdin mi sancak tarafına hemen dönüyor. Bacanağım gevrek ve meyve suyu almış gelirken. Yemeye başlamadan önce rüzgarın estiği tarafa gidebildiğimiz kadar kürek çekip kanoyu serbest bırakıyoruz. Kanonun henüz çapası yok. Gevrek ve meyve suyunu acıkmış olarak afiyetle yiyoruz. Bu ilk defa oluyor. Kanoda öğle yemeği.

Yemeğin üstüne ne gider? Bu sorunun cevabını hepiniz verebilirsiniz; Kahve. Hemen çantamdan kahve takımlarımı çıkarıp kahve yapmaya başladım. Lagün ortasında Dünya tarihinde ilk defa kahve piştiğine tanık oluyorum. Kahvenin kokusu çarşaf gibi deniz yüzeyine yayılıyor. Kahve ocağım önümde kutunun üzerinde. Kahve fincanında köpüklü kahve dolu ayaklarımın ucunda.

NOVATEK CAMERA

Bir fincanı da önde oturan bacanağıma ikram ediyorum. Kahve fincanı elinde poz veriyor bana. Ben de çekiyorum mavi deniz, mavi yelken ve mavi gökyüzü ile birlikte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

NOVATEK CAMERA

Ben de fincanımı öne uzatıp bacanağım ile birlikte çekiyorum.

NOVATEK CAMERA

İskele tarafındaki boru su içine iyice batmış durumda çekiyorum.

NOVATEK CAMERA

Sancak tarafındaki boru da biraz havada, pek dengeli bağlamasam da kanoyu dengede tutuyor.

NOVATEK CAMERA

Kanoda öğle yemeğimizi yedik, üstüne de keyif kahvelerini içtik. Neşem ve keyfim yerinde. İçimde inanılmaz duygular var. Heyecanlıyım anlayacağınız. İstediklerim yavaş yavaş gerçekleşiyor. Aşağıdan kanoyu ve yaptıklarımızı gösterir video var, İzleyebilirsiniz. Su geçirmez kamerayı istediğim gibi çekmiyor. Düğmelerinde biraz problem var. Bazen çekimde kalmış kendi kendine çekmiş durduğu yerde, ama fazlalıkları kesip attım.

Video aşağıda.

Bir süre lagün içinde dolaşıp durduk. Yeterince kano zevkimizi aldıktan sonra karaya çıkıp bağlantıları çözerek tüm malzemeleri kanonun içine yerleştirdik. Taşıyıcı araba üstüne kanoyu bağladıktan sonra yürüyerek marangoz dükkanına geldik. Kanoyu tezgahın üzerine koyup eşyaları alarak mutlu bir şekilde, yaşadığımız kısa kano macerasını düşünerek eve geldik. Şimdilik anlatacaklarım bu kadar. Kano projeleri ve kano maceralarına devam edeceğim.

 

Aliağa 2 Teker Bisiklet Festivali 1. Gün

3 Haziran 2022 Cuma

Ağapark – Aliağa – Güzelhisar – Ağapark

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk

 

Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice’inkine
Fena öykünüyor.

İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor.

Cemal Süreya

 

Öne çıkmış olan görsel, iki katlı bina pencereleri mavi. Siyah boya ile çizgiler çizilerek taş blok olarak yapıldığını resmedilmiş. Üstteki pencerede küçük bir Türk bayrağı asılmış. Alt kattaki pencerenin üzerine kemer çizilmiş. Çatıdan aşağı sarkan mor salkım çiçekler. Alt solda sarı turuncu kanatlı, kanat uçları siyah kelebek. Binanın önünde park etmiş bisikletim KUZ.

DSCN4337

Bir gün birisi sosyal medyadan bana mesaj atıp telefon numaramı istedi. Mesajı atan arkadaşı ismen tanımıyorum. Haliyle ortam kötü deyip telefonumu vermedim. Neme lazım dolandırıcılar ortalıkta kol geziyorlar. Mesajı atan arkadaşa telefonunu yaz ben seni arayıp konuşalım dedim. Nasıl olsa dakika bol telefonda. Telefon numarasını atınca aradım. Meğerse Aliağa’dan Osman Özcan beni arıyormuş. Aliağa’da bisiklet festivali yapacağını, beni de davet ettiğini söyledi. Ben de şu sıralar pek festivallere gitme düşüncesinde değilim. Aliağa yakın ve ulaşımı kolay olunca gelirim sözünü verdim. İlk olarak yapıyorlar festivali. Adı da 2 Teker bisiklet festivali. Hem bisiklet hem de motor festivali olacak.

Festivale bacanağımı da götüreceğim. Festival gününden bir gün önce eşyalarımı hazırlayıp çantalarıma yerleştirdim. Öğleden sonra bisiklete binip Alsancak tren istasyonuna vardım güç bela. Şiddetli rüzgar esintisine karşı bisiklet sürmek zor olsa da yapacak bir şey yok. Metro İzbana biniyorum. Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Aliağa istasyonuna vardım. Dışarıda benden önce gelen bacanağımı beklerken buluyorum. Aliağa içinden içecek bir şeyler alıp şehir içinden ve bisiklet yolundan kamp alanına vardık. Burası yeni yapılan Ağapark tesisleri. Belediye yapmış ve içeri giriş ücretli. Bizler festivalde olduğumuz için ücret ödemiyoruz. Giriş 20 Lira, az değil. Muhlis Dilmaç ta römork ile bir kaç elektrikli bisiklet ve normal bisiklet getirmiş. Standını kurarken ona yardım ediyoruz. Kamp alanındaki binanın duvarına katılan grupların afişleri asılmış. Bilseydim ben de Urim Baba’nın kahvesi logolu bayrağımı da getirip asardım. Bu resmi Muhlis Dilmaç çekmiş, duvar ve afişler.

IMG_20220603_090500

Bizden önce gelenler çadırlarını kurmuş kamp alanına. Arkadaşım Mehmet Cingıl bize yer ayırmış. Kamp alanına girerken ve çadır alanında bir çok arkadaş ve kişi bana “Hoş geldin Urim Baba” diye sesleniyor. Haliyle bir çoğunu tanımıyorum ama onlar beni tanıyor. Çadırları kurup yerleşiyoruz. Ardından kayıt oluyoruz girişte. Burası çimenlik alan ve düz bir yer. Güzelhisar çayının oluşturduğu deltanın ucundayız. Rüzgar azmış durumda, dev direkte Türk bayrağı sürekli dalgalanıyor ve pat pat ses hiç kesilmiyor. Eşyaları rüzgar uçurmasın diye korumak gerek. Çadırı da kazıklar çakarak sabitliyorum yere. Neme lazım rüzgar alıp götürür çadırı. Aliağa’dan aldığımız şarabı açıp içiyoruz arkadaşlarla. Çadır komşumuz Ali ve eşi ile tanışıyoruz. Ali kendi şarabını üzümden doğal olarak yapıyor yüzlerce litre. Kendi yaptığı şaraptan tadıyoruz birer kadeh.

Hava rüzgarlı olsa da açık ve yeni doğmuş ay kendini gösteriyor gök yüzünde. Kameram ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum hilal olarak.

DSCN4327

Şarap, muhabbet derken gecenin geç zamanı gelmeden çadıra girip yatıyoruz. Güzel bir uykunun ardından sabahın erken saatlerinde, henüz alarmım çalmadan kalkıyorum. Kalkan yok çadır komşularımdan. Kahvemi içiyorum Güneş doğarken. Festivallerin en güzel tarafı sabah kahvesini Güneş doğarken çadırın önünde içmek. Sonrasında millet yavaş yavaş uyanıyor. Kahvaltılıkları alıp çadır önündeki portatif masada yapıyoruz bacanağım ile birlikte. Herkes kahvaltısını bitirince saat 09 gibi yola çıkıyoruz. Polis ve jandarma bize eskortluk edip yolu açacak bisikletçilere. İlk başta Aliağa içinden ana yola çıktık. Kavşaktan sola, yukarı tırmanmaya başladık. Önümde giden bisikletçileri çekiyorum yokuşu çıkarken.

IMG_20220603_113846

Tam yokuşu bitirip düze çıktım ki oturduğum sele birden bire boşaldı ve kıçım demire değmeye başladı. Bunu hissedince durup bisikletten indim. Bir de baktım ki selenin ön tarafı dağılmış. Ayar civatası ve demiri düşmüş. Arkadan gelen araçtaki biri senden bir parça düştü deyip demir aparatı verdi. Civata ortalarda yok. Kim bilir nerede düştü. Artık böyle idare edeceğim. Aşağıda dağılmış sele önü görünüyor.

Bisiklete başladığımdan beri üç tane seleyi eskittim. 2014 yılında Brooks seleyi taktıktan sonra biraz rahatladım sayılır. Brooks sele kalın deriden yapılmış sert, sağlam bir o kadar daha rahat. İlk oturduğumda sanki koltuğa oturmuş gibi rahat gelmişti. Halbuki benim kıçım da Brooks sele kadar sert ve inatçı. Daha önce üç sele parçalamış biri olarak Brooks sele ne ola ki. Onun için iki tane civata dayanamayıp kırıldı. Tornada özel yaptırdım civataları ve değiştirdim. Bu arada perçinleri de dağılmaya başlayınca metrik 5 X 10 havşa başlı civatalarla tüm perçinleri değiştirdim. Bu gün de kıçımın sertliğine dayanamayan deri biraz yırtıldı civata deliğinden. Ardından tekrar kırılmamak için civata seleyi terk edip düştü. Yani firar etti sayılır. Ne yapsın garip firar etmeyip te.

IMG_20220711_124518

Festivalde teknik servis olarak destek veren Sökeli Sarızeybekler bisiklet bizi arabası ile takip ediyor. Yanımdan geçerken arabada oturan Hakan Sarızeybek’i çekiyorum.

IMG_20220603_113851

Önümde giden bisikletçileri uzakta olsa da yakınlaştırıp çekiyorum dönemeçtekileri. Otlar sararmaya başlamış bile. Yamaçta çam ağaçları görünüyor.

DSCN4329

Toprak yoldan gidiyoruz, burada bizi takip eden araçlardan başka araç yok. İlerideki tepeyi aşan bisikletçileri yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4330

Az da olsa yokuşlar var önümüzde ve herkesin performansı aynı değil. Haliyle geride kalanlar oluyor. Ben de geride kalıyorum. Nedeni ise sürekli olarak ilk defa geçtiğim yerleri görünce resim çekmek. Bir resim çekmek için durup çekesiye kadar bisikletçiler gözden kayboluyor. Ama fazla uzaklaşamıyorlar. Çünkü elimde optik zoomu olan kamera var. Ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar yakınıma kadar getiriyorum. Bisikletçiler durmuşlar arkadan gelenleri beklerken uzaktan yakınlaştırıp çekiyorum. Benden kaçamazlar. Çam ağaçları yamaçta.

DSCN4332

O kadar yakınlaştırıyorum ki sanki dibimdeymişler gibi. Kim olduklarını görebiliyorum. Bir çam ağacının altında toplanmışlar, gölgesinden faydalanıyorlar ama hepsi sığmıyor çam ağacının altına. Çoğu Güneş altında kalmış.

DSCN4333

Genç çam ormanı içinden geçiyoruz. Ormancılar kestikleri çam ağaçlarının kütüklerini yolun kenarına duvar gibi istiflemişler. Bir bisikletçi kadın odun istifi yanından geçerken çekiyorum bisikleti ile birlikte.

DSCN4334

Geriden bisikletçileri kameram ile takip ediyorum. Yamaçtaki çam ormanı içinden geçen toprak yoldaki bisikletçileri çekiyorum.

DSCN4335

Güzelhisar köyüne geldik. Köyün dar sokaklarında gidiyoruz. İleride cami ve minaresi görünüyor. Cami taş bloklardan yapılmış tarihi bir cami. Minaresi de öyle. Telefon direğinde Türk bayrağı asılmış.

DSCN4336

İki katlı bir bina boyanmış, sanki taş ile örülmüş gibi. Her katta bir pencere, maviye boyanmış. Üstteki pencerede küçük bir Türk bayrağı asılmış. Alt kattaki pencere kemerli olarak süslenmiş. Çatıdan mor salkım çiçekleri resmedilmiş. Sol altta ise sarı, turuncu bir kelebek, kanat uçları siyah. Bisikletim Kuz bina önünde park etmiş durumda. Bagajda turuncu çantalar takılı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4337

Ben resim çekmeye devam ediyorum. Bisikletli birisi önümden geçerken çekiyorum.

DSCN4338

Bisikletle geçen bir kadını da çekiyorum.

DSCN4339

Arkadan gelen iki kişi daha kadraja giriyor.

DSCN4340

Eski bisikletçilerden, festivallerin duayeni arkadaşım Timukan Karaca’yı da gelirken çekiyorum bisiklet üzerinde.

DSCN4341

Karşıda çocuk parkı, renkli plastik kaydırak yapılmış. Soldaki kaydırak düz, sarı renkte. öndeki ise eğri kaydırak mor renkte. Çatısı kırmızı olarak yapılmış. Merdiven ise turuncu korkuluklu yapılmış.

DSCN4342

Binadaki kelebek resmi önünde kaldırıma Timukan ile oturup çekiliyoruz bir poz. Bir arkadaşım bizi çekiyor.

DSCN4345

Aliağa belediyesi Güzelhisar’a sosyal tesis yapmış. Girişteki tabelayı çekiyorum, önde bisikletim KUZ duruyor.

DSCN4347

Bu tesislerde çay molası veriyoruz. Çayımı kendi çelik bardağım ile içiyorum. Oturacak yer olmayınca çimenlere yayılıyoruz. Çelik bardağım çimenler üzerinde, içi çay dolu. Bardağın sapında keçi çanı takılı.

DSCN4349

Festivali düzenleyen Osman Özcan yanımıza gelip muhabbet ediyoruz. Elinde kağıt bardaktan çay içerken çömelmiş durumda konuşurken çaktırmadan çekiyorum. Osman herkesi dolaşıp hal hatır soruyor. Karşısında çimenlere oturmuş Berkant Kayalı var.

DSCN4350

Berkant bizi çekiyor cep telefonu ile. Çimenlerde ben, bacanağım Selahattin Kelmen ve Dilek çay içerken.

285505642_333280948950162_4305817469131592856_n

Bu kez Osman yanımıza oturuyor. Bir poz da çekiyor Berkant. Osman, ben ve bacanağım.

285934253_569258231253039_4428850984272676556_n

Bizi çeken Berkant ve Dilek çiftini elleri birleşik olarak çekiyorum yerde oturmuş halde. Önde çay termosları ve kağıt bardaklar tepsinin içinde.

DSCN4352

Yerdeki çimenlerdeki gölgelik yerde oturuyor arkadaşlar. Kimisi ayakta dolanıyor.

DSCN4353

Bu tesis biraz yüksekte. Düzlüğün kenarına çardaklar yapılmış tahtadan. Kenarlarında oturma yerleri var. Bisikletçilerin bir kısmı çardaklarda oturuyor.

DSCN4354

Park içinde bir çok çardak var, bisikletçiler tüm çardakları işgal etmiş durumda. Yer bulamayanlar bizim gibi çimenlere oturmuş. Kimisi ayakta. Bisikletler de kıyılarda duruyor.

DSCN4355

Bize dağıtılan formaların arkasına tarihi antik kent olan Aigai amblemi basılmış. Çelenk biçiminde, bir tarafında defne dalı, bir tarafında meşe dalı, ortasında boynuzlu keçi resmi olarak basılmış. Altta da Yunanca AIΓAI yazılmış

Bu resmi ileride bana sırtı dönük bir arkadaşı yakınlaştırıp çekiyorum. Solda da bisiklete binen bir kişi basılmış.

DSCN4356

Çay molasını bitiriyoruz, yola çıkma zamanı. Herkes bekliyor tüm bisikletçilerin hazır olması için. Bir arkadaşın bacağında doğal yapılmış bisikletçi döğmesini görünce yakından çekiyorum. Bisikletçilerin çoğunda oluşan bu döğme farkında olmadan bacak bisiklet zincirine değiyor. Zincirdeki hareketten oluşan metale bulaşmış yağ da bacakta kendi resmini basıyor. Ben resmini çekerken arkadaş ta işaret parmağı ile döğmesini gösteriyor. Kolundaki saat kayışı yeşil renkte.

DSCN4358

Yola çıktık ve kısa sürede yemek molasını vereceğimiz yer Aliağa belediyesi hayvan barınak tesisleri. Aç olanlar ilk olarak yemek dağıtılan tezgahın önünde sıraya giriyorlar. Ben de yemek dağıtılan tezgahı, aşçıları ve kuyruktakileri çekiyorum. Kuyruk uzayıp gidiyor.

DSCN4359

Ben de sıraya girip yemeğimi alıyorum. Muhlis Dilmaç ta beni yemek alırken tepsi elimde çekiyor.

DSCF3341

Masalara oturmuş yemek yiyenleri çekiyorum. Millet acıkmış olmalı ki yemeğini iştahla yiyor. Yemekler doyurucu, her yemekte bolca erik veriyorlar. İlk defa karpuzu tadacağım bu yıl.

DSCN4360

Yemekten sonra yediklerimizin mideye oturması için çardak altında otururken ben de kahve takımını çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Beni kahve yaparken Berkant arkamdan çekiyor. Karşımda yemek yemeye henüz başlamış Muhlis Dilmaç var.

285842071_599700881271058_9171923996975794118_n

Dört tane logolu fincan yan yana dizelenmiş olarak masanın üstünde kahve pişmesini bekliyor.

DSCN4361

Kahve de cezvede kabarmaya başlamak üzere. Ocağın etrafında rüzgarlık var.

DSCN4362

Kahveleri bir pişirimlik yaptım. Çünkü hareket zamanı geldi. Yola çıktık, uzaktaki yolda giden bisikletçileri yakinen çekiyorum.

DSCN4364

Güzelhisar çay yatağına doğru indik, ileride sulak bir alan görünüyor.

DSCN4365

Yakınlaştırıp çekince sazlıklarla kaplı yeşillikler içinde su birikintisini görüyorum. Yamaçta ise tek tük zeytin ağaçları görünüyor.

DSCN4366

Uzaktaki yamaçta bir köy görünüyor. Yakınlaştırıp köyü çekiyorum. Köydeki en belirgin bina köyün camisi. Bu köyün adı Karaköy. Tepeler tamamen çıplak, ağaç ve çalılık yok. Sadece köyde biraz yeşillikler görünüyor.

DSCN4367

Güzelhisar çay köprüsüne gelince durup yukarı tarafı çekiyorum. Çay az da olsa iyi derecede akıyor.

DSCN4368

Köprüyü geçinde kimse kalmamış olduğunu görüyorum. Haliyle durup resim çekersen millet pedala basıp gidiyor. Neyse ben resim çekmeye devam ediyorum. Yol kıyısında çıkmış dikenli bir bitkinin mor çiçeğini çekiyorum. Yanlarında tomurcuk halde daha çiçek açmamış goncalar var.

DSCN4369

Toprak yolda yol ayrımına geldim. Burada artçı Metehan, Timukan Karaca ve belediyenin bisiklet toplayıcısı kamyonet, bir de minibüs duruyordu. Metehan’a ne tarafa gideceğimizi sorunca bilmediğini söylüyor. Grubun çok gerisinde kaldığımızı söyleyince bisikletleri kamyonete yükledik. Ben ve Timukan karaca minibüse bindik ve kısa sürede kamp alanına geldik. Millet çoktan gelmiş kamp alanına. Bisikletimi kamyonetten indirip çadırın yanına geldim. Karayel rüzgarı sürekli esmeye devam ediyor. Zaten deniz donumu ve havlumu almayı unutmuşum. Denize de girmeye üşeniyorum rüzgar yüzünden.

Dün fazla resim çekmediğim flamingo kuşların resmini çekmeye karar verdim. Bisiklete binip gölete gelerek kamera ile kanatlarının ucunda turuncu rengi olan flamingo kuşlarını iyice yakınlaştırıp, ürkütmeden çekmeye başladım. Uzun bacaklı, sürekli kafası suyun içinde olan, kanat uçları turuncu renkli üç tane flamingo kuşu. Arkası sazlık.

DSCN4370

Daha çok flamingo kuşu olmasına rağmen diğer su kuşlarını da kadraja aldım. Bunlardan birisi balıkçıl kuşu. Tam da sazların önünde, başı yukarıda.

DSCN4371

Ağapark’a giden yol kıyısında bisiklet yolu var. İki kişi bisiklet sürerken uzaktan çekiyorum. Yol kıyısında okaliptus ağaçları var.

DSCN4376

Sazların dibinde iki balıkçıl kuşu, önde altı flamingo kuşları. Kafaları sürekli su içinde çamurdan yiyeceklerini yiyorlar.

DSCN4378

Sürekli kafaları su içinde olunca sonunda birini kafası dışarıda yakalıyorum. Beş tane flamingo kuşu, kafası dışarıda olanın turuncu kanadı iyice belirgin.

DSCN4387

Buradan çadır alanındaki dev Türk bayrağını kuvvetli rüzgarda dalgalanırken çekiyorum. Bayrağın uç kısımları sürekli dalgalanmaktan yırtılmaya başlamış.

DSCN4388

Eurovelo bisiklet yolu buradan geçiyor. Geçtiğimiz yıllarda yapılan rota belirleme çalışmalarından sonra yön tabelaları dikilmiş. Bisikletçilere yönleri ve mesafeyi gösteriyor. Direkteki tabelada sağa doğru Aliağa 3 km, sola doğru ise Myrina 3 km olduğunu gösteriyor. Tabelada Avrupa birliğinin yıldızlı amblemi, içinde rotanın numarası 8 olarak belirtilmiş. Üstüne de bisiklet resmedilmiş.

DSCN4389

Resim çekme işim bittikten sonra kamp alanına döndüm. Festivalde teknik destek ekibi Sarızeybekler bisiklet. İki sahra çadırı altında bisikletlerde oluşan arızalar gideriliyor. Ayrıca bisiklet parçaları da satışı yapıyorlar.

DSCN4390

Arkadaşım Muhlis Dilmaç ta Accel bisiklet firmasında çalışıyor. O da iki sahra çadırı kurmuş, elektrikli bisiklet reklamını yapıyor. Getirdiği bisikletle içinde yeşil renkli bir tur bisikleti var. Çelik kadrolu bisikleti alıyorum yarınki tur için. Benim selem dağıldı, oturmak olanaksız.

DSCN4391

Sürekli mızmızlanan, benim sertifikam, formam nerede diyen Mehmet Cingıl sonunda sertifikasını aldı. Henüz formadan eser yok. Çünkü vermemişler. Neyse sertifika ile mutlu olmaya çalışıyor. Mehmet Cingıl ve Berkant Kayalı bir dizi yerde, bir dizi yukarına, sertifikaları önünde gülerek poz veriyorlar. Arkada direkte dalgalanan Türk bayrağı.

WhatsApp Image 2022-06-03 at 21.33.21

Akşam yemeğinden sonra yan bacanağım olan Tanju yanımıza geliyor. Tanju Aliağa’da oturuyor. İş çıkışı yanımıza geldi. Artık üç bacanak olduk. Mehmet Cingıl’ın sesini soluğunu kestik. Ben yere bağdaş kurup oturdum, iki bacanağım da sandalyede otururken kahve çekiyorum değirmende. Üç bacanak olunca sessizliğe bürünen Mehmet Cingıl resmimizi çekiyor.

WhatsApp Image 2022-06-03 at 21.29.30

Gece yatasıya kadar oturup muhabbet ediyoruz. Bu arada gökteki hilal olan Ay gözüme çarpınca kameram ile yakınlaştırıp resmini çekiyorum. Aydaki kraterler belirgin olarak görünüyor. Ay düne göre biraz daha genişlemiş.

DSCN4392

Fazla geç olmadan muhabbeti bitiriyoruz. Yan bacanağım evine dönünce fazla oyalanmadan çadırıma girip yattım.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 40 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Bahar Turu Diğer Günler

29 – 30 – 31 Mart – 1 Nisan 2022

Köyceğiz – Göcek – Fethiye

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Erik rakısını kim daha çok içecek diye

Kadehleri ardı ardına içerek

Arnavut kaldırımında naralar atıp yalpalayacaktık

Ardından boza iyi gider diyerek bozacıda soluğu alacaktık.

Çarşıda kafede oturup kahve içecektik sevdiğimle

Yüzüne doyasıya bakarak

Uzun, çok uzun yıllar

Neredeyse yarım asır…

Urim Baba’CAN Ağustos 2015

 

Öne çıkmış olan görsel, sığla ormanı içinde devrilmiş sığla ağacı. Kökü toprakla dolu.

DSCN4066

Gün erken başlıyor, kaçırmamak gerek diye henüz Güneş doğmadan kalktım. Güzel bir güne başlamak için iyi uyumak gerek. Artık iyice alıştım her yerde uyumaya, ister çadırda, ormanın içinde. İster yumuşak bir yatakta uyuyayım, fark etmez, her zaman rahat uyur ve dinç kalkarım. Sabahları serin oluyor, üzerime kalın deri ceketimi giyip balkona yerleştim. Sabah kahvesini Güneş doğarken içmek gerek. Köyceğiz’in suları güzeldir, her yerden fışkırır. Şişedeki suyu tazeliyorum çeşmeden. Kahvemi Köyceğiz suyu ile pişiriyorum. Evdekiler henüz uyanmadı daha, o yüzden kahveyi tek başıma içiyorum.

Cam saksı üzeri cam piramit içinde çiçekler masanın üzerinde kahve fincanı ile birlikte. Arkada sığla ormanı.

IMG_20220329_080056

Ev halkı uyanıyor sonunda, ev halkı dediğim Tuğba ve Cüneyt. Evin mutfağında ne nerede, çayı nerede demlediklerini bilmediğimden hiç karıştırmadım. Cüneyt kalkınca çayı demliyor, birlikte kahvaltıyı yapıyoruz. Cüneyt küçük tostlardan ikişer tane yapıyor kahvaltı için. Benim hazır kaynamış yumurtaları da tüketiyoruz bu arada. Kahvaltıdan sonra, işe başlamadan önce kirli çamaşırları yıkamam gerek diyerek bahçede poşet çamaşır makinesinde terli olan çamaşırları yıkayacağım. Siyah poşetin içine çamaşırları atıyorum. Biraz da deterjan, bahçe hortumu ile yeteri kadar su dolduruyorum. Yerde bahçe hortumu ve içi çamaşır dolu siyah poşet.

IMG_20220329_104251

Çamaşırlar  ve su hazır olunca çamaşır makinesini kaldırıp çalkalamaya başlıyorum. Böyle 5 dakika kadar çalkaladım. Benim çamaşır makinem kısa süreli programda çalışıyor. Hem pratik hem çabuk yıkıyor. Cüneyt beni poşet çamaşır makinesini çalkalarken çekiyor.

IMG_20220329_104324

Deterjanlı yıkama bitince  iki kez daha su ile durulayıp çamaşırları çıkararak suyunu sıkıyorum. Kuruması için de çamaşırları çamaşırlığa asıp kurumaya bıraktım. Tuğba’nı öğrencileri var. Öğrencilere dans kursu veriyor, o yüzden erkenden gitti. Zalım ev sahibi de beni boş oturtmuyor. Bahçe bellenecek, illa ki çalışacaksın deyip bel küreğini elime veriyor. Boğaz tokluğuna çalıştırıyor. Neyse iki kişi kısa sürede son kalan yeri belliyoruz. Yıllarca bakılmadığı için toprak sertleşip ayrık otları sarmış. Biraz zorlasa da bitiriyoruz bel işini. Cüneyt beni bel küreği ile bahçeyi bellerken çekiyor. Elimde sarı iş eldiveni var.

IMG_20220329_112258

Bel işi biraz yordu, bir süre dinleniyoruz. Bu günü Cüneyt ile birlikte zaman geçireceğim. Ne yapalım diye karar vermeye çalışırken fazla uzak olmayan bir yerden tavus kuşunun sesini duyuyorum. Cüneyt’e soruyorum nerede bu tavus kuşu diye. Cüneyt te bana ormanın içinde her halde diye cevap veriyor. Ben de buralarda serbest yaşayamaz tavus kuşları diye cevap veriyorum. O zaman hadi ormanı biraz gezip tavus kuşlarını bulalım teklifinde bulundum.

Yanıma fotoğraf makinemi alıp ormanın içine dalıyoruz. Sığla ormanında sadece sığla ağaçları ve ağaçlara tutunup büyüyen sarmaşık bitkileri var. Diğer bitki çeşitleri barınamıyor ormanın içinde. Sığla ağaçlarının gövdeleri ve gövdelere tutunan sarmaşıklar.

DSCN4053

Tavus sesi kuvvetli ve uzaklardan bile duyulabiliyor. Sık sık sesi gelince nerede olduklarını bulduk. Ormanın dibindeki bir evin arka bahçesinde kümesin içindeki tavus kuşlarını bulduk sonunda. Yakınlaştırıp tavus kuşunu kümesin içinde çekiyorum.

DSCN4055

Sığla ormanı tam bir bataklık örneği. Gerçi batma tehlikesi yok ama her tarafta küçük su akıntıları görmek olası. Sular, az eğimli yerde küçük dereler halinde sakince akıyor Köyceğiz gölüne doğru.

DSCN4056

Su akıntısını yerden çekiyorum. Akıntı belli belirsiz.

DSCN4057

Ormanda büyüyen sığla ağaçları belli bir kalınlığa gelince güçlü fırtınalara dayanamayıp ya devriliyor, ya da gövdesinin ortasından kırılıyor. Tıpkı yarım gövdesi kalmış bu sığla ağacı gibi.

DSCN4058

Sığla ormanı içinde bir tek yaşayan bitki sarmaşık. Hani tarzan ormanda sarmaşıklara tutunup atlıyor ya aynısı burada da var. Sarmaşık ağacın en yüksek yerine kadar tırmanmış. Ben de tarzan gibi sarmaşık demetine tutunup sallanayım dedim. Ağırlığımı taşımayıp yukarılardan koptu. Sarmaşık kurumuş, neyse ki kopan sarmaşık hala yukarılarda bağlı ki kafamıza düşmedi. Cüneyt beni sarmaşıkla beraber çekiyor.

DSCN4061

İşte sarmaşıklar, gövdeleri 10 – 12 santim kadar kalınlıkta. Yerden çıkıp yana doğru gittikten sonra tutunacak bir ağaç bulunca yukarıya doğru kendini çekerek yükselmiş.

DSCN4062

Sığla ağaçları sık ve kimi yerde ince gövdeli. Güneşe ulaşmak için boylarını çok uzatması gerek. Tahminime göre 15 metreden fazla var. Sarmaşıklar da öyle. İşin ilginç yanı sarmaşığın birisi yaklaşık 8 metre ötedeki ağaca nasıl atlayıp tutunmuş. İki ağaç arasında ve yüksekte köprü olup birleştirmiş. Sığla ağaçları daha yeni yaprak açmaya başlamış.

DSCN4063

Sular her yerde akıp duruyor. Ayaklarımız çamura, suya batırmadan yürümek güç.

DSCN4064

Uzun yıllar önce devrilmiş bir sığla ağacından geriye kalan kalın kütük.

DSCN4065

Bir hafta önceki fırtınada devrilen sığla ağacı yere yatmış durumda. Daha kökündeki topraklar duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4066

Sığla ağaçlarının gövdesinde kabuklar belli bir yere kadar sıyrılmış. Bu sıyrık yerden akan sıvıları topluyorlar.

DSCN4067

Orman içindeki su birikintilerinde, akan küçük derelerde canlılar var. Onlardan biri su kaplumbağası. Bizi görünce durup bakmaya başladı. Biz de durduk ve resmini çekiyorum.

DSCN4069

Su kaplumbağasını ürkütmeden optik zoom ile yakınlaştırıp su üstündeki kafasını çekiyorum bir poz.

DSCN4070

Sığla ormanı içinden sulara, çamurlara batmadan çıkıp eve geldik. Cüneyt komşudan el arabasını almıştı bahçeden çıkan otları ormanın içine dökmek için. Ama el arabasının tekerleği dağınık. Mil yatağındaki ince sac yırtılmış. Cüneyt’e hadi tekerleği yapalım çarşıdaki demircide deyince o da yapalım dedi. Tekerleği söktük. Benim bisikletimin bagajına sıkıca bağlayıp yola çıktık. Köyceğiz içindeki dondurmacıya gittik ama sezon açılmadığı için dondurmacı kapalıydı. Cüneyt’e burayı iyice belle. Köyceğiz’de yiyebileceğin en güzel dondurma burada bulabilirsin. Sonda Hakan Sevin’in evine gittik. Hakan İstanbul’da şu an. Evde kimse yok, içeri girmedik zaten. Yakında olan çarşıdaki sıcak demirci dükkanına gittik. Burada tekerleği kaynak yapıp yürür hale getirecektik. Demirci ustasına tekerleği gösterip neler yapabiliriz deyince usta tekerleği alıp inceledi. Bize; “Bu tekerlek adam olmaz, sacı çok ince ve kaynak tutmaz. Siz en iyisi sanayiye gidin, orada hurdacıda çıkma tekerlek bulabilirsiniz” diye söyledi. Tamam deyip sanayiye doğru gitmeye başladık. Köyceğiz çayı üstünden geçerken köprüden çay yatağını çekiyorum. Çay hızlı akmasın diye bentler yapılmış bir çok. Çay yatağı da çok geniş. Akan çay bentlerden aşağı dökülüyor.

DSCN4072

Sanayideki hurdacıyı bulduk. Bize gerekli olan el arabası tekerleğini sorduk var mı diye. Adan ayağını kırmış kenarda bir yerde sandalyede oturuyor. Geçmiş olsun dileklerimizi söylüyoruz. Hurdacı bize yerini gösterip oralara bakmamızı söyleyince dediği yere bakmaya başladık. Ama gözüme istediğimiz bir tekerlek ilişmedi. Hurdacının yanına gelip; ” Bulamadık” deyince hurdacının elemanı; “Sizin aradığınız burada var” deyip elinde bir tekerlekle çıka geldi. Tam aradığımız tekerlekti. Hurdacıya” Bu tekerlek ne kadar?” deyince pazarlık başladı.

“100 Lira”

“50 Lira verelim” deyince ilk önce olmaz dese de

“Eskisini de size bırakacağız, 50 Liraya anlaşalım. Zaten yenisi 120 Lira” deyince Hurdacı olumlu cevap verdi. Hemen 50 Lirayı verip tekerleği alıp eve geldik. El arabasına taktım, Şimdi el arabası yalpa yapmadan düzgünce gidiyor.

Akşam yemeğimizi yerken yanımda taşıdığım şarap şişesini çıkardım. Birer bardak içiyoruz şaraptan. Gerçekten şarabın tadı nefis ve içimi de güzel. Tadı damağımızda kaldı ama elimizde olan bu kadar. Bununla yetinip tadı damağımızda kalsın deyip kadehleri tokuşturduk.

Dalamanda oturan Zehra ve Tarkan çifti benim geldiğimi duyunca oturmaya geldiler. İlk önce kahve yapıyorum, birlikte muhabbet ederek içtik, ardından çay demledik. Muhabbet geceye kadar sürdü. Cüneyt uzun boylu olunca beşimizi birden uzun kolu ile elçek resim çekiyor. Tarkan, Tuğba, Zehra ve ben kanepede oturmuş durumda. Cüneyt kendinle birlikte çekiyor.

WhatsApp Image 2022-03-31 at 20.02.59

Ertesi sabah yine erkenden uyandım ve balkonda yerimi aldım sabahın seherinde. Güneş doğarken kahvem hazır. Masada kahve fincanı, içi köpüklü kahve dolu. Masada logolu rüzgarlık ve cam kavanoz duruyor. Güneş sığla ağaçları arasından doğmuş, ışıklarını saçıyor.

DSCN4074

Kahvemi içerken en korkak kuşlardan olan alakarga ormanın kıyısında bir direğe konmuş halde görünce içeriden fotoğraf makinesini alıp gelesiye kadar hayvan beni beklemeden uçup gitti. Ben de konduğu direği yakınlaştırıp boş olarak çekiyorum. Sığla ağacının kalın gövdesi yeşil yosunlarla kaplı. Bu yosunlar kuzey yönünde.

DSCN4073

Hazır fotoğraf makinasını elime almışken ormanın derinliklerini çekeyim deyip optik zoom ile daldım ormanın içine. Güneş ışıkları az miktarda ormanın içine girse de derinliklerdeki yaprakları yeni açmaya başlamış sığla dallarını çekiyorum. Sığla ağaçlarının kalın gövdeleri, gövdeye tutunan sarmaşıklar ve Güneş vurmuş dallar.

DSCN4075

Balkonda otururken ürkek ve korkak alakarganın bir o yana, bir bu yana uçtuğunu görünce takip etmeye başladım. En sonunda bana poz vermeye karar vermiş olmalı ki henüz tomurcuk halinde olan bir ağaca kondu ve pozunu verdi. Ben de iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Alakarga kuşların en ürkeği, nedeni ise diğer akrabası olan kuzgun ve kargalara benzemiyor olması. Ayrıca tüylerinin rengi bambaşka. Başının tepesinde ve gözlerinin altındaki yanak kısmı siyah, gövdesi gri. Esas bu kuşu güzelleştiren kanatlarındaki mavilik. Kanadının dış kısmında, küçük bir alan masmavi bir renk. Bu renk o kadar güzel dokunmuş az beyaz renkle ki görmeye doyamazsın. Bana özel poz veren alakargaya teşekkür ederim kendini gösterdiği için. Şanslıyım demek ki. Yoksa her zaman böyle resmini çekmek neredeyse olanaksız. Alakarganın kanatlarının diğer yanı ve kuyruğu siyah. Normal kargalarla bir tek bu siyah yerler benziyor. O da az miktardan

DSCN4077

Bu gün mahalle çocuğu, arkadaşım Mehmet Ertekin’e ziyarete gideceğim. Cüneyt’in soyadı da Ertekin. Bir Ertekin’den diğer Ertekin’e gideceğim. İkisi de akraba değil, sadece soyadı aynı. Bu tura çıkmamın esas amacı Mehmet’e gelmek. Çünkü yapacağım kano hakkında bazı fikir alış – verişinde bulunmam gerek. Mehmet’in Göcek marinada ve Dalaman’da tekne ve yat yapım atölyesi var. Kano yapımında kullanacağım malzemelerin bir kısmını da o verecek. Hem tekne yapımında uzman olur kendisi.

Telefon ile Mehmet’i arıyorum sana nasıl gelebilirim diye. Mehmet te bana; “Neredesin, olduğun yerde baba konum at gelip seni alayım” dedi. Ben de; “Gelmene gerek yok, minibüs ile gelirim” desem de ısrar edip beni Köyceğiz’e kadar gelip aldı arabası ile. İlk önce Göcek’teki atölyesine gittik. Marina içindeki yazıhanesine uğradık. Orada sekreteri ile bazı işlerini hallettikten sonra koca bir yata götürdü. Üzeri tamamen örtülü koca yat içine girdik. Yat süper lüks bir yat olacağı bir çok yatak odası ve geniş bir salonunun olmasından belli. Marina içinde bir yere oturup kazandibi yiyelim dedik ama kazandibi kalmamış. Onun yerine muhallebi yemeğe karar verdik. Masadaki menüde fiyatlara bakınca bir fincan kahvenin 28 Lira olduğunu görünce şaşırmadım. Böyle lüks yatların olduğu marinada kahveyi benim gibi beleş veremezsin.

Yatın içini şöyle bir gezdik, çalışan işçilere bir kaç yerin nasıl yapılacağını tarif ettikten sonra kendi teknesine gittik. Tekne marinada kıyıya bağlı. İçine girip oturduk. Teknede her şey var. Bu tekneyi satıp kendisine daha büyük bir teknenin geleceğini söyledi. Göcek’ten geri dönüp Dalaman’daki atölyesine geldik. Burada da büyük yat kalıpları ve yaptığı tekneler var. Elemanları çalışıyor vızır vızır. Akşam olmadan Mehmet’in eşi Şirin’i kursa gittiği yerden alıp eve geldik. Şirin halı dokuma kursuna gidiyor hobi olarak. Kendisi de kilim dokumuş, koridora sermiş bile.

Mehmet Ortaca da oturuyor. Çatı katında dubleks bir dairesi var. Şirin bize fırında kefal pişirdi. Kefal da iri bir balık. Balkonda yemeğimizi yiyoruz. Ardından kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirdim. Mehmet’in Sabri isminde bir oğlu var. Ortaokul son sınıfta, seneye liseye gidecek. Mehmet Sabri’yi denizcilik lisesine gönderecek. Sabri babası ile İzmir’e geldiği bir zaman bahçemde kahve pişirip içirmiştim. Bu Sabri’nin hayatında içtiği ilk Türk kahvesi. Hala unutamamış ve o günden sonra içtiği ikinci kahve olduğunu söylüyor. Şirin iki mahalle çocuğu ile birlikte balkonda oturmuş, ben kahve pişirirken çekiyor.

WhatsApp Image 2022-03-30 at 19.21.05

Ertesi gün Mehmet beni Göcek girişinde arabası ile bırakıyor. Amacım Fethiye’ye gitmek. Bu gün arkadaşım Filize gideceğim. Minibüs erken kalkmış olmalı ki yaklaşık 45 dakika bekledim gelmesini. Başka minibüsler buradan yolcu almıyorlar. Minibüs beklediğim benzin istasyonundan kalktı sonunda. İlk olarak Köyceğiz tarafına doğru gitti, Tünellerden geri dönüp kalktığımız yere gelip şehir içine girerek yolcuları topladı. Böylece bir süre sonra Fethiye içine geldik. Filiz bana nerede ineceğimi söylemişti. Minibüs sürücüsü beni söylediğim yerde indirdi. Filiz’in attığı konuma göre biraz yürüdüm ve evini buldum navigasyon haritası ile. Eve gelmeden önce Filiz’e hediyelik bir eşya alıyorum. İlk defa evine gideceğim.

Filiz ile epeydir görüşmemiştim, kendisi resim Öğretmeni. Emekli olunca Fethiye’ye yerleşti, Tuğba ve Cüneyt ile birlikte. Tuğba Fethiye’den sıkılmış, o yüzden Köyceğiz’e taşınmaya karar vermiş. Filiz bahçeli bir evin zemin katında, küçük bir dairede oturuyor. Buralarda balık ucuz ve bol olmalı ki Filiz de fırında balık pişirmiş. Balık ta nefis olmuş. Birlikte muhabbet ederek yiyoruz öğle yemeğini. Yemekten sonra ne gider, tabi ki kahve. Hemen sırt çantasında taşıdığım kahve takımlarını çıkarıp sehpa üzerinde kahve pişiriyorum. Filiz beni kahve pişirirken çekiyor salonun ortasında.

WhatsApp Image 2022-03-31 at 18.32.24

Filiz ile bir süre zaman geçirdikten sonra vedalaşıyorum. Geldiğim yoldan yürüyerek durağa gelince minibüsün geldiğini gördüm. Bir süre koşup minibüs gelmeden durağa gelip bindim. Bu kez hiç beklemedim. Köyceğiz girişinde iniyorum. Yürüyerek Tuğba’nın evine doğru giderken evin birinde babası ile oturan küçük bir çocuk el sallayıp “Dede, dede” diye seslendi. Ben de ona el sallıyorum. Ne güzel bir çocuk hiç tanımadığı birisine, bana “Dede” diye el sallaması. Çok hoşuma gitti. Umarım torunlarım olur ve bana dede diye seslenirler. Umutla bekliyorum.

Tam eve yaklaşmıştım ki Tuğba ve Cüneyt balkonda oturduklarını gördüm. Yanlarında birisi vardı; kel kafalı. Hemen tanıdım, bizim Gürel gelmiş, balkonda oturuyorlar. Çaktırmadan Gürel’i tam telefonla arayacaktım ki gürel beni görünce el sallayarak “Urim Baba” diye seslendi. Gürel ile daha önceden konuşurken bu yörede bisikletle geçeceğini söylemişti. Ben unutmuşum. Gürel’i görünce aklıma geldi. Birlikte tur yapacağı arkadaşlarla buluşacak burada.

Yemekten önce aperatif olarak şarap içiyoruz kadehleri kaldırarak balkonda. Tuğba bizi elçek ile çekiyor.

WhatsApp Image 2022-03-31 at 18.04.11

Akşam Hakan Sevin beni aradı, Köyceğiz’e geldiğini bildirince sabah kahvaltıyı birlikte yapalım diye söyledim. Sabah erkenden kalkıp ilk önce kahvemi içiyorum. Ardından eşyaları toplayıp çantalara yerleştirip bisiklete yükledim. Gürel de kalkıyor, o da hazırlığını yapıp yola çıkmaya hazır. Ev sahipleri olan Tuğba ile Cüneyt’i uyandırıp vedalaşıyoruz. Beni evlerinde misafir ettikleri için çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız. Gürel ile birlikte evden ayrılıp merkeze geldik. Bakkaldan yumurta, fırından da taze ekmek alıp Hakan’ın evine geldik. Hakan da çayı çoktan demlemişti bile. Balkonda nefis bir kahvaltı yapıyoruz. Tam kahvaltıyı bitirdik ki Gürel’i arkadaşları arkadaşları arıyor telefonla. Gürel hemen bisikletine binip gitti. Ona iyi turlar diledim giderken.

Hakan ilginç bir adam. Nereden bulduysa sığla ağacının kütüğünü, getirip balkona bırakmış. Hakan da bir süredir evinde yoktu. Haliyle kütük bile Hakan’ı beklemekten ağaç olacak neredeyse. Kütük her ne kadar kesilip buraya geldiyse de bahar ayında yaprak açan sığla ağaçları gibi filiz verip yaprak açmaya başlamış. Kütük 35 santim boyunda, 30 santim kalınlıkta ve hala yaşadığını, yaşamaya tutunduğunun canlı kanıtı.

Yeşermiş kütüğü yakından çekiyorum.

IMG_20220401_082830

İzmir’e dönüş için biletimi almıştım dünden. Hakan ile vedalaşıp otogara geldim. otobüsün gelmesine daha var. Otobüsü beklerken serçelerin cıvıldaşarak uçup kırlangıçların yuvasına girdiklerini görünce fotoğraf makinesini çıkarıp kırlangıç yuvasını işgal eden serçeleri yakından çektim.

DSCN4080

Kırlangıçlar yuvayı terk etmiş, ya da bir şekilde dönmemiş olacak ki boş kalan yuvalara serçeler sahiplenmiş. Diğer yuvadaki serçeyi de çekiyorum.

DSCN4081

Daha önceden çantaları bisikletten indirmiştim. Ön tekerleği de söküp hazır halde beklerken otobüs yanaştı. Otobüsün muavini bana bisikleti bagaja yatır deyince yatırıyorum. Şöfer de bunu görünce benden bagaj ve bisiklet için bilet almamı söyledi. Neden diye sorunca eşyaların çok, böyle alamam deyince yeni bir bilet aldım. Yazıhanedeki kıza bisiklet diye söylesem de bagaj bileti ve 6 numaralı koltuk bileti kesti. Otobüsün bagajında bisikletim KUZ ve çantaları çekiyorum. Şimdiye kadar hep kamil koç firması ile seyahat ettim ve hiç sorun çıkmadan bisikletimden para almadılar. Bu ilk defa başıma geldi. (Eve dönünce firmaya şikayet ettim ama fazladan ödediğim ücreti geri vermediler. Bir daha asla bisiklet düşmanı kamil koç ile seyahat etmeyeceğim, bu böyle biline)

IMG_20220401_105911

Yolda muavin ikramlarda bulundu ama hiç bir şey kabul etmedim. Neme lazım, verdikleri sudan bile para isteyebilirler, kamil koç firmasını yabancı bir şirket satın almış. O yüzden bu firmayı asla kullanmayacağım. Bisikletçi arkadaşlarıma da binmemeleri konusunda uyaracağım. İzmir’e varınca hemen bisikletleri ve çantaları indirdim. Ön tekerleği yerine takıp çantaları yükledikten sonra bir süre araçların arasından dikkatlice giderek Alsancak’taki bisiklet yoluna vardım. Bisiklet yoluna çıkınca rahatladım ve ağır ağır pedala basarak İzmir’de olmanın, denizin keyfini çıkarıyorum yol boyunca. Göztepe iskelesine yaklaşınca bisikletim KUZ ve Göztepe iskeleti ile birlikte asma köprüyü çekiyorum. İskelede bir vapur bekliyor. Bisikletimin yanında hurma ağacının kalın gövdesi görünüyor.

DSCN4084

Sonunda evime kavuştum, insanın evi gibisi yok. Uzun süredir bisikletle bu kadar yol almamıştım. Biraz denge problemi olsa da dikkatli olarak bisikleti sürdüm. Her ne kadar planladığım gibi olmasa da esas amacımı gerçekleştirdim. Bu turda en çok ta tek başıma, yalnız olarak gerçekleştirmek oldu. İnsan bazen yalnız kalmalı, kendi halinde, kendini dinleyerek. Bu turda da ilham perileri beni yalnız bırakmadı. Kulağıma fısıldadıkları şiirleri, hikayeleri yazdım. Hala da yazıyorum kulağıma fısıldadıkça. Hayallerim olduğu sürece yeni yerler keşfedeceğim, büyümeden, çocukça.

Yeni yerler gördüm, dostlarımla zaman geçirdim, güzel muhabbetlerimiz oldu. Çocukluk arkadaşım Mehmet’ten kano yapımı için gerekli bilgiyi ve desteği aldım. Artık denizlere yelken açmanın zamanı geldi. Kısa sürede kanoyu yapmaya başlayacağım. Kanoyu da yaparken yapım aşamasını not edip ilerde sizlerle paylaşacağım. Bununla da bitmeyecek; Denizdeki maceraları ve denizi anlatacağım sizlere. Denizin maviliklerini. Bunlar hep hayallerim. “Hayal kurmayan büyür, hayal kuran hep çocuk kalır ve hayatın tadına çocuklar varır”

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 17 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Bahar Turu 5. Gün

27 Mart 2022 Pazar

Gölköy – Muğla – Ula – Akyaka

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Belki de Şair olacaktım

Kaleye çıkıp şiirlerimi fısıldayaçaktım tüm Prizren’e

Kimseyi ayırt etmeden, eşit olarak

Zengin ya da fakir hepsi duyacaktı şiirlerimi

Şar dağlarında gezinecektim orman patikalarında

Bir şarkı mırıldanarak

Ağustos 2015

 

Öne çıkmış olan görsel, bisikletim KUZ çantaları yüklü, park etmiş durumda. Muğla – Fethiye kara yolunda sakar geçidindeyim. Tabelada; Sakar geçidi Rakım: 670 yazılmış.

IMG_20220327_163625

“Güne nasıl başlarsan öyle gidermiş” derler. Ben buna inanırım. O yüzden erken kalkmaya özen gösteririm. Gün ışığından ne kadar yararlanırsam o kadar enerjik ve iş bitirici olurum. Böylece daha çok zamanım olur. Zaman önemli, an’ı yaşamak için zamana gereksinim var. Zaman sürekli akıp gider hayatımızdan ve an’ları alıp götürür geri gelmemecesine. Bir daha o an’ı yakalayamazsın. İşte o an’lardan birisi de sabah kahvesi. Bunun tadına doyamıyorum. Nerde olursam olayım, ister çadırda, ister evde sabah kalkar kalkmaz ilk işim kahve pişirmek. Günün hiç bir saati sabah kahvesini içtiğim an gibi olmuyor. O an geldi çattı ve sabah kahvemi pişiriyorum. Ayhan henüz kalmamış, tek başıma içiyorum. Bu tura yalnız çıkmam biraz zor olsa da iyi ki çıkmışım ve ruhum dinlendiğini hissediyorum yavaş yavaş. Hani daha önceki tur yazılarımda yazmıştım ya “Ruhu beklemek gerek bazen” Ben de bekliyorum ruhumu ve geldiğini hissediyorum. Yalnız olmanın huzuru içindeyim.

Kahvemi içip fincanı ve cezveyi yıkadım. Bir süre cep telefonumdan sosyal medyaya bakmaya başladım ne var ne yok diye. İşin sevindirici yanı cep telefonundan kimsenin yaş gününü göremediğimden kutlamıyorum. Böylece kimsenin duvarına toslamıyorum. Sosyal medya kullanıcılarının bazıları nedense yaş gününü yazmış ama kimseye cevap vermemek için yaş gününde duvarını kapatıyor. Bir şey yazamıyorsun o gün. Sadece mesaj atman gerek yaş günü kutlamak için. Benim hoşuma gitmeyen bu durum karşısında çaresiz duvarına toslamış oluyorum. Mesaj atma huyum da yok. Böyle seyahat durumlarında kafam biraz rahatlıyor. Nedeni ise kapalı olan duvarlara toslamamış olmak. Ohh içim rahat, ne güzel. Bisiklet turlarında sosyal medyayı fazla kullanmıyorum. Zamanım da olmuyor. Sadece şöyle bir göz gezdiriyorum o kadar. Fazla bir şey de paylaşmıyorum. Sadece açtığım albüme bir yada iki tane resim atıyorum o gün çektiklerimden merak edip beni takip edenler için.

Ayhan Akın uyandı, salon ile mutfak bir. İkisini ayıran banko gibi bir masa. Burada yemek, kahvaltı yapılıyor. Ben mutfak düzenini bilmediğim için kahvaltıyı Ayhan uyandıktan sonraya bıraktım. Ayhan kahvaltıyı hazırlıyor, sanki köy kahvaltısı gibi serpme kahvaltı. Yok yok, bir kuş sütü eksik. Neyse ki kuşun sütü olmuyor. Yoksa kuşu nasıl tutup sağacaksın. Hem bir kuştan ne kadar süt sağabilirsin ki. Tanrı bunu düşünmüş olmalı ki kuşlara süt vermemiş. Bir tek uçan memeli yarasa var. Onu da kimse tutup sağmıyor bir damla süt için.

Zengin kahvaltı sofrasında neler yok ki? Kızarmış ekmek, çay, iki çeşit zeytin, iki çeşit peynir, sucuk, salam, yumurta, çoban salatası, tereyağı ve bal. Böyle zengin kahvaltıyı her yerde yiyemezsin. Sofraya Ayhan’ın kahkahası zenginlik katıyor. Ayhan beni cep telefonu ile kahvaltılıklarla birlikte çekiyor. Üzerimde uzun kollu sarı tişört, yelek ve başımda mavi buff var.

WhatsApp Image 2022-04-02 at 16.50.42

Kahvaltıdan sonra kahve pişirip içiyoruz. Kahveyi bu kez Ayhan pişiriyor. Kahveyi evin arka bahçesinde, yeşillikler arasında sarı çiçeklerin yanında içiyoruz. Sarı çiçekleri yakından çekiyorum. Sabah güneşi altında kahveleri içtik. Ardından eve girip eşyalarımı ve kahve takımlarımı çantalara yükledim. Çantalar yola çıkmaya hazır.

IMG_20220327_105223

Ayhan madem geldin şöyle kısa bir tur yapalım deyip evden çıkıyoruz. Çantaları bisiklete yüklemeden boş olarak yakın olan sahile indik. Deniz çarşaf gibi, kumsalda Ayhan’ı bisikleti ile çekiyorum. Ayhan Üzerine dikkat çekici renk olan turuncu bir rüzgarlık giymiş. Küçük bir dere kendine kumsalda yol açmış denize akıyor. Siyah bir köpek kıyıda. Karşıdaki burunda yüksek bir tepe var.

DSCN3997

Denize kavuşan derenin ağzını, yay gibi kumsal ile denizin durgunluğunu çekiyorum. Denizin ve buraların en güzel zamanı. Sessiz, sakin, insan yok. Bu görüntü bana huzuru anlatıyor, sanki ruhum tazeleniyormuş gibi. Tıpkı derenin denize kavuşması gibi, sessiz ve sakin birleşmesi gibi.

“Nasıl anlatmalı bilmem

Suyun kaynağından çıkan

Küçük derenin denize kavuşmasını

Yolu kısa olsa da

Anlatacak çok şeyi olması gerek

Küçük çağlamalarla akıp giden hayatı

Nasıl da heyecanlı

Sabırsız

Ama doyasıya yaşamışlık

Hele denize kavuştuğu anı

Nasıl anlatmalı

Aşkı, sevdayı

Kavuşmayı

Nasıl anlatmalı bilmem!”

Urim Baba’CAN 12 Haziran 2022 Pazar

DSCN3998

Dereyi tam denize döküldüğü yerden geldiği yeri çekiyorum Yolu o kadar uzak değil gibi. Karşıdaki tepelerden geliyor olmalı. Dere her ne kadar küçük olsa da temiz ve berrak akıyor. Henüz insanlar tarafından kirletilmemiş.

DSCN3999

Derenin denize döküldüğü yerden biraz içerideki köprüden derenin deniz ile birleşmesini çekiyorum. Dere kumsala yakın yerde dipte yosunlarla kaplı. Saçaklı saç gibi uzamış yosunları akan su sürekli tarıyor. Bizi takip eden siyah köpek te suyun içinde oynuyor aklı sıra bize hava atacak. Ayhan denizin kıyısında poz vermiş bisikleti ile. Solda denize uzanan küçük bir iskele var.

DSCN4000

Bulunduğum yerden optik zoom ile Ayhan’ı yakınlaştırıp çekiyorum Turuncu rüzgarlık, yeşil bisikleti ile kollarını açmış bana poz veriyor tam deniz kıyısında.

DSCN4001

Siyah köpek akan derede sürekli oyun peşinde. Bir o yana, bir bu yana koşturup dereye girip oyun oynuyor. Köpeği tam derenin denize kavuştuğu yerde iken çekiyorum.

DSCN4003

Ve kimsenin olmadığı kumsalda hasretle denize kavuşan dereyi yakınlaştırıp çekiyorum. Hani derler ya “Su akar, yolunu bulur” diye. İşte yolunu bulup akan dere mutlu sona ulaştığı an. Dere küçük coşkuyla çağlayışı ve denizin dinginliği. Belki de küçük dere dinginliğe doğru sabırsızlığı bu yüzden.

DSCN4005

Ayhan ile yakında olduğunu söylediği cennet koyuna götürüyor beni. Bir küçük rampayı aşıp diğer koya ulaştık. Kıyıya iniyorum dikkatlice. Amacım bir kaç resim çekmek. Ayhan beni yukarıdan çekiyor. Başımda sarı kask var. Deniz kıyısındayım, kıyı kayalık.

WhatsApp Image 2022-04-02 at 16.50.34

Koyun denize açılan yan kıyısı tamamen kayalık. Buraya hiç dalga vurmadığı için kaya parçaları kuma dönüşmemiş. Herhalde burası hiç bir zaman kumsala dönüşmeyecek gibi sert kayalıklar kendini gösteriyor.

DSCN4006

İnsanların “Cennet” kavramını anlayamıyorum. Herhalde cennete hiç gitmemişler. Ya da cenneti hayal edemiyorlar gitmedikleri halde. Buraya neden “Cennet koyu” dediklerini bir türlü anlayamadım. Benim hayal ettiğim cennete hiç benzemiyor. Sadece koyun dibinde biraz kumsal ve tepelerden kıyıya kadar kızıl çam ormanı olan bir yer. Ne çağlayanlar, ne söğüt ağaçları, ne kevser şarabı akan çeşmeler. Huriler ve gılmanlar da yok. Yanı burası cennete hiç benzemiyor. Buradan daha güzel yerler gördüm. Hiç birine cennet dediklerini de duymadım. İlginç.

DSCN4007

Hani burası cennet koyu ya, insanlar her gittiği yeri cehenneme çevirmede üstüne yok. Burası denize girilecek bir yer değil. Kıyı ve deniz tamamen kayalık. Kıyıda taşlarda oturulacak bir alan, ya da yer de yok. Koyun kumsalı küçük olduğu için gelenler sığmayınca her yerde piknik yapmışlar. Piknik yaptıktan sonra geride bıraktıkları çöpleri kimse toplamadığı için sözde cennet olan yeri cehenneme çevirmişler. Taşların arasında çöpler ve plastik şişeleri çekiyorum.

DSCN4008

Neyse geziyi fazla uzatmadan oradan ayrılıp eve geldik. Fazla zaman geçirmeden çantaları bagaja yerleştirdim. Yola çıkmaya hazırım. Ayhan ile vedalaşıyorum yola çıkmadan önce. Her şey için teşekkür ederim beni en güzel şekilde ağırladığı için. Buraya gelirken çektiğim işkenceye değdi doğrusu. Yola çıktım, ilk rampada bu kamyon trafiğinde nasıl gideceğim otogara kadar düşünceleri içinde aklıma Ayhan’ın bahsettiği araç aklıma geldi. Ayhan’ı aradım bana bir araç bulabilir misin diye. O da bulunduğun yerde dur, ben sana bir araç ayarlarım. Ben de bir süre olduğum yerde bekledim. Ayhan beni aradı telefonla, bekle sana bir araç yolluyorum diye. Buna sevindim. Fazla sürmedi beklemem. Küçük bir minibüs gelip yanımda durdu. Daha önce çantaları çıkartıp yere koymuştum. Gelen arkadaşla selamlaştım. Hemen bisikleti ve çantaları aracın içine yerleştirdik ve yola çıktık. 12 Kilometreyi çabucak geçip otogara ulaştık. Ayhan bana ücret ödemememi, kendisinin hallettiğini bildirdi. Beni getiren arkadaşa teşekkür edip çantaları ve bisikletimi indiriyorum araçtan. Sorunsuzca otogara varmıştım ya buna sevindim.

Amacım otobüs ile Köyceğiz’e varmak bir an önce. Otogar girişindeki kontrol yerinden içeri gireceğim. İlk önce güvenlik görevlisi tüm çantaları makineden geçirmemi söyledi. Ben de olur mu öyle şey, sadece bir bilet alıp otobüse bineceğim. Neyse güvenlik görevlisi sorumluluk almak istemedi, yoksa bisikleti tam yanına bırakacaktım. Geçmeme izin verdi. Şehirler arası otobüsler üst katta. Yürüyen rampa üst kata çıkıyor. Bisikletimle üst kata çıkıp yazıhanenin birine soruyorum “Köyceğiz’e bir bilet verir misin?” diye. Bilet satıcısı da bana “Alınan bir karar ile Muğla il içinde bilet satamıyoruz. Şehirler arası bilet satabiliyoruz. Onun için ilçeler arası dolmuşlarla gitmen gerek” diye söyleyince. “Bisikletle nasıl giderim ki, hem de bu yükle.” Satıcı bana “Arkası geniş minibüse denk gelirsen bisikletini alabilirler” dedi. Alt kattaki ilçeler arası minibüslerin olduğu yere geldim. Buradan Köyceğiz’e minibüs yok. Onun için ilk önce Muğla minibüsüne binmem gerek. O da hemen önüme çıktı, tam da istediğim tipte, arkası geniş yeri olan minibüs. Şoför soruyorum “Nasıl binebilirim? diye. Şoför bir bana baktı, bir de bisikletime. “Aracın kalmasına 45 dakika var, herkes binsin ondan sonra bisikletini alırız” deyince içime su serpildi. Rahatlamıştım. Şoför bana “Kent kartın var mı? Yoksa para ile ücreti 75 Lira, kent kart ile 48 Lira” deyince gidip bir kent kart çıkardım, üstüne 100 lira da para yükledim. Ve hareket saatini beklemeye başladım. Zaman çabuk geçti sanki. Hareket saatine yakın şoför bana çantaları “Arkada koltuk altına yükle” deyince hiç zaman geçirmeden hemen dediğini yaptım. Hareket etmeden önce de boş olan arka kısma bisikleti öylece bindirip lastikli kanca ile demire sıkıca bağladım Ben de yandaki açılır koltuğa oturuyorum ve böylece Bodrum – Muğla yolculuğumuz başladı. Yolculuk 1 saat 45 dakika süreceğini şoför söylemişti daha önce. Yolumuz; Milas, Yatağan, Muğla.

Bisikletim KUZ minibüsün arkasında bağlı halde

IMG_20220327_133026

1 Saat 45 dakikalık uzun bir yolculuktan sonra Muğla’ya vardık. Muğla merkezdeki dolmuş duraklarından bisikleti ve çantalarımı indiriyorum minibüsten. Çevre ilçelere minibüsler buradan kalkıyor. Minibüslerin değnekçisine soruyorum beni bisikletimle alırlar mı diye aldığım cevap olumsuz. Minibüsler küçük tip, pek bisikletleri alma taraftarı değiller. Eh ne yapalım bisiklete çantaları yükleyip yola çıkmaya karar verdim. Hedefim Akyaka, artık yarın Köyceğiz’e varırım. Bu gün epey zaman kazandım sayılır. Böylece aldığım karar doğrultusunda yola çıktım. İlk rampa karşıma çıktı, kaçar yanı olmadığı için rampaya sardım. Ama ağır ama yürüyerek. Benden kaçmaz yokuşlar. Bir baktım ki tepeye varmışım. Buralarda bir kaç kez bisiklet sürünce az çok yolu ve yokuşları biliyorum. Şimdi Ula’ya kadar iniş olacak. Bu kolay ve hızlı oluyor pedal çevirmeden. Ama biliyorum ki bir yokuş daha var. O da Sakar geçidi. Onu da çıktım mı uzun ve dönemeçli bir yoldan yaklaşık 9.5 Kilometrelik bir iniş olacak. Ula düzlüğüne indim, vitesi 1’e taktım ağır ağır çıkmaya başladım. Bazen de yürüdüm dinlenmek için. Acıkmaya da başladım sanki.  Şunun şurasında 1100 metrelik bir tırmanış sonunda Sakar geçidi tepesinde öğle yemeği yerim. Gerçi öğle zamanı çoktan geçti bile. Nedense öğle zamanı acıkmıyorum. Herhalde sabah kahvaltısını çok yiyorum ondan.

Yokuşun sonlarına doğru, emniyet şeridinde ağır tempoda çıkarken birden sağımdan bir bisikletçi geçti. Geçerken de hafif çarptı. Biraz daha sert çarpsa adam sağdaki beton kanala düşebilirdi. O an verdiğim tepki ile “Ne yapıyorsun, habersiz geçip ikimizi de tehlikeye atıyorsun?” Adamı tanımıyorum. Sonrasında arkamdan bir ses; “Merhaba Urim Baba” diye seslendi. Yanıma gelince ben de ona “Merhaba” diye cevap verdim. Bana selam veren arkadaşı pek tanımıyorum. Neyse ki o kendini tanıttı. İsmi Feridun Şahin. Beni daha önceden tanıyormuş. Gökova turunda birlikte pedallamıştık. Çarpan arkadaşı tanımıyorum. O da beni tanımıyor. Herhalde bisiklette yeni sanki. İkisi Muğla’dan çıkmışlar, akşam antrenmanı yapıyorlar. Sakar geçidine kadar gidip geri döneceklermiş. Bir süre birlikte sürdük sohbet ederek. Bu sohbet fazla sürmedi ve bastırıp gittiler. Altlarındaki yarış bisikleti, yükleri de yok. Sadece içmek için su taşıyorlar. Onları uğurlayıp ağır tempoda Sakar geçidinin tepesine vardım. Tabelanın önünde beni buraya kadar çıkaran bisikletim KUZ bir resim çekilmeyi hak etti doğrusu. Tabelada; Sakar geçidi Rakım 670 yazılı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20220327_163625

Sakar geçidi düzlük bir alana sahip. İnşaat şirketleri sürekli doğayı beton binalarla kapladıklarından beton kamyonlarında arta kalan az miktardaki betonları bu düzlükte boşaltmaktan çekinmiyorlar. Ben de bu beton üstünde öğle yemeği yiyeceğim. Yanımda taşıdığım son barbunya konservesini çıkardım. İçine de et kavurma, kavurmayı tavada ısıtıyorum birazcık, yanında bir baş soğan, yarım ekmekle nefis öğle yemeğimi yedim. Hani acıkmıyorum dedim ya öğle zamanları, oturup yemeğe başlayınca ne kadar acıktığımı anlıyorum. Kuru soğan da iyi gidiyor barbunyanın yanında. Ne de olsa kuru fasulyenin kardeşi sayılır. Kuru soğan mutlaka olmalı. Yemeği yerken arkadaşım Fırat Okutucu’yu arıyorum telefon ile. Bu akşam sendeyim diye haber veriyorum. O da buyur gel demekten başka çaresi olmadı. Fırat Okutucu birlikte Az bilinen antik kentler bisiklet turunu birlikte yaptığım arkadaşım. Kendisinin Akyaka’da apart oteli var. Bu akşam otelde misafirim. Fırat Muğla’da işi olduğunu, Esma’ya haber vermemi söyledi. Ben de Esma’yı aradım telefon ile, geleceğimi bildirdim. Esma bizim Masalcı Esma. (Daha önceki günlerde anlattığım hikayedeki Masalcı Esmavi). Akşam kalacak yerimi ayarlayınca rahat bir şekilde yemeğime devam ettim. Haliyle iki yokuş biraz yordu. Yemekten sonra ne gider? Tabii ki kahve, kendime kahve pişirip keyfimi sürüyorum. Bisikletim KUZ beton üzerinde park etmiş, kahve takımım, ocak ve tava yerde. Oturduğum katlanır sandalye ve sosis çantam yerde.

Ben dinlemek için otururken bir kadın ve çocuk arabanın birinden indiler. Araba yoluna devam etti. Kadın orman içinde bir şeyler toplamaya başladı. Çocuğa seslendim gel biraz diye. Cebimde taşıdığım çikolatalı gofreti verdim çocuğa. O da çekinerek te olsa alıp bir şey demeden annesinin yanına gitti. Çocukları sevindirmeli. Küçük bir şeyle de olsa.

IMG_20220327_165850

Yemekten sonra eşyaları toparlayıp çantalarıma yükledim. Artık uzun bir inişe geçeceğim. Önümde 9 tane sert dönemeç var. Buralarda çok yavaş dönmek gerek, çünkü  U dönüşü çok sert. O yüzden kendimi salmıyorum ve dönemece gelince frenlere asılıp iyice yavaşlıyorum. Gerçi fazla hızlı gitmemem gerek. Kafam hala sallantıda. Gökova körfezi görününce Bodrum yönündeki yamaç ve deniz kıyısının akşam görüntüsünü çekiyorum. Deniz kıyısı girintili çıkıntılı. Görüntü pek net olmasa da siyah – beyaz olarak güzel bir manzara.

DSCN4010

Bulunduğum yerden resim çekmeye devam ediyorum. Epey yüksekteyim, Gökova körfezinin dibi ve ova. Buradan sanki uçaktaymışım  gibi hissediyorum.

DSCN4011

Ovanın iç kısımlarındaki eski Marmaris yolunun bir kısmı okaliptus ağaçları kendini gösteriyor. Bu yola Aşıklar yolu diyorlar. Burada gelin ve damatlar düğünden önce gelip resim çektiriyorlar. Yol araç trafiğine tamamen kapalı. Yol yaklaşık olarak 3 Kilometre kadar ve cetvelle çizilmiş gibi düz. Tek şerit olan yolun iki kıyısında okaliptus ağaçları hem bataklığı kurutmak için hem de sivrisineklerden kurtulmak için 1938 yılında dikilmiş. Avustralya’dan getirilen bu ağaçlar 84 yıllık ve gövdeleri iyice kalınlaşmış, boyu 20 metreyi geçmiştir. Eski yolun yanına paralel olarak yeni duble yol yapılarak Marmaris’e aşırı araç trafiğine hizmet vermektedir. Yani ipini koparan arabasıyla yeni yolu işgal etmekteler.. Yolun iki yanı da bereketli tarlalar ekili, yemyeşil görünüyor buradan. Yolun bittiği yerde, dağın yamacında Akçapınar köyü var. Köylüler evlerini tarlaya ve düz yere yapmamışlar.

DSCN4014

Gökova körfezinin ova başlangıcı olan yer, yani sahil kısmı yaklaşık 4 yada 5 Kilometre kadar. Ovanın iki yanı da yüksek dağlar var. Bu dağlardaki su ovanın iki yanında da birer çay oluşturmuş. İki çayın kaynağı da fazla uzak değil. 5 Kilometre kadar. Bunlardan birisi Akyaka tarafında olan Kadın Azmağı çayı. Bu çayın debisi denize yaklaştıkça çoğalıp bir nehir gibi dökülmekte. Akçapınar tarafındaki çayın adı sanı yok, o da kısa bir çay ama Kadın Azmağı kadar çok akmıyor. Her iki çayın getirdiği alüvyonlar denizi doldurmakta yavaş yavaş. Bizler bunu fark etmesek te kanıtlarını görebiliriz. Optik zoom ile kıyıdaki oluşan küçük adacıkları çekiyorum iyice yakınlaştırıp. Çaylar toprak taşıdıkça deniz de dalgalarla toprağı kıyıya sıkıştırıp doldurmakta. Uzun zaman sonra buraları tarla olacağı kesin. Belki de bizler göremeyiz, buna ömrümüz yetmez.

DSCN4015

Sakar geçidinden dönemeçli yolda dikkatli iniyorum. Dağın yamacı dik ve buralarda ceylanların çıkabileceğini gösterir üçgen uyarı levhası koymuşlar. Kırmızı şerit içinde şaha kalkmış ceylan resmi var. Şimdiye kadar bir çok yerde bu uyarı levhası görsem de henüz bir ceylan göremedim daha. Belki de görmek için bir yerde kamp atıp beklemek gerek uzun süre. Benim ise öyle zamanım olmadığı için bekleyemiyorum ve yoluma devam etmek zorundayım.

IMG_20220327_180511

Dönemeçleri bitirmeden Akyaka’ya yeni yapılan kestirme yoldan vardım. Daha önceleri yol Gökova köyüne kadar gidip geri dönerek Akyaka’ya ulaşıyorduk. Fırat’ın işlettiği Esen Apart oteli çabucak buluyorum. Daha önceleri gelmiştim bir kaç kez. Apart otelin bahçesinde, kapının dibinde Fırat’ın yaşlı köpeği Odio yatmış uyuyor. İçeri girmek için uyandırmam gerek. Neyse ki yaşlı Odio ağır hareketlerle, yaşının getirdiği kadarı ile kalkıp başka yere yatıyor. Bisikleti bahçeye alıp kapıyı kapattım. Esma beni karşıladı. Bir süre bahçedeki piknik masasında oturup muhabbet ediyoruz. Esma ile uzun zamandır görüşmemiştik. Birbirimize anlatacak çok anılarımız varmış. Bir kaç gün öncesinde gördüğüm düşü Esma’ya anlattım, çok beğendi. Bu düşü masal olarak yazacağımı da söyledim. Esma Muğla üniversitesinde okuyor. Bitirme sınavlarına çalışıyor, bu yaşta üniversite bitirip rehber olacak. Konuştuğumuz konulardan birisi de İzmir’e gelip masal anlatması kahve yaptığım yerde. Tarihi de belli; Süslü kadınlar bisiklet turundan bir gün önce. Yani Eylül ayının üçüncü haftası. O da söz verdi mutlaka gelecek diye. Bakalım! Kısmet. Temmuz ayında da düğüne geleceğini, belki de gelip masal anlatabilirim deyince notunu aldım geleceği tarihin.

Fırat geliyor ve bana kalacağım odayı gösteriyor. Odaya yerleşiyorum. Karnım tok olduğu için akşam yemeğini de yemeyeceğim. Esma ile Fırat’a akşam gelin kahve içelim diye davet ettim. Çok yorulmuşum, neyse ki kahve içmeye gelmediler. Uykum iyice gelmeden önce kendime kahve pişirdim. Fazla geç olmadan temiz çarşaflı yatağa girip yatıyorum. Yorgunluktan hemen rüyalara dalmışım bir anda.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 28 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Bahar Turu 3. Gün

25 Mart 2022 Cuma

Akbük – Kazıklı – Gürçamlar – Kızılağaç – Avşar

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan.

Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir

Büyük nehri ararken üzerinden atladığın,

Arkana dönüp de bakmadığın.

….

Dudağında ıslık yürüdüğün yol

Birden çıktığın yolculuk

Sana açılan kapılar

Sana kapıyı açanlar

Hoş gelenler

Hoş buldukların,

Yalnız kalabilmek – dilediğinde

Kavuşabilmek – özlediğinde

Düş Hekimi Dr. Yalçın Ergir

 

Öne çıkmış olan görsel, çam ormanı içinde dönemeçte park halindeki KUZ. Yol sol aşağıdan gelip kıvrılarak U biçiminde yukarı çıkıyor.

IMG_20220325_174256

Dün akşam uyuyup kaldığım düşte gördüğüm güzel şeylerin huzuru içinde daha derin bir gece uykusunu sabahın ilk ışıkları ve Güneşin doğuşu ile uyandım. Düz yerde, ince mat üzerinde uyumak bana iyi geldi. 75 Kilometrelik yol beni biraz yorsa da dinlenmiş halde uyandım. Bir süre dün gördüğüm düşü düşünerek yattığım yerden kalkmadan öylece yattım. Güneşin doğmasına daha var, alarmım da çalmadı. Uzanmış halde tembellik hakkımı kullanıyorum. Güneş doğmaya başlayınca doğruluyorum, çadırımın fermuarını açıp Güneşin doğuşunu izliyorum. Güneş yükseldikçe sanki ısısı artıyor ve içim ısınmaya başladı. Güneşin parlak ışıklarını çadırımın içinden çekiyorum.

IMG_20220325_074310

Sabahın serinliği beni hasta etmesin diye çadırın içinde sabah kahvemi pişirmeye karar verdim. Hasta olmamak için kendimi korumalıyım. Tek kişilik cezvem ocağın üstünde pişerken çekiyorum. Yanında da fincan duruyor.

IMG_20220325_072652

Kahvem piştikten sonra afiyetle içiyorum. Kahveyi içmeden önce bir bardak su içtim. Kahveden sonra da bir bardak su içerek güne başlamış oldum. Fazla zaman geçirmeden ocağa çaydanlığı koyup ısıtmaya başladım. İçindeki su kaynayınca çay katıp demledim. Çayı kattıktan sonra çok az bir süre daha kaynatıp ocaktan alıyorum çaydanlığı. Yanıma yumurta almamışım, o yüzden bu sabah yumurta yok. Kahvaltılık olarak acı biber salçası ekmeğe sürülüyor. Yanında kendi yaptığım zeytin, Burcu’nun verdiği İzmir tulum peyniri. Bir bardak çay. Yarım ekmeğin yarım dilimini tuzlu yiyeceklerle yedim. Bu arada bir bardak daha su içiyorum tatlı yemeye başlamadan önce. Ben her zaman öyle yaparım. İlk önce tuzlu yiyecekler, araya bir bardak su ve ardından bal, reçel gibi tatlı yiyecekler. Böylece midemde tuzlu ve tatlılar karışmıyor. Arada bir katman su tabakası var. Yere serdiğim poşu üzerinde; çaydanlık, içi çay dolu bardak, sürülmemiş yarım dilim ekmek, konserve kutusunda zeytin taneleri, salça kabı üstünde tulum peyniri, yarım dilim salça sürülmüş ekmek, katlanır çatal, bıçak ve kaşık. Yanda da Urim Baba’nın Kahvesi yazılı küçük havlu serilmiş durumda.

IMG_20220325_082204

Kahvaltımı bir güzel yapıp karnımı doyurdum. Sabah kahvaltısı önemli, çok iyi ve sağlam olmalı. Zaten şairimiz Cemal Süreya ne demiş;

“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı”

Boşuna dememiş kahvaltı ile ilgili sözleri. Kahvaltı bitince eşyalarımı ve çöplerimi topluyorum. Yola çıkmaya hazır olunca yürüyerek yola vardım. Akbük köyü yakın, çabuk vardım. Çöplerimi çöp kutusuna atıyorum. Buradaki büyük bakkaldan iki şişe su alıyorum yanıma. Ne olur ne olmaz, susuz kalmayalım. Bir tane de ekmek. Çantama yerleştirip köy içinde asfalt kaplama çalışmaları arasında geçip gidiyorum. Böylece orman yolunda ilerliyorum. Etraf çam ağaçları ile kaplı. Mis gibi çam kokusunu içime çeke çeke önümdeki uzayan yokuşa sardım. Önümde gideceğim yolda üç tane yokuş var.

IMG_20220325_114300

Yol yokuş olunca ağır tempoda çıkıyorum. Haliyle yoldaki her şeyi görüyorum. Gözüme yol kıyısında küçük bir balık ilişti. Durup yakından bakıyorum ölmüş balığa. Kim bilir nerden geldi, yola nasıl düştü bilemiyorum. Küçük balığın resmini çektim ilk önce. Sonra balığı alıp çalıların içine atıyorum. Doğadan geldi doğaya bırakıyorum. Doğa gerekeni yapar, buna eminim.

IMG_20220325_114848

Geçen yıl, yaz aylarında, aşırı sıcak Ağustos günlerinde bir çok yerde orman yangınları oldu. Ciğerlerimiz yandı televizyonda izlerken. İçim acıdı doğrusu. Yakanlardan ve söndürmek istemeyen basiretsiz politikacılara lanet olsun. Umarım cehennem ateşinde yanarlar. Milyonlarca ağaç ve hayvan yanıp yok oldu. Bunun yanında da bir çok köy tamamen yandı, hayvanları telef oldu. Gerçekten içim çok acıdı. Umarım bir daha böyle bir felaket yaşanmaz. Oman içinde, yol kıyısındaki bu uyarıcı levhada; ateş, ağaç ve Yangın Tehlikesi. Telefon ahizesi ve 177 olarak yazılmış. Geçen yıl ki acı olaydan sonra 177 telefonunu arayıp haber versen ne olacak. Gelip te yangını mı söndürecekler. Bunlara hiç güvenim kalmadı. Uyarı tabelası gece geçen sarhoşların hedef tahtası olmuş durumda. Tabelada bir çok mermi izi duruyor. Belki de yangını söndürmeyenlere kızgınlıklarını belirtmek için hedef tahtasına dönüşmüştür, kim bilir?

IMG_20220325_115817

Bu yol köy yolu, sakin ve pek araç geçmiyor. O yüzden kendini bilmez arsızlar kolay yoldan ve çekinmeden yol kıyısından aşağı molozları dökmüşler. Çevreye pek duyarlı olmayan hilkat garibesi insanlar ormana her türlü zarar vermekten geri durmuyorlar.

IMG_20220325_115829

Çöpler ve molozlar yamaçtan aşağı dökülmüş, yazık.

IMG_20220325_115838

Yokuşun sert olan kısımlarında bisikletten inip yürüdüm. Hamlığım henüz üzerimden gitmedi hala. Hem sonra dizleri de zorlamamak gerek değil mi? Öyle, böyle ilk yokuşu çıktım. Bisikletim KUZ çekilmeyi hak ediyor. Ben de park etmiş olarak çekip ödüllendiriyorum. KUZ üzerinde turuncu, siyah renkli çantalar yüklü. Zirvede olduğumuzdan kayalar çıkmış toprak üzerine.

IMG_20220325_121029

Çıktığım zirveden şöyle aşağıya doğru bakınca, sıra sıra tepeleri ve denizin karaya girinti yaptığı körfezi görüyorum. Burası Kazıklı koyu olmalı. Haritada öyle yazmışlar.

IMG_20220325_122509

Koca kayaları getirerek üst üste yığıp çeşme yapmışlar. Bisikletim KUZ ve çeşmeyi çekiyorum. Yanında bir işletme var, mermer plakada yazdığına göre bu çeşmeyi yaptırmış. Çeşmeden sularımı doldurup içiyorum yeteri kadar. Hem çeşmeyi yaptırana hem de bizim dengesiz İrfan’a teşekkür ediyorum. Dengesiz İrfan der ki; “Her gördüğün çeşmeden su içip tadına bakacaksın” Ben de onun dediğini yapıyorum her gördüğüm çeşmede.

IMG_20220325_125448

Kazıklı köyünde durmayıp yola devam ettim. Gürçamlar köyünde durup yorgunluk çayı içmem gerek diye düşündüm. Köy içindeki bakkala soruyorum;

“Kahve nerede? Nerede çay içebilirim?” Bakkalı işleten arkadaş ta bana;

“Burada çay var, hem yeni demledim. Burada içebilirsin” deyince sandalyeye oturdum ve bir duble çay söyledim. Çayı içerken yanımda oturan arkadaş

“Sigara içer misin?”

“Teşekkür ederim, sigara kullanmıyorum yıllardır” diye cevap verdi. Çay içerken beni bisikletim ile beraber çekiyor bakkal. Yanımda da sigara ikram eden arkadaş var.

IMG_20220325_132756

Çay molasından sonra yola devam. Yol kıyısında, çam ağaçlarının yanında ilginç bir şey gördüm. Tahta bir direğe asılmış bir kutu.

IMG_20220325_135026

İlginç olan alete yakından bakıp inceliyorum. Böylesini ilk defa görüyorum. Üzerindeki etikette İngilizce bir şeyler yazılmış ama ne demek istediğini anlamıyorum. İngilizcem çok zayıf ve Türkiye’deki ormanlara konulan bu alete neden İngilizce yazılmış anlamıyorum. Zaten benim gibi İngilizce bilmeyen çok. Nasıl anlayalım ki yazdıklarını. Aşağıda İngilizce yazan ve altında da Türkçe anlamı. (Türkçeye arkadaşım İngilizce Öğretmeni Bahar çevirdi sağ olsun)

Biyo – trap for barkbeetle Biotechnological plant protection without poisont Please do not touch

Böcek için biyolojik tuzak Zehirsiz biyoteknolojik tuzak Lütfen dokunmayın

IMG_20220325_135124

Bu turu bir türlü gelmeyen bahar için yapıyorum. Baharı geçtiğim yerlere serpe serpe getirip doğayı uyandırıyorum. Tıpkı bu açan papatya çiçekleri gibi. Yol kıyısında açan papatya çiçekleri.

IMG_20220325_135556

Sarı çiğdem çiçeğini de çekiyorum. Tek olarak kenarda durmasın.

IMG_20220325_135605

Küçük ahlat ağacı henüz tomurcuklanmış, yapraklarını açmak üzere.

IMG_20220325_135612

Kimisi açamaya başlamış bile sabırsızca. Bahar gelmeli bir şekilde. Ama erken ama geç.

IMG_20220325_135649

Kırmızı laleler de öyle, dibinde küçük mavi minnak çiçekler baharı müjdeliyor.

IMG_20220325_135704

Yol kıyısında, yamaç olan yerde saz kümesi görüyorum. Dağın başında ne işi var demeyin. Bu sazlar burada sıcak su kaynağının olduğunun belirtisi.

IMG_20220325_143315

Bahar gelmiş, iyi hoş ta arabalardan atılan plastik şişelere ne demeli bilmem!

IMG_20220325_143843

Yol kıyısında üç tane kurumuş çam ağacı. Bu ağaçları kurutan orman zararlısı tırtıllar. Daha önce resmini çektiğim böcek yakalama kutusu bu böcekleri yakalamak için ama her tarafta yok anlaşılan. Bu tırtıllar koloni halinde bir ağaca yerleşip kurutuncaya kadar yapraklarını yedikten sonra başka ağaca taşınıyorlar. Tırtılların bu yavaş hareketi ormanın yetişip büyümesinden daha yavaş olduğu için tüm ormanı kaplayıp kurutamıyorlar. Ormancılar da yeterince mücadele verdiklerine eminim. Tırtıl yumakları dalların bazılarında görünüyor ama içi boş olmalı. Çünkü yiyecekleri yeşil yaprak kalmamış, kupkuru ağaç.

IMG_20220325_143852

Geçtiğim her yere baharı serpiştiriyorum papatyalarla birlikte.

IMG_20220325_144009

Burada da üç tane çam ağacı kurumuş. Dibinde de biyolojik tuzak olmasına rağmen. Önceden mi konulmuş, yoksa sonradan mı belli değil. Önceden konulmuşsa pek işe yaramamış anlaşılan.

IMG_20220325_144517

Yine bir zirve ve KUZ. Bu ikinci zirve. Haritada üç tane zirve görmüştüm. Kaldı bir tane zirve. Her zirvede KUZ çekilmeyi hak ediyor. Burada mola veriyorum, elma ve portakal menüm.

IMG_20220325_144728

Üzerimdeki  hamlıktan dolayı biraz yoruldum. Bu normal benim için. O zaman ne yapmalı? İki seksen uzanıp biraz dinlenmeli. Ben de uzanıp dinleniyorum bir süre. Yalnız olunca beni çekecek kimse yok. Ama cep telefonumu bisikletteki tripoda takıp zaman ayarlı kendimi çimenlere uzanmış olarak çekiyorum.

IMG_20220325_150241

Köyler eski olmalı, bunu mezar taşlarından anlıyorum. Mezar taşları çok eski. Bir mezar taşı ise kemerli bir şekilde yapılmış. Uzaktan çekiyorum. Bir duvar içinde kemerli pencere görülüyor.

IMG_20220325_152002

Başka bir mezar yapısı da duvarları parçalanıp yıkılmış. Mezarın sahibi anıt biçiminde yapmış olmalı. Bunu anlamayıp çekemeyenler yıkmış olmalı. Bana öyle geldi nedense. Ortada bir savaş olmuş gibi.

IMG_20220325_152027

Köyde iki çeşme yan yana, biri tarih kokan eski çeşme, diğeri yeni yapılmış beton ve tuğladan. Yenisinde sanat yok, ruhsuz ama eskisini yapan veya yaptıran sanattan anlıyor olmalı ki kenarları süslü taş örülüp niş şeklindeki içeri girintili aynası yapılmış. Aynı tarihi çeşme gibi ilkokul binası da bu kaderi paylaşmış çeşme gibi. Köyün ilk okulunda eğitim verilmediği uzun zaman geçmiş gibi görünüyor. Pencereleri ve kapısı boş. Terkedilmiş okul binası insana hüzün veriyor baktıkça. Onlarca yıldır eğitime verilen zarar giderek arttıkça gelecek nesiller dini sömürenlerin buyruğunda yaşayacaklar. Bisikletim KUZ, iki çeşme ve terk edilmiş ilkokul binası.

IMG_20220325_152335

Baharın zenginliği çok, mor laleler bunun belirtisi. Yol kıyısında iki mor lale.

IMG_20220325_153238

Utangaç bir mor lale bitkinin yeşil yaprakları arasına saklanmış.

IMG_20220325_153248

Eski ama çok eski kilometre taşı. Roma döneminden sonra, Cumhuriyet döneminde yapılıp yol kıyısına konmuş Kilometre taşı en son sarı renge boyanıp 193 rakamı yazılmış. boyalar zamana direnemeyip dökülmeye başlamış bile.

IMG_20220325_153305

Evet karşımda son yokuş göründü. Yokuş olsa da çıkmak gerek diyerek yüklü kamyonlar gibi sarıyorum yokuşa 1. vitesle.

IMG_20220325_154028

Bir çam ağacı dikkatimi çekti. Sanki başı kesilmiş gibi, artık mücadele etmekten yorulmuş, hayattan bıkmış bir nefer gibi dallarını aşağı sarkıtmış. Yaşamaktan bıkmış ama yaşama iç güdüsü hala canlı tutuyor. Çam ağacının tepesi kesilmiş.

IMG_20220325_155217

Ve iniş başlıyor, üçgen tabelada belirtildiğine göre %5 eğimli ineceğim demek ki!

IMG_20220325_160343

Karşıma sarnıç çıkıyor. Sarnıç eski olmasına rağmen hala iş görüyor. Yağmur sularının biriktiği su deposu. Üzerinde kubbesi olan yuvarlak duvarlı sarnıç görevini hala sürdürüyor. İçi ağzına kadar su dolu. Duvarın bittiği, kubbenin başladığı yerde 1.5 metre aralıklı küçük delikler bırakılmış.

IMG_20220325_160523

Benim gibi sırtında evini taşıyan kaplumbağa yolun karşısına geçmeye çalışırken KUZ ile çekiyorum bir poz. Sarı boyalı yol çizgilerinin sağ şeridin tam ortasındaki kaplumbağa karşıya geçme şansı yüksek. Bu köy yolunda pek araç geçmiyor. Bir araç tarafından ezilme olasılığı düşük.

IMG_20220325_160852

Herhalde bu iniş beni Milas havaalanın olduğu düzlüğe indirecek. Ben öyle tahmin ediyorum. İleride, sağda deniz girintisini görüyorum.

IMG_20220325_161407

Kuşluk vakti geçmek üzere. Karnımın acıktığını hissetmeye başlayınca küçük çimenlik alanda durup mola veriyorum. Karnımı bir güzel doyurdum, üstüne kahvemi de içince keyfim süper. Yemeği yediğim yerde beyaz çiğdem çiçekleri açmış. Etrafa güzel kokular yayıyor olmalı ki bal arıları bu kokuya dayanamayıp gelmiş baharı karşılamak için. Arı havada uçarken çekiyorum. Çiğden çiçeğinin hafif solunda.

IMG_20220325_165056

Son yokuşu çıkıyorum demiştim daha önce ama yanılmışım, yokuşu indikten sonra karşıma başka bir yokuş daha çıktı. Ama umudumu yitirmiyorum ve bu son yokuş olmalı. Yokuş dikine değil de kıvrımlı bir şekilde olunca U biçimindeki kıvrımda bisikletim KUZ park halinde çekiyorum. Sol aşağıdan gelen yol, burada U biçiminde kıvrılıp sağdan yukarı devam ediyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20220325_174256

Yol kıyısında beton bir parçaya AYNUR ve kalp işareti sprey beyaz boya ile yapılmış. Bir anlamı olmalı ki sevdiğinin ismini dağlara taşlara yazmış. Bisikletim KUZ ile çekiyorum yazıyı.

IMG_20220325_180321

Yokuşu hala çıkıyorum ama bisikletten inip. Öyle kendimi zorlamaya hiç niyetim yok. Yürüsem de, bisiklet sürsem de aynı hızla gideceğim.

IMG_20220325_181000

Sabrın sonu selamettir deyip yokuşun tepesine vardım. KUZ ödülü hak ediyor ve çekiyorum yokuşun tepesinde. Üçgen tabelada yazdığına göre eğim %10 Böyle inişlerde bir süre dinleniyorum pedal çevirmeden.

IMG_20220325_182501

Kısa sürede düzlüğe indim, Çam ormanları bitiyor ve bitki örtüsü değişti. Daha çok zeytin ağaçları, çalılar ve devasa büyümüş arapsaçı bitkisi. Dibinde papatyalar minicik kalmış.

IMG_20220325_183730

Burası Sarıçay ovası ve akan çay da Sarıçay. Sarıçay’ın yanından bir süre gidiyorum.

IMG_20220325_185210

Sarıçayın diğer tarafına köprüden geçtim. Akşam olmadan bakkaldan su ve bir ekmek alıyorum. Hem akşam için hem de sabah kahvaltısı için. Bakkalda su 3 Lira. Akbükteki büyük bakkaldan aldığım su 4.5 Lira idi. Demek ki büyük yerden büyük kazık yemişim. Güneş ufukta alçalmaya başladığını görünce kamp atacağım yeri bakmaya başladım. Düzlükte yoldan biraz içeride bir bina görünce yanaştım. Burası su ürünleri kooperatif binası. Ortalıkta kimseler yok. Bina 1 metre su basmanı üzerinde. Kendime binanın yanında bir yer ayarladım. Ayakyolu ve çeşmesi da var. Bu çok iyi, Hava kararmadan çadırı kurmayacağım. Bagaj üstündeki çantayı yere indirip kamerayı çıkardım. Tam da kaz sürüsü geçerken. Sarıçayın beslediği ova sulak bir alan olunca su kuşlarının uğrak yeri. Kaz sürüsünü mavi görk yüzünde topluca çekiyorum.

DSCN3994

Optik zoom ile yakınlaştırıp uzaklaşan kazları havada çekiyorum. Pek net çekemesem de bu bana yeter.

DSCN3995

Güneş tam batmak üzere iken tepelerin üstünde çekiyorum. Parlak beyaz ışık merkezde, etraf sarı ışıklarla Güneşe selam verip batırıyorum.

IMG_20220325_191144

Güneş battıktan sonra tam çadırı kuracakken traktörle geçen birisine selam verinde duruyor. Başlıyoruz muhabbete. İlk önce burada çadır kurabilir miyim diye sorunca, bir sakıncasının olmadığını söyledi. Zaten yola çıkıp başka bir yer de arayacak değilim bu saatte. Muhabbet başlayınca traktörü istop ettirdi. Neler yaptığını sordum. Adam yandaki damda inek besliyor ve süt ürettiğini söyleyince durumlar nasıl dedim. O da anlatmaya başladı;

“Ortam çok sakat, artan yem fiyatları belimizi bükmeye başladı. Geçen yıldan yetiştirdiğim ürünlerle şimdilik idare ediyorum. Bakalım bu yıl ne olacak?”

“Peki kazancınız ne durumda?”

“Onu hiç sorma, tüccarlar iliğimizi, kemiğimizi kuruttu. Biz bir kazanırken onlar yüz kazanıyorlar. Doyuramıyoruz bir türlü. Politikacılar da onların her dediğini yapıyor. Zaten onlar politikacı oluyor, kendilerine her türlü kanunu kolayca çıkarıyorlar. Arsızlığın, hainliğin sınırı yok. Geçenlerde süt birim ücretini belirlemek için toplandık. Ondan önce de yem ücretini tarişte iyice aşağı indirdiler. Tüccarlar da yem ücretlerini üç katına çıkardılar bu arada. Toplantıda yem ücretleri tarişteki rakamlar baz alınınca haliyle süt ücreti düşük oldu. Yani 4 Lira. Süt ücreti belirlendikten sonra tariş yem fiyatlarına zam üstüne zam yaparak arttırınca süt ücreti iyice düştü. Aslı astarından düşük oldu. Dediğim gibi kendi ektiğim yemler olmazsa bu yıl süt ineklerini satmak zorunda kalırdım. Seneye Tanrı bilir.”

Süt üreticisi ile epey dertleştik. Hava da kararmaya başlayınca traktörü çalıştırıp vedalaştık. Sandıkta bu haramileri koltuğundan edeceğimizi söyleyip yolcu ettim.

Süt üreticisi gittikten sonra çadırı kurup yerleştim. Gerekli eşyaları çadırın içine koyup bisikleti kilitledim ağacın gövdesine. Ne olur ne olmaz. Öğle yemeğini geç yediğimden acıkmadım bile. İlk olarak bir kahve, ardından çay demledim, hava da serinledi iyice. Üzerime polar, deri ceket giydim. Altımda ise içlik var, hala çıkarmadım buraya gelesiye kadar. Artık yarın çıkarırım. Benim için çok uygun bir kamp alanı. Çeşme ve ayakyolu var, daha ne olsun ki!

Fazla geç olmadan çadırıma girip yatıyorum. Yol biraz yakın olunca yakındaki taş ocağından sürekli kamyonlar geçiyor. Motor gürültüsüne alışıyorum ve yorgunluğun etkisi ile tatlı bir uykuya daldım.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 39 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc