Etiket arşivi: Aliağa

Aliağa 2 Teker Bisiklet Festivali 3. Gün

5 Haziran 2022 Pazar

Ağapark – Aliağa – Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Cemal Süreya

 

Öne çıkmış olan görsel, Üst geçit köprüsünde sıralanmış bisikletçiler ellerini kaldırmış selam veriyorlar. Köprünün altında görünen petrol rafineri tesisleri.

DSCN4480

Güzel bir uykunun bedeli sabah erkenden, daha Güneş doğmadan uyanmak. Ödülü de Güneşin o muhteşem doğuşunu izlerken kahve keyfi. Bu her şeye değer. Bir kahvenin kırk yıl hatırı olabilir ama kendime yaptığım kahvenin hatırı ne olabilir ki? Güneşin doğuşu. Sabah Güneşi doğmaya hazırlanırken çadırımın içinden dışarısının görüntüsü. Palmiye ağacı ve bir kaç çadır.

DSCN4473

Dün akşamdan yan bacanağım Tanju’yu kahvaltıya davet etmiştik. O da üşenmedi erkenden kamp alanına geldi bisikleti ile. Kahvaltı dağıtılmaya biraz geç başlandı bu sabah. Çünkü bu gün festival bitiyor. Kısa bir sürüş ile Aliağa içine kadar bisiklet süreceğiz. O yüzden acele etmeden kahvaltımızı alıp çimenlere oturuyoruz. Küçük masanın etrafında üç bacanak kahvaltı yaparken bizi Mehmet Cingıl çekiyor. Ne yapsın garibim. Karşısında üç bacanak olunca eli mahkum bizi çekecek.

WhatsApp Image 2022-06-05 at 08.54.40

Dün ödünç aldığım bisikleti Muhlis Dilmaç’a geri veriyorum. O da bisikletleri römorka yüklemeye başlayınca ona yardım ediyoruz. Çantalarımı bisikletim KUZ’a yükledim ve yola çıkmaya hazır. Sele biraz kıçımı acıtsa da artık idare edeceğim.

DSCN4474

Hareket saati gelince yola çıkıyoruz. Bu kez ana caddeye çıkmadan sahildeki bisiklet yolundan gitmeye başladık. Sahildeki bisiklet yolunu boydan boya kapladı bisikletçiler. Yandan deniz ile birlikte bisikletçileri çekiyorum.

DSCN4475

Aliağa’daki ikinci büyük bayrak direği altında geçerken bisikletçileri çekiyorum. Türk bayrağı direk tepesinde dalgalanıyor.

DSCN4476

Kıyıdaki yer dönemeçli olunca sağa doğru giden bisikletçileri kadraja alıyorum deniz ile birlikte.

DSCN4478

Aliağa’daki Marina ve park olan yere geldik. Marina içinde kayıklar bağlı. Dar bir boğazdan içeriye tekneler, kayıklar girip çıkıyorlar. Girişe de bir köprü yay biçiminde yapılmış Bisikletleri kenara park edip köprüye doğru çıkmaya başladılar bisikletçiler. Ben ve bacanaklarım köprüye çıkmayıp bisikletlerin yanında kalmaya karar verdik. Üç bacanak köprü manzaralı resim çekiliyoruz. Haliyle resmimizi Mehmet Cingıl çekiyor, üçümüzü birden.

WhatsApp Image 2022-06-05 at 10.41.01

Kameram ile köprüdeki sıralanmış bisikletçileri tamamını çekiyorum. Optik zoom olunca her şey olanaklı. Bisikletçiler el sallıyor bizlere. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4480

Optik zoomu iyice uzatarak yakınlaştırıyorum önde giden Osman ve Akif’i. Resimde üç kişi yürüyor. Akif’in elinde megafon var.

DSCN4483

Köprüdeki arkadaşlar yanımıza gelince vedalaşıp ayrılıyoruz. Sabah çay içmemiştik, o yüzden bir kahveye oturup duble çay içerek doyuyoruz. Ardından yan bacanağım Tanju ile vedalaşıp Aliağa metro istasyonuna gelip trene bindik bacanağım ile. Trende en öne biniyoruz Alsancak’ta kolay inmek için. Bacanağım Buca’ya gideceğinden Şirinyer durağında inecek. Bacanağım bisikleti orta direğe kancalı lastik ile sıkıca sabitliyor.

DSCN4488

Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Alsancak istasyonuna vardık. Bacanağım ile vedalaşıp iniyorum trenden. Alsancak’tan bisiklet yoluna çıkıp trafikten uzak, sakince ve yavaş yavaş, arada dinlenerek bisiklet sürmeye başladım. Seledeki gergi civatası olmayınca pek rahat oturamıyorum. Karantina meydanına gelince gölgelik bir yerde dinleniyorum. Hava da rüzgarlı, karayel esince direk karşıdan rüzgara karşı gitmek durumunda kalıyorum. Bisikletim KUZ Karantina meydanında benim ile birlikte dinleniyor.

DSCN4489

Rüzgara karşı olsa da, sele kıçımı acıtsa da sonunda eve vardım sağ salim. Bagajdaki çantaları bisikletten indirip eve alıyorum ama içindekileri öylece bıraktım. İlk önce güzel bir duş, yemek ve en sevdiğim şekerlemeyi yapıyorum. Üç gündür bileğimde taşıdığım festivalin bilekliğinin resmini çektikten sonra çıkardım. Bileklikte; Aliağa 2 teker bisiklet festivali yazıyor mavi zeminde.

DSCN4490

Böylece güzel geçen bir festivalin sonuna geldik. Benim için harika bir etkinlikti. Uzun süredir görmediğim arkadaşları gördüm. Yeni arkadaşlar tanıdım. Aliağa çevresinde görmediğim yerleri gördüm. Elimden geldiği kadar resim çekip gezip gördüğüm yerleri sizlere anlatmaya çalıştım kendi yorumumla. Bundan sonra pek festivallere gitmeyeceğim. Ağırlık olarak kano yapım işini hızlandırıp bir an önce denizlerdeki maceralarımı yazmalıyım.

Bu gün yaptığım yol toplam 20 Kilometre civarı

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Alsancak – Üçkuyular

Powered by Wikiloc

Aliağa 2 Teker Bisiklet Festivali 1. Gün

3 Haziran 2022 Cuma

Ağapark – Aliağa – Güzelhisar – Ağapark

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk

 

Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice’inkine
Fena öykünüyor.

İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor.

Cemal Süreya

 

Öne çıkmış olan görsel, iki katlı bina pencereleri mavi. Siyah boya ile çizgiler çizilerek taş blok olarak yapıldığını resmedilmiş. Üstteki pencerede küçük bir Türk bayrağı asılmış. Alt kattaki pencerenin üzerine kemer çizilmiş. Çatıdan aşağı sarkan mor salkım çiçekler. Alt solda sarı turuncu kanatlı, kanat uçları siyah kelebek. Binanın önünde park etmiş bisikletim KUZ.

DSCN4337

Bir gün birisi sosyal medyadan bana mesaj atıp telefon numaramı istedi. Mesajı atan arkadaşı ismen tanımıyorum. Haliyle ortam kötü deyip telefonumu vermedim. Neme lazım dolandırıcılar ortalıkta kol geziyorlar. Mesajı atan arkadaşa telefonunu yaz ben seni arayıp konuşalım dedim. Nasıl olsa dakika bol telefonda. Telefon numarasını atınca aradım. Meğerse Aliağa’dan Osman Özcan beni arıyormuş. Aliağa’da bisiklet festivali yapacağını, beni de davet ettiğini söyledi. Ben de şu sıralar pek festivallere gitme düşüncesinde değilim. Aliağa yakın ve ulaşımı kolay olunca gelirim sözünü verdim. İlk olarak yapıyorlar festivali. Adı da 2 Teker bisiklet festivali. Hem bisiklet hem de motor festivali olacak.

Festivale bacanağımı da götüreceğim. Festival gününden bir gün önce eşyalarımı hazırlayıp çantalarıma yerleştirdim. Öğleden sonra bisiklete binip Alsancak tren istasyonuna vardım güç bela. Şiddetli rüzgar esintisine karşı bisiklet sürmek zor olsa da yapacak bir şey yok. Metro İzbana biniyorum. Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Aliağa istasyonuna vardım. Dışarıda benden önce gelen bacanağımı beklerken buluyorum. Aliağa içinden içecek bir şeyler alıp şehir içinden ve bisiklet yolundan kamp alanına vardık. Burası yeni yapılan Ağapark tesisleri. Belediye yapmış ve içeri giriş ücretli. Bizler festivalde olduğumuz için ücret ödemiyoruz. Giriş 20 Lira, az değil. Muhlis Dilmaç ta römork ile bir kaç elektrikli bisiklet ve normal bisiklet getirmiş. Standını kurarken ona yardım ediyoruz. Kamp alanındaki binanın duvarına katılan grupların afişleri asılmış. Bilseydim ben de Urim Baba’nın kahvesi logolu bayrağımı da getirip asardım. Bu resmi Muhlis Dilmaç çekmiş, duvar ve afişler.

IMG_20220603_090500

Bizden önce gelenler çadırlarını kurmuş kamp alanına. Arkadaşım Mehmet Cingıl bize yer ayırmış. Kamp alanına girerken ve çadır alanında bir çok arkadaş ve kişi bana “Hoş geldin Urim Baba” diye sesleniyor. Haliyle bir çoğunu tanımıyorum ama onlar beni tanıyor. Çadırları kurup yerleşiyoruz. Ardından kayıt oluyoruz girişte. Burası çimenlik alan ve düz bir yer. Güzelhisar çayının oluşturduğu deltanın ucundayız. Rüzgar azmış durumda, dev direkte Türk bayrağı sürekli dalgalanıyor ve pat pat ses hiç kesilmiyor. Eşyaları rüzgar uçurmasın diye korumak gerek. Çadırı da kazıklar çakarak sabitliyorum yere. Neme lazım rüzgar alıp götürür çadırı. Aliağa’dan aldığımız şarabı açıp içiyoruz arkadaşlarla. Çadır komşumuz Ali ve eşi ile tanışıyoruz. Ali kendi şarabını üzümden doğal olarak yapıyor yüzlerce litre. Kendi yaptığı şaraptan tadıyoruz birer kadeh.

Hava rüzgarlı olsa da açık ve yeni doğmuş ay kendini gösteriyor gök yüzünde. Kameram ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum hilal olarak.

DSCN4327

Şarap, muhabbet derken gecenin geç zamanı gelmeden çadıra girip yatıyoruz. Güzel bir uykunun ardından sabahın erken saatlerinde, henüz alarmım çalmadan kalkıyorum. Kalkan yok çadır komşularımdan. Kahvemi içiyorum Güneş doğarken. Festivallerin en güzel tarafı sabah kahvesini Güneş doğarken çadırın önünde içmek. Sonrasında millet yavaş yavaş uyanıyor. Kahvaltılıkları alıp çadır önündeki portatif masada yapıyoruz bacanağım ile birlikte. Herkes kahvaltısını bitirince saat 09 gibi yola çıkıyoruz. Polis ve jandarma bize eskortluk edip yolu açacak bisikletçilere. İlk başta Aliağa içinden ana yola çıktık. Kavşaktan sola, yukarı tırmanmaya başladık. Önümde giden bisikletçileri çekiyorum yokuşu çıkarken.

IMG_20220603_113846

Tam yokuşu bitirip düze çıktım ki oturduğum sele birden bire boşaldı ve kıçım demire değmeye başladı. Bunu hissedince durup bisikletten indim. Bir de baktım ki selenin ön tarafı dağılmış. Ayar civatası ve demiri düşmüş. Arkadan gelen araçtaki biri senden bir parça düştü deyip demir aparatı verdi. Civata ortalarda yok. Kim bilir nerede düştü. Artık böyle idare edeceğim. Aşağıda dağılmış sele önü görünüyor.

Bisiklete başladığımdan beri üç tane seleyi eskittim. 2014 yılında Brooks seleyi taktıktan sonra biraz rahatladım sayılır. Brooks sele kalın deriden yapılmış sert, sağlam bir o kadar daha rahat. İlk oturduğumda sanki koltuğa oturmuş gibi rahat gelmişti. Halbuki benim kıçım da Brooks sele kadar sert ve inatçı. Daha önce üç sele parçalamış biri olarak Brooks sele ne ola ki. Onun için iki tane civata dayanamayıp kırıldı. Tornada özel yaptırdım civataları ve değiştirdim. Bu arada perçinleri de dağılmaya başlayınca metrik 5 X 10 havşa başlı civatalarla tüm perçinleri değiştirdim. Bu gün de kıçımın sertliğine dayanamayan deri biraz yırtıldı civata deliğinden. Ardından tekrar kırılmamak için civata seleyi terk edip düştü. Yani firar etti sayılır. Ne yapsın garip firar etmeyip te.

IMG_20220711_124518

Festivalde teknik servis olarak destek veren Sökeli Sarızeybekler bisiklet bizi arabası ile takip ediyor. Yanımdan geçerken arabada oturan Hakan Sarızeybek’i çekiyorum.

IMG_20220603_113851

Önümde giden bisikletçileri uzakta olsa da yakınlaştırıp çekiyorum dönemeçtekileri. Otlar sararmaya başlamış bile. Yamaçta çam ağaçları görünüyor.

DSCN4329

Toprak yoldan gidiyoruz, burada bizi takip eden araçlardan başka araç yok. İlerideki tepeyi aşan bisikletçileri yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4330

Az da olsa yokuşlar var önümüzde ve herkesin performansı aynı değil. Haliyle geride kalanlar oluyor. Ben de geride kalıyorum. Nedeni ise sürekli olarak ilk defa geçtiğim yerleri görünce resim çekmek. Bir resim çekmek için durup çekesiye kadar bisikletçiler gözden kayboluyor. Ama fazla uzaklaşamıyorlar. Çünkü elimde optik zoomu olan kamera var. Ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar yakınıma kadar getiriyorum. Bisikletçiler durmuşlar arkadan gelenleri beklerken uzaktan yakınlaştırıp çekiyorum. Benden kaçamazlar. Çam ağaçları yamaçta.

DSCN4332

O kadar yakınlaştırıyorum ki sanki dibimdeymişler gibi. Kim olduklarını görebiliyorum. Bir çam ağacının altında toplanmışlar, gölgesinden faydalanıyorlar ama hepsi sığmıyor çam ağacının altına. Çoğu Güneş altında kalmış.

DSCN4333

Genç çam ormanı içinden geçiyoruz. Ormancılar kestikleri çam ağaçlarının kütüklerini yolun kenarına duvar gibi istiflemişler. Bir bisikletçi kadın odun istifi yanından geçerken çekiyorum bisikleti ile birlikte.

DSCN4334

Geriden bisikletçileri kameram ile takip ediyorum. Yamaçtaki çam ormanı içinden geçen toprak yoldaki bisikletçileri çekiyorum.

DSCN4335

Güzelhisar köyüne geldik. Köyün dar sokaklarında gidiyoruz. İleride cami ve minaresi görünüyor. Cami taş bloklardan yapılmış tarihi bir cami. Minaresi de öyle. Telefon direğinde Türk bayrağı asılmış.

DSCN4336

İki katlı bir bina boyanmış, sanki taş ile örülmüş gibi. Her katta bir pencere, maviye boyanmış. Üstteki pencerede küçük bir Türk bayrağı asılmış. Alt kattaki pencere kemerli olarak süslenmiş. Çatıdan mor salkım çiçekleri resmedilmiş. Sol altta ise sarı, turuncu bir kelebek, kanat uçları siyah. Bisikletim Kuz bina önünde park etmiş durumda. Bagajda turuncu çantalar takılı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4337

Ben resim çekmeye devam ediyorum. Bisikletli birisi önümden geçerken çekiyorum.

DSCN4338

Bisikletle geçen bir kadını da çekiyorum.

DSCN4339

Arkadan gelen iki kişi daha kadraja giriyor.

DSCN4340

Eski bisikletçilerden, festivallerin duayeni arkadaşım Timukan Karaca’yı da gelirken çekiyorum bisiklet üzerinde.

DSCN4341

Karşıda çocuk parkı, renkli plastik kaydırak yapılmış. Soldaki kaydırak düz, sarı renkte. öndeki ise eğri kaydırak mor renkte. Çatısı kırmızı olarak yapılmış. Merdiven ise turuncu korkuluklu yapılmış.

DSCN4342

Binadaki kelebek resmi önünde kaldırıma Timukan ile oturup çekiliyoruz bir poz. Bir arkadaşım bizi çekiyor.

DSCN4345

Aliağa belediyesi Güzelhisar’a sosyal tesis yapmış. Girişteki tabelayı çekiyorum, önde bisikletim KUZ duruyor.

DSCN4347

Bu tesislerde çay molası veriyoruz. Çayımı kendi çelik bardağım ile içiyorum. Oturacak yer olmayınca çimenlere yayılıyoruz. Çelik bardağım çimenler üzerinde, içi çay dolu. Bardağın sapında keçi çanı takılı.

DSCN4349

Festivali düzenleyen Osman Özcan yanımıza gelip muhabbet ediyoruz. Elinde kağıt bardaktan çay içerken çömelmiş durumda konuşurken çaktırmadan çekiyorum. Osman herkesi dolaşıp hal hatır soruyor. Karşısında çimenlere oturmuş Berkant Kayalı var.

DSCN4350

Berkant bizi çekiyor cep telefonu ile. Çimenlerde ben, bacanağım Selahattin Kelmen ve Dilek çay içerken.

285505642_333280948950162_4305817469131592856_n

Bu kez Osman yanımıza oturuyor. Bir poz da çekiyor Berkant. Osman, ben ve bacanağım.

285934253_569258231253039_4428850984272676556_n

Bizi çeken Berkant ve Dilek çiftini elleri birleşik olarak çekiyorum yerde oturmuş halde. Önde çay termosları ve kağıt bardaklar tepsinin içinde.

DSCN4352

Yerdeki çimenlerdeki gölgelik yerde oturuyor arkadaşlar. Kimisi ayakta dolanıyor.

DSCN4353

Bu tesis biraz yüksekte. Düzlüğün kenarına çardaklar yapılmış tahtadan. Kenarlarında oturma yerleri var. Bisikletçilerin bir kısmı çardaklarda oturuyor.

DSCN4354

Park içinde bir çok çardak var, bisikletçiler tüm çardakları işgal etmiş durumda. Yer bulamayanlar bizim gibi çimenlere oturmuş. Kimisi ayakta. Bisikletler de kıyılarda duruyor.

DSCN4355

Bize dağıtılan formaların arkasına tarihi antik kent olan Aigai amblemi basılmış. Çelenk biçiminde, bir tarafında defne dalı, bir tarafında meşe dalı, ortasında boynuzlu keçi resmi olarak basılmış. Altta da Yunanca AIΓAI yazılmış

Bu resmi ileride bana sırtı dönük bir arkadaşı yakınlaştırıp çekiyorum. Solda da bisiklete binen bir kişi basılmış.

DSCN4356

Çay molasını bitiriyoruz, yola çıkma zamanı. Herkes bekliyor tüm bisikletçilerin hazır olması için. Bir arkadaşın bacağında doğal yapılmış bisikletçi döğmesini görünce yakından çekiyorum. Bisikletçilerin çoğunda oluşan bu döğme farkında olmadan bacak bisiklet zincirine değiyor. Zincirdeki hareketten oluşan metale bulaşmış yağ da bacakta kendi resmini basıyor. Ben resmini çekerken arkadaş ta işaret parmağı ile döğmesini gösteriyor. Kolundaki saat kayışı yeşil renkte.

DSCN4358

Yola çıktık ve kısa sürede yemek molasını vereceğimiz yer Aliağa belediyesi hayvan barınak tesisleri. Aç olanlar ilk olarak yemek dağıtılan tezgahın önünde sıraya giriyorlar. Ben de yemek dağıtılan tezgahı, aşçıları ve kuyruktakileri çekiyorum. Kuyruk uzayıp gidiyor.

DSCN4359

Ben de sıraya girip yemeğimi alıyorum. Muhlis Dilmaç ta beni yemek alırken tepsi elimde çekiyor.

DSCF3341

Masalara oturmuş yemek yiyenleri çekiyorum. Millet acıkmış olmalı ki yemeğini iştahla yiyor. Yemekler doyurucu, her yemekte bolca erik veriyorlar. İlk defa karpuzu tadacağım bu yıl.

DSCN4360

Yemekten sonra yediklerimizin mideye oturması için çardak altında otururken ben de kahve takımını çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Beni kahve yaparken Berkant arkamdan çekiyor. Karşımda yemek yemeye henüz başlamış Muhlis Dilmaç var.

285842071_599700881271058_9171923996975794118_n

Dört tane logolu fincan yan yana dizelenmiş olarak masanın üstünde kahve pişmesini bekliyor.

DSCN4361

Kahve de cezvede kabarmaya başlamak üzere. Ocağın etrafında rüzgarlık var.

DSCN4362

Kahveleri bir pişirimlik yaptım. Çünkü hareket zamanı geldi. Yola çıktık, uzaktaki yolda giden bisikletçileri yakinen çekiyorum.

DSCN4364

Güzelhisar çay yatağına doğru indik, ileride sulak bir alan görünüyor.

DSCN4365

Yakınlaştırıp çekince sazlıklarla kaplı yeşillikler içinde su birikintisini görüyorum. Yamaçta ise tek tük zeytin ağaçları görünüyor.

DSCN4366

Uzaktaki yamaçta bir köy görünüyor. Yakınlaştırıp köyü çekiyorum. Köydeki en belirgin bina köyün camisi. Bu köyün adı Karaköy. Tepeler tamamen çıplak, ağaç ve çalılık yok. Sadece köyde biraz yeşillikler görünüyor.

DSCN4367

Güzelhisar çay köprüsüne gelince durup yukarı tarafı çekiyorum. Çay az da olsa iyi derecede akıyor.

DSCN4368

Köprüyü geçinde kimse kalmamış olduğunu görüyorum. Haliyle durup resim çekersen millet pedala basıp gidiyor. Neyse ben resim çekmeye devam ediyorum. Yol kıyısında çıkmış dikenli bir bitkinin mor çiçeğini çekiyorum. Yanlarında tomurcuk halde daha çiçek açmamış goncalar var.

DSCN4369

Toprak yolda yol ayrımına geldim. Burada artçı Metehan, Timukan Karaca ve belediyenin bisiklet toplayıcısı kamyonet, bir de minibüs duruyordu. Metehan’a ne tarafa gideceğimizi sorunca bilmediğini söylüyor. Grubun çok gerisinde kaldığımızı söyleyince bisikletleri kamyonete yükledik. Ben ve Timukan karaca minibüse bindik ve kısa sürede kamp alanına geldik. Millet çoktan gelmiş kamp alanına. Bisikletimi kamyonetten indirip çadırın yanına geldim. Karayel rüzgarı sürekli esmeye devam ediyor. Zaten deniz donumu ve havlumu almayı unutmuşum. Denize de girmeye üşeniyorum rüzgar yüzünden.

Dün fazla resim çekmediğim flamingo kuşların resmini çekmeye karar verdim. Bisiklete binip gölete gelerek kamera ile kanatlarının ucunda turuncu rengi olan flamingo kuşlarını iyice yakınlaştırıp, ürkütmeden çekmeye başladım. Uzun bacaklı, sürekli kafası suyun içinde olan, kanat uçları turuncu renkli üç tane flamingo kuşu. Arkası sazlık.

DSCN4370

Daha çok flamingo kuşu olmasına rağmen diğer su kuşlarını da kadraja aldım. Bunlardan birisi balıkçıl kuşu. Tam da sazların önünde, başı yukarıda.

DSCN4371

Ağapark’a giden yol kıyısında bisiklet yolu var. İki kişi bisiklet sürerken uzaktan çekiyorum. Yol kıyısında okaliptus ağaçları var.

DSCN4376

Sazların dibinde iki balıkçıl kuşu, önde altı flamingo kuşları. Kafaları sürekli su içinde çamurdan yiyeceklerini yiyorlar.

DSCN4378

Sürekli kafaları su içinde olunca sonunda birini kafası dışarıda yakalıyorum. Beş tane flamingo kuşu, kafası dışarıda olanın turuncu kanadı iyice belirgin.

DSCN4387

Buradan çadır alanındaki dev Türk bayrağını kuvvetli rüzgarda dalgalanırken çekiyorum. Bayrağın uç kısımları sürekli dalgalanmaktan yırtılmaya başlamış.

DSCN4388

Eurovelo bisiklet yolu buradan geçiyor. Geçtiğimiz yıllarda yapılan rota belirleme çalışmalarından sonra yön tabelaları dikilmiş. Bisikletçilere yönleri ve mesafeyi gösteriyor. Direkteki tabelada sağa doğru Aliağa 3 km, sola doğru ise Myrina 3 km olduğunu gösteriyor. Tabelada Avrupa birliğinin yıldızlı amblemi, içinde rotanın numarası 8 olarak belirtilmiş. Üstüne de bisiklet resmedilmiş.

DSCN4389

Resim çekme işim bittikten sonra kamp alanına döndüm. Festivalde teknik destek ekibi Sarızeybekler bisiklet. İki sahra çadırı altında bisikletlerde oluşan arızalar gideriliyor. Ayrıca bisiklet parçaları da satışı yapıyorlar.

DSCN4390

Arkadaşım Muhlis Dilmaç ta Accel bisiklet firmasında çalışıyor. O da iki sahra çadırı kurmuş, elektrikli bisiklet reklamını yapıyor. Getirdiği bisikletle içinde yeşil renkli bir tur bisikleti var. Çelik kadrolu bisikleti alıyorum yarınki tur için. Benim selem dağıldı, oturmak olanaksız.

DSCN4391

Sürekli mızmızlanan, benim sertifikam, formam nerede diyen Mehmet Cingıl sonunda sertifikasını aldı. Henüz formadan eser yok. Çünkü vermemişler. Neyse sertifika ile mutlu olmaya çalışıyor. Mehmet Cingıl ve Berkant Kayalı bir dizi yerde, bir dizi yukarına, sertifikaları önünde gülerek poz veriyorlar. Arkada direkte dalgalanan Türk bayrağı.

WhatsApp Image 2022-06-03 at 21.33.21

Akşam yemeğinden sonra yan bacanağım olan Tanju yanımıza geliyor. Tanju Aliağa’da oturuyor. İş çıkışı yanımıza geldi. Artık üç bacanak olduk. Mehmet Cingıl’ın sesini soluğunu kestik. Ben yere bağdaş kurup oturdum, iki bacanağım da sandalyede otururken kahve çekiyorum değirmende. Üç bacanak olunca sessizliğe bürünen Mehmet Cingıl resmimizi çekiyor.

WhatsApp Image 2022-06-03 at 21.29.30

Gece yatasıya kadar oturup muhabbet ediyoruz. Bu arada gökteki hilal olan Ay gözüme çarpınca kameram ile yakınlaştırıp resmini çekiyorum. Aydaki kraterler belirgin olarak görünüyor. Ay düne göre biraz daha genişlemiş.

DSCN4392

Fazla geç olmadan muhabbeti bitiriyoruz. Yan bacanağım evine dönünce fazla oyalanmadan çadırıma girip yattım.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 40 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eşpedal EGE Turu 7. Gün

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Çandarlı – Aliağa – İzmir

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarldamarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, İzmir, Gündoğdu meydanındaki atlar ve insanların heykeli mermer kaide üstünde. Ön tarafta Eşpedal katılımcıları topluca poz veriyor.

Gün ağarınca, güneş daha doğmadan gökyüzü beyaz renktedir. Deniz de gökyüzü ile bütünleşir aynı rengi alır. Beyaz renkli gökyüzü altında beyaza bürümüş deniz çarşaf gibidir. Hiç rüzgar esmez, sakin ve insana huzur verir. Denize girip yıkanıp arınırsın, tüm dertler, kötülükler suda kalır. Gece düşlerine girmeye çalışan iblisler sudan korkarlar. Suya girince hepsi karanlık dünyalarına geri döner. Ferahlamış olarak güne başlamalı. Ben de öyle yapıyorum, açıkta duran yalnız adaya doğru biraz yüzdüm. Etrafta çıt yok, sessiz. Sadece kulaç atarken kollarımın suya değdiği ses var. Bir süre yüzüp yunuyorum sakin denizde, balıklar benden ürkmüyor, etrafımda dolanıyor sakince. Suyun berraklığında görüyorum balıkları. Birlikte yüzüyoruz.

Denizden çıkıp kurulanıyorum, gün böylece başlıyor. Deniz yüzeyi çarşaf gibi, karşıda yalnız ada. Ufukta dağların siyahımsı gri silueti görünüyor. Denizin dibinde çakıl taşları tek tek seçiliyor baktığım yerden.

Hazır denizi çarşaf gibi görmüşken bulunduğun deniz kıyısından Çandarlı kalesini ve denize girinti yapan yarımadayı çekiyorum. Aslında şirin bir deniz kasabası yazlıkçıların istilasına uğramış. Aç gözlü emlakçılar da para kazanmak için her tarafa ev yaparak dokuyu bozuyor güzelim kasabanın. Yarımada bozulmamış dokusu ile güneşin ilk ışıkları Çandarlı kalesine vururken çekiyorum bir poz.

Sabah kahvemi içtikten sonra eşyalarımı toplayıp çantalara doldurdum. Bu gün yola çıkacağız İzmir’e doğru. Benimle birlikte diğer arkadaşlar da toparlanıp hazırlandı. Sabah kahvaltısını Baattin’in yazlığında yapıyoruz hep birlikte. Pis su gideri tıkalı olduğu için bulaşıkları bahçede yıkanıyor. Rabia sabunlu su ile yıkıyor, Merve de çeşmede duruluyor yıkananları. Bahçede asma gövdeleri ve solda nar ağacında bir tane henüz olgunlaşmamış nar var. Nar hala yeşil, biraz daha zamanı var olgunlaşması için.

Evi derleyip toparladık, Baattinin eşine hiç bir iş bırakmadık evde. İşimiz bitince yola çıkıyoruz ama tuvaleti kullanamadığımız için ilk benzin istasyonunda durup tuvalet ihtiyacını giderdik. Benzinlik Çandarlı’nın hemen çıkışında. Bisikletler park halinde, Cem Tabanlı kendi bisikleti ve benim bisikletim KUZ arasında bana poz veriyor. Ben de onu çekiyorum. Bisikletler yüklü durumda.

Yola çıkıyoruz, Çandarlı çıkışı hafif bir yokuşla başlıyor. Sağda çamlık tepesinin yanmış çam ağaçları. Yolda giden bisikletliler ve en arkada Baattin motorla bizi takip ediyor. Bisikletini eve bıraktı, motorla gelecek. Baattin’in yerine Hakan pilotluk yapmaya başladı. Yolun iki tarafında elektrik direkleri ve tam karşıda artarda iki tane rüzgar türbininin kanatları tepenin arkasında görünüyor. Türbinin kanatları neredeyse aynı eksende dönüyor.

Yanmış olan çamlı tepenin korkunç hali. Yakın zamanda yanan çamlık görülecek bir manzara değil ama örnek olarak çekiyorum bir poz. Aldığımız bilgilere göre çamlığın dibinde atölyeden çıkan kıvılcımlar Ağustosun kavurucu sıcağında kuru otlar ve çıralı çamların çabuk tutuşup yanmasına neden olmuş. Ve bu atölye hala çalışıyor ben ona şaşıyorum. Acaba gerekli cezayı alıp yaptırım uygulanmış mıdır? Ben olsam atölyeyi tamamen kapatır bir daha ormanlık alana yakın hiç bir bina dahi yaptırmazdım.

Yaklaşık 11 Kilometre gelince Çanakkale – İzmir karayolunun kavşağına geldik. Burada tezgahlar kurulmuş, üzerine geniş şemsiyeler gölgelik yapıyor. Burada kavun, karpuz ve sebze satan köylüler var. Tezgahların önünde arabalar durup alacağını alıyor ve yoluna devam ediyorlar. Tezgahlardan artan çöpler yolun karşısına atılıyor. Kimse de bu çöpler nereden burada birikiyor diye hesap sormayınca çevre kirliliğinin bir örneğini görmüş oluyoruz.

İlk molamızı Kazıkbağları’nda çay bahçesinde veriyoruz. Ağustos sıcağında gölgede serinlemek gerek. Asırlık koca çam ağacının gölgesine oturup soğuk ayran içiyoruz.

Masa etrafında toplanıp oturuyoruz hep birlikte. Ayranları içtikten sonra soda, su ve çayla takviye yapıyoruz. Hüseyin Alkan ile biraz sohbet etme fırsatı buldum. Ben yaptıklarımı, gezdiklerimi ve çektiğim resimleri anlatıyorum. Daha önce demiştim ya “Öğrenmenin ve öğretmenin yaşı yoktur” diye. Hüseyin yeni bir şey öğretiyor. Bana “Urim Baba, çok iyi işler yapıyorsun, gördüğün yerlerin resimlerini çekip paylaşıyorsun. Bizler ise resimleri göremediğimizden ne olduğunu anlayamıyoruz. Telefondan sadece sesli dinleyebiliyoruz. Görüntülerde Betimleme olmayınca neye yarar ki bizler için.” deyince ne kadar haklı olduğunu anladım. Ben de ona “Tamam, bundan sonra yazılarımdaki resimlerde Betimleme yazıp öyle paylaşacağım.” Şimdiye kadar onbinlerce resim çekip paylaştım Dünyanın güzelliklerini. Ben ve görenler çektiğim güzellikleri görebiliyoruz. Sağır, dilsiz ve diğer engelliler görebiliyor ama görmeyenlere resimleri anlatmalı, onların gözü olmalıyız. Yeni bir şey daha öğrenmiştim ve o günden sonra yazılarımda resimleri Betimlemeye başladım.

Çam ağacı gölgesinde masanın etrafına oturmuşuz. Garson boşları topluyor, bizden başka müşterisi olmayınca sadece bize hizmet ediyor. Kalabalık olunca epey satış yaptı.

Elimde su geçirmez kamera var, ara sıra video çekimi de yapıyorum. Aklıma tüm katılımcıları konuşturup tur hakkındaki düşüncelerini kısacık anlatmasını söyleyip tek tek video kaydını aldım. İlk başta su geçirmez kabı takılı çektim ama su geçirmez kap sesleri de geçirmediğinin farkına varınca kabı çıkarıp çekmeye başladım. Videoda altta sarı renkli tarih yanlış tarihtir. Tarih ve saati ayarlamamışım, bilgilerinize.

Aşağıda videosu var.

Mola bitimi yola çıktık. Aliağa’ya kadar birbirimizden kopmadan, hep birlikte bisiklet sürdük. Yenişakran civarında yol daralınca tek şeridi kapatıp güvenli bir şekilde yolumuza devam ettik. Diğer yerlerde emniyet şeridinde gidiyoruz. Son molamızdan sonra hiç mola vermeden Aliağa’ya geldik. Aliağa girişinde sahildeki bisiklet yolundan izban metro istasyonuna geldik. Buradaki görevlilerle konuşup iki seferde trene binmek için anlaştık sorumlu kişi ile. Yoksa normalde ikişer kişi haricinde fazla kalabalık almıyorlar. Yarımız bindi trene, diğer yarımız bekliyoruz istasyon binasında.

Bisikletlerin başında Didem Turan ve Cem tabanlı sohbet ederken büyük Şevket duvarın dibine çömelmiş cep telefonu ile konuşuyor. Binanın camındaki yazıda izban logosu ve açılımı yazıyor. İzban İzmir banliyö sistemi diye.

Diğer tren gelince bisikletleri merdivenlerden el birliği ile taşıyıp trenin ön ve arka vagonlarına biniyoruz. Burada yine ikiye bölündük. Aliağa ilk istasyon olması nedeni ile rahatça bindik. Hatta oturduk bile boş koltuklara. Yüzleri birbirine dönük ikişer koltukta; Emine, Merve, Didem ve Mehmet oturmuşlar bana poz verdiler. Ben de onları çekiyorum bir poz.

Diğer tarafta ilk vagonun başlangıcında bisikletlerimiz duruyor. Cem ve ben onları kontrol altında tutuyoruz düşmesinler diye. Cem ve bisikletler, iki yolcu da koltukta oturmuş bizlere meraklı bakışlarla bakıyor.

Cem’e cep telefonumu verip beni çekmesini söylüyorum. O da beni çekiyor. Üzerimde Dünya Kalp Günü tişörtüm var. Tişört beyaz renkte.

Arka vagonda diğer grup yerleşmiş. Şevket Yiğit resmi çektirmiş. Burada Rabia, Hüseyin, ortanca Şevket ve Şemsettin koltuklara oturmuş durumda. Bisikletler borulara dayanıp bağlanmış.

Karşıyaka istasyonunda inip diğerleri ile buluştuktan sonra Karşıyaka çarşısından geçip vapur iskelesine geldik. Burada vapura biniyoruz. Toplu ulaşım araçlarını da tandemlerle binerek test etmiş oluyoruz böylece. Bisikletim KUZ ve iskeleye bağlı vapur. Vapura binen bisikletçiler. Vapur yüksek olunca merdivenlerle çıkılan platform yapılıp maviye boyanmış tamamen. Engelliler için de az eğimli, uzun ve dönemeçli rampa yapılmış.

Vapurda koltuklara oturduk. Solda Hakan Sevin, ben ve Sağda Cem Tabanlı elçek resim çekiliyoruz. Arkamızdaki camlardan fazla ışık gelince biraz parlak çıktı resim. Çatık kaşlı Hakan’ın kaşları birbirinden ayrılmış, yüzünde mutlu bir gülümseme. Sanki yüzüne nur vurmuş gibi. Sanki değil gerçekte yüzünden nur akıyor. Adam mübarek oldu.

Vapurun orta bölmesi bize ait, tamamen Eşpedal grubu oturuyor.

Kısa süren vapur yolculuğumuz Konak ta bitiyor. Vapurdan inip bisikletlerle Gündoğdu meydanına geldik. Burada İzmir bisikletçilerinden bir kaç kişi karşılıyor. Meydanın ortasında dev bir kaidenin üzerinde atlar, insanların oluşturduğu kalabalık bronz heykel var. Burada toplanıp birlikte resim çekiliyoruz hep birlikte.

Mermer kaidenin altındaki mermer platforma oturup yorgunluk çıkarıyoruz. Bir haftadır güzel günlerin yorgunluğunu var üzerimizde. Kazasız belasız turu bitirmenin sevinci içimizde. İçinde sanatçı kimliği taşıyan Hakan, ben ve Remila yan yana otururken tandem bisikletin arkasından resmimizi çekiyor. Yanımızda biri kız biri oğlan iki çocuk oturuyor. Tandem bisikletin bagajı yüklü, co pilotun selesi ve gidonu. Aradaki kadro borusunda Tandem yazıyor. Mor renkte bir suluk ta yerinde takılı.

Remila ile sohbetimiz kahve yaptığım yer ve haritası. Bunu anlatırken Hakan tepemizden bizi çekiyor ve ikimiz Hakan’a bakarken. Elimdeki cep telefonumda kahve yaptığı yerin haritası. Remila’nın başında kaskı ve gözünde güneş gözlüğü. var. Benim uzun saçlarım açık, özgürce omuzlarıma dökülmüş durumda.

Gündoğdu meydanından Konak meydanına geldik. İzmir’in sembolü saat kulesinin etrafında bisikletlerimizle dönüp turu sonlandırıyoruz. Pazar günü Ören’den yola çıkıp 7 günlük bisiklet turu bitmiş oluyor ve saat kulesinin etrafında dönerek hacı oluyoruz. Saat kulesinin alt kısmı, etrafında ben ve Remila’nın ardından gelen diğer bisikletçiler. Palmiye ağacı ve arkada valilik binası görünüyor. Yanında da Emniyet binası.

Eşpedal Ege Bisiklet Turunda çektiğim videolar aşağıda.

Saat kulesini dikine bisikletim KUZ ve Cem Tabanlı’nın bisikleti yan yana çekiyorum. Tesadüf eseri yan yana koyduğumuz bisikletlerin gidon çantalarının önündeki Bakırçay Temiz Aksın temalı plakamız takılı durumda. Cem’in gidon çantasında takılı metal kupa var.

Bir süre Gündoğdu meydanında durduktan sonra son olarak yemek yiyelim hep birlikte diye karar aldık. Bisikletlerle Konağa geldik. Bir lokantaya oturup yemekleri ısmarladık. Yemeğimizi yedik afiyetle. Hakan Sevin bendeki değirmen hoşuna gitmiş illa bir tane bana da alalım deyince Hakan’a hadi yürü deyip peşime taktım. Tarihi Kemeraltı çarşısında değirmen satan dükkanların olduğu yere geldik. Mesafe biraz vardı, epey yürüdük desem yeridir. Ama Kemeraltı çarşısı büyük bir alana yayılmış durumda. Çarşı neredeyse tüm dükkanlar tek katlı olması nedeni ile bu kadar geniş. Satılan değirmenler daha çok süs için yapılıyor. O yüzden kaliteli bulmak imkansız. Hakan dışarıda beklerken içeri girip değirmeni alıyorum parasını verip. Sonra da Hakan’a buyur hediyeni diyerek eline verdim. O da parası deyince bu dükkanlar hediyelik eşya satıyor, o yüzden para almıyorlar deyip hadi dönelim bakalım arkadaşlar bizi bekler. Arkadaşlar bizi lokantada bekliyorlardı. Yanlarına gelince hepsi ile tek tek vedalaştım. Yedi gündür birlikte tanışıp kaynaşmanın getirdiği dostlukla kucaklaşıp başka bir turda birlikte pedallamayı diledik birbirimize.

Arkadaşlardan ayrılıp eve doğru gitmeye başladım Cem Tabanlı ile. Beraber çıktık beraber dönüyoruz evlerimize. İkimiz de mutluyduk ve bir turu daha bitirmenin hazzını içimizde hissettik. Tur kazasız belasız bitirdik ya, o bana yeter. Yine dolmak bilmeyen hazine torbama bir çok yeni dostluklar koydum. Güzel hikayeler biriktirdim. İşte sizlere hazine torbamdan çıkarıp anlattım yaşanmış hikayeleri.

Eve girdikten sonra duş aldım sadece ve hiç bir şey yapmadım. Ertesi sabah erkenden kalkıyorum ve sabah kahvemi pişirip balkondaki yerimi aldım. Yedi gündür beni bekleyen beyaz güvercin ben balkona çıkınca hemen gelip tele kondu. Ben de beyaz güvercini gördüğüme sevindim. Hemen bir kase buğday atıyorum yemesi için. Sabah kahvesini içerken hazine torbamdaki video ve cep telefonumdan çektiğim görüntüleri bilgisayara aktarıyorum. Sonra hepsini gün gün ayırarak klasörlerine kaydettim. Yedeklerini de aldım harici belleğe. Artık olgunlaşıp pişmesini bekleyeceğim zamana bırakıp. Her şey birden bire olmuyor ki. Ben de hikayelerimi zamana bırakıyorum iyice olgunlaşsın diye. Bir turun yazı dizisinin sonuna geldik, başka bir turun anılarını, yaşanmışlıklarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Sağlıcakla kalın sevgili okurlar.

Balkonumda masanın üzerinde bilgisayar ekranı ile birlikte, ocağım, tek kişilik cezvem, içi kahve dolu fincan yeni pişmiş. Kahve kutum, hepsi de masanın üzerinde. Masanın askı demiri balkon korkuluklarına takılı durumda. İleri doğru uzatılmış bayrak direğinde Türk bayrağı ve elektrik kablosuna konmuş beyaz güvercin. Karşıda komşuların apartmanı manzaramı kapatmış durumda.

Bu gün yaptığım yol 50 kusur Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Bakırçay 1. Gün

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Üçkuyular – Alsancak – Aliağa – Çandarlı

( Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır. )

 

IRMAK

Ağaç Demiş Ki Baltaya

Sen Beni Kesemezdin Ama

Ne Yapayım Ki Sapın Benden
Bak Şu Ağacın Bilincine Sen
Ölen Ben, Öldüren Benden

Bunca Analar Ağlayıp Durur Da
Akıp Gider Gelinciklerden
Kör Müdür Sağır Mıdır Bu Irmak
Ölen Ben, Öldüren Benden

Her Yerde Böyle Olmuş Bu
Önce Dağa, Taşa, Ağaca Söyletmiş Halk
Sonunda Sabahın Bir Yerinden
Uyanıp Kalmış Ayağa Irmak
Ölen Ben, Öldüren Benden

Ruhi Su

 

Öne çıkan görsel, Suyun kaynağına yolculuk pankartı, 13 kişi pankartı tutuyoruz.

Evet sevgili gezi severler, yeni bir yolda, yeni maceralar, yeni yerler, dostlar, keşifler başlıyor. Geçen yıl ilkini yaptığımız çevre kirliliğine, insan eliyle yapılan erozyona dikkat çekmek için Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes bisiklet turu başarı ile yapmıştık istediğimiz gibi. Bizler gibi çevreye, kirliliğe dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler, turlar, geziler yapıldı, yapılmakta. Bizler de değişik biçimde çevre kirliliğine dikkat çekmek için bisiklet turu yapıyoruz. Geleceğe temiz bir dünya bırakabilmek uğruna insanlara çevre bilincini anlatıp nehirlerimizin temiz akmasını sağlamalıyız. Bu yıl Bakırçay Temiz Aksın teması ile Bakırçay nehrini işleyeceğiz. Normalde ABAK turundan hemen sonra turun bitiminde Bakırçay nehrine yakın olduğumuzdan iki turu birleştirmeyi düşündük ama Şafak Omaç’ın işinden dolayı 1 hafta ileriye atmak zorunda kaldık. Tur için keşif yapma fırsatı olmadı, o yüzden rotaları bilemiyorum Şafak bu konuda çalışmış, rotaları ve kamp yerlerini belirledi. Rota konusunda ona güvenim tam. Aslında benim için de iyi olmuştu. Turun devamında Bursa’da yapılacak olan Mysia Bisiklet Festivaline katılacağımdan Bursa’ya pedal çevireceğiz. Tur bir hafta sonra başlayacağından bisiklet sürerek gideceğiz.

Şafak ile yaptığım fikir alış verişlerde Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turu için bir pankart yaptıralım diye kararlaştırdık. Şafak bana kendi çizdiği taslağı gönderdi. Taslakta; bulutlar, dağlar, ağaçlar, akan nehir ve bisiklete binen birini çizmiş. Çizim konusunda biraz kötü olmasına rağmen düşüncelerini anlatacak kadar iyi. Bisikletçi arkadaşlarımdan grafik tasarımcısı Tuğba Laçiner den yardım istedim çizim konusunda. Taslağı gönderdim ve nasıl olacağını anlattım. Tuğba da sağ olsun isteğimi kırmadı ve tasarlanan şekilde çizimlere başladı.

Aşağıda Şafak Omaç’ın deftere çizdiği taslak görünüyor. Üstte Suyun Kaynağına Yolculuk yazısı var. Altta bulutlar, İki tepe, yamaçlarda çam ağaçları, iki tepenin arasından çıkıp gelen nehir. Nehrin solunda bisiklete binmiş birisi. Sağda da köy evleri çizilmiş.

Pankartın boyutları 1 X 2 metre. Tuğba ilk çizimleri gönderdi, Şafak incelediğinde beğendi, sadece bisikletlerin gittiği yolu kaldırılmasını istedi. Tuğba onu da hallettikten sonra grafik çizimi dosya boyutu biraz büyük olduğundan bana e-posta ile yolladı. Ben de pankartın basılacağı yere e- posta ile gönderdim. Yeğenim Can fotokopide çalışıyor, branda baskısını da yaptıkları için kendisi bastırıp bana ulaştırdı. Artık bir pankartımız var.

Pankartta ; Dağlar tepeler gri renkte, dağın yamacında kaynaktan çıkan nehir çağlayandan ovaya dökülüyor beyaz köpükler saçarak. Nehir mavi renkte. Şafak’ın çizmeyi unuttuğu güneşi de iki dağın arasına yerleştirmiş Tuğba. En üstte kırmızı renkte büyük harflerle SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK dalgalı olarak yazılmış. Havada üç tane beyaz bulut. Çam ağaçları ve orman içinde küçük bir köy ve evler. Ovada akan nehrin üzerinde tahta bir köprü yerleştirilmiş. Üç bisikletçi köprüden bisikletlerini sürerken. Etraf yemyeşil çimenlerle kaplı.

Şafak’ın kendi tasarlayıp çizdirdiği taş köprü, köprünün altından köpürerek akan nehir ve kenarlarda dere taşları. Bu çizimi A 5 boyutunda şeffaf plastik kaplı bastırmış. Bu baskıları bisikletlerin önüne asacağız.

ABAK turundan döndükten sonra bir süre dinlenip tekrar hazırlanmaya başladım. Uzun bir tur olacağından yeme içme ve bol kahve için boşalan gaz tüplerini dolduruyorum. Her tüp için iki çakmak gazı tüpünü aktarmam gerek. Yanıma resimde de görüleceği gibi iki küçük, bir büyük gaz tüpü basık, mavi renkte. Sağ tarafta da çakmak gazı tüpleri uzun ve kırmızı renkte. Büyük tüp 500 gramlık 4 tane çakmak gazı alıyor. Küçük tüpler 230 gramlık, ikişer çakmak gazı doldurdum. Toplamda 8 çakmak gazı yaklaşık 1 Kilo gaz depoladım tüplere. Beni uzun süre idare eder. Dolum ile ilgili videodan da nasıl doldurulacağını görebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=dVTWSFZGE9w

Akşamdan gerekli olan tüm eşyalarımı çantalara yükledim sırası ile.  Kahve çekirdeği ve kahve değirmeni ilk başta çantaya yerleşiyor. Özel olarak bastırdığım Suyun Kaynağına Yolculuk tişörtüm de hazır. Ferdimen bizim için güzel ve anlamlı bir logo çizdi. Logoda yeşil ağaç yaprağı ve yaprağın damarları da yukarıdan aşağı doğru inerken birleşen nehir kolları gibi. Alt kısmı mavi renkte deniz dalgasını temsil ediyor. Yaprağın etrafı da kesik kesik çizgilerle çepeçevre. Logo görsel olarak hem ağaç yaprağı, hem yeşil doğada kolları birleşen nehrin denize dökülmesi, hem de bir ağacı andırıyor. Sağ üst tarafta urimbaba’CAN yazısı. Altta da SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK mavi renkte yazılı. Turuncu renkte çantalar evin holünde laminant parkelerin üzerinde. Sağda da kontrplak levha üzerine yakma olarak yapılmış Urim Baba’nın Kahvesi logosu. Logoyu  levhaya yakan arkadaşım Fatih İzgili.

Sabah erkenden uyanıp kahvaltımı yaptım. Çantalarımı aşağıya, bahçeye indirip bisikletim KUZ’a yükledim. Sokaktan bahçeyi ve bisikletim KUZ’un resmini çekiyorum yola çıkmadan önce. Resimde sarı, beyaz renkli kaldırım taşları. Sokak eğimli sağa doğru. Kaldırımda kasımpatı çiçeğim ve ıhlamur ağacım yeni açmış taze yeşil yaprakları. Bahçe kapısında bisikletim ve solda asma ağacımın gövdesi. Yeni yaprak açmış taze asma yaprakları tam da sarma yapmaya uygun. Bisikletimin arkasında bodrum kapısı tamamen açık. Solda yarım metre duvar örülü, küçük bir havuz ve düz bahçe. Duvarlar sarı renkte kırmızı desenli dökme taş örülü. Dökme taşları kendi ellerimle dökerek duvara yapıştırdım kalekim ile. Sağda bahçe demirleri metal eternit ile kaplı. İçerisi görünmüyor. Dikkat köpek var yazısından anlayacağınız gibi bahçede bir canavar duruyor. Gelen geçene havlayıp hamleler yapınca korkmasınlar diye kapattık. Rotvaydır olan köpeğimiz Leo biraz dana gibi olunca gelen geçen görünüşünden korkuyor.

Bisikletim yola çıkmaya hazır, o halde yola çıkmalı.

Telefon ile yol arkadaşım Cem Tabanlı’yı arıyorum. Yakın yerde oturan Cem ile Üçkuyular meydanında buluştuk. Cep telefonumu oradan geçen birine verip bizi çekmesini rica ettik. O da bizi kırmadı resmimizi çekti. Cem solda bisikleti ile beraber. Çantaları siyah renkte. Üzerinde açık gri tişört, koyu gri kısa pantolon, başında şapka var. Ben sağ tarafta, gri kısa pantolon, üzerimde Suyun Kaynağına Yolculuk logolu tişörtüm. Başımda kask, arkamızda Fahrettin Altay meydanı. Meydan sarı çiçeklerle bezeli. Fahrettin Altay büstü bir kaidenin üzerinde.

Cem ile birlikte sahil bisiklet yolundan Alsancak izban istasyonuna vardık. Burada Aliağa yönüne giden trene binip Aliağa’da indik. Tura gelenler ile istasyon dışında buluştuk. Toplam 13 kişiyiz. Saat 11:00 de yola çıktık. İlk başlarda Aliağa içinden ve deniz kıyısındaki bisiklet yolundan giderek trafikten kurtulduk. Aliağa dışında ana yola çıkarak bir süre gittikten sonra sola, Köstem koyunun olduğu yere yöneldik. Rotayı Şafak belirledi, o bize gideceğimiz yol hakkında bilgi verdi ve Şafak’ı takip ediyoruz. Öğle yemeğini Köstem koyunda yiyeceğiz. Turumuzda herkes kendi yiyeceğini, eşyasını ve malzemelerini taşıyor. Yiyeceğini içeceğini kendi pişirip kendisi yiyecek. Ana yoldan sapınca biraz yokuş başladı, en arkada kalan Hünkar Göcekli biraz arkalarda kalmaya başlayınca onu bekliyorum. İçime bir şüphe düştü, acaba zorlanıp bizimle gelemeyecek mi? diye. Kendisini tanımıyorum pek. Daha yeni tanıştık ve performansı nasıl bilmiyorum. Bisikleti de çok yüklü görünüyor. Bisikletinde bir arıza var, sürekli durup onunla ilgileniyor. Sonunda onu halletti ve aramıza katıldı.

Önümde giden arkadaşların resmini çekiyorum. Hünkar en arkada gidiyor. Yolun üst tarafları çam ve servi ağaçları ormanı oluşturmuş.

Yokuşlar biraz zorlasa da sonunda zirveye çıktık ve hızla aşağıdaki Köstem koyuna inmeye başladık. Yeşilliğin içinden solda görünen denize doğru gidiyoruz.

Burada küçük bir site var, sitenin önü geniş bir alan ve park olarak yapılmış. Burada çeşme yapılmış küçük kare sırçalardan ama suyu akmıyor nedense. Çeşmenin önünde bisikletim KUZ ile birlikte çekiyorum. Solda koyu yeşil yapraklı servi ağacı var.

Yeşil çimenli alana bisikletleri park edip öğle yemeği için hazırlıklara başladık. Bulunduğumuz yer sitenin önünde yeşil alan, park yeri. Çocuklar için kaydırak, salıncak gibi oyun bahçesi de var. Bisikletleri sarı mimoza çiçeği açmış ağacın altına park ettik.

Ağaçların gölgesinde herkes çıkınından bir şeyler çıkarıp öğle yemeğini yiyor.

Yemekten sonra toparlanıyoruz. Tüm katılımcılar ile birlikte pankartımızı açarak resim çekildik. Resimde görünen toplam 13 kişi soldan sağa;

1- Vedat Karakaya Antalya’dan katılıyor

2- Hünkar Göcekli Seferihisar’dan katılıyor

3- Çağdaş Lale İzmir’den katılıyor

4- Şafak Omaç Turu beraber yapıyoruz

5 – Merih Balaban İzmir’den katılıyor

6 – Ferdi Kızıl, nam-ı diğer kahramanımız Ferdimen Çorlu’dan katılıyor

7- Nafiz Sağdur Antalya’dan katılıyor

8- Cem Tabanlı İzmir’den katılıyor

9- Mehmet Ali Akyüz Antalya’dan katılıyor

10- Bahadır Özer İzmir’den katılıyor

11- Musa Yıldız İzmir’den katılıyor

12- Ceyhun Altın nam-ı diğer Şirin Baba Antalya’dan katılıyor

13- Urim Babacan turu düzenleyenlerden biriyim

Hepimiz ayakta duruyoruz. Pankart açık durumda ve etrafımız yemyeşil ağaçlar, çimler. Bisikletlerimiz sağ tarafta. Bahar ayının güneşli güzel bir günündeyiz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Artık yola çıkma zamanı deyip geldiğimiz yoldan değil de yokuşu daha az olan sahilden devam edip deniz kıyısına ulaştık. Bir süre denize sıfır olarak düzlükte gidiyoruz. Deniz sol tarafımızda, karşıda küçük tepeler ve tarlaların olduğu ova. Sahilden Çaltıdere’ye, ana yola çıkacağız.

Ana yoldan devam edip Çandarlı yoluna saptık. Yol burada tek şerit, gidiş geliş olduğundan dikkatli olarak yolun sağından gidiyoruz. Buralar hep zeytin ağaçları ile kaplı. Yolun kıyısına çeşme yapılmış sevabına ama su akmıyor. Çeşmenin yalağı, üçgen aynası, zemini seramik döşeli güzel bir çeşme.

Bakırçay nehrinin köprüsüne geldik. Köprünün başında tabelada mavi zemine Bakırçay beyaz olarak yazılmış. Köprünün demir korkuluğunun başında fosforlu yanlamasına şeritler ve araları siyah boyalı olarak yapılmış. Gece giden arabaların farları vurunca parlayan fosforlar dikkat çekmesi için yapılmış. Yoksa karanlıkta fark edemezsen nehre kesin uçarsın. Nehrin yatağı söğüt ağaçları ile kaplı, akan nehir görünmüyor bu açıdan. Önümde yeni sürülmüş bir tarla var. Boz renkli toprak yeşil ortamda kontrast oluşturmuş.

Yolda sadece bir çeşmenin aktığını görüyoruz. Burada durup suları tazeliyoruz tüm şişeleri. Çeşme buldun mu tazelemek gerek. Biraz da su içip susuzluğumuzu gideriyoruz. Mavi seramik döşeli çeşmenin anlına mermer konulmuş. Çeşmenin ismi de “YALNIZ ÇEŞME” Baştaki Y harfi silinik. Bisikletim KUZ ile birlikte mavi Yalnız Çeşmeyi çekiyorum.

Çandarlı’ya vardık sayılır, kasabaya girmeden öndekiler grubun toplanmasını bekliyorlar yol kıyısında. Çandarlı’dan günlük alışverişimizi yapacağız. Yol kıyısında bekleyen bisikletçiler, en son ben geldiğimden grup tamamlanmış oluyor.

Çandarlı içinde marketten alış verişi yapıp gerekli olan erzakları aldık. Kamp yerine gitmeden önce kasabayı şöyle bir dolaşıp Çandarlı kalesinin dibinden geçerek kamp yerine doğru gitmeye başladık. Kamp yeri Çandarlı’nın dışında, yüksekçe bir tepenin üzerindeki piknik alanı. Tepeye çıkan yol toprak ve dik bir yokuş.

Yokuşu çıkarken şöyle arkama dönüp bakınca Çandarlı kasabası ve küçük yarımada burada rahatlıkla görünüyor. Yarımada geniş bir koy oluşturmuş. Hava durgun olduğu için deniz dalgasız, sakin.

Kamp yapacağımız yere geldik sonunda. Dikili belediyesinin diktirdiği tabelada yazdığına göre burası CENNET TEPESİ olarak adlandırılmış.

Bisikletim KUZ önde, Cennet Tepesi yazılı tabela. Beyaz zemine yeşil -mavi karışımı renkte yazılı. Dikili belediye arması ve Dikili belediyesi yazısı siyah renkte. Tepe tamamen fıstık çamı dikili genç ağaçlardan oluşmuş. Toprak bir yol ve piknik alanı girişi demir sürgülü bir kapı konulmuş. Kapı tamamen açık.

Fıstık çam ağaçları sıralı, düzgün dikilmiş. Gövdeleri beyaz kireç ile boyanarak zararlı böceklerden korunmuş ve görsel olarak buraya gelen piknikçilere güzel görünmesini sağlamış. Ağaçların altına bisikletçiler bisikletleri park edip çadırlarını kurmak için kendilerine yer seçiyor.

Şerif Kılavuz, nam-ı diğer Huysuz İhtiyar bana kendi diktirdiği hamağı iki ağaca bağlayıp açıyorum. Hamağın içine girip bir süre dinlenmeye başladım. Ferdimen de beni hamakta dinlenirken çekiyor. Hamak mavi renkte, ipi beyaz ve kırçıllı kırmızı olarak ağaç gövdesine bağlı. Bağlı derken düğüm atmıyorum. İplerin ucunda karabina var, ipi ağaç gövdesine dolayıp karabinayı ipe geçirip basit, çabuk, kolay sökülür takılır halde. Hamak ilk olarak yanıma aldım ve sürekli yanımda taşıyacağım. Çadır yerine hamakta uyuyacağım bu gece. Bakalım nasıl olacak.

Sonunda herkes çadırını kurdu. Pankartımız da iplerle ağaçlara bağlayıp gerdik. SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK obası kuruldu. Ben bu gece hamakta uyuyacağım ama her olasılığa karşı çadırı kurdum.

Çadırlar kurulup yerleştikten sonra akşam yemeği için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Çoğumuzun ocağı, tavası, tenceresi var. Kendi yemeğini kendi zevkine göre pişirildi. Piknik masalarını birleştirip hep birlikte  sohbet ederek yemeğe başladık. Yemeğin yanında birer ikişer kupa şarap ta iyi gitti doğrusu. Sohbet gecenin uyku saatine kadar devam etti. Uykum gelince arkadaşlara iyi geçeler dileği dileyerek hamağa yattım.

Bu gün yaptığımız yol toplam olarak 55 Kilometre civarı

Aşağıda Üçkuyular -Alsancak yol haritası

Powered by Wikiloc

Aşağıda Aliağa – Çandarlı yol haritası

Powered by Wikiloc

VI. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 4. Gün

25 Nisan 2017 Salı

Dikili – Çandarlı – Aliağa -Alsancak

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

Gün biter gülüşün kalır bende 
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Çandarlı kale içindeki meydan. Yükseltide oturmuş bisikletçiler, rehberin anlattıklarını dinliyorlar. Etraf yüksek sur duvarları ile çevrelenmiş.

Güne aydınlık içinde uyanmak bir turcunun her zaman arzuladığı şeydir. Güneş bize dün batarken harika şeyler göstermişti. Sabah ta bizleri esirgemedi ışığını. Tüm parlaklığı ile yüzünü gösterdi bize. Güneş doğmadan önce uyandığımdan batarken izlediğim gibi doğarken de izliyorum. Sabahın serinliği güneşin ilk ışıkları ile gidiyor, yerine yaza merhaba diyen baharın sıcaklığı başlıyor. Güneşin doğuşunu üstte kalan yolun yanından, küçük bir tepe üzerinde palmiye ağacı silueti ile birlikte izliyorum.

Benimle birlikte herkes uyandı, çadırını, eşyalarını toplayıp bisikletin bagajlarına yükledi bile. Son hazırlıklar yapılırken Ferdimen beni diğer arkadaşlarla beraber çekiyor bir poz. Kahvaltı faslı çoktan bitti, yola çıkmaya hazırız. Bu gün son gün, dönüş yolundayız, hedefimiz Çandarlı, Aliağa, izban metro ile Alsancak ve ev.

Dikili – Çandarlı arasındaki yola ilk yokuşlarla başladık. İlk yokuş biraz sert olsa da sonrası pek hatırı sayılır değil. İlk yokuşla beraber ilk lastik patlağı oldu. Artçı olarak yanımda pedallayan Ferdimen’in arka lastiği patlıyor. Gerçi kendi lastiğini kendi tamir ediyor ama artçı grup olarak el birliği ile kısa sürede hallediyoruz. İki Cem, bir doktor, Ferdimen, bir kadın bisikletçi ve resmi çeken ben. Bagaj çantaları yerde, üzerinde patlak iç lastik. Doktor Mete bisikleti arkadan kaldırmış Ferdimen de lastiği yerine takıyor, diğerleri seyrediyor ne yapıyorlar diye.

Küçük yokuşları çıkıp iniyoruz, yolda fazla trafik yok. Tek tük arabalar gelip geçiyor ara sıra. Lastik patlağı yüzünden gruptan epey geri kaldık gruptan. İki tarafı yamaç olan küçük bir geçitten yolun ilerisinin düz olduğunu görebiliyorum.

İlk olarak pek bilinmeyen antik bir ter olan Deliktaş köyüne doğru saptık. Yaklaşık 3 Kilometre içeride olan Deliktaş köyü yakınındaki kayalarda tanrılara kurban olarak sunulan adakları burada kesiyorlar. Burayı ziyaret edeceğiz. Düz olan köy yolu, yolun yanında köyün elektrik gereksinimi için elektrik hattı var. Sağda gideceğimiz kayalıklar görünmekte.

Köyün kahvesine geldik. Bizden önce gelen grup öğlen kumanyalarını alıp yemiş çoktan. Ve Deliktaşın olduğu yere gitmişler. Son gelen bizler de kumanyaları alıp gölge bir yerde karnımızı doyurduk. Bisikletin bagaj çantaları ve üzerinde sarı yağmurluk takılmış. Bisiklet temalı Aydan Çelik tarafından yazılan bisiklet manifestosundan bir cümle “Bisiklet Devrimdir, Gerçekçi olur imkansızı ister.” Kare plastik küçük levhada basılı olan yazı bagaja iple bağlanmış. Kahvenin tahta sandalyelerinde oturan Gürel, Ferdimen ve İlknur bir şeyler atıştırıyor.

Kumanyaları yedikten sonra Deliktaşın olduğu kayalıkların dibine geldik. Deliktaş yukarıda olduğu için bisikletleri son düzlükte park ediyoruz.

Yukarıya doğru yürümeye başladık. Kayaların üzerinde bir grup insan oturmuş. Bir kişi bana yakın yerde ayakta duruyor. Öndeki kaya kütlesi altı oyulup yana doğru yatık durumda. Kayanın üstü düz olarak yontulmuş ve 1 x 1 metrelik kaya parçası da kütle ile bir yontularak olasılıkla kurban sunağı olarak yapılmış.

Deliktaşın olduğu yer biraz yüksekte, Köyün evleri dağınık, tek katlı ve kırmızı kiremitleri ile biraz ilerideki küçük göletle güzel bir manzara ortaya sermiş. İlerde üç tane küçük tepe var.

Deliktaş köy evleri ve diğer kayalık yer.

Taylan hoca elinde notları, Deliktaş kurban sunakları hakkında bilgiler veriyor dinleyicilerine. Anlattıklarını kendi blogspot yazılarından okuyabilirsiniz. http://arkeodenemeler.blogspot.com/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-i-izmir-aiolis.html Taylan hoca kayanın üstüne çıkmış, bir kişi karşısında oturmuş, bir kişi de arkada ayakta dinliyor. Çalılar kayalardan önce sağda ve solda, patika ortada.

Dinleyiciler pür dikkat Taylan hocayı kayaların üzerinde oturarak dinliyorlar. Kayaların bazı yerleri oyularak basamaklar yapılmış. Önde bir ağaç fidanı yeni yeşermiş.

Sunak tek parça kaya üzeri oyulup derinleştirilmiş. Dikdörtgen bir oda gibi. Tabanda da delik açılarak daha da derinlere inilmiş. Bu delikten içeri kurban etleri, parçaları atılıyormuş.

Kayalar oyulup düzgün yüzeyler meydana getirmişler.

Her tarafta başka şekilde oyulmuş kayalar.

Kaya kütlesi iki yandan düz bir duvar gibi yapılmış. Üstte ise merdiven basamakları şeklinde oyularak bir binanın çatı aynası yapılmış üç basamaklı olarak.

Üstte çıktığımızda çatı olan yer kayalık zemin oluşmuş.

Üst kısımda kanallar yapılmış. Belki de kapalı bir yerin duvar oyukları da olabilir. Buradan manzara güzel görünüyor. Bağlar, bahçeler ve Çandarlı körfezindeki denizin bir kısmı görünmekte.

Kare şeklinde kaya oyularak derinleştirilmiş. Deliğin içinden de küçük incir ağacı çıkmış.

Köyün yakınlarında ikinci kült yeri karşı tepelerin yamacında. Burası zindan adı ile anılıyor. Aynı şekilde doğal oyuklar ve yontulmuş sunaklar da var burada. Bize uzak olduğu için o tarafa gidemiyoruz.

Deliktaş ziyareti bitince hep birlikte yola çıkıyoruz Çandarlı’ya doğru. Cep telefonumun kamerasıyla dijital zom yaparak önümde tek sıra giden bisikletçilerin resmini çekiyorum.

Yolun sağında ilginç geometrik şekilde yapılmış iki yapı var Kırmızı renge boyalı yapılar tel çitlerle ayrılmış. Bahçede zeytin ağaçları ve telefon direkleri ve telefon hattı üzerinde.

Çandarlı’ya yakın yerde iki tane rüzgar türbini var. İkisini birlikte çekiyorum.

Buralarda zeytincilik yapıyor köylüler. Her tarafta zeytin ağaçları görmek olası.

Dikili belediyesi kültür evine geldik. İki katlı taş bina karşımda duruyor. Yan tarafı yeşil çimen kaplı park alanı. Yol kıyısında park etmiş bisikletler duruyor.

Taş bina güzelce yenilenip onarılmış Binanın köşesinden çektiğim resim duvardaki renkli taş bloklar irili ufaklı. Bir tabela da direğe asılmış. “Dikili belediyesi kültür evi” yazısı yazılmış tabelada. Duvar dibinde bisikletler ve giriş kapısında içeri giren insanlar.

Binanın içi pencerelerden gelen gün ışığı yetmediğinden lambalarla aydınlatmaya çalışılmış. İçeride masalarda oturanlar ikram edilen çayları içiyorlar loş ışık altında. Ben de ayakta Eskişehir den yan flütçü Burak Çardak ile sohbet ediyorum.  Konumuz yan flüt. Ben yanımda taşıdığım yan flütü getirip notalar hakkında bilgi alıyorum Burak’tan.

Çandarlı’nın kuzey tarafındaki sahil sakin görünümünde. Deniz masmavi turkuaz renginde. Bir kişi denize girmiş, biri de denize taş atarken poz vermiş resimde. Çandarlı yarımadasının bir özelliği rüzgar yönüne göre her zaman sakin denize girilebilir olması. Rüzgar kuzeyden eserse burası dalgalı olur. Güney tarafında sakin denize giriliyor. Rüzgar güneyden eserse burada dalgasız denize giriyor. Deniz, kumsal ve iyice çoğalmış yazlık evler görünmekte.

Havada süzülen bir martıyı çekiyorum masmavi gök yüzünde.

Çandarlı kalesi ve burçları.

Kültür evinden ayrılıp yürüyerek Çandarlı kalesine geldik. Kale bizler için kapılarını açıyorlar. Kalenin dıştan görünümü, dört tane burç kenarlarda, yüksek duvarlarla sağlam taş duvarla yapılmış. Duvarın üstünde Türk bayrağı dalgalanıyor. Önde dut ağaçları budanmış, yeni yaprak açmış ve bir çeşme görünüyor.

Taş bloklardan örülü çeşmenin üç tane yalağı kademe kademe yana doğru yapılmış. Her kademe olukla birbirine bağlı. Çeşme güzel görünse de maalesef su akmıyor. Zaten çeşme de sökülüp alınmış. Anlayacağınız kupkuru bir çeşme, işe yaramaz öylece duruyor. Bir tası bile yok su içmeye, su da yok.

Tek kanadı açılmış kocaman demir kapıdan içerisine gireceğiz. Dışarıdan resmini çekiyorum kapının. Kapının üzerinde taş kemer var.

Kapıdan avluya giriyorum, başka bir kapıdan iç avluya geçit var.

Dinleyiciler duvara oturmuş Taylan hocanın anlattıklarını dinliyorlar. Zemin tahta kaplı Taylan hoca ayakta anlatıyor.

Kalenin köşesindeki burç tarafına çıkan merdivenler 8 basamaktan sonra düzlük ve 15 basamakla yukarı çıkılıyor. Kıyılarda demir korkuluklar var. Korkuluklar siyah renge boyanmış. Kalenin burcu 8 köşeli ve burç içine girmek için kapı yapılmış.

Yandan Taylan hocayı ve duvara oturmuş dinleyicilerin resmini çekiyorum. Taylan hocanın eşi de ayakta video çekiyor kocasını. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Avlunun ortasında kocaman bir kuyu var, içi boş kuyunun. Kalenin içme su deposu olarak kullanılmış zamanında.

Ferdimen üşenmedi kalenin duvarlarının üzerine çıkıp avluyu ve üç burcu çekiyor.

Havada, masmavi gök yüzünde bizi izleyen martının da resmini çekiyor Ferdimen burçlarla beraber.

İki kişi duvarın üzerinde burçların yanında, 18 kişi de yan yana avluda dizelenip resim çekiliyoruz.

Kale ziyareti de bittikten sonra artık Aliağa’ya doğru yola çıktık. Herkesin hareket edip yola çıktığını gördükten sonra artçı grup ile biz de yola çıktık. Havada rüzgar yok o yüzden güney tarafındaki deniz de sakin görünüyor. Neredeyse çarşaf gibi deniz. Kıyıda küçük bir kayık bağlı duruyor.

Henüz hareket etmiştik ki 300 metre ya gittik ya gitmedik benim arka bagajım çantalarla birlikte arkaya doğru devrildi. Devrilir devrilmez hemen durdum düşmeden. Çantaları bagaj demirinden alıp yerinden çıkan bagaj borularını takmaya başladık. Arkada  4 kişiyiz, Gürel Gürselp, Cem Tabanlı ve ben. Resmimizi de Ferdimen çekiyor.

Boruları tutan cıvatalar gevşemiş, çantaların ağırlığına dayanamayıp yerinden çıkmış. Yerine yerleştirmek kolay olmuyor. Çantalarım yerde, üç kişi bagajı yerine takmaya çalışırken sokağın ortasında.

Olduğu gibi girmeyince sele borusunun altında bağlı olan yerden söküp takıyorum boruları. Sonra cıvataları iyice sıkıyorum. Daha önce on bagajım kırılıp tekerleğin üzerine düşmüştü. O durumdan fazla etkilenmeden atlatmıştım bisikletin üzerinden atlayıp. Bu kez yavaş giderken olunca fazla etkilenmedim. Aslında bisikletin her tarafını iyice kontrol etmek gerekiyor en ufak cıvatası dahil. Önemle bagaj demirleri iyice sağlamlaştırmak gerek.

Bagaj sorununu hallettikten sonra yola çıktık. Yolda tarlalarda açan sarı çiçekler yeşilliğe ayrı bir renk katmış.

Bizi merak eden öndeki grupta olan Olcay’a arızadan dolayı geç geleceğimizi bildiriyorum telefonla. Üçümüz de yol kıyısında durduk, sağda sarı çiçekli tarla ile birlikte Ferdimen bizi çekiyor.

Tarlasını yeni süren çiftçi traktörü ile toprağı iyice yumuşatıyor. Tarlayı sürerken de toz kaldırıyor arkasından.

Bakırçay üzerinden ikinci defa geçiyoruz. Köprü kenarında durup tabelası ile birlikte korkuluk demirini çekiyorum. Yaklaşık 1 hafta sonra tekrar buradan bisikletlerimizle geçeceğiz Suyun Kaynağına Yolculuk turunda. Tarlalarda yeşil otlar kendiliğinden çıkmış. Toprak henüz işlenmemiş.

Tam Çanakkale -İzmir yol çatağına geldik arka tekerleğimin lastiği patlıyor. Şansızlık yakamı bırakmıyor bu gün. Tekerleği söküp yedek lastik ile değiştiriyoruz Cem ile birlikte. Gürel eli belinde bize bakıyor. Her zaman olduğu gibi Ferdimen de bizim resmimizi çekmekle meşgul.

Lastiği şişirdikten sonra yerine takıyorum. İki kişi arka tarafı kaldırırken ben yerine takıyorum Cem de bizi izliyor. Lastiğimin patladığı yer de rüzgar türbinlerini gövde ve kanatlarının olduğu fabrika alanı. Arkada devasa borular yerde. Fabrikanın sınırlarını belirten tel çit.

Tekerleği yerleştirip mandalını sıkarken alttan Ferdimen resmimi çekiyor. Arka tekerlek, dişli, aktarıcı ve zincir. Yanlarda altı görünen turuncu renkli çantaları. Ben çömelmiş durumda mandalı sıkarken. Üzerimde kendi bastırdığım ABAK forması ve yeşil renkli buff boynumda. Çantadan dolayı yüzüm görünmüyor.

Kavşakta olduğumuzdan yön işareti yola yazılmış. Abak yazısında a ve b harfinin kenarı sarı boyalı, diğer harfler beyaz ve sola ok işareti beyaza boyalı.

Dönüşte resim çekmedim pek. Çaltıdere de mola vermiş olan gruba yetişiyoruz. Biz de biraz dinlenip bir şeyler içtikten sonra hep birlikte yola çıkıp Aliağa’ya ulaştık. Aliağa girişinde sağdaki bisiklet yoluna girerek balıkçı barınağının olduğu yerdeki çay bahçesine geldik. Bisikletçiler masalara oturmuş, üzerinde koca şemsiyeler gölgelik ediyor.

Arkası dönük oturan Keşan bisiklet grubu yazısı yazılmış sarı formaları ile Keşan tayfasının resmini çekiyor Ferdimen. Ne de olsa hemşeri sayılırlar Ferdimen’in.

Çay bahçesinde biraz dinlendikten sonra sahilden, bisiklet yolunu takip ederek Aliağa izban metro istasyonuna geldik. Binanın duvarında hem TCDD levhası hem de izban levhası var. Levhalarda Aliağa yazısı yazılmış.

Sayımız fazla olunca iki gruba ayrılarak vagonlara biniyoruz. Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Alsancak istasyonuna vardık. İstasyonda indiğimiz zaman hava kararmıştı. Artçı grup olarak Gürel, İlknur, Cem Tabanlı, Cem Balkanlı, ben ve resmi çeken Ferdimen kaldık istasyonda. Gürel’in çantalarındaki fosforlar ışığı iyice parlatarak yansıtıyor gecenin karanlığında.

Akşam serinliğinde sahil yolundan eve doğru pedalladım. Böylece bir tur sonuna gelmiş oldum. Tur istediğimiz şekilde başarı ile stres yapmadan çok güzel yaptık. Yine hazine torbama yeni dostlar kattım. Akşamları bol kahve yaparak sohbet eşliğinde içtik.

Bir sonraki turda görüşme dileği ile sağlıcakla kalın.

Bu gün yaptığım yol toplam olarak yaklaşık 72 Kilometre civarı.

Aşağıda Dikili – Deliktaş – Çandarlı – Aliağa tur haritası

Powered by Wikiloc

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular tur haritası

Powered by Wikiloc