Etiket arşivi: ören

Eşpedal Bisiklet Turu 9. Gün

10 Ağustos 2021 Salı

Ören – Bahadınlı – Karadere – Ören

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası

evler yemen türküsü

sokaklar seferberlik

öyle bir gariplik ki

öyle bir tedirginlik

yaz başında güz sonrası

ayvalar çiçekteydi

güller daha tomurcuk

açıl demişti güneş

açılmıştı kıraçta kış elmaları

çözül demişti güneş

çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında

dallarda yuvalar tüy kokuyordu

düğünçiçekleri şenlikli

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, masa üzerinde içi dolu kahve fincanı, bir bardak soğuk su. İki kumru kuşu masadaki buğdayları yiyor.

IMG_20210811_073228

“Buraların kralı kim?”

“Senden başka kimse var mı!”

“Tabi ki kral sensin. Yaşasın kralımız.”

“Yaşasın kralımız! yaşasın kralımız!”

“Evet kral benim!”

Aynen böyle dediklerinden emindim. Bu seslerle uyanıyorum. Bahçenin bir köşesinde kaz kümesinden gelen seslerle sabaha karşı uyandım. Sürü lideri olan kaz ilk önce sert bir sesle öttü, ardından diğer kazlar da kalabalık seslerle ona cevap verdiler. Sabahın dört buçuğu. Kazların yüksek perdede çıkardığı sesleri duyduktan sonra uyuyamadım bir daha. Çadırımdan çıkıp kazların olduğu kümese doğru baktım. Kesik kesik, kısa sesler çıkarıyorlardı. İlk duyduğum sesler gibi ötmeden. Kamp alanındaki çadırlardakiler derin uykudalar. Ortalarda çıt yok, tuvalete gidip geldim çadırıma. Ne kadar uyumaya çalıştımsa da uyku denen şey çoktan gitmişti. Hava şimdiden sıcak, örtünmeden matımın üzerine uzanmış olarak düşüncelere daldım. Hani derler ya ilham perileri geldi, işte öyle bir duruma girdim. İlham perileri geldi düşüncelerime. Düş görmeden düşler düşüncelerimde oluşmaya başladı.

İkinci kez Eşpedal ile birlikte yaz kampı yaptım. Bir çok kör arkadaşla tanıştım, benim için çok değerliler. Onlardan çok güzel şeyler öğrendim ve bana ilham olduklarına eminim. Görmedikleri için yaşamla mücadele etmeleri güçlenmişti. Ve bu mücadeleyi ben de onlarla birlikte yaşıyorum, öğreniyorum. İşte bu yaşadıklarımı ilham perileri bana yazacak olduğum yeni fikirler, roman gibi kafamda oluşmaya başladı. İlham perilerimden birisi daha önce birlikte pedal çevirdiğim Songül ve dünden beri pedal çevirdiğim Özlem. İkisi de bana yazacağım roman için ilham oldular. İkisi de değerli insanlar. Bakalım neler yazacağım, ana fikir ve olayların gelişimi kafamda oluştu. Beynimin bir köşesine yazıldı ilham perileri tarafından. Herhangi bir not yada kayıt almadım. Ama iyi bir şeyler yazacağımdan eminim.

Bu düşüncelerle gün ağardı, Güneş doğmadan çadırımdan çıkıp kahvemi pişirmeye başladım. Henüz uyanmış olan yok. Tam Güneş doğarken kahve pişiyor ve afiyetle içiyorum Güneşin ilk ışıkları ile. Kaz kümesinin olduğu tarafta, okaliptus ağaçları arasından Güneş yeni doğmuş, kızıl rengini Dünyaya vurmaya başlamış bile.

IMG_20210810_062952

Kahvemi Güneşin ilk ışıkları ile içtikten sonra az ilerideki çadırdan Özlem dışarıya çıktı. Onu sessizce izlemeye başladım. Çadırından çıkar çıkmaz doğrulup tam sağına dönerek yürümeye başladı. Amacı ağacı bularak şeritle tuvalete ulaşmak. Bir süre düz gidince ağacı bulamadı. Şaşkınlıkla nerede olduğunu anlamaya çalışırken Özlem’e seslendim oturduğum yerden. İlk önce;

“Günaydın Özlem”

“Günaydın Urim Baba” dedi

“Sağa dön, yürü, önüne şerit gelesiye kadar, ondan sonra yolunu bulursun” diye seslenince

“Tamam Urim Baba” diyerek dediklerimi yaptı ve ağaca bağlı şeridi bulup tuvalete doğru gitmeye başladı. Özlem tuvalete kolayca ulaştı. Fazla zaman geçmeden bu kez Orhan çadırından çıktı. Çıkar çıkmaz da soluna dönerek yürümeye başladı. Özlem ve Orhan evliler, sabah ikisini ayrı ayrı izleme şansına eriştim. Orhan elinde bastonu yürüyerek tam yanıma kadar gelince

“Dur! Sağına doğru dönüp yürümeye başla” diye seslendim.

“Tamam Urim Baba” diyerek yönlendirmemle birlikte sağına dönerek yürüdü. Ağaca bağlı şeridi bulunca tutuna tutuna tuvalete gitti. Şerit bitince basamakların dibinden sola dönüp erkeklerin olduğu bölüme doğru gidip tuvalete girdi. Karı – Koca olan Özlem ve Orhan’ı izlemek ayrıcalıktı. İkisi de yönünü bulma konusunda biraz zayıf olmalılar. Tuvalet çadırlarının tam karşı yönde olmalarına karşı Özlem sağına 90 derece dönüp yürümeye başladı. Orhan da 90 derece soluna dönüp yürümeye başladı. İkisi de birbirinden uzaklaşır gibi tam da 180 derece birbirinden uzaklaştıklarına şahit oldum Özlem kuzey yönüne, Orhan güney yönüne doğru yürüdüler. Bu olay  bana çok ilginç geldi.

Özlem ile Orhan tuvalete ulaştıktan sonra yerimden kalkıp sabahın köründe beni uyandıran kazlara bir bakayım dedim. Kümese gitmeden önce dünden kalan ekmeklerden 20 tane yanıma alarak kümese gittim. Ekmekler küçük, yuvarlak ve poşetin içinde. Her ekmeği poşetinden çıkararak lokma lokma koparıp kazlara tel örgünün üzerinden atmaya başladım. Artık kim kaparsa. Lokmayı kapan yutuyor bir anda. Böylece 20 tane ekmeği lokma lokma atarak hemen hemen tüm kazları besledim. Her lokma atışımda kazlar bağırarak lokmayı kapmaya çalışıyorlar. Bu bağrışmaların bana teşekkür bağrışması olduğunu anlıyorum. Kümeste 30 kadar kaz var. Onların resmini çekiyorum bana baktıkları anda. Aslında kazlar normalde serbest dolaşıyorlar bahçede. Biz kamp kurunca hepsi de kümese kapatılmış. Ortalıkta dolaşsalardı bizlere rahat vereceklerini sanmıyorum. Neyse bu gün son günümüz, yarın özgürce bahçede dolaşırlar. Bahçede küçük su göletleri, kanallar var. Kazlar buralarda yüzüp temizleniyorlar. Suları özledikleri kesin.

IMG_20210810_070221

Özlem ile Orhan tuvaletten çıkınca onlara kahve pişirip veriyorum. Kahveyi içerlerken de sabah yaşadıkları yön konusunu konuştuk gülerek. Herkes uyandıktan sonra kahvaltıya gittik. Özlemi koluma taktım, Orhan da Özlemin koluna girdi. Birlikte kahvaltılıklarımızı alıp masalarda yedik.  Kahvaltı bitiminde bisikletlerin kilidini söküp hazırlıklarımızı yapmaya başladık. Herkes hazır olunca tandem bisikletlere binerek Burhaniye belediyesinin önündeki meydana geldik. Hava iyice sıcakladı sabah olmasına karşı. Özlem’i bir ağacın gölgesindeki banka oturtup soğuk soda aldım. Bir nebze olsun serinledik soğuk sodaları içerken. Herkes belediye önünde toplanmış Güneşin altında bekliyorlar. Belediye başkanı gelip konuşacak. Biz gölgede oturmayı tercih ettik Özlem ile birlikte. Belediye başkanı gelip konuşmasını yaptıktan sonra topluca resim çekilirken aralarına katıldık. Belediye önünde toplanmış arkadaşlar pankartı açmaya çalışıyorlar. Belediye binasının dış yüzeyi cam kaplı. 1. Katta T. C. Burhaniye belediyesi yazılmış harflerle.

IMG_20210810_100756

Yola çıkıp yaklaşık 14 Kilometre az bir tırmanış yaparak Dedekaya kült merkezine geldik.

Dedekaya ; Bahadınlı Köyü doğusunda Karınca Çayı kıyısında yer alan görkemli bir kayadan oyma kült anıtı. Değişik bölümlerden meydana gelen bu anıtın 2002 baharında üst kısmının doğu tarafındaki altarlar ve ateş çukurları kısmı dinamitlenmesine rağmen eski durumu hakkında biraz bilgi verecek altar parçaları kaya üzerinde izlemlenirken, batı tarafındaki yükselti üzerinde kare planlı bir hazne ve altar parçaları görülmektedir. Bu bölümün altında batıya bakar vaziyette bir senotaf veya yakma çukuru yer almaktadır. Bu ana kaya bloku üzerinde merdiven izleri hala görülebilmektedir. Bu kısımdan çay yönüne geçildiğinde geniş ve kayalar üzerinde oluşturulmuş bir alana ulaşılmaktadır. Bu kısmın doğusunda ve ana kaya bloku altında kısmen kayadan oyma kısmen taş örme bir su haznesi ve bu haznenin ardında akarsuya doğru kademeli olarak inen kaya üzerinde çeşitli oymalara rastlanır. Bu kısmın altında ve çayın kıyısına doğru yüzü güneye dönük yekpare kaya üzerinde bir altar düzenlemesiyle bunun da altında kayadan oyma bir başka düzenlemeye rastlanır. Orijinal haliyle alanın kullanımı akarsudan yukarı doğru çıkılarak işlev görecek şekilde hazırlanmış olmalıdır. Günümüzde Karadere’ye giden yol ana işleyişi bozduğu gibi kaya anıtı ardında kalan ve bol miktarda keramik buluntusuyla bir yerleşme alanına işaret eden kesimle de ilişkiyi kopartmıştır. Dedekaya kült kompleksi altıda bir kaynağın varlığı da izlenmekte olup, kült kompleksinin Myster karakterli kültlerle yakın ilişkisi ve özellikle Ana Tanrıça Tapısıyla başlayan ve muhtemelen de İsis , Serapis ve benzeri kültlerin de etkileriyle güçlenen yerel bir kült merkezi olduğu anlaşılmaktadır.

https://www.tuvart.net/forum/prof-dr-engin-beksac/tarihin-isiginda-burhaniye-kaya-sunaklari-kaya-anitlari-ve-kult-merkezleri-prof-dr-engin-beksac

Kült merkezi Karınca deresi kenarında kayalık bir yer. Arkeolog arkadaşlar bizlere burası hakkında bilgi veriyor. Kayalıklarda irili ufaklı delikler oyulmuş

IMG_20210810_120411

Kayalık kütle Karınca deresine kadar gidiyor. Kıyıya yaklaşıp aşağıda kalan Karınca deresini çekiyorum. Dere çok az akıyor.

IMG_20210810_120740

Başka bir yerde göğe yükselmiş kaya kütlesi abide gibi. Eskiden buralarda tanrılara kurban adıyorlarmış.

IMG_20210810_120804

Dedekaya kült merkezindeki ziyaretimiz bitti. Karadere köyüne kadar biraz daha tırmandık. Oradan geri dönerek Adalıdefne zeytin yağ işletmesine geldik. Burada öğle yemeğini yiyoruz. Fabrika sahibi ve ailesi bizleri güler yüzle karşıladı. Fabrikayı, zeytin yağının işlenmesi hakkında bizlere bilgiler veriyor. Bizler de yuvarlak masalara oturup anlatılanları dinliyoruz.

IMG_20210810_125208

Ben ve sabah kahramanlarımız Özlem ile Orhan kare masada oturduk. Özlem ile Orhan’ı çekiyorum karşımda oturmuş olarak.

IMG_20210810_125221

Zeytin yağ fabrikası sahibi hepimize ziyaret ettiğimiz için teşekkür ediyor ve bizlere küçük hediyeler veriyor. Bizler de kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz yemek ve ağırladıkları için. Fabrikadan hareket edip Burhaniye’ye hızlıca indik. Burada durmayıp doğruca Ören’e gelip Adrmytteion antik kentin olduğu kazı alanına vardık. Kazı ekibi karşıladı güler yüzle. Kazı ekibinde üniversite öğrencileri kazı yapıyor. Öğrenciler bizlere karpuz ikram etti. Bu sıcakta iyi gitti doğrusu. Biraz serinlemiş olduk. Kazı başkanı bizleri iki gruba ayırdı.

Adrmytteion Antik Kenti bölgesindeki 1950 ve 1960’larda konut yapımı sebebiyle oluşan yıkıma karşın hakkında erken bilgi sahibi olunan bölgenin önemli antik şehirlerinden biridir. Antik çağ tarihçilerinden özellikle Strabon, sonrasında Heredot ve Stephanos Byzantinos’un eserlerinde görkemli yerleşimleri bahis konusu edilen bölgede odak noktasını Adramytteion şehri oluşturuyordu. Bugünkü Ören bölgesinde kurulu olan eski şehrin önemli bir liman şehri olduğu antik çağ tarihçileri tarafından vurgulanmaktadır. Şehrin kuruluş tarihi ile ilgili çeşitli antik bilgiler ve savlar vardır. Adramytteion’un Lidya Dönemi’nde, M.Ö. 6’ıncı yüzyılda Lydia kralı Alyates’in oğlu Adramys tarafından kurulduğu tezi olduğu gibi, şehrin bölgede Lidya döneminden yaklaşık bin yıl önce yaşamış Anadolu halklarından Luwi’ler tarafından kurulduğu ve isminin “Adra-Mudra” olduğu tezi de ileri sürülmektedir.

Kalkolitik dönemden başlayarak, Helen, Roma ve Bizans dönemlerinde yani çok uzun bir tarih sürecinde varlığını sürdüren Adramytteion şehrindeki arkeolojik kazı çalışmaları Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat Özgen danışmanlığında sürdürülmektedir. 2012 yılından beri sürdürülen kazılar Bergaz Tepe, Ören Meydanı ve Antik Liman olmak üzere üç ayrı noktada yoğunlaşmaktadır. Bergaz Tepe’de yapılan sondaj çalışmaları sonucunda, tepede Bizans Dönemi’nden tarih öncesi döneme kadar uzanan kültür katlarını içeren nitelikte bir tabakalaşma olduğu anlaşılmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait mimari parçaların yerinde sergilenmesi amacıyla Burhaniye Belediyesi sponsorluğunda yapılması planlanan Ören Arkeoloji Parkı bölgenin kültür turizmine canlılık getirecek, geç de olsa önemli bir arkeolojik alan hak ettiği değere kavuşacaktır.

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/balikesir/gezilecekyer/adramytteion-antik-kenti

İlk grup gezisini bitirdikten sonra Özlem’i koluma takıp antik kentini dolaşmaya çıktık. Yaklaşık 1 ila 1.5 metre toprak kazılarak duvar kalıntıları ortaya çıkarılmış. Özlem’e gördüklerimi tek tek betimliyorum.

IMG_20210810_154059

Artık gövdeleri iyice kalınlaşmış meşe ağaçları toprak arazide dağınık ama çoğu yeri gölgede bırakmış. Toprak üzerinde kimi kalıntıların kalan kısmı görünüyor. Henüz kazılmamış, gün ışığına çıkacağı günleri bekliyor. Kim bilir toprak altında neler var.

IMG_20210810_160459

Kilise kalıntılarına geldik. Toprak altında kalan yerleri duruyor, orası da kazılıp ortaya çıkmış. Sadece Binanın temelleri var. Kilisenin kısa duvarları yarım daire olarak dışa taşırılmış.

IMG_20210810_160517

Karşı tarafta daha geniş bir yarım daire duvar, duvarlar yaklaşık bir metre genişliğinde. Üzerinde Özlem ile yürüyoruz rahatça. Bir taraftan da betimliyorum.

IMG_20210810_160520

Kilise iç kısımların çoğu yeri kazılmış. Bir kısmı da kazılmayı bekliyor

IMG_20210810_160525

Başka bir alanda su sarnıç yapısı kazılıyor. Üzerine demirden çatı yapılmış. Hem güneşten hem de yağmurdan korunmak için. Sarnıç duvarları yuvarlak olarak örülmüş.

IMG_20210810_160555

Ören antik kentini dolaşırken Muhlis Dilmaç ile telefonla konuşuyorum. Akşam üzeri tandem bisikletleri almaya gelecek araba ile. Muhlis’e römorkun Zeytinli de itfaiye yerinde olduğunu, bizlerin de Ören de kamp attığımızı belirttim. Ören antik kentini bitirip kamp alanına geldik. İlk önce su hortumundan duşumu alıyorum. Sonrasında çadırımı ve eşyalarımı toplayıp çantalarıma yerleştirdim. Muhlis’e konum atıyorum. Konum yolunu biraz karıştırınca yola çıkıp bir daha konum atınca beni buldu. Araba arkasına römork takılı halde kamp alanına kadar girdi. Beraberinde bisikletçi arkadaşımız Billur Dulkadir’i getirmiş. Bu arada akşam yemeği geldi. İlk önce yemeğimizi yedik birlikte. Yemekten sonra römorkun arka stop lambasının çalışmadığını söyledi Muhlis. Ben de takımları çıkarıp lambayı değiştirmeye başladım. Hava karardığından çalıştığım yeri görebilmem için ışık gerek. Cep telefonumu Özlem’e verip ışığını açtım. Özlemi yanıma, bana ışık tutacak biçimde sandalyeye oturtup ışığı tutmasını sağladım. Arızalı olan lambayı söküp yenisini taktım yerine. Kablo renkleri birbirini tutmayınca deneme yanılma yöntemi ile kabloları bağladım. Sadece park lambaları çalışmadı. Lambaların çalışmasını sağlamaya çalışırken Billur bizi çekiyor cep telefonu ile. Solda sandalyeye oturmuş Özlem, elinde cep telefonunu tutarak bana ışık sağlıyor. Ben yere çömelmiş kabloları bağlarken. Kırmızı stop lamba ışığı yanıyor bu arada.

WhatsApp Image 2021-09-21 at 11.26.24

En sonunda bağladığım kabloları izole bantla sarıp işimi bitirdim. Billur bizi biraz daha uzaktan çekiyor. Römork kasasının köşesi, Özlem sandalyede oturmuş, ben çömelmiş durumda. Ben lamba ile uğraşırken bu arada arkadaşlar tandem bisikletleri yüklediler römorkun içine.

WhatsApp Image 2021-09-21 at 11.26.26 (1)

Bu akşam müzikli eğlence var restoranın diğer yanında. Kamptaki bütün arkadaşlar oraya gidip eğlenirken ben lamba işiyle uğraştım. Özlem de yanımda kaldı benimle birlikte. Özlem fazla gürültülü müzik ortamında bulunmak istemiyor. Nedeni ise keman çalmaya alışmış hassas kulaklarının zarar görmemesi. Yanımda kalması benim de işime yaradı. Bana çalışırken ışık tutacak birisi gerekti. Özlem de bıkmadan bana ışık tuttu. Zaten ilham perilerimden biri, bir de ışık tutarak iyice içim aydınlandı. Yola çıkmadan önce müzik olan yerde dans eden arkadaşların yanına gittim. Gerçekten çok fazla gürültülü müzik var. Özlem haklıymış gelmemekle. Arkadaşlarla tek tek vedalaştım. Vedalaşırken birbirimizin sesini duymakta zorlandık müzik gürültüsü yüzünden. Arkadaşlarla vedalaşıp römorkun yanına geldim. Burada tek kalan Özlem ile de vedalaşıyorum. Kemanının sesini dinleyemedik ama bana söz verdi keman çalmaya. Bakalım ne zaman keman çalışını dinleyeceğim.

Arabaya binip yola çıktık. Römork arkada bizi takip ediyor. Arkada yanmayan park lambasının olduğu yere fosforlu bant yapıştırdık. Arkadaki arabanın farları vurunca fosfor aydınlanacak. Gecenin karanlığında yol alıyoruz. Bir benzinlikte mola verdik. Burada mazot aldık arabaya. Aynı yerde çay içip atıştırmalık bir şeyler yiyerek biraz dinlendik. Yola devam edip Karşıyaka da Billur’u bıraktık. Körfezi dolanıp tandem bisikletleri koyacağımız kent ormanındaki konteynıra vardık. İçeri girip tandemleri konteynıra yerleştirdik. Benim bisikletimi çıkardım dışarıya. Çantalarımı bisikletim KUZ a yükledim. Özlemişim KUZ’u. Muhlis evine gitti, ben de evin yolunu tuttum gecenin karanlığında. Eve saat 01:00 civarı varıp yattım.

Artık vücut iyice alıştı erken kalkmaya. Gün ağarır ağarmaz uyanıyorum yattığım yerden. Sabah kahvemi pişirip balkona geldiğimde kumrular beni görünce  gelip bayrak direğine kondular. Hemen bir avuç buğday alıp masaya bıraktım. Kahve ve bardakta soğuk su masada duruyor. Kumrular buğdayları yemek için masaya gelip yemeğe başladılar. Ben de kahvemi içiyorum bir yandan. İlham perilerim sanki karşımda buğdayları yiyen kumruların içinde. Yazacağım roman kahramanları geldi aklıma, karşımdalar.

“Biri Çiğdem, Biri Nergiz”

IMG_20210811_073228

Böylece bir turun sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çok güzel bir tur oldu, Eşpedal ile yaptığım ikinci tur. Yeni arkadaşlarla tanıştım. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarla tekrar görmenin sevinci içimde hala. Kör arkadaşlarla çok güzel anlarımız oldu. Onlardan çok şeyler öğrendim yine. Ben de elimden geldiği kadar tecrübelerimle onlara yardım ettim. En olumlu şey de ilham perilerin bana gelip yazacağım romanı kafama yerleştirmeleri.

Artık yeni ufuklara yelken açmanın zamanı geldi

Yeni yazı dizisinde buluşmak dileği ile

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 35 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eşpedal Bisiklet Turu 8. Gün

9 Ağustos 2021 Pazartesi

Ören – Şarköy – Hisarköy – Pelitköy – Ören

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine

yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları

işte buna sevmek derler dedimse

çattımsa acıların en güzeline

yedirdimse uykuları o tatlı kuşa

benim olsun demedim ki

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, tandem bisiklet üstünde ben ve copilotum Özlem. Asfaltta tandemi sürerken Şevket bizi çekiyor. Arkada ikişer katlı bahçeli evler. Evlerin panjurlarının hepsi kapalı. Benim üzerimde yeşil, beyaz, mavi renkli forma, kısa pantolon, ayağımda terlik. Başımda gri şapka var. Özlem’in başında beyaz kask, üzerinde kırmızı tişört, siyah tayt ve pembe renkli terlik giymiş. Gölgemiz asfalta vurmuş diğer tarafa.

5160a119-219b-43ab-8787-c68ee69dac0c

İyi bir uykunun getirdiği dinlenme nedeni ile sabahın köründe uyanıyorum. Hava karanlık, saat Sabahın beşi. Kazların bağrışmaları ve serçelerin cıvıldaşmaları haricinde çıt yok ortalıkta. Herkes en güzel uykusunu uyuduğu zamanlar. Gün ağarmadan önceki saatler. İnsanın derin uykudaki zaman bitmiş, vücut kendini toparlamış. Güneşin doğmasına yakın artık rüya zamanı başlıyor. İnsana uzun gelse de aslında bir kaç saniye süren rüyalar sürekli değişmekte, insanın ruh haline göre, yaşadıkları olaylar, bilinçaltına atılan korkular, bastırılmış duygular burada rüya olarak karşımıza çıkar. Gördüğümüz rüyalar mantıksız biçimde gelişir ve istenmedik şekilde biter, diğer rüya başlar. Kimisi mutlu bir şekilde doğada, sevdiği ile birlikte, karşı cinsle temasta geçen olayları görür. Kimisinde bilinçaltındaki korkular ortaya çıkar ve kabuslar görür. Ya bir yerden uçuruma düşer, ya bir katil kovalar, sürekli kaçmak zorunda kalır, kimisi ölür, öldürür, istediği yere bir türlü ulaşamaz. Karabasanlar rüyanın içine çöker, sürekli korku içinde rüyalar görünür. Bazen de nefes nefese uyanır korkuyla. Kendisine bir şey olmamış olduğunu görünce şükreder yaşadığına. Sonra pek uyumak istemez tekrar kabus görmemek için. Ben çok uzun zamandır kabus görmedim, karşı cinsle temasım olmadı. Sürekli yenilikler içinde geçen rüyalar görürüm. Belki de bu yapacaklarım, yapmak istediklerim ve yaptıklarımı becerebildiğim için olabilir. Hiç bir şeyi olmayacakmış gibi düşünmem. Hayal etiklerimin hepsini yerine getirmem nedeniyle iyi ve güzel rüyalar görürüm. Bir de anı yaşarım. Aslında bu beynimizdeki nöronların meydana getirdiği elektrik alanı tüm beyni tarayıp resetlemesini sağlar. Bir çeşit kendini onarıp yeniler. İnsan uyurken organların işleyişi yavaşlar ve kendini onarır. Beyin ise hiç durmadığından kendine pek süre ayıramaz. Anca uyku zamanında kendini rüyalarla onarır. Rüyada geçen zaman yarı uyanık, yarı uykudur. Bu yüzden etraftaki olan olaylar, duyulan sesler rüyalarımızın seyrini değiştirebilir.

Uyandıktan sonra bir daha uyku tutmadı bu düşüncelerden dolayı. Çadırımdan çıkıp tuvalete giderek işimi hallettim henüz kimse kalkmadan. Kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Tam Güneş doğduğu zamana getirdim kahve pişmesini. Güneş ufuktan doğmaya başladı. Tamamen çıkınca ağaçların ardından parlak ışıkları ile birlikte çekiyorum. Güneşin ilk ışıkları kamp alanındaki çadırların üzerine vurmaya başladı.

IMG_20210809_063723

Kahvem pişince Güneşi izleyerek içmeye başladım. İnsanın özel anları olmalı, işte o anlardan birisi!; “Güneş doğarken kahvemi içmek.” Ben de o anı yaşıyorum. Güneşin ilk ışıkları çadırlara vuruyor, henüz kimse uyanmamış. Logolu kahve fincanım tahta piknik masasının üzerinde. Logo tasarımı şöyle; Bisiklet tekerleği, sapı tekerleğin göbeğinde olan siyah tüy, uç kısmı beyaz renkte. Sağda kahve cezvesi. Altında Urim Baba’nın Kahvesi yazıyor. Bu logonun patenti alınmıştır.

IMG_20210809_065018

Kahvemi içtikten sonra henüz kimse ortalıkta yokken pankartlarımızın resmini çekeyim dedim. Pankartlarımızdan birisinde; “Algılardaki engellilik ile engelsiz yaşam arasındaki mesafeyi pedallıyoruz!” Sağda ise Eşpedal’ın logosu var. Tandeme iki bisikletçi figürü binmiş, öndeki mavi, arkadaki yeşil renkte. Altında da Eşpedal yazılmış. Bu pankart enlemesine.

IMG_20210809_070356

Diklemesine olan pankartta ise; Yol, etraf yeşil, ufukta mavi denizi ve yeşil karaları olan Dünya. Dünyanın üzerinde “Yeşile çevir” yazısı var. Altta da ” Daha erişilebilir bir kent” yazılmış.

IMG_20210809_070403

Daha küçük, enlemesine pankartta da; Yol, yeşil çevre ve dünya aynı yapılmış. Yolda tandeme binmiş Erkek pilot, kadın copilot. Dünya üzerinde “Yeşile Çevir” yazılmış. Altta, “Yeşile çevir, Doğayı koru” yazılmış.

IMG_20210809_070423

Herkes uyandı, hazırlıklarını yaptı. Bu gün Özlem ile birlikte tandem süreceğiz. Özlem hazır olunca “Hadi gir bakalım koluma, artık birlikteyiz” diyerek kahvaltıya götürüyorum. Kahvaltıyı kafeteryadan alıp masalarında yapıyoruz hep birlikte. Kahvaltılıklar çeşitli ve bol. Çaylar da bol olunca iyi bir kahvaltı yaptık. Daha önce bu kadar bol çay içmemiştik. Hele Havran da neredeyse sabah kahvaltısında hiç içmemiştik. Kahvaltı bitimi tandem bisikletleri hazırladık. Ben 5  numaralı bisikleti aldım. Bu gün Songül başkası ile binecek. Koluma taktığım Özlem ile bisikletin selesini ayarladık binmeden önce. Herkes hazır olunca yola çıktık. Özlem iyi bir sürücü ve kuvvetli. Kuvvetli olmasının nedeni neredeyse bir aydır yollarda. Arkadaşları ile birlikte tur yapıyorlardı. Karadeniz ve doğu Anadolu da tandemle dolaşıyorlardı. Özlem bize katılacağından turunu yarıda bitirip uçakla İzmir’e, oradan Edremit’e gelerek aramıza katıldı. Bacakları iyice güçlenmiş ve uyumlu pedal basıyor. Hatta bazen ben pedal çevirmeyi bırakıp Özlem pedala basarak bisikleti götürüyor. Özlemin arkamda olduğunu hissetmiyorum bile. Özlem fazla kilolu değil, minyon tipi, ufacık tefecik birisi. Kuş gibi hafif. Tıpkı sesi gibi. Konuşması, sesi çok tatlı ve anlaşılır. Onu dinlerken huzur buluyorum desem yeridir. Özlem ile daha önceki yıllarda, Didim festivalinde tanımıştım. O zaman kemanı yanındaydı ve bizlere kemanın tatlı melodisini dinlettirmişti. Tıpkı sesi gibi tatlı nağmeleri kulaklarımıza fısıldıyordu kemanın sesi ile. Hatta sabah kahvesinde kahve içerken isteğimi kırmayıp bana özel keman çalmıştı. O zamana kadar sabah kahvemi keman sesi ile içmemiştim. O sabah ruhum iki kere dolmuştu.

Tandem sürerken Şevket Kaplan bizi çekmiş bir poz. Benim üzerimde, yeşil, beyaz, mavi Eşpedal forması, altımda kısa pantolon, ayağımda terlik, başımda şapka. Özlemin üzerinde ise; beyaz kask, kırmızı tişört, altında siyah tayt, ayağında pembe terlikler. Gölgemiz asfalta vurmuş diğer tarafa. Arkada ikişer katlı, tüm panjurları kapalı bahçeli evler. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

5160a119-219b-43ab-8787-c68ee69dac0c

Tandem sürüp resim çekemediğim için durduğumuz yere gelince resim çekmeye başladım. İlk önce Burhaniye, oradan Hisarköy’e vardık. Köyün içine tandem bisikletleri park edip Köye adını veren Hisar kalıntılarının olduğu tepeye doğru yürümeye başladık. Önümüzde yürüyenler var. Her pilot, koluna taktığı copilotu götürüyor. Benim kolumda da Dünyanın en güzel kızı Özlem var. Birlikte yürüyoruz önde gidenlerin peşinden.

IMG_20210809_113535

Hisarköy Kült Anıtı : Köyün yanındaki Asar Tepe üzerinde Bizans kalesi sur kalıntıları ardında kalan merkezi konumda yer alan kayadan oyma çeşitli bölümlerle en uçta yer alan taht ve altar düzenlemeleri ve basamaklar gösteren tipik bir sunaktır. Dedekaya üzerinde olduğu gibi burada da bazı astronomik oluşumlara uygun düşen düzenlemelerin olduğu fark edilmektedir. Oyularak düzenlenmiş kaya bloğu ardında yer alan sarnıç ve mağara da tam anlamıyla Ana Tanrıça ve bağıntılı tapınımlara bağlanan karakteriyle dikkat çekmektedir. Arazideki çalışmalarda bulunan keramikler ışığında bu sunak alanının önce sunak ve daha sonra kale olarak, Demir Çağı sürecinden başlayarak Bizans süreci sonlarına kadar kullanıldığı ve Hellenistik Dönemde de önem kazandığı anlaşılmaktadır.

https://www.tuvart.net/forum/prof-dr-engin-beksac/tarihin-isiginda-burhaniye-kaya-sunaklari-kaya-anitlari-ve-kult-merkezleri-prof-dr-engin-beksac

Epey dik bir yerde olan yere güçlükle çıktık. Özlem kolumda, dikkatlice, basacağı yeri kontrol ederek yavaş adımlarla yürüdük. İlk hisar kalıntısına geldiğimizde bizden önce çıkanların hisar gölgesinde dinlendiklerini gördüm. Hava sıcak mı sıcak, üstüne zorlu bir çıkış. Tepeye varınca gölge bir yer arıyor insan. O da Hisarın gölgesi. Çünkü başka bir gölgelik ağaç ya da yapı yok.

Hisar yapısı iyice yıpranmış dış kısımlarında düzensiz taşlarla örülmüş kalıntıları kule şeklinde ayakta duruyor.

IMG_20210809_124911

Hisar köyden epeyce yüksekte. Buradan köyün evleri küçük görünüyor. Aşağıda tarlalar ve zeytin ağaçları dağlara kadar gidiyor.

IMG_20210809_125052

Sunak olarak kullanılan kayalıklara geldik, arka kısımdan rahatça çıkılacak biçimde belli belirsiz basamaklardan çıkıyoruz. Tepedeki düzlükte küçük bir mağara deliği var. Orayı çekiyorum.

IMG_20210809_125634

Özlemi öylece, kımıldamadan beni beklemesini söyledim. Mağaranın yanına kadar indim. Dar bir deliği olan mağaranın etrafında yapı kalıntıları var.

IMG_20210809_125716

Eskilerde tanrılara kurban verilen kayanın üzerinde poz veriyoruz Şevket Kaplan’a. Özlem kolumu tutuyor, ikimizin de saçları salınık. Benim saçlarım Özlem’in saçlarından daha uzun. Özlem’in boş elinde su şişesi, benim elimde şapka var.

91b8a271-fefe-46ac-9457-608fc7f0c6aa

Rehber bizlere buralar hakkında bilgiler aktarırken kayaya oturduk Özlem ile birlikte. Anlatılanları dinliyoruz. Dinlerken önümdeki dikenli çalıda gözüme bir hareket ilişti. Dikkatli bakınca, çalının içinde peygamber devesi ön kıskaçları ile çekirgeyi tutmuş çatur çutur yediğini gördüm. Avını kıskaçları ile sıkıca tutmuş çekirgenin üçte biri yok. Bu durumu ben görebiliyorum ama yanımda olan Özlem göremiyor. Özlem’e peygamber devesini, kıskaçlarıyla tuttuğu çekirgeyi yediğini anlattın. Elini çalının üzerine getirip az aşağıda peygamber devesinin öğle yemeğini yediğini betimledim. Özlem de ilk defa betimlenenleri duyduğunu, daha önce hiç görmediğini şaşkınlıkla anlattı. Diğer arkadaşların bu olayı görmediklerini biliyorum.

IMG_20210809_130211

Özlem ile yan yana otururken Şevket Kaplan bizi çekiyor. İkimizin başında şapka var, bizi Güneşten koruyor. Özlem yanımda, kolumu omuzuna atmış durumundayım.

IMG_20210809_130936

Anlatılanları dinledik, bitince aşağıya inmeye başladık dikkatlice. Çıkmak daha kolay inmekten. İnerken daha uzun zamanda iniyoruz. Her pilot copilotu kolundan tutup indiriyor dik yamaçtan.

IMG_20210809_131143

Köye inip tandem bisikletleri aldık. Birlikte yola çıktık. Geldiğimiz yoldan değil de tepenin etrafını dönen yoldan giderek daha önce geçtiğimiz Şahinler köyüne geldik. Öğle yemeğini burada yedik. Yemekten sonra Özlem’i koluma takıp tarihi camiyi görmeye götürdüm. Caminin girişindeki tabelaya cami tarihinin kısa bir yazısı yazılmış. Tabelada yazan;

Şahinler Köyü Camii

Cami girişindeki Osmanlıca kitabeye göre cami yapımı, 1891 – 1902 yılları arasında Burhaniye kaymakamlığı yapmış olan Hasan Tahsin bey’in öncülük etmesiyle Hicri 1314 (Miladi 1895) yılında tamamlanmıştır.

Üzeri dört yöne meyilli kırma çatıyla örtülmüş ve alaturka kiremitle kaplanmış olmasına karşın, içeriden yalancı kubbelere sahiptir. Eski hat örnekleri pek bulunmayan, buna karşın köydeki manzaralar, Rezelli değirmeni, köy mezarlığı ile çeşitli doğa ve meyve frekslerinin yer aldığı iç duvarları ve kubbeleri ile Türk – İslam aleminde çok ayrı özellikte bir camidir.

Altında daha kısa İngilizce yazılmış metin var.

IMG_20210809_145613

Caminin solundaki minareyi tamamı ile kadraja sığdırıyorum. Yerden 3.5 metre kadar olan temeli kesme taştan kare biçiminde yapılmış. Üzerinde silindir şeklinde pişmiş tuğla örülerek yapılmış. Ezan okunan şerefesi tuğladan balkon şeklinde. Sonrası külahı da dahil tuğla ile örülü. En tepesinde alem ve yıldırımsavar takılı.

IMG_20210809_145632

Namaz zamanı olmadığı için içeriye ayakkabıları çıkarıp giriyoruz. Tüm duvarlar yeşil renk hakim olarak çeşitli şekiller, manzaralar, meyve ve çiçek resimleri ile bezenmiş. İmamın vaaz verdiği minber. Girişi yeşil perde ile kapalı, merdivenler yukarıya küçük bir sütunlu yapıya çıkıyor. Buranın kapısında da yeşil perde ile kapatılmış.

IMG_20210809_145700

Diğer duvarları ve İmamın namaz kıldırdığı girintiyi çekiyorum Girinti olan yerin etrafı yeşil renkli led ışıkları ile aydınlatılmış.

IMG_20210809_145713

Duvarlarda olduğu gibi tavandaki yalancı kubbe ve diğer yerler desenlerle boyanıp süslenmiş. Kubbenin ortasındaki kancaya bağlı avize çubuğu aşağıya kadar sarkmış.

IMG_20210809_145719

Diğer kubbeyi de alttan çekiyorum Burası da boyanıp süslenmiş.

IMG_20210809_145731

İmamın namaz kıldırdığı girinti, üst tarafında, içte yeşil, önde kırmızı perde olarak boyanmış. Perdeler yanlardan bağlanmış biçimde

IMG_20210809_145747

İçerilerin resmini çektikten sonra dışarıdaki cami avlusunda tulumbaya geldik. Tulumbadan su çekerek elimizi, yüzümüzü, ayaklarımızı dizlerimize kadar yıkayıp serinledik. Bu sıcakta iyi oldu. Şapkamı da tamamen ıslatıp başıma takıyorum. Kenarlarından sular akarak biraz daha serinlememi sağladık. Özlem de aynısını yaptı. Özlem’e tulumbayı elleri ile dokundurarak yapısını inceletiyorum. Aynı zamanda tulumbanın çalışma prensibini anlatıyorum.

IMG_20210809_145827

Köyün tarihinin eski oluşu mezarlığından belli olur. Mezarlıktaki serviler uzun ve kalın gövdeli. Mezar taşları da kaya parçalarından yapılmış. Mezarlık düz ve hiç mermer mezar yok, sadece mezar taşı var.

IMG_20210809_153136

Köyden aşağıya indik hızlıca. Pelitköy’de kendilerine cafe ismi takmış manzaralı bir yerde mola verdik. Arkadaşın birisi 3 tane çaya 9 Lira verdiğini duyunca çay paralarına itiraz ettik. Bu kadar pahalı niye satıyorsunuz dedik. Örenli arkadaşlar işletmeci ile konuşup fiyatları yarıya indirince birer çay içiyoruz. Çaylar içildikten sonra dışarıda toplaşıp resim çekiliyoruz manzara eşliğinde. Aşağıda Edremit körfezi görünüyor. Arkadaşları ben çekiyorum cep telefonum ile. Sonra da kareye ben giriyorum. Pankartımızı da açmış bulunuyoruz.

IMG_20210809_164955

Fazla geç olmadan kamp alanına geldik. Su donları ve havluları alıp yürüyerek deniz kıyısına vardık. Denizi pek sevmemiştim ve topuğuma batan deniz kestanesinin dikenleri hala duruyor. O yüzden bu kez havuza girmeye karar verdik. Soyunma odalarında su donlarımızı giyip havuza daldık. Mavi fayans döşeli havuz tertemiz, taş, kum, deniz kestanesi yok, rahatız. Havuzun içinde Özlem, ben ve arkamda omuzlarımı tutan Deniz Kel poz veriyoruz Şevket Kaplan’a. Benim cep telefonum ile çekiyor. Suyun rengi masmavi.

ad5f3571-3c2a-4f7c-8471-e20bec7ec460

Şevket Kaplan’a bizleri havuza atlarken çekmesini söylüyorum. Nasıl çekeceğini de anlattım. Sürekli basılı tutulursa 40 tane resmi sürekli çekiyor. İlk önce Saldıray Altındağ atlamaya hazırlandı. 40 resimden sadece 2 tanesini koyuyorum. Saldıray kollarını iki yana açarak geriliyor. Yanında da ben varım.

IMG_20210809_180903_1CS

Gerildikten sonra ileri fırlayıp atlıyor havuza doğru. Elleri önde ve ileride birleşik, hala suya değmeden havada öylece duruyor Saldıray. Kör olmasına rağmen balıklama atlamasını gayet güzel yaptı.

IMG_20210809_180903_12CS

Saldıray havuza daldıktan sonra sıra bana geldi. Ben de kollarımı arkaya atıp geriliyorum kuvvet kazanmak için.

IMG_20210809_180913_3CS

Kolları sallayıp zıplıyorum havaya doğru. Ellerim ileride birleşik durumda.

IMG_20210809_180913_6CS

İyice havaya yükselip U biçiminde havuza paralel havada asılı kalıyorum bir süre.

IMG_20210809_180913_7CS

Sonra suya doğru yaklaşıyorum parmak uçlarımla. Nereyse suya değecek kadar.

IMG_20210809_180913_9CS

Sonra hızlıca suyun içine dalıyorum. Benden sonra Ceyhan hazırlanıyor. Ceyhan’ın arkası dönük havuza, ters takla atlayacak havuza.

IMG_20210809_181058_1CS

Havuzun kenarında ayakları ile yaylanıyor.

IMG_20210809_181103_1CS

Sonra havuza doğru tersine fırlıyor.

IMG_20210809_181103_4CS

Başlıyor ters takla atmaya. Havada asılı kalıyor Ceyhan.

IMG_20210809_181103_5CS

Elleri suyun içinde. Başı da suya değmiş durumda dalıyor havuza.

IMG_20210809_181103_7CS

Havuzda yeterince yüzüp eğlendik. Kurulanıp elbiseleri giydikten sonra yürüyerek kamp alanına geldik. Saçlarım havuzun klorlu suyunda tertemiz oldu. Pınar Öğretmen saçlarımı örmek isteyince olur diyerek örmesine izin verdim. Pınar da benim ve Özlem’in saçlarını ördü. Kendi saçlarını da örünce sandalyelere oturarak örülmüş saçlarımızın resmini çektirdik Şevket Kaplan’a. Solda Özlem, ortada Pınar, sağda ben arkamız dönük, gölgedeyiz. Karşımızda Güneş altında Baattin ve Hamide Turan oturuyor.

aae17662-524a-476e-ae64-812f7b7beb99

Akşam yemeğinde Burhaniye be bisikletçi olan ve bizlere destek olan Metin Yörük köpeğini getiriyor kamp alanına. Köpek iri bir rotvayder. Kalın ipini tutup seviyorum biraz. Akıllı köpek kendini sevdiriyor. Özlemişim köpek sevmesini. Aynı cins köpek bizde de vardı. Bir kaç yıl evvel öldü ve çok üzülmüştük. Köpeğin yanına çömelip birlikte poz veriyoruz kameraya.

IMG_20210809_200252

Akşam yemeğini hep birlikte neşe içinde yiyoruz. Yemekler bol ve doyurucu. Kamp alanına henüz Güneş vuruyor. Okaliptus ağaçları gölgelik ediyor bizler yemek yerken. İki sıra masalar tamamen dolu. Resmi Baattin Şimşek çekiyor.

e8c153bc-31c2-4170-9564-60be23529a09

Ören bisikletçilerini oluşturan Veloadra bisikletçileri bizleri akşam turuna çıkardı. Kıyıdan, İskele mahallesi, Kum burnuna kadar gittik. Kıyı düz değil, sürekli in çık yapıyoruz. Deniz kıyısında kafede çay, soda içerek Ağustosun sıcak gecelerinde serinliyoruz birazcık. Dönüş yolunda bir kaç kez zincir atması yaşasak ta çabucak hallediyoruz. Ören merkezdeki meydanda hep birlikte parktaki ışıklar altında resim çekiliyoruz. Arkamızda kanatlı at Pegasus heykeli şahlanmış.

IMG_20210810_004055

Gece 12 den sonra kamp alanına geldik. İyice yorulmuşuz ve hemen çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 43 + 22 = 65 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc
 Akşam turu

Powered by Wikiloc

Eşpedal Bisiklet Turu 7. Gün

8 Ağustos 2021 Pazar

Havran – Dutluca – Ören

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

oysa sokak bekliyor

işim başımdan aşkın

kalkacak trene yetişmeliyim

savaşı durdurmalı açlığı  yenmeliyim

ağlayanı güldürmeli acıyı dindirmeliyim

artık bir son vermeliyim kölelik ağrısına

sevdiğimin güllerini özgürce öpmeliyim

işim de öyle çok ki

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, İki yanda kayalık, ortası alçak ve oyuk bir kaya parçası.

IMG_20210808_131047

Her sabah uyandığım gibi Güneş doğmadan uyandım erkenden. Kalktıktan sonra zaman geçirmeden eşyaları topladım. Ardından çadırı söküp çantaya yerleştirdim. Yola çıkmaya hazırım. Palmiye ağacının dibine çantalarım duruyor hazır olarak. Henüz benim gibi eşyasını toplamış olan kimse yok.

IMG_20210808_065959

Zaman fazla geçmeden diğer arkadaşlar uyanıp toplanmaya başladılar eşyalarını ve çadırlarını. Baattin Şimşek beyaz bezden diktirdiği cepli askısını bana gösteriyor. Her gözde bir eşya var, bunlar temizlik şişeleri, diş macunu, fırçası bir de tarak. Saçlarını modelli kestirip uzatıyor. Saçları taramak için tarak lazım, o da var. Askısından tutup bana gösteriyor cepli torbasını.

IMG_20210808_065946

İşim bitince çay kenarındaki çardağa gelip kahve pişirmeye başladım. Rüzgarlık içinde ocağım. Üzerinde kahve dolu cezve.

IMG_20210808_070024

Tam zamanında kahve pişiyor. Güneş doğarken fincanımı kaldırıp Güneşin doğuşunu izliyorum yudum yudum. Masanın üzerinde logolu kahve fincanım, arkada çam ağacı ve Güneş doğmak üzere.

IMG_20210808_070309

Kahvemi içtikten sonra arkadaşların yardımına gittim. Songül eşyalarını toplamış çantalarına. Çadırının içindeki çer çöpü dökmek için çadırın tepesinden tutup ters olarak yukarıya kaldırıyoruz birlikte. Çadırı silkeleyip içindekileri boşaltıyoruz. Songül ile birlikte çadırı tutmuş silkelerken.

IMG_20210808_073113

Sabah kahvaltısını birlikte yapıyoruz. Eşyaları ve çantaları minibüse yükledik. Bu gün turdan sonra Ören tarafına gideceğiz. Ben sadece bir çanta alıp bagaja taktım. Pompa da yanımda. Songül ile birlikte biraz yokuşu, bazı yerleri sert olan Dutluca köyüne geldik. Köyün girişinde, okulun önündeyiz. Burada bisikletin yanında Songül ve ben poz veriyoruz kameraya. Arkamızda sarı fayans döşeli çeşme, okul duvarı, bahçe ve pembe badanalı okul binaları. Songül’ün başında kask, benim başımda şapka var.

IMG_20210808_121225

Baattin ve copilotu Orhan ile aynı manzarada çekiyorum ikisini birlikte.

IMG_20210808_121249

Biraz daha yukarı çıkıp teraslı kahveye geldik. Masalara oturduk, çaylar, sodalar, kahveler içildi. Arkamız manzaralı, kenarda oturmuşuz, solumda Burcu, sağımda Songül var.

IMG_20210808_122847

Buraya gelişimizin nedeni delikli kaya. Delikli kayanın olduğu yere yürüyerek gidiyoruz. İki yanda kayalık tepe, ortası alçak ve delikli kaya burada yuvarlak olarak duruyor. Arkadaşlar delikli kayaya doru tırmanışa geçtiler. Buraya deliktaş diyorlar

IMG_20210808_125407

Ben de Songül’ü koluma takıp dikkatli biçimde delikli kayaya çıkıp indik. Delikli kayayı doğal ve insansız çekmek için epeyce bekledim. Sonunda ortalarda kimse olmayınca kayaları ve delikli kayayı doğal olarak çekiyorum bir poz. İki yanda yüksek kayalık. Tam ortada alçak olan yerde, doğal olarak oluşmuş bir insan boyunda delik var.

Deliktaş ve Dutluca Girişindeki Yontma Kaya Düzenlemeler : Dutluca köyünün hemen yanında ve kuzey tarafında yer alan ve günümüzde de kutsal hususiyetlerini koruduğu fark edilen bir doğal oluşuma insan eliyle yapılan düzenlemelerle oluşturulduğu fark edilen bir kaya oyma düzenlemesidir. Kayanın ortasında kalan kemer biçimi oluşumun içinde kalan açıklık kuzey kuzeydoğu göğünü tarayacak bir nitelik sergilemektedir. Deliktaş’a ulaşım köy yolu çevresinde, Dutluca köyünde hızla yok olmakta olan bazı depo ve köy evlerinin mimarisi de bölgenin çok erken süreçlere kadar giden mimari özelliklerini de ortaya koyacak özellikler sergilemesi açısından önemlidir. Köyde yaşayan bazı yaşlılar ve çocuklardan derlenen bilgiler ışığında Deliktaş‘ın çok erken kültistik oluşumlarla ve özellikle, Ana Tanrıça tapınımıyla ilişkili bazı özelliklerini korumakta olduğu anlaşılmaktadır. Dutluca ‘ya ulaşan yolun kuzey tarafında ve yol kenarındaki kayalıklar üzerinde de bazı kaya yontma oluşumlara rastlanmakta oluşu bölgenin kaya anıtları açısından ilginç çağrışımlar yapmaktadır.

https://www.tuvart.net/forum/prof-dr-engin-beksac/tarihin-isiginda-burhaniye-kaya-sunaklari-kaya-anitlari-ve-kult-merkezleri-prof-dr-engin-beksac

Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum

IMG_20210808_131045

Delikli taştan aşağı inerken Songül’ü Havran ova manzaralı resim çekiyorum. Yerde sararmış otlar görünüyor.

IMG_20210808_131311

Çıktığımız yokuşu hızlıca inip sola döndük, İlk önce Burhaniye kasabasına geldik. Burada fazla durmayıp yolumuza devam ettik. Bu akşam kamp yapacağımız yer Ören tarafında belediyeye ait Ayaklı piknik alanı. Bize ayrılan yere çadırları kurup yerleştik. Daha önce de burada kamp kurmuştuk Eşpedal derneği ile birlikte. Bu kez daha içeride, tuvaletlere daha yakın yerdeyiz. Herkes çadırını kurduktan sonra kör arkadaşların tuvalete kolayca erişebilmeleri için şerit çektik. Bir ucu kampın ortasındaki okaliptus ağacına bağlı, diğer ucu kadınlar tuvaletinde. Sol tarafında erkeklere ait tuvaletlerin. Herkes yerleşti yerine, hava sıcak, denizin tadını çıkarmalı diyerek hazırlanmaya başladık. Su donu ve havlularımızı alıp tandem bisikletle kumsal olan yere geldik. Burada engelli yüzme havuzu da var. Biz havuza değil de denize girmeyi tercih ettik. Uygun bir yere bisikletleri park ettikten sonra deniz kıyısına gelerek nereden gireceğimizi kestirmeye çalıştım. Deniz hafif çalkantılı ve bulanık. Suyun dibi görünmüyor. Denizi de tanımıyorum. Denize girmeye başladık yavaş yavaş. Denizin içi taşlı ve yosunlu. Henüz dalacak derinliğe ulaşmadan sol adımı ileri atıp görünmeyen suya daldırınca topuğum deniz kestanesinin üzerine bastı. Oy oy oy, tam üstüne bastım kestanenin diyerek kendimi bulanık sulara bırakıp yüzmeye başladım. Arkadaşları da uyardım deniz kestanesi var, dikkat edin diye. Neyse ki deniz kestanesi sadece beni buldu, diğer arkadaşlara denk gelmedi. Bir süre açığa doğru yüzdükten sonra topuğuma batmış olan dikenlerin bir kısmını çıkarmaya çalışsam da az kısmını çıkardım. Deniz çalkantılı olduğundan ot yosunlar çok, iyice açıldık yosunlardan kurtulalım diye ama her yerde yosun var. Songül yanımda yüzüyor ve onu yönlendiriyorum. Bir süre yüzüyoruz açıkta. Artık karaya dönelim diyerek girdiğimiz yerden değil de az sol tarafı daha temiz olan yere doğru yüzmeye başladık. Kıyıya iyice yakın olan yerde dibe ayağımı koydum, burası az çakıllı ve kumlu. Sol ayağımın topuğunu yere basmadan çıktım denizden. Oturup dikenleri çıkarmaya çalışsam da artık çok geç. Dikenlerin ucu sivri, arkası geniş olunca çıkmak yerine ileriye doğru hareket ettiğinden derinin içine girmiş durumda. Artık yapacak bir şey yok, topallaya topallaya yürüdük havlu ve terlikleri bıraktığımız yere doğru. Havluların olduğu yere gelinceye kadar kuruduk sayılır. Terlikleri giyince topuğumdaki dikenler fazla rahatsız etmediğinden topallamayı da bıraktım. (Dikenler çıkmadı ve içimde yok olup gittiler) Tandem bisikletlere binerek kamp alanına geldik. Burada çeşmeye taktığımız hortum ile duşumu aldım. Kurulanıp giyindim. Akşam yemeği geldi, hep beraber piknik masalarına oturup yemeğimizi yedik. Yemekler bol ve yeterliydi. Sadece çorba ile doyar insan.

Yemekten sonra Baattin’in bir arkadaşı saz getirdi kamp alanına. Orhan Yeter saz ustası ve güzel çaldığı söyleniyor. Orhan sazı eline alıp akorduna ve sazın yapısını inceledi. Eşiğinin biraz yüksek olduğunu belirtse de çalarken bizler anlamadık. Çünkü ustalıkla çalmaya başladı. Hep birlikte sazın tellerine eşlik ettik. Orhan çaldı, biz söyledik, ben de herkese kahve yaptım. Orhan’ın elinde sazı çalarken bir poz çekiyorum. Masanın üzerinde kahve ocağının rüzgarlığı ve bir tane fincan var.

IMG_20210808_213147

Buralarda oturan Cem aramıza katıldı gitarı ile. Saz ve gitar buluşması ile şarkılar, türküler daha güçlü söylenmeye başladı. Piknik masalarında oturmuş durumda, gecenin karanlığında çekiyorum arkadaşları.

IMG_20210808_231047

Gecenin ilerleye saatlerine kadar çalıp söyledik. Belli bir saatte bitirip sessizliğe büründü kamp alanı. Şarkı söylemek ne kadar güzelse sessizlik te o kadar güzel. İkisi de birbirine uyumlu. Yarın Özlem ile tandem süreceğimden Songül başka biri ile tandem sürecek. Son iki gün değerli kemancım ile bisiklet sürüp tanışacağım. Herkes çadırına çekilirken ben de çadırıma girip sessizliğe daha da girerek ruhumu ve bedenimi dinlenmesi için uyumaya başladım.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 28 Kilometre civarı

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eşpedal EGE Turu 1. Gün

6 Ağustos 2017 Pazar

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, gece kamp alanı. U biçiminde 22 kişi sandalyelere oturmuş.

Cem Tabanlı ile Alsancak’taki bir etkinlikten dönüyoruz eve doğru. O gün Yanımızda bizle bisiklet süren Gündüz Atlı var. Sahildeki bisiklet yolunda sohbet ediyoruz üçümüz. Bir ara Gündüz bize “Urim Baba Pazar günü Eşpedal ile Ege bisiklet turuna gelsenize. Bize destek olursunuz.” dedi. Yaz aylarının sıcağında bisiklet turu pek olmadığı için Cem ve ben fazla düşünmeden muhabbetin getirdiği sakinlikle “Neden olmasın, elbette gelip destek oluruz” diye cevap verdik. Gündüz “Pazar günü Ören de olun, Pazartesi tura başlayacağız.” Bu ani gelişen olay karşısında nereye gideceğiz, neler olacak, kimler olacak diye düşünüp endişeye kapılmadan bu turu kolayca yaparım diye düşündüm.

Ertesi gün turda kullanacağım eşyaları çantalara yükleyip hazır durumda bekliyorum. Zaten bir gün sonra Pazar günü. Cem ile Pazar sabah saat 09:00 da buluşuruz diye sözleştik. Tüm yaz boyu havalar soğuyana kadar balkonda yatıyorum her gece. Az da olsa yıldızları seyrederek uykuya dalıyorum. Bazen denk geliyor kayan bir yıldız görüyorum birkaç saniye içinde. Dilek tutmaya fırsat vermeden kayıp gidiyor. Bunu görmek bile tatlı düşler görmeme yetiyor. Pazar sabahı güneş doğmadan uyanıyorum her sabah olduğu gibi. Sabah kahvemi yapıp balkonda benim yem atmamı bekleyen güvercinleri izleyerek içiyorum. Nereden kaçmışsa aralarında lekesiz, süt beyaz bir güvercin var. Diğerleri çarşı güvercini, kurşuni siyah, mor, alacalı renkteler. Elektrik tellerine ve direğe konmuş güvercinler ile kahvemi yudumluyorum birbirimize bakarak. Kahveyi içtikten sonra güvercinlere buğday atıyorum bir tas. Buğdaylar polyester eternitin üzerinde ses yapınca ilk önce güvercinlere fırsat vermeden serçeler dalıyor cıvıldayarak. Ardından hepsi birden buğdayları yemek için hücum ediyorlar. Polyester eternitin üzerinde çok ses yapıyorlar gagaları ile yemleri yerken. Bir türlü sakin yemelerini öğretemedim. Aralarında kumrular da var iki tane. Onlar çekingen ve sakin yiyorlar ürkerek. Kahvaltıyı yapıp hazırlıklarımı tamamlıyorum. Eşimi uyandırıp  “Ben gidiyorum” diye seslendim. O da ” Allaha emanet, hayırlı yolculuklar” dileğini gözleri yarı açık söyleyip uğurladı yattığı yerden.

Türk bayrağım en altta boruya asılmış durumda, Elektrik direği ve tellerine güvercinler konmuş yem atmamı bekliyorlar sabırla. Karşıda önümü tamamen kapatan beton binalar var. Beyaz güvercin en üst telde solda duruyor. Balkon perdesi sağda demire bağlı.

Akşamdan hazırladığım bisikletime sadece soğuk, taze su ile şişeleri doldurup bisikleti sokağa çıkardım. Evimin bahçe giriş kapısının önünde bisikletimi park edip resmini çekiyorum.

Bisikletim KUZ, bagajda turuncu çantalarım yüklü. Kendim taşları döküp ördüğüm kemerli taş desenli bahçe kapısı. Kemerin üzerinde kanatlarını yukarıya doğru açmış kartal heykeli. Kartalın altındaki kilit taşına gömülü kocaman bir nazar bocuğu. Evimin balkonu ve boruya asılı Türk bayrağım rüzgarda hafif sallanıyor. Kemerin solunda kapı zilleri ve üzerinde posta kutusu. Kutunun üzerinde 34 numara yazılı. Bahçenin içinde limon  ağacı ve kaldırıma ektiğim erguvan ağacı. Çiçekleri baharın ilk günlerinde açtığı için Ağustos ayında yeşil yaprakları ile doğaya ve bahçeme renk katıyor. Kapının önünde büyük saksıda salon bitkisi duruyor. Sabah güneşi bisikletime ve yola vurmuş durumda.

Üçkuyularda Cem ile buluştum. Oradan geçen birine ikimizin resmini çıkarsın diye cep telefonumu veriyorum. O da bisikletlerimiz yüklü durumda bizleri çekiyor bir poz. Henüz ortalarda kimseler yok, sabahın dokuzu şu an. Gidon çantalarımızda son olarak yaptığımız Suyun Kaynağına Yolculuk turundan kalan levhalar bağlı durumda.

Sahil yolundan Konak, Alsancak tarafına kadar bisiklet yolundan gidiyoruz. Alsancak’tan sonra trafiğe karışıp Kamil Tunca bulvarından dosdoğru otogara gidiyoruz. Edremit tarafına giden otobüslerden biletimizi alıp biniyoruz bisikletlerimiz bagaja yükledikten sonra.

Aşağıda Fahrettin Altay – otogara kadar yolun haritası yaklaşık 17 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Bagaja bisikletleri yerleştirdikten sonra koltuklarımıza oturduk. Hazır oturmuşken Cem ile birlikte elçek bir resim çekiliyoruz. Burhaniye’ye doğru Çanakkale yolundan gitmeye başladı otobüsümüz.

İki saatlik rahat bir yolculuktan sonra Burhaniye de iniyoruz otobüsten. Bisikletlerin ön tekerleklerini takıp çantaları da bagaja yükledikten sonra deniz kıyısında olan Ören’e doğru pedalladık. Belediyeye ait park alanında kamp kurmuşlar Eşpedal ile tura katılanlar. Çadır alanında kimseler yok, millet denize gitmiş yüzmeye. Öğle zamanı geçtiğinden acıktık, büfeden birer sandviç ve ayranla karnımızı doyurduk. Karnımız doyunca çadırları kurup yerleşiyoruz. Yanımda taşıdığım hamağı biri kalın, biri ince iki ağaç gövdesine bağladım. Parkta hamak kurulacak sadece bu iki ağaç var yakın olarak.  Denizdekilerin gelmesini beklerken biraz şekerleme yapmak gerek. Hamağa uzanmışken Cem benim bir resmimi çekiyor. Arkada kurulu çadırlar yeşil renkte.

Güzel bir şekerleme iyi geldi, bir süre uyuyorum. Akşam üzeri denizdeki arkadaşlar gelince uyandım. İlk gelenlerden birisi Baattin Şimşek. Beni uyurken görünce “Hoş geldin Ustam” diye uyandırıyor. Hamaktan kalmadan “Hoş bulduk” diye karşılık verirken Baattinin resmini çekiyorum. Baattin şaka yollu ” Ustam beni yanına çıkar olarak alsana” dedi. Ben de “Çırağımın çırağı olduğun için olmaz, git Şafak ustana.” diye karşılık verdim. Arkada parkın ağaçları, Cem ve piknik masasında iç lastik. Beyaz plastik sandalyeler de masanın etrafına konulmuş.

Baattin benim yerime hamağa yatıyor bir süre. Hatta uyudu bile yorgunluktan. Denizde epey boğuşmuşlar, ayrıca güneşin sıcaklığı da yormuştur. Biri küçük gövdeli, diğeri kalın gövdeli iki çınar ağacına bağlı hamak. Yanında yeşil renkli bir çadır ve benim çadırım mavi renkli, solda kurulu.

Bir süre sonra diğerleri de geldi kamp alanına. Hepsi ile selamlaştık, kimisini tanıyorum kimisi ile yeni tanıştım. Aralarında biri vardı ki asık suratla gelir gelmez daha selam vermeden “Bu hamak kimin, hemen kaldırsın buradan. Çadırlara çok yakın” diyerek negatif enerjisini otama yaydı. Ben de bu enerjiyi yumuşatıp “Tamam kaldırırız, alt tarafı iple ağaca bağlı bir hamak” diyerek karşılık verdim. Adam esmer ten rengi, geniş yüzünde çatık kalın kaşları neredeyse birbirine değmiş durumda. Suratı hep asık olarak konuştuğu için bu adamdan acayip korkum. İçimden ” Ulan ne yapacağım yüzü gülmeyen bu adamla tur boyunca. Beraber yiyip içeceğiz, bisiklet süreceğiz. Bu böyle çekilmez ki'” diye düşündüm. Neyse yeni tanıştığım ve acayip korktuğum, yüzü gülmeyen, çatık kaşlı adamın ismini sonradan öğrendiğime göre Hakan Sevin. Adamın soyadı yüzü ile hiç uyumlu değil. İlk önce güldürmeli bu asık suratlı adamı. İçimde umut var. Soyadına yakışır biri olmalı. Birleşik kaşlarını birbirinden ayırmalı ilk önce. Zaten çatık kaşlar birbirine yakın olunca gözler de birbirine yakınlaşıyor. Böylece dar görüşlü olarak Dünya’nın güzelliklerini görmesini engelliyor bir derece. Kaşlar birbirinden ayrılınca gözler de normal yerine gelerek Dünya’yı geniş bir açıyla görerek ufku açılacak. Böylece çevresindekileri tanıyıp daha yeni tanıştığı biri ile iyi ilişkilerle ortamı germeden dost olacak. Bunu zamanla yapacağım. Aslında iyi bir insan ama çatık kaşları insanı korkutuyor, yanına yaklaşamıyorsun.

Neyse şimdilik bu adamı bir kenara bırakıp normal hayata dönelim. Akşam olmadan yeni tanıştığım arkadaşlarla sohbet eşliğinde bizleri misafir eden Burhaniye belediyesinin tesislerinde akşam yemeğini yiyoruz. Sonrasında iki piknik masasını yan yana ve plastik sandalyeleri de sıralayıp U düzeninde yapıp oturuyoruz. Böylece sohbetimizi yaparken birbirimizin sesini bağırarak değil de normal konuşarak dinleyebiliriz.

Hepimiz oturup sohbete başladık. Ben de kahve takımlarımı çıkarıp plastik bir masayı da önüme koyarak kahve pişirmeye başladım. İlk defa kahve pişiren birini görmüşler gibi merakla bana bakıyorlar. Görmeyenler de kahve kokusundan anlıyorlar kahve pişirdiğimi. Henüz birbirini tanımayanlar var. Sırayla söz alarak kendini tanıtmaya başladılar. Herkes kendini tanıttıktan sonra, yapılan turu, amacı, gideceğimiz rotayı konuşmaya başladık.

Toplam 22 kişiyiz, U düzeninde oturulmuş durumda sağ başta piknik masasını oturak olarak kullanıp plastik masada kahve takımları var. Tabelam da masanın üzerinde. Urim Baba’nın Kahvesi Maksat Muhabbet yazıyor tabelamda. Bir de benim kahve pişirirken bağdaş oturmuş durumda resmim basılı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Cezvem 4 kişilik olunca 5 kez kahve pişirdim. Fincanlar da 4 tane olunca çırağımın çırağı Baattin içilen fincanları lavaboya gidip yıkıyor. Ben de tekrar cezveye kahve koyup pişirmeye başlıyorum. Yeni tanıştığım Bursa’dan aramıza katılan Şevket Yiğit kahve pişirirken cezveyi ve fincanları yakından çekiyor. Cezvenin içindeki kahve köpürüp taşmaya hazır, kabarmış durumda.

Aramızda üç tane şevket var. Büyük Şevket Kaplan İzmir’den tanıyorum. Ortanca Şevket Bursa’dan katıldı. Aşağıdaki resmi de o çekiyor. Bir de küçük Şevket Akçahasan var. O daha genç, üniversitede öğrenci, hala okuyor. Masanın başında kahve pişiriyorum. Cezve ocağın üstünde, ocağın etrafında alüminyum rüzgarlık, yanında 4 fincan, Urim Baba’nın Kahvesi yazılı tabelam ve yanımda büyük Şevket oturuyor.

Ortanca Şevket elçek ile hepimizi birden otururken resmimizi çekiyor. Kendi kafası büyük ve çatık kaşlı Hakan bakıyor resim çeken Şevket’e.

Tanışma, sohbet iyice koyulaştı gecenin ilerleyen saatlerine kadar. Bu gün fazla yorulmadık, Pazar olması nedeni ile sanki hafta tatilinde dinlenmişim gibi. Artık uyku zamanı diyerek herkes çadırına çekilip yattı birer ikişer.

Bu gün yaptığım toplam yol 20 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası Burhaniye – Ören arası 3.5 Kilometre

Powered by Wikiloc

10. Gökova Bisiklet Turu 4. Gün

20 Mayıs 2016 Cuma

Bodrum – Ören

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Kime ne desem 
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum

Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı
Dökülen çelik katı
Yürüyenler yan yana

Yüzümü güneşte dinlendirsem
Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç
Kurtulurdum

Çok köprülü sular gibi git git bitmedi
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum

Saat sekizi geç vurdu
Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna
Düşünmeden biliyordum

Arif Damar

 

Öne çıkan görsel, Yokuş yukarı çıkan yol U dönemecinde bisikletim KUZ ve bir bisikletçi yokuşu çıkarken.

Sabaha kadar cıstaklar dinmedi, bölük porçük bir uyku ile uyanıyorum. Şimdi elime davulu alıp tokmağı var gücümle gerilmiş deriye vurarak ramazan davulcusu gibi otellerde daha yeni uyumuş olan gürültücüleri uyandırmak istedi bir an. Nasıl bir hayat yaşıyorlar anlamak mümkün değil. Gece doğal olarak uyumak varken eğleniyoruz diye sadece gürültülü ortamlarda yüksek sesli (Kesinlikle müzik değil) gürültüde dans edip enerjilerini boşaltıyorlar. Tabi bu arada cepleri de bayağı boşalmış oluyor.

Uyku sersemi de olsam kalkıp çadırı, eşyaları toplayıp hemen kahve pişirmeye başladım. Bir kahve  beni kendime getirir. Hazır yaparken dört kişilik kahve yapıyorum. Kaldırım taşına oturup ocağın üzerinde cezve, fincanlarım, su ve tabelam da yanımda.

Kahvenin kokusunu alanlar yanıma geliyor. Bunlardan birisi Muammer Erdem.

Bisikletçiler toparlanıp hazır olduktan sonra yola çıkıyoruz. Bodrum’un kalabalık caddelerinden yukarılara doğru bisikletleri sürmeye başladık. Meydanın birinde Ata binmiş Atatürk heykeli, ada etrafında dönen arabalar. Yamaçlarda ise beyaz boyalı kutu gibi evler kaplamış.

Bodrum amfi tiyatrosuna geldik, burada kısa bir mola vereceğiz. Tiyatro demir çitlerle çevrilmiş durumda.. Yarım yuvarlak oturma yerler basamak şeklinde yamaçta.

Bodrum Antik Tiyatrosu

Antik Tiyatro, Klasik çağdaki Bodrum’dan günümüze ulaşabilen tek yapıdır. Bodrum’un ortasındaki Göktepe dağının güney eteklerindeki bu tiyatro, Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biridir. 1960’larda bir grup Türk tarafından restore edilen bu tiyatro günümüzde de Bodrum’daki birçok festivale sahne olmaktadır. Tiyatronun ilginç nitelikleri arasında, oyunlardan önce Dionysos uğruna kurbanların kesildiği sunağı ve bazı koltukların arasındaki, belki de gölgelik olarak kullanılmış olabilecek delikler vardır. Her koltuk arasında 40 cm’lik bir mesafe bırakılmış olan tiyatro 13.000 kişi kapasitelidir.

Bodrum da tek antik eserden tarihi yok etmek uğruna burada yapılan konserler sayesinde yok olacağa benziyor. Tiyatronun genel görünüşü, üst taraf zeytinlik.

İnleyen nağmeler ruhumu sardı
Bir rûyâ ki orda hep şarkılar vardı
Uçan kuşlar, martılar
Yeşil, tatlı bir bahâr
Gülen, şen sevdâlılar vardı

Arzular orada, zevk oradaydı
Bir deniz ki aşk dolu dalgalar vardı
Uçan kuşlar, martılar
Yeşil, tatlı bir bahâr
Gülen, şen sevdâlılar vardı

Zeynettin Maraş

1931 Yılında Bursa da başlayan hayatı 1996 yılında İzmir de sahnede, mikrofonuyla son bulan Türkiye’nin sanat güneşi Zeki Müren son yıllarını Bodrum da ki evinde dinlenerek geçirmiştir. Yol kıyısındaki terastan Bodrum kalesi ve Bodrum’u şöyle bir göz gezdirirken Zeki Müren’in kendi sesinden dinlediğim “İnleyen Nağmeler” şarkısını söyleyerek andım, ruhu şad olsun.

Yol kıyısından Bodrum kalesi ve yat limanı, önde de beyaz kutu evler. Az ileride bir ada görünmekte.

Oturma yerleri taş işçiliği çok güzel. Şimdiye kadar sağlam kalmasının bir nedeni olmalı ama çözemedim. Her blok tarak biçiminde yontulmuş.

Restore edilen blok taşlar üst üste konularak duvar örülmüş. Düzgün görünüyorlar.

Sahne bölümü yüksek taş bloklardan yapılmış.

Taş bloklar dikdörtgen düzgün yontulup, ayrıca köşe taşları oynamasın diye iki santimlik çıkıntı oyularak aralıksız, düzgün konulmuş.

Sahne arkası mermer dikdörtgen prizma bloklar dik olarak duruyor.

Taş bloklar arasında Muhlis Dilmaç ile yan yana durup Bekir kocamaz elçek resmimizi çekiyor. Arkada bisikletçiler oturma yerlerine oturmuş.

Yukarılara çıkarak sahne ve oturma yerlerindeki bisikletçilerin bir resmini çekiyorum.

Android Gökay Terzi de aramızda, Bodrum kale manzaralı beraber resim çekiliyoruz yan yana. Şafak Omaç’ı anıyoruz ve anarken İzmir deki arkadaşlardan Şafak hakkında bilgi alıyorum. Sevgili arkadaşım hayata tutunup kendine gelmiş. Kafası biraz bulanık ama olsun uyandığına sevindim. Sık sık haber gelmesi içimi ferahlatıyor. Dualarım kabul oldu sonunda, sevinçliyim.

Bir tek benim bisikletimde yük var. Diğerleri yüklerini kamyonete vermiş boş bisikletlere biniyorlar. Turuncu renkli çantalarım uzaktan dikkat çekiyor. Artık yola çıkma zamanı diyerek yola çıkıyoruz.

Hedef köy yollarından Ören. Bodrum’un kalabalık ve gürültülü ortamından çıktıktan sonra doğada bisiklet sürmenin keyfini yaşıyorum. Bodrum taraflarında sık sık karşıma su sarnıçları çıkıyor. Kaya yapısı nedeni ile yeraltı suları pek yok. O yüzden yağmur sularını bu su sarnıçlarında biriktirilip gerektiğinde kullanılıyor. Kümbet şeklinde yapılan su sarnıcının üzeri kubbe şeklinde kapatılmış.

Kimi su sarnıcı da yarım yuvarlak uzun baraka şeklinde.

Kimi yerde iki tane yan yana görmek olası.

Fazla araçların olmadığı yollarda bisiklet sürüyoruz. Herkes kendi temposunda bisiklet sürüyor.

Her su sarnıcı ayrı bir yapıya sahip. Ağaçların arasına tek başına öylece duruyorlar. İçleri su dolu sıcak yaz mevsimine hazır olarak bekliyorlar.

Yarımadanın kimi yerlerinde güzel koylar görmek içimi ferahlatıyor. Sezon başlamadığından kumsalda fazla kimse görünmüyor.

Geçtiğimiz yol çok eski olmalı ki sarnıçlar hep yol kıyısında yapılmış.

Arazide toprak olarak ince bir tabakaya sahip. Çam ağaçları için yeterli ölçüde. Çam ağaçlarının kökleri kendine çatlak arasa da taşlar buna pek izin vermiyor. Kayalık ve toprak yapısı bir dere yatağında daha iyi görülebilir. Yağmurun bir kısmı toprak yüzeyinde kalıp çoğu derelerden denize doğru hızla akmakta.

Köylerden birinde sanki minare caminin kubbesinden ayrı yere yapılmış gibi. Ama önde görünen kubbe su sarnıcına ait.

Bu yıl Türkiye 1. lig şampiyonu Beşiktaş olunca taraftarları Beşiktaş bayrağını balkonuna asmış. Evin hem balkonunda hem de alt kata iki bayrak asılı. Üst kattakinde Şampiyon Beşiktaş, alt kattakinde ise Şampiyon Karakartal yazılı. Gönlümün takımı ne de olsa.

Yan yana iki direk, biri ağaç telefon direği, diğeri beton elektrik direği. Beton direğe birisi “AŞK” yazıp altına da ok işareti ile yönünü belirtmiş. Acaba gerçekten de “AŞK”a mı gidiyor?

Yorulan birisi bisikleti yere bırakıp çam ağacının gölgesinde gövdeye yaslanıp ayaklarını dinlendiriyor.

Bazı yerlerde tarihi eser olmasa da eski taş yapılar görüyorum. Yapıda dükkan şeklinde nişler olarak yapılı. Beş tane niş kalmış sadece.

Zorlu yollar bisikletçileri yoruyor. Çoğu pek bisiklete binen değil. O yüzden çam ağaçları gölgesinde dinleniyorlar.

Bazı yerler orman kesim sahası. Kesilmiş çam tomrukları yolun kıyısına istiflenmiş. Tomrukların kabukları burada soyulmuş. Kabukları yerde görüyorum.

Yol düz değil, dağlar tepeler ve dik yamaçlara çıkmak gerek. Yol dönemeçli ve çıkış olunca U dönüşle yukarıya giden yolun görünümü ayrı bir güzellikte. Bisikletim KUZ yol kıyısında yüklü çantalarımla beraber duruyor. Bir bisikletçi de tam önümden geçiyor bu arada. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Ağaçların gölgesinde küçük bir su sarnıcı beyaz boyalı kubbesi ile yol kıyısında.

Tarlasını dikenli tel ile çevirmiş. Sınırları, duvarları zorlayan bir bitki buna isyan edercesine kırmızı mor bordo renkli çiçeğini dikenli telin dışarısına doğru uzatabildiği kadar uzatmış.

Yol kıyısında su sarnıcı görünce duruyorum. Zeytin ağaçları, ardı çam ormanı arasında öylece duruyor tek başına.

Sarnıcın içine bakıyorum, içi su dolu. İçeride su olunca örümcek ağlarını girişe örerek suya gelen böcekleri avlıyor.

Dağlar tepeler yol vermiş gidiyoruz bisikletliler olarak. Bizlerden gürültü çıkmıyor çünkü motorlu değiliz. Çevreyi ve yeşili de koruyoruz böylece.

Buralarda yamaç kazılınca koyu gri renkli kaya ve toprak görüyorum.

Diğerlerinde ayrı kalmış iki çam ağacı. Alt kısımları budanıp kel bırakılmış. Soldaki ağaçta sol tarafı tamamen budanmış. Bu iki ağaç bana iki sevgilinin kaçışını anımsattı. Çökertme türküsündeki Halil ve Gülsüm’ün hikayesi. Hikaye şöyle;

Çökertme türküsünün kahramanı olan Halil, babası tarafından Van ili , Erciş ilçesi, Bozüyük köyündedir. Ailenin büyükleri önce Van’dan İstanköy’ e gelir ve daha sonra da Bodrum Karabağ’da Bekiroğlu tepesine yerleşirler.

Halil’in babası, Demirci Ali usta burada bir çingene kızı ile evlenir ve Halil dünyaya gelir. Halil bir namus meselesinden dolayı kız kardeşini öldürdükten sonra kaçak gezmeye başlar. Sık sık İstanköy’e gitmektedir.

Bu gidişlerden birinde düğüne davet edilir. Düğünde iken Halil’i Rumlar ihbar ederler. Yakalatırlar. Sonuçta Halil yedi yıl hapis yatar. Bu olay üzerine Halil Rumlara diş bilemektedir. Hapisten çıkınca da onlara haşin davranır.

Böylece Rumlarla Halil arasında bir husumet doğar. Halil bu arada türküde ‘Çakır Gülsüm’ olarak adlandırılan Hafize adlı kadına ilgi duymaya başlar ve Halil ilk olarak Gülsüm’ ü Kara kaya’ da ki bir düğünden zorla kaçırır Gülsüm ve annesi ise o dönemde Bodrum’un yönetiminden sorumlu Çerkes Kaymakam olarak bilinen Ömer Lütfi Bey’in evinde hizmetkarlık yapmaktadır.

Türküde adı geçen İbrahim Çavuş, kolculardandır ve Çakır Gülsüm’ ün ilk kocasıdır. Arkadaş olmaları sebebiyle Halil’i devamlı kollamaktadır. Halil ikinci olarak Gülsüm’ ü , Dertlinin Ali’nin Karabağda ki evinden alarak dağa kaldırır.

Yalıkavak karşısındaki Güdür de bir in bulur ve Gülsüm’ le burada yaşamaya başlar. Bu olaylara kızan kaymakam Ömer Lütfi Bey , Halil’in üzerine Selam oğlu adlı bir kişiyi gönderir. Selam oğlu Halil’i bulur fakat önceden tanıştıkları için kaymakam konusunda Halil’i uyarır.

Halil uyarıları dinleyerek buradan kaçar ve Gülsüm’ le birlikte Yalıkavak yakınındaki Çökertmeye gelir. Amacı bir kayıkla adalara kaçmaktır. Rum gemicilerden ‘Kosta Paho’ ( Kos’lu İstanköylü Paho) ile anlaşır.

Rumlarla aralarındaki husumetten dolayı Paho, tayfa Andon vasıtasıyla Halil’i Çerkes kaymakam’a ihbar eder. Kaymakamın emriyle denizden kol kayığı ile kolcubaşı Barka’nın Ali harekete geçer.

Ayrıca Paho’ nun demir atacağı karaya yakın yerde de jandarma komutanı Ömer Çavuş önceden pusuya yatırılır. Halil’i adalara götürecek kayık yola çıkar. Paho, Halil’i yakalatabilmek için dalgaları bahane ederek Aspat’a gitmeyi teklif eder ve deniz durulunca adalara rahat geçebileceklerini söyler.

Halil bu teklife inanır. Tekne ; Aspat ‘tan Bitez koyuna gelerek Hırsız Yatağı denen yere yakın olarak açıkta demir atar. Akşam olduğunda teknede içki faslı başlar. Paho, Halil ve Gülsüm’ ün içkilerine ‘Balık Ağısı’ denilen bir bitkinin sersemletici zehrini koyar.

Bu zehrin etkisi ile Halil ve Gülsüm uykuya dalarlar. Ömer Çavuş karada pusudadır. Paho, Halil ve Gülsüm’ ü uyuttuktan sonra demir alır ve teknesini yavaş yavaş kıyıya yanaştırmaya başlar . Ömer Çavuş tam kıyıya yanaşmadan tekneye ateş edilmesi emrini verir. Kurşunların kendisine isabet edeceğinden korkan Paho tekneyi açığa bırakır.

Tam bu sırada Kolcu başı Barka’nın Ali de kol kayığı ile Paho’ nun teknesini sarar. Paho Halil’den çekindiği için onu uyandırır. Geçen süre içerisinde Barka’nın Ali tekneye girmiştir. Halil ve Gülsüm sersemlemiş bir vaziyette güverteye çıkartılırlar.

Güvertede Halil’in ayağı kayar , Barka’nın Ali Halil’i bacağından yaralar. Halil yaralı bir vaziyette Bodrum’a getirilir ve kaymakamlık binası önünden karaya çıkartılır. Halk kaymakamlık binası önünde toplanmıştır.

O sırada ‘Kel Mülazım’ adı verilen jandarma komutanı ‘Hükümete karşı gelenlerin sonu budur’ gibilerden konuşma yapar Halil yaralı bir vaziyette kaymakamlık binası önünde bulunan bir mahzene atılır. Yaraları tımar edilmez.

Burada bir süre acı içinde inler. Daha sonra Ömer Çavuş tarafından boğazına çökülerek öldürülür ve sırtındaki elbiseleriyle birlikte alel acele gömülür. Bu olay üzerine Bodrum’dan ‘Üçlü Saçayağı’ olarak adlandırılan türkülerin ikincisi olan ‘Çökertme’ yakılır.

Çökertmeden çıktım da Halil’ im aman başım selamet
Bitez de yalısına varmadan Halil’im aman koptu kıyamet
Arkideşim İbram Çavuş Allah’ına emanet
Burası da Aspat değil Halil’im aman Bitez yalısı
Ciğerimi ateş sardı aman kurşun yarası
Gidelim gidelim Halil’im çökertmeye varalım
Kolcular gelirse Halil’im nerelere kaçalım
Teslim olmayalım Halil’im aman kurşun saçalım
Burası da Aspat değil Halil’im aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş sardı aman kurşun yarası
Güvertede gezer iken aman kunduram kaydı
İpeklide mandilimi aman örüzger aldı
Çakırda gözlü Gülsüm’ümü Çerkes kaymakam aldı
Burası da Aspat değil Halil’im aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş sardı aman kurşun yarası

Yol kıyısında iki çam ağacı ta yukarılara kadar budanmış, arkası çam ormanı. Bisikletim KUZ yol kıyısında park etmiş.

Yol ormanın içinden tepeye doğru gidiyor. Birazdan o tepeyi aşacağım. Yüklü olsam da fark etmez, alışkınım böyle tepe, dağ, bayır dolaşmaya.

Yavaş yavaş tepeye doğru çıkmaya başladım. Etrafta genç çam ağaçları, ormancılar sürekli ormanı gençleştiriyorlar.

Sonunda zirve göründü ve birazdan o muhteşem iniş başlayacak. Bir bisikletçinin yokuşu çıkarken düşündüğü tek şeyin inişin olması. Kendi rüzgarını hissetmek gibisi yok. Ben böyle düşünürüm yokuşları çıkarken. Burası Mazı geçidi, rakım 482 metre. Demek ki epey çıkmışız deniz seviyesinden.

Ve inişe geçtim Gökova körfez manzarası ile. Deniz masmavi, karşıda dün geçtiğimiz Datça yarımadası.

İşte hayalimdeki yerlerden birisi, yamaçta zeytin ağaçları ve en tepede küçük bir ev. Ev Taş bina iki katlı, çatısı kiremitli. Burada yaşamalı, belki bir gün belli mi olur?

Derin bir kanyon, besbelli ki dibinde çay akıyor. Ağaçlardan belli yemyeşil bir cangıl olmuş kanyonun içi.

Onca yolu rampa çıktıktan sonra kısa sürede deniz seviyesine indik. İndiğimiz yer ise Çökertme, hani önceden türküsünü yazdığım Halil ve Gülsüm’ün Çökertme de başlayan türkünün öyküsü. İkisi de buradan binmişler kayığa ve macera buradan başlamış. Burada bir işletme var ve çenebaz bir papağan sürekli konuşuyor. Çok geveze.

Kafesin içinde yanda ters asılmış papağan su kabından suyunu içerken.

Yatların bağlanıp karaya çıkmaları için T şeklinde uzun bir iskele var denizde. İskeleye bir tekne kıçtan bağlamış. Az ilerde demir atmış başka bir tekne duruyor. İskelenin T olan yerin ortasında Türk bayrağı dalgalanıyor. Kara girintisi denize doğru uzantı yaptığından doğal olarak rüzgardan koruyor tekneleri. Daha önce katıldığım turda büyük havlumu burada unutmuştum.

Denize iskeleden atlayıp biraz yüzdükten sonra çıkıp kurulanıyorum. Denizin serinliği iyi geldi. Ferahlamış olarak bisikletime binip yola çıkıyorum. Daha ileride kıyıda kayık ve teknelerin onarıldığı ve yenisinin yapıldığı bir tersaneyi görüyorum. Büyük bir baraka ve takozlara alınmış tekneler kıyıda. Tersanenin önü açık, herhangi bir dalgakıran yok.

Dağlardan akan yağmur suları dere yataklarından hızlıca denize ulaşırken taşkın izlerini görmek olası. Dere yatağının etrafı çam ormanı ile kaplı.

Önümde bir kaç bisikletçi var, sürekli bisiklet sürüyorlar. Durup resim çekeni görmedim. Sadece köylerde kahvede çay, soda içmek için duruyorlar.

Yaşlı bir su sarnıcı, sanki yorulmuş doğaya karışmaya başlamış gibi. Hani saçı sakalı birbirine karışmış birisi gibi, öyle yaşlı duruyor. Kubbesi ot kaplamış. Solunda büyük bir zeytin ağacı ona yarenlik yapar gibi.

Dere yatağı getirdiği alüvyonlarla bataklığa çevirmiş dere yatağını. Düz arazi olunca yayılmış bataklık.

Dereden su akmakta, demek ki dağlarda su var.

Derenin deniz ile kavuştuğu yer. Bisikletim KUZ yol kıyısında turuncu çantalarıyla öylece duruyor.

Deniz kıyısına çok yakınım, 10 metre sonra deniz. kumsala vuran dalganın sesi kulaklarıma geliyor.

Bir süre yol deniz kıyısından kıvrıntılı olarak devam ediyor.

Yolun sol tarafında yamaçlar başlıyor. Burada iki tane çeşme görünmekte. Birisi eski çeşme yamacın dibinde. Eski çeşmeye ulaşmanın olanağı yok, etrafını otlar, çalılar kapatmış. Yeni çeşme ise yola daha yakın ve önü çakıl taşı döşenmiş. Ulaşılması kolay. Mavi desenli fayans ile döşeli. Aralarında okaliptüs ağaçları çıkmış. Sanki eski yol eski çeşmenin önünden geçiyor.

Çeşmelerin üstünde dere yatağı görünüyor, görünen başka bir şey daha var. Geçtiğimiz yıl buraları yanıp kül olmuş, izleri hala görülüyor Yanık ağaçların gövdeleri simsiyah. Bu kış yeni otlar çıkıp ortalığı yeşertip yangın izlerinin bir kısmını kapatmış. Yaşam bir şekilde sürmekte.

Dere yamaçtan akarken derin yarıklar oluşturmuş. Toprak yağmur sularını yangın nedeniyle çoraklaşmış olduğundan tutamadığı için hızlıca akarak toprakları önüne katmış.

Enerjiye ihtiyacımız var bu kesin. Çünkü her şeyimizi elektrikle yapıyoruz. Hatta aramızda elektrikli bisikletler bile var. Ama çevreye verdiği zararı düşünürsek turizm ve denizi çok kirleten bir duman ve kül etrafa yayılıyor. Uzun zamanda etraf çölleşecek. Termik santralın uzun bacası sürekli zehirli duman salmakta ve etrafı kül saçmakta. Ülkemizde yasaları, mahkeme kararlarını dinlemeyen fabrika patronları, işletmeciler bacalara pahalı olan filtrele sistemlerini kurmadan etrafa zehir saçmaya devam ediyorlar. Üç yıl önce Ören de kamp attığımızda sabah baca dumanlarının üzerimizde bir sis perdesi gibi asılı kaldığını görmüştüm. Havada ki zehirli gazlar genzimi yakmıştı. Sabahın erken saatlerinde hava durgun olunca dumanlar Ören’in üzerine çöküyor. Zamanla kansere yakalananlar çoğalacak buraya yazlığa gelen tatilciler. Sürekli oturan kasabalılar zaten kanserle boğuşmaya mahkum.

Termik santralın uzun bacası, santral binası, daha ileride Ören kasabası ve deniz. Yüksek kayalıklı iki dağ daha arkalarda.

Bu turda bir çeşit Karia Yolu’nu takip ediyormuşçasına bisiklet sürüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda gönüllü bisikletçi ve yürüyüşçülerin hazırlayıp hayata geçirdiği yolda tabelalarla işaretlenmiş. Solu gösteren tabelada Bozalan 13 km, sağı gösteren tabelada ise Ören 8 km yazıyor. Demek ki önümde 8 km yol kalmış kamp yerine.

Termik santralın yanından geçen çay, tüm suyu santralda kullanıldığı için geçtiğim köprüden bir damla bile su akmıyor. Dere yatağı beton ile kaplanmış.

Köprünün az aşağısında sağ tarafta santraldan çıkan suyu borularla bırakıyorlar. Dere yatağı buralarda da beton kaplı. Az ileride de de deniz görünüyor.

Yakınlarda olan kömür yataklarında buralara kadar bantlardan kömürler geliyor. Yamaçta rulolarla döndürülen bant sistemi görünmekte.

İlerledikçe başka dere yatakları da görüyorum ama su hiç akmıyor, kupkuru. Düzlükte ise zeytinlik var.

Ören tabelası Ören’e geldiğimi belirtiyor. Grup çoktan varmış kamp alanına çadırları bile kurmuşlar. Ben ise aheste aheste, etrafı gözlemleyerek, resim çekerek en son olarak geldim. Karşımda devasa Ören kayalığı görünüyor.

Yamaçlarda taş evleri görüyorum ama terk edilip başka yerde beton binaya taşındıkları kesin.

Keramos

Bodrum-Milas yolu üzerinde, Beçin yoluyla ayrılan 45 km’lik asfaltla ulaşılan eski adıyla Gereme, yeni adıyla Ören Gökova Körfezi kıyısındadır. Şehir merkezi kıyıdan biraz içeridedir. Ören’e Gökova/Akyaka köyünden 48 km’lik toprak yol ile Gökova Körfezi’nin kuzey kıyısını geçerek, Kıran Dağları’nın önünden de ulaşılmaktadır. Ören-Akyaka arasında antik Keramos kenti kalıntıları ziyaret edilebilmektedir.

Keramos’un adının anlamı çömlektir. Hellenistik çağda, Rodos egemenliği altında bulunan kent, bu dönemde kuzey komşusu Stratonikea ile bağlaşıklık imzalamıştır. MÖ 129 yılında Roma’nın küçük Asya eyaleti içinde yer alan Keramos, bundan sonraki evrede önemini giderek yitirmiştir. Ören’in arkasında yer alan Meşekayası Dağı üstündeki sur duvarları günümüze kadar gelebilmiştir. Surların alt kesimleri çokgen taş dizilerinden oluşurken, üst kesimlerde düzenli çizgi katları yapan duvar tekniği gözlenmektedir. Kayalık bir terasta yer alan ve halk dilinde Bakıcak diye bilinen yerde, 25 metreye varan uzunlukları ile kentin iki önemli tapınağı görülür. Kurşunlu yapı adını, taşları birleştirmek için kullanılan kurşun zıvanalardan almıştır. Güney ve batıda özgün biçimini korumuş olan bu güzel teras duvarlarının doğusu yıkılmıştır. Terasın üstündeki düzlemde ise Korint ve İyon düzeninde yapı parçaları bulunur. Söz konusu tapınak alanının olasılıkla Zeus Krysaoreus’a ilişkin olduğu ileri sürülmektedir.

Kasaba içinde bulunan Akyapı, Roma Dönemi’ne ilişkin büyük bir yapı kompleksidir. Gökova yoluyla gelenler, Ören’e ulaşmadan Meşekayası Dağı’nın arka kesimlerinde su kemerleriyle karşılaşmaktadır.

http://www.muglakulturturizm.gov.tr/TR,158110/oren–keramos.html

Keramos antik kentinin bazı kalıntıları yamaçlarda görünüyor.

Ören kasabasının sahiline ulaşıyorum, geldiğimde Muhlis Dilmaç benim resmimi çekiyor. Üzerimde mavi yağmurluğum var. Bisikletim yüklü halde palmiye ekili caddenin kıyısında kamp yapılacak yere doğru gidiyorum.

Hemen kendime bir yer seçip çadırımı kurduktan sonra su donumu giyip denize dalıyorum balıklama. Biraz yüzdükten sonra park hortumu ile duşumu aldım. Kurulanıp üzerime yeni eşyalarımı giydim. Terli olan çamaşırları su ile durulayıp asıyorum kuruması için. Ardından yemek için sıraya girip yemek tabağımı alıp belediye başkanının oturduğu masada yerimi alarak aç olan karnımı doyurdum. Ardından sohbetler başladı gece yarısına kadar. Uykum gelince izin isteyerek çadırıma gelip yastığa kafamı koymadan uykuya dalıyorum. Ne yazık ki yanımda yastık taşımıyorum. O yüzden yastıksız yatıyorum çadırda. Tüm gün boyu İzmir deki arkadaşlarda Şafak Omaç hakkında sağlık durumu ile bilgiler geliyor. Durumu giderek iyiye gittiğinin haberini alınca içim biraz ferahlıyor. Uykuya huzur içinde yorgun olarak dalıyorum.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 76 Kilometre civarı.

Powered by Wikiloc