25 Mart 2014 Salı
Soğucak – Kuşadası – Selçuk – Gölova – Tekeli – Menderes – Alsancak – Üçkuyular
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Hadi anlat deseler anlatamam
Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi
Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi
Nedir ben bilemem ki
Belki bir raslantıdır da ondan mı sevdanın yeri
En yakın yeri
En uzak yeri
Bitmeyen yeri
Bitecek yeri
Farkedilmez zaten anlaşılmış sevdanın
Anlaşılmaz sevda ile bütün ekleri.
Edip Cansever
Öne çıkmış olan görsel, tomurcukları yeni açmaya başlamış dut ağaçları iki yanda, ortasında bisiklet yolu. Dutlar üstte birleşmiş durumda.
Sabah erkenden uyanıyoruz. Güzel bir uyku insanın dinlenmesine yetiyor doğrusu. Selahattin ustanın horozu daha gün ağarmadan ince sesiyle ötmeye başlamıştı. Fazla oyalanmadan giyinip eşyaları topladıktan sonra bisiklete yükleyerek yola çıkmaya hazır hale getiriyorum. Ev sahibesi erkenden kalkıp nefis bir kahvaltı hazırlamış bizi bekliyordu. Kahvaltımızı hoş sohbet eşliğinde bir güzel yapıyoruz hep beraber. Kahvemizi içtikten sonra ev sahiplerinle teşekkür edip vedalaşarak yola çıkıyoruz İrfan ile birlikte. Söke kavşağına çabucak geldik bile. Kavşakta inşaat devam ediyor, henüz bitmemiş. Viyadük altından dikkatlice geçiyoruz. Tabelalarda Söke ve Aydın yazılmış, ok işareti sağa doğru.
Ardından Kuşadası’na vardık. Dün Samson dağına toplanmaya başlayan bulutlar bu gün çoğalmış ve yağdı yağacak derken azar azar atıştırmaya başladı. Bir süre ıslanmadan ilerledik.
Şansımıza tam benzin istasyonuna gelince yağmur birden bire boşandı. Zaten benzin istasyonunda olduğumuzdan ıslanmadık. Yağmur sağanak halinde yarım saate kadar durmadan yağdığından beklemekten sıkılıp çantamda bulunan çöp torbalarını bagajımdaki eşyaları sardım. Ardından üzerime de bir tane çöp torbası. Ayakkabıları da poşetle sarıp sarmaladıktan sonra yola hazır hale geliyorum. İrfan beni poşetlere sarılmış çöp adam olarak çekti. Bisikletim KUZ da çöp bisiklet oldu.
İrfan’a da 2 tane çöp torbası verdim. O da eşyalarını sarıp sarmaladı, ayağına poşetler, tam takım olduk ikimiz. İrfan’ı bisikleti ile çekiyorum sandalyede oturmuş durumda. İrfan’ın üzerinde sarı yağmurluk var.
Artık fazla durmamıza gerek kalmamıştı, biran önce yola çıktık. Yağmur da şiddetini azaltmış hafif yağmaya devam ediyordu. Bir süre sonra yağmur durdu, ama su birikintileri bizim için tehlikeli olmaya başlamıştı. Kuşadası yolu, şehir içinde dar, yanımızdan geçen arabaların üzerimize su sıçratması sulu, çamurlu olmamıza yetmişti. Şehir içinde kavşak çalışmaları olan yerlerde rahatça bisiklet sürüyoruz.
İnşaatı devam eden alt geçit çalışmalarının yanından İrfan geçiyor. Alt geçit yan duvarları beton yapılıyor.
Kuşadası’nda buradan her geçişimde heykeltraşın heykellerinin resimlerini çekmeden geçmiyorum. Bahçesinde her çeşit insan ve hayvan heykelleri var. Hele bir Zümrüd-ü Anka heykeli var ki devasa boyutta. Erkek ve kız öğrenci heykeli, yanında da Atatürk heykeli çimenlerin arasında. Arkada yüksek istinat duvarı taş ile örülmüş.
Devasa zümrüd-ü anka kuşu, kanatlarını açmış. Yüksekliği 4 metre kadar, kanatları ise tek katlı binanın önünde sundurma olarak kaplamış. Heykelin yanında kadın heykeli var.
Kuşadası’na son defa selam verip yola devam ediyorum. Hava açmaya başladı iyice. Bulutlar aralandı, gökyüzü mavi renk beyaza karışmış durumda.
Efelerin ve Türkmenlerin olduğu yerde deve güreşi eksik olmaz. Tüm Ege bölgesinde olduğu gibi Kuşadası’nda da belediye Deve güreş alanı ayırmış. Alanın yanından geçiyoruz.
Sınırlara takmışız bir kere ne demeli. Aydın ilinden İzmir iline geçtik. Turuncu tabelada Karayolları 21. şube sınırı. Mavi tabelada ise İzmir il sınırı yazılmış. Yanlarında da karayolu yolu kilometresi yazılmış. 515 – 02 000
Yağmur yağmasa da her ihtimale karşı hazır olmak için çöp torbalarını çıkarmıyoruz. Ne olur ne olmaz ! Son yokuşun başında mola verdik. Kuşadası geçişinde 3 tane yokuş çıkıp inmek yordu bizi açıkçası. Şehir dışında da iniş çıkışlar devam ediyor. Biraz dinlenmek iyi geliyor. Bisikletlerimiz park halinde, çantalar çöp torbaları ile sarılı.
Pamucak kavşağına gelince Selçuk yönüne döndük. Selçuk hava alanı küçük ama gelen giden çok oluyor. Ne de olsa Meryemana ve ünlü antik kent Efes burada. Varlıklı turistler biran önce Meryemana kilisesini ziyaret edip hacı olmak için küçük pervaneli uçaklarla gelip gidiyorlar. Yağmur yağmasaydı toprak olan orman yolundan Şirince ye gitmeye kararlaştırmıştık. Yağmur gireceğimiz yolu çamur deryasına döndürünce gitmekten vaz geçtik. Artık Şirince’nin meşhur şaraplarını başka bir zaman tadına bakarız. Tabelada düz olarak Selçuk, İzmir, Aydın. Sağa doğru ise Havaalanı yazılmış.
Selçuk’a doğru yöneldik, Selçuk ta karar veririz Şirince’ye gidip gitmeyeceğimize. Efes harabelerine vardık bile. Sağda tabelada Efes antik kentine gittiğini belirtmiş. İrfan da kadraja girdi.
Bahar kendini iyice göstermeye başladı. Ağaçlar beyaz gelinliklerini giymiş, yeşil elbiseleri neredeyse tamamlanmak üzere. Buradaki ağaçlarda çiçekler beyaz.
Burada da çiçekler pembe açmak üzere. Bu bahçe şeftali bahçesi.
Selçuk ilçesine vardık, ilçe şirin bir Osmanlı kasabası. Buradan geçenler çöp şiş yemeden geçmesin. Selçuk çöp şişi ile ünlüdür. Yolcular burada konaklayıp geceledikten sonra yoluna devam ederlermiş. Şimdi ise İzmir – Aydın otobanı olduktan sonra ilçeye uğramadan geçen yolcular yüzünden işler gerilemeye başlamış. Sadece antik Efes ve Meryem Anaya gelen turistler ilçede konaklıyor. Otobanlar bir çok şehrin ticaretini söndürüyor. Yolcunun olmadığı yer sönüp yok olmaya mahkum. Tıpkı Efes gibi. Tabelada Selçuk Nüfus: 28200 olarak yazılmış.
Selçuk merkeze vardık. Burası İzmir – Aydın karayolu. Selçuk’ta pansiyon işleten bisikletçi dostumuz Adnan Barım’a uğramadan olmaz. Adnan’a telefonla haber vererek geldiğimizi bildiriyorum. Kendisi pansiyonda olduğunu, bizi beklediğini söyleyince pansiyona doğru yöneliyoruz. Kavşaktaki tabelada sağa doğru; Germencik, Aydın, düz olarak Şehir merkezi, sola doğru ise; Torbalı, İzmir. Ayrıca yeşil zemine İzmir yazılmış.
Adnan Barım pansiyonuna varıyoruz. Pansiyon daha çok dışarıdan gelen turistlere hizmet veriyor. Pansiyonun maskotu da leylek ve bisiklet. Göçmen kuş olan leylek yolcuyu temsil ettiğinden tam uyum sağlamış pansiyona. Pansiyonun tepesinde leylek yuvası da var. Her yıl bahar başlarken gelir, son baharda gider pansiyonun leyleği. Biz de leylek gibi pansiyona bisikletle geldik. Pansiyon taş bina, giriş kapısı geniş. Kapının üzerinde bisiklete binmiş leylek var. Yanlarında tahtadan yapılmış çatal ve kaşık büyük boyutta, çapraz olarak iki yana asılmış. Solda Beşiktaş futbol kulübünün arması var.
Leylek figürlerini her yerde görmek mümkün. Adnan kendisi demirci ustası olduğundan her türlü demir süs eşyalarını kendisi yapıyor. Bahçe kapısında iki leylek birbirine bakar şekilde konmuş.
Adnan ve sevgili eşi bizleri sıcak karşılıyor. Geldiğimizi bildirince çayı demlemişler bile. Sıcak çaylarımızı tatlı sohbetimizle içiyoruz. Çayları içince yağmur tekrar indiriyor bir süre. Öğle saatine kadar yağıyor yağmur ve Şirince’ye gitmekten iyice vaz geçiyoruz. Bahçedeki masada oturmuş çay içerken çekiliyoruz, Adnan, İrfan ve ben.
Yağmur devam ediyor. Ayaklarımıza poşet bağlayıp dışarı çıkıyoruz. Ben üzerime çöp poşetini geçiriyorum. Öğle yemeğine pideciye gideceğiz. Adnan ve İrfan’ı Barım pansiyon binasının önünde çekiyorum. Binanın köşesine çember içine bisiklet yapılmış demirden. İçine de Barım House yazılmış.
Bu kez ben çekiliyorum Adnan ile.
Kasabanın içinde çöp poşetleriyle geçince insanlar garip garip bakmaktan kendilerini alamıyorlar. Şimdiye kadar böyle bisikletçileri ilk defa görüyorlar. Üzerimizde ki garip bakışlara aldırmadan pideciye gidip pideleri ısmarlayıp afiyetle yiyoruz. Pideleri Adnan ısmarlıyor. Kesene bereket Adnan Barım. Küçük bir meydanda nehir tanrısı heykeli yana uzanmış şekilde çiçeklerin arasına konmuş.
Selçuklulardan kalma kısa minareli küçük cami.
Şehrin binaları arasında boğulmuş, cami yıkılmış, sadece minaresi kalmış. Minarenin tepesi de yıkıldığından leylekler kendilerine yuva yapmış. Yuvada iki leylek var.
Karnımızı doyurduktan sonra tekrar pansiyona gelerek yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Son defa resim çekilerek Adnan ve eşi ile vedalaşıyoruz. Bisikletçi ve bisikletçi dostu Adnan çok teşekkürler. Barım pansiyona her zaman uğrayabilirsiniz. Hatta burada konaklayabilirsiniz bile. Adnan size yardımcı olacaktır. Adnan İrfan ve beni bisikletlerimizle çekiyor pansiyon önünde.
Yağmur dindi biz de yola çıktık. Selçuk – Pamucak yolu düz ve kullanılmayan eski yol da bisiklet sürmek için harika bir yer. Ağaçların yaprakları henüz açmaya başlamış. Dallar hafif yeşile bürünmüş. Ağaçların gövdeleri de ufka doğru birleşiyor. Bu resimde bir de dengesiz bir bisikletçi yol almakta… Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Eski yol yeni yapılan yola paralel, ta Pamucak kavşağına kadar gidiyor. Bu yolda belediye yürüyüş ve bisiklet yolu olarak düzenlemiş. Ama bazı eksiklikleri var. Fakat araç trafiğinden kurtulmuş oluyoruz bu yolda olduğumuz sürece. Elçek resim ile kendimi ve arkamdaki İrfan’ı çekiyorum dutlu yolda.
Henüz yağmur yağdığından bazı yerlerde su birikintileri var. Dibini görmediğimiz sulardan bisikletle geçtik. Başka yer de yok. Ama öyle büyük çukur olmayacağını biliyorum. İrfan su birikintisinden geçerken.
Kuşadası – Pamucak kavşağını geçip küçük Menderes ovasında ilerliyoruz. Yol ip gibi düz, sürücüleri uyaran levhalardan birisinde ceylan çıkabilir uyarısı ile karşılaşıyoruz. Henüz ceylan ile karşılaşmadık ama bir gün mutlaka göreceğime inanıyorum. Kim bilir! Kenarları kırmızı çerçeveli üçgen tabelada zıplayan geyik. Yol kıyısında ılgın ağaçları çiçek açmış çok açık pembe renginde.
Küçük Menderes nehrinin doldurup göl haline gelen Gebekirse gölüne mutlaka gitmem gerek. Güzel bir yer olacağını biliyorum göl etrafının. Sağa giden yolda Zeytinköy ve Gebekirse gölü tabiat parkına gidileceğini gösteriyor tabelalarda.
Ahmetbeyli’ye gelmeden sitelerin birinden bir yol yukarıya gidiyor. Eğimi de % 10 gösteriyor tabelada. İrfan bu yoldan gidelim daha kestirme diyerek bilinmeyen bir yola giriyoruz. Elbette bilinmeyen yollar her zaman güzeldir ve keşfetmek gerek değil mi? Dengesiz yokuş görünce dayanamayıp basıyor pedala. Şimdiden 20 metre arayı açtı bile. Ben resim çekip hareket edesiye kadar kim bilir arayı ne kadar açacak. Henüz yokuşun başındayız. Üçgen tabelalarda yolun zig – zag ve %10 eğimli olduğunu belirtmiş.
Eğim % 10 olunca denizden hızla yükseliyorum. Başladığımız yerdeki site aşağıda kaldı bile. Deniz az da olsa görünüyor bir parça.
Bu yolu kullanan pek olmadığından gürültüsüz bir yerde pedal çevirmenin hazzını yaşıyorum. Zaten bahar ayındayız, ortalık çiçek kokuları sarmış durumda. Etrafta çam ve çalılar var.
Yokuş biraz sert olunca bizi yordu açıkçası. Biraz dinlenmek, enerji toplamak ve kahve içmek iyi olur diyerek yol kıyısına çörekleniyoruz. İlk önce kuru yemişlerden biraz atıştırarak enerji takviyesi yaptık. Ardından kahve pişirerek keyfimize keyif kattık, daha ne isteyelim ki! İrfan yol kıyısına oturmuş, yanında bisikleti park halinde.
Ben de yanına gelince elçek resim çekiyorum ikimizi.
Sanki yokuş bitmek üzere, ya da bana öyle geldi. Bakalım yokuşun başında her şey belli olur. Eğim zorladı biraz, çık çık bitmek bilmedi. Araç trafiğinin olmayışı bisikleti rahat kullanmamıza neden olurken, yolun keyfini çıkarmaya çalışıyorum.
Güneş batıya doğru devrildi, gölgeler uzamaya başladı. Kendi gölgemi çekiyorum.
Yokuşun bittiğini tahmin etmiştim ama yanılmışım. Demek ki daha da tırmanacağız.
Zaman zaman ormanın içinde, çam ağaçlarını kokusunda, yeşil ile mavinin buluşmasını izlemek çıktığım yokuşu bana unutturuyor. Ara sıra hem dinlenmek hem de resim çekmek için kısa duruşlar yapıyorum. Bu kısa duruşlarda etrafımı da iyice inceliyorum.
İrfan önden önden gitmesine rağmen ara sıra beni beklerken buluyorum. Artık bu son tepe diyerek pedala fazla asılmadan ağır ağır sürmeye devam ediyorum. Yani aldanmamak gerek pedala asılıp tüm gücümü bitirmemek gerek. Önümde çamlarla kaplı bir tepe görünüyor.
Ve sonunda tepeye çıkmış bulunmaktayım, artık bundan sonrası kolay. Daha çok inişli olacağını tahmin ediyorum. Çünkü etrafta bulunduğum tepeden daha yüksek bir tepe görünmüyor. Burada kısa bir mola veriyorum. Kasları gevşetmek gerek. Ayrıca pistonlar da ısındı. Pistonları da soğutuyorum bu dinlenme esnasında.
Tepenin üstünden aşağıya doğru kısa bir iniş yaptıktan sonra yol düz olarak devam ediyor. Artık bahçeler, zeytinlikler ve tarlalar başladı. Ağaçlarda baharın beyaz gelinlikleriyle bezenmiş olduklarını tarlanın ortasında görüyorum.
Gölgeler giderek uzuyor. İkimizin yere vurmuş gölgelerini çekiyorum.
Yeni kuzulamış olan koyun sürüsünü otlatan çoban ile merhabalaşıp sohbet ederek bu yolun nereye çıktığını soruyor İrfan. Gerçi yolu biliyoruz ama buralarda yaşayan insanlarla hem sohbet etmek için hem de yol bilgisini almak güzel oluyor doğrusu. İrfan ve otlaktaki çobanı, koyunları çekiyorum.
Karşımıza çıkan ilk köyde mola vermek gerek. İyice acıktık doğrusu, üstüne de bir kaç duble çay iyi gider. Burası Gölova köyü. Bakkaldan yiyecek bir şeyler alıp köyün kahvesinde karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Köye girmiş olan İrfan bisikletle önden gidiyor kahveye doğru.
Zeytin ağaçları altında papatyalar beyaz bir halı gibi kaplamış ortalığı. Bahar ayının en güzel zamanı. Tüm çiçekler açmış, açan bu çiçekler doğayı süsleyerek en güzel kokularını etrafa saçıyor. Bu kokuların cazibesine kapılmış arılar etrafta uçarak her çiçeğe konup güzel kokulu çiçek nektarının tadına bakarak topluyorlar. Birden arı olmak geldi içimden. Etrafta o kadar çeşitli çiçek kokusu var ki insanın içini yaşama sevinci bir coşkuya dönüşüyor. Kokusu beni sarhoş etmişken çiçeklerin nektarını içmek acaba bana nasıl bir etki yapar diye kendime sormadan edemedim. Çiçeklerdeki bu nektarı da anca bir arı olursam tadına bakabilirdim. İşte o yüzden bu papatya tarlasında birden arı olmak istedim. Her papatya çiçeğine özenle konarak bir damla öz suyunu kana kana içmek.
Köyler birbirine yakın ve tarlalarda, bahçelerde işler çok. Güneş dağların ufkuna tam tepesine kavuştu. Artık akşam olmak üzere. Önümüzde pek yokuş olmasa da Menderese daha yolumuz var. Tepenin üzerinde batmak olan Güneş son ışıklarını vururken çekiyorum.
Buralara kadar belediye otobüsü seferleri var. Ben ilk defa geldim buralara ama belediye otobüsü ile değil bisikletle gelmenin mutluluğunu yaşıyorum. Otobüs durağı, yanındaki tabela sola doğru Palamutarası 2 Km mesafede olduğunu belirtmiş.
Güneş battı yarın doğmak üzere. Hava kararmadan son ışıkları altında köylerden geçiyoruz durmadan.
Karakuyu köyünde mola veriyoruz. Buradan sonra Tekeli ardından Menderese varacağız. Karakuyu dan sonra hava karardı. Günün son ışıklarında çiçek açmış bir ağacın resmini çekiyorum.
Aydınlatmaları yakıp yola devam ettik. Tekeli yoluna çıkınca organize sanayi bölgesine gelmiş olduk. Bu yolda aşırı kamyon ve tır trafiği var. Yolların bazı yerleri iyice dar. Kamyonlara yol vermek durumunda kaldık. Menderese kadar dikkatli gittik yol boyunca. Menderese varınca durmadan metro istasyonuna doğru pedal çevirdik. Zaten saat 20:00 olmuştu. Biran önce metroya binip eve varmak gerekti. Cumaovası ilk istasyon olması bizim rahatça vagonda bisikletlerimiz ile birlikte yer bulmamıza neden oluyor.
İki dengesiz biraz yorgun ama birlikte pedal çevirmekten mutlu olmuş bir gülümsemeyle evlerimize doğru yol aldık. Sanki uzun zamandır birlikte pedal çevirdik ve bundan sonra da çevirmeye devam edeceğiz. Aramızda hiç bir tartışma olmadan, birbirimizi kırmadan 4 gün boyunca birbirimize güvenerek, birbirimizi kollayıp gözeterek, nerde akşam orda sabah diyerek zaman geçirdik. İyi ki seni tanıdım sorumsuz.
Metro içinde oturmuş, elçek ile kendimizi çekiyorum bir poz. Başlarımız birbirine değiyor.
Metro bizi Alsancak gara götürdü. Ben burada indim, İrfan ile vedalaştım. İrfan Karşıyaka’ya devam etti. Ben de Alsancak gardan sahil yolundaki bisiklet yolundan eve sorunsuzca vardım gecenin karanlığında.
Bu gün yaptığım yol kilometre saatime göre toplam 105 km civarında. Yağmur yağmasına rağmen hiç ıslanmadık. Zaten kısa süreli yağdı. Bir de yağmurluk ve çöp poşetlerini giyince yağmurun yağmadığını gördük. Geri kalan zamanda hava açık ve güneşli idi. 4 gün boyunca çadırı yanımda taşıdım ama çadırı kurup içinde kalmadan turu tamamladım.
Bu gün yaptığımız yok yaklaşık olarak toplam 99 Kilometre civarı.
Yaptığımız yolun haritası aşağıda