25 Nisan 2019 Perşembe
Maltepe köyü – Buruncuk – Menemen – Muradiye
(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem
Bir acaip derde düştüm herkes gider karına
Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımiı veren huda dır kula minnet eylemem
Ey nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
Kul Nesimi
Öne çıkmış olan görsel, Gediz deltasında toprak alırken. Suyun kaynağına yolculuk pankartı da sazlıkta serilmiş.
İyi bir uykudan sonra erkenden uyanıyorum. Hava aydınlanmış, çadırdan dışarı çıkınca çadırı, bisikletim KUZ piknik masasına dayalı olarak çekiyorum. Pankart ağaca bağlı. Bu gün kendimi Kalabalık içinde yalnız, yalnızlık içinde kalabalık halde hissediyorum.
Suyun kaynağına yolculuk pankartı iple ağaca bağlı durumda. Görselde yüksek dağlardan akan şelale nehir olup akıyor. Nehirde tahta köprü var, üzerinden bisikletliler geçiyor. Sol tarafta ağaçlıklar içinde köy evleri.
Geleneksel olarak pankartın yanında resim çekiliyorum, sabah serinliğinde deri ceketi giydim.
Sabah kalktığımda ilk işim kahve pişirmek. Aç karnına kahve içerek güne başlarım her zaman. Tek kişilik cezvede köpüklü kahve pişiyor, ocağın etrafında rüzgarlık var. Rüzgarlıkta Urim Baba’nın logosu var. Bir tane de fincan ocağın yanında duruyor.
Beni ortalıkta gören akşamki misafirim koruyucu köpek yanıma geldi. Sevip okşadım, hayvanlar nedense sevilmeyi seviyorlar. Kahvaltımı karşıdaki benzin istasyonunun arkasındaki bahçede yapıyorum. İstasyonda su ve tuvalet te var.
Mihaly Csikszentmihalyi’nin ortaya koyduğu “Flow Theory” Akış Teorisi
Şöyle diyordu Mihaly, “Yaşamımızın en mükemmel anları pasif, alıcı ve dinlenme halinde olduğumuz anlar değildir. En mükemmel anlar genellikle, kişinin beden ve zihnini gönüllüce bir çaba harcayarak, zor ve denemeye değer bir şeyi başarmak amacıyla en uzak sınırlarına kadar esnettiği anlarda yaşanır.”
Bisiklete 2008 yılında binmeye başladım. İlk en uzun bisiklet turunu 2010 yılında İzmir’den Alaşehir’e kadar gidip geldim. Bu turu 3 günde yaptım. Hem de tek başıma. Oğlum Alaşehir’de askerlik yapıyordu. Ben de onu ziyarete bisikletimle gittim. Ondan sonra da turlar yaptım şimdiye kadar. İlk yaptığım tur tek başına yapmakla başladı ama sonraki turları tek başıma yapamadım. Her turda mutlaka birisi yada birileri mutlaka yanımda vardı. Bundan hiç bir zaman gocunmadım ve yanımdakilerle sorunsuzca, çok iyi turlar yaptım. Ne zaman bir tura gitmeye çalışsam mutlaka birisi bana katılır birlikte turu yapar dönerdim.
Suyun kaynağına yolculuk turunda insanlardan kaynaklı çevre kirliliği, insan eliyle yapılan erozyonu, nehirlerimiz temiz aksın diye çabaladığım bu tura sabah olmasına rağmen kimse gelmedi. Ben de turu tek başıma yaparım diyerek Mihaly’nin akış teorisindeki gibi ” Beden ve zihnimi gönüllüce bir çaba harcayarak, zor ve denemeye değer bir şeyi başarmak amacıyla en uzak sınırlarına kadar esnettiğim anlarda yaşamaya” karar verip yola çıktım. İnsanlar bu konuda duyarsız olabilir ama ben duyarlı bir vatandaş olarak sorumluğum gereği görevimi yapacağım ve insanları aydınlatacağım. Yanıma kimse gelmeyince yalnız olarak içimdeki kalabalık ile yola çıktım. Artık yoldayım ve Dünyayı arkamda bırakarak Maltepe köyünden geçip daha önce toprak alacağım Gediz nehrinin kıyısına geldim. Gediz nehrinin kıvrıldığı yer yola en yakın yer ve haritada buradan daha yakın nehre ulaşacağım bir yol yok. Kıyılarında sazlar bitişmiş, geniş Gediz nehri sakince akıp denize kavuşacak bir süre sonra. Su çamur renginde bulanık akıyor.
Mil toprak kaplı Gediz nehrinin kıyısında sazlıklara pankartımı serdim, kahve takımlarını da çıkardım çantadan.
Toprak yumuşak ve milli olduğundan bisikleti sehpası üzerine park edemiyorum. Tarım aracının demirine bisikleti dayadım. Bisikletim ve arkasında sazlıklarda serili pankart ve kahve takımı.
Bisikletin aparatına kamerayı bağlayıp toprağı yerden alırken bir poz çekiliyorum otomatik olarak. İnsan eli ile kirlenmiş toprağı alarak Gediz nehrini takip edip doğduğu yer olan suyun kaynağına götürüp dökeceğim. Toprağı güvenle taşımak için yarım litrelik pet şişeye dolduruyorum. Suyun kaynağı olan Murat Dağına kadar 500 kusur kilometreden fazla çantamda taşıyacağım. Birçok köy, kasaba ve şehirden geçerken yeni yollar, yeni yüzler göreceğim. Taşıyacağım toprağı suyun kaynağına dökerek denize ulaşasıya kadar kirlenmeden, arınarak ulaşmasını dileyeceğim. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.
Toprağımı pet şişeye doldurup çantama yerleştirdim. Ardından kahvemi pişirip içiyorum afiyetle pankartımın yanında.
Kahve takımlarını çantaya yerleştirip yola çıktım. Nehre yakın su kanallarının yanından giden set üzerindeki toprak yoldan gideceğim İzmir – Çanakkale yoluna kadar. Sağda kanalın içi boş, su akmıyor.
Set üzerinde giderken bir kaç koyun sürüsüne ve ağılına denk geldim. Burada iri çoban köpekleri beni hoş karşılamadı, korkutucu şekilde havlıyorlardı. Ağıl kanalın karşı tarafında olduğu için serbest dolaşan köpekler tahta köprüden geçmeye cesaret edemediler. Ben de bisikletten inip yürüyerek ağıldan uzaklaştım. Köpekler havlamayı kesince bisiklete binip yoluma devam ettim. Yeri geldiğinde köpeklere dayı diyeceğimi biliyorum. Kanal boyu beni Buruncuk köyünün olduğu yerdeki ana yola çıkardı. Köprü başındaki Gediz tabelasını uzaktan çekiyorum. Karşıda kayalık yamaç var. Bu kayalıkların üstünde Larissa antik kenti var, henüz kazı yapılmamış az bilinen antik kentlerden birisi.
Gediz nehri için için akıyor ama yüzeyinde belirtisi görülmüyor. Sanki durgun bir su birikintisi gibi. Her iki kıyısında taşkınlar için set yapılmış Gediz nehrinin. Setin dışında tarlalar, bahçeler uçsuz bucaksız. Gediz nehrinin bereketi ile ürünler yetişiyor.
Yol duble olunca ortadaki bariyerleri bisikletimle aşmak olanaksız. O yüzden ters şeritten olabildiğince karşıdan gelen araçları kollayıp gideceğim karşı tarafa. Karşıda yüksek bir kayalık tepe. Tepedeki Larissa antik kenti fark edilmiyor bile.
Ben yola çıkınca karşı şeritteki bir bisikletçi beni görüp bekledi. Ben köprüyü geçip karşı şeride geçince beni bekleyen arkadaşla tanıştım. İsmini deftere not aldığımdan unutmadım. Hikmet Ulaş Şimşek beni tanıyormuş ve bana kendi turuna çıkarken Güney kasabasında nerede kaldığımı ve hangi yolu gideceğini sormuştu. Ben de elimden geldiği kadar yardımcı oldum bildiğim kadarı ile. Öğle zamanı olunca acıkmışım, Hikmet te acıkmış. Buruncuk’ta güzel köfte yaptıklarını biliyorum. Birlikte lokantaya oturup yarım ekmek köfteleri ve ayranı ısmarlayıp yemeğe başladık masada. Garson da bizi çekiyor köfte ekmeği yerken.
Hikmet Ulaş Şimşek Çanakkale’ye kadar pedallamayı düşünüyor. Ona gideceği yolu, kamp yapacağı yerleri söyledim. Bir süre turlar, yollar hakkında sohbet ettik lokantada. Eh yola çıkma zamanı diyerek son kez birlikte resim çekiliyoruz ayakta. Üzerimde beyaz tişört, kırmızı ay yıldız baskılı. Hikmet ise düz beyaz tişört giymiş.
Hikmet ile iyi yolculuk dilekleri ile ayrılıp Gediz nehrinin kıyısından gitmeye başladım. Aslında nehir kıyısındaki set üzerinde toprak yol var Emiralem yakınlarındaki regülatöre kadar ama yaptığımız keşifte Set bir kaç yerden nehre akan dereler büyük yarıklar açıp geçilmeyi olanaksız kılmış olduğunu görmüştüm. O yüzden nehre paralel giden asfalt yolda gidiyorum. Karşıma eski beton köprü geldi. Çanakkale yolu eskiden bu köprüden geçiyormuş. Şimdiki yol düz olarak başka bir yerden gidiyor.
Köprüden geçince Menemen kasabasına ulaştım, buradan tekrar Gediz nehrini yanına geldim. Gediz nehrinin yanında dev kanallar var. Buradan Menemen ovasına suları dağıtıyorlar, tarlalara, bahçelere. Kıyıları beton kaplı kanala bahçedeki bir borudan su akıtıyorlar.
Gediz nehrinin Emiralem civarında Yamanlar dağı ile Dumanlı dağ arasında dar bir geçit var. Bu dar geçitten sonra genişleyen Menemen ovası geniş bir tarım arazisi olarak Gediz nehrinin taşıdığı bereketli topraklarla dolmuş zamanla. Burada devlet su işleri kurumu regülatör kurup kanallarla Menemen ovasını sulamada kullanıyor. Regülatör kapaklarından sonra akan sular nehir yatağından köpürerek akıyor.
Regülatörün kapağından fışkıran sular köpürerek dar bir yerden akmaya devam ediyor. Tam aşağısını çekiyorum.
Regülatör olan yer nehirdeki suyu tutuyor. Geniş bir gölet oluşturmuş, karşıda dar geçit ve nehir yatağı.
Regülatör kapaklar bölümü, burada köprü ile karşı taraf birleştirilmiş. Sadece 1 arabanın geçeceği kadar genişlikte. Solda kapakların demir konstrüksüyonu köprünün bir başından diğer başına kadar.
Demir platformda kapaklara bağlı çelik halatlar en üstte makarada toplanıyor. Her makarada elektrik motoru var. Elektrik motoru yardımı ile kapaklar açılıp kapanıyor. Sayabildiğim kadarı ile 20 civarı kapak var.
Tarım sulama ihtiyacına göre kapaklardan kanallara veriliyor. Geri kalan fazlalık su nehir yatağına bırakılıp akması sağlanıyor. Nehir yatağı dar geçitten akıyor.
Mayıs ayının uzun dikenli Katır tırnağı çiçekleri sarıya boyamış baharı. Katır tırnakları yol kıyısında, kokusu doğaya karışmış, rengi de öyle.
Yamaçta taş ev, bağ evi olarak kullanılıyor sanırım. İçinde oturan yok gibi. Bodrum katında kapı, üzerinde bina taştan örülmüş. Balkon beton ile yapılsa da pek sağlam görünmüyor. Altında sadece bir destek konulmuş. Evin ön kısmına bakan sundurmanın önü açık. Binanın üstü kiremitle kaplanmış
Gediz nehri kenarları yeşillikler içinde sakince akıyor. Kıyılarda sazlıklar, kavak ağaçları, söğüt ağaçları var.
İki dağın arasındaki dar geçitten geçip Manisa ovasına vardım. Burada arazi iyice genişlemiş. Her taraf bağ bahçe.
Manisa’nın Yağcılar köyüne geldim. Köyün meydanında gezinen tavuklar ve hindiler ortalıkta dolaşırken erkek hindi dişilere kur yapıyor kabararak. Daha ilerde çocuk oyun parkı var.
Çocukken erkek hindilerin kabarması için “Kabaramazsın kel Fatma, annen güzel sen çirkin” diye söylenirdik. Hindi de suratındaki ibikler kıpkırmızı olur, tüylerini iyice kabartır, kuyruğunu yelpaze gibi açar, kanatlarını genişleterek yere kadar değdirip bizi korkutmaya çalışırdı. Hindi beni görünce kabararak poz veriyor. Ben de onu çekiyorum yandan.
Hindi tam olarak arkasını dönünce kuyruk tüyleri büyük bir yelpaze gibi açılarak güzelliğini gösterdi bana.
Hindi etrafında bir tur atarak yüzünü bana döndü. Başının üst tarafı beyaz, gözlerinin etrafı mor karışımı bir renk, ensesinden aşağısı, boynu, ve burnunun ucu kabarık kırmızı renkte. Gagası görünmüyor kabarık kırmızı deriden. Hindinin savunma sistemi tam kapasiteyle devrede.
Gediz nehrinden ayrılmadan önce son bir kez çekiyorum. Kıyıları ağaçlar kaplamış, karşı kıyıda ise kum birikintileri.
Manisa Celal Bayar üniversitesinin yerleşkesindeki yola çıktım. Nehrin üzerinden karşıya yol olmuş köprüden geçiyorum. Buradan Muradiye kasabasına gideceğim.
Muradiye kasabasına geldim, burada hanımın akrabasında bu gece kalacağım. Akrabanın oğlunun dükkanına, oradan evine gidip yerleştim. Bisikletim KUZ dükkanda duruyor. Yengenin hazırladığı nefis yemekle karnımı doyuruyorum. Sıcak bir duşun ardından yumuşak yatakta rahatına varsam da çadırda kalmanın rahatı daha güzel bence.
Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 58 Kilometre civarı
Aşağıda yaptığım yolun haritası