17 Mayıs 2014 Cuma
Üçkuyular – Karşıyaka – Bostanlı – Seyrek – Foça
(kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Kaçırma gözlerini hayattan.
Hep hayatın içinde olsun bakışların.
Hep kendi içinde.
Baktığın kadar varsın bu hayatta.
Hatta sadece bakmakla da yetinme.
Görmen de lazım.
Görüp de bilmen, bilip de sevmen lazım.
Hayatı kendi içinde, kendini hayatın içinde.
Bir nefeslik molaları çok görme kendine.
Arada bir karanlıkta kalsa da bir yanın,
sakın pes etme..!
Çekil kendi kabuğuna bir süre.
Sadece içine bak.
Kendi aydınlığın senin içinde.
Ara ve bul..!
Gerçeğin düşlerle bölünmesine,
düşlerin gerçeğin altında ezilmesine izin verme.
Paulo Coelho
Öne çıkmış olan görsel, bir kişi bisikleti ile Foça’daki tepede, yel değirmenlerine doğru gidiyor.
Güzelçamlı bisiklet festivalinin sonuncusunda arkadaşım CAT Bisiklet derneği başkanı Metin Çelik tur sırasında bana ” Urim Baba seneye bisiklet festivali düzenleyeceğiz. Festivale katılıp bize yardımcı olur musun” diye ricada bulununca elbette kendisinin bu teklifini geri çeviremezdim. İzmir de yapılacak olan bir bisiklet festivaline katılmamam olmazdı. Metin’e tamam elimden gelen katkıyı sağlarım diye söz verdim. Bana o gün detaylarını anlattı. Kamp alanı ilk toplanma yeri İnciraltı kent ormanı olacaktı. Bisikletlerle İlk gün tüm körfezi dolaşarak Bostanlı dan bisiklet yoluna girip Kaklıç, Seyrek, Maltepe den Foça’ya varacaktık. Foça da kampı deniz kıyısında yapacaktık. İkinci gün Feribota binip Karaburun’a denizden geçip Mordoğan üzerinden Balıklıova. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitü yerleşkesinde kamp atacağız. Üçüncü gün 19 Mayıs bayramını kutlayıp İzmir’e doğru Urla, Güzelbahçe den Üçkuyular kent ormanına varacaktık. Benim görevim artçılık. En arkadan tura katılanları süpüre süpüre turu bitirmek.
Tur haritası da resimde görüldüğü gibi Afişe basılmış. En üstte İzmir pedallarımın altında bisiklet festivali. Altına 17 – 18 – 19 Mayıs 2014 ve İzmir körfezi haritası.
Festival günü geldi çattı. 16 Mayıs Perşembe akşamına doğru kamp malzemelerimi çantama yerleştirip, çadır, uyku tulumu ve matımı da bagaja yükleyip İnciraltı kent ormanına vardım. Çadırları kuracağımız yerde çadırı kurup yerleştim. Bu gece bizimle beraber çadır kuranlarla akşam tanışıp sohbet ettik. Gece olunca herkes iyi geceler deyip çadırına çekildi. Uzaklardan otobüsle gelmişlerdi ve yorgunluk anca dinlenerek geçeceğinden en iyisi uyumak. Ağaçlar altında çadırlar kuruluyor.
Gece bir süre yağmur yağdı, sabahın ilk ışıklarında kalkıp ıslanmış olan çadır ve altına serdiğim brandayı kuruttum. Kuruduktan sonra toparlayıp bisiklete yükleyip hazır hale geldim. Hava bulutlu ve kısa bir yağmur serpintisi geçiyor üzerimizden. Batı tarafında güneşin ilk ışıklarından gökkuşağı yedi rengini bize sunuyor. İzmir den katılanların kayıtları yapılıyor bu ara.
Ben de kaydımı yaptırıp forma, tur haritası, broşür ve taşıma çantasını alıyorum. Büyük şemsiye altında kayıt masası ve kayıt yaptıranlar.
Kahvaltının ardından kamp eşyaları kamyonet yüklenmeye başladı. Eşyaları büyük bir torbanın içine yerleştirip isimlerini yazdıktan sonra kamyonete yerleştiriliyor tek tek. Ben kendi eşyamı kendim taşırım, o yüzden kamyonete vermedim eşyalarımı. Herkes hazır olduktan sonra grup olarak yola çıktık. Trafik polisleri de bize eskortluk yaparak yolu açtı. Hava yağacak gibi görünmüyor, bulutlar parçalanmaya başladı. Göztepe üst geçidi olan asma köprünün altından geçen bisikletçiler.
Göztepe yaya geçidi asma köprüsü üzerinden bizleri çekenler var.
Göztepe köprüsünü geçtikten sonra ilk lambalardan deniz kıyısındaki yürüme ve bisiklet yoluna geçerek trafikten kurtulduk.
Bisiklet yolundan Cumhuriyet meydanına vardık. Kamyonet üstünde fotoğrafçılar resim çekiyor.
Cumhuriyet meydanında Atatürk heykelinin önünde toplanıp ilk önce saygı duruşunu yaptıktan sonra İstiklal marşını hep birlikte söyledik.
Cumhuriyet meydanındaki törenin ardından yola çıkıyor grup. Arkada kalanları da yola çıkardıktan sonra trafik polisleri yolun bir şeridini kapatarak tüm körfezi dolaşıp Bostanlıda ki bisiklet yoluna ulaşıyoruz. Trafik polisleri burada bizden ayrılıyor çünkü bisiklet yoluna araç girmiyor. Acemiler, bisiklete yeni başlayanlar, uzun tur yapmayanlar geride kalmaya başladı. Geride kalanları süpürerek gidiyorum arkadan.
Öğle yemeğini Gediz üniversitesinde yiyoruz. Köyleri geçerek Tarihi taş köprü üzerinden Gediz nehrini aşıyoruz.
Köy yollarından ana yola, Foça yolundayız. Grup epey ilerde. Geride Yalova dan katılan Aykut var. Dizinde problem var o yüzden yavaş gidiyor. Ben de onu yalnız bırakmıyorum. Foça’ya gelmeden önce yolun sağında Pers mezar anıtı var. Görmeden geçmek olmaz deyip anıt mezara giriyoruz.
KRAL YOLU VE PERS MEZAR ANITI (TAŞ KULE)
Pers Mezar Anıtı Anadolu ve Ege Arkeolojisinin en ilginç ve önemli yapıtlarından.
Persler’in Anadolu’daki 200 yılı aşkın süren egemenliklerinin en sağlam kalmış örneği.
Perslerin Anadolu’nun bazı antik bölge ve kentlerinde de bazı kalıntıları az da olsa günümüze gelebilmiş örnekleri arasında Pers satraplarının etkinliğinde kalan Daskyleion (Manyas, Ergili) kenti ve Kelainai (Afyon, Dinar),Tatarlı Tümülüsü yer alır.
Foça’nın 7 km. doğusundaki bir düzlükte, TAŞ KULE olarak anılan mezar anıtı İÖ 5. yüzyıla ait. Bağımsız bir kaya kütlesinin şekillendirilmesiyle oluşturulan bu anıtın karakteristik özellikleri, onun bir Pers için yapılmış olduğuna işaret etmekte. Anıt Pers Kralı Kyros’un Pasargadai’deki (İran) mezar anıtı ile benzerlikler göstermekte.
Pers Kralı Kyros İ.Ö.547 yılının sonlarına doğru Sardeisi alarak Lydia Krallığına son verir; çok kısa bir sürede de tüm Anadoluyu ele geçirir. O zamanın dünyasının tüm ticaretine egemen olmak istiyorlardı Persler. Bunun için Akdeniz limanları ve Anadolu kervan yolları üzerinde denetimi sağlamaları gerekiyordu. Önceden var olan bir yolu Pers Kralı I.Dareios (İ.Ö.522-486) geliştirir. Herodotosun Kral Yolu diye adlandırdığı bu yol, Sardeis ile Güneybatı İranda ki Susaya değin uzanıyordu (Herodotos, V 52-54). Daha sonra bu yola Ephesosu da ekler Herodotos (Herodotos, V 54). Bir yol da Sardeis ile Phokaia arasında bulunuyordu (Herodotos, II 106). Kral Yolunun devamı ve uzantısı olmalıydı bu yol. Kral Yolu araba trafiğine uygundu. Genellikle bir tür stabilizeydi, şose biçiminde bir yoldu. Phokaiayı Sardeise bağlayan yol, büyük olasılıkla Foçaya 7 km. uzaklıkta yer alan Pers Mezar Anıtının ve buradaki eski yolun bulunduğu yerden veya yakınından geçiyor olmalıydı. Şimdilerde bile Susa Yolu diye anılır halk arasında bu Anıtın yanından geçen eski yol. Son yıllarda bu anıt mezar ve çevresinde yapmış olduğumuz çalışmalarda ilginç ve önemli sonuçlara varıldı: Olasılıkla Sardeis savaşı sırasında ölen Susa Kralı Abradatas için Pers Kralı Kyros tarafından yaptırılmıştı bu anıt mezar. Kral Yolunun, yani Susa Yolunun Susa Kralının anıt mezarının yanından geçmiş olması akla yakındır. Diğer bir değişle Susa Kralının anıt mezarının yanından geçen yol, bu nedenle belki de Susa Yolu olarak anılıyordu.
Mezarın gerçek kapısı batıdadır. Bu kapı giriş odası ve mezar odasına açılır. Mezar odasının sonunda döşemeye oyulmuş büyük bir mezar yer alır. Bu odaların duvarlarında herhangi bir süsleme bulunmaz.
Anıtın arkasında podiuma bitişik düzenlenen tören alanı üzerinde tahrip edilmiş bir sunağa ait izler vardır. Ayrıca İ.Ö. 6. yüzyıl stilini gösteren bir volüt parçası ele geçti sunağın yanında yapılan kazılarda. Anıtın sunak alanına bakan cephesinde, ana gövdenin üstünde ve kenarında bir stelin oturduğu yere ait izler de görülür. Mezarda yatan kişilerin isimleri yazılı olmalıydı bu stelin üzerinde
Pers Mezar anıtındaki son çalışmaları Phokaia Kazı kurulu başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit ve ekibi sürdürerek tamamlamıştır.
http://erkmensenan.blogspot.com.tr/2010/02/phokaiafoca-pers-mezar-ant.html
Pers mezarı görkemli biçimde kesme taş bloklarla yapılmış.
Mezar kaya bloğu üzerine kondurulmuş, diğer yandan çekiyorum mezarı.
Pers anıt mezar da bir süre dinlendikten sonra yola çıkıyoruz. Önümüzdeki yokuşları çıktıktan sonra deniz tüm güzelliği ile karşımızda beliriyor. Güneş ufka yaklaşmış parlak ışıklarını saçmaya devam ediyor. Deniz kıyısına resim tablosundaki gibi bir kaç ada serpiştirilmiş sanki.
Zirveden sonra Foça’ya kadar iniş, kendimizi çılgınlar gibi salıyoruz.
Foça’nın çirkin yapıları göründü ilk önce. Zamanla giderek artıyor bu çirkin yapılar ve buna dur diyen de yok. Tüm kıyılar böyle yağmalanmakta.
Sol tarafımda güzel kayalıklar doğal güzelliklerinden henüz bir şey kaybetmemiş. İleride belki göremeyiz bu güzelliği. Talan ve rant olduğu sürece.
Foça’nın simgesi yel değirmenleri. Zamanında çok iş görmüş olan yel değirmenleri modern makinalara yenik düşmüş. Don Quijote bizdeki söylemiyle Don Kişot ve yardımcısı Sancho Panza 17. yüzyılda yel değirmenlerine savaş açmış fakat savaşı kazanamamış. Makinalar Don Kişot’un savaşını kazanmış mıdır? Yoksa makinalarla savaşacak kahramanı beklemek mi gerek. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Foça’nın içine girmeden 10 km ileride kamp yapacağımız yere geldik. Herkes çadırlarını kurup yerleşiyor okaliptüs ağaçlarının altına
Akşam olmak üzere güneş yarımadanın burnunda batmak üzere ve ben bu anı izlemeye başladım.
Kimisi kendini serin sulara bıraktı. Su harika olmalıydı ama keyfim olmadığından ben girmedim. Durup dinlendikten sonra vücudum soğuyunca akşam serinliğinde üşendim doğrusu. İki kişi denizde.
Güneşin yavaş batışını seyrettim gözden kayboluncaya kadar. İnsan bu anı kaçırmamalı bence. Tüm dünyadaki canlılara hayat veren güneş her akşam batarken ertesi gün tekrar doğacağını bilmek bana büyük bir huzur veriyor. Yarımada ucunda kızıla boyanmış gök ve bulutlar. Bir tekne denizde demirli.
Akşam yemeği biraz gecikmeli olsa da gelince sıraya girip alıyoruz. Acıkmışız epey, yemekler de lezzetli. Yemekten sonra Batı Ankara bisiklet grubu ile birlikte büyük bir çember oluşturarak oturup sohbet ederek iyice kaynaştık. Kendi yükümü taşıdığımdan biraz yorgunluk hissediyordum. Fazla geç olmadan çadırıma girip dinlenmem gerek diyerek arkadaşlara iyi geceler diyerek çadırıma girdim ve hemen uykuya daldım.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 90 Kilometre civarı.
Yaptığımız yolun haritası aşağıda