23 Haziran 2013 Pazar
Gökova Bisiklet Turu 5. Gün
( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )
Heeeey
Ne duruyorsun be , at kendini denize
Geride bekleyenin varmış , aldırma
Görüyormusun her yerde Hürriyet var
Yelken ol , kürek ol , dümen ol , balık ol , su ol
Git gidebildiğin yere kadar.
Orhan Veli Kanık
Sabah horoz sesleriyle uyanıp toplanıyoruz, ardından kahvaltımızı yaptıktan sonra şöyle hep beraber bir zeybek oynayıp sabah sporumuzu yapıyoruz. İrfan , Yıldız ve ben ağırdan alıyoruz bu gün çünkü biz grubu takip etmeyip Bozburun’a doğru devam edeceğiz. Arkadaşlarla vedalaşıyoruz, Ayşe Kuş, Şafak Omaç, Mukaddes Akbulut, Ahmet, Asaf Yıldırım, Burcu Kural hepinize teşekkürler, tur boyunca birbirimizi hiç bırakmadık ve güzel zaman geçirdik.
Arkadaşları yolcu ettikten sonra biz de toparlanıp yola çıkıyoruz. Hisarönünden sağa sahilden devam ediyoruz. İrfan bizi Turgut şelalesine götürecek. Tabelasını görünce şelaleye doğru toprak yoldan tırmanmaya başlıyoruz. Bazı yerler zorluyor ama tırmanma fazla değil çabucak varıyoruz ki şelale girişinde görevli koymuşlar ve giriş ücretli diyor. Biz de bu duruma tepki gösteriyoruz tabi ki, her yer ücretli olursa böyle gezip görmenin anlamı kalmaz. Haliyle girmiyoruz ve tırmandığımız yokuştan aşağıya geri dönerek ana yolumuza devam ediyoruz. Hava sıcak, fazla bunalmadan bir ağacın gölgesinde dinleniyoruz. Elçek ile üçümüzü akasya ağacına yaslanmış olarak çekiyorum.
Orhaniyeye gelince buranın meşhur kız kumunu görüyoruz. Burada denizin içinde kumdan bir yol var, biz de bisikletleri bırakıp girmiyoruz, yola devam ediyoruz. Turgut köyünden tırmanmaya başlıyoruz. Tırmanışın ardından sahilden ilerleyerek Selimiye köyüne vardık. Yüksekten Bozburun köy manzarası. Burası etrafı dağlarla çevrili şirin bir yer. Küçük bir yarımada denize doğru çıkıntı yapmış.
Burada köyün içine girip uygun bir yerde oturuyoruz. Yıldız ve ben denize girip serinlemeye çalışıyoruz. Gölgede bankın üstünde kahve pişirip bir güzel afiyetle içiyoruz.
Selimiyeden çıktıktan sonra yine yokuş başlıyor, ağır ağır tırmanmaya başlıyoruz. Fazla yolumuz yok ama yokuş yavaşlatıyor biraz. Bozburun’a varıyoruz, girişte bir çeşme görüyor İrfan , burada biraz dinlenip sularımızı tazeleyip dolduruyoruz. Bozburun tabelası ve köy girişi.
Köyün marketinde yiyecek bir şeyler alıyoruz karnımız acıktı. Yıldız daha önce buraya gelip kamp yapmış, Karya bisiklet turunda kamp yaptıkları plaja götürüyor. Plajda kafeterya ve banklar var, burada çadır kurup kalabilirmiyiz diye izin istiyoruz, o da kalabilirsiniz deyince küçük çam ağaçlarının altında çadırlarımızı kuruyoruz. Hemen menemenimizi yapıp karınlarımızı doyuruyoruz. Plajda denize girip serinledikten sonra biraz dinleniyoruz. Burada ben bir fikir atıyorum ortaya, böyle turlarda bir kişi alışverişte harcamaları yapsın diğerleri karışmasın nasıl olsa ortak yiyip içiyoruz onun için kasa olarak İrfanı seçip ona paraları veriyoruz.
Kampımızı kurduktan sonra bisikletleri kilitleyip köyde dolaşmaya çıkıyoruz. Solda evler, yol kilitli taş döşeli. İleride dükkan önü üstte gölgelik gerilmiş.
Bozburun korunaklı bir koy, koy içinde bile küçük adacıklar var. İşte onlardan biri, şirin, küçük bir ada. Üzeri kayalık ve bir miktar ağaçlar bitişmiş.
Bozburun kordonunda kilitli taş yolda dolaşırken üçümüzün ayaklarımızı çekiyorum. Yıldızda tokyo terlik, bende terlik. İrfan spor ayakkabısını çorapsız giymiş.
Kilitli parke döşeli yolda gölgelerimiz uzamış üçümüzün. Demek akşam olmak üzere.
Bozburun’un kordonu çabucak bitiyor ve geri dönüyoruz. Koy korunaklı yer olunca çeşitli tekneler sahile bağlanmış. Bunların aralarında yelkenli tekneler de var. Direkleri uzun.
Bozburun köyü harika bir yer, doğal liman yapısıyla teknelerin demirlemesine uygun bir yapısı var. Köy sessiz , sakin , acaip müzik gürültüsü yok. Tam dinlenip tatil yapılacak bir yer. Koy komple yürüme yolu yapılmış, biz de akşam yürüyüşünü üçümüz sohbet ede ede kıyıda bağlı teknelere baka baka gerçekleştiriyoruz.
Hava kararmadan kamp yerimize dönerek akşam yemeğimizi yapıp yiyoruz. Hava kararınca biralarımızı alıp ayın doğuşunu seyre dalıyoruz. Ayın doğduğu tarafta dağın yamacının ardında önce bir ışık hüzmesi ardından ay kendini dağın yamacının tam ortasında kendini göstermeye başlıyor. Tam dolunay yani ayın ondördü. Ayın büyülü ışığına kendimizi kaptırarak biralarımızı yudumluyoruz.
Ay dağın yamacından tam ayrılırken.
Ve ay yamaçtan ayrılıp karanlık gök yüzünü aydınlatmaya başlıyor.
Dağ karanlık, parlak dolunay ve tekneler kıyıya bağlı harika bir geceyi yaşıyorum.
Piknik masasına İrfan ve Yıldız ayaklarını dayamış gecenin tadını çıkarıyorlar. Arka fonda en güzel gecelerden biri gerçekleşiyor. Bozburun ayın şavkı ile yavaş yavaş aydınlanmaya başladı.
Bu manzarada bir Ege türküsü tutturuyorum;
Ah bir ataş ver Cigaramı yakayım
Sen salın gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Ah vur ataşı Gâvur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Anonim İzmir türküsü
Dolunay ışığında yelkenli teknelerin direkleri uzun mu uzun.
Öyle bir zamanda burada olduğumuz için şanslıyız. Hava gayet sakin ve güzel, yaz akşamı, denizin kıyısında üstelik dolunayın muhteşem güzelliği ve de üç dengesiz güzel insan, daha ne olabilir ki.
Ertesi gün nereye nasıl ve hangi yoldan gideceğimizi kararlaştırıp yatmak üzere çadırlarımıza girip tatlı bir uykuya dalıyoruz.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 40 Kilometre civarı.
Bu günkü yolumuzun haritası aşağıda
Yazı fotoğraf kombinasyonu gayet güzel olmuş…
selimiye harika bir yer bayılıyorum oraya eski taş evler sakin deniz muhteşem
Efsaneye göre sevdiği erkeğe kavuşmak için eteğinde topladığı taşlarla denizi doldurur genç kız. Eteğindeki taşların bittiği yerde çaresiz sulara gömülür. Tam o noktada heykeli vardır genç kızın: Orhaniye-Kız Kumu=) Ne hikayeler ama değil mi!
Ve Selimiye! Ah! En son 2008’de gitmiştim. Yüreğim kaldırmıyor oralara gitmeyi, güzel anılarım var oralarda=)
Ve Bozburun. Meydanıyla, kahveleriyle, biracıları ile..
Bir sefer de denizden Lorima’ya gideceğim, karayolu erişimi yok oranın. Daha devamını okumadım maceranın; ama Taşlıca’dan Serçe Limanı’na kadar bir toprak yol vardı. Ne güzel yerler. Fotoğraflarla Urim Baba dilinden okumak da çok keyifli=)