8 Nisan 2014 Salı
Bozcaada – Ezine – Bayramiç – Evciler – Ayazma
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima
Ahmet Telli
Öne çıkmış olan görsel, ben Bayramiç göletini izliyorum bisikletim KUZ üzerinde.
Yağmurun pıtırtıları güzel bir uykuya doymama neden oldu. Sabah yağmurla yıkanmış tertemiz bir havada uyanıyorum. Güzel bir gün olacağa benziyor. Eşyaları ve çadırı toplayıp bisiklete yüklüyorum. Vapuru kaçırmamak gerek, yoksa öğlen vapuruna kalırız. Fazla oyalanmadan iskeleye doğru hareket ediyoruz. Otlar ve bayırdaki çam ağaçları.
Sabah vapuruna binecekler dışında herkes uykusunda. Kasaba sessizliğe bürünmüş, hava sakin, dünkü fırtına dinmiş. Kasaba dingin ve temiz.
İskeleye gelip vapura biniyoruz, bisikletleri park edip yukarı çıkarak akşam aldığımız poğaçaları masaya seriyoruz. Masa dar olmasına karşı kahvaltı için yeter bile. Sıcak çayları ısmarlayıp bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Üçümüz kahvaltı yaparken çekiliyoruz.
İskeleye gelip yanaşınca gemiden inerek Geyikliye doğru yola çıktık. Geyikliden Ezine tabelasını takip ediyoruz.
Geyiklide oyalanmadan Ezine’ye devam ediyoruz. Tabelada; Ezine 18, Çanakkale 69 Kilometre mesafede olduğu yazılmış.
Gördüğünüz atlar Yılkı değil, yani sahipli. Otlasınlar diye otlağa bağlanıp bırakılmış. Üç tane at otluyor.
Son defa uzakta kalan Bozcaada’ya bakıp resmini çekiyorum.
Gökçebayır köyünde çay molası veriyoruz. Tabela köyün girişinde.
Gelirken hepsini görmüştük tabelada yazan yerleri. Şimdi sıra Ezine de. Tabelalar dört tane, en üstte Gülpınar, Apollon Smintheion 43 Sağı işaret ediyor. Sola ise; Çanakkale, Ezine.
Ezine’ye de az kaldı. Ezine 6, Çanakkale 54 yazılmış tabelaya.
Ezine yolu da düz değil, belli bir eğimle tırmandık durduk. Arada çeşme de olunca kısa mola vermeden geçmek olmaz. Mustafa’yı bisikletlerin başında çekiyorum.
Ezine yolları da eğri büğrü, nedense karayolları düz yapmamış.
Havada bulutlar pek yüksek, yağmur yağma durumu şimdilik yok. Ama bahar ayındayız belli mi olur?
Yol neredeyse doksan derece dönüyor ileride.
Koyunlar kuzulamış, taze otları yiyerek karınlarını doyuruyor. Koç ayakta etrafı kolaçan ediyor. Anne koyun ve kuzu yerde.
Ezine’ye vardık, burada biraz mola vermeli. Tabelada; Ezine Nüfus 14000 yazılmış.
Yağan yağmurlardan dolayı çaylar akıyor şırıl şırıl.
Geçmiş yıl Çanakkale dönüşünde bu parkta mola vermiştik öğlen yemeği için.
Aslında bir hamama girmeliydik ya neyse yolumuz epey var. Fazla oyalanmak istemiyoruz. İki kubbeli hamam önündeyiz.
Özel bir bankada müdür olan Levent Çakıcı’nın misafiri oluyoruz. Kahve ikram ediyor bize. Kahveden sonra bir resim çekilmek icap eder değil mi? Bizi ikinci defa misafir eden Levent ile beraber resim çekiliyoruz dördümüz.
Levent ile vedalaşıp kahve için teşekkür ettikten sonra yola çıkıyoruz. Ana yolda bir süre gittikten sonra Bayramiç yoluna saptık. Tabelada düz olarak; Ayvacık, İzmir, sağa doğru Şehir merkezi, sola doğru Bayramiç yazılmış. İrfan önümde, ileride döneceğimiz yerde direkte Türk bayrağı dalgalanıyor.
Dönemeçteyiz, büyük bir direkte Türk bayrağı dalgalanıyor, sola doğru döneceğiz kavşaktan.
Ayazma 54 km diyor tabelada, ne yapalım biz de gideriz. Ayrıca araç muayene istasyonuna da gidiyor yol.
Bayramiç’e kadar yol düz görünüyor.
İsmi ilginç bir dere ile karşılaşıyorum; Harharik. Ne demek acaba diye merak ediyorum.
Harharik çayı az da olsa akıyor yeşilliklerin arasından.
Her çeşmeden su içmek gerekiyor. Bunu dengesiz İrfan söylüyor. Uzun bir yalağın içine borudan su akıyor sürekli. Hayvanlar bu yalaktan su içiyor.
Ağaç altı bulduk mu mola veriyoruz. Çam ağacının gölgesinde bisikletler park etmiş.
Az ileride bir sıra çam ağacı var, bir sırası da kesilmiş, neden kesilmiş belli değil.
Yol kıyısında arabanın biri tilkiye çarpmış.
Ana yolun gürültüsü burada yok, yolun sakinliğinde gitmek rahatlatıyor. Tek katlı evler, sağda ağaçlar yeni yaprak açmış yeşilleniyor.
Ayrıca bahar gelmiş ağaçların beyazlığını da görmek çabası.
Yoldan biraz içeride, yeşillikler içinde çeşme. Arkası tarla ve kenarında ağaçlar.
Kimi meyve ağaçları daha yeni tomurcuklanmış.
Bayramiç’e vardık bile. Nüfus 14200 olarak yazılmış.
Belediye bisikletçilerin geleceklerini tahmin etmemiş olacak ki mazgalları gelişi güzel yapmış. Amaçları sadece yağmur yağdığında mazgaldan sular kanallara aksın yeter. Ama biz geldik bisikletimizle ne olacak? Mazgal aralıklarına tekerlek girebilir çünkü gidiş yönüne göre düz takılmış.
Yolun orta kaldırımına çiçekler dikmiş güzelce, Yani belediye güzelliklere önem veriyor. Hakkını vermek gerek.
Dedim ya gelişigüzel mazgalları yerleştirmiş diye işte bu mazgalı bisikletçiye göre normal yerleştirmiş. Her hangi bir tehlike meydana getirmiyor. Çünkü demirler enine döşeli.
Hemen ardı sıra gelen mazgal da tehlikeli bir biçimde yerleştirmiş. Bir de demirlerin de kırılmış bir kaçı. Tam lastiklere göre, kaçamazsan tekerlek girer.
Bayramiç ana yoldan biraz içerde, sakin, küçük bir kasaba. İleride iki şerefeli minare görünüyor.
İleriden sola döneceğiz, hedefimiz Kaz dağları. Antik adıyla İda. Tabela düz şehir merkezini, sola Çan ve Kazdağı (İda) olarak belirtmiş.
Döneceğimiz yerde sola doğru tabelalar konmuş. Çan, Kazdağı Ida 29, kızılay acil ve Bayramiç devlet hastanesi. Demek yolumuz 29 Kilometre kalmış. Az ilerde uyarı tabelasında burada okul olduğunu belirtiyor.
Tarihi bir cami ve minaresi taş duvar ile yapılmış.
Belediye duvarlara güzel hatun resimleri yaptırmış. Sanattan ve sanatçıdan anlıyor ve değer veriyor demek ki.. Yere yan olarak uzanmış kadının uzun saçları, üzerinde tül örtü. Kadın tıpkı kaz dağı gibi çizilmiş, başı zirveyi, kalçası diğer zirveyi andırıyor.. Havada bulutlar çizilmiş.
Hamzaoğlu konağı, tarihi eser. Kesme taştan yapılmış.
Bayramiç ten devam ediyoruz Evciler’e doğru. Bahçelerde ağaçlar çiçek açmış bembeyaz.
Bahar bu yıl çok beyaz gelmiş buralara. Etraf meyve ağaçları, üzeri bahar çiçekleri. İnsanın bu güzelliğe baktıkça bakası geliyor, bıkmadan usanmadan.
Kalın gövdeli bir ağaca aşı yapmışlar. Aşı da tutmuş ama ne aşısı yaptıklarını bilemedim. Gövdesine bakılırsa çitlembik ağacı ve Antep fıstığı aşılanmış sanki.
Birden bire karşımıza % 10 eğim çıkıyor, mecbur çıkacağız. Tabelaya öyle yazılmış.
Bazı köylerin yakınından geçiyoruz. Köy yoldan içeride olduğu için uğramaya gerek görmüyoruz.
Öncümüz, rehberimiz ve aynı zamanda kılavuzumuz İrfan Bayramiç baraj göletini yüksekten gören bir yerden etrafı inceliyor. Sanırım kamp için yer bakıyor.
Mustafa da sessizce İrfan gibi etrafı seyrediyor. O sadece manzarayı seyrediyor.
Eh benimde onlardan kalır yanım yok değil mi. Manzara güzel, karşıda Kaz dağları tüm muhteşemliği ile bizi çağırıyor bağrına. Buralara ilk defa geldiğimden Ayazma nerede diye bakınıyorum ama nerede olduğunu kestiremedim. Güzellikler göreceğimden eminim. İrfan etrafı inceledikten sonra baraj göletinin kıyısında kamp kuralım diye teklif ediyor. İyi güzel yer de etrafta hiç ağaç yok, kabak gibi yerde de çadır kurulmaz ki. Benim hedefim Ayazma, orada kamp atmak. İrfan’ın burada kamp kurma teklifini kabul etmiyorum. Biraz kızdığını hissediyorum ama hedefimiz Ayazma. Buradan manzara güzel de aşağıda kamp kuracağımızdan pek güzellik görünmüyor. Yola devam ediyoruz böylece. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Tepenin arında şirin bir köy görünüyor.
Baraj göleti bayağı uzun, kıyısından epey gittik.
Güneş batıya devrildi, gölgeler uzamaya başladı. Bisikletim KUZ ve kendimin asfalta vuran gölgemi çekiyorum.
Meyve bahçelerinin yanı sıra üzüm bağları da var.
Tatlı bir rampa çıkıyoruz.
Orda bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür,
Gitmesek te varmasak ta
O köy bizim köyümüzdür.
Uzaktaki köye el sallıyorum. Köy yamaçta kurulmuş.
Sevgili dengesiz İrfan yol kıyısına oturmuş gelmemi bekliyor. Biraz şekeri düşmüş olacak, sinirli sinirli konuşmaya başladı oturduğu yerden. “Ne güzel kamp yeri buldum da kalmadık” diye. Ben de sakince bisikleti sehpasına alarak yavaş adımlarla yanına gelerek iki yanağını gülerek öptüm. İrfan’ın tüm siniri birden bire gitti bu hareketimle. Karşılık ters cevap verseydim daha da çok sinirlenecekti. Biraz çerez atıştırdık beraber oturduğumuz yerde. Kavşaktayız bu arada, yön levhaları aynı yeri gösterir 2 tane olunca yuh diyorum. Bu kadar mı israf olur, Kazdağı ve Ayazma aynı yerde aynı kilometrede. Tabelada; Evciler, Kazdağı (İda) 14 Ayazma 14 (Mesire yeri)
Rakım yükseldikçe bitki örtüsü ve ağaçlar değişiyor.
Etraf çam ormanı, rampa devam ediyor.
Evciler de çok elma yetişiyor. Meraklı olacaklar ki yağlı güreş alanı yapmışlar. Bir de altın elma dan esinlenmişler. Altın elma tarihte ilk güzellik yarışmasına sebep olmuş antik çağda. O da Ayazmada yapılmış ilk güzellik yarışması. Herhalde zamanı değil yağlı güreşlerin.
İki tane genç delikanlı tutuşmuşlar antrenman yapıyordu yeşil çimenlerin üzerinde.
Evciler köyünde çam ormanları başlıyor. Çamların boyu yüksek.
Evciler göyüne hoş geldiniz yazısı bizi köyün girişinde karşılıyor.
Elma bahçeleri bol olan Evciler köyünde her tarafta elma kasası görmek olası.
Köyün kahvesinde oturup mola veriyoruz. Burada bir şeyler atıştırdık. Telefonları da şarj etmek gerek. Aynı zamanda bakkaldan ekmek ve yiyecek malzemesi takviyesi yapıyoruz. Buradan sonra yerleşim yeri yok. Tabelada; Ayazma Mesire yerine 8 Kilometre kaldığını gösteriyor. Altında da Kazdağı (Ida) tabelası var.
Yol bizi direk Ayazma’ya götürecek. Kaz dağlarının eteklerindeyiz, tırmanış ta başladı. Elma bahçelerinin yanından devam ediyoruz yolumuza.
Beyaz gelinliğini giymiş elma ağaçları doğaya ayrı bir güzellik katıyor.
Yol kıyısında hep elma bahçeleri yapılmış belli bir yere kadar. Elma ağaçları da öyle çiçek açmış ki bazen durup resim çekmeden geçemiyoruz. Her ağaç değişik güzellikte. İrfan ve Mustafa durmuş cep telefonları ile elma ağacını çekerken ben de onları çekiyorum.
Seyredilmeye değer çiçekli elma ağaçları.
Dut ağacının yeşil yaprakları arasında çiçek açmış elma ağacı. Beyaz ve yeşil bir arada.
İrfan önümde tırmanıyor yukarı doğru.
Çay şarıl şarıl akıyor, biz yukarı o aşağı.
Çay akarsa sürekli olarak, çınar ağaçları da yerini aşmış yüzyıllar öncesinden.
Çay kenarları elma bahçeleri, ötesinde kalem gibi çam ağaçları.
Artık orman başladı, çam ağaçlarının boyları da arttı. Çam gövdelerini sarmaşıklar kaplayıp yeşile bürümüş.
Artık ormandayız diyorum, bakıyorum ki ileride çiçek açmış elma bahçeleri gözüme ilişiyor. Yol kalem gibi düz çamların arasından gidiyor.
Açıklık buldukları yere elma ağacı dikmişler. Çiçek açmış elma ağaçları arkamda, kendimi elçek çekiyorum bir poz.
Çayın aktığı vadiye yavaş yavaş Güneş ışığı azalmaya başladı. Elma bahçeleri hala çayın kenarında.
Çam ağaçları da kalem gibi düz ve uzun.
Bakalım elma bahçeleri nereye kadar gidecek.
Bundan sonra elma bahçesi görmüyoruz. Yukarılardan bir vınlama sesi geliyor, merak ediyorum nerden geliyor vınlama sesi. Sesin geldiği yere varınca bir su türbini karşımıza çıkıyor. Su öyle basınçlı geliyor ki türbinin kanatlarına çarptıktan sonra etrafa saçılıyor. Buradan üretilen elektrik nerede kullanılıyor acaba?
Biraz yukarıda alabalık çiftliği var. Demek ki aşağıdaki türbinden elde edilen elektrik çiftlikte kullanılıyor. Anca böyle bir yerde alabalık yetiştirilebilir. Her taraftan buz gibi su fışkırıyor. Alabalık havuzlarını çekiyorum. Havuzlar dört kademe olarak yapılmış.
Kaç gündür yoldayız, biraz da kendimize önem vermeliyiz. Nasıl olsa hedefimize vardık, ödülünü de vermek gerek. Çiftlikte alabalık yemeden geçmemek gerek diyerek kırmızı benekli alabalık siparişi veriyoruz. Balıklar pişerken de birer bira yorgunluğu alıyor. Alabalıkları afiyetle yiyoruz. Restoranın bahçesinde elma ağaçları çiçeklerle bezenmiş. Bizden başka kimse yok restoranda.
Restoranın dibindeki kanaldan sular akıyor havuzlardaki balıklara.
Balıkları yerken akşam oluyor ve hava kararıyor. İyice karnımızı doyurduktan sonra az kalan yolumuzu da yaptıktan sonra Ayazma mesire yerine zifiri karanlıkta vardık. Yolu bisiklet aydınlatmaları ile görüyoruz. Zaten elektrik yok burada, ormanın içinde de gerek yok elektriğe. Düz bir alana çadırları kurup eşyaları indiriyoruz bisikletlerden. Etraf karanlık olduğundan nasıl bir yerdeyiz kestiremiyorum. Tabelada Çevre ve orman bakanlığı, Ayazma mesire yeri olarak yazılmış. Flaş ışığı ile gecenin karanlığında resmini çekiyorum.
Birer kahve iyi gider diyerek kahve yapıyorum. Yorgunluk kahvesi iyi gitti doğrusu. Burada telefon da çekmiyor, dünyadan kopuk durumdayız. Fazla geç olmadan yatıp uyuyoruz.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı (Haritada 73 Km gösteriyor, Bozcaada da yaptığımız yol haritada yok)
Aşağıda yaptığımız yolun haritası