13 Mayıs 2015 Çarşamba
16 Mayıs 2015 Cumartesi
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
güneşin olsun gönlünde
kar bile yağsa, ya da fırtına olsa
gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa
güneşin olsun gönlünde
o zaman gelsin ne gelirse
doldurur ışıklarla en karanlık gününü
bir şarkın olsun gönlünde
sevinçli ezgilerde
seni günlük tasalar boğsa bile
bir şarkın olsun dudaklarında
o zaman gelsin ne gelirse
yardım eder atlatmaya en yalnız gününü
başkaları için de bir diyeceğin olsun
tasada ve bunalımda
ve seni mutlu edecek her şeyi söyle onlara da
bir şarkın olsun dudaklarında
yitirme sakın cesaretini
güneşin olsun gönlünde
ve her şey iyi olacak…
İlkay Akkaya
Öne çıkan görsel, çocuklar ve veliler, grup olarak İzmir saat kulesinin önünde poz vermiş halde resimlerini çekiyorum. Saat 11:15.
Tadına doyamadığımız Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu bitmişti bitmesine ama aklımız Yunt dağlarındaki Köseler köyündeydi. Köyün çocuklarına sürprizlerimiz henüz bitmemişti. Kuşun kanadındaki düşünceler aklımızda. Yeni fikirler belirdi minik yürekler için, bir karne hediyesi gibi.
Turdan bitimi biraz dinlendikten sonra ABAK gönüllüleri olarak hem turu değerlendirme adına hem de oluşan yeni fikirlerimiz hakkında görüşleri toparlayıp nasıl hayata uygularız diye İnciraltı kent ormanında toplanmaya karar verdik. Vapur direğinde bir martı konmuş, üstünde uçan diğer martıya doğru bakıyor.
Herkes kendi yiyeceğini, içeceğini getirip piknik yapılacaktı. Bana düşen semaverde çay demlemek. Kimi mangal, kömür getirecekti. Ben KUZ ile birlikte kıytırığa semaveri, çaydanlık ve yakacak odun ile birlikte yiyeceğim miktarda zerzevatı yükleyip kent ormanına gelerek hazırlandım. Bisikletim KUZ ve kıytırık, deniz kenarında. Arkadaki piknik masasında semaver görünüyor.
Mangal yakıldı, semaverde odun ateşi ile çay demlendi. El birliği ile akşam yemeğini yedikten sonra o gece Dolunay’ın muhteşem doğuşunu izlemeye başladık. Cep telefonum ile digital zoom yaparak pek yakından olmasa da çekiyorum parlak olarak. Ay parlak şehir ışıklarının üzerinde çıkmış, üstündeki buluta bir parçası girmiş durumda.
Ay yavaş yavaş doğuda yükselmeye başladı. Bunu izlerken yapacakları da konuşmaya başladık. Yunt dağlarındaki Köseler köyünde öğrencilere dağıttığımız bisikletleri kontrol etmek ve arızalı olan eski bisikletleri onarmaya gidecektik. Bunun için bir ekip oluşurduk. Ekipte Tolga Ayzit, Mert Ardar ve ben varım. Araba ile günübirlik alet edevat ile köye gidip gelecektik. Diğer bir konu ise çocuklara karne hediyesi olarak bir gezi yapacaktık. Köyün çocuklarını alıp doğal yaşam parkındaki hayvanat bahçesini görmek. Henüz vapura binmediklerinden körfezde vapura binmek. Vapurdan martılara ekmek atmak. Ardından Konak meydanındaki saat kulesinin etrafında güvercinlere buğday atıp kuşların uçuşmalarını izlemek. Son olarak ta Varyantta bulunan Ümran Baradan oyuncak müzesini gezip görmek. Bunları iyice konuşup bir program çerçevesinde detaylandırdıktan sonra yükselen ayın ışığı altında evimizin yolunu tuttuk.
13 Mayıs Çarşamba günü Mert, Tolga ile birlikte arabayla Köseler köyüne sabahtan vardık. İlk defa köye araba ile geliyorum, benim için ilginç bir durum. Şimdiye kadar hep bisiklet ile geldiğimden bana garip bir durummuş gibi geldi. Neyse daha önce köy Muhtarı ve Hatice Öğretmene haber verdiğimizden çocuklar bisikletleri okula getirmişler bile. Avluda yere yatırılmış bisikletler.
Arızalı olan Bisikletleri ayırıp getirdiğimiz malzemelerle onarmaya başladık.
Turda Aliağa’dan köye kadar bizi takip eden köpek te yanımıza geldi. O gün köyde bıraktığımız iyi olmuş. Yara olan ayakları iyileşmiş, çocuklar iyi beslediklerinden kendini toparlayıp kilo bile almış. Çocuklar ismini SÜTLÜ koymuş, güzel bir isim. Köpek dişi olduğundan bu isim akıllarına gelmiş. Çocukların sevgisinden olacak yılışarak yanımızda dolaşmaya başladı.
Bisikletleri tamir ettikten sonra çocuklarla birlikte resim çekildik. Bu çocuklar bir harika, neşe içinde bisikletleri ile birlikte poz veriyorlar.
Bizler de onların bu neşesine ortak oluyoruz.
Okulun etrafında turlar atılmaya başlandı. Bisiklet onlara bambaşka bir yaşam sevinci vermiş. Bisikletin verdiği özgürlük, kendi rüzgarını hissetmenin zevkini onlar da öğrenmiş.
Çocukların sevinci bizim gururumuz oldu. Bizler de onların sevincine ortak olarak katkıda bulunmakla iyi bir şeyler başardığımızı düşünüyorum. Bu mutluluğu her yerde yaşayamayız.
Hatice Öğretmen ve çocuklarla vedalaşıp İzmir’e doğru araba ile yola çıktık. Cep telefonumda ki navigasyonu açarak yol tarifi programını çalıştırdım. Rotayı belirledikten sonra Manisa üzerinden İzmir’e kadar yol tarifi yaptı sağa dön, sola dön, 500 metre ileride kavşak var, 70 Km hızla git diye habire uyardı bir kadın sesi. Demek ki hat olmasa da yolu kaybetmeyeceğim bundan sonra. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Mert bahçe duvarında bağdaş kurmuş oturuyor. Tolga ise bahçe içinde, ayakta duruyor.
Sabah; bir yeni dünya gibi geliyorsun;
Öylesine süslü, öylesine sadesin ki..
Sen o kadar güzelsin ki sabah,
O kadar güzelsin ki.
Özdemir Asaf
16 Mayıs Cumartesi günü sabah 05:00 te Dünden aldığım 15 adet bayat ekmek ve 5 kilo buğdayı bisiklete yükleyip evden çıkarak Konak meydanına vardım. Yolda hemen hemen hiç araç yoktu, herkes derin bir uykudaydı. Araç olmadığı için en iyisi bisiklet. Konak meydanında saat kulesine vardığımda kimseler yoktu, hatta güvercinler bile gelmemişti. İlk defa böyle sakin, sessiz ve kimsenin olmadığı zamanda buradayım. Sabahın bu huzurunu doya doya yaşadım ilk defa. Bisikletim KUZ saat kulesinin önünde park etmiş. Saat kulesinin ışıkları alaca karanlıkta yanıyor. Saat 05: 46.
Gün ağarmaya başlayıp ortalık aydınlanınca beni gören güvercinler gelmeye başladı. Akşamdan kalan buğday tanelerini yemeğe başladılar. Kulenin saati 05:47 gösteriyor. Henüz ortalıkta kimseler yok.
Belediyenin bize verdiği otobüs ile Köseler köyüne vardık. Hatice Öğretmen, çocuklar ve bir kaç veli bizleri bekliyordu okulun bahçesinde.
Sütlü de bizleri karşılayanlar arasındaydı. Neşe içinde etrafımızda dolanıp durdu yılışık şey…
Köpeği seviyoruz, o da kendini sevdiriyor. Otobüs park etmiş binmemizi bekliyor yolda.
Çocukları otobüse bindirip yerleştirdikten sonra ilk gezeceğimiz doğal yaşam parkına doğru hareket ettik. Olcay Ormankıran önde oturmuş, Hatice Öğretmen de biraz arkada. Çocukların boyu kısa olunca pek görünmüyorlar.
Çocukların neşesi tüm otobüste yankılanıyor. Ben ortada ayakta dururken Olcay da otobüsün içini çekiyor.
Ben de otobüsün en arkasına oturdum. Arkadan ön tarafı çekiyorum.
Okulda olsun, otobüste olsun en arka yerler her zaman en eğlenceli yerler olur. Yaşamım boyunca bunu öğrendiğimden her zaman arka sıraları tercih etmişimdir. En arkada Öğrenci velisi bir kadın ve dört Öğrenciyi çekiyorum.
Okulun en yaramazları, yaşça ve boyca en büyükler arkada toplaşınca şarkılar, türküler başladı. Altı çocuk ve ben çekiliyoruz.
Sonrasında kendi aralarında çocuk oyunları oynanmaya başladı. Karşılıklı el çırpma oyunu oynuyorlar.
Şarkılar, türküler, oyunlar. Derken bir de baktık ki doğal yaşam parkına varmışız bile. Nasıl geldiğimizi anlamadık. Hep birlikte otobüsten inip sıralı olarak parkın içine girmeden henüz sabah kahvaltısı yapmamış çocuklara kahvaltılık kumanya vereceğiz. Otobüs tutmasın diye aç karnına bindirdik. Yolculuğa pek alışkın olmayan çocukların bir kaçı otobüs tuttu. Artık olacak o kadar deyip önceden hazır olan poşetler işimizi gördü. Köye sadece Olcay ve ben gidip çocukları almıştık. Diğer gönüllü arkadaşlar doğal yaşam park girişinde bizlerle buluştu. Çocuklar sıraya girmiş, kumanya almayı bekliyorlar.
El birliği ile kumanyaları dağıttık sırayla. Kumanyamız bol, doymayana ikinci kumanyayı da verdik. Ayrıca güneş geçmesin diye birer şapka da verdik.
Kumanyasını alan dörderli, beşerli banklarda oturup afiyetle yemeye başladı kahvaltılıklarını. Dört KIZ Öğrenci bankta oturmuş, İki kadın veli ise ayakta çocukların kahvaltı yapmalarına yardım ediyor.
Diğer bankta ise altı erkek öğrenci sığmış durumda oturuyor. Başlarında bir kadın veli duruyor.
Kahvaltı bitiminde toparlanıp hep birlikte bize beleş olan doğal yaşam parkına giriş yapıyoruz sırayla.
Tuvalet girişte olduğundan ilk önce heyecandan, tuvaleti gelenler işini hallettikten sonra başlıyoruz hayvanat bahçesini dolaşmaya.
Buraya ilk defa geldiklerinden meraklı gözlerle hayvanları gözlemeye başladılar.
Daha henüz yaşamlarının başında yeni yerler, bilmediği hayvanları görmenin heyecanı ile büyük bir anı yaşıyorlar. Kim bilir bir daha ne zaman böyle gelip görecekler. Önlerinden, çocukları çekiyorum hayvanları izlerken.
Dünyanın en büyük uçabilen deniz kuşu olan Pelikan kuşu da bir gözü ile gelen bu küçük insanları merakla inceliyor. Pelikanın başını yakından çekiyorum.
Hep birlikte, sıralı olarak diğer hayvanların olduğu yere gidiyoruz.
Bu da dünyanın en büyük uçamayan ve yüzemeyen deve kuşu. Dünyada uçabilen en büyük kara kuşu Toy kuşu ama burada bulunmuyor maalesef. Olsaydı iyi olurdu. Uzaktan deve kuşunu çekiyorum, alanı büyük.
Hayvanları izleme çardağında insanlar daha yakından görüp resimlerini çekiyorlar.
İzleme yerinden deve kuşunu daha yakından çekiyorum.
Şimdi de Zebraları gözlemliyoruz. Zebralar biraz uzakta.
En uzun boylu kara hayvanı Zürafa da izlediklerimizin arasında. Zürafaya göre yapılmış büyük bir şemsiyenin altında, gölgede zürafa dinleniyor.
Heyecanlı, meraklı duygularla minik dostlarımız en güzel resimlerini çekiyor. Ben de onları…
Aslanların olduğu yerdeyiz, Aslanlar pek ortada görünmüyor.
En küçük bisikletçi minik bisikleti ile bizimle tur atıyor. Başında mor ABAK buffu ve mavi bisikleti, ağzında lolipop şekeri ile poz veriyor.
Uçan yırtıcı kuşların bulunduğu yere geldik. Kuşların alanı geniş ama özgür değiller. Uçabildikleri mesafe 20 metre bile değil. O yüzden taşlara tünemiş durumda izleyebiliyoruz.
Midilli atlar da minik gözlerin hedefinde.
Erkek çocuk odun çitin üzerinden Midilli atlarına bakıyor. Kim bilir ne hayaller kuruyordur. Kırlarda, atın üzerinde rüzgarla yarışıyordur dört nala.
Güney Amerika’nın devesi Lama. Yerde oturmuş.
Göç edemeyen, kolu kanadı kırık hacı Leylekler. Gerçi kaçmasınlar diye üzerleri file ağ ile kapatılmış.
Bildiğimiz deve, neresi doğru ki? İki tane deve duvar dibinde dinleniyorlar.
Hava sıcak, çocuklar biraz dinlenmeli diyerek kafeteryaya oturup su ve dondurma ikramı yapıyoruz. Dolaş dolaş nereye kadar, alan epey büyük olunca bizler de yorulduk haliyle.
Diğer masada dondurma yiyen çocukları da çekiyorum.
Kafeteryayı kapladık sayılır, kalabalık olunca, hemen hemen tüm masalarda biz varız.
Olcay tüm masaları kontrol ediyor ayakta.
Bir süre dinlendikten sonra tekrar gezimize devam ediyoruz. Midilli atları ve kara koyunlar aynı yerdeler.
Hayvanat bahçesinin hatıra resim panosunda hayvanlarla beraber tüm çocukları ikişer ikişer çekilmeye başladı. Ben de çekiyorum sırayla. Panoda iki delik var, başlar buradan çıkıyor. Resim olarak; zürafa, maymun, aslan, zebra, fil ve bir tane kuş var.
İki kişiyi çekiyorum.
Diğer iki kişi geçiyor.
İki kız çocuğunu çekiyorum.
İki erkek çocuk poz veriyor.
Diğer iki erkek çocuk poz veriyor.
Bu kez bir kız, bir oğlan başını gösteriyor.
İki erkek çocuk.
İki kız çocuk.
İki kız çocuk.
Bir erkekle, bir kız çocuk.
İki kız çocuk.
İki erkek çocuk.
Bu kez de anneler poz veriyor.
Biraz de bizim bisikletçi kızlar poz veriyor.
Veliler poz veriyor.
Tolga ile ben poz veriyoruz.
Bir erkek, bir kız çocuk poz veriyor.
Bu kez sadece solda bir kız çocuğu poz veriyor.
Bisikletçilerden bir kız, Tolga ile poz veriyor.
Bizlerden iki kişi, biri kız, biri erkek poz veriyor.
İki kız çocuğu.
İki kız çocuğu.
Pano önündeki resim çekilme olayı sonunda bitiyor. Keçi olmazsa olmaz hayvanat bahçesinde. Siyah tüylü keçiyi çekiyorum.
Arkadaşım eşek te buradaymış.
Sıcak iyice bunalttı, ağaçların gölgesinde biraz oynayalım dedik. Bariyer altından geçmek için uygun. Hep beraber sırayla bariyerin altından geçiyoruz. Oyuna Olcay başlıyor ilk olarak. Arkasında sıraya girmiş erkek çocuklar duruyor. Oyuna sadece erkek çocuklar katılıyor.
Erkek çocuk bariyer demirinin altından geçerken.
Şarkı eşliğinde sırayla diğer çocuklar geçmeye başlıyor.
Erkek öğrenci geçerken.
Kimisi çömelerek geçiyor.
Kimisi de belini kırıp geçmeye çalışıyor.
Bariyer altından geçen çocukları Olcay gözetiyor düşmesinler diye.
Çocukların eğlencesi hepimizi mutlu ediyor. Erkek öğrenci geçerken alkış tutuyoruz.
Sadece erkeklerin oyunu değil ki! Kız öğrencilerden biri cesaretle bariyere yaklaşıyor.
Ve çömelerek geçiyor, geçerken de neşesi yerinde, gülümsemesi eksik değil yüzünde. Tam olmasa da başardığına inanıyor.
Erkek öğrenci cesaretle bariyere yaklaşıyor.
Eğlence iyi oldu çocuklar için, kaldığımız yerden gezimize devam ediyoruz.
Maymunları da bakmak gerek. Maymunların olduğu bölüme geldik.
Maymunun birisi yere yatmış boylu boyunca.
Maymunlara yiyecek verilmemesi için camlı bölmelerle kapatmışlar. Görebilmek için küçük pencere yeterli gelmiyor. Biz kalabalık olunca pencereye sığmıyoruz. Meraklı gözler görmek istiyor.
Karadaki en iri hayvan Fil.
Tropikal bölgeye geldik. Burası sıcak ve nemli, içindeki hayvanlar böyle ortamlarda yaşadıkları için gerekli. İçinde tropikal bitkiler ve ağaçlar dikilmiş.
İlk sırada camlı bölmelerde sürüngenleri görüyoruz; Yılanlar, dünyanın çeşitli bölgelerinden getirilmiş rengarenk, desenli irili ufaklı.
Çanak gibi oyukta yılan kıvrılmış durumda.
Hindistan da yılanların ayrı bir yeri var. Aşağıdaki yılan öyle bir şekilde duruyor ki Hint alfabesinde G harfi almış. Bu durumda Hint ve uzak doğu dilleri yılanların şekline göre harfler belirlenmiş gibi geldi bana. Krem renkli yılan, kalın gövdesini C harfi gibi yapıp kuyruğu ve başını C’nin uçlarında halka yapıp iç kısmında birleşip dışa doğru durmuş. B harfine de benziyor.
Kocaman yarasalar ayakları ile ağlara asılmış baş aşağı duruyorlar. Gündüz uyuyup gece avlanırlar yarasalar ama her tarafı ağlarla çevrili yarasalar nasıl uçup yiyecek toplayacaklar belli değil.
Devasa iguana ellerini ayaklarını salmış aşağı tembel tembel duruyor. Zaten yapacak işi yok ki! Sırtında dikine çıkıntıları hayvanı korkutucu gösteriyor.
Toprak renginde, ikisi büyük, biri daha küçük üç tane kertenkele.
Yılan, ağaç kütüğünde dolanmış, uyuyor.
Kertenkele ortamdaki renge bürümüş, dikkatli bakmazsan fark edemezsin.
Sonunda yılanın biri hareket halinde kendini gösteriyor.
Siyah yılanın sırtında ince şerit beyaz rengi ile dikkati çekiyor. Yılan tam ortasından, 180 derece dönüp kuyruğu ile kafası aynı boya gelmiş.
Sürüngenler bitince diğer bölümlere gidiyoruz.
Kırmızı tropikal balıklar havuzda yüzüyor. Çocuklar da balıkları gözlemliyor.
Havuzda kırmızı balıklar yüzüyor.
Havuzun duvarına cam konulmuş, yüzen balıklar arada gelip camlı bölmeden kendini gösteriyor. Balıkların çoğunluğu kırmızı renkte. Aralarında beyaz renkte olanlar var.
Timsah ta kendini nehirde zannediyor. Öylece avını bekler gibi hiç kımıldamadan havuzun dışında.
Devasa bir kaplumbağa. Kabuk üzerindeki halkalara bakılırsa çok genç bir kaplumbağa, hatta çocuk bile sayılır. Ama devasa boyutta.
Bisikletli küçük dostumuz yorulmuş, babasının omuzunda geziye devam ediyor. Rahatı iyi.
Yarasalar tekrar karşımıza çıktı.
Sonunda Aslanları camlı bölmeden görebildik.
Kısa süre de olsa aslanları görmek bizi sevindiriyor.
Solda erkek, sağda dişi aslan yere oturmuş.
Hayvanat bahçesi gezimiz bitti, kapıya doğru yürümeye başladık.
Otobüse binip hayvanat bahçesinden ayrıldık. Bostanlı vapur iskelesine varınca gişelerin önünde beklemeye başladı çocuklar. Kent kartlara para yükleme işi biraz uzun sürüyor.
Çocuklar heyecanlı, çoğu vapura ilk defa binecek.
Vapura bindik sonunda. Vapurun üst güvertesinde, dışarıdayız, Çocukları yandan çekiyorum korkuluklara tutunmuş halde.
Çuvaldaki bayat ekmekleri yarımşar bölüp çocuklara veriyorum. Onlar da ekmekten lokma koparıp uçuşan Martılara atıyor.
Konak iskelesine yanaşmaya başladı vapurumuz. Çocuklar önümde, kıyı ve Kadifekale tepesi görünüyor. Her tarafta bina var.
Vapurdan inip İzmir’in sembolü Saat kulesinin önüne gelip resim çekiliyoruz hep beraber. Saat üçe beş var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Sıra geldi güvercinlere yem atmaya. 5 Kilo buğday almıştım, çocuklar birden avuçlayıp güvercinlere atmaya başladı. Buğday kısa sürede bitti
Güvercinlere buğday atan çocuklar.
Torbadan avuç, avuç buğday alan çocuklar.
İzmir Büyükşehir Belediyesi çocukların gezisi için bize otobüs ve kumanya vererek destek sağladı. Kuşlara yemleri attıktan sonra Belediyenin merdivenlerine doğru giderek oturduk.
Çocukların neşesine diyecek yok, hepsi sevinçli, mutlu daha yeni başlayan yaşamlarında ilk defa bir gün içinde bir çok şeyi görüp yaşamışlardı. Onların bu sevinci beni de mutlu ediyor. Henüz sürprizlerimiz bitmedi. Çocuklar ve Olcay kollarını havaya kaldırıp neşe içinde yürüyorlar.
Çocukların en sevdiği dondurma ile ödüllendirmek gerek. Dondurmalar, merdivenlerde oturup kaşık kaşık afiyetle yendi.
Belediye binası ve merdivende oturmuş çocukları çekiyorum.
Elbette çöpleri çevreye atmadan poşetlere topladık. Çocuklarla birlikte elçek resim çekiyorum.
Dondurma yenirken bir süre de dinlenmiş olduk. Sonrasında otobüse binerek Varyanta çıkıyoruz. Varyanttan Konak tarafını çekiyorum.
Varyant ta bulunan özel Ümran Baradan oyuncak müzesine geldik. Çocukların oynayıp büyüdükleri oyuncakları göreceğiz. Doktor Serhat bizleri Oyuncak Müzesinin önünde, kucağında bir çocuk ile karşıladı. İkisi de mutlu, yüzlerinden belli.
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazım Hikmet Ran
Oyuncak Müzesinin daha girişinde yaramaz çocuklar bizleri karşılıyor. Kimisi korkuluklarda cambazlık yapıyor. Bir ayağı korkuluk demirinin üstüne atmış, yaramaz çocuk heykeli.
Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler
Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar
Aziz Nesin
Kimisi de ağaçlara tırmanma telaşı içinde. Saklambaç oynayan çocuk, ağaca kolunu dayayıp sayıyor. Bir çocuk ta ağacın gövdesinde tırmanmış sayı sayan çocuğun üstünde duruyor.
Oyuncak Müzesinin kapısında kahramanımız Olcay tüm çocuklar içeri girdikten sonra mutlu bir poz veriyor gülüşüyle.
Ve başlıyoruz Müzeyi gezmeye. Müzede çeşit çeşit oyuncaklar, çocukken kendi yaptığımız oyuncaklardan başka dünyanın her yerinden değişik, yöresel, ilginç oyuncaklar var. Ben de hepsini tek tek çekmeye başladım. Bronz çocuk heykeli.
Bina içinde çocuklar nereye bakacaklarını şaşırmışlar.
Çocuklar oturmuş, veliler ayakta poz veriyorlar.
Bebek arabasında uyuyan oyuncak bebek.
Oyuncak, peluş kediler ağaç dallarına konulmuş.
Çeşitli küçük oyuncaklar.
Pamuk Prenses ve yedi cüceler.
Kurbağa, kendisini öpecek Prensi bekliyor gibi.
Camekanda çeşitli hayvan oyuncaklar sergilenmiş.
Demirden yapılmış bisiklet, Ön tekerleği büyük, arka tekerleği küçük.
Küçük oyuncak köylüler, sofra başında oturmuş bir şeyler yapıyorlar. Bir kadın da eşeğe yük bağlıyor.
Minyatür köy odası, bir tane kadın oyuncak ayakta bekliyor.
Oyuncak köylüler.
Minyatür, üç katlı ev. Yanında da evden büyük kız oyuncaklar.
Kızlar tahterevalliye binmişler usulca oynamaktalar.
Oyuncak insanlar, minyatür ev, evin üzeri kiremit kaplı.
Oyuncak bebekler, renkli kıyafetler giydirilmiş.
Geleneksek kıyafetler giymiş bez oyuncaklar.
Oyuncak ev ve eşek arabası.
Çeşitli boyda oyuncak bebekler.
Mısırlı kadın heykeli, ellerini kovaya daldırmış.
İki oyuncak kız bebek, kıyafet giydirilmiş.
Erkek çocuğunun yanağını öpmeye çalışan kız çocuğu.
Oyuncak kayıklar.
Oyuncak itfaiye arabası, otobüs ve otomobil.
Oyuncak motor, otomobiller ve bisiklet.
Birdir bir bile oynuyor yaramazlar.
Boksör, bebek ve otomobiller.
Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!
Orhan Veli Kanık
Bizler meşe deriz yuvarlak renkli cam bilyelere. Kimi yerde Cincibir, Zıpzıp. Yere çömelmiş bir çocuk meşe oynarken.
Oyuncak sobalar, bir tarafta Lorel ve Hardi oyuncakları. Çizgi film karakteri fare ve köpek.
Oyuncak çocuk, etrafında küçük oyuncaklar.
Oyuncak mutfak tezgahı, temizlikçi kadın elinde sopalı süpürge tutuyor. Bebek ve buzdolabı.
Basmacı dükkanı, arkada raflı dolap, önünde tezgah ve kadın tezgahtar.
Değişik bir Sek Sek oyunu. Sek sek oynayan çocuk heykeli.
Uçurtma zamanı bahar aylarında olur. Uçurtma ipleri elinde çocuk heykeli. Ayakları dibinde iki oyuncak tavşan kıyafet giydirilmiş.
Oyuncak bebek, bebek arabası ile. Yanında iki tane oyuncak bebek var.
Minyatür mutfak ve dükkan.
Oyuncak bebekler ve arabalar.
Tezgahı önünde olan minyatür dükkan ve bez bebek.
Karton kutu içinde on taneden fazla bez bebekler sıralanmış.
Savaş sahnesini canlandıran minik heykeller.
Oyuncak dönme dolaplar.
Deniz kıyafeti giymiş, kadın ve erkek oyuncak.
Vitrin dolabı ve oyuncak bebek.
İki katlı ev maketi, içi görünüyor. İçindeki eşyalar da yerli yerinde.
Pamuk Prenses ve yedi cüceler ormanda.
Küçük heykeller.
Çatı katındaki odada, masa ve sandalye, dinlenen bebek.
Çizgi film karakteri oyuncak.
Kızlar İp atlamadan duramaz ki! İp atlayan kız çocuğu heykeli.
Çeşitli boyutta uçaklar.
Otobüs ve otomobil oyuncaklar.
Kovboy filmlerindeki at arabalarının oyuncağı yapılmış.
İki katlı, beş odalı evin içi.
Oyuncak bebek, çamaşır makinesi ve minyatür ev.
Oyuncakların sergilendiği camekanın diğer tarafındaki çocukları çekiyorum. Dikkatleri oyuncaklarda, benim resim çektiğimin farkında bile değiller.
Oyuncak kale ve küçük oyuncaklar.
Küçük oyuncak arabalar, benzin istasyonu içinde ve üzerinde.
Çeşitli boyda oyuncak arabalar.
Oyuncak trenler ve vagonlar.
Oyuncak tahta at.
Oyuncak tahta kamyonlar ve bez bebek.
Peluş oyuncak hayvanlar.
Ejderhanın kafasında ittiren birini, arkasındaki yere yatmış, ayakları ile kıçından ittiriyor.
Oyuncak askerler.
Oyuncak arabalar.
Savaşan oyuncak askerler.
Oyuncak roket ve robotlar.
Kızılderili köyü ve kovboy.
Oyuncak itfaiye arabaları.
Minyatür ağıl ve koyunlar.
Karagöz – Hacivat perdesi ve karakterleri.
Deriden yapılmış Hacivat – Karagöz karakterleri hayvan gövdeli.
Hacivat – Karagöz perdesinin diğer karakterleri.
Hacivat -Karagöz karakterleri.
Perdelerde gördüğümüz Hacivat – Karagöz karakterleri deriden yapılmış, üzeri renkli boyalarla karakterlere canlılık vermişler.
Başka karakterler.
Değişik Hacivat – Karagöz karakterleri.
Karakterlerin deri üzerine yapılış teknikleri. Ham deriye çizilmiş karakterler yarım. Efe karakteri de altta.
Hacivat – Karagöz oyununda kullanılan def ve çubuklar.
Ve oyuncak Müzesi gezimiz de bitiyor. Çocuklarla beraber onların sevinçlerine katılarak güzel bir gün geçti. Olcay bu geziden mutlu.
Güzel bir günün ardından çocukların gözlerindeki sevinç parıltılarına bakarak otobüse bindirip köylerine doğru uğurladık.
Çocuk olmak güzeldi, ara sıra çocukluğa dönmeli insan. Bu kısacık ömrümüzde zaman hızla geçiyor. İş, dünya telaşı göreceli olan zamanı stres ile birlikte büküp günlerin hızlı tükenmesine neden oluyor. Oysa sabah evden çıktığımdan beri sanki bir hafta geçmiş gibi. Çocukların dünyasına öyle bir dalmışım ki zaman geçmek bilmedi bir türlü. Ama bana çok uzun bir süre geldi. Çocuklar otobüse binip gittiğinde bunu anlıyorum.
Affan Dede’ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Cahit Sıtkı Tarancı