Etiket arşivi: hardaliye

Keşan Trakya Bisiklet Turu 14. Gün

15 Eylül 2013 Pazar

İğneada – Demirköy – Ahmetbey

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Hadi

Ne duruyorsun ?

Sen de bir yıldız olmaya çalış

Yıldızları sayacak yerde

Yıldızlara karış

 

Agim Rıfat Yeşeren ( Işıktan Bir Saray mıdır Ay adlı şiir kitabından )

 

Öne çıkmış olan görsel, akşamüstü, Can ve benim biçilmiş tarlaya vuran gölgelerimiz. Bisikletlerin gölgesi üç tekerlekli.

150920133756

Tembellikten doğan hakkımızı gecenin tatlı uykusuyla pekiştirdik. Sabah 07:00 de uyanıyorum. Vücudum iyice dinlenmiş halde kalkıp hazırlanmaya başlıyorum. Artık İzmir’e dönüş başlıyor, yolumuz birazcık uzun. Eşyaları ve çadırı toplayıp bisikletin bagajına bağlıyorum. Sabah kahvaltısını kampingi işleten çapulcu Mehmet’in lokantasında  yapmaya karar verdik. Kahvaltıda yumurta kaynatırken çapulcu Mehmet biraz bozuldu yumurtaya ama yumurta bunu anlamadı. Zaten pişmek üzereydi. Kahvaltıdan sonra İzmir’e dönüşe başlıyoruz hayırlısıyla. 14 gündür evden uzaktayım hem de en uzak noktada. Demirköy’e aynı yoldan dönüyoruz, Demirköy’den sonra Pınarhisar yönüne sapacağız. İğneada çıkışında, Longoz ormanları içine gireceğiz.

150920133716

İğneada’ya özgü doğal oluşmuş Longoz ormanları milli parkı tabelasında göllerinin yönlerini gösterir tabela. Bu göllerin hepsine uğramak vardı ama başka tura artık, sadece Longoz ormanlarında yapılması çok güzel olur düşüncesindeyim. Her yola girip, her gölde konaklamayı, doğa ile iç içe yaşamalı bir süre burada. Tadına doya doya bisiklet sürülmeli.

Longoz Ormanları bilgi edinmek için şu siteye bakabilirsiniz.

http://www.longozukoru.org/longoz/detay/LONGOZ/13/6/0

Tabelada; İğneada Longoz ormanları milli parkı, Mert gölü 3,4 km, Pedina gölü 6,0 km, Hamam gölü 8,5 km, Saka gölü 17,3 km mesafede olduğunu sağa doğru ok işareti gösterilmiş.

150920133717

Deniz seviyesinden yavaş yavaş yükseliyoruz, arada yokuş iyice dikleşiyor. Yavaş gitsem de yokuşun sonunda iniş var nasıl olsa. Ara sıra hem dinleniyorum dik yokuşlarda hem de KUZ bana resim çekme fırsat veriyor. Onu kırmamak lazım, nazlanmadan beni ve 30 kg civarında yükümü taşıyor. Demir atım benim. Demir atım KUZ orman kıyısında.

150920133718

Buradan İğneada’ya inerken hiç pedal çevirmemiştim. Şimdi pedal çevirme zamanı. Can biraz önümde gidiyor, arkasından yetişecem diye bir sorunum yok. 1 viteste eşek nalınım ara sıra alttan vura vura yokuşta bana ses vererek yardım ediyor.

150920133719

Yol kıyısında yine plastik şişeleri karşıma çıkıyor. Durup alıyorum doğanın ahengini bozmadan, bagajıma koyup yoluma devam ediyorum. Hazinem giderek çoğalıyor çöp tenekesine kadar bu devam edecek.

150920133722

Uzun çam ağaçları içinden giden yoldayız.

150920133723

Yılmadan hazinemi topluyorum, orman değerli benim için. Temiz bırakmak gerek, çocuklara kalsın bu güzelim ormanlar. Yol kıyısında pet şişe.

150920133722

Orman ve kayın ağaçları güzelliğini bana gösteriyor uzun gövdeleri ile.

150920133725

Oha diyorum bu 19 litrelik damacanayı atana. Bu nasıl iştir, nasıl attın pencereden bu damacanayı. Hiç mi utanmadın atarken, ya da bıraktığında! Bir gün önce olan fırtına ve yağmur damacanayı nasıl yok edecek ormanın kıyısında. Akıl alır gibi değil. Acaba damacanayı atan mı kabahatli yoksa ona eğitim vermeyen annesi ve babası mı kabahatli. Gel çık işin içinden çıkabilirsen.

150920133724

Demirciliye kadar böyle gideceğim anlaşılan. Bitki örtüsü sık sık değişiyor, bir kayın ağaçları, bir çam ağaçları. Şimdi çam ağaçları içinde yol alıyoruz. Her ikisinde de temiz ve saf oksijeni ciğerlerime çekip yol alıyorum.

150920133726

Ağaç bir sehpaya tutturulmuş üst üste bağlanmış üç huni, en altta bir kapalı kap var. Ne olduğunu anlayamadığım bir alet gördüm. Durup yakından inceledim, ne olduğunu neye yaradığını ve ne işe yarayacak anlamadım. Etrafta insan olmadığı için soramadım da. Ormancıya sormak gerek bu aletin neden konduğunu. Neyse ormancıları tanıyan arkadaşım Gürcan Yılmaz’dan bilgi alıyorum, bunları böcekler ormana zarar vermesin diye karşı cins kokusu ile böcekleri toplayıp ormanları koruma amacına yaradığını öğreniyorum. Detaylı bilgi aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.

http://web.ogm.gov.tr/birimler/bolgemudurlukleri/eskisehir/Haberler/HaberGoruntule.aspx?List=5d2bbd8d%2D1548%2D4e1f%2D85b4%2Ddd91b6373b3b&ID=179

150920133727

Demirköy’ü geçince önümüzde rampalar beliriveriyor. Hem de kıvrıla kıvrıla tepelere doğru gittiğini aşağıdan görüyorum.

150920133728

Pınarhisar’a 42 km kalmış, fazla değil ama dağları aşacağız. Bu turda Kırklareli’ne uğramak isterdim. Trakya da topu topu 3 tane il var. Edirne’ de konakladık, gezdik gördük. En ünlüsü ciğer tavanın tadına doyamadık. Badem ezmesi ve Edirne kurabiyesini tadamadım. Artık ne zaman gelirsem bunları mutlaka tadacağım. Tekirdağ’a da uğrayacağız ama orada kalır mıyız kalamaz mıyız henüz bilmiyorum. Tekirdağ köftesi en ünlüsü, bakalım yiyebilecek miyim. Üzümü ve peynir helvası ünlüymüş, kısmet. Kırklareli ortada kaldığı için uğrama şansımız yok. Elbette bir gün uğrayıp gezmeyi isterim. Her zaman her yeri gezip görmemek gerek. Bazı yerleri bırakıp yeniden geldiğin zaman görmeli. Arkanda bir tat bırakmalı. Kırklareli’nin ünlüsü Hardaliye, peynir ve pancar pekmezi. Yemek üstüne öyle belirli bir çeşidi yok. Tabelada; Pınarhisar 42, Kırklareli 73 Kilometre mesafe kaldığını belirtiyor.

150920133729

Demirköy – Pınarhisar yolunu genişletip yeni asfalt yapmışlar. Haliyle mıcırlar daha tam ezilmemiş, gidişimizi az biraz etkiliyor. Eski yol dar ve bozuk imiş, şimdi yol genişleyince bisiklet için rahat gidile bilir olmuş. Eh biraz dik ama ne yapalım iki pistona kuvvet. Yol kıyısında ineğin biri yayılmış geviş getirirken görüyorum. Otlamaktan mı yoksa dağ bayır gezmekten mi yoruldu bilemiyorum öylece bir ayağı önde keyif çatıyor.

150920133730

Çıktıkça çıkıyoruz, bitmiyor yokuş. Elbette bitecek ama görünürde bitme belirtisi görünmüyor. Istranca dağları devam ediyor. Ağaçlar uzun, orman yine harika görünüyor. Yeni yapılan yol pek hoşuma gitmedi. Genişliğinden dolayı fazlasıyla ağaçlar kesilmiş. Kendimi ormanın içinde hissetmiyorum. Belki de yol yeni yapıldığından bana öyle geldi. Edirne’den İğneada’ya kadar köy yolları harika gelmişti. Ormanın sesini duyabiliyordum, rüzgarın fısıltısını, kuşların en güzel mevsim şarkıları ta içime kadar işliyordu. Bu yolda araç trafiği yoğun, araçların çıkardığı motor gürültüleri ormanın sesini bastırıyor. Elden geldiği kadar böyle kalabalık yollardan kaçınmak gerek. Daha çok köy yollarında yol almalıyız. Hem yol yeni yapıldığından çeşmeler de yok olmuş sanki. Suyumuz bitse susuz kalacağımız kesin. Sevmedim bu yolu.

Ormanlık bir alandan geçen yolun bazı bölümlerinde çok keskin dönemeçler var, öyle ki ormanın içinde ilerlerken dönemeçlerin keskinliğinden yolunuzun bittiğini zannettiğiniz anlar oluyor. 180 derece dönen yol yeniden yapılsa da aynı dönemeçler hala var. Çünkü dağa çıkışta başka yer olmadığından böyle yapılmış mecburen.  Her ne kadar yapım çalışmaları ile yollar düzeltilmiş ise de dönemeci çok olan bu yollarla ilgili buralarda söylenen “ Yol bitti, komutanım “ sözü varmış. Söylentiye göre yıllar önce Demirköy’e askerliğini yapmak için gelmiş olan bir asker gece komutanlarla beraber askeri araçla buradan geçiyorlarmış. Asker ilk defa geçtiği bu yolları bilmediğinden bir dönemece gelince yolun bittiğini sanarak komutanına ” yol bitti komutanım” diyerek durmuşlar. Asker dönemeci fark edememiş, yol da o kadar darmış ki anca bir araç geçebiliyormuş. Haliyle geriye de dönememişler sabaha kadar aracın içinde beklemişler. Sabah gün ağarıp etrafı araştırınca dönemeci fark etmişler ve yollarına devam etmişler.  O gün bu gündür bu dönemeç “yol bitti komutanım” olarak anılır olmuş.

150920133731

Aşağıda Demirköy görünüyor, dağa çıktığımızdan yavaş gidiyoruz. Haliyle fazla yol da alamıyoruz.

150920133732

Epey yüksekteyim, ufukta Karadeniz görünüyor. Kendimi elçek çekiyorum Karadeniz’i ve aşağıdaki tepeleri. Yol kıyısında odunlar kesilip istif halinde sıralanmış.

150920133733

Yol arkadaşım Can kendi temposunda çıkıyor yokuşu. Arkadaki manzara gösteriyor ki yol yapımında gereğinden fazla ağaç kesilmiş. Böyle açıklık olunca ormandan uzakta gidiyormuşum gibi geliyor bana, bilmem anlatabildim mi. Belki de Yapılması bazen gündeme gele şu nükleer santral için yol hazır hale geliyor olabilir. Can bisikletinin üzerinde, solda kayalık yamaç yeni kırılmış.

150920133734

Yükseldikçe yükseliyoruz dağlarda, Karadeniz ufukta görünmeye devam ediyor. Hazır Karadeniz bize son kez yüzünü gösterirken birer resim çekilelim değil mi ? Bakalım bir daha ne zaman Karadeniz yüzünü gösterecek. Can bisikleti ile yol kıyısında Karadeniz manzarası ile bir poz çekiyorum.

150920133735

Can ile birlikte elçek resim çekiliyoruz aynı manzarada.

150920133737

Can bu kez beni çekiyor. Böylece bir süre dinleniyoruz resim çekilirken.

150920133738

“Niye dağlara çıkıyorsunuz?” diye sorulduğunda John Mallory o tarihe geçen ünlü yanıtını vermiş sorana: “Çünkü onlar orada…”

Peki, “Biz niye bineriz bisiklete?”

Bir çok yanıtı olsa ve hepsi birbiri içinde farklı anlamlar taşısa da, bunun -bence- tek yanıtı var: “Çünkü üzerine binince, tekerleri döndürüyor ve gidiyorsun…”

Sondaki üç noktaya kişi kendi düşüncesini, dünya görüşünü, kültürünü, politiğini ekleyebilir.

Üç noktadan sonra her şey serbest.

“Yolun çağrısı, rüzgarın esintisi, ulaşmak, oyuncak, gitmek, özgürlük, aşk…”

Hepsi dengede durup tekerlerin dönüşüne bağlı.

Biniyor, çeviriyor ve gidiyorsun.

Yüreğinin, pedallarının, soluğunun götürdüğü yere.

Hepsi bu, sadece bu.

Durma öyleyse, bin ve bas pedalına; gerisi üç nokta…

Yazı: Hakan EŞME

Ağaçlar sık ormanın başladığını gösteriyor.

150920133740

Çık çıkabildiğin kadar, nereye çıkacaksın derken dağın zirvesine varmışız. Kadın kule 640 metre yükseklik. İyi çıktık, bisikletim KUZ’u tebrik ederim. Dağ zirve demeden tırmanıyor, yeter ki pedala bas. Rakımı gösteren  tabelada biraz nefes almak için kısa mola vererek hatıra resmi çekip dinleniyoruz. Tabelada; Kadın Kule, Rakım 640. Ben bisikletim KUZ ile resim çekiliyorum.

150920133741

Yine bir damacana yol kıyısında öylece duruyor. Biraz durumu iyi olan birisi araba alıyor. Araba olunca ailesini pikniğe götürmek için aile çoluk çocuk hepsi biniyor cümbür cemaat. Geliyorlar buralara, mangal vazgeçilmezi piknik yapmanın. Çeşme olsun olmasın su gerek, yanına damacanalarla ve plastik şişelerle su alıp arabanın bagajına diğer eşyalarla birlikte yüklüyorlar. Nasıl olsa sırtında taşımıyorlar! Araba olmazsa piknik yapacakları da yok. Kendilerince güle oynaya yiyip, içip piknik yapıyorlar. Piknikten sonra bazı getirdikleri malzemeleri bunları da taşımayalım diyerek ya piknik alanında, yada yolda giderken arabadan dışarı atıyorlar.

Şimdi önemli olan nokta burada başlıyor; Arabada bulunan çocuklar anne ve babalarının yaptıkları bu hareketleri görerek büyüdüklerinden onlar da aynı davranışları bilinç altına yerleştirdikleri için alışkanlık edinerek arabadan her türlü çöpü dışarıya hiç te utanmadan atıyorlar. En tehlikelisi de yazın kuru otların olduğu zaman meydana geliyor. Arabasında kül tablası olmasına rağmen kötü alışkanlıkla yanık sigarasını pencereden dışarı atınca kuru otların içine düşen sigara izmariti otları tutuşturarak ormanlarımızın yanmasına sebep oluyorlar.

İşte anne ve babasından gördüğü hareketleri uygulayan çocuklar nasıl eğitilecek? Okulda Öğretmenler istediği kadar çevre bilincini aşılamaya çalışsın, çocuklar daha çok anne babasının yaptığını yapıyor ve peşinden gidiyor, üzücü bir durum. Yazık!

150920133742

Dağın zirvesine çıktığımı zannediyordum ama yanılmışım, hala çıkıyoruz. Ve hala Karadeniz bize yüzünü gösteriyor. Karadeniz’i yeniden görmenin heyecanı kaplıyor içimi. Gerçi fazla sürmedi ayrılmamız ama Karadeniz bir başka. Elçek ile resmimi çekiyorum Can ile birlikte. Aslında bisiklete telefon için bir aparat yapmam gerek. 10 saniyelik otomatik çekim modu var, kendimizi rahatça çekebiliriz böylece.

150920133743

Ufukta Karadeniz hayal mayal azıcık ta olsa kendini göstermeye devam ederek çıkıyoruz zirveye doğru. Daha ne kadar çıkacaksak. En güzel tarafı da ormanın oluşturduğu yeşil deniz hoşuma gidiyor. Yeşil deniz uçsuz bucaksız göz alabildiğine uzanıyor. Elbette ki böyle bir manzarayı görmek için epey çıkmak gerekiyor zirveye doğru. Biraz yoruluyorsun ama çıktığına değiyor doğrusu. Yükseklerde olma duygusu bambaşka oluyor. Çevreyi seyretmek, yukarıdan ve rüzgarını hissetmek zirvenin insana uçma hissini veriyor. Hani kuşlarda olan hava kesecikleri bizde de olsaydı kanatları açıp kendimi rüzgara bırakarak ormanın üstünde şöyle bir dolaşmayı çok isterdim. Bu uçma isteğini zirvelere çıktıktan sonra bisikletle yokuş aşağı kendimi bırakarak 50 -60- 70 km hıza ulaşınca hissediyorum. Yalnız yol güvenli olunca bunu yapıyorum. Diğer durumlarda kontrollü iniyorum kendimi tehlikeye atmadan. Siz siz olun kendinize güvenmeden fazla hız yapıp kendinizi tehlikeye atmayın. Yolun sağında kayın ormanı sık ağaçlar kendini gösteriyor.

150920133744

Nihayet demiyorum ama bir zirve tabelası daha görüyorum. Neme lazım daha önce yanıldım zirveye çıktım diye. Bu gün ikinci zirve. Buralarda da amma kule varmış, her zirvede bir kule. Jandarma kule 810 metre rakımı gösteriyor, bayağı iyi çıkmışız. Birer anı olarak resmimizi çekiyoruz sırası ile. Gerçi yolun zirvesindeyiz, dağın zirvesi daha yükseklerde. Bulunduğumuz yerde buz gibi akan çeşmede sularımı tazeleyip kana kana su içiyorum. Daha önce bahsettiğim gibi buraya kadar hiç çeşme yok. Buradan bisikletle geçecekler için suyu yanınızda bol miktarda taşımanızı öneririm. Yoksa susuz kalmanız içten bile değil. Tabelada; Jandarma Kule, Rakım: 810. İlk önce ben çekiliyorum bisikletim KUZ ile.

150920133747

Ardından Can’ı çekiyorum tabela önünde bisikleti ile. Can henüz bisikletine isim takmamış, adı sanı yok.

150920133749

Zirveden sonra iniş başlıyor. İnmeden önce Trakya’nın düzlüklerinin resmini çekmeden geçmek olmazdı. Önümüzde dağ tepe yok, düzlükte gideceğiz bundan sonra.

150920133751

İnişte bisikletimi tamamen salıyorum. Kendi ağırlığımla pedal çevirmeden zaman zaman 60 km/hızı geçiyorum. Tabi ki araçların olmadığı zamanlarda tehlike yaratmadan bu hıza ulaşıyorum. İyice aşağılarda, Yenice köyüne gelmeden az yukarılarda resimde gördüğünüz hafif eğimli yolda ilginç bir olay yaşanıldığını Can bana söylüyor. Hafif rampa olan yer manyetik yokuş olarak adlandırılmış. Can kendisi bu bölgede çalıştığı için burayı duyduğunda test yapmış arabasıyla. Resmin sağ tarafında yokuşun alt kısmında aracın motorunu durdurarak vites boşta, araç geri durumda yokuş yukarı kendi kendine geriye çıktığını yaşamış. Tabi burada bisikletle denedim ama öyle bir şey yaşamadım doğrusu. Bunu araçla denemek gerek, inanılması zor bir olay.

150920133753

İki tepe geçtik, biri 640 metre rakımlı biri 810 metre rakımlı. Eh bu kadar yükseğe çıkınca inişi gayet güzel oldu. İnişte pedal çevirmediğimizden pistonlar biraz dinlendi. Yenice köyünde yemek molası vererek karnımızı doyurduk. Yemek dediğimiz bakkaldan sucuk, yumurta ekmek alarak yumurtalı sucuk yaptık çabucak. Kahvemizi de pişirip  keyfimizi de yaptıktan sonra yolumuza devam ettik. Düz yola çıkınca hızımız arttı, fazla oyalanmadan Pınarhisar’ın yakınlarından teğet geçip Ahmetbey köyüne doğru hızla yol alıyoruz. Arada resim çekmek gerek diyerek resim çekiyorum. Köyleri birer birer geçip gidiyoruz son sürat. Nedense eve dönüş yolu daha hızlı oluyor. Tabelada yazdığına göre Tozaklı köyünden geçeceğiz.

150920133754

Güneş batıda alçalmaya başlayınca gölgelerimiz uzuyor. Ben de bir kaç resim çekmeden edemiyorum. Can ve benim gölgemi çekiyorum bisiklet üstünde.

150920133755

Gölgelerin gücü adına öyle bir an yakalıyorum ki iki kişilik bir bisiklet ama üç tekerlekli. Gölgelerimiz hasadı yapılmış Ayçiçeği tarlasına vuruyor.

150920133756

Hafif bir yokuşu çıkarken yamaca vuran gölgemi çekiyorum. Güneş yol hizasında.

150920133757

Gölgeler uzayınca çevrede koyun sürüleri otlaya otlaya ağıllarına doğru gidiyorlar.  Memelerini süt dolmuş ağırlığını zor taşıyor. Tabi ki sürüde çoban köpeği de var. Şimdiye kadar öyle saldıran olmadı. Ahmetbey köyüne yakın koyun sürüsünün köpeği saldırdı. Ben de o kadar bağırmama rağmen bir türlü peşimi bırakmadı. Baktım papuç  pahalı bastım pedala köpek yetişemedi. Köpekten korkmam ama bu biraz vahşiydi ve durmadım, durmayınca korkum köpeğin dengemi kaybettirip beni düşürmesiydi. Her zaman durmayı tercih etmişimdir. Durunca köpekte saldırısını durduruyor. Eh arada bazen olur böyle şeyler. Neyse yolumuza devam ettik. Hava karardıktan sonra Ahmetbey köyüne vardık. Köyün girişinde benzin istasyonunu gözüme kestirince hemen istasyonun bir köşesinde çadır kurabilir miyiz diye izin istiyorum. Görevli de elbette kurabilir siniz hatta dükkan gibi kapalı kullanılmayan yapıda kalabilirsiniz diyerek içimizi ferahlattı. Görevliye köyde karnımızı doyurup geliriz diye izin isteyerek yanından ayrılıp köyün merkezine gidiyoruz Can ile birlikte. Buranın da kasap köftesi ünlü, yemeden olmaz diyerek kendimizi de ödüllendiriyoruz böylece. Köfteleri ısmarlayıp beklemeye başladık. Lokanta da kalabalık, sıra anca geliyor. Her şey yerinde  olunca tadı da bir başka oluyor. Şimdiye kadar yediğim en lezzetli köfte diyebilirim. Bu arada ocakta çalışan emekçinin resmini çekiyorum. Bütün gün ateşin başında, dumanı bir taraftan, sıcağı kavuruyor, kokusu ayrı. En zor iş onda. Bakır renginde ocak, ızgarada köfteler ve yarım ekmekler ısıtıyor pişirici. Gülerek bana poz veriyor tüm sevimliliği ile.

150920133758

Bu günkü ödülümüzü tıka basa midemize indirdikten sonra kahvelerimizi de içerek tat katsayımızı yükseltiyoruz. Ardından benzin istasyonuna geri dönerek yatmak için dükkanın birine eşyaları yerleştirerek hazırlığı yapıyorum. Mat uyku tulumu yeter uyumak için. Kapalı yerdeyiz. El yüz ayaklar yıkandıktan sonra uyku tulumuna girerek günün yorgunluğunu uzanıp dinlenerek değerlendiriyorum. Haliyle vücut gevşeyince uyku da kapı arkasına gelip hemen içime giriyor ve tatlı bir uykuya dalıyorum.

Bu gün çok güzel geçti, iki tane zirve, ormanlar  ve düz ova. Yol da harika idi, daha ne olsun.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 87 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc