Etiket arşivi: ahlat ağacı

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 14. Gün

1 Haziran 2015 Pazartesi

14. Gün

Tefenni – Korkuteli – Antalya

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bır kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye;

Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye..

Anılarından kale yapıp sığınsa bile,

Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, Ferdimen ile yan yana, arkamızdaki çam ormana Güneşin son ışıkları vurmuş. Daha arkalarda Toros dağlarının zirveleri.

IMG_0124

Henüz palazlanmış sokak köpeğinin annesi ile birlikte her geçene havlaması kendi bölgesini korusa da beni rahat uyuttu diyemem. Ara sıra uykuya dalmam sabaha kadar geçen süre içeresinde toplam olarak bana yetti. Sabah işe gidenler geçip giderken bizim içeride olduğumuzu fark etmiyorlar bile. Sabah mahmurluğu, işe yetişme telaşı, her gün geçtikleri yerde etrafta değişik bir ortamına dikkat etmiyorlar bile. Kimse bakmadı dönüp te. Gün aydınlanır aydınlanmaz kalkıp sabah kahvaltısını hazırladık. Kahvaltıyı bir güzel yapıp mutluluğu ilişkilendirdik şairin isteği doğrultusunda. Sıra geldi toplanmaya, benim eşyaları toplamam Ferdi’ye göre her zaman olduğu gibi daha kısa sürdü.  Güneş panelini de bataryaya takıp kıytırığın üstüne düşmeyecek şekilde kancalı lastikle bağladım.

Artık yola çıkma zamanı. KUZ ve kıytırık hazır durumda.

20150601_091257

Tam harekete geçtik çorbacının önünden geçerken çorbacı bizi durdurdu. Nerden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz gibi sorularla tanıştık. Kendisinin kullandığı orta demir amortisörlü bisikletle şehir içinde ara sıra bindiğini belirtti. Bizi çorba içmeye davet etti dükkanına ama yeni kahvaltı yaptığımızdan isteğini teşekkür ederek geri çevirmek zorunda kaldık. Çorbacı ortamızda iki kolunu omuzlarımızda, birlikte resim çekiliyoruz.

20150601_091655

Yolumuzu ve hikayemizi anlatıp çektiğimiz resimleri facebooktan nasıl görebilirim deyip beni takip edebilirsin diye ismimi söyleyince anlamadı. Anlamayınca içimde ki formamda yazan ismimi göstererek anca anladı. Çorbacının  ismi Bekir Yıldıran. Cana yakın ve bizim gibi gezginlerle sohbet hoşuna gitti ama yolcu yolunda diyerek izin isteyip yola çıkmamız gerektiğini belirttik. Çorbacıya formamdaki ismi gösterirken üçümüz çekiliyoruz.

20150601_091704

Ana yoldan değil de daha kestirme bir yoldan gideceğiz Korkuteli’ne. Bu yolu pek kullanan yok o yüzden trafik gürültüsünden uzak olmak bizi rahatlatacaktır. Ana yoldan sapınca ilk köy karşımıza çıktı. Hüyük köyü az haneli küçük bir köy. Adını da yanında bulunduğu höyükten almış. Henüz küçük olduğundan köye giriş tabelası resmi değil. Kendileri yaptırıp dikmişler yol kıyısına. Köyü girişindeki tabela ile çekiyorum.

20150601_094038

Bir süre ovada gidiyoruz, 8 – 9 Kilometre civarı, hava açık. Bisiklet sürmek için harika bir gündeyiz. Yağmur yağma olasılığı yok. Yolumuz uzun ve 20 Kilometrelik bir tırmanış yapacağız. Sonrasında Antalya’ya sadece iniş olacak. düz olan yolda Ferdimen gidiyor. Biraz uzakta yokuşun dağlara doğru tırmandığını görüyorum.

20150601_095946

Ova bitti ve tırmanış başladı, vitesler küçüldü, tempo yavaşladı. Şimdilik eğim o kadar fazla değil. Ferdimen beni çekiyor yokuşa sarmış halde.

IMG_0014

Yolda gördüğümüz ilk çeşmede suları tazeleme ve kana kana su içme molası verdik. Çeşmenin aynası yüksek be şekilli yapılmış.

20150601_102053

Dün yağmur yağmasaydı büyük bir olasılıkla bu çeşmenin yakınında bir yerlere kamp atabilirdik. Bisikletlerimiz park etmiş, ben mataramı çeşmeden doldururken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_0017

Bisikletler dağlara doğru bakıyor, “Ne rampalar çıktık, bu rampalar bize vız gelir” der gibiler.

20150601_103424

Rakım yükseldikçe kar çubukları yol kenarında görünmeye başladı. Demek kış aylarında buralara epey kar yağıyor. Araçların yoldan sapmamaları için iyi bir uygulama.

20150601_105442

Kent deresinin yanımızda aktığını görüyorum aşağıya doğru. Dere ta tepeye kadar bizimle beraber. Çakıllı dere yatağı ve bisikletimi çekiyorum.

20150601_110210

Daha önce denk gelmedi ama bisikletle turlara başladıktan sonra fark edebildim “Dikkat tepeden taş düşebilir” uyarı levhasını. İşte tam da uyarı levhasının önünde toprak kayması olmuş, yolun yarısını kapatmış durumda. Toprak kayması yeni olmuş henüz uyarı işaretleri konmamış. Zaten pek te araç geçtiği yok. Karayolları öğrenesiye kadar epey zaman geçecek belli.

20150601_110838

Yolun kıyısında kocaman yuvarlak bir kaya parçası bir anıt gibi duruyor. Yol yapım sırasında dozerin kıyıda bıraktığı belli oluyor.

20150601_111221

Yol kıyısında yıllık otsu bitki mor çiçeklerini açıp baharı karşılamak için. Henüz yaprakları yok ortada, sadece çiçekler var.

20150601_111419

Derenin yamacında küçük bir bahçe, bahçenin etrafı ulu kavaklar boy göstermiş. Bahçenin yanında 5 yada 10 dönüm tarla. Ekinler büyümekte, henüz diz boyu. Küçük şirin bir yer, acaba bir köylüyü geçindirmeye yeter mi? Zannetmiyorum. Kıt kanat, boğaz tokluğuna belki yeter bir kişi için. Büyük bir olasılıkla bahçenin sulaması dereden sağlanıyor. Etrafta pek ağaç ta görünmüyor, sadece küçük çalılar var. Adam çalışmış çabalamış küçük bir cennet bahçesine dönüştürmüş kırsal alanı. Böylelerine saygı duymak gerek. İnsan istedikten sonra neler yapmaz ki…

20150601_112811

Tırmanma devam ediyor, sık sık hem resim çekmek için hem de nefes dengeleme molası vererek çıkmaya devam edeceğiz. Ferdimen beni çekiyor. Ardımda çıktığım yokuş ve tepeler var.

IMG_0056

Yeni bir ile giriş yaptık, gerçi pek değişik bir şey olmuyor ama sınırlar ve tabelalar durumu belirtiyor. Şimdiye kadar geçtiğimiz iller aklıma geliyor. İzmir den çıktık yola, Manisa, Denizli, Burdur. Şimdi de Antalya sınırlarındayız. Bakalım bundan sonraki il neresi olacak.

20150601_120437

Anadolu’nun bozkır yapısı buraları sarmış durumda. Dağlar, tepeler tamamen ağaçsız bir durumda kıraç. Kıraç olması yerleşim yerinin de olmaması anlamına geliyor. En önemli etken de su kaynakları. Sadece yağan yağmur yada kar ile bitkiler yaşamlarını sürdürüyor. Yol kıyısında çeşme olmaması da bunun göstergesi. Zirveye yaklaştık demektir. Bisikletimin arkasındaki dağda mermer ocağı görünüyor.

20150601_121959

Önümüzde ki yokuşun son yokuş olduğunu tahmin ediyorum. Bakalım tahminlerim doğru çıkacak mı?

20150601_123834

Artık yaylada olduğumuzu gösterir tarla ve bahçeler görülmeye başladı. Küçük bir yalak buralarda su kaynağı olduğunu gösterir. Söğüt ağacı ve kavak ağaçları en önemli kanıtı.

20150601_124126

Sonunda en yüksek noktaya çıkmayı başardık. Ali Belindeyiz, rakım 1560 metre. Ferdi ile zaferimizi kutluyoruz. En yüksek zirvemize çıkmanın mutluluğu tüm yorgunluğumuzu alıyor. Zirveye yakın bir yerde Mersin den Yavuz arkamızdan bize yetişti. Salda festivalinde beraberdik, sonradan yola çıkmış. Yükü de yok, Antalya’ya gidiyor bizim gibi. Resmi çekmek için cep telefonumu veriyorum Yavuz’a. Sonrasında gitmesi gerektiğini söyleyip inişte basıp gitti. Bizim ise acelemiz olmadığından etrafı seyrederek, resim çekerek ineceğiz. Tabela önünde Ferdimen ile ellerimizi havada birleştirip poz vermişiz.

20150601_124922

Bizi buraya kadar çıkaran bisikletlerimiz KUZ ve kıytırık övülmeyi hakkediyor. Sorunsuz, sabırla, sessiz buraya kadar çıkardı. Bundan sonra da daha nerelere çıkaracaklar. Tabela önünde iki bisiklet.

20150601_125000

Artık yayladayız ve etrafta yayla evleri aralıklarla görülmeye başladı. Yavuz ile Ferdimeni çekiyorum. Yavuz buradan sonra basıp gidiyor Antalya’ya doğru.

20150601_132038

Yaylanın çimenleri yemyeşil düz arazide. Toroslar alabildiğine uzanıp gidiyor. Sağda bir tane top ağaç görülüyor. Geri kalan yerde ağaç yok.

20150601_132041

Bu evler de yazlık gibi site şeklinde yapılmış tek katlı. Yaz aylarında Akdeniz’in bunaltıcı sıcaklarından kaçıp serin yaylanın havasında yazı atlatıyorlar. Kış aylarında da kar tatili yapmaktalar ama uzun süreli değil.

20150601_132334

Artık inişteyiz Torosların zirvelerinden bereketli su kaynakları derelerin gürül gürül akmasını sağlamış. İndikçe su çoğalmakta.

20150601_132640

Karasal iklimden Akdeniz iklimine geçtik, Etraftaki çam ormanları bunu belirtiyor. Anadolu’nun iç kısımlarında bozkır havası etkisini burada kaybetmiş durumda.

20150601_133745

Yol kıyısında Ahlat ağacını Armut ile aşılamışlar yoldan gelip geçenler yesinler diye. Armutlar ham, henüz olgunlaşmadığı için yolcu hakkını alamıyoruz.

20150601_140817

Sorumsuz, hayın, ahlaksız bazı kendini bilmez çevre düşmanı cahiller burayı çöp ve moloz ile berbat etmişler. Yazıklar olsun. Hadi bir kaç çöp attın, doğa bunu zamanla yok edecek ama buraya atılmış çöp gören diğer sorumsuzlar devamlı buraya attıkları çöplerle yığın çoğalmakta. Doğa ne yapsın bu duruma. Yazık…

20150601_142052

Çamların arkasında gölet gibi su birikintisi görünüyor uzaklarda. Sonradan bunun Korkuteli baraj göleti olduğunu öğrendim. Demek gürül gürül akan dere boşuna akmıyormuş. Aşağısında kocaman bir barajı besliyor.

20150601_142115

İnişte olmamıza rağmen öyle kendimizi salmıyoruz. Ara sıra durup etrafı resim çekmeden geçemedik. Bisikletlerimiz bizi sakince bekliyor yol kıyısında.

20150601_143311

Korkuteli ufukta göründü, öğle zamanı yaklaştı. Karnımızın acıkması bunu gösteriyor. Bakalım bir varalım da Korkuteli’ne.

20150601_143711

Kısa sürede Korkuteli girişine geldik. Artık yeni bir ilin ilk ilçesindeyiz. İlçe bereketli ovaya kurulmuş ve bir çok tarım arazisi yerleşim yeri olduğundan yok olmuş durumda. Yanlış kentleşmenin sonucu. Etrafta dağların yamaçlarında kurulsaydı Korkuteli çayının bereketli ovasında ürün yetiştirilerek Ülke ekonomisine katkı sağlardı. Ama emlakçılar, müteahhit bozuntuları kolay yerde, fazla uğraşmadan düz ayak binaları dikmişler temeli sağlam olmadan. Tabelada yazan; Korkuteli, Nüfus: 52900. Tabelayı bisikletim ile çekiyorum.

20150601_144821

Şehrin sokaklarında ilerliyoruz yavaşça. Karnımızı doyuracak bir yer bakınarak ilerlerken merkeze yakın, çarşıda hem de yol kıyısında bir lokantaya oturduk. Yemekler nefis ve bol kepçe, porselen tabaklar kocaman öksüz doyuran cinsten. Bir tabakla iki kişi rahat doyar. Hem de hesaplı. Yemek ve bol salata ile karnımızı bir güzel doyurduk. Şehrin ana caddesinden bir manzara, arabalar, insanlar, bisikletle işini görenler.

IMG_0094

Yemeğin ağırlığı çökmeden yola çıktık, tabela gideceğimiz yönü belirtiyor. Antalya yönüne sapıyoruz. Tabelalar; sağa Antalya, sola Tefenni, Burdur yönünü gösteriyor. Ben yolun kıyısında gidiyorum.

IMG_0095

Henüz şehirde ilerlerken meşhur yanıksı dondurma yazan pastaneyi görünce merak edip durduk. Birer dondurma ısmarlayıp tadının nasıl olduğuna baktım. Dondurma is kokuyordu. Yedikçe tadına varıyorsun, öyle bir şey işte. Kendimi külahta dondurmam ile elçek çekiyorum. Arkamda dondurma külahları.

20150601_160104_HDR

Benim hoşuma gitti tadı ama Ferdi’nin pek hoşuna gittiğini söyleyemem. “Ne biçim tadı var, safi is kokuyor” diye düşüncesini belirtti. Sıcaklaşan havada dondurma yanık ve is koksa da bir nebze serinletti boğazımı. Garsondan dondurmanın hikayesini dinledim. Hikayesi şöyle;

“Vakti zamanında dondurma yapmak için süt tenceresini ocağa koyan usta çırağa süt kaynayınca ocağı kapat ve makinaya dök sonra makinayı çalıştır diye tembih edip bir süreliğine dükkandan ayrılmış. Çırak ta süt kaynadıktan sonra kapatmayı unutunca sütün dibi tutmuş. Çırak ne yapsın onca süt boşa gitmesin diye dibi tutmuş süt ile dondurma yapmış. Ustasına çaktırmadan dolaba koyup dondurduktan sonra satmaya başlamışlar. Dondurma öyle dışarıdan kokusu anlaşılmıyor. Usta da dondurmanın tadına bakmadığından anlamamış ilk önce. Dondurmayı alan ilk önce is kokusunu almış ama hoşuna gidince tekrar istemiş. Usta da dondurmayı beğenenlere anlam verememiş. Daha sonra yaptığı dondurma yanıksı is kokusu olmadan yapılınca dondurmayı alan müşteriler ustadan dünkü yanıksı dondurmadan istiyoruz diye söyleyince iş ortaya çıkmış. Çırağından ne yaptığını sorunca çırak ta “Usta sütün dibi tuttu ben de senin korkundan o sütle dondurmayı yaptım ondan olsa gerek” diyerek anlatmış olan biteni. Müşteriler de beğenince yanıksı dondurma ortaya çıkmış ve meşhur olmuş.”

Yanıksı dondurma külahları elimizde Ferdimen ile elçek çekiyorum bir poz.

20150601_160110_HDR

Korkuteli ana yolunda gidiyorum, hava masmavi, güneş tepede. Ferdimen beni arkamdan çekiyor.

IMG_0096

Korkuteli’nin başka bir meşhur ürünü varmış. Bunu kasabanın çıkışındaki dev mantar heykelinden anlıyorum. Kasabanın çoğu evinde bodrumlarda rutubetli ortamda kültür mantar yetiştiriciliği yapılmaktaymış. Kültür mantarı ile önemli bir gelir kaynağı yaratmış kasabalılara.

20150601_162440

Artık ana yolda, gürültülü trafikle beraber Antalya’ya kadar gideceğiz mecburen. Tabela sağa saparsak; Elmalı, Çavdır, Fethiye ve Denizli’ye gidileceği belirtilmiş. Düz olarak; Antalya yönünü gösteriyor. Biz düz gideceğiz. Ben önde gidiyorum.

IMG_0099

Dağların arasında geniş bir düzlük göründü. Arazi komple tarla olarak ekilmiş durumda. Etrafında, içinde herhangi bir yapı da bulunmamakta. Korkuteli daha geniş bir düzlükte kurulmuş, burada ise sadece tarım arazisi olarak kullanıldığından sevindim. Düşünün bu arazinin binalarla kaplı olduğunu.

20150601_170109

Düzlük bitti, önümüzde hafif bir rampa görünüyor. Daha henüz çıkmadan ön tekerlekte bir çalı takıldığını görüp sol ayağımla atayım diye uzatınca maşa demiri arasında tekerleğin telleri ayağımı kaptı birden bire. Haliyle ayak girince hop yana devrildim bisikletle beraber. Süratli olmamam nedeni ile fazla bir hasar oluşmadı. Hemen ayağımı aradan çıkarıp bisikletimi kaldırdım. Ayağımda hafif bir sıyrık dışında herhangi bir şey yok. Tekrar bisiklete binip yoluma devam ettim. Ferdimen durumun farkında değil, önde gidiyor.

20150601_174410

Bisikletin bir DEVRİM olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın tekerleği bulduktan sonra yaptığı en büyük icat bisiklettir. Kim ne derse desin bisiklet bir DEVRİM’dir. Yazılan yazıda TEK YOL DEVRİM yazsa da biz zaten o yoldayız. İşin garip tarafı zaten Devrim’e gidiyorduk. Bisikletim ile betondaki Devrim yazısını çekiyorum.

20150601_180150

Toros dağlarının zirvelerinde bisiklet sürmek ve aşmak güzel bir duygu. Zirve her zaman kayalık olur, biz de kayalık olan geçide doğru tırmanıyoruz.

20150601_180438

Hafif olsa da rampa çıkmaktayız bir süredir. Rampanın sonunda iyi bir iniş olacağını tahmin ediyorum. Yol tabelası sağa dönemeç olduğunu belirtmiş.

20150601_183020

Rampa sonunda bitti, Tahtalı belinde 970 metre rakımda durup bir resim çekiyorum. Bu gün ikinci beli aşmaktayız. Tabela ile bisikletimi çekiyorum Yol burada daralıyor uyarı tabelasına göre.

20150601_183726

Dağlar fazla yüksek olmasa da yalçın kayalıklarla kaplı dorukların yanından hızla aşağıya bıraktım kendimi. O kadar rampa çıktık artık ödül pedal çevirmeden kendiliğinden inmek.

20150601_184533

Kendimizi öyle salmıyoruz paldır küldür. Torosların her tarafı ayrı bir güzel, sıradağlar alabildiğine uzanınca  manzara sürekli değişmekte. Bu güzellikleri kaçırmamak gerek. Yokuş yukarı çıkarken Ferdimen beni hep geçip beklerken buluyorum. Yükü az olunca ben kıytırıkla tın tın çıkmaktan gerilerden gelerek anca yetişebiliyorum. Ama inişte ağırlık bu kez hızı değiştiriyor, Ferdimenden  daha hızlı iniyorum. Ağırlıktan ivme fazla olunca ben de bırakıyorum. Kıytırık ta ardım sıra ip gibi sarsmadan geliyor. Torosların kayalık zirvelerini çekiyorum.

20150601_184806

Güneş ufukta iyice alçaldı, tepelerin gölgeleri üzerimizde. Çam ormanına vuran güneşin son ışıkları manzarayı daha da güzelleştiriyor. İşte burada Ferdimen tripodu kurarak manzarayı ölümsüzleştiriyor prodüksiyon kurgulayıp. Sanatçı olmak ayrı bir şey. Ferdimen ile yan yana, arkamızda çam ormanları ve Toros dağlarının zirveleri. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0124

Sonrasında yine kendimi salıyorum, Ferdimene azıcık avans veriyorum önden gitsin diye. Resmini çekmek için durunca ara da açılsa da nasıl olsa yetişirim. Fizik kuralları benden yana nasıl olsa. Ferdimen beniz bir zirvenin altında giderken çekiyor.

IMG_0125

Dikkat yabani hayvan çıkabilir uyarısı ile karşılaştım. Ceylan çıkabilir uyarısı her zaman karşıma çıktığından alışkınım ama ilk defa domuz çıkabilir uyarısını görüyorum. Demek buralarda fazla domuz var anlaşılan.

20150601_185843

Hızlı ve sert iniş kayaçların derin yarıklarından devam ediyor. Her dönemeç değişik doğal kompozisyon ile karşılamama neden oluyor. O yüzden birden bire frenlere asılıp kısa sürede duruyorum bu manzarayı kaçırmamak için. Resim çekerken de hiç bir aracın kadraja girmemesine dikkat ediyorum. Yolda sadece kendi gölgem var.

20150601_190303

Birileri bir yolunu bulmuş ormanın kıyısına molozları dökmek için. Bu duruma pek te engel olunamıyor. İnsanlara ahlak ve vicdan yüklemesi yapılmadan geçeceğe benzemiyor bu hastalık.

20150601_190315

Güneş ışınları ve gölge oyunları sürekli karşıma güzellikleri görmeme neden oluyor. Biz şu anda gölgedeyiz ama karşıdaki dağın zirvesi gölgeli, Güneşli kayaların şekline göre. Ben önde gidiyorum.

IMG_0137

Doğal oluşmuş derin yarıklar biraz kırılarak geçide dönüşmüş durumda.

20150601_190729_HDR

Dağların zirveleri ve gölge oyunları eşliğinde gidiyorum. Anlaşılan Arap yarımadası Anadolu’nun altına girerken kıyıları iyice kabartmış. Bizler bu kabarmayı gözlemleyemeyiz kısa ömrümüzde ama binlerce yıl sonra bu manzaranın değişeceğine eminim.

20150601_191404

Antik kent kalıntılarının kale duvarlarını görünce duruyorum. Yakınlarda bulunan Termessos antik kentine ait olmalı.

20150601_192002

Binlerce yıl önce buradan yol geçtiği anlaşılıyor. Geçit surlarla kapatılmış ve kontrol altına alınarak gelip geçenler öyle kolay Antalya’ya inememiş. Şimdi ise rahatça antik yoldan geçebiliyorum. Romalı nöbetçi askerler yok görünürde.

20150601_192009

Surları geçtikten sonra düzlüğe iniyoruz, artık pedal çevirmeye başladık. Döşemealtı ilçesine geldik, yol ayrımındayız. Aynı zamanda gördüğümüz kale kalıntılarının antik kenti olan Termessos girişi de buradan.

20150601_192328_HDR

Yolumuza düz devam ediyoruz çam ormanı içinden. Yol ormanı ikiye bölmüş durumda, ormanın içine girilmesin diye tel örgü ile kapatılmış. Ferdimen bana ağaçların arasında bir geyik gördüğünü söyledi. Durup ormana bakmaya başladım ama Ferdimenin dediğine göre geyik hemen ağaçların arasında gözden kaybolmuş. Fazla durmanın anlamı yok ilerlemeye başladım, bir taraftan da sürekli ormana bakıyorum. Acaba geyiği görebilir miyim diye. Anlaşılan geyiğin bana görünmeye niyeti yok. Elbet bir gün göreceğime eminim, daha zamanım var demek ki. Umutla bekliyorum. Sağdaki tabelada; Ormanı bekçi değil, sevgi korur yazılmış.

20150601_192916_HDR

Daha önce geldiğimizi haber vermiştim İlkay arkadaşıma. O da mesaiden sonra arabası ile bizi karşılamaya gelmiş. Tam da Antalya giriş tabelasının önünde. Tabelada; Antalya, Nüfus: 1204000, Rakım: 39 yazılmış. Hasretle kucaklaşıyorum, özlemişiz birbirimizi. Ferdimen ile tanıştırıyorum İlkay’ı.

20150601_194903

İlkay eşyalarımızı almak istiyor ama artık alıştık deyip vermiyoruz. Güneş battı bu ara, akşam olmak üzere. Batarya şarj olmuş, güneş panelini toplatıp çantama yerleştiriyorum Artık endişeye gerek kalmadı, İlkay’ın evinde kalacağız bu gece. Ferdimen henüz kararmadan beni bisikletimle çekiyor. Arkamda İlkay’ın arabası duruyor.

IMG_0149

İlkay arabası ile arkadan bizi takip etti bir süre ana yolda. Kestirmeden ara yollara sapınca öne geçerek yolu bize göstererek gidiyoruz. Artık hava zifiri karanlık oldu. Bir de orman yolunda gidiyoruz, asfalt ta bitti. Toprak yolda karanlıkta ormanın içindeyiz. Arka yollardan ormanın içinden geçerek Varsak Karşıyaka mahallesine doğru giderken bir devriye polis arabası bizi durdurdu. Nereye gittiğimizi sorunca Aklımda kalan Karşıyaka mahallesi deyiverdim. Gecenin karanlığında iki bisikletli, iki uzun saçlı görünce karşılarında şaşırdılar tabi ki. Kimliklere baktıktan sonra bıraktılar. İlkay’ı ise durdurmamışlardı. Gelmediğimizi anlayınca beklemiş bizi. Gelir gelmez yolumuza devam ederek İlkay’ın evine geldik. Evleri müstakil, ormanın kıyısında. Bisikletleri bahçeye park edip İlkay’ın annesi, babası ve kız kardeşi bizi sofrada beklerken bulduk. Onlarla tanışıp hemen yemeğe başladık. Karnımız da iyice acıktı doğrusu. Yemeğin ardından kahve takımımı çıkarıp keyif kahvesi pişirip sohbet ederek içtik Akdeniz akşamında.

Sonrasında sıcak birer duş iyi gitti doğrusu. Yatağa huzur ve dingin girmenin rahatlığı ile hemen uykuya daldım

Bu gün biraz fazla yol yapmışız, rampadan daha çok iniş olması nedeni ile bu kadar yol yapabildik.

Bu gün yaptığımız yol 117 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Kendi Kendine Oluşan Festival 4.Gün

14 Nisan 2015 Salı

4. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Uğurladık bir sabah seni

Söz vermiştin geri döneceğine

Anladık bakınca aldandığımızı

Gerilerde küçük

Kıyılara doğru büyüyen ayak izlerine

Edip Cansever

 

Öne çıkmış olan görsel

20150414_111330

Erken uyumanın etkisi bir kaç kez uyanmak ve sabah erken kalmaya neden oluyor. Zaten akşam fazla oturamıyorsun, sohbet bir yerde tıkanınca ve etrafta ışık olmaması uyku kapı arkasına hemencecik geliyor. Güzel bir uyku çektik bu gece. Yaban hayvanlar gelip geçmiştir gece boyu. Bizi rahatsız etmeden, meraklı bakışlarla durup kokumuzu alarak yoluna devam etmiştir. Biz de onları horultularımızdan başka rahatsız etmeden geceledik. Bu gün hava güzel olacağa benziyor. Çadırımın fermuarını açıp bir süre dışarıyı seyredip öylece oturdum.

20150414_071217

Bir süre sonra güneş doğudan kendini göstermeye başladı. İlk ışıkları tepenin ardından görünmeye başlayınca durup izlemeye başladım. Güneşin doğuşunda ve batışında bize olan etkisini hep düşünürüm. Tarih boyunca insanlar hep güneşin doğuşu ve batışında çeşitli dini ayinler yapa gelmiştir. Bu güneşe taptıkları zamanlarda yapılan ayinler aslında insan bedenine ilk ışıkların vurması ile ilgili bir durum. Fiziksel olarak şu oluyor ; Atmosfer tabakasını düşünün. 60 Km civarında kalınlıkta. Bulunduğumuz yerden tam dik olarak baktığımızda. Güneş ufukta yeni doğmaya başladığında 90 derecelik bir açıda olduğundan güneşten gelen fotonlar daha kalın bir atmosfer tabakasından geçmek durumunda. Atmosferde bulunan gazlar, su molekülleri fotonların bir miktar kırılmasına neden olurlar. Bu kırılmadan dolayı güneşi olduğundan daha büyük görürüz. Atmosferdeki su molekülleri büyüteç etkisi doğururlar. Güneş yükseldikçe büyüteç etkisi azalır ve normal boyutunu görürüz. Sabah ilk ışıklar üzerimize daha hızlı geldiğinden maviye kayar ve daha parlak görünür. Gerçi ışığın maviye kayma durumunu pek göremeyiz ama parlak görmemize neden olur. Aynı durum akşam güneş batarken de olur. Bir tek farkı ise ışık kırmızıya kayar. O da güneş bizden hızla uzaklaştığı için. İşte bu durumda bizler sabah ve akşam daha çok güneş ışınlarının bombardımanına kaldığımızdan içimizdeki yaşam kaynağı tazelenir. Işık demek hayat demektir. Tüm canlılar güneşin bize gönderdiği ışınlarla hayat bulur. Kommagene Kralı Antiochos’un Nemrut dağında 2150 metre yükseklikte tapınağı boşuna yapmamıştır. Doğu ve Batı seyir terasları güneşin ilk ışıkları ve son ışıklarını seyretmek ve yaşamak içindi.

20150414_073710

Sabah kahvaltısının ardından toparlanıp yola çıkıyoruz. Yolumuz düz değil, biraz engebeli. Anlayacağınız dağlarda yol almaktayız. Bunun sonucu olarak baraj göletleri aşağılarda kalıyor.

20150414_095052

Ormanda, dağlarda yol almak ne güzel. Sık ağaçlar birbirine girmiş durumda. Çamlar yeşil ama yaprak döken ağaçlar henüz yapraklarını açmamış. Yeni sürgün vermekteler.

20150414_100224

 

20150414_100235

Üç dengesiz çeşmenin başında beni beklerlerken buluyorum. Çeşme başı güzelleri bana yukarıdan laf atıyorlar. Ben de üç güzelin resmini çekiyorum.

20150414_100629

Bir süre düz gitmeye başladık. Beş parmak dağlarının kaya yapıları hala gözümüzün önünde.

20150414_101103

Bazen yokuş çıkmakta ama bizi yıldıramaz bu yokuşlar.

20150414_101338

Eğimi azaltmak için dönemeçli yol yapılmış. Böylece rahat çıkıyoruz zorlanmadan.

20150414_103036

Yokuşun başında yine beni beklerlerken buluyorum arkadaşları. Durup resim çekmek ve etrafın güzelliğini seyretmekten gecikmek durumunda kalıyorum. Başka türlü de tadı çıkmıyor ki.

20150414_103706

Beşparmak dağlarının ilginç kaya yapısıyla güzel görüntü vermekte.

20150414_104954

Bu güzelliği birlikte resim çekilerek anılara kazıyoruz.

20150414_105602

Dağların görünümü her açıdan değişik şekillere bürünüyor.

20150414_105906

Daha Yakından neden beş parmak dağları dendiğini anlıyorum. Gerçekten kayaların yapısı dorukta elin parmakları gibi uzantılardan oluşmuş gibi.

20150414_105917

Her tepe değişik yapıda, birbirine hiç benzemiyor.

20150414_105953

İyice aşağılara indik. Bir yerde tek parça kocaman devasa kaya kütlesi kaşımıza çıkıyor. Üzerinde kale gibi bir yapı yapılmış. Ne olduğu belli olmuyor buradan.

20150414_110127

Dere yatağına geldik. Bisikletimin üzerindeki tripodta cep telefonunla zaman ayarlı resim çekiliyoruz.

20150414_111330

Yol inişli ama bazı yer düzleşiyor.

20150414_111856

KUZ ve kaplumbağa, ikisi de evini sırtında taşımakta. İkisinin de yolu kesişince durup resmini çekiyorum. Kaplumbağa kendi gücü ile gidiyor. Ben de kendi gücümle gidiyorum. O ağır hareket ediyor, ben de yavaş gidiyorum. Hiç acelem yok, onun da acelesi olmadığına eminim. Zaten uzun yaşamasının sırrı yavaş hareket etmesi. Hızlı hareket etmenin anlamı yok bence. Nerde akşam orda sabah anlayacağınız.

20150414_112445

Yol kıyısında küçük göletler yapılmış. Hayvanlar durup burada su içiyorlar.

20150414_113545

Sakarkaya dan sonra buralarda çam fıstığı ağaçları dikilmiş. Bergama Kozak yaylası gibi buralarda da çam fıstığı üretimi yapılmakta ve oldukça geniş bir arazide. Her yerde olduğu gibi üreticiler de az kazanmakta. Aracılar istediği fiyata alıp büyük karlarla tüketiciye satmaktalar.

20150414_113551

Tamam bazen geride kalıyor, durup onu bekliyorum. Beklerken de resim çekerek zamanı değerlendirmek gerek.

20150414_113600

Kızılca bölük köyüne geldik. Köyde mola vermek gerek.

20150414_115028_HDR

Kahvede durup çay ile bir şeyler atıştırarak dinlendik. Dinlenmenin ardından yola çıkıyoruz.

20150414_115158

Çam fıstık ağaçları göz alabildiğine geniş bir alana yayılmış durumda. Adeta fıstık çam ormanında gidiyoruz.

20150414_124858

Ufukta yeni dağlar görünmekte.

20150414_130414

Amyzon harabelerine giden tabelanın önünde durduk. Biraz uzakta olması nedeni ile gitmekten vaz geçtik.

Amyzon antik kenti

Aydın’ın Koçarlı ilçesinin 30 kilometre güneyinde Gaffarlar köyünde bulunan ve ‘Mazın Kalesi’ olarak anılan Amyzon, Herakleia, Euromos ve Khalketor gibi üç büyük Karya kentinin ileri karakolu olarak biliniyor. Amyzon, eski Hellen dilinde herhangi bir anlamı bulunmamaktadır. Prof. Bilge Umar’a göre bu isim Karia veya Luwi dilinden gelmiş, Hellen ağzında da çarpıtılmış bir sözcüktür.  Amyzon’un ne zaman ve nasıl kurulduğu konusunda bilgilerimiz çok yetersizdir.
Strabon ve diğer İlk Çağ tarihçileri kentin sadece ismine değinmekle yetinmişlerdir. Kentin çevresinde bulunan bazı yazıtlardan da Amyzon’luların M.Ö. 300 yıllarında Mısır’a egemen olan tolemaios’a sonrada Seleukos’lularla yakın ilişki kurmuşlardır. M.Ö. 203 de de III.Antiokhos, Amyzon’a bazı haklar tanımıştır.
Kentte, kaynaklara göre Apollon ve Artemis’e adanmış olması gereken ve bugün tamamen yıkılmış olan tapınağa ait kalıntılar, Akropolünde tiyatro, agora ve çeşme kalıntıları ile MÖ 3. yüzyıla ait çok güzel taş işçiliği gösteren surları bulunuyor.  Amyzon kenti Roma döneminde önemli bir yerleşim yeri olmuş, XV.yüzyılda Osmanlı egemenliğine giren bölgeye Koçarlı aşireti yerleştirilmiştir.
Amyzon kentinin tiyatrosu, agorası, nymphaionu ile akropoldeki Athena mabedinin kalıntıları gelebilmiştir. Ayrıca burada yapılan araştırmalarda çok sayıda antik sikke de ele geçmiştir.

Amyzon Harabelerini gösterir tabela ve bisikletler.

20150414_131633

Beyaz gelinliğini giyip baharı karşılayan Ahlat ağacı önceden çiçek açıp yaprak ile meyveye durmuş Badem ağacının yanında harika görünmekte.

20150414_134157

Tepelerdeyiz daha, önümüze küçük köyler ve cami  kendini belli ediyor. Yol alabildiğine uzayıp gitmekte.

20150414_134502

Bakalım dönemeçten sonra neler çıkacak karşımıza. Hele bir dönelim de!

20150414_134521

Uzaktan camisi görünen köye, Mersinbeleni köyüne geldik. Küçük şirin bir köy Mersinbeleni, karnımız da acıkınca köyün ilk okulundaki kantinde sucuklu tost yaptırıp karnımızı doyurduk. Bu arada Can’ın ön bagaj cıvatanın birisi kırılmış. Kırılan parçayı çıkarıp yedeğimde bulunan bir cıvata ile değiştirip hallediyoruz. Ön bagaj tehlikeli, çantaları düşürmemek gerek.

20150414_135941

Bagajı hallettikten sonra yola devam ediyoruz. Büyük Menderes ovası ufukta göründü. Yalnız görünmesine göründü ama görmek için ağacı kesmeye ne gerek vardı. Güzelim ağaç gövdenin ortasından kesilmiş. Hem de yakın bir zamanda.

20150414_163732

Büyük Menderes ovası epey uzakta, silik bir görünümde. Ova bitiminde Aydın dağların hayali görünmekte puslu olarak. Hele bir inelim ovaya bakalım neler göreceğiz.

20150414_164229

Altımızda Koçarlı kasabası beliriverdi birden bire. Kasaba tepelerin bitiminde görünmesi dağın dibine kurulmuş olması yüzünden.

20150414_173408

Koçarlı kasabasında mola verip bir şeyler atıştırarak karnımızı doyuruyoruz. Ardından düz ovada sürerek Büyük Menderes nehrine geldik.

20150414_184816

Nehir de son yağışların etkisi ile coşkulu akmakta. Hiç olmazsa akıntı tüm kirliliği almış götürmüş. Suyun rengi siyah değil.

20150414_184858

Henüz görmesek te ceylan çıkabilir levhası umutlarımızı kaybettirmiyor. Belki bir gün görebiliriz ceylanı, belli mi olur ! Umudum devam etmekte.

20150414_185147

Dümdüz olan ova yolunda hızlıca Ana yolda olan İncirliova kasabasına varınca kendimize kalacak bir yer aramaya başladık. Ovada pek çadır kurulacak gibi değil. O yüzden pansiyon, otel gibi bir yer baktık kasabanın içinde. Kasabada pek kalan olmadığı için sadece küçük bir otel var. Şansımıza mı yoksa durup kalan müşteri  mi yok odalar boştu. Otelci ile pazarlık edip uygun fiyata anlaşarak odaları tutup yerleştik. Sıcak duşumuzu alarak rahatladıktan sonra kendimize bu akşam ziyafet çekelim diyerek lokantaya yöneldik. Güzelce karnımızı doyurup pek gezilecek yeri olmayan İncirliova da şöyle bir akşam gezintisi yaptıktan sonra otele dönerek odalara çekilerek yattık yumuşak yataklara. Sıcak duşun etkisi ve iyi bir yemek mayıştırdı. Telefonları şarj olması için prize taktıktan sonra erkenden uykuya dalıp dinlenmeye başladık.

Bu gün düne göre biraz daha fazla kilometre yaptık. 55 Kilometre civarı.

Powered by Wikiloc

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 7. Gün

11 Mayıs 2014 Pazar

Köseler köyü – İsmailler köyü – Yenişakran – Aliağa- Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Sevmek
Nokta almaz
Çocuklar.

Sevmeye nokta koyan
Sınıfta kalır.

Onun,
Virgülleri vardır
Çocuklar.

Sevmek noktalanmaz;
O, noktadır.

Özdemir Asaf

Öne çıkmış olan görsel, Öğrenciler, Öğretmen ve bisikletçiler ABAK pankartı açmış olarak poz vermişiz.

110520147193

Horlamalı güzel bir uykunun ardından saat 07 gibi uyandım. Elimi yüzümü yıkayıp giyiniyorum. Hava hala kapalı, gece yağmur yağmış. Yunt dağlarının sırtında olduğumuzdan yağıştan sonra kimi yerlerde sis kalmış. Saat 08 sıralarında Osman Duman sabah kahvaltısını getiriyor okulun bahçesine. Kahvaltıdan sonra hazırlıklara başlıyoruz. Küçük bir ağacın yaprakları ardında Yunt dağları ve sis.

110520147185

 

Önce bisikletime eşyalarımı yüklüyorum, hediye paketim de hazır. KUZ yükseklerden gururla bakıyor aşağılara. Buraya 3. gelişim ve daha da geleceğim.

110520147184

Hediye paketimi kontrol ediyorum, yağmurdan ıslanmamış. Hediyem çocuk kitapları onlarca. Kitaplar elimde resmini çekiyorum.

110520147178

Köyün ilk okulu tek sınıflı, çocuklar burada ders yapıyor. Okulun genç öğretmeni Hatice Öğretmen çocuklarla güzel bir hazırlık yapmışlar bizlere. Küçük bayraklar asmışlar. Bir kaç balon da bizlerden deyip sınıfı süslüyoruz. Ders sıralarının üstü bez örtü ile örtülmüş.

110520147179

Artık sınıflarda kara tahta yok, beyaza bürünmüş. Tebeşir de yok, tebeşir tosu da. Beyaz naylon tahtaya keçeli kalem ile renkli yazılar yazılıyor artık. Buralar yüksekte olduğundan soba kurulmuş sınıfın ortasına. Öğrenciler bu sobanın ısısı ile ısınıyorlar.

110520147180

Arkadaşım Nilgün Gener ile sıralara oturup çocukluğuma dönüyorum. Anılarımdan silinip gitmiş olan anlara. Yılbaşında memleketim olan Kosova Prizren de idim. İlk okul 3. sınıfın ilk dönemine kadar Prizren de Mustafa Baki ilk okulunda Türkçe okudum. 1969 yılının Aralık ayında Türkiye’ye göç ettik ailecek. Prizren de olduğum zaman İlk okul arkadaşlarımın nerede olduğunu, isimlerini hiç mi hiç hatırlamıyordum. Sadece İlk okul öğretmenimin ismini hatırlayabiliyordum; Mürvet Karahoda. Nerde olduğunu yengem sayesinde bulup yanına gittim. 44 yıl sonra ilk defa gördüm Öğretmenimi. 70 yaşında olmasına rağmen hiç değişmemiş, gençliğinde ki gibi güzelliğini saklamış. Beni görünce hatırladı, elini öptüm, kucaklaştık. 69 yılının Nisan ayında 2. sınıfta okulun merdivenlerinde çekilmiş resmimizi getirdi. Anılar canlanmaya başladı birden ama isimler hala yoktu. Sanki ilk okulda yeniden okuma – yazmaya başlamış gibi elimde not defteri öğretmenim resimdekilerin ismini tek tek yazdırdı bana. Sadece 3 kişinin ismini hatırlayamadı. Sınıf arkadaşlarımdan kimisi ölmüş, kimisi başka ülkelere çalışmaya gitmiş, kimi de hala Prizren’de. Böylece sınıf arkadaşlarımı aramaya başladım. 6 arkadaşı Prizren de buldum. Arkadaşların isimleri olanlara da facebook sayfasında mesaj attım. Sadece birisi cevap yazdı, beni hatırlamış. Bana sınıfta aynı sırada oturduğumuzu söyledi. Sıra arkadaşımın ismi Şehriban, o zamanlarda kız erkek karışık otururduk. İnternetten mesajlaştık sıra arkadaşımla. Beraber aynı sırada oturuyormuşuz, benim Türkiye ye göç ettiğim sırada bana hediyeler almışlar. Babam gelip beni sınıftan almış ve sınıftan ayrılmak istememişim, çok ağlamışım. Bunları bana anlatıyor ama ben hiç birini hatırlamıyorum. Sınıftan ayrılışımın gününde ki yaşadığım o travma tüm anılarımı silmiş olmalı. Prizren de ki arkadaşlar da bana aynısını anlatıyorlar ama anılar silinmiş gitmiş, hiç bir şey hatırlamıyorum.

Yıl 1969 Nisan ayı. Okulun merdivenlerinde toplanmışız. İki sıra ayakta, bir sıra merdivene oturmuşuz. Öğretmenimiz ile birlikte resim çekilmişiz. En üst sırada 7 erkek öğrenci ve Öğretmenimiz. Altındaki sırada 8 kız öğrenci. Oturanlar kız ve erkek öğrenciler karışık, 5 kız öğrenci, 3 erkek öğrenci. En ortada ben varım. Öğretmenimiz ile birlikte 24 kişiyiz. Resim siyah – beyaz olarak çekilmiş.

1014065_695397837177045_1138479313_n

Şimdi yanımda sıra arkadaşım Nilgün ile sıraya oturmuşuz öğrenciler gibi, yine ilk okul günlerini yaşıyoruz.

110520147182

 

Hatice Öğretmeniz henüz gelmediğinden bekliyoruz. Birisi bağırıyor okulun bahçesinde “duvarın üstünde beyaz bir yılan var” diye. Koşup bakıyoruz yılana ama yılan hareketsiz öylece duruyor. Yakından bakınca yılan olmadığını görüyorum. Uzun, beyaz kılları olan tırtıl. İlk defa böyle tırtıllar görüyorum. 40 civarında tırtıl tren vagonları gibi art arda sıralanmış, bir ağaçtan diğerine doğru tek sıra sürü halinde giderken resmini çekiyorum. Dikkatli bakmayınca tırtıl olduğu anlaşılmıyor.

110520147183

 

Tekrar sınıfa girerek oyun oynayan kız öğrencileri izlemeye başlıyorum. Fasulye oyununu oynuyorlar. Öyle çabuk ve güzel oynuyorlar ki izlemeye doyamazsınız. Bir zaman eski cep telefonumda vardı fasulye oyunu. İşe giderken serviste kitap okumadığım zaman bu oyunu oynardım. Tam olarak kaç taşla oynandığını hatırlamıyorum. 1. bölmede 1 fasulye, 2 bölmede 2 fasulye, böyle 5 bölme var sağda ve solda. Bir de oyuncuların önünde birer bölme toplam 12 bölme. Sıra ile bir bölmeden fasulyeleri alıp diğer bölmelere koyarak kendi bölmende ne kadar fasulye biriktirirsen kazanıyorsun. Güzel bir oyun, seyretmesi de hoş. Böylece zaman geçiriyoruz Hatice Öğretmen gelesiye kadar.

110520147187

 

Hatice Öğretmenimiz bizleri kırmayıp tatil gününde köye gelerek aramıza katılıyor. Bu okulun bizlerde ayrı bir önemi var. Geçen yıl yaptığımız Az Bilinen Antik Kentler turunda 23 Nisan Çocuk bayramını bu ilkokulda kutlamıştık. Ömrümüzde ilk defa bir köy ilkokulunda, köy çocukları ile beraber en güzel 23 Nisan kutlamalarını yaşamıştık gözlerimiz yaşlı. Köyün genç Öğretmeni de çocuklarla beraber bizlere şiirler, çocuk oyunları ile çok güzel anlar yaşatmışlardı. Çocuklara verdiğimiz hediyeleri dağıtınca çocukların gözlerindeki ışıltılar bizleri çok duygulandırmıştı. Köylüler ilk başlarda garip garip bakmışlardı bizlere. 120 kişi kızlı erkekli ve de taytlı, kısa donlu. Hiç böylesini görmemişlerdi. Köylüler bizim sıcaklığımızı ve samimiyetimizi görünce kanımız kaynadı böylece. Aşağıda geçen yıldaki Az Bilinen Antik Kentler turuna ait video ve bir kaç resim. Videoyu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

2. Azbilinen Antik Kentler Turu Nisan 2013 paylaşan: urimbaba

Geçtiğimiz yıl okulda yaptığımız 23 Nisan çocuk bayramında yaptığımız kutlamalardan üç resim paylaşıyorum. Öğrenciler ve kadın bisikletçiler birlikte elleri ile alkış tutarak müzik eşliğinde oynuyorlar. Öğrencilerin üzerinde kırmızı kıyafet var.

919338_255865244559166_610356189_o

Okulun bahçesinde harmandalı oynuyoruz tüm bisikletçiler ve öğrenciler.

60503_10151501158694792_1661205422_n

Üç kişi yerde oturmuş alkış tutuyoruz oynayan öğrencilere yüzümüz gülerek. Solda Şafak Omaç, ortada ben ve sağda Olcay Ormankıran. Arkamızda sandalyelere oturmuş köylü kadınlar. arkada bisikletçiler ayakta. Hepsi de alkışla tempo tutuyor oynayanlara. Herkesin yüzünde bir sevinç ve gülümseme

44378_10151501155374792_1070792189_n

 

 

 

Öğretmenimiz Hatice Toprak’a hediyelerimizi sunuyoruz. Laptop ve projeksiyon cihazı. Hatice öğretmen de grubumuza elleriyle yaptığı harika hediyelerini veriyor. Olcay, Serhat ve Hatice öğretmen hediyesini verirken. Duvardaki saat 11:30 olarak zamanı gösteriyor.

110520147188

 

Minik bir kız öğrenci bizler için hazırladığı şiiri ve yazıyı heyecanla okuyor karşımızda. Yerde dört ay yıldızlı kırmızı balon var.

 

110520147189

Hatice Öğretmen öğrencilerle birlikte bizler için çam kozalaklarından minik elleri ile yaptıkları bebekleri bizlere hediye ediyorlar. Bu hediyeler bizler için sürpriz oldu gerçekten. Hepimiz çok duygulandık hediyeleri minik ellerinden aldığımızda. Ömrümde aldığım en güzel hediyelerden biri. O anları anlatamıyorum doğrusu, çok duygulanmıştım. Bu hediyeleri ömrüm boyunca saklayacağım. İşte bu köyü sevmemizin nedeni bu. Öyle sıcak, öyle içten davranıyorlar ki sanki binlerce yıldır aynı yerde yaşıyormuşuz gibi. Ben o duygular içinde cebelleşirken hala hediyemi vermediğimin farkında değildim. Biraz kendime gelince kalkıp hediyemi Hatice Öğretmene veriyorum. Yanımda iki kız öğrenci, elimde verdikleri çam kozalakları ile poz veriyoruz. Önümde naylon torbada vereceğim kitaplar duruyor.

110520147190

 

Hatice öğretmene bu yıl ki Az Bilinen Antik Kentler turunun buufunu bir anı olarak veriyoruz. Serhat, Hatice Öğretmen ve Olcay.

110520147191

 

Hepimiz mutluyuz, hepimiz gülümsüyoruz, 23 Nisan bayramını bu yıl burada kutlayamamıştık ama 2 hafa sonra köye gelip kutlamıştık Öğrencilerle ve Öğretmenle. Projeksiyon cihazını kurup laptopa yüklediğimiz videoları seyrediyoruz hep beraber. Doktor Bülent’in havadan çektiği görüntüler harika olmuş. Öğrenciler ilk defa köylerini havadan görüyorlar. Hatice Öğretmene projeksiyon cihazının nasıl çalıştığını anlatıyor Olcay. Videolar bittikten sonra laptopu Öğretmene teslim ediyoruz. Kızlarla beraber elçek ile kendimizi çekiyorum bir poz. Yanımda iki sevimli kız öğrenci.

110520147192

İlk okul sınıfındaki işimiz bitince bahçeye çıkıp pankartımız ile birlikte öğrencilerle resim çekiliyoruz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

110520147193

 

Resim çekildikten sonra okulun bahçesinde futbol oyununu oynamaya başlıyoruz. Hemen taştan kaleleri kurup iki takıma ayrılıyoruz. Epeydir futbol oynamamıştım, çocuklarla oynama bir başka oldu benim için. Yetişkin olarak sadece ben oynuyorum, diğerleri seyretmekle kaldılar. Top patlak, meşin bir top ama oynanacak kadar idare ediyor. Çocuklara sakatlık çıkarmamak için hızlı oynamıyorum ve beni geçmelerine çaktırmadan izin veriyorum. Beni çalımlayıp gollerini atıyorlar, ardından gol sevinci. Bizim takıma moral veriyorum onları yenecez diye. Bir o kaleye bir bu kaleye goller arka arkaya atılıyor. Hepimiz nefes nefese mücadele devam ediyor. Köyün erkek öğrencileriyle futbol oynamak çok eğlenceli oldu Çocukların coşkuya ihtiyacı varmış. Öyle coşkulu oynuyoruz ki sonuçta yeniliyoruz tabi ki. Yenmek te var yenilmekte, sadece spor olsun diye oynuyoruz futbolu. Futbol oyununu bitirdikten sonra Olcay ve Serhat Hatice Öğretmene plaketimizi veriyor. Yunt dağı Köseler köyü ilk okulunu bisiklet dostu ilan ediyoruz böylece.

110520147194

 

Doktor Bülent paramotor ile havadan bizi takip ederek İsmailler köyüne kadar gelecek. Paraşütü açıp havalanmaya çalışırken motorun pervanesi paraşütün ipine takılıp çat diye ses çıkartıp motor stop ediyor. Kontrol ediyoruz, pervane ipin birini kopartmış. Pervanede ipin izi kalmış, küçük bir çentik açmış. Paraşütü yerde tamamen açıp kopan ipi bularak düzgünce ipe ek yapıyor Bülent. Paramotorla gelmemesini, araba ile gelmesini söylüyoruz. Artık gitme zamanı yaklaşıyor, hazırlıklarımızı bitirip Hatice Öğretmen, Öğrenciler ve köylülerle vedalaşıp yola çıkıyoruz. İçimizde tatlı bir sevinç ile Osman Duman’ın köyü olan İsmailler köyüne doğru pedal basmaya başladık. Köyün dar sokağında giden bisikletçiler.

110520147195

 

Kavşakta Manisalı bisikletçilerle karşılaşıyoruz. Manisa dan bize katılacaklardı ama geç kaldılar. Köyden çıktığımızı öğrenince kavşakta beklemişler. Merhabalaştıktan sonra İsmailler köyüne doğru beraber pedal çevirmeye başladık.

110520147196

 

Bir bakıyoruz ki Bülent paramotorla havalanmış  üzerimizde uçuyor. Artık yapacak bir şey yok, Doktor Bülent havadan, biz yerden ilerliyoruz yavaş yavaş. Gökteki beyaz bulutlar altında süzülen paramotor.

110520147197

Seklik köyüne geldik, yol daha çok inişli çıkışlı. Yunt dağlarının sırtlarında kuzeye, Bergama’ya doğru yol alıyoruz.

110520147198

Köye gelirken ön lastiğimin havası inmeye başlıyor. Pompa ile şişiriyorum biraz, köyde bakarım artık. Tam hareket ettim ki paramotorun sesi kesildi birden bire. Köyün üstünde Doktor Bülent’in süzüldüğünü, motorun pervanesinin durduğunu gördüm. Süzüle süzüle köy evlerinin arasında gözden kayboldu. Var gücümle pedala basmaya başladım. Acaba ne oldu, nereye indi merakıyla köye vardım. Olcay da indiğini görmüş. Köyün içinde indiği yöne doğru deli gibi gidiyoruz Olcay’la. Köylüler de görmüş indiği yeri. Bize indiği yeri göstererek oraya doğru gidiyoruz. Doktor Bülent’i paraşütünü toplamış görünce seviniyorum birden bire. Daha önce Bülent söylemişti “Havada her zaman ineceğim yeri önceden kestirip öyle gidiyorum. Acil bir durumda o yere paraşütle iniş yapıyorum” . İyi olduğunu görünce içime su serpildi doğrusu, epey endişelenmiştim. Doktor Bülent bize daha önce başına gelen bir olayı anlatmıştı. Köyün birinde yine paraşüt ile uçuş yaparken mezarlıkta servi ağacına takılmış. Köylülerle beraber koşup yanına gelince servinin tepesine takılan paraşütte askıda kalmış. Paraşütle beraber indirmişler aşağıya. Daha sonraki yıllarda aynı köye gelince köylüler serviye takılan adam gelmiş diye hatırlamışlar. Depoda benzin bitince tarlaya iniş yapmış doktor Bülent. Pervanesinde çentik oluşmuştu bu sabah Köseler köyünde. Acaba pervaneden mi sorun yaşadı. Neyse ki pervanede ki çentik aynı duruyor. Paramotor köyün camisinin minaresinin sağıda kırmızı olarak görünüyor. Motor durmuş, köyün tarlasına süzülüyor sessizce.

110520147199

Diğer arkadaşlar köyün kahvesinde oturmuş çay içiyorlardı.  Bülent’in indiği yerden kahveye gelesiye kadar lastiğim iyice iniyor. Ön tekerleği söküp yama takımı ve pompayı da yanıma alarak kahveye gelip lastiğimin patlağını yapmaya başlıyorum. Arkadaşlar da bana bir çay ısmarlıyor. Lastiğin patlağını yapıştırıp şişirerek çayımı bitiriyorum. Arkadaşlar yola çıkarken tekerleği takıp ben de peşlerinden yola çıkıyorum. İç ve dış lastik tamamen janttan çıkmış. İç lastiğe yama yaparken beni çekiyorlar.

110520147200

 

İki tane ahlat ağacı, ölüm ile yaşam yan yana. Ağaçlardan biri kurumuş, diğeri canlı ve yemyeşil.

110520147201

 

Yolumuz 11 km olduğundan İsmailler köyüne çabucak varıyoruz. İsmailler köyü göründü önümde. Bu köy Osman Duman’ın köyü. Öğle yemeğini burada yiyeceğiz. Bize oğlak pişirecek. Osman burada yemek şirketi kurmuş, fabrikalara yemek pişiriyor. Ailesi ile birlikte mutfakta yemekleri hazırlayıp pişiriyorlar. Osman’ı tanımamız şöyle oldu ;

2012 yılının Ekim ayında dünya turuna çıkan arkadaşım Gürkan Genç ile İzmir’den birlikte Yunt dağı Köseler köyüne gelip kamp kurmuştuk. Köyün ilk okulunda Aigai antik kentinin kazı ekibi ile tanışıp antik kenti dolaşmıştık. Henüz öğretmeni yoktu o zaman ilk okulunun. Köyün çocuklarını tanıyıp sevmiştik. Hatice öğretmen 3 gün sonra okulda göreve başlamıştı. O yılda Canavar velespitçi Enes Şensoy, Özlem ve Ankaradan Onur Torun ile beraber gelmiştik. Onur Köseler köyüne gelmeden izini bittiğinden Bergama’ya geri döndü. Ben de ertesi gün Köseler köyünden İzmir’e dönmüştüm. Gürkan, Enes ve Özlem  köylerden Bergama’ya doğru giderken İsmailler köyünde mola vermişler. Osman Duman’ın yemek evinde öğle yemeğini yerken tanışmışlar. Çok lezzetli ev yemekleri pişirdiğinden tadı damağında kalmış. Geçen yıl yaptığımız Az Bilinen Antik Kentler bisiklet turunun rotası Köseler köyü Aigai antik kenti idi. 23 Nisanı köyün ilk okulunda Hatice Öğretmenin yardımıyla öğrenciler ve köylülerle beraber kutlamıştık. Geçen yıl ki tur için yemek için Osman Duman ile anlaşıp bize 4 gün boyunca Sabah, öğlen ve akşam yemeklerini arabası ile bizlerin lezzetli yemekleriyle doyurmuştu. Bu yıl da mesafenin uzak olmasına rağmen ta Özdere’ye kadar yemek getirmişti severek. Osman Duman mükemmel bir insan, ailesi de öyle. Artık dost olmuştuk, o bizleri sevdi biz de onu çok sevdik. Yokuş çıkarken, önümde bir kişi bisiklet sürüyor. Az ileride köy görünüyor.

110520147202

 

Osman Duman’ın hazırladığı nefis oğlak yemeği ile karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Geldiğimize çok sevinmişti. Osman’a verdiğimiz bisiklet dostu plaketimizi yazıhanesinin duvarına asmıştı çoktan. Olcay, Serhat ve Osman duvarda asılı hediyemizi işaret ediyorlar parmakları ile.

110520147204

 

Köyün meydanında pankartımız ile resim çekiliyoruz hep beraber. Manisa’dan gelen arkadaşlarla bayağı kalabalık olduk doğrusu. Resim çekildikten sonra Manisa’dan gelenlerle vedalaşıyoruz. Manisalıları uğurladıktan sonra Osman Duman ile vedalaşarak yola çıkıyoruz.

110520147205

 

Rüzgar türbinlerinin olduğu yerden geçip Yenişakran’a ineceğiz. Yol çok ıssız, araç yok. Haliyle ilk önce tırmanma var bir süre. Tepede rüzgar türbinleri.

110520147206

Rüzgar türbinlerine doğru çıkıyoruz.

110520147208

Son yokuşu çıkmak üzereyim, rüzgar türbinlerine iyice yaklaştık. Pervanelerin dönerken çıkardıkları sesler kulağıma geliyor.

 

110520147210

 

Birkaç tavuk ve bir horoz yolun kıyısında eşeleniyorlar. Resim çekmek için durduğumda horoz bura benim çöplüğüm der gibi horozlanıyor. Horoz tahta parçalarının üstünde duruyor. Tepede rüzgar türbinleri.

110520147212

Eşekler de var köyde, serbest bırakılmış, bakımsız bir eşek. Ne bulursa onu yiyor.

110520147213

 

Yokuşlar bizi yıldıramaz, yel değirmenlerinle savaşmaya gidiyoruz sanki. Tek tek çıkıyoruz yokuşları Don Kişot gibi. Tepede rüzgar türbini, tepeye doğru kıvrılarak çıkan yolda bisikletçiler tırmanıyor yokuşu.

110520147214

 

Dünkü yağmurlu havadan eser yok, parçalı bulutlu bir gökyüzü. Bizler dağların sırtında tertemiz havada, yeşilliklerin arasında bisiklet sürerek günü yaşıyoruz. Küme halinde toplanmış taşlar arazide.

110520147215

 

Ağır ama yılmadan yokuşları çıkıyoruz. Bisikletimin ön tekerleği ve yokuşu çıkan Nilgün ile Olcay.

110520147216

 

Dağın zirvesinde yılkı atları ve yılkı eşekleri beraber görünce resimlerini çekiyorum meşe ağaçlarının altında.

110520147217

Burada epey eşek görüyorum başıboş dolaşan.

110520147218

 

Rüzgar türbinlerinin ürettiği elektrik enerjinin toplanıp gerilimi yükseltilerek enterkonnekte şebeke sistemine bağlandığı trafo merkezi. Önünde de hayvanlar için yağmur sularının biriktirildiği gölet.

110520147219

 

Artık zirvedeyiz, Yunt dağlarının sırtında. Tam buralara türbinleri kurmuşlar. Batıya paralel dağ sırası olduğundan kuzey ve güney rüzgarlarını tamamen alıyorlar. Buraların da rüzgarı hiç eksik olmaz yıl boyunca.

110520147220

 

Zirveden sonra iniş başlıyor, kısa sürede türbinlerden epey uzaklaştık.

110520147222

 

Ve deniz göründü, epey yüksekteyiz.

110520147223

 

Rüzgar türbinleri bitmiyor, yenilerini görüyorum.

110520147224

 

Dağın tepesinden uzaklara bakmak alabildiğine mavi, hem gök yüzü hem de deniz. Olcay yel değirmenleriyle olan savaşı kazanmış, ufukta başka yel değirmeni arayan Don Kişot gibi. Formasında koca dişli, geniş ağızlı dişlerini gösterir biçimde basılmış.

110520147225

 

İniş gayet güzel oluyor doğrusu, pedal çevirmeden oh ne güzel.

110520147226

 

Bahar ayının en güzel zamanı, her yer yeşil, her yer çiçek. Mor çiçekleri yakından çekiyorum.

110520147227

 

Yüksek olan köyden inen arkadaşların bir kısmının resmini çekiyorum.

110520147228

Nilgün siyah rüzgarlığını giymiş el sallıyor bana.

110520147229

Utku bacaklarını açmış bana doğru geliyor.

110520147230

 

İnişimiz çabuk oluyor  Çanakkale yoluna. Çanakkale – İzmir yolu da kaymak gibi asfalt olunca 15 km yol çabuk bitiyor. Aliağa girişinde bisiklet yoluna iniyoruz. Böylece araç trafiğinden kurtulmuş olduk. Metro ile Aliağa dan gideceğimizden dolayı saat 20:00 ye kadar buradayız. Balıkçı barınağında mola vereceğiz. Olcay’ı yoldan saparken çekiyorum.

110520147231

İki kişi daha dönerken çekiyorum.

110520147232

 

Aliağa’nın sahilinde belediyenin yaptığı sahil bisiklet ve yürüme yolunda sakince gidiyoruz. Etraf yeşil çimen ekili, tartan yol kırmızı renkte ve deniz mavi. Önde giden Nilgün bisiklet sürüyor.

110520147234

 

Balıkçı barınağında oturup dinleniyoruz akşama kadar. Acıkanlar balık ekmek yiyor. Birer bira içerek sohbet ediyoruz yaşadıklarımızı. Harika 2 gün geçirdik doğrusu. Toplam 12 kişiyiz, akşam kahvesini pişiriyorum arkadaşlara. Cezvem 4 fincanlık ve 4 tane fincanım olduğuna göre 3 kez kahve pişiriyorum. Dörder dörder içiliyor nefis Tür kahvesi. Masada oturmuş halde resim çekiliyoruz.

110520147236

 

İki tane martı doymuş olacaklar ki aydınlatma direğinin tepesinde biri bir lambanın üstünde, diğeri bir lambanın üstünde. Sanki terazini kefelerine oturmuşlar, yada tahtırıvalliye binmişler gibi.

110520147237

 

İyice dinlendikten sonra 19:00 civarında metro istasyonuna doğru yola çıkıyoruz. Ana yola çıkmadan sahilden, şehir merkezinden ara yollardan metro istasyonuna varıyoruz. Doktor Serhat arabayı buraya park etmişti, Doktor Bülent ve İnci ile vedalaşıyoruz. Onlar Balıkesir İvrindi’ye gidecekler. Serhat ta Semra ile arabayla İzmir’e gideceğinden vedalaşıp uğurluyoruz. Bisikleti alma saatini bekleyip 20:00 de metroya biniyoruz hep birlikte. İlk durak olduğu için yerler boş, iki gruba ayrılarak ön ve arka vagonlara biniyoruz. Nilgün, Olcay ve ben oturmuş halde, bir elimizle de bisikletleri tutuyoruz.

110520147239

 

1 saat 5 dakikada Alsancak garına vararak iniyoruz metrodan. Herkesle vedalaşıp evime doğru sahildeki bisiklet yolundan sanki akşam turuna çıkmış gibi gidiyorum. Sahil yolunda yanlarından geçtiğim insanlar hiç bilmeyecek yaşadığım 2 günü.

Böylece III. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turunu tamamlamış oluyoruz. Gelecek yıl yapılacak olan Az Bilinen Antik Ketler Bisiklet Turunda görüşmek üzere..

Sağlıcakla….

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak toplam 63 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığımız yolun haritaları

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc