Etiket arşivi: antep fıstığı

4. AzBilinenAntikKentlerTuru 2.Gün

24 Nisan 2015 Cuma

Yuntdağı Köseler köyü – İsmailler – Bergama

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer

yani birçok yüzün bileşkesi

Ahmet Telli

Öne çıkmış olan görsel, amfi tiyatronun üstünden sahne. Sahnede arkadaşlar, bir kısmı da seyirci bölümünde oturuyor.

20150424_181026

Havalar ısınmadı, hatta iyice düştü. Sıfırın altında olduğu kesin. Bunu sabah uyandığımda bagaj çantalarımın beyaz olmasından anlıyorum. Kırağı yağmış gece ve bayağı soğuktu. Kalın giyinmek gerek, sabahın soğuğu hasta edebilir bahar ayında. Kalkar kalkmaz çadırı ellemiyorum çünkü üzeri kırağı yağmış beyaza bürünmüş. Kahvaltıdan sonra toplarım artık.

20150424_065520

Güneş doğarken, çadırımla birlikte çekiyorum.

20150424_065048

Olcay da soğuktan titreyerek çadırından dışarı çıkıyor. Gözleri şiş, yüzüne güneşin ilk ışıkları henüz vurmaya başlamış. Sabah güneşi kime vurur acaba?

20150424_070136

Kamptakilerin hepsini uyandırıp toplanmalarını söylüyoruz. Kahvaltı da hazır, kalkan elini yüzünü buz gibi suda yıkayıp kahvaltı kuyruğuna giriyor. Kahvaltıyı kazı ekibinin kapalı bahçesinde yapıyoruz. Kahvaltının ardından masa, sandalyeleri toplayıp etrafı temizleyerek bulduğumuz gibi bıraktık.

Yüksüz olarak Aigai antik kente bisikletlerimizle gitmeye başladık. Doktor Bülent paramotor ile bizleri havadan çekim yaparak takip etti. Yolda giden bisikletçiler, üstünde de paraşüt süzülüyor.

100520147128

Aigai antik kenti köyden 2 Kilometre yukarıda. Biraz yokuş çıkacağız anlaşılan. Yol kıyısında çitlembik ağaçlarına Antep fıstığı aşılanmış ağaçları görmemiz mümkün. Henüz meyveleri taze, olgunlaşmamış. Köylüler buralardaki çitlembik ağaçlarını Antep fıstığı aşılayıp kendilerine gelir kaynağı yaratmış durumda.

100520147129

Aigai kazı başkanı ve ekibi ile birlikte antik kenti dolaşmaya başladık.

Manisa ili, Yunusemre ilçesine bağlı Yuntdağıköseler Köyü’nün 2 km. güneyindeki Gün Dağı’nın üzerinde, kısmen ayaktaki görkemli harabeleri ile dikkati çeken Aigai; antik yazarlara göre İ.Ö. 1100 yıllarından sonra Yunanistan’dan gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından kurulmuştur. Herodotos (İ.Ö. 5.yüzyıl) Aigai’yi Aiollerin Aiolis Bölgesi’nde kurduğu 12 kent arasında saymaktadır. Aiollerin bölgeye gelişlerinin İ.Ö. 1100 tarihlerinde başladığı ileri sürse de, kazı sonuçları şimdilik kentin kuruluşunun İ.Ö. 8. yüzyılın sonlarından daha erkene gitmediğini göstermektedir.

Kent İ.Ö. 3. yüzyılın başlarından itibaren, Hellenistik Pergamon Krallığı’nın da desteğiyle bölgede ekonomik ve kültürel bir çekim merkezi olmuş, Tiyatro, Kent Meclisi Binası (Bouleuterion) ve Agora Binası gibi görkemli yapılarla donatılmıştır. Aigai antik kentindeki kazı çalışmaları 2004 yılından beri Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Doğer başkanlığında yürütülmektedir.

http://aigai.info/

Üzeri yosun tutmuş blok taş ve derin vadi manzarası.

100520147137

Tiberius kapısı tabelası, burada Türkçe ve İngilizce açıklamalar yazılmış kapı hakkında.

100520147138

Kapıdan içeri girdikten sonra ilk kalıntılar göze çarpıyor. Binanın duvarları bir metre kadar kalmış.

100520147141

Yarım deliklere bakılırsa burası tuvalet olmalı.

100520147144

Hanüz kazı yapılmamış yerlerde, sütun parçaları görünüyor.

100520147155

Agora binasının ayakta kalmış yüksek duvarını yandan çekiyorum.

100520147156

Burası balık pazarı, gelen balıklar bu pazarda mezat ile satılıyormuş.

100520147158

Agorada dükkanlar.

100520147159

Antik kentin doğu tarafı derin uçurum ile doğal koruma sağlamış. Aslında üç tarafı da uçurum ve çıkılması epey zor olan bir tepe. Sadece çıktığımız taraftan girişi var ve savunmayı ona göre yapmışlar.

100520147160

Agora’nın devasa duvarı, dükkanları ve 3 katlı oluşu burada ticaretin çokça yapıldığı ve kentin zenginliğini ifade ediyor. Zamanında epey hareketliymiş Aigai.

100520147161

Dükkanlar büyük taş blok kayaların düzgün yontulmasıyla geniş ve arkada deposu olduğunu görebiliyoruz. Malları stoklayıp azar azar piyasaya sürüyorlardı demek ki.

100520147162

Doğal uçurum kenarına kale duvarı gibi taşlardan yapılmış. Pek düşmanın buradan saldırı gerçekleştireceği olası değil. Öyle olduğu halde duvar düzgün taşlardan yapılmış.

100520147165

Antik kenti bitirip köye dönüyoruz. Herkes eşyalarını bisikletine yükledikten sonra çoğunluk toplanıp harekete hazır duruma gelince yola çıkış başladı. Son kalan bir kaç kişiyi de hazırlanıp yola çıkarasıya kadar biraz bekledim. Kimse kalmayınca ben de tam yola çıkacaktım ki dün Aliağa dan peşimize takılıp köye kadar gelen köpeğin peşimizden tekrar geldiğini görünce köylü bir kadına rica edip bahçesine kapatmasını söyledik. Köpek bahçede kalınca peşimizden gelemedi. Yoksa hali perişandı. Dün ayakları yara olmuştu peşimizden koştururken. Köpeği de köyde bıraktıktan sonra ben de son kalanlarla yola çıkıyorum.

20150424_091512

Dün elektrikli bisikletle gelen arkadaş gece bataryalarını şarj etmiş artık yolda kalmam diyor bana. Ben de umarım yeterli şarj olmuştur bataryan diyerek cevap verdim.

20150424_091516

Yunt dağlarının sırtlarında bir iniyoruz bir çıkıyoruz. Fazla sert olmayan yokuşlar uzun sürmüyor.

20150424_091546

Köylü amcam Karakaçan’a binmiş bahçesine doğru gidiyor çalışmaya.

20150424_092303

Dağlar nedense makilik çalılardan bitki örtüsüne sahip. Gölgesinde durup dinleneceğin bir ağaç ta yok. Daha çok kayaçlardan bir arazi, pek toprak ta yok.

20150424_095547

Karşımıza ilk köy göründü, bu köy Seklik köyü.

20150424_095553

Seklik köyünün tabelasını çekiyorum.

20150424_100030

Grupta hızlı gidenlerin yanı sıra yavaş ta gidenler var. Onlara yetişiyorum çünkü elektrikli bisikletin bataryası çabucak bitti ve yokuşlarda elle gelmeye başladı.

20150424_101748

Pembişler beni yalnız bırakmıyor, pek alışkın değiller böyle turlara. Bir de yükleri var ama inatla bisikleti sürüyorlar.

20150424_105020

İsmailler köyünde çay molası verilmiş. Biz de çaya yetiştik. Tam kahvenin önüne geldik arkamdan gelen bir arkadaşın sırt çantasının kayışı zincire girerek arka aktarıcının kulağını kırıyor. Ona yapacak bir şeyim yok. Yedekte kulak olmayınca değiştiremiyoruz. Çayları içip bir dinlenelim bakalım. Çayları içerken elektrikli bisiklet te geldi. Artık böyle bisikletle gelemezsin bizimle, minibüse binip Bergama ya gideceksin dedim kendisine. Aktarıcı kulağı kırılan arkadaş ta Aliağa da bulunan arabasını almaya gidecek. O zaman sen bekle beraber gelirsiniz Bergama’ya diye bir çözüm bulduk. Yerde; Çaya gel, kahveye gel yazılmış sprey boya ile.

20150424_105935

Çay molasından sonra kalanları toparlayıp yola düzüldük. Burası yolun en yüksek yeri. Bisikletimin tripodundan resmimizi çekiyorum rüzgar türbinleri eşliğinde. Yedi kişiyiz resimde poz veren.

20150424_114808

Balaban köyünden geçiyoruz. Yunt dağlarının sırtlarında rüzgar türbinleri var. Rüzgar alan dağlar sürekli elektrik üretimi sağlayan türbinler bedava enerji üretip ülkemize katkı sağlamakta.

20150424_115944

Doğal oluşmuş çukurları su deposu olarak kullanılmakta. Yağan yağmurlardan biriken su hayvanların sulanmasında kullanılıyor. Bisikletim KUZ, gölet kenarında poz veriyor.

20150424_121539

Yunt dağları Bergama ya kadar uzanmakta. Dağlarda bir çok köy kurulmuş hayvancılık, zeytincilik yaparak geçimlerini sağlayıp ülke ekonomisine katkı sağlıyorlar. Maruflar köyünün tabelasını çekiyorum. Köyün minaresi görünüyor.

20150424_123507

Köyler ardı sıra geliyor. Armağanlar köyü ve minaresini tabela ile çekiyorum.

20150424_130433

Bakırçay havzası göründü, ovada en önemli yerleşim yeri de Bergama. Geldik sayılır.

20150424_130812

Dağlardan indik, ovadayız artık.

20150424_133311

Sanayi artıkları ile kirlenmiş Bakırçay nehrinden karşıya geçiyoruz dar, beton köprüden.

20150424_134448

Bergama şehre girmeden direk antik kentin olduğu yere geldik. Antik kent biraz yukarıda, tepeye kurulmuş. Çıkış yolu var ama biz teleferik ile çıkacağız. İşletme ile daha önce anlaşmıştık. Bizi ücretsiz yukarı çıkacağız. Antik kente giriş zaten turizm müdürlüğünden ücretsiz.

20150424_140150

Sıramız gelince 8 kişi teleferik kabinine biniyoruz. Elçek ile çekiyorum kabin içindekileri.

20150424_142146_HDR

Tepeye çıkarken aşağımızda bazı kalıntıları görüyorum.

20150424_142241

Yükseldikçe barajın göleti görünmeye başladı. Bazı antik yapılar göletin altında gömülü olarak kaldı.

20150424_142254

Yaklaştıkça heyecanım artıyor. İlk defa buraya çıkıyorum. Daha önce grubun arkasından geldiğim için ziyaret saati bitiminde geldiğimden dolayı çıkamamıştım .

20150424_142405

Bergama Akropolis’e giriş yapıyoruz misafir biletlerimizle.

20150424_142715

Bergama manzaralı Nazlı ile resim çekiliyorum. Beni Manisa bisiklet festivaline davet ediyor ama daha önce o tarihlerde başka yerlere tur programlamıştım. Sağlık olsun, başka zaman katılacağımı bildirdim.

20150424_143302

Antik kenti rehberlerimiz eşliğinde dolaşmaya başladık.

Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu antik kentin adıdır. Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı’nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos’tan gelir. Pergamos’un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos’tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.

Yazılı belgelerde Pergamon’dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma’ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu’nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.

Eski kentin kalıntılarını, 1870’lerde Batı Anadolu’da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon’da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878’de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

Rehber etrafına toplanmış bisikletçiler.

20150424_143536

Yüksekten Bergama kasabasının binalarını çekiyorum.

20150424_143541

Yürüme yoluna tren raylarının traversleri döşenmiş, üzerinde yürüyoruz diğer yerlere.

20150424_144147

Epey kalabalık bir grup olarak dolaşıyoruz antik kenti.

20150424_144200

Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaş tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol’ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin’e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuştur. Pergamon’da ise yalnızca temelleri kalmıştır.

20150424_144231

Üstü kapalı, kemerli bir yapı. İç içe iki kemer örülmüş. Girişi demir parmaklıkla kapatılmış.

20150424_144343

Athena Tapınağı’nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede “Pergamon derisi” olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus Antonius, MÖ 41’de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan etmiştir.

20150424_145215

Pergamon kentinin Akropol’ü (“kentin yukarı bölümü”), Bakırçayı’nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alır. Büyük bir kale görünümündeki Akropol’ün ana kapısına varmadan solda Hereoon’un kalıntıları vardır. Heroon, Antik Yunanistan’da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniş bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı bulunuyordu.

20150424_145340

Sıralı bir çok sütun, üstünde kirişlerle sabitlenmiş.

20150424_145347

Dilek taşlı kuyu, bozuk paraları sütun başlığına atarak üzerinde durmasını sağlıyorsun. Eğer durursa dileğin kabul oluyor. Kuyunun dibindeki paranın çokluğu, sütun üzerindeki paranın azlığı pek te başarılı atış yapılmadığını gösteriyor. Gerçekten de sütun başlığının üzerinde parayı kondurmak zor.

20150424_145501

Kuyunun etrafında toplanmış olanlara rehber antik kenti anlatıyor.

20150424_145636

Rehberimiz bizleri tarih öncesine götürüyor anlatımıyla.

20150424_145641

Sütunlar sıralı, üstünde kirişler.

20150424_145900

Sıralı sütunları yandan çekiyorum.

20150424_145920

Dört sütun, üzerinde süslü kirişler. Tapınağın köşesini oluşturmuş.

20150424_145924

Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin’e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi’ne (Pergamon Museum) koyulmuştur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneği olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı’nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoğudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora’da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuşuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol’ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaşmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu. Avlunun ortasında kocaman çitlembik ağacı boy gösteriyor.

20150424_145932

Rehberimiz anlatmaya devam ediyor.

20150424_150025

Dar koridorlarda dolaşıyoruz.

20150424_150200

Sütunlar, yüksek duvarın üzerine konulmuş, üzerinde kirişler.

20150424_150239

Zeminde bir parça beyaz mermer, üzerine sekiz köşeli yıldız çizili.

20150424_150332

Tapınağa ait olduğunu sandığım çatı kirişinin kalıntı parçaları duvar üzerine yerleştirilmiş. Üçgen alın parçaları yarım yapılmış.

20150424_150402

Athena Tapınağı’nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.

Akropol’ün bir başka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı. Tiyatro oturma yerleri ve Bergama kasabası.

20150424_150420

Tiyatro altına kemerli geçitler yapılmış, Geçitler iki tane yan yana.

20150424_150445

İki kemerli geçit girişi.

20150424_150505

Tiyatronun üstünde toplanmış olanları çekiyorum.

20150424_150818

Arkadaşların yanına iniyorum.

20150424_150909

Bergama kasabasını çekiyorum tiyatrodan.

20150424_150935

Dar binaların arasında elçek çekiyorum kendimi ve arkadaşları.

20150424_151918_HDR

Kemerli geçitlerden oluşmuş koridor. Koridor epey uzun.

20150424_151931

Yüksek tavanlı oda, demir parmaklıkla kapatılmış.

20150424_152012

Başka bir oda, yüksek tavanlı, içinde taşlar istiflenmiş düzgün olarak.

20150424_152430

Yüksek istinat duvarı ile dükkanlar sağlama alınmış.

20150424_152542

Kimi yerde de çok alçak kemerli geçit yapılmış. İnsan boyundan alçak.

20150424_152555

Başka bir yapıya doğru gidiyoruz.

20150424_152616

Antik kalıntılarda gezimiz devam ediyor.

20150424_152717

Tiyatro oturma yerlerine oturup dinleniyor yorulanlar.

20150424_152857

Dünyanın en dik tiyatrosu, aşağıya bakmaya korkuyor insan.

20150424_152948

Tiyatro oturma yerlerinde gezinenleri çekiyorum.

20150424_153126

Bazen de beni çekiyorlar.

20150424_153153

Almanya ya kaçırılan Zeus sunağının maketine bakmakla yetiniyoruz. Camekan maket önüne oturmuş, rehberi dinleyenler var.

20150424_153425

Sevgili Gözde Emine üç küp’ün ortasındaki küp’e yaslanmış poz veriyor.

20150424_155050

Akropol ziyaretini bitirip teleferiğe tekrar bindik. Karşımdaki üç kişiyi çekiyorum. Şerafettin, Gözde Emine ve Asuman Şen.

20150424_155727

Gözde Emine de bizi çekiyor, yanımda Baattin Şimşek var.

20150424_155822

Hep birlikte Elçek yapalım deyince kareye girmek için kabinin bir tarafına yüklendik. Kabin yamuldu resim çekesiye kadar. Ne yapalım çılgınlık her yerde. Gözde Emine elçek ile çekiyor altı kişiyi.

20150424_155841

Teleferikten indikten sonra Bazilika ören yerine doğru gidiyoruz.

20150424_161704

Bazilika, Kızıl avlu denilen yeri gezmeye başlıyoruz. Kırmızı tuğlalardan yapılmış bazilika duvarları devasa boyutta. Yakından kadraja sığmıyor, duvarlar çok yüksek.

20150424_162028

Bazilikanın köşe duvarını çekiyorum. Duvar çok düzgün örülmüş ve yüksek.

20150424_162056

Yerde yeni sütun yontulmuş yatıyor.

20150424_162222

Devasa duvarlarda tahrip edilen yerleri restorasyon çalışmaları devam ediyor. Sol tarafa iskele kurulmuş.

20150424_162230

Antik kalıntılardan kirişler yerde sergileniyor.

20150424_162311

Bir çok kiriş, sütun avluda serpiştirilmiş.

20150424_162313

Rehber etrafına toplanmış dinleyiciler, kalıntılar ve bazilikanın yüksek duvarı.

20150424_162317

Uzaklardan Bazilika binasını tamamen kadraja sığdırıyorum.

20150424_162321

Yerde su kanalları yapılmış, kimi yer açık, diğer yerleri kapalı.

20150424_162444

Bazilikanın yanında devasa bir yapı da var.

20150424_162457

Antik binanı zemini blok taşlardan yapılmış, kenarları süslü oyulmuş.

20150424_162519

Bazilikanın ana kapısı devasa boyutta. Tuğlaların boyutuna bakılırsa binlerce tuğladan örülmüş.

20150424_162718

Kızıl Avlu – Serapedion

Bu olağan dışı tapınağın ön avlusu ile birlikte kapladığı alan 270.00 x 100.00 m, tapınak 60.00 x 20.00 m. boyutlarındadır. Çatısına kadar yüksekliğinin 25 m. olmasına karşılık, halen 19 m. kısmı ayaktadır. Anadolu’nun en görkemli dini anıtsal yapılarından birisidir.

Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.
Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilerek hem arazinin bütünlüğü hem suyun kontrolü sağlanmış hem de meydana getirilen bu zor mühendislik örneği ile Roma’nın gücü, kudreti sergilenmeye çalışılmıştır.
Kızıl Avlu’nun Roma aşağı kentinin ızgara tarzındaki şehircilik sistemi içerisine oturtulduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın ön avlusu günümüzde halen büyük ölçüde evlerle kaplı olduğu için tam olarak algılanamamaktadır.

Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili, kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi. Çok ağır olması her zaman açılıp kapanmasını mümkün kılmakta idi. Bu bakımdan kontrol sağlamak amacıyla kapı önünde demir parmaklıklardan oluşan ikinci bir kapı tertibatı yer almakta idi.

Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin üzerinde muhtemelen 10-12m. yüksekliğinde oturur durumda kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti vardır. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmektedir.

Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içersine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. T.Wiegand tarafından kazısı gerçekleştirilmiş olan bu kutsal yapı hakkındaki araştırmalar henüz tamamlanmamıştır.

Bazilikanın duvarında dev pencereler üç tane.

20150424_162749

Muğla’dan Doktor Bülent Savran ve Gözde Emine’yi birlikte çekiyorum geçit içinde.

20150424_163516

Gözde Emine’yi tek çekiyorum.

20150424_163530

Gözde Emine beni tek çekiyor.

20150424_163544

Bu kez ikimiz birlikte çekiliyoruz geçit içinde.

20150424_163555

Geçidin içinden, dışarıdaki Gözde Emine’yi çekiyorum.

20150424_163657_HDR

Kulelerden birinin tavanı tuğla ile örülerek kubbe biçiminde yapılmış. Tepesi delik, içerisini aydınlatıyor.

20150424_163827

Bu da modern çağ heykellerinden biri bahçede sütun başlığında sergileniyor. Tanrıça Emineusgözdelya

20150424_164111

Bazilika ziyareti bitiyor, hep beraber diğer antik yere, antik çağın sağlık merkezi olan Asklepion’a gidiyoruz kasaba içinden.

20150424_165102

Asklepion antik hastaneye vardık. Bisikletleri girişte bırakıp yayan olarak antik hastaneyi gezmeye başlıyoruz.

20150424_174217

Önümde gidenleri ana caddede çekiyorum.

20150424_174342

Duvarlarla örülmüş yapı yerin altında.

20150424_174453

İki sütun ve yüksek duvar.

20150424_174535

Sütunlu ana cadde, sütunların çoğu kırık, dökük.

20150424_174628

Beş tane sütun, değişik boyda kırık.

20150424_174703

Yer altında dehlizler yapılmış, geniş, ferah, serin. Dehlizin içini çekiyorum.

20150424_174731

Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır.

Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi.

M.S II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi.

Sütunlar sıralı, yerde kalıntıları duruyor.

20150424_174742

Yer üstünde olduğu kadar yer altında da ayrı bir yapılar zinciri var. Hepsi de dehlizlerle birbirine bağlı.

20150424_174916

Her taraftan sular fışkırıp merdivenlerden akıp gidiyor. Yer altında da gözden kayboluyor. Su birikmiyor dehlizlerde.

20150424_174948

Rehberlerimiz bize tarih öncesi burada yapılan tedavi biçimlerinden bahsediyor. Pür dikkat dinliyoruz.

20150424_175050

Dikkatler rehberde, can kulağı ile dinliyorlar.

20150424_175125_HDR

Herkesin gözü kulağı rehberde.

20150424_175133

Kimisi de ayakta dinliyor.

20150424_175139

Kimisi de yere oturmuş.

20150424_175149

Doktorlar da pür dikkat dinliyor.

20150424_175244

Çeşmeden akan su şifalı diye içenler de oluyor.

20150424_180456

Tedavi yerinde ayrıca terapi için kocaman bir amfi tiyatro  yapılmış.

20150424_180513

Her taraf tarih fışkırmış, kalıntılarda belli.

20150424_180555

Yüksek duvar, karşısında sütunlar sıralı.

20150424_180558

Blok taşlar düzgünce oyulup şekil verilmiş. Kare şeklinde, iki tane oyuk yan yana.

20150424_180617

Üç tane sütun yan yana. Sütunlar düz, yivli. Başlıkları da tepelerinde.

20150424_180624

O zamanlar ustalara, sanata saygı varmış. Ustalar da ince işçilik üzerine gelişmiş güzel eserler meydana getirmiş. Şimdiki gibi kalıp çak içine beton dök, yarına kurusun yok. Bir kiriş mermerini günlerce, aylarca yontup görsel anlamda harika eserler meydana getirmişler. Oyuk yerlerini tam ölçüsünde oymak içi matematik hesaplamaları da bilmek gerek.

20150424_180651

Gördüğünüz sular merdivenin en alt basamağından çıkıp kendiliğinden akıp gidiyor.

20150424_180701

Tiyatronun yan duvarı düzgün taşlardan örülmüş. İki tane kapısı var, kapılar oturma yerlerinin altına giriş olarak kullanılıyor.

20150424_180706

Oturma yerlerinin üst tarafında dinlenenler var.

20150424_180813

Seyircilerin yürüdüğü basamaklar yukarıya kadar çıkıyor.

20150424_180848

Tiyatro basamaklarına oturup binlerce yıl önce acaba ne oyunları oynanmış diye düşünüyorum. En tepeden çekiyorum, kimileri oturmuş, kimileri desahnede duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150424_181026

Tiyatronun duvarları dibinde gelincikler çiçek açmış, kırmızı elbiselerini giymiş. Bahar aylarını en güzel giysileri ile karşılıyorlar. Kan kırmızı renkleri yeşil ile iyi bir kontrast oluşturmuş. Belki de o zamanlarda çiçeklerin bu muhteşem renkleri ile hastalar tedavi oluyordur.

20150424_181138

Gelincik çiçekleri arasına bir KUŞ gelip konuyor. Gerçi bu KUŞ ötmüyor ama ürkek bakışları ve tatlı gülüşleri ile etrafa neşe saçmaktan geri kalmıyor. Ayşe Kuş, gelincikler içinde poz veriyor.

20150424_181159

KUŞ’un yanına bir Güvercin uçup geliyor. İki KUŞ ta gelincik çiçekleri ile bir bütün oluşturmuş bahara renk katmaktalar. Ayşe kuş ve Aysel Ataş yan yana.

20150424_181219

Her yer ayrı bir güzel, her yer fotoğraflık. Biz de çekilmeden edemiyoruz bu güzel yerde. İçerden bizi çekiyor birisi. Biz gün ışığı altındayız.

20150424_181741

Çoğu yapı yıkılmış, sadece duvarların bir kısmı ayakta kalmış. Kalanlar bile muhteşem bir işçilik örneği ile karşımızda, seyirlik.

20150424_181825

Gözde Emine’yi yakından çekiyor. Yüzü tamamen kadrajı kaplamış.

20150424_181841_HDR

Kemerli niş önünde Gözde Emine beni çekiyor.

20150424_181848

Gez, gör bitmiyor, hepsi ayrı bir güzellik.

20150424_182012

Dikdörtgen bir kaide üç metreden fazla. Herhalde üzerinde heykel vardı ama alıp götürmüş tarihin kıymetini bilenler.

20150424_182035

Bu yapılar güçlü bir devlet ve zenginliği ifade ediyor. O zamanlar yaşamak vardı. Sanki geçmişe gitmişiz gibi. Geçmişte yaşıyoruz, yaşarken de huzur içindeyiz bir nebze olsun. Dünyanın dertleri yok, stres, şehrin kalabalığı, korkunç araç trafiği yok burada. Dünyayı da kurtarmıyoruz, yalan yok, aldatmaca yok. Sadece sessizlik, dinginlik ve huzur var. İçimizi kaplıyor bu terapi. Kemerli bir odanın köşesinde Gözde Emine bana poz veriyor.

20150424_182052

Sonunda turu bitiriyoruz antik hastanede. Bisikletlerin başına geliyoruz hep birlikte .Her zaman olduğu gibi bir kaç kişi geç kalıyor, onları bekliyorum. Büyük çoğunluk yola çıkıp kamp alanına hareket ediyor. Kalanlar da geldikten sonra birlikte kamp alanına doğru gitmeye başladık.

20150424_183316

Kamp alanımız Bergama belediyesine ait Güzellik Ilıcası tesislerinde park alanı. Yeşil alanda çadırları kuruyoruz. Çadırları kurarken Paramotoru ile tepemizde dolaşmaya başlıyor Doktor Bülent.

20150424_192906

Daha önce burada kamp atmıştık, bu yıl da belediye bizlere kapılarını açıyor. Çadırları çekiyorum.

20150424_192938

Doktor uçmayı özlemiş habire tepemizde uçup durmakta.

20150424_192953

Muğlalı bisikletçi, Eurovello bisiklet yolları Türkiye koordinatörü Feridun Ekmekçi ilginç bir tur çadırı kurmuş. Bisikletin ön tekeri söküp çadırın bir ucuna bağlanıyor. Diğer tarafı, giriş yeri de bisikletin gövdesine bağlanıyor. Kamçı bisikletçi için iyi bir çadıra benziyor. Rüzgarlı havalarda ne olur bilmem, bisiklet rüzgardan devrilme olasılığı yüksek. Feridun Ekmekçi çadırının önünde poz veriyor.

20150424_193822

Herkes kendi telaşında, çadırını kuran, duş alan, kişisel bakım yapan, turculuk ve kampçılık hakkında birbirleriyle fikir alış verişlerinde bulunanlar. Yani herkes kendi havasında. Kamp alanında çadırları çekiyorum.

20150424_193900

Olcay da etrafı dolaşarak kamp alanını gözetiyor.

20150424_194014

Akşam yemeğini yedikten sonra sunumlar oluyor. Sunumlar da Eurovello bisiklet rotaları ve Türkiye de yapılan çalışmalar. Sunumlar sonrasında sohbetler başlıyor gecenin bir zamanına kadar. Hava serinlemeye başladı. Ceketler, polarlar giyiliyor. Bu gün üç antik kent dolaştık, hakkında bilgiler aldık rehberlerden. Benim için iyi bir gün oldu diyebilirim. Daha önce gelip görsem de yeni şeyler keşfediyorum, yeni dostlar kazanıyorum. Kısaca hazinem çoğalıyor her geçen gün.

Bu gün yaptığım yol 52 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 6. Gün

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Aliağa – Yenişakran – Yuntdağı Köseler köyü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Gerçi taş baskısı kitaplar

İşportaya düştükten bu yana

Hüzünden epey uzaklaştık

Ama gurbet yine de vardır”

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, çocuklar önde, paraşütü elleri ile havada tutuyorlar.  Önlerinde paramotor var

10298457_817024704989382_3878709490058211091_o

III. Az Bilinen Antik Kentler Turu başarı ile bitmişti ve önemli bir kaza yada olay olmaması bizleri daha da sevindirmişti. 5 gün boyunca turda yaşadıklarımızı andık, resimlere bakıp grup sayfasında paylaşarak anılarımızı tazeledik. Onlarca, yüzlerce hatta binlerce resim olmuştu.

Ama bizler için daha tur bitmemişti, geçen yıl ilkini yaptığımız 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlamaları hala aklımızdan çıkmamıştı. Yunt dağı köseler köyü ilk okulunda hayatımda çocuklarla beraber yaşadığım en güzel 23 Nisan Çocuk Bayramını kutlamıştık gözlerimiz sevinçten yaşları ile birlikte. Sadece ben değil turdaki 120 kişi de aynı duyguları yaşamıştı. Bunu unutmamıştık. Bu yıl rotamız başka yerde olduğu için 23 Nisan Çocuk Bayramını Özdere de Oğan Timinci İlk okulunda kutlamıştık.

Turdan sonra ABAK çalışma grubu olarak Yunt dağı Köseler köyü ilk okuluna bir tur yapalım diye karar aldık. Turdan kalan bir miktar paranın üzerine para toplayıp bir lap top bir projeksiyon cihazı aldık. Ben de kitaplığımda bulunan tüm çocuk kitaplarını paketleyip çocuklara vermek üzere hazırladım. Köyün genç  Öğretmeni Hatice ile iletişime geçerek geleceğimizi bildirdik. 2 Haftalık bir dinlenmenin ardından Etkinlik açarak tura katılmış olanları, gelmek isteyenleri davet ettik. 10 – 11 Mayıs 2014 günü Metro ile Aliağa’ya gidip tura oradan başlamayı kararlaştırdık.

Turumuzla ilgili videoyu H. Olcay ORMANKIRAN hazırlayıp yayınladı

Akşamdan bisikletimi hazırladım. Yemek işini Ketring Osman yapacağından sadece kahve takımı ve ocağımı yanıma aldım. Hava yağışlı olacağından eşyalarımı naylonla sarıp çantama öyle yerleştirdim. Yağmurluğu da almaya karar verdim. 10 mayıs Cumartesi sabah erkenden kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra yola çıktım. Yağmur usulca yağdığından terliklerle bisikleti sürdüm. Ayakkabı ve çorapları naylon torbaya sarıp çantama koydum ıslanmasın diye. Buluşma yerimiz Karşıyaka iskelesi idi. Göztepe iskelesinden vapura binerek Karşıyaka’ya vardım. Henüz kimse yoktu, metro 09:30 dan itibaren bisikletlileri aldığından henüz erkendi. Benden sonra Konak vapuru ile Utku Balkan geldi. Hava yağmurlu olduğundan ayakkabılarımı poşete sararak çantama, terlikleri giyerek buraya kadar gelmiştim. Utku böyle bir resmimi çekiyor Karşıyaka iskelesinde. Başımda turkuaz mavi buuf, üzerimde sarı renkli yağmurluk, Altımda kısa pantolon, ayağımda terlik var. Bisikletim KUZ, bagajda çantalar yüklü. Hava kapalı ve yağmurlu olduğundan gökyüzü mavisi deniz üzerinde yok. Deniz süt gibi beyaz, bulut renginde.

100520147071

Yağmur yağdığından pek gelen olmuyor buluşma yerine. kimisi metroya binip Aliağa’ya direk gidecek. Diğer vapurdan sadece Olcay geliyor, Nilgün hanım Karşıyaka da oturduğu için karadan geldi. Gelen olur diye 09:30 a kadar bekliyoruz. Olcay, Nilgün ve Utku izban istasyonunda bisikletle beklerken çekiyorum.

100520147072

Metro saati gelince iskeleden metro istasyonuna hareket ediyoruz. İstasyondan kent kartları 2 kez basıp içeri giriyoruz. Dünyada sadece İzmir de bisiklet için ayrıca para alıyorlar nedense… Aliağa’ya kadar yoğun kamyon tır trafiğinden kurtulmuş oluyoruz böylece.

100520147075

Doktor Serhat ve Semra hava yağışlı diye arabayla geldiler. Hediyelerin ıslanmaması gerek. Serhat’ın  arkadaşı Doktor Bülent ve İnci de Balıkesir’den gelerek aramıza katıldılar. Doktor Bülent Paraşütçü, Paramotor ile tepemizde uçup resim ve video çekimi yapacak. Yola çıkmadan önce resim çekiliyoruz hep birlikte. Resimde 10 kişi var, bisikletler yüklü olarak önce park halinde.

100520147076

Hareket saatimiz gelince yola çıkıyoruz, hava hafif yağışlı. Yağmurluklarımızı giydik ama öyle ıslatacak kadar yağmıyor. İstasyondan ayrılıp  İzmir – Çanakkale yolundan bir süre gideceğiz Yenişakran’a kadar. İstasyondan çıkış halimiz.

100520147077

Çanakkale yolunda hızlı gidiyoruz. 15 km ana yolda pedal basacağız. Bir an önce Yenişakran’a ulaşıp köy yoluna sapmak gerek. Bisikletler yolun sağından gidiyorlar.

100520147078

Yol eğimi az olunca 15 km çabuk bitiyor. Yenişakran da çay molası veriyoruz. Biraz da acıkınca otlu, peynirli pide atıştırarak karnımızı az da olsa doyuruyoruz. Önümüzde 15 km tırmanış var Yunt dağlarına doğru. Enerji gerek değil mi? Kahveciden hoşuma giden çay içtiğim nazar boncuklu su bardağını ücretini vererek alıyorum. Çay, su içerken gerekli. Önümüzde kapalı ceza evi var. Yol buraya kadar duble ve iyi asfalt döşenmiş. Yeni Şakran’dan sonra hemen yokuş başladı zaten.

100520147080

Kendimi ve arkadan gelenleri elçek resim çekiyorum. Başımda kask, buuf ve gözümde Güneş gözlüğü var.

100520147081

Cezaevi düzlüğüne geldik, sağ tarafta küçük bir gölet var. Yağmur suları burada birikiyor.

100520147082

Ceza evinden sonra yol mıcırlı asfalta dönüşüyor. Biraz daha dikleşiyor eğim. Fakat bu bizi etkilemiyor doğrusu. Ağır ağır çıkıyoruz, dinlenerek, resim çekerek. Yağmur çok az serpiştiriyor. Yağmurluklar hava almadığı için terletiyor, yoksa terlemeden çıkardık bu yokuşları. Arabalar tek tük geçiyor, arada motorlu gençler şaşkın bakışlarla bizlere bakıyorlar.

100520147083

Henüz bahar ayındayız ve yağmur serinliğinde çeşit ot ve çiçek kokusu burnumuza kadar geliyor, ortalık yemyeşil. Yunt dağlarının tepelerinde rüzgar türbinleri sıralanmış usulca dönerek enerji üretiyorlar.

100520147085

Nilgün yükü ile ağır ağır çıkıyor yokuşları. Kendisi iyi bir turcudur, bu yokuşlar ona vız gelir tırıs gider. Çantaları sarı yağmurlukla örtmüş. ıslanmıyor yağmurdan.

100520147086

Yağmurun bereketi ortalığı yeşil otlarla zenginleştirmiş.

100520147087

Yunt dağlarında ilk köye varıyoruz Kapıkaya köyü. Yunt dağlarında kayalık arazi olması nedeni ile daha çok hayvancılık yaparak geçimlerini sağlıyorlar. Hayvanların su ihtiyacı için çukur yerlere gölet yaparak yağmur sularını biriktirip hayvanları suluyorlar. Zemin kayalık olduğu için su kaçağı da olmuyor göletlerde.

100520147088

Tırmanışımız biraz yavaş oluyor, ne de olsa bagajlarımız yüklü. Yolun eğimi zaman zaman %15 i geçiyor. Yol kıyısında tek olarak zeytin ağacı var.

100520147092

Olcay önümde giderken dönüp bana poz veriyor. Üzerinde mavi yağmurluk var.

100520147093

Yol kıyısında koca bir çitlembik ağacı karşıma çıkıyor. Çitlembik ağacı yüz yaşını geçmiş durumda. Kim bilir kaç kişi ve kimler gelip geçti önünden, sayısı belli değil. Gölgesinde kimler dinlenmiştir. Kuşlar yuva yapıp her baharda yavrularını bu ağaçta büyütmüştür. Soğuk sıcak, kar kış demeden gövdesiyle, dallarıyla, yapraklarıyla hayvanları korumuştur bu ulu ağaç. Benim bu ağacın önünden 4. geçişim oluyor 2012 yılından beri.

100520147094

2. köye geliyoruz Karaahmetli köyü. buraya kadar olan tırmanmamız bitti. Bundan sonra iniş ve çıkışlar var. Karaahmetli tabelasının resmini çekiyorum köy girişinde.

100520147095

Köyün çocukları toplanmış bizlere el sallıyorlardı. Ben de yanlarında durup merhaba dedim. Koca Çitlembik ağacını sordum kaç yaşında diye, bilemediler ağacın kaç yaşında olduğunu. Babaları hatta dedeleri bilemezdi ağacın yaşını. Ağacın yarısı kurumuş, diğer yarısı canlı, yaşam veriyor. Bir süre dinlenip çocuklarla sohbet ediyorum. Çocuklar her yerde harikalar. Üç kız, üç erkek çocuk ve yaşlı çitlembik ağacı.

100520147096

Yanımızda İnci ve doktor Bülent, hem bizlerin resimlerini çekiyor hem de arabaları ile takip ederken bizim hızımıza ayak uydurmaya çalışıyorlar. Duvar dibinde çekiyorum ikisini bir arada.

100520147097

En yüksek noktadayız, Antik kentin kurulu olduğu tepe göründü karşımızda. Solunda da Köseler köyü, yolumuz az kaldı.

100520147098

Çınarlı meslek Lisesinden arkadaşım Metin Sadıç. Bisiklete yeni başlamasına rağmen iyi bir bisikletçi oldu. Beraber Nisanda Çanakkale’ye kadar pedalladık. Ağzını açmış gülerek poz veriyor bana.

100520147099

Metin bana selam verdikten sonra son yokuşu tırmanmaya başladı, Gerçekten de son yokuştu, o da kısa.

100520147100

Bu da kahramanımız Olcay bana doğru geliyor.

100520147101

Yusuf Ünlü, Az Bilinen Antik Kentler turunda tanışmıştım. İyi türkü söyler. Bize sonradan yetişti.

100520147102

Nilgün Gener, iyi bir turcudur. Uluslararası turları yapmıştır. Yağmur yağdığından Eşi Halit abi gelmedi. Bana el sallayıp geçiyor yanımdan. Arabadakiler de doktorlarımız, bizi takip ediyorlar.

100520147103

Köyün koyunları taze otları yemek için yayılmışlar. Akşama kadar otlayıp taze mis gibi sütü sahibine verecek, köylünün geçim kaynağı. Biraz da kendine katık olacak peyniri buradan karşılıyor. Doğa insana her şeyi veriyor hiç bir şey beklemeden.

100520147104

 Orda bir köy var uzakta

O köy bizim köyümüzdür

Gitmesek te varmasak ta

O köy bizim köyümüzdür.

Köseler köyü aşağıda göründü.

100520147105

Karşımızda görünen tepe Aigai antik kenti. Antik kenti ziyaret edeceğiz. Kazı ekibinden Hocalar da gelip bizlere eşlik edecekler.

100520147106

Nihayet köye varıyoruz, köyün hane sayısı ve nüfusu az ama ilk okulu var. İlk okulun Hatice öğretmeni 2 yıldır burada. 2012 yılında dünya gezgini Gürkan Genç ile ilk defa köye geldiğimizde henüz öğretmeni yoktu.  Öğrenciler bize Pazartesi başlayacağını söyletince çok sevinmiştik. Bizim gitmemizin ertesi günü göreve başlamıştı Hatice öğretmen. Köyün girişinde tabela ile köyü çekiyorum.

100520147108

Köyün kendi yaptırdığı tabela paslanmış, boyası dökülmeye başlamış. Tabelada yazan; Köseler, Hane 60, Nüfus 270

100520147109

Köyün çocukları bizi karşılıyorlar ilk okulun bahçesinde. Bu hafta sonu onlar için değişik ve heyecanlı olacak. Bunu hissetmiş olacaklar ki meraklı gözlerle bakıyorlar bizlere.

100520147110

Çocuklarla hoş geldin resmi çekiliyoruz hep birlikte.

100520147113

Çocuklarla birlikte arabadan Doktor Bülent’in paramotorunu taşıyoruz. Yağmur yağışı yok, hava uçmaya uygun. Çocuklar ilk defa paramotoru görüyorlar. Merakla ne olacak diye heyecanla paramotoru çantasından çıkarmaya başlıyorlar.

100520147114

Doktor Bülent paramotorun parçalarını en ince ayrıntısına kadar usulca, tek tek, kontrol ederek birleştiriyor. Bunu yaparken de çocuklar ve ben merakla izliyoruz. Daha önce paramotor ile uçanları görmüştüm havada ama ilk defa yakından gördüm ve  parçalarının bir kısmını da kendim yerine yerleştirdim. Paramotor, motorun etrafında pervane kadar geniş demir boru ile çevrelenmiş. Motor bu çemberin ortasında borularla bağlı. Arka kısımda, sırt tarafının geleceği yerde file gerili. Pervane kırılırsa parçalar kullanan kişiye gelmemesi için. Motor miline bağlı yaklaşık 120 santim boyunda pervane var. Pervane sert ağaçtan yapılmış. Doktor Bülent eğilmiş parçaları bağlıyor birbirine.

100520147115

Son parçaları da birleştirip hazır hale geliyor. Tolga Ayzıt yardım ediyor.

100520147116

Köyün tüm çocukları ile beraber resim çektiriyoruz pankartımız ile beraber. Gördüğünüz bina Aigai antik kentinde kazı yapan ekibin ait. İlk okulun bahçesinde ayrı olarak taş bina yapılmış. Kazıda çıkan değerli parçaları burada topluyorlar ilk önce. Arka kışında yatakhaneleri var. Hem kazı ekibi hem de kazıda görev alan öğrenciler burada yatıyor. Çocuklar duvarın üstünde pankartı tutuyorlar, solda Serhat, sağda Olcay duruyor.

100520147117

Paramotor hazırlandıktan sonra geniş olan yola çıkarıp paraşütü açıyoruz. Çocukların yardımıyla paraşüt açık ve uçmaya hazır.

100520147120

Sağ tarata kız çocukları sıralanıyor. Kızların hepsinde başörtüsü var.

100520147121

Sol tarafa da erkekler. Çocuklarla beraber elçek resim çekiliyoruz yandan.

100520147122

İlk önce bir deneme yapıyor Doktor Bülent. Her şey tam olarak hazır, sadece biraz beklemek gerek çünkü rüzgar bazen esmiyor. Aslında Yunt dağlarının tam sırtındayız. Manisa ve İzmir illerinin sınırında bulunuyoruz. Burada hiç rüzgar eksik olmaz ama hava bu gün pek durgun. Bülent önde, sırtında paramotor, arkasında açık durumda paraşüt. Paraşütü çocuklar elleriyle kaldırmış, hazır bekliyorlar.

100520147123

Rüzgar olmadığı için beklemeye başladık. Doktor Bülent paramotoru sırtından çıkardı. Rüzgarı beklerken köylülerle sohbet edip resim çekiyorum. Doktor gülerek poz veriyor.

100520147124

Çocuklar merakla paramotorun uçmasını bekliyorlar. Paramotor yerde öylece duruyor.

100520147125

Sonunda biraz esmeye başladı. Doktor Bülent paramotoru sırtına alıp kuşanıyor. Doktor Serhat’a son talimatları veriyor Doktor Bülent. Paramotor ile havadan köyü, bizleri ve Antik kent Aigai’yi video çekimi yapacak. Biz de bisikletlerle antik kentte gideceğiz, yaklaşık 2 km bir yokuş bizi bekliyor. Arkada çocuklar yine paraşütü elleri ile havaya kaldırmış hazır bekliyorlar.

100520147126

Paraşütü tekrar çocukların eline veriyoruz. Aslında tutmalarına gerek yok ama bir işin elinden tutmak, yardımlaşmayı, heyecanı yaşamalarını istedik. Çocuklar da büyük coşkuyla paraşütün ucundan tuttular. Çocuklara paraşüt gidince geriye doğru koşmalarını söylüyoruz. Çünkü pervanenin yerdeki mıcır taşlarını fırlatma olasılığı var. Onun için bir kaç kez uyarı yapıyoruz ki bir yaralanma olmasın diye. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

10298457_817024704989382_3878709490058211091_o

Pervanenin meydana getirdiği hava akımı ile paraşütün içi hava dolarak şişiyor. Paraşüt şiştikten sonra Doktor Bülent ileriye doğru koşmaya başlayıp paraşüte dolan havanın kaldırma gücü ve pervanenin meydana getirdiği rüzgar kuvveti ile paraşüt hava dolup yükselmeye başlıyor yerden

100520147127

Ve motorun gücü ile iyice havalanıyor, bir kuş gibi süzülerek üzerimizde dolaşmaya başlıyor. Sadece Doktor Bülent paramotor ile uçmasına rağmen sanki paraşütle biz uçuyormuş gibi heyecanla uçuşu takip ediyoruz. Paraşüt havalandıktan sonra biz de bisikletlerimize binip Aigai antik kentine doğru pedallamaya başlıyoruz. Bütün yükümüzü okulun bahçesine bıraktık. Onca yokuşu yüklü tırmanmamızın ardından yüksüz bisiklet tüy gibi, sanki altımızdan uçuverecek gibi. Paraşüt biraz yukarıda, yolda giden bisikletçiler. Aigai tepesi karşıda.

100520147128

Aigai antik kente tırmanırken yol kıyısında Antep fıstığı ağaçlarını görerek duruyorum. Antep fıstığı ne arıyor dağın başında demeyin. Fıstıklar henüz olgunlaşmamış daha, taze. Henüz yenecek durumda değil. Ege bölgesinde Çitlembik ağaçları var bol miktarda. Her yerde yetişiyor, doğal olarak. Pek öyle yenecek bir yemişi de yok. Yemişlerinin tadı insanın ağzını buruşturacak kadar acımtırak. Sadece kuşlar yiyor Çitlembik ağacının yemişlerini, ama yağlı bir yemiş. Göçmen kuşlar göç öncesi bu yemişlerden yiyerek vücutlarında yağ depolayıp göç sırasında havada bu yağları yakıyorlar. Bu Antep fıstığı işini kim başlattı bilemiyorum ama nasıl yapıldığını öğrendim. Doğada kuşların bıraktığı tohumlardan yetişen Çitlembik ağacı 30 – 40 yaşlarında gövdesi 50 cm çapında olunca dalların başladığı yerin altından gövdeyi kesiyorlar. Ağaç ertesi yıl yeni filizler veriyor. Filizler yıl sonunda büyüyünce aşı zamanında Antep’ten getirilen çubukları gövdeden çıkan çubuklara kalem aşısı yaparak Çitlembik ağacı Antep fıstığı ağacına dönüyor. Çitlembik ağacının yaprakları Zeytin yaprakları kadar 4 cm uzunluğunda 1 cm genişliğinde oluyor. Antep fıstığı ağacının yaprakları daha çok Kayısı ağacının yapraklarına benziyor. Yapraklar geniş, oval biçimde. Fıstık yağlı oluyor böylece. Bütün ege bölgesinde Çitlembik ağaçlarının çoğunu böyle aşılayıp Antep fıstığı ağacına dönüştürerek köylüler gelir elde ediyor. Antep fıstığı ile aşılı Antep fıstığı arasındaki fark Antep’te nem az, sıcaklık fazla olunca yemişler daha küçük ama daha yağlı oluyor. Aşılı fıstık yemişi daha iri ve nemden olacak az yağlı. Antep fıstığı fiyatı pahalı aşı Antep’e göre. Antep fıstıklarının kabukları az kızarmış durumda. Fıstık taneleri salkım benzeri kümeler halinde.

100520147129

Biraz dik bir rampa, yüksüz olduğum için rahat çıkıyorum. Kendimi ve arkamdakileri çekiyorum yokuşu çıkarken.

100520147131

Kazı yapan ekibin hocaları Doktor Mesut Eroğlu ve Doktor Ervin İnkaya bizleri kırmayıp kazı alanına gelip bizlere kazı hakkında bilgi veriyorlar. Ege’ye ismini veren Aigai antik kentini gezdirecekler. Hepimiz toplandıktan sonra başlıyorlar antik kenti anlatmaya. Mesut ve Ervin yan yana.

100520147132

Aigai Kısa Tarihçesi: Aigai Kenti Mysia sınırlarına denk gelmesine rağmen Aiol’ların kurduğu 12 kentten birisidir. Temnos Antik Kenti ile birlikte içeride kalan kentlerden biridir, diğer kentlerin tamamı Ege denizi kıyısında konumlanmıştır. MÖ.1100 yıllarında kurulduğu kabul edilmektedir. Aiol’lar Batı Anadolu’da kıyı kesimlerinde yerleşimler kurmalarına rağmen Aigai’yi denize uzak ve dağlık bir kesimde kurmuşlardır. Bulunduğu coğrafya itibarıyla savaşların ve istilaların uzağında kaldığı için kuşatmalara ve yıkıma maruz kalmamıştır.

Aigai Kenti Bergama Krallığının hakimiyetinde önemi artmış olduğu düşünülmektedir. Ege Bölgesinde MS.17 yılında meydana gelen büyük depremde kent büyük ölçüde tahrip olmuştur. Tiberius tarafından bölgedeki birçok kentte yapılan yardım buraya da yapılmış ve kent onarılıp yeniden inşa edilmiştir.

Aigai halkı özellikle hayvancılık ve tarım konularında faaliyet gösteriyorlardı. Ayrıca dokumacılık da önemli geçim kaynağıydı. Anlaşma imzaladıkları müşterilerine, komşu şehirlerden mal almamalarını şart koşarlardı.
Aigai’de Gladyatör Dövüşleri de yapılmaktaydı. Altertumer’de de anılan yazıtta bir yapının onarımı için kentte üç kez gladyatör dövüşleri düzenlenmiştir. Hatta bu dövüşleri kazanıp özgürlüklerini kazanan köleler, daha sonraları para kazanmak amacıyla da gladyatörlüğe devam ederler.

Aigai Kazı ve Araştırma Sonuçları: Aigai kentinde ilk araştırma Bergama Kazısını yürüten Alman Arkeologlar tarafından 1885,1886 yıllarında yapılmış ve 1889 yılında “Altertümer von Aigai” adı altında yayınlanmıştır. Richard Born ve Carl Schuchhardt’ın ortak çalışması olan bu yapıt 2004 yılında arkeolog Sayın O.Kürşat Serttürk ve M.Hamdi Kan tarafından Türkçe olarak yayınlanmıştır. Bu önemli yapıtı internet ortamında elde etmeden ve okumadan Aigai Kenti gezinizin eksik olacağını söyleyebiliriz.

Yine Sayın Şükrü Tül’ün Ege Yayınları tarafından 1995 yılında basılan  “Aigai – Aiolis’te Bir Dağ Kenti” kitapçığı bu kenti dolaşırken ve tanırken size yardımcı olacağını düşündüğümüz nefis bir gezi kitapçığıdır. Şükrü Tül hocamızdan yeni kazılar ışığında ortaya çıkanlara göre daha kapsamlı bir kitap beklediğimizi belirtelim.

Sayın Prof.Dr. Hasan Malay, “Manisa ve Denizli İllerinde Epigrafik Araştırmalar” yazısında 1981 yılında Maldan Köyünde bulunan ve Manisa Müzesine getirilen yazıtlı bir bloktan söz etmektedir. Yazıt Helenistik Döneme ait ve yörede hakimiyet kuran kişilerin “Kraliyet Hazinesi” olarak almış oldukları vergilerin oranlarını belirtmektedir. MÖ.300’lü yıllara ait olduğu düşünülen bu yazıt, o dönemde yöre halkından topraklarının ve çiftliklerinin önce ellerinden alındığı sonra da geri verildiği anlaşılmaktadır.

Menemen ilçesi üzerine yapmış olduğu çalışması ile adını çok sık olarak andığımız değerli hocamız Sayın Prof.Dr Ersin Doğer tarafından Aigai Kenti kazıları 2004 yılında başlatılmış ve günümüzde de sürdürülmektedir.

Doktor Bülent tepemizde dolanmaya devam ediyor bu ara. Can Çıtak ve paraşüt aynı karede.

100520147133

Hocalar anlata anlata yukarıya doğru tırmanmamız devam ediyor. Antik kentin giriş yolu, tabanı düzgün kesimli taş döşeli. Bu yol komple toprak altındaymış, kazılarak gün yüzüne çıkarılarak bu hale gelmiş kentin giriş yolu.

100520147134

Arkeologlar anlatıyor, bizlerde dinliyoruz pür dikkat duvarın dibinde. Duvar düzgün yaşlar yontularak örülmüş, yaklaşık üç metre yüksekliğinde.

100520147135

Bahar ayında olmamızdan dolayı taşlar yosun tutmuş. Yosunlar daha çok kuzey tarafında. Ağaçlarda daha da belirgin. İlk okulda öğrettikleri gibi ağaç gövdelerinde yosunlar daima kuzeyi gösterir. Bu gerçeği burada görüyorum.

100520147136

Antik kenti yüksek bir tepeye kumuşlar, çıktıkça manzara artıyor. Yontulmuş taşın üzeri yosun kaplanmış. Bu durum sadece 1 yılda meydana gelmiş, düşünün 50 yılda ne hale gelir. Aigai antik kenti tamamen toprak ile örtülü ve 2004yılından beri yapılan kazılarda kentin giriş yolu ve girişindeki binaların bir kısmı kazılmış. Daha kazılacak çok yer var. Aşağısı derin bir vadi.

100520147137

Şehrin giriş kapısındayız. İsa’dan sonra 17 yılda büyük depremde yıkılan kenti onarmasına yardım eden Roma imparatoru Tiberius adına kapı ismi konulmuş. Bunu yazan tabela konmuş girişe.

100520147138

Giriş kapısına tel kapı kanatları yapılmış ve kapı nasıl tutturulmuş. Çatal iki dal taşın altında sabitlenerek yuvarlak odunu tutuyor. Kapıyı da menteşelerle sabit oduna tutturmuşlar. Çok basit bir yöntem. Kapı inekler girmesin diye yapılmış. İnsanlar zaten kilit koysan da girebildiklerine göre sadece hayvanlar için.

100520147169

Alt kısma da aynı çatal ile odun sabitlenmiş. Çatal taş arasında sıkıştığından ağırlık nedeni ile sabit duruyor.

100520147168

Giriş kapısı böylece ayakta duruyor.

100520147139

Yamaç dik olunca istinat duvarları yapılmış yer yer. Burada doğal kaya ile birlikte örülmüş taş duvar.

100520147140

Şehrin girişindeki ilk yapı hemen solda Yol Tanrısı Hermes’in tapınağı var. Yoldan gelenler ilk önce buraya ulaştıkları için kurban ve adaklarını burada adayıp içeri giriyorlar.

Yunan Mitolojisi’nde Hermes rüyaların ve ruhların rehberi, tanrıların habercisi, Zeus’un güvenilir elçisi, lirin mucididir. Ayrıca yolların, çobanların, hayvanların, sosyal ilişkilerin, ticaretin, şansın, etkili konuşma becerisinin ve hırsızların da tanrısıdır. Gece ile gündüz, rüya ile gerçek, bilinçle bilinçdışı, bilinenle bilinmeyen, ölümle yaşam, tanrılarla insanlar arasında duran eşikleri ve geçişleri; kısacası varoluşun tümünü kapsadığı için yol ve tarla kenarlarında onu simgeleyen sınır taşları dikilirdi. Hermes heykellerinin üst kısmı büst veya yarım gövdeli, alt kısmı ise genellikle kare kaidedir. Sınır taşları tapınak, kütüphane, gymnasium gibi yapıların önlerine; evlerin girişlerine; halka açık alanlara, mezarlara yakın ve şehir sınırlarına da yerleştirilirdi. İşaret taşı olarak da kullanılan bu kutsal heykellere adaklar bırakılırdı.

Tapınağın giriş kapısı, duvarlar 1 metre yüksekliğinde.

100520147141

Kazı 2004 yılında başladığı için şehrin girişinde 4 – 5 bina henüz kazılmış ve arkeologların dediğine göre 10.000 de 1’i kazılmış durumda. Kabaca böyle kazılırsa 3 kuşak devam edeceğini söylüyor bize. Antik kent çok büyük ve toprak altında. Toprak üstünde kalan yerleri dolaşmaya başlıyoruz. Binalar yan yana, temel duvarları ile bir çok yapı görünüyor. Duvarlar 1 metre kadar yükseklikte.

100520147142

Duvarların iç kısımları derin, bir insan boyunda. İçeride kısa sütunlar var.

100520147143

Tuvalet olduğu deliklerden belli olan taş blok. İki tane ucu dışarı açık yuvarlak delik. Alt kısmı boşluk.

100520147144

Bitişik odalar, giriş kapı boşluğu. Odalara giriş kapıları yapılmış.

100520147145

Altında delik olan, üzerinde küp şeklinde blok taş, iç kısmı oyulmuş. Büyük bir olasılıkla dibek taşına benziyor.

100520147146

Duvar dibinde iki sütun ayağı.

100520147147

Düzgün yontulmuş blok taşlarla yapılmış bina duvarları. Kimi taşlar dikine konmuş duvar içine.

100520147148

Ön kısımlarda düzgün duvar taşları, arka kısımda doğal taşlarla gelişi güzel örülmüş. Taşların üstü papatya çiçekleri açmış.

100520147149

Tabelada yazdığına göre burası Bouleuterion (Kent Meclisi) City Council. Duvar blok taşları yıkılmış durumda.

100520147150

Kent meclisinin yıkıntı taşları irili, ufaklı dağınık durumda.

100520147151

Bina duvarında blok taşları, kapı için dikine konmuş blok taş.

100520147152

düz yivli sütun parçaları duvar taşları arasında görünüyor. Buradaki yontulmuş tüm taşlar bu bölgeye ait kahverengi granit taşlardan yapılmış. Şimdiye kadar beyaz mermer olarak hiç gözüme çarpmadı. Yıkıntılar arasında ağaçlar çıkmış.

100520147153

Düz ve yivli sütun parçaları.

100520147154

Sütun ayakları dairesel yontulmuş.

100520147155

Burasının önemli bir kent olduğunu agora binasından anlıyoruz. Agora binası 3 katlı, düzgün yontulmuş taşlardan yapılmış. Doğuya bakan yüzündeki ön duvar hala ayakta. Onlarca dükkan bulunmakta.

100520147157

Burada balık satışı yapılıyormuş, denizden ve nehirden yakalanan balıklar burada satılırmış. Tabanı su geçirmez bir biçimde yapılıp balıklar canlı canlı satılırmış mezat yerinde. Mezat yeri 5 metre çapında, tamamen yuvarlak bir zeminde. Çevrelenmiş 3 basamak var oturma yeri olarak.

100520147158

Agora binasının dükkanları. Giriş kapısı ve yanında pencereleri, sıralı ve düzgün olarak yapılmış. Yatay blok taşlar düzgün olarak üst üste konulmuş. Kapı ve pencere yanlarına dik olarak konmuş blok taşlar.

100520147159

Aigai antik kenti tam olarak bir tepenin üzerine kurulmuş. Etrafı derin uçurum olarak çevreli olunca korunaklı bir kent olmuş. Arka kısımda derin uçurum var, dibi görünmüyor.

100520147160

Agora binasının ön duvarı ne kadar yüksek olduğunu görüyorsunuz. Muhteşem bir yapı ve Aigai’nin zengin olduğunun göstergesi. Duvarın yüksekliği on metre kadar. Eni de yaklaşık 20 metre kadar var.

100520147161

Duvardaki dükkan kapısından iç kısmını çekiyorum. İçeride depo odaları yapılmış ayrıca.

100520147162

Güzelhisar barajını besleyen çay. Kentin doğusunda çok dik yamaç bulunmakta. Aşağısını çekmek için biraz aşağıya inmek zorunda kalıyorum. Ağaçlardan dolayı iyi resim alamadım. Kent dik yamaçlarla çevrili olması doğal bir koruma sağlamış.

100520147163

Aşağıdan kentin duvarını çekiyorum. Duvarda çıkıntı sütun olarak güçlendirilmiş. Bu duvarın üstünde balık mezat yeri var.

100520147165

İsa’dan sonra kentin doğusuna kiliseyi yapmışlar. Henüz kazılmamış buraları. Tabelada Doğu Şapel / East Chapel olarak yazılmış.

100520147166

Papatyalar etrafı sarmış, yağmurlardan dolayı ortalık yeşil ve ıslak. Ayakkabılarımız ıslanmış durumda otların yüzünden. Papatyalar arasında az miktarda blok taşlar görünüyor.

100520147167

Antik kent gezimiz bitti, giriş yerine geldik Girişte taş basamaklarda Utku üşüdü ve başladı kültür fizik ısınma hareketlerine. Şinav çekiyor kırmızı renkli yağmurluğu ile.

100520147170

Antik kent turumuzu bitirip köye doğru inişe geçiyoruz hep birlikte. Buralarda tarımdan çok hayvancılık yapılıyor. Köylü amcam da bütün gün otlayıp gelen koyunların süt dolu memelerini sağmaya başlamış bile. Selam veriyoruz ağıldaki köylüye.

100520147171

Arkeolog hocaları bizleri kırmayıp tatil gününde gelerek antik kenti dolaştırmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz. Olcay Serhat ve arkeolog hocaları ile resmini çekiyorum.

100520147172

Normalde çadırlarda kalmayı planlamıştık. Çadırları buraya kadar taşıdık ama Arkeologlar bize yatakhanede  kalabilirsiniz diyerek anahtarlarını bize bırakıyor. Çadırları kurmayacağız, hava da yağabilir. Bu iyi oldu bizler için. Köyün çocuklarına çadırı nasıl kuruyoruz onu göstermek için çadırı açıp çocuklarla birlikte kuruyoruz. Çok hoşlarına gitti, ilk defa çadır kuruyorlar. Güle oynaya çadırı kuruyoruz. Etrafımda çocuklar, çadırı kuruyorum.

10334387_310265592456244_7262093963422243629_n

Çadırı kurduktan sonra ilk önce erkek çocuklar ile çadırın içinde resim çekiyorum. Olcay ve 5 çocuk çadırın içinde. Olcay sırt üstü yatmış durumda. Çadırın içinde olma duygusunu çocuklar gülerek yaşıyorlar.

100520147174

Ardından kızlar çadırın içine giriyorlar. Semra ve üç kız çadırın içinde.

100520147175

Kızlar çadırımı işgal etmiş durumda, erkekler dışarıda kalmış, ama çocukların mutluluğu yüzlerinden okunuyor.

100520147176

Çadırı toplayıp sadece uyku tulumlarını alarak yatacağımız yatakhanelere bırakıyorum. Ardından Ketring Osman yemekleri ile birlikte gelerek leziz yemeklerinle karnımızı doyuruyoruz. Köyün genç muhtarı da bir kaç kuru odun getirerek el arabası içinde ateşi yakıp etrafında toplanıyoruz. Ateşin büyülü kızıl rengi yüzlerimize vurarak muhabbet edip türküler söylüyoruz. Yarın daha da güzel olacak, çocuklara getirdiğimiz hediyeleri vereceğiz.

100520147177

Ateşin karşısında kahve pişiriyorum herkese. Sırayla dörder dörder kahve pişiriyorum. Ocak, üstünde cezve, kahve kabarmak üzere, fincanlar, kahve kutusu, şeker ve termos.

10270294_310265792456224_4767387713385700450_n

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak yol 30 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc