Etiket arşivi: aşikare

Eşpedal EGE Turu 5. Gün

10 Ağustos 2017 Perşembe

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

Dikili – Çandarlı

 

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misali?

Nazım Hikmet RAN

Öne çıkan görsel, Akşam Güneşi sağda batarken bir tandem ve bir bisikletçi yolda bisiklet sürüyor.

Deniz kıyısında hava kirlenmez, engin deniz buharlaşırken havayı da temizleyerek gök yüzüne çıkar. Böylece soluduğumuz havadaki moleküller buharda yıkanmış olarak ciğerlerimize dolar. Bu havada biraz da iyot vardır, işte bu iyot sağlık demektir. İnsan hücrelerindeki DNA tuzdan meydana geldiğinden havaya karışmış iyot hücrelerimize kadar girerek onları onarır. Gece boyu soluduğumuz hava sabaha karşı etkisini gösterir ve yenilenmiş hücrelerin çalışmasıyla dinlenmiş, dingin olarak uyandırır. Ağustos sıcağı Güneşin doğması ile kendini belli etmeye başladı. Güneşin ilk ışıkları ile çadırımın kapısını açıp denizi ve enginliğini izliyorum bir süre. Önümde deniz, karşıda dağlar, çadırın içinden görünen manzara.

Herkes uyandı ve toplanmaya başladık. Sabah belediyeden gelen kahvaltıyı geri çevirdik. Kahvaltıyı kendimiz yapacağız. Dün akşamki belediyenin tutumu hiç hoş değildi. Herkes hazır olduktan sonra sahildeki kayrak taşı döşeli yoldan merkeze doğru gitmeye başladık. Sağda taş örülü istinat duvarı, duvarın dibinde zakkum bitkileri, kayrak taşı döşeli geniş bir gezinti yolu. Solda deniz ve önümde giden tandem bisikletler.

Merkezde bir bahçeli kahveye oturup hep birlikte kahvaltıyı yaptık. Kahvaltı sonrası toplantıya başlıyoruz. Belediyenin dün akşamki davranışını beğenmediğimizi Eşpedal derneği olarak belirtmek için dilekçe yazmak için fikir birliği oluşturarak sunacağımız metni hazırladık. Metin hazırlandıktan sonra baskı için yazıcı bulmaya gitti gönüllüler. Biz de bahçede  masaları birleştirip, çay, kahve, soda içerek durum değerlendirmesi yapıyoruz. Masanın etrafında 17 kişi var.

Dikili’ni meşhur un kurabiyecisi hala satış yapmakta. Üç tekerlekli, üstünde tahta tezgah, tezgahın üzerinde büyükçe bir camekan. Camekanın içinde yarım yuvarlak, küçük un kurabiyeleri. Camekanda yazan yazı ilginç; Hala 100 kuruş. Satıcı eskilerden, 40 yada 50 yıldır bu işi yapıyor. Artık kuruşların değeri kalmasa da adam kuruş kullanıyor. Başında şapkası, üzerinde turuncu tişörtü ile tekerlekli tezgahında satış yapıyor. Biz de un kurabiyesi alıyoruz külahı 100 kuruşa. Kurabiyeleri külaha koyup veriyor. İçinde üç tane un kurabiyesi var.

Bahçede otururken aklıma Hakan Sevin ile yolda nasıl haberleşeceğiz diye. Hakan dan cep telefon numarasını aldım. Telefon numarasını kaydettikten sonra arıyorum. Hakan’ın cep telefonu çaldı, açtı ve “Alo” dedi. Benim cep telefonu onda kayıtlı olmadığı için arayan numarayı tanımadı. Sonrasında ise aramızdaki konuşmalar şöyle gelişti;

“Alo”

“Alo” diye cevap verdim. O tekrar

“Alo kimsiniz?” Ben

“Sen kimsin?” diye cevap verdim. Kaşlarını biraz çatarak daha sert bir sesle;

“Alo, kimsin kardeşim?”

“Ben benim asıl sen kimsin?” Aramızda 8 -10 metre mesafe var, ayakta telefon ile konuşuyor ama dikkati telefonda olduğu için benimle konuştuğunun farkında değil. Neyse fazla uzatmadan yanına iyice yaklaşarak telefondan;

“Sen kimsin?” deyince benimle konuştuğunu anladı. Ardından bastım kahkahayı. O da bu durumda gülmeye başladı ve sarılıp öptüm. Gülerek “Bu benim telefonum, kaydet, yolda gerekirse haberleşiriz” dedim. Yüzü değişti ve şaşkınlıkla gülmeye başladı oyuna geldiği için.

Dilekçemiz kağıda basıldıktan sonra hep birlikte belediyenin olduğu yere geldik. Binada halkla ilişkiler müdiresine dilekçemizi verdik ve duyduğumuz rahatsızlığımızı ilettik. O da bizlere çay ısmarlayarak bizi dinledi. Sonuç ne olur bilemeyiz ama yapılanlar karşısında susmamak gerek, sesimizi duyurmalıyız yapanlara karşı.

Binanın karşısında oturmak için çardaklar yapılmış. Üzeri kapalı ve gölgelik yapıyor oturma yerlerine. Dışarıya çıkıp çardağa gelince sigara içenler için içine sigara izmariti atılan kavuniçi bir dik boru konulmuş. Borunun altında geniş bir hazne var. Boruya dikine “Sigaranı Söndürmeden Atınız” yazısı yazılmış. Yazı ok işareti ile yukarıdaki deliği işaret ediyor. Haznenin üstünde de “Sigaranızı söndürmeden atabilirsiniz” yazısı yazılmış. Diğer yanda “Dış mekan küllükleri” yazısı. Burada oturup sigara içenler bu delikten izmaritlerini atsınlar diye konulan bu borunun içinde izmarit var mı diye bilemiyorum ama dışında, yerde epey izmarit olduğunu görüyorum. Bir tane de boş sigara paketi yerde öylece izmaritlerle duruyor. Sigara içmeyenler de çiğdem yiyip kabuklarını çekinmeden yere atmışlar.

Kötü alışkanlıkları kırmak çok zor. İnsanlar alışmışlar elindeki her şeyi yere atmaya. Boru dikkatlerini çekmiyor demek ki. Yazık!

Belediyede şikayet dilekçemizi verdikten sonra aynı kahveye gelip öğle zamanı acıkan karınlarımızı doyurduk. Öğleden sonra yola çıkıyoruz. Hedefimiz Çandarlı. Dikili çarşısından bisikletlerimizle geçiş yaptık. Caddeni kıyılarında dükkanlar sıralı. Dükkanların üzerinde yapı yok, tek katlı, sadece dükkan var.

Dikili’nin çıkışında, henüz yokuşa sarmadan durduk. Burada bakkaldan su takviyesi yapıyoruz. Çandarlı’ya kadar yetecek miktarda su alıyoruz ve çantalara yerleştiriyoruz.. Bakkalın önünde duran bisikletliler.

İlk yokuşları çıkıp biraz gittikten sonra ilk köyde mola veriyoruz. Kahveye oturduk, çay, soda içerek su kaybımızı gideriyoruz bir nebze. Köyün bisikletli çocukları kalabalık bisiklet grubunu görünce yanımıza gelip bisikletleriyle hava atmaya başladılar. İçlerinden birisi bisiklet cambazı olmuş. Ön tekerleğini kaldırarak uzun bir mesafe gidiyor. Ben de ön tekerleği havada giden bisikletçi çocuğun resmini çekiyorum. Arkada sarı badanalı kahve, dışarıda masa ve tahta sandalyeler.

Mola bitince yola çıkıyoruz. Birisi hareket eden, diğeri henüz harekete geçmemiş iki tandem bisikletçinin resmini çekiyorum. Bunlar en son kalanlar. Yola çıkmalarını bekliyorum. Kahve solda.

Güneş ufka yaklaştı, çam ağacının dallarından ışık hüzmeleri geliyor. Bir tandem ve arkasında Cem Tabanlı bisiklet sürüyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Geride kalanlarla öndekilere yetişiyoruz ve grup halinde gitmeye başladık. Grup halinde giderken arkamızdan Hakan resmimizi çekiyor. Akşam üzeri Güneş batınca sıcaktan üzerimdeki tişörtü çıkarttım. Üzerim çıplak, bisikletim KUZ, sürüyorum.

Çandarlı tarafına indik. Karşımdaki tepede yanmış ağaçları görünce içim cız etti. Geçtiğimiz aylarda Suyun Kaynağına Yolculuk turunda burada kamp yapmıştık tam tepedeki bayrağın olduğu yerde. Yazık olmuş ağaçlara, yeşil örtü gitmiş yerine kapkara bir görüntü oluşmuş. Sorumsuz insanlar çevreyi kirlettiği yetmiyormuş gibi ağaçları, ormanı yakmak umurlarında değil. Nasıl olsa yerine çıkar düşüncesi ile hareket eden bu yobaz insanlar hala çevreye zarar vermeye devam ediyor.

Hava kararmadan kamp kuracağımız yere geldik. Kamp yeri işletmecisi ile burada yeme, içme karşılığında ücret ödemeden kalacağız. Kamp alanının etrafına Servi ağaçları dikilmiş. Ağaçlar daha küçük, yeni dikildiği belli. İşletmenin yeni oluşu hiç müşteri olmaması bizim için iyi. Kamp alanı bize ait ve iki gece kalacağız. Kamp alanı deniz kıyısında. Kenarlara çadırları kurmaya başladık.

Çadırımı kurduktan sonra su donumu giyip şöyle denize girip hem serinleyeyim hem de terden arınayım dedim. Kamp alanının deniz olan yerinde hasır şemsiyeler ve plastik şemsiyeler var. Denize girip yunduktan sonra duşumu alıp giyiniyorum.

Kamp alanında büfe ve tuvalet var. Bu bizler için çok iyi, rahat iki gün geçireceğiz demek ki. Zemin sert çakıl taşları ile kaplı.

Çadırları görmeyenler de kurmasını öğreniyor. Onlar için bir tecrübe oluyor çadır kurmak, çadır toplamak. Görme engelli Didem Turan ve Pınar Göçen, ortanca Şevket Yiğit ile çadırlarını birlikte kuruyorlar.

Akşam için işletmedeki büfeden köfte ekmek ve bira ile karnımızı doyuruyoruz. Sonrası hep birlikte oturup sohbet etmeye başladık. Yaptığımız turu, yolu, oluşan arızaları, edinilen tecrübeleri paylaşıyoruz. Görmeyenler için harika bir tur oluyor. İlk defa ömürlerinde kamplı tur yapmanın heyecanı içlerinde. Açıkça ifade ediyorlar. Evde durmanın, birisinin yardımı olmadan dış dünyaya çıkamadan yaşamanı zorluğunu hepsi biliyor ve yaşıyorlar. Aralarında çok az kimse tek başına dışarı çıkma cesaretini gösterebiliyor. Yaşam çetin olunca dışarısı tehlikelerle dolu. Ama bu tehlike içinde yaşamak zorundalar. Bu tur sayesinde bisikletin verdiği özgürlüğü tadıyorlar. Çadırda yaşamanın basitliği, az eşya, görmeseler de rüzgarı, kokuları sesleri çok iyi algılayıp yaşama sevincini artırıyorlar. Bizlerden bir şeyler öğreniyorlar, bizlerde onlardan çok şey öğreniyoruz. Birlikte hareket etmeyi, paylaşmayı, dostluğu öğreniyoruz. Hem de yaşayarak.

Kahve değirmeni elden ele dolaşıyor, herkes biraz çevirip diğerine vererek kahve çekiliyor değirmende taze olarak. Ardından taze kahve kokusu henüz uçmadan pişirilerek tadına doyum olmuyor. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbet ediyoruz. Sonunda uyku ağır basıyor ve çadırlarımıza girip yatıyoruz.

Bugün yaptığımız yol yaklaşık olarak 23 Kilometre gibi kısacık bir yol.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc