Etiket arşivi: tandem

Eşpedal Bisiklet Turu 9. Gün

10 Ağustos 2021 Salı

Ören – Bahadınlı – Karadere – Ören

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası

evler yemen türküsü

sokaklar seferberlik

öyle bir gariplik ki

öyle bir tedirginlik

yaz başında güz sonrası

ayvalar çiçekteydi

güller daha tomurcuk

açıl demişti güneş

açılmıştı kıraçta kış elmaları

çözül demişti güneş

çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında

dallarda yuvalar tüy kokuyordu

düğünçiçekleri şenlikli

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, masa üzerinde içi dolu kahve fincanı, bir bardak soğuk su. İki kumru kuşu masadaki buğdayları yiyor.

IMG_20210811_073228

“Buraların kralı kim?”

“Senden başka kimse var mı!”

“Tabi ki kral sensin. Yaşasın kralımız.”

“Yaşasın kralımız! yaşasın kralımız!”

“Evet kral benim!”

Aynen böyle dediklerinden emindim. Bu seslerle uyanıyorum. Bahçenin bir köşesinde kaz kümesinden gelen seslerle sabaha karşı uyandım. Sürü lideri olan kaz ilk önce sert bir sesle öttü, ardından diğer kazlar da kalabalık seslerle ona cevap verdiler. Sabahın dört buçuğu. Kazların yüksek perdede çıkardığı sesleri duyduktan sonra uyuyamadım bir daha. Çadırımdan çıkıp kazların olduğu kümese doğru baktım. Kesik kesik, kısa sesler çıkarıyorlardı. İlk duyduğum sesler gibi ötmeden. Kamp alanındaki çadırlardakiler derin uykudalar. Ortalarda çıt yok, tuvalete gidip geldim çadırıma. Ne kadar uyumaya çalıştımsa da uyku denen şey çoktan gitmişti. Hava şimdiden sıcak, örtünmeden matımın üzerine uzanmış olarak düşüncelere daldım. Hani derler ya ilham perileri geldi, işte öyle bir duruma girdim. İlham perileri geldi düşüncelerime. Düş görmeden düşler düşüncelerimde oluşmaya başladı.

İkinci kez Eşpedal ile birlikte yaz kampı yaptım. Bir çok kör arkadaşla tanıştım, benim için çok değerliler. Onlardan çok güzel şeyler öğrendim ve bana ilham olduklarına eminim. Görmedikleri için yaşamla mücadele etmeleri güçlenmişti. Ve bu mücadeleyi ben de onlarla birlikte yaşıyorum, öğreniyorum. İşte bu yaşadıklarımı ilham perileri bana yazacak olduğum yeni fikirler, roman gibi kafamda oluşmaya başladı. İlham perilerimden birisi daha önce birlikte pedal çevirdiğim Songül ve dünden beri pedal çevirdiğim Özlem. İkisi de bana yazacağım roman için ilham oldular. İkisi de değerli insanlar. Bakalım neler yazacağım, ana fikir ve olayların gelişimi kafamda oluştu. Beynimin bir köşesine yazıldı ilham perileri tarafından. Herhangi bir not yada kayıt almadım. Ama iyi bir şeyler yazacağımdan eminim.

Bu düşüncelerle gün ağardı, Güneş doğmadan çadırımdan çıkıp kahvemi pişirmeye başladım. Henüz uyanmış olan yok. Tam Güneş doğarken kahve pişiyor ve afiyetle içiyorum Güneşin ilk ışıkları ile. Kaz kümesinin olduğu tarafta, okaliptus ağaçları arasından Güneş yeni doğmuş, kızıl rengini Dünyaya vurmaya başlamış bile.

IMG_20210810_062952

Kahvemi Güneşin ilk ışıkları ile içtikten sonra az ilerideki çadırdan Özlem dışarıya çıktı. Onu sessizce izlemeye başladım. Çadırından çıkar çıkmaz doğrulup tam sağına dönerek yürümeye başladı. Amacı ağacı bularak şeritle tuvalete ulaşmak. Bir süre düz gidince ağacı bulamadı. Şaşkınlıkla nerede olduğunu anlamaya çalışırken Özlem’e seslendim oturduğum yerden. İlk önce;

“Günaydın Özlem”

“Günaydın Urim Baba” dedi

“Sağa dön, yürü, önüne şerit gelesiye kadar, ondan sonra yolunu bulursun” diye seslenince

“Tamam Urim Baba” diyerek dediklerimi yaptı ve ağaca bağlı şeridi bulup tuvalete doğru gitmeye başladı. Özlem tuvalete kolayca ulaştı. Fazla zaman geçmeden bu kez Orhan çadırından çıktı. Çıkar çıkmaz da soluna dönerek yürümeye başladı. Özlem ve Orhan evliler, sabah ikisini ayrı ayrı izleme şansına eriştim. Orhan elinde bastonu yürüyerek tam yanıma kadar gelince

“Dur! Sağına doğru dönüp yürümeye başla” diye seslendim.

“Tamam Urim Baba” diyerek yönlendirmemle birlikte sağına dönerek yürüdü. Ağaca bağlı şeridi bulunca tutuna tutuna tuvalete gitti. Şerit bitince basamakların dibinden sola dönüp erkeklerin olduğu bölüme doğru gidip tuvalete girdi. Karı – Koca olan Özlem ve Orhan’ı izlemek ayrıcalıktı. İkisi de yönünü bulma konusunda biraz zayıf olmalılar. Tuvalet çadırlarının tam karşı yönde olmalarına karşı Özlem sağına 90 derece dönüp yürümeye başladı. Orhan da 90 derece soluna dönüp yürümeye başladı. İkisi de birbirinden uzaklaşır gibi tam da 180 derece birbirinden uzaklaştıklarına şahit oldum Özlem kuzey yönüne, Orhan güney yönüne doğru yürüdüler. Bu olay  bana çok ilginç geldi.

Özlem ile Orhan tuvalete ulaştıktan sonra yerimden kalkıp sabahın köründe beni uyandıran kazlara bir bakayım dedim. Kümese gitmeden önce dünden kalan ekmeklerden 20 tane yanıma alarak kümese gittim. Ekmekler küçük, yuvarlak ve poşetin içinde. Her ekmeği poşetinden çıkararak lokma lokma koparıp kazlara tel örgünün üzerinden atmaya başladım. Artık kim kaparsa. Lokmayı kapan yutuyor bir anda. Böylece 20 tane ekmeği lokma lokma atarak hemen hemen tüm kazları besledim. Her lokma atışımda kazlar bağırarak lokmayı kapmaya çalışıyorlar. Bu bağrışmaların bana teşekkür bağrışması olduğunu anlıyorum. Kümeste 30 kadar kaz var. Onların resmini çekiyorum bana baktıkları anda. Aslında kazlar normalde serbest dolaşıyorlar bahçede. Biz kamp kurunca hepsi de kümese kapatılmış. Ortalıkta dolaşsalardı bizlere rahat vereceklerini sanmıyorum. Neyse bu gün son günümüz, yarın özgürce bahçede dolaşırlar. Bahçede küçük su göletleri, kanallar var. Kazlar buralarda yüzüp temizleniyorlar. Suları özledikleri kesin.

IMG_20210810_070221

Özlem ile Orhan tuvaletten çıkınca onlara kahve pişirip veriyorum. Kahveyi içerlerken de sabah yaşadıkları yön konusunu konuştuk gülerek. Herkes uyandıktan sonra kahvaltıya gittik. Özlemi koluma taktım, Orhan da Özlemin koluna girdi. Birlikte kahvaltılıklarımızı alıp masalarda yedik.  Kahvaltı bitiminde bisikletlerin kilidini söküp hazırlıklarımızı yapmaya başladık. Herkes hazır olunca tandem bisikletlere binerek Burhaniye belediyesinin önündeki meydana geldik. Hava iyice sıcakladı sabah olmasına karşı. Özlem’i bir ağacın gölgesindeki banka oturtup soğuk soda aldım. Bir nebze olsun serinledik soğuk sodaları içerken. Herkes belediye önünde toplanmış Güneşin altında bekliyorlar. Belediye başkanı gelip konuşacak. Biz gölgede oturmayı tercih ettik Özlem ile birlikte. Belediye başkanı gelip konuşmasını yaptıktan sonra topluca resim çekilirken aralarına katıldık. Belediye önünde toplanmış arkadaşlar pankartı açmaya çalışıyorlar. Belediye binasının dış yüzeyi cam kaplı. 1. Katta T. C. Burhaniye belediyesi yazılmış harflerle.

IMG_20210810_100756

Yola çıkıp yaklaşık 14 Kilometre az bir tırmanış yaparak Dedekaya kült merkezine geldik.

Dedekaya ; Bahadınlı Köyü doğusunda Karınca Çayı kıyısında yer alan görkemli bir kayadan oyma kült anıtı. Değişik bölümlerden meydana gelen bu anıtın 2002 baharında üst kısmının doğu tarafındaki altarlar ve ateş çukurları kısmı dinamitlenmesine rağmen eski durumu hakkında biraz bilgi verecek altar parçaları kaya üzerinde izlemlenirken, batı tarafındaki yükselti üzerinde kare planlı bir hazne ve altar parçaları görülmektedir. Bu bölümün altında batıya bakar vaziyette bir senotaf veya yakma çukuru yer almaktadır. Bu ana kaya bloku üzerinde merdiven izleri hala görülebilmektedir. Bu kısımdan çay yönüne geçildiğinde geniş ve kayalar üzerinde oluşturulmuş bir alana ulaşılmaktadır. Bu kısmın doğusunda ve ana kaya bloku altında kısmen kayadan oyma kısmen taş örme bir su haznesi ve bu haznenin ardında akarsuya doğru kademeli olarak inen kaya üzerinde çeşitli oymalara rastlanır. Bu kısmın altında ve çayın kıyısına doğru yüzü güneye dönük yekpare kaya üzerinde bir altar düzenlemesiyle bunun da altında kayadan oyma bir başka düzenlemeye rastlanır. Orijinal haliyle alanın kullanımı akarsudan yukarı doğru çıkılarak işlev görecek şekilde hazırlanmış olmalıdır. Günümüzde Karadere’ye giden yol ana işleyişi bozduğu gibi kaya anıtı ardında kalan ve bol miktarda keramik buluntusuyla bir yerleşme alanına işaret eden kesimle de ilişkiyi kopartmıştır. Dedekaya kült kompleksi altıda bir kaynağın varlığı da izlenmekte olup, kült kompleksinin Myster karakterli kültlerle yakın ilişkisi ve özellikle Ana Tanrıça Tapısıyla başlayan ve muhtemelen de İsis , Serapis ve benzeri kültlerin de etkileriyle güçlenen yerel bir kült merkezi olduğu anlaşılmaktadır.

https://www.tuvart.net/forum/prof-dr-engin-beksac/tarihin-isiginda-burhaniye-kaya-sunaklari-kaya-anitlari-ve-kult-merkezleri-prof-dr-engin-beksac

Kült merkezi Karınca deresi kenarında kayalık bir yer. Arkeolog arkadaşlar bizlere burası hakkında bilgi veriyor. Kayalıklarda irili ufaklı delikler oyulmuş

IMG_20210810_120411

Kayalık kütle Karınca deresine kadar gidiyor. Kıyıya yaklaşıp aşağıda kalan Karınca deresini çekiyorum. Dere çok az akıyor.

IMG_20210810_120740

Başka bir yerde göğe yükselmiş kaya kütlesi abide gibi. Eskiden buralarda tanrılara kurban adıyorlarmış.

IMG_20210810_120804

Dedekaya kült merkezindeki ziyaretimiz bitti. Karadere köyüne kadar biraz daha tırmandık. Oradan geri dönerek Adalıdefne zeytin yağ işletmesine geldik. Burada öğle yemeğini yiyoruz. Fabrika sahibi ve ailesi bizleri güler yüzle karşıladı. Fabrikayı, zeytin yağının işlenmesi hakkında bizlere bilgiler veriyor. Bizler de yuvarlak masalara oturup anlatılanları dinliyoruz.

IMG_20210810_125208

Ben ve sabah kahramanlarımız Özlem ile Orhan kare masada oturduk. Özlem ile Orhan’ı çekiyorum karşımda oturmuş olarak.

IMG_20210810_125221

Zeytin yağ fabrikası sahibi hepimize ziyaret ettiğimiz için teşekkür ediyor ve bizlere küçük hediyeler veriyor. Bizler de kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz yemek ve ağırladıkları için. Fabrikadan hareket edip Burhaniye’ye hızlıca indik. Burada durmayıp doğruca Ören’e gelip Adrmytteion antik kentin olduğu kazı alanına vardık. Kazı ekibi karşıladı güler yüzle. Kazı ekibinde üniversite öğrencileri kazı yapıyor. Öğrenciler bizlere karpuz ikram etti. Bu sıcakta iyi gitti doğrusu. Biraz serinlemiş olduk. Kazı başkanı bizleri iki gruba ayırdı.

Adrmytteion Antik Kenti bölgesindeki 1950 ve 1960’larda konut yapımı sebebiyle oluşan yıkıma karşın hakkında erken bilgi sahibi olunan bölgenin önemli antik şehirlerinden biridir. Antik çağ tarihçilerinden özellikle Strabon, sonrasında Heredot ve Stephanos Byzantinos’un eserlerinde görkemli yerleşimleri bahis konusu edilen bölgede odak noktasını Adramytteion şehri oluşturuyordu. Bugünkü Ören bölgesinde kurulu olan eski şehrin önemli bir liman şehri olduğu antik çağ tarihçileri tarafından vurgulanmaktadır. Şehrin kuruluş tarihi ile ilgili çeşitli antik bilgiler ve savlar vardır. Adramytteion’un Lidya Dönemi’nde, M.Ö. 6’ıncı yüzyılda Lydia kralı Alyates’in oğlu Adramys tarafından kurulduğu tezi olduğu gibi, şehrin bölgede Lidya döneminden yaklaşık bin yıl önce yaşamış Anadolu halklarından Luwi’ler tarafından kurulduğu ve isminin “Adra-Mudra” olduğu tezi de ileri sürülmektedir.

Kalkolitik dönemden başlayarak, Helen, Roma ve Bizans dönemlerinde yani çok uzun bir tarih sürecinde varlığını sürdüren Adramytteion şehrindeki arkeolojik kazı çalışmaları Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat Özgen danışmanlığında sürdürülmektedir. 2012 yılından beri sürdürülen kazılar Bergaz Tepe, Ören Meydanı ve Antik Liman olmak üzere üç ayrı noktada yoğunlaşmaktadır. Bergaz Tepe’de yapılan sondaj çalışmaları sonucunda, tepede Bizans Dönemi’nden tarih öncesi döneme kadar uzanan kültür katlarını içeren nitelikte bir tabakalaşma olduğu anlaşılmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait mimari parçaların yerinde sergilenmesi amacıyla Burhaniye Belediyesi sponsorluğunda yapılması planlanan Ören Arkeoloji Parkı bölgenin kültür turizmine canlılık getirecek, geç de olsa önemli bir arkeolojik alan hak ettiği değere kavuşacaktır.

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/balikesir/gezilecekyer/adramytteion-antik-kenti

İlk grup gezisini bitirdikten sonra Özlem’i koluma takıp antik kentini dolaşmaya çıktık. Yaklaşık 1 ila 1.5 metre toprak kazılarak duvar kalıntıları ortaya çıkarılmış. Özlem’e gördüklerimi tek tek betimliyorum.

IMG_20210810_154059

Artık gövdeleri iyice kalınlaşmış meşe ağaçları toprak arazide dağınık ama çoğu yeri gölgede bırakmış. Toprak üzerinde kimi kalıntıların kalan kısmı görünüyor. Henüz kazılmamış, gün ışığına çıkacağı günleri bekliyor. Kim bilir toprak altında neler var.

IMG_20210810_160459

Kilise kalıntılarına geldik. Toprak altında kalan yerleri duruyor, orası da kazılıp ortaya çıkmış. Sadece Binanın temelleri var. Kilisenin kısa duvarları yarım daire olarak dışa taşırılmış.

IMG_20210810_160517

Karşı tarafta daha geniş bir yarım daire duvar, duvarlar yaklaşık bir metre genişliğinde. Üzerinde Özlem ile yürüyoruz rahatça. Bir taraftan da betimliyorum.

IMG_20210810_160520

Kilise iç kısımların çoğu yeri kazılmış. Bir kısmı da kazılmayı bekliyor

IMG_20210810_160525

Başka bir alanda su sarnıç yapısı kazılıyor. Üzerine demirden çatı yapılmış. Hem güneşten hem de yağmurdan korunmak için. Sarnıç duvarları yuvarlak olarak örülmüş.

IMG_20210810_160555

Ören antik kentini dolaşırken Muhlis Dilmaç ile telefonla konuşuyorum. Akşam üzeri tandem bisikletleri almaya gelecek araba ile. Muhlis’e römorkun Zeytinli de itfaiye yerinde olduğunu, bizlerin de Ören de kamp attığımızı belirttim. Ören antik kentini bitirip kamp alanına geldik. İlk önce su hortumundan duşumu alıyorum. Sonrasında çadırımı ve eşyalarımı toplayıp çantalarıma yerleştirdim. Muhlis’e konum atıyorum. Konum yolunu biraz karıştırınca yola çıkıp bir daha konum atınca beni buldu. Araba arkasına römork takılı halde kamp alanına kadar girdi. Beraberinde bisikletçi arkadaşımız Billur Dulkadir’i getirmiş. Bu arada akşam yemeği geldi. İlk önce yemeğimizi yedik birlikte. Yemekten sonra römorkun arka stop lambasının çalışmadığını söyledi Muhlis. Ben de takımları çıkarıp lambayı değiştirmeye başladım. Hava karardığından çalıştığım yeri görebilmem için ışık gerek. Cep telefonumu Özlem’e verip ışığını açtım. Özlemi yanıma, bana ışık tutacak biçimde sandalyeye oturtup ışığı tutmasını sağladım. Arızalı olan lambayı söküp yenisini taktım yerine. Kablo renkleri birbirini tutmayınca deneme yanılma yöntemi ile kabloları bağladım. Sadece park lambaları çalışmadı. Lambaların çalışmasını sağlamaya çalışırken Billur bizi çekiyor cep telefonu ile. Solda sandalyeye oturmuş Özlem, elinde cep telefonunu tutarak bana ışık sağlıyor. Ben yere çömelmiş kabloları bağlarken. Kırmızı stop lamba ışığı yanıyor bu arada.

WhatsApp Image 2021-09-21 at 11.26.24

En sonunda bağladığım kabloları izole bantla sarıp işimi bitirdim. Billur bizi biraz daha uzaktan çekiyor. Römork kasasının köşesi, Özlem sandalyede oturmuş, ben çömelmiş durumda. Ben lamba ile uğraşırken bu arada arkadaşlar tandem bisikletleri yüklediler römorkun içine.

WhatsApp Image 2021-09-21 at 11.26.26 (1)

Bu akşam müzikli eğlence var restoranın diğer yanında. Kamptaki bütün arkadaşlar oraya gidip eğlenirken ben lamba işiyle uğraştım. Özlem de yanımda kaldı benimle birlikte. Özlem fazla gürültülü müzik ortamında bulunmak istemiyor. Nedeni ise keman çalmaya alışmış hassas kulaklarının zarar görmemesi. Yanımda kalması benim de işime yaradı. Bana çalışırken ışık tutacak birisi gerekti. Özlem de bıkmadan bana ışık tuttu. Zaten ilham perilerimden biri, bir de ışık tutarak iyice içim aydınlandı. Yola çıkmadan önce müzik olan yerde dans eden arkadaşların yanına gittim. Gerçekten çok fazla gürültülü müzik var. Özlem haklıymış gelmemekle. Arkadaşlarla tek tek vedalaştım. Vedalaşırken birbirimizin sesini duymakta zorlandık müzik gürültüsü yüzünden. Arkadaşlarla vedalaşıp römorkun yanına geldim. Burada tek kalan Özlem ile de vedalaşıyorum. Kemanının sesini dinleyemedik ama bana söz verdi keman çalmaya. Bakalım ne zaman keman çalışını dinleyeceğim.

Arabaya binip yola çıktık. Römork arkada bizi takip ediyor. Arkada yanmayan park lambasının olduğu yere fosforlu bant yapıştırdık. Arkadaki arabanın farları vurunca fosfor aydınlanacak. Gecenin karanlığında yol alıyoruz. Bir benzinlikte mola verdik. Burada mazot aldık arabaya. Aynı yerde çay içip atıştırmalık bir şeyler yiyerek biraz dinlendik. Yola devam edip Karşıyaka da Billur’u bıraktık. Körfezi dolanıp tandem bisikletleri koyacağımız kent ormanındaki konteynıra vardık. İçeri girip tandemleri konteynıra yerleştirdik. Benim bisikletimi çıkardım dışarıya. Çantalarımı bisikletim KUZ a yükledim. Özlemişim KUZ’u. Muhlis evine gitti, ben de evin yolunu tuttum gecenin karanlığında. Eve saat 01:00 civarı varıp yattım.

Artık vücut iyice alıştı erken kalkmaya. Gün ağarır ağarmaz uyanıyorum yattığım yerden. Sabah kahvemi pişirip balkona geldiğimde kumrular beni görünce  gelip bayrak direğine kondular. Hemen bir avuç buğday alıp masaya bıraktım. Kahve ve bardakta soğuk su masada duruyor. Kumrular buğdayları yemek için masaya gelip yemeğe başladılar. Ben de kahvemi içiyorum bir yandan. İlham perilerim sanki karşımda buğdayları yiyen kumruların içinde. Yazacağım roman kahramanları geldi aklıma, karşımdalar.

“Biri Çiğdem, Biri Nergiz”

IMG_20210811_073228

Böylece bir turun sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çok güzel bir tur oldu, Eşpedal ile yaptığım ikinci tur. Yeni arkadaşlarla tanıştım. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarla tekrar görmenin sevinci içimde hala. Kör arkadaşlarla çok güzel anlarımız oldu. Onlardan çok şeyler öğrendim yine. Ben de elimden geldiği kadar tecrübelerimle onlara yardım ettim. En olumlu şey de ilham perilerin bana gelip yazacağım romanı kafama yerleştirmeleri.

Artık yeni ufuklara yelken açmanın zamanı geldi

Yeni yazı dizisinde buluşmak dileği ile

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 35 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eşpedal Bisiklet Turu 6. Gün

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Havran – Kalabak – Havran

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

su gelir akmak ister

akamayan suya vay vaaay

güzel göz bakmak ister

bakamayan göze vay vaaay

orman ölmüş

yel kırık

kana kesmiş çıplak mavi yabanda

gece gelir yakmak ister yüreğim

yürek mi kalmıştır yanacak bende

yakmış beni gözlerin

yakmış da atmış beni

efsane sevdalara

buna yanmak n’eylesin

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, solda bir kız çocuğu, sağda Songül, salıncağa binmiş sallanıyorlar. İkisi de birbirine bakıyor. Songül’ün başında kask var. Kız çocuğu yeşil giyinmiş, Songül pembe uzunkollu, siyah tayt giyinmiş. Yanda kaydırak var.

IMG_20210807_124541

İyi bir uyku anca çadırda uyunduğunda rahat ediyorum. Her zaman olduğu gibi erkenden, daha Güneş doğmadan uyanıyorum. Günler uzun, geceler kısa olsa da uykuda geçen zaman bana yetiyor. Henüz güneş doğmadı, çadırımdan dışarısını çekiyorum. Yeşil çimenler, dere kenarındaki demir korkuluk, fıstık çam ağaçları ve çardak ilk gördüklerim. Karşı tarafta binalar tek tük.

IMG_20210807_062534

Kahve takımlarımı alıp çardağa yerleşiyorum. Henüz kimse kalkmadığından tek başıma Güneşin doğuşunu izliyorum. Güneş bu sabah daha parlak ışıklar saçarak doğdu. Dünkü gibi soluk değildi. Dere kenarı hizasında çam ağacının yanından Güneş parlıyor. Çöpler hala duruyor duvar dibinde, çay yatağında.

IMG_20210807_063804

Fotoğraf makinem arızalı olduğundan iş cep telefonuma kaldı. Onunla da ne kadar net ve yakın çekebildiysem o resimleri burada paylaşıyorum. Her sabah görmeye alıştığım su kuşları yine çay üzerinden bir yukarı, bir aşağı uçup duruyorlar. Siyaha yakın, gri renkli bir su kuşu havada uçarken çekiyorum ama karşıki duvarın rengi ile aynı olunca pek fark edilmiyor. Kuş az sağda, duvarın tam ortasında kanatlarını açmış durumda.

IMG_20210807_074228

Herkesler uyanınca Songül’ü kontrol ettim. Bu gün kendini daha iyi hissettiğini söyledi ve bisiklet sürebileceğini ifade edince içim rahatladı. Demek ki akşam aldığı serum ve ilaçlar işe yaramıştı. Çadırından alıp birlikte kahvaltıyı yaptık. Dün pek yemek yememişti. Bu sabah iştahı iyi. Bisikletleri çıkardık depodan, bir çantayı arka bagaja takıyorum, içinde takım taklavat, yedek lastikler, su ve gereken eşyalar var. Bu gün kuzeyde olan Kalabak köyüne gideceğiz. Yol kısa olduğundan ve fazla yokuş olmadığından çar çabuk hedefe ulaştık. Az yokuşu olsa da biraz yükselmişiz ve Havran havzasına hakim bir yerdeyiz, manzara güzel. Köyün kahvesine oturup çay, soda gibi içecekler ısmarladık kahveciye. Kahveci de bu kadar kalabalık müşterisi her zaman olmadığından sevindi. Kahvenin terasından sol taraftaki manzarayı çekiyorum. Küçük tepelere hakim olan zeytin ağaçları uçsuz bucaksız.

IMG_20210807_115805

Sağ tarafta da köyün evleri ve karşıdaki tepede başka bir köy görünüyor. Ufukta az da olsa Edremit körfezi masmavi.

IMG_20210807_115810

Manzarayı izlemek için dürbün var. Gözle rahatça yakınlaştırıyor ama cep telefonumla istediğim gibi odaklayamadım. Çekebildiğim karşıdaki köyün uzun minareli camisi. O da yan çekilmiş. Esas çekmek istediğim buradan kaz dağlarının en yüksek yeri olan Sarıkız tepesi. Onu bir türlü odaklayıp çekemedim. Artık fotoğraf makinesini tamir ettikten sonra çekebilirim.  O da ne zaman olur belli değil.

IMG_20210807_120255

Köy çocuklarından birisinin bisikleti arızalı ve bakımsız. Pek olanakları yok ama bisiklete öylesine biniyor. Teknik ekip uzmanı olan Kahramanmaraş’lı Can hemen bisikletin onarımını ve gerekli bakımını yapıyor kısa sürede. Can bisiklet üzerine eğilmiş, elinde aletlerle bisikleti tamir ederken bir kişi de ona yardım ediyor. Çocuk ta bisikletini iki eli ile tutmuş Can’ın ne yaptığına bakıyor.

IMG_20210807_120859

Çaylar, kahveler, sodalar, sular içildi. Harekete geçmeden önce toplanıl dizildik kameralar önüne. Toplam 31 kişiyiz. Arkamızda tepeler uzanıyor manzaralı.

611079eb-b04f-4742-9486-6a840fc137cf

Hazır kamera önündeyken Eşpedal için söylediğimiz marşı hep bir ağızdan söylüyoruz. Ben de videosunu çektim. Videonun linki aşağıda.

https://youtu.be/U2FiMCPf1lw

Dönüş yolu çabuk bitti. Kısa sürede düzlüğe indik. Geride kalanları bekliyoruz parkın içinde. Hazır beklerken salıncağın birisi boş olunca Songül binip salınmaya başladı. Diğer salıncakta bir kız çocuğu var. Kız çocuğu yeşil elbise giyinmiş. Songül’ün üzerinde ise pembe uzun kollu, altında siyah renkli tayt var. Başında da kaskı duruyor. Salıncakta sallanırken ikisi de birbirine bakıyor. Bu remi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20210807_124541

Kız çocuğu sallanmaktan sıkılınca gidiyor. Songül tek başına salıncakta mutlu biçimde salınmaya devam ediyor.

IMG_20210807_123625

Hazır salıncak boşken ben de salıncağa binip sallanıyorum Songül ile birlikte. İkimiz de çocuklar gibi şen şakrak sallanıyoruz. Çocukluğunu yaşıyorsan mutlusun. Biz de mutluyuz. Yiiihhuuuuu, bizi Baattin çekiyor cep telefonunla.

230752543_4919364661423656_3019588146615259160_n

Kamp alanına geldik, Öğle yemeğinin ardından çocuklara yönelik çeşitli etkinlikler başladı. Müzik grubu bizlere şarkılar söyledi, çocuklar da eşlik etti şarkı söyleyenlere. Çocuklar şarkı söyleyenleri dinlerken. Gitarist ve çocuklar.

IMG_20210807_134622

Çocuklar masada toplanmışlar çeşitli nesneleri boyuyorlar.

IMG_20210807_161228

Başka bir masada da tohumları küçük saksıda toprakla buluşturdular.

IMG_20210807_161235

Başlarında atölye Öğretmenleri ile çeşitli çalışmalar yapıyor çocuklar.

IMG_20210807_161249

Toprak çanak çömlekler atölyede yapılıp pişirilmiş. Burada yaptıklarını sergiliyorlar.

IMG_20210807_161315

Öğleden sonra çeşitli çalışmalar ve müzik yapıldı. Çocuklarla tandem bisikletle tanışma etkinliği yaptık Arkamıza bir çocuk bindirerek birlikte bisiklet sürdük. Çocuklar meraklı ve binmeye hevesli olduklarından sıraya girdiler. Kimisi iki, hatta üç kez bindi. Olsun, çocukları mutlu görmek bizleri sevindiriyor. Her çocuğa nasıl pedala basacağımızı, çevrede gördüklerimizi betimleyip anlatıyoruz. Böylece arkamızda oturan kör arkadaşlarımızla nasıl birlikte Eşpedal basarak gezdiklerimizi çocuklara yaşatıyoruz. Tandem etkinliği bittikten sonra dinlenmekle geçiriyorum zamanımı. Bu gün kısa bir tur yaptık, fazla da yorulmadık. Akşam olunca belediyenin hamamına gidip bir güzel banyo yaptım. Sıcak su ile banyo yapmak gibisi yok. Songül de banyo yaptı bu arada. O banyo yaparken dışarıda bekledim. Rahatlamış olarak çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 14 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eskişehir Buluşmaları

31 Ekim 7 Kasım 2017

Eskişehir de Bisiklet Evi açılışı. Soğuk Eskişehir günlerinde sıcak dostluklar.

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Güneşte ısınmış üzüm taneleri

Yıldızlardan devşirilen sır

İksir küçük kalplerinde

Zaman döndürürken avuçlarında her şeyi

Kıyıdasın sen, deniz seni salmış

Gözlerin ağaç reçinesi

Kuşların dağarcığında adın var

Çiğdem Baydar

 

Öne çıkmış olan görsel Bisiklet evi tabelası, elips biçimde kesilen tahtanın çerçevesi mavi renge boyanmış. Tabelada “Eskişehir Bisiklet Derneği VELESBİT Bisiklet Evi” yazılmış. Altında da metal çubuklardan bir bisiklet maketi.

20171102_115051_HDR

Merhaba sevgili dostlar, yeni bir yazı daha sizlerle. Keyifli okumalar. Hazine torbamda topladığım gerçek hikayeleri, anıları sizlere dilimin döndüğünce anlatacağım.

Sene 2017, kış ayına girmeye ramak var. İzmir’de ılık sonbaharı yaşıyoruz. Havalar fazla soğuk değil. Bizim düzenlediğimiz Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turlarına katılıp tanıdığım Kübra Özen beni telefonla arayıp Eskişehir bisiklet buluşmalarına Bisiklet Evinin açılışında kahve yapmaya davet etti. Davet gelince katılmamak olmaz deyip kabul ettim. Ayrıca Bisiklet Evi açılışını da yapacağız. Kübra Eskişehir Bisiklet derneği VELESBİD başkanı. Sevgili dostum Hakan Sevin de beni arayıp nasıl gideceğimi sordu. Kendisi de katılacak. Ben Hakan’a İzmir’e gel trenle beraber Eskişehir’e gidelim önerisinde bulundum. O da kabul etti önerimi. Tren biletlerini aldım gardan, yerimiz hazır, Mavi Tren ile gideceğiz. Biraz fazla sürse de keyifli bir yolculuk olacak.

Yolculuk hazırlıklarına başladım, gündüz saatlerinde berberde saçlarımı düzelttirdim, sakal tıraşı oldum bir güzel. Berber koltuğuna oturmuş aynadaki görüntümü cep telefonumla çekiyorum. Üzerimde karadelik girdabı resmi olan tişörtüm var. Solda saç kurutma makinası duruyor kaidesinde. Sağ üst köşede Göztepe spor kulübünün amblemi var.

20171031_113403_HDR

Yanıma gerekli eşyaları aldım, daha çok kış şartlarına uygun olanları. Eskişehir’in çok soğuk bir yer olduğunu biliyorum. Hakan geliyor erkenden, Akşam üzeri kalkacak olan tren garına metro ile kolayca ve çabucak geldik. Trenin 1. vagonunda yerimiz. Tren vagonlarını yandan çekiyorum tabelası ile. Tabelada “İzmir mavi tren. İzmir – Manisa – Balıkesir – Kütahya – Eskişehir” yazıyor. Üstünde de 1 rakamı var. Mavi tren normalde beyaz boyalı, altta iki şerit  çekilmiş boydan boya. Üsteki şerit kırmızı, alttaki şerit ise mavi renge boyanmış. İşte bu mavi şeritten dolayı Mavi Tren deniyor.

20171031_185950_HDR

Tren vagonuna binip bavullarımızı üstteki rafa yerleştirdik. Geniş koltuklara oturup hatıra resmi çekiyorum elçek ile. Ben koridor tarafındayım, Hakan pencere tarafında. Kafamda tüylü şapkam var, kırmızı yelek ve saçlarım salınık. Hakan maviyi sever, onun üzerinde mavi tişört ve mavi eşofman giymiş. Dışarısı karanlık olduğu için içerideki lamba ışığı ile camda yansımalarımız var. Bu resmi çeken  cep telefonumun yansıması da cama vurmuş elimde.

20171031_190219

Tren yolculuğumuz başladı, canımız sıkıldıkça dolaşıp durduk tren içinde. Gecenin bir zamanında uyuduk, uyandık, tekrar uyuduk bir baktık ki Eskişehir’e varmışız bile. Toplam yolculuğumuz 12 saat sürdü. Nasıl geçti anlamadık bile. Normalde otobüsle gidip gelinecek biz zaman ama otobüse göre daha konforlu. Hem tren yolculuğunu seviyorum. Eskişehir’e iner inmez  soğuk ayaz kendini hissettirdi. Üzerime deri ceketi giydim soğuktan korunmak için. Trene İzmir’den binerken kontrol etmediler, Eskişehir’e indik kontrolden geçti bavullarımız. Korku her yeri sarmış buralarda.

Ben ilk defa geliyorum Eskişehir’e. Hakan Üniversiteyi burada okumuş, o yüzden her yeri biliyor. Tren garı şehir merkezine yakın bir yerlerde. Yürüyerek merkeze geldik ve Porsuk çayındaki köprülerden birine geldik. Köprü korkulukları dökümden yapılmış aydınlatma direkleri süslü püslü. Bir tane de Panflüt çalan çocuk heykeli kondurulmuş kaideni üzerine.

20171101_080845_HDR

İzmir’de gevrek olarak adlandırdığımız, Eskişehir’de simit denen gevrek alıp bir çay ocağında bol çayla karnımızı doyurduk. Kübra’yı telefon ile arayıp nerede kalacağımızı öğrendik. Belediyeye ait kültür tesisinde otelde yerimiz ayrılmış. Saat 10’a doğru otel odamıza yerleşip kahve takımlarımı çıkardım. Hemen kahve cezvesini ocağa sürdüm. Kahveyi pişirirken Hakan beni çekiyor. Masanın üzerinde kahve takımları, ocağın üzerinde cezve, kafamda tüylü şapka. Televizyon duvarda asılı. Solda boy aynası, yanında ceketim askıda asılı.

20171101_094134_HDR

Dört kişilik kahve pişiriyorum, ikisini Hakan, ikisini de ben içiyorum. Kardeş payı, yolculuğun yorgunluk kahvesi bol olmalı. Yatağa uzanmış olarak kahve fincanları elimizde içerken elçek resim çekiyorum Hakan ile. İki fincan dolu sehpanın üzerinde duruyor.

20171101_095019

Odada biraz dinlenip kestiriyoruz şekerleme yaparak. Eskişehir düz ayak bir yer, bize bisiklet gerek. Nereden bulacağız derken Hakan Eşpedal üyelerinden birisini tandem bisikletini ayarladı. Yürüyerek gidip bisikleti aldık evinden. Hakan pilot, ben copilot olarak Eskişehir’de tur atmaya başladık. Sırtımda kahve takımlarının olduğu mavi sırt çantası var. Porsuk çayının köprülerinin birinin üzerinden geçerken resim çekiliyoruz tandem bisikletini sürerken.

20171101_124353_HDR

Altımızda araç var, Eskişehir’de gidemeyeceğimiz yer yok gibi. Hakan kendine cura yaptıracak tanıdığı bir saz atölyesinde çalışan arkadaşına gidiyoruz. Dükkanı buluyoruz kısa sürede. İki katlı bir evin alt katı demir parmaklıklı camlı pencereleri olan bir yer. Üst katın balkonunda korkuluk demirlerine bağlanmış 7 tane saz var. Hakan dükkanın açılmış kapısında duruyor. Duvarına da siyah sprey boya ile “Sultan Çalgı Yapım” yazılmış.

20171101_142337_HDR

Hakan’ın Öğretmen arkadaşı Sedat Sümbül ile tanışıyorum. Kendisi emekli olmuş, atölyede kendine göre saz yapıyor. Sedat elinde saz sapı, gözünde gözlük. Arkada marangoz bıçkı makinesi.

IMG-20171101-WA0001

Esas saz ustası daha genç birisi. İsmi Sinan. Eski tip marangoz tezgahında mengeneye bağlı sazda işlem yaparken Hakan çekiyor resmini. Etrafta işlenmekte olan bir çok saz var. Saz ustası İzmir Karşıyaka’da oturmuş bir süre, hemşeri sayılırız.

IMG-20171101-WA0002

Çalışılmayan tezgahta ben de tezgahımı açıyorum. Kahve cezvesini ocağa sürüp kahve pişiriyorum. Duvarda kağıt üzerine saz çizim kağıtları asılmış. Bu arada Hakan saz ustası ile pazarlık yapıp bir tane cura yapımı için anlaşıp siparişini veriyor.

IMG-20171101-WA0003

Atölyeden ayrılıp Eskişehir’in merkezi olan odun pazarına geldik. Şimdilerde eskisi gibi odun pazarı kurulmasa da eskilerden kalmış ilginç bir resim görünce çekiyorum bir poz. Resmi ilginç yapan iki tekerlekli eşek arabasının kasasına odunları o kadar yüklemişler ki Eşeğin kayışlarla bağlı araba okları ile birlikte Eşek ayakları yeren kesilmiş olarak duruyor. Yani “Nalları havada”

20171101_142601_HDR

Mumya müzesine gittik, Eskişehir’de meşhur bir yer. Ünlü insanların  mumyaları sergileniyor. İçeriye girmek ücretli, ücretleri ödeyip içeriye girdik. Ünlülerin benzerleri balmumu heykelleri yapılmış. Ben o kadar ünlü olmadığım için henüz balmumu heykelim yapılmamış. Her birinin resmini tek tek çekiyorum. Ta ki bu tabelanın olduğu yere kadar. Burada bir görevli “Resim çekmek yasak, ücret karşılığında ben çekiyorum” deyince “Nasıl yani, ne demek ücretli çekmek. İçeri girerken zaten ücret ödedim, niye bir daha ücret ödeyeyim” diyerek olayı protesto etmek icin çektiğim tüm resimleri tek tek cep telefonumdan sildim. Görevliye “Bu tabelayı çekmek ücretli mi?” diye sordum. Görevli “Ondan ücret almıyoruz” deyince müzede tek olarak çektiğim resim aşağıdaki tabela. Fotoğraf makinesi, kamera ve cep telefonu yuvarlak kırmızı daire içinde kırmızı çizgi çizilmiş. Altta da “Bu bölümde fotoğraf çekimi müze görevlisince ücretli olarak yapılmaktadır. Ziyaretçilerin fotoğraf çekmesine izin verilmemektir.” yazılmış. Her ne kadar yardım için para toplamak için olsa da, ben yardım etmek istemiyorumdur. Herkes te yardım etmek zorunda değil. Zaten girerken belli bir ücret ödüyoruz müzeye. Sonrasında müzede fazla kalmayıp dışarı çıktım. İştahım kapandı birden bire, müzeden soğudum.

20171101_155719_HDR

Odun pazarında her ne kadar at arabası ve atlar olmasa da heykeli yapılmış. İki güzel, koşumlu at odun arabası ile duruyor. Atlar kayışlarla  tahta bir kirişe bağlı, sağdaki atın ön ayağı kirişin bu tarafına atmış durumda. Hakan da tandem bisikleti ile atlarla poz veriyor. Solda da çöp kovasının içi çiçeklerle süslenmiş. Bir de “Yeryüzü çöp kovası değildir.” yazılmış.

20171101_162634_HDR

Kübra ile buluştuk ve bisiklet evine doğru pedal çevirmeye başladık. Kübra önde, biz onu takip ediyoruz Hakan ile birlikte tandem bisikletle. Kübra bir süre Porsuk çayının dibindeki bisiklet yolundan eşsiz güzellikte manzarası ile götürüyor. Rüzgarsız bir ortamda Porsuk çayı durgun görünüyor. Ağaçların gölgeleri suya yansımış çok net biçimde.

20171102_092538_HDR

Bir ara Kübra duruyor telefon çalınca. Biz de duruyoruz, ben bisikletten inip Kübra ve Hakan’ın resmini çekiyorum Porsuk çayı ile birlikte.

20171102_092549_HDR

Bir süre sonra Porsuk çayı bitiyor ve ana yolda gidiyoruz, Sazova parkını geçip şehir stadının dibindeki kanalın yanındaki yola girdik. Trafiğin olmadığı yerden gitmek güzel. Tarlaların olduğu yere gelince Kübra önden, biz arkasından giderken bir evin önünde bekleyen bir kaç köpek sürüsü havlamaya başlayıp üzerimize gelmeye başladı. Tam evin köşesini dönünce ben gelen köpekleri kovmak için tandemin arkasından yola atlayıverdim. Gelen köpekler evin köşesinden havlayarak çıkınca ben onlardan daha çok bağırdım. Köpekler ne olduğunu anlayamadan çil yavrusu gibi gerisin geri kaçtılar. Ne yaparsın en arkada ben varım, bir sürü köpekle anca böyle baş edebilirim. Hakan bisikletten atladığımı fark edince durdu. Zaten bu arada köpekler de kaçtığından tekrar bisiklete binip bisiklet evine geldik. İçeri girmeden bisiklet evinin şirinliğini çekiyorum. Bir tarafı tek katlı, üstü teras, yanında iki katlı, üzeri kiremitli bir bina. Duvarları beyaz badana ile, kapılar, korkuluklar ve parmaklıklar mavi renge boyanmış, pırıl pırıl şirin bir köy evine dönüşmüş durumda. Facebooktan takip ediyordum bu evin bu hale gelişini. Dernek elemanları el birliği ile çalışarak bu hale getirmiş. Geniş bir bahçesi var, bahçede saksılarda servi fidanları epey var.

20171102_100013_HDR

Evin içine giriyoruz, içerisi güzel badana ile boyanmış, yerde halılar, koltuk ve televizyon. Burası mutfak, bankosu, dolaplar, solda masa ve tahta katlanır sandalyeler. Duvarda tablolar asılmış.

20171102_100538_HDR

Yanda başka bir odaya açılan kapı, odada iki tane yatak var.

20171102_100549_HDR

Evin duvarında renkli yazılarla “I Feel good today” yazılmış. (Türkçesi, Bugün iyi hissediyorum demek) Rengarenk bisiklet amblemleri ile süslenmiş.

20171102_100830_HDR

Evin arka tarafında oda, tuvalet ve üst kata çıkan beton merdivenler var. Üst katta gezgin bisikletçilerin kalacağı bir oda var. Duvara da bir tane lavabo kondurulmuş, üzeri boyalarla süslenmiş çatı gibi.

20171102_100835_HDR

Evde bir duvar saati var, hemen kapağını açıyorum ve kuruyorum. Saatin markası Nacar. Saat bir süre çalışıp durunca, sarkacından ayarlayıp çalıştırıyorum. Az çok anlıyorum saatten.

20171102_101324_HDR

Bisiklet evinin tabelası yapılmış ama henüz yerine asılmayı bekliyor. Elips bir tahta, kenarları maviye boyalı, yakma işi ile “Eskişehir bisiklet derneği VELESBİD Bisiklet Evi” yazılmış. Altına da metal çubuklardan bir bisiklet yapılmış, tekerlekleri sekiz köşeli. Gidonda sepeti bile yapılmış. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20171102_115051_HDR

Ertesi gün Porsuk çayının kenarında dolaşıyoruz. Daha önceden bildiğim bir heykeli karşı kıyıdan görüyorum.

20171103_104918_HDR

Karşı kıyıya köprüden geçip heykelin yanına indim. Bu eşek heykeli meşhur, gazetelere, televizyonlara çıktı haber olarak. Eskişehir belediye başkanı insanlar örnek alsın diye bu heykeli Porsuk çayının kıyısına koymuş. Heykel yeşil boyalı bankta oturmuş İzmirlilerin dediği çiğdem (Başka yerlerde çekirdek diyorlar) çitliyor. Bir eli dişlerine götürmüş çiğdemi kocaman dişlerini göstererek çitliyor. Üzerine beyefendiler gibi takım elbise giymiş, uzun kulakları ile bronz heykel nehre doğru çiğdem kabuklarını atıyor. Ayakları taşın üzerinde. İnsanlar için ironi kokan bir heykelden örnek alırlarmı bilinmez ama insanlar pis olunca bu heykel orada durmakla iyi yapıyor.

20171103_105152_HDR

Bu gün belediyenin kültür evinde sunumlar yapılacak. Bisiklet çalıştayına çağrılan ünlü bisikletçiler bisikletle ilgili görüşlerini sunacaklar. Katılımcıların arasında Aydan Çelik var, iyi karikatür çiziyor, bisiklet turlarının yorumcusu aynı zamanda. Benim için bir şey çizmesini istiyorum. O da daha önce kahvemi içtiğinden bisiklet selesine oturttuğu kahve cezvesini çiziyor bir çırpıda. Çizdikten sonra farkına varıyor, “Sapını ters yere koymuşum.” Kendisi solak olduğu için olabilir dedim, önemli değil. Yanına da Urim Baba’ya Aydan diye mavi keçeli kalemle yazıyor. Ne de olsa karikatürü iyi çiziyor ve bu parçayı saklıyorum hatıra olarak.

20171103_110331_HDR

Sunumlar bitti, akşam üzeri Hakan İstanbul’a gideceğinden tandem bisiklet ile garaja bırakıyorum. Yolcu ettikten sonra ben tek başıma geri dönüyorum kültür evine. Murat Vurucu ile birlikte Eskişehir’de dolaşmaya başladık,  Murat iyi bir fotoğrafçı. Porsuk çayındaki köprülerde benim resimlerini çekiyor. Beni gayet net çekiyor, Porsuk çayı ve ağaçtaki yapraklar bulanık.

IMG_9205

Müzisyen heykellerin arasına girdim, solumdaki saksafon başında şapkası var, sağımdaki gitar çalıyor başı kel. Arkada tuğla örülü duvar var.

IMG_9206

Eskişehir’e ilk defa geldim, hava çok soğuk olmasına rağmen Şehir Eski olarak anılsa da bana çok sıcak geldi. İnsanları, şehrin dokusu, Porsuk çayı. Belediye başkanının başarılı çalışmaları ile parklar, bahçeler, hele hele Porsuk çayı temiz ve bakımlı. Porsuk çayının kenarları gezinti alanları, yeşillikler içinde ağaçlar, dinlenme yerleri, kafeler, barlar düzgün, insanları rahatsız etmeyecek düzeyde. Ayrıca sokaklarında pek park etmiş araba göremedim. Çoğu yere katlı otopark yapılmış. Mahalle sakinleri buraya arabalarını park ediyor ve şehir arabasız daha sıcak bir görünüme kavuşmuş. Hal böyle olunca bu güzel şehri dillendirmek zor benim için. Ellerimi yana açıp söz yerine selamlarımı sunuyorum bu güzelliği ortaya çıkaranlara ve yaşatanlara.

IMG_9219

Murat Porsuk çayının sayısız köprülerinden birinin üzerinde  yeşil boyalı korkuluğa dayanmış olarak çekiyor. Korkuluklardaki direklerde sokak aydınlatmaları yanıyor.

IMG_9227

Tam portrelik resmimi çekiyor alacak karanlıkta. Üzerimde deri kahverengi ceket, başımda turuncu buff. Arka fon bulanık, lambaların noktaları büyümüş olarak resrmi oluşturuyor.

IMG_9228

Kocaman bir Türk bayrağı altında bir poz çekiyor Murat.

IMG_9264

Parkın birinde havuzdan bolca fışkıran su fıskiyesini çekiyorum Sular beyaz ışıkta parıldayıp sütun gibi yukarı bir metre kadar çıkıp havuza düşüyor. Arkasında şapkalı bir heykel karanlıkta görünüyor.

20171103_184625_HDR

Resim çekmeye başladığımızda henüz hava kararmamıştı, epey dolaştık, bolca resmimi çekti Murat. Haliyle biraz yorulunca kahve pişirilen yere geldik. Murat kahve ısmarlıyor, ilk önce kahve fincanı ile bir poz beni tek başıma çekiyor. Divanda Türk motifli kilim desenli yastıklar var. Minderler de aynı desende.

IMG_9282

Garsona rica ediyoruz ikimizin resmini çekmesi için. O da Murat Vurucu ile birlikte resmimizi çekiyor divanda otururken köşede. Benimle zaman geçirip resimlerimi çeken Murat Vurucu’ya teşekkürlerimi sunarım.

20171103_185348_HDR

Ertesi sabah Belediyenin kültür evinde toplanmaya başlandı. Eskişehirli bisikletçilerle toplanıp bisikletlerle Bisiklet Evinin olduğu yere gideceğiz. Bu gün Bisiklet Evinin açılışını yapacağız. Kültür evinin bahçesinde bir bisiklet direğe kitlenmiş kimse almasın diye. Nedense bisikleti kilitleyen kişi direği kilitlemiş sadece. İsteyen kişi rahatlıkla kilitsiz bisikleti alıp gidebilir.

20171104_140708_HDR

Hareket zamanını beklerken kültür evinin bahçesinde yapılan sanat eserlerinin resimlerini çekiyorum. Bu eserler hurda demirlerden yapılmış. Bu heykel fil kafası, kocaman kulakları ve iki uzun dişi ile betimlenmiş Dibinde kesilmiş odunlar bırakılmış.

20171104_140726_HDR

Başka bir eser de geyik heykeli olarak tasarlanmış. Araba parçaları, borular şekline göre hepsi yerli yerine konulup kaynakla tutturulmuş birbirlerine. Başının üstünde çatal boynuzlar unutulmamış. Bu heykelin dibinde de odunlar konulmuş.

20171104_140741_HDR

Bir tane de kadın insan heykeli ustalıkla yapılmış. Siyah beyaz bir kedi de ayaklarının dibine çömelmiş sanki ilgi bekliyor heykelden. Heykel ağacın dibinde ve burada da odunlar var. Eskişehir’de odun bolluğu var herhalde. Heykeller boyalı değil, paslanmış ve eski boyanmış yerler duruyor parçalarda.

20171104_140750_HDR

Gelenler toplandı ve hareket edildi Bisiklet Evine doğru. Benim bisikletim yok, o yüzden Serpil’in arabası ile bisiklet evine geldik. Artık kültür evinde kalmayacağım, o yüzden eşyalarımı bavula koyup yanıma alıyorum. Gelen bisikletçileri tarlaların arasından gelirken resimlerini çekiyorum. Önde iki kişi, arkada kalabalık grup halinde gelenler var.

20171104_154113_HDR

Serpil de gelenleri videoya çekiyor cep telefonu ile. Yanında da iri bir çoban köpeği sakince durup gelen bisikletçileri gözlüyor dili bir karış dışarıda. Normalde bisikletçilere böyle sakin bakmaz saldırırdı ama kalabalık ve Serpil sayesinde sakin duruyor.

20171104_154121_HDR

Bisikletli grup yanıma gelince bir poz daha çektim. Bayağı katılımcı var.

20171104_154127_HDR

Gelenler Bisiklet Evinin bahçesine girip bisikletleri bırakıyorlar. Bahçenin giriş kapısı renkli kurdelelerle süslenmiş. Bisiklet Evi tabelası da kapının üstündeki demirlere bağlanmış.

20171104_154134_HDR

Eskişehir Tepebaşı belediyesinin hediye ettiği piknik masasının birini terasa çıkardık. Burada açılıştan sonra ikramlar yapılacak. Piknik masası kare, dört tarafında oturma yerleri var.

20171104_154603_HDR

Terastan bahçeyi çekiyorum, Bisikletler park edilmiş, insanlar konuşuyor kendi aralarında. Bahçeyi aydınlatmak için çapraz olarak karpuz lambalar çekilmiş. Terasın kıyısında renkli balonlarla süslenmiş.

20171104_154620_HDR

Bahçede park etmiş bisikletler, üstü kapalı tahta çardak ve banklar duruyor.

20171104_154726_HDR

Renkli kartonlardan kalp yapılıp çubuklara takılmış. Hepsi de toprağa saplanmış onlarca kalp.

20171104_154741_HDR

Bisiklet Evinin olduğu yer bal kabağı ile ünlü. Saman balyaları üzerine bir kaç kabak konulmuş, kimi üst üste, kimisi de içi oyulup canavar gibi kesilmiş. İki tane de kadın korkuluk, kolları açık, gömlek giydirilmiş, saçları kırmızı renkte.

20171104_155214_HDR

Kabağın birine göz çizilip tepesine de kocaman metal bir huni takılmış. Huniye “Hunili bisikletliler” yazılmış. Saman balyaları yanında renkli bir şemsiye duvara dayalı.

20171104_155223_HDR

Başka bir kabak ise bisiklete binen bisikletçi olarak oyulmuş.

20171104_155231_HDR

Bir süre sonra beklenen an geldi. Tepebaşı belediye başkanı geldi. Herkes dışarıya çıktı, kapıya da kırmızı kurdele bağlandı. Eskişehir bisiklet derneği VELESBİD başkanı ve üyelerinin büyük çabaları, çalışması ile ortaya çıkardığı Bisiklet Evi açılışa hazır. Belediye başkanı, dernek başkanı Kübra ve fotoğrafçılar hazır bekliyor dışarıda. Çiçek kolyeleri asılıyor boyunlara. Bana da asıyorlar, ne de olsa kahve yapacağım.

20171104_161039_HDR

Belediye başkanı elinde makas beklerken Kübra da gözleriyle birini arıyor sanki.

20171104_161056_HDR

Meğerse beni arıyormuş o gözler. Yanıma gelerek “Urim Baba hadi gel Bisiklet Evinin açılışını yap bakalım” dedi. Şaşırdım, “Nasıl yani Belediye başkanı açmayacak mı?” desem de Belediye başkanı bisikletçilerden ünlü birisinin açması daha uygun olur deyince Başkan makası elime tutuşturdu. İlk defa bir yerin açılışında kurdele keseceğim. Daha çok şaşkınlıkla, henüz heyecan gelmeden makası elime alıp “Bisiklet camiasına ve Eskişehirlilere hayırlı olsun” dileklerimi söyleyerek kurdeleyi kesiyorum.

Aşağıda açılış videosu

Hayırlısıyla açılışı yapıp içeri giriyoruz. Terasa çıktık, Murat Vurucu, Eskişehirli Öğretmen Rahime Çelen ile VELESBİD yazısı önünde resim çekiyor.

IMG_9325

Sonra Belediye Başkanı, Kübra, Erhan ve iki kişi ile birlikte resim çekiliyoruz.

IMG_9320

Öğle için ikramlar verilmeye başlandı. İkramları alıp piknik masasında afiyetle yedik. Ve bende kahve takımlarımı çıkarıp piknik masasına yayıyorum. Urim Baba’nın kahvesi tabelasını da öne koyup kahve cezvesini ocağa sürdüm. İlk olarak Belediye başkanına sunacağım kahveyi. Kahve pişerken  Yanıma da 5 Litrelik su şişesi aldım kahve yapmak için. Belediye başkanının eline kahve değirmenini tutuşturuyorum. Öyle beleşe içmek yok, kahveyi hak edeceksin.

22886212_10155939557707878_6909729216936878029_n

Akşama kadar sürekli kahve yaptım içmek isteyenlere. Bisikletçilerin kimi Eskişehir’e döndüler. Kalanlar da  akşam olanda Bisiklet Evinin üst katında büyük salona toplaştık. Eskişehir’in meşhur soğuğu kendini hissettirmeye başladı. Eskişehir’in etrafında pek yüksek dağ olmadığı için bozkırdan kopup gelen rüzgar ve soğuk engele karşılaşmadan direk şehrin üzerine çullanıyor. Biz de tam da bozkırın ortasındayız. Salonda niye toplandık? Burada Masalcı Esma bizlere masal anlatacak. Masala müzikleriyle eşlik edecek olan Öğretmenler Eser gitar, Burak ise yan flüt ile yerini aldı Esma’nın yanında. Salonda, köşedeki şömineye de kalın odunlar attık ısınmak için. Ben de en önde kahve tezgahımı açıp kahve pişirmeye başladım.

20171104_202344_HDR

Esmavi bizlere masalını anlatmaya başlıyor, masalın ismi “Yosma” Masal anlatılmaya başlarken video çekmeye başladım. Videoyu 27 dakika kesintisiz çektim. Sonlarda şarjı bitiyor dese de cep telefonum iyi dayandı ve pil bitmeden masalı çekmiş oldum. Videosu aşağıda, iyi seyirler.

Bizlere masal öncesi, masalın içinde ve sonrası büyük özveri ile şarkılar çalıp söyleyen Eser Öğretmenime ve Burak Öğretmenime teşekkür ederim. Beni ve izleyicileri mest ettiler. Şarkıları hem dinledik hem de hep birlikte söyledik. Her ne kadar şöminede kalın odunlar yansa da birbirimizin sıcaklığı, enerjisi ve coşkusu ortamı zaten ısıttı. Etkinlik boyunca tamı tamına 5 Litrelik su ile yaptığım sayısız kahveyi sade, şeker kullanmadan yaptım. Sadece Eser Öğretmenin kızı Ada şekerli kahve istedi. Bir tek özel olarak şekerli kahveyi Ada’ya yaptım. Bu arada Ada bizlere küçük gitarı ukulele ile kendi bestesi olan şarkısını ve başka şarkılar söyledi. Kendisi henüz 13 yaşında ve çok yetenekli, bir o kadar da güzel sesi var.

Açılışını yaptığım Bisiklet Evinin ilk misafiri olarak turculara ayrılan odada kaldım. Sabaha kadar hava pek soğuk olsa da yorganın altında üşmedim bile. Sabah kalkar kalkmaz ilk işim Bisiklet Evinin anı defterine ilk yazan olmak. Yazdığım şöyle;

“05 Kasım 2017

İzmir den bir karadeliğe girdim. Solucan beni başka bir evrene çıkardı. Havası soğuk olsa da insanları sıcaktı. Yürekten emek verilerek yapılan VelESBİD konuk evinin ilk konuğu olarak açılışını yaparak Konukevi’nin içini kahve kokusunun muhabbeti sardı.

Hazinemde yeni dostlarla birlikte olmanın ilk masalını dinleyerek tatlı düşler içinde uyudum.

Teşekkürler VerESBİD

Urim Baba!CAN

Urim Baba’nın Kahvesi

İmzam”

DSCN4280

Burada kalanlar ile birlikte kahvaltıyı yapıyoruz. Bu arada sevgili Masalcımız Esma için yaptırdığım Urim Baba’nın kahvesi yazan logo baskılı tişörtü hediye ediyorum.  Ben de aynı tişörtü giydim. Sohbet ederken aklımıza uzaklarda olan dostumuz Feyyaz Alaçam geldi. Hadi birlikte resim çekilip Feyyaz’a gönderelim deyip resim çekiliyoruz. Serpil Koç, ben, Elena Damiani ve Esma Eser Açıkgöz ile sol yumrukları kaldırıp poz veriyoruz.

20171105_094241_HDR

Hediye verdiğim tişörtü üzerine giyip takım olarak birlikte resim çekiliyoruz Masalcı Esma ile.

23316296_10155758446580688_7191492226952273398_n

Arkadaşlarla ayrılık zamanı geldi, vedalaştık. Öğlen zamanı beni otogara bıraktı Serpil. Kafamda bazı projeler var. Eve dönmeden Kütahya’ya gidip fincan fiyatları, nasıl sipariş veririm, bunun araştırmasını yapacağım. Otobüs ile Eskişehir’den Kütahya’ya vardım. Beni garajdan akrabamız olan Oğuz karşıladı, alıp evine götürdü. Ertesi sabah Dayı ile çarşıya çıktık dolaşmaya. Herkes işte güçte. Dayı yaşlı olunca bir tek o uygun gezdirmeye. Kütahya’nın sembolü olan Vazo önündeyiz. Yaklaşık 6 metre yükseklikte, çini kaplı vazonun dibinde içi su dolu havuz var. Havuz yuvarlak kenarlı ve çini kaplı. Kütahya’nın taşı toprağı çini ve porselen yapmaya elverişli. O yüzden porselen ve çini fabrikaları çok. Aşağıdaki vazoyu da yapan Dayının abisi kendi elleri ile yapmış.

20171106_121948_HDR

Kütahya’nın bir de pınarları çoktur. Türküsü bile yakılmıştır hüzünlü olsa da

Kütahya’nın pınarları akışır
Zaptiyeler kol kol olmuş bakışır
Asalı’ya çuha şalvar yakışır
Aman , aman Vehbi öylede böyle olur mu

Ah sen ölürsen Dünya bana kalır mı
Salım geldi musallaya dayandı
Mor cepkenim al kanlara boyandı
Seni vuran zalim nasıl dayandı

Aman , aman Vehbi öylede böyle olur mu
Ah sen ölürsen Dünya bana kalır mı
Yöre: Kütahya

Şehrin her yerinde tarihi çeşmeler hala gürül gürül buz gibi su akıyor. Akan bir çeşme gördüm mü içmeden geçmem. Bir tas su içiyorum çeşmeden. Çeşme mermerden yapılmış, içi oyulup kenarları süslenmiş el işçiliği ile. Sarı pirinç bir borudan mermer bir yalağın içine akıyor. Yalağın içindeki su o kadar berrak ki insana temizliğin ruhunu anlatıyor. Zincire bağlı bir mavi plastik bir tas yukarılarda bir oyuğa asılmış. Hayırseverler tarafından yapılan bu çeşme hayır bilmeyenler de su içerek hıyanetlik yaptıklarından zincirle bağlanmış su tası.

20171106_122635_HDR

Kütahya her ne kadar Müslüman şehri olsa da geçmişte işgal edilmiş Yunan döneminde kiliseler yapılmış. Onlardan birisinin çan kulesi diğer binalardan yüksek. Kilise harap durumda ve bakımsız. Eskiden girebiliyordum ama şimdi tamamen kapatılmış. Herhangi bir onarım çalışması da yapılmamış hala.

20171106_130144_HDR

Kütahya’da çarşıyı dolaşırken aklıma Kübra’nın isteği geldi. Bana gittiğin yerlerden kart at demişti. Hemen kırtasiyeden Kütahya resimli kartını alıp postaneye geldim. Karta yazdıklarım;

“8 Kasım 2017 Pazartesi Sevgili Eskişehir Sevgili VelESBİD Tarlaların ortasında açan Konukevi. Sizlere yakınlardan Çini diyarından sevgiler Kahve tadında olun Urim Baba’CAN Urim Baba” imza

Bunları yazdıktan sonra Kübra’nın bana verdiği Bisiklet Evi adresini de zarfa yazarak postane görevlisine verdim. O da makineden geçirip pul yerine baskı yaptı zarfın üzerine. Ücretini ödeyip zarfı teslim ettim.

23517588_1963585237229734_7779806877646519520_n

Çarşıda fincan yapan kişilerle görüştüm, fiyat aldım. Kendime ve isteyene fincan bastıracağım Urim Baba’nın Kahvesi logosu ile.  Tanıdık birisi ile aşağı yukarı anlaştım sayılır. Artık eve gidince fincan siparişlerini alıp bastıracağım. Gece saatler on ikiyi vurunca Eskişehir’den kalkan Mavi trene biniyorum. Uzun bir yolculuk beni bekliyor. Yarı uyku, yarı uyanık olarak sabahın ilk Güneş ışıkları ile kalkıp doğruluyorum. Manisa ovasına, düzlüğe inince çamların ardında yükselmeye başlayan Güneşi camdan çekiyorum. Camda kocaman kumlama ile yapılmış Ay – Yıldız var.

20171107_080248_HDR

Güneş yükselmeye başlıyor Akhisar civarında. İstanbul – İzmir karayoluna paralel gidiyoruz. Karşıda dağlar silsilesi ve Güneşin parlak ışıkları ile daha da büyük görünüyor.

20171107_080541_HDR

Güzel bir maceranın daha sonuna geldik, yeni dostlar ile tanıştım,. Yeni yerler gördüm. Hele Eskişehir çok hoşuma gitti. Soğuk günler olsa da insanların sıcaklığı içimi ısıttı. Bir yeri ellerimle açtım ilk defa ve çok mutlu oldum. Bir günde 5 Litre kahve yaptım dostlarıma bıkmadan usanmadan. Kaç fincan kahve pişirdim sayısı belli değil, dostlarla olmak önemliydi benim için.

Teşekkürler Kübra Aşan, teşekkürler VELESBİD, teşekkürler Eskişehir

Sağlıcakla

Eşpedal EGE Turu 7. Gün

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Çandarlı – Aliağa – İzmir

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarldamarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, İzmir, Gündoğdu meydanındaki atlar ve insanların heykeli mermer kaide üstünde. Ön tarafta Eşpedal katılımcıları topluca poz veriyor.

Gün ağarınca, güneş daha doğmadan gökyüzü beyaz renktedir. Deniz de gökyüzü ile bütünleşir aynı rengi alır. Beyaz renkli gökyüzü altında beyaza bürümüş deniz çarşaf gibidir. Hiç rüzgar esmez, sakin ve insana huzur verir. Denize girip yıkanıp arınırsın, tüm dertler, kötülükler suda kalır. Gece düşlerine girmeye çalışan iblisler sudan korkarlar. Suya girince hepsi karanlık dünyalarına geri döner. Ferahlamış olarak güne başlamalı. Ben de öyle yapıyorum, açıkta duran yalnız adaya doğru biraz yüzdüm. Etrafta çıt yok, sessiz. Sadece kulaç atarken kollarımın suya değdiği ses var. Bir süre yüzüp yunuyorum sakin denizde, balıklar benden ürkmüyor, etrafımda dolanıyor sakince. Suyun berraklığında görüyorum balıkları. Birlikte yüzüyoruz.

Denizden çıkıp kurulanıyorum, gün böylece başlıyor. Deniz yüzeyi çarşaf gibi, karşıda yalnız ada. Ufukta dağların siyahımsı gri silueti görünüyor. Denizin dibinde çakıl taşları tek tek seçiliyor baktığım yerden.

Hazır denizi çarşaf gibi görmüşken bulunduğun deniz kıyısından Çandarlı kalesini ve denize girinti yapan yarımadayı çekiyorum. Aslında şirin bir deniz kasabası yazlıkçıların istilasına uğramış. Aç gözlü emlakçılar da para kazanmak için her tarafa ev yaparak dokuyu bozuyor güzelim kasabanın. Yarımada bozulmamış dokusu ile güneşin ilk ışıkları Çandarlı kalesine vururken çekiyorum bir poz.

Sabah kahvemi içtikten sonra eşyalarımı toplayıp çantalara doldurdum. Bu gün yola çıkacağız İzmir’e doğru. Benimle birlikte diğer arkadaşlar da toparlanıp hazırlandı. Sabah kahvaltısını Baattin’in yazlığında yapıyoruz hep birlikte. Pis su gideri tıkalı olduğu için bulaşıkları bahçede yıkanıyor. Rabia sabunlu su ile yıkıyor, Merve de çeşmede duruluyor yıkananları. Bahçede asma gövdeleri ve solda nar ağacında bir tane henüz olgunlaşmamış nar var. Nar hala yeşil, biraz daha zamanı var olgunlaşması için.

Evi derleyip toparladık, Baattinin eşine hiç bir iş bırakmadık evde. İşimiz bitince yola çıkıyoruz ama tuvaleti kullanamadığımız için ilk benzin istasyonunda durup tuvalet ihtiyacını giderdik. Benzinlik Çandarlı’nın hemen çıkışında. Bisikletler park halinde, Cem Tabanlı kendi bisikleti ve benim bisikletim KUZ arasında bana poz veriyor. Ben de onu çekiyorum. Bisikletler yüklü durumda.

Yola çıkıyoruz, Çandarlı çıkışı hafif bir yokuşla başlıyor. Sağda çamlık tepesinin yanmış çam ağaçları. Yolda giden bisikletliler ve en arkada Baattin motorla bizi takip ediyor. Bisikletini eve bıraktı, motorla gelecek. Baattin’in yerine Hakan pilotluk yapmaya başladı. Yolun iki tarafında elektrik direkleri ve tam karşıda artarda iki tane rüzgar türbininin kanatları tepenin arkasında görünüyor. Türbinin kanatları neredeyse aynı eksende dönüyor.

Yanmış olan çamlı tepenin korkunç hali. Yakın zamanda yanan çamlık görülecek bir manzara değil ama örnek olarak çekiyorum bir poz. Aldığımız bilgilere göre çamlığın dibinde atölyeden çıkan kıvılcımlar Ağustosun kavurucu sıcağında kuru otlar ve çıralı çamların çabuk tutuşup yanmasına neden olmuş. Ve bu atölye hala çalışıyor ben ona şaşıyorum. Acaba gerekli cezayı alıp yaptırım uygulanmış mıdır? Ben olsam atölyeyi tamamen kapatır bir daha ormanlık alana yakın hiç bir bina dahi yaptırmazdım.

Yaklaşık 11 Kilometre gelince Çanakkale – İzmir karayolunun kavşağına geldik. Burada tezgahlar kurulmuş, üzerine geniş şemsiyeler gölgelik yapıyor. Burada kavun, karpuz ve sebze satan köylüler var. Tezgahların önünde arabalar durup alacağını alıyor ve yoluna devam ediyorlar. Tezgahlardan artan çöpler yolun karşısına atılıyor. Kimse de bu çöpler nereden burada birikiyor diye hesap sormayınca çevre kirliliğinin bir örneğini görmüş oluyoruz.

İlk molamızı Kazıkbağları’nda çay bahçesinde veriyoruz. Ağustos sıcağında gölgede serinlemek gerek. Asırlık koca çam ağacının gölgesine oturup soğuk ayran içiyoruz.

Masa etrafında toplanıp oturuyoruz hep birlikte. Ayranları içtikten sonra soda, su ve çayla takviye yapıyoruz. Hüseyin Alkan ile biraz sohbet etme fırsatı buldum. Ben yaptıklarımı, gezdiklerimi ve çektiğim resimleri anlatıyorum. Daha önce demiştim ya “Öğrenmenin ve öğretmenin yaşı yoktur” diye. Hüseyin yeni bir şey öğretiyor. Bana “Urim Baba, çok iyi işler yapıyorsun, gördüğün yerlerin resimlerini çekip paylaşıyorsun. Bizler ise resimleri göremediğimizden ne olduğunu anlayamıyoruz. Telefondan sadece sesli dinleyebiliyoruz. Görüntülerde Betimleme olmayınca neye yarar ki bizler için.” deyince ne kadar haklı olduğunu anladım. Ben de ona “Tamam, bundan sonra yazılarımdaki resimlerde Betimleme yazıp öyle paylaşacağım.” Şimdiye kadar onbinlerce resim çekip paylaştım Dünyanın güzelliklerini. Ben ve görenler çektiğim güzellikleri görebiliyoruz. Sağır, dilsiz ve diğer engelliler görebiliyor ama görmeyenlere resimleri anlatmalı, onların gözü olmalıyız. Yeni bir şey daha öğrenmiştim ve o günden sonra yazılarımda resimleri Betimlemeye başladım.

Çam ağacı gölgesinde masanın etrafına oturmuşuz. Garson boşları topluyor, bizden başka müşterisi olmayınca sadece bize hizmet ediyor. Kalabalık olunca epey satış yaptı.

Elimde su geçirmez kamera var, ara sıra video çekimi de yapıyorum. Aklıma tüm katılımcıları konuşturup tur hakkındaki düşüncelerini kısacık anlatmasını söyleyip tek tek video kaydını aldım. İlk başta su geçirmez kabı takılı çektim ama su geçirmez kap sesleri de geçirmediğinin farkına varınca kabı çıkarıp çekmeye başladım. Videoda altta sarı renkli tarih yanlış tarihtir. Tarih ve saati ayarlamamışım, bilgilerinize.

Aşağıda videosu var.

Mola bitimi yola çıktık. Aliağa’ya kadar birbirimizden kopmadan, hep birlikte bisiklet sürdük. Yenişakran civarında yol daralınca tek şeridi kapatıp güvenli bir şekilde yolumuza devam ettik. Diğer yerlerde emniyet şeridinde gidiyoruz. Son molamızdan sonra hiç mola vermeden Aliağa’ya geldik. Aliağa girişinde sahildeki bisiklet yolundan izban metro istasyonuna geldik. Buradaki görevlilerle konuşup iki seferde trene binmek için anlaştık sorumlu kişi ile. Yoksa normalde ikişer kişi haricinde fazla kalabalık almıyorlar. Yarımız bindi trene, diğer yarımız bekliyoruz istasyon binasında.

Bisikletlerin başında Didem Turan ve Cem tabanlı sohbet ederken büyük Şevket duvarın dibine çömelmiş cep telefonu ile konuşuyor. Binanın camındaki yazıda izban logosu ve açılımı yazıyor. İzban İzmir banliyö sistemi diye.

Diğer tren gelince bisikletleri merdivenlerden el birliği ile taşıyıp trenin ön ve arka vagonlarına biniyoruz. Burada yine ikiye bölündük. Aliağa ilk istasyon olması nedeni ile rahatça bindik. Hatta oturduk bile boş koltuklara. Yüzleri birbirine dönük ikişer koltukta; Emine, Merve, Didem ve Mehmet oturmuşlar bana poz verdiler. Ben de onları çekiyorum bir poz.

Diğer tarafta ilk vagonun başlangıcında bisikletlerimiz duruyor. Cem ve ben onları kontrol altında tutuyoruz düşmesinler diye. Cem ve bisikletler, iki yolcu da koltukta oturmuş bizlere meraklı bakışlarla bakıyor.

Cem’e cep telefonumu verip beni çekmesini söylüyorum. O da beni çekiyor. Üzerimde Dünya Kalp Günü tişörtüm var. Tişört beyaz renkte.

Arka vagonda diğer grup yerleşmiş. Şevket Yiğit resmi çektirmiş. Burada Rabia, Hüseyin, ortanca Şevket ve Şemsettin koltuklara oturmuş durumda. Bisikletler borulara dayanıp bağlanmış.

Karşıyaka istasyonunda inip diğerleri ile buluştuktan sonra Karşıyaka çarşısından geçip vapur iskelesine geldik. Burada vapura biniyoruz. Toplu ulaşım araçlarını da tandemlerle binerek test etmiş oluyoruz böylece. Bisikletim KUZ ve iskeleye bağlı vapur. Vapura binen bisikletçiler. Vapur yüksek olunca merdivenlerle çıkılan platform yapılıp maviye boyanmış tamamen. Engelliler için de az eğimli, uzun ve dönemeçli rampa yapılmış.

Vapurda koltuklara oturduk. Solda Hakan Sevin, ben ve Sağda Cem Tabanlı elçek resim çekiliyoruz. Arkamızdaki camlardan fazla ışık gelince biraz parlak çıktı resim. Çatık kaşlı Hakan’ın kaşları birbirinden ayrılmış, yüzünde mutlu bir gülümseme. Sanki yüzüne nur vurmuş gibi. Sanki değil gerçekte yüzünden nur akıyor. Adam mübarek oldu.

Vapurun orta bölmesi bize ait, tamamen Eşpedal grubu oturuyor.

Kısa süren vapur yolculuğumuz Konak ta bitiyor. Vapurdan inip bisikletlerle Gündoğdu meydanına geldik. Burada İzmir bisikletçilerinden bir kaç kişi karşılıyor. Meydanın ortasında dev bir kaidenin üzerinde atlar, insanların oluşturduğu kalabalık bronz heykel var. Burada toplanıp birlikte resim çekiliyoruz hep birlikte.

Mermer kaidenin altındaki mermer platforma oturup yorgunluk çıkarıyoruz. Bir haftadır güzel günlerin yorgunluğunu var üzerimizde. Kazasız belasız turu bitirmenin sevinci içimizde. İçinde sanatçı kimliği taşıyan Hakan, ben ve Remila yan yana otururken tandem bisikletin arkasından resmimizi çekiyor. Yanımızda biri kız biri oğlan iki çocuk oturuyor. Tandem bisikletin bagajı yüklü, co pilotun selesi ve gidonu. Aradaki kadro borusunda Tandem yazıyor. Mor renkte bir suluk ta yerinde takılı.

Remila ile sohbetimiz kahve yaptığım yer ve haritası. Bunu anlatırken Hakan tepemizden bizi çekiyor ve ikimiz Hakan’a bakarken. Elimdeki cep telefonumda kahve yaptığı yerin haritası. Remila’nın başında kaskı ve gözünde güneş gözlüğü. var. Benim uzun saçlarım açık, özgürce omuzlarıma dökülmüş durumda.

Gündoğdu meydanından Konak meydanına geldik. İzmir’in sembolü saat kulesinin etrafında bisikletlerimizle dönüp turu sonlandırıyoruz. Pazar günü Ören’den yola çıkıp 7 günlük bisiklet turu bitmiş oluyor ve saat kulesinin etrafında dönerek hacı oluyoruz. Saat kulesinin alt kısmı, etrafında ben ve Remila’nın ardından gelen diğer bisikletçiler. Palmiye ağacı ve arkada valilik binası görünüyor. Yanında da Emniyet binası.

Eşpedal Ege Bisiklet Turunda çektiğim videolar aşağıda.

Saat kulesini dikine bisikletim KUZ ve Cem Tabanlı’nın bisikleti yan yana çekiyorum. Tesadüf eseri yan yana koyduğumuz bisikletlerin gidon çantalarının önündeki Bakırçay Temiz Aksın temalı plakamız takılı durumda. Cem’in gidon çantasında takılı metal kupa var.

Bir süre Gündoğdu meydanında durduktan sonra son olarak yemek yiyelim hep birlikte diye karar aldık. Bisikletlerle Konağa geldik. Bir lokantaya oturup yemekleri ısmarladık. Yemeğimizi yedik afiyetle. Hakan Sevin bendeki değirmen hoşuna gitmiş illa bir tane bana da alalım deyince Hakan’a hadi yürü deyip peşime taktım. Tarihi Kemeraltı çarşısında değirmen satan dükkanların olduğu yere geldik. Mesafe biraz vardı, epey yürüdük desem yeridir. Ama Kemeraltı çarşısı büyük bir alana yayılmış durumda. Çarşı neredeyse tüm dükkanlar tek katlı olması nedeni ile bu kadar geniş. Satılan değirmenler daha çok süs için yapılıyor. O yüzden kaliteli bulmak imkansız. Hakan dışarıda beklerken içeri girip değirmeni alıyorum parasını verip. Sonra da Hakan’a buyur hediyeni diyerek eline verdim. O da parası deyince bu dükkanlar hediyelik eşya satıyor, o yüzden para almıyorlar deyip hadi dönelim bakalım arkadaşlar bizi bekler. Arkadaşlar bizi lokantada bekliyorlardı. Yanlarına gelince hepsi ile tek tek vedalaştım. Yedi gündür birlikte tanışıp kaynaşmanın getirdiği dostlukla kucaklaşıp başka bir turda birlikte pedallamayı diledik birbirimize.

Arkadaşlardan ayrılıp eve doğru gitmeye başladım Cem Tabanlı ile. Beraber çıktık beraber dönüyoruz evlerimize. İkimiz de mutluyduk ve bir turu daha bitirmenin hazzını içimizde hissettik. Tur kazasız belasız bitirdik ya, o bana yeter. Yine dolmak bilmeyen hazine torbama bir çok yeni dostluklar koydum. Güzel hikayeler biriktirdim. İşte sizlere hazine torbamdan çıkarıp anlattım yaşanmış hikayeleri.

Eve girdikten sonra duş aldım sadece ve hiç bir şey yapmadım. Ertesi sabah erkenden kalkıyorum ve sabah kahvemi pişirip balkondaki yerimi aldım. Yedi gündür beni bekleyen beyaz güvercin ben balkona çıkınca hemen gelip tele kondu. Ben de beyaz güvercini gördüğüme sevindim. Hemen bir kase buğday atıyorum yemesi için. Sabah kahvesini içerken hazine torbamdaki video ve cep telefonumdan çektiğim görüntüleri bilgisayara aktarıyorum. Sonra hepsini gün gün ayırarak klasörlerine kaydettim. Yedeklerini de aldım harici belleğe. Artık olgunlaşıp pişmesini bekleyeceğim zamana bırakıp. Her şey birden bire olmuyor ki. Ben de hikayelerimi zamana bırakıyorum iyice olgunlaşsın diye. Bir turun yazı dizisinin sonuna geldik, başka bir turun anılarını, yaşanmışlıklarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Sağlıcakla kalın sevgili okurlar.

Balkonumda masanın üzerinde bilgisayar ekranı ile birlikte, ocağım, tek kişilik cezvem, içi kahve dolu fincan yeni pişmiş. Kahve kutum, hepsi de masanın üzerinde. Masanın askı demiri balkon korkuluklarına takılı durumda. İleri doğru uzatılmış bayrak direğinde Türk bayrağı ve elektrik kablosuna konmuş beyaz güvercin. Karşıda komşuların apartmanı manzaramı kapatmış durumda.

Bu gün yaptığım yol 50 kusur Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Eşpedal EGE Turu 5. Gün

10 Ağustos 2017 Perşembe

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

Dikili – Çandarlı

 

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misali?

Nazım Hikmet RAN

Öne çıkan görsel, Akşam Güneşi sağda batarken bir tandem ve bir bisikletçi yolda bisiklet sürüyor.

Deniz kıyısında hava kirlenmez, engin deniz buharlaşırken havayı da temizleyerek gök yüzüne çıkar. Böylece soluduğumuz havadaki moleküller buharda yıkanmış olarak ciğerlerimize dolar. Bu havada biraz da iyot vardır, işte bu iyot sağlık demektir. İnsan hücrelerindeki DNA tuzdan meydana geldiğinden havaya karışmış iyot hücrelerimize kadar girerek onları onarır. Gece boyu soluduğumuz hava sabaha karşı etkisini gösterir ve yenilenmiş hücrelerin çalışmasıyla dinlenmiş, dingin olarak uyandırır. Ağustos sıcağı Güneşin doğması ile kendini belli etmeye başladı. Güneşin ilk ışıkları ile çadırımın kapısını açıp denizi ve enginliğini izliyorum bir süre. Önümde deniz, karşıda dağlar, çadırın içinden görünen manzara.

Herkes uyandı ve toplanmaya başladık. Sabah belediyeden gelen kahvaltıyı geri çevirdik. Kahvaltıyı kendimiz yapacağız. Dün akşamki belediyenin tutumu hiç hoş değildi. Herkes hazır olduktan sonra sahildeki kayrak taşı döşeli yoldan merkeze doğru gitmeye başladık. Sağda taş örülü istinat duvarı, duvarın dibinde zakkum bitkileri, kayrak taşı döşeli geniş bir gezinti yolu. Solda deniz ve önümde giden tandem bisikletler.

Merkezde bir bahçeli kahveye oturup hep birlikte kahvaltıyı yaptık. Kahvaltı sonrası toplantıya başlıyoruz. Belediyenin dün akşamki davranışını beğenmediğimizi Eşpedal derneği olarak belirtmek için dilekçe yazmak için fikir birliği oluşturarak sunacağımız metni hazırladık. Metin hazırlandıktan sonra baskı için yazıcı bulmaya gitti gönüllüler. Biz de bahçede  masaları birleştirip, çay, kahve, soda içerek durum değerlendirmesi yapıyoruz. Masanın etrafında 17 kişi var.

Dikili’ni meşhur un kurabiyecisi hala satış yapmakta. Üç tekerlekli, üstünde tahta tezgah, tezgahın üzerinde büyükçe bir camekan. Camekanın içinde yarım yuvarlak, küçük un kurabiyeleri. Camekanda yazan yazı ilginç; Hala 100 kuruş. Satıcı eskilerden, 40 yada 50 yıldır bu işi yapıyor. Artık kuruşların değeri kalmasa da adam kuruş kullanıyor. Başında şapkası, üzerinde turuncu tişörtü ile tekerlekli tezgahında satış yapıyor. Biz de un kurabiyesi alıyoruz külahı 100 kuruşa. Kurabiyeleri külaha koyup veriyor. İçinde üç tane un kurabiyesi var.

Bahçede otururken aklıma Hakan Sevin ile yolda nasıl haberleşeceğiz diye. Hakan dan cep telefon numarasını aldım. Telefon numarasını kaydettikten sonra arıyorum. Hakan’ın cep telefonu çaldı, açtı ve “Alo” dedi. Benim cep telefonu onda kayıtlı olmadığı için arayan numarayı tanımadı. Sonrasında ise aramızdaki konuşmalar şöyle gelişti;

“Alo”

“Alo” diye cevap verdim. O tekrar

“Alo kimsiniz?” Ben

“Sen kimsin?” diye cevap verdim. Kaşlarını biraz çatarak daha sert bir sesle;

“Alo, kimsin kardeşim?”

“Ben benim asıl sen kimsin?” Aramızda 8 -10 metre mesafe var, ayakta telefon ile konuşuyor ama dikkati telefonda olduğu için benimle konuştuğunun farkında değil. Neyse fazla uzatmadan yanına iyice yaklaşarak telefondan;

“Sen kimsin?” deyince benimle konuştuğunu anladı. Ardından bastım kahkahayı. O da bu durumda gülmeye başladı ve sarılıp öptüm. Gülerek “Bu benim telefonum, kaydet, yolda gerekirse haberleşiriz” dedim. Yüzü değişti ve şaşkınlıkla gülmeye başladı oyuna geldiği için.

Dilekçemiz kağıda basıldıktan sonra hep birlikte belediyenin olduğu yere geldik. Binada halkla ilişkiler müdiresine dilekçemizi verdik ve duyduğumuz rahatsızlığımızı ilettik. O da bizlere çay ısmarlayarak bizi dinledi. Sonuç ne olur bilemeyiz ama yapılanlar karşısında susmamak gerek, sesimizi duyurmalıyız yapanlara karşı.

Binanın karşısında oturmak için çardaklar yapılmış. Üzeri kapalı ve gölgelik yapıyor oturma yerlerine. Dışarıya çıkıp çardağa gelince sigara içenler için içine sigara izmariti atılan kavuniçi bir dik boru konulmuş. Borunun altında geniş bir hazne var. Boruya dikine “Sigaranı Söndürmeden Atınız” yazısı yazılmış. Yazı ok işareti ile yukarıdaki deliği işaret ediyor. Haznenin üstünde de “Sigaranızı söndürmeden atabilirsiniz” yazısı yazılmış. Diğer yanda “Dış mekan küllükleri” yazısı. Burada oturup sigara içenler bu delikten izmaritlerini atsınlar diye konulan bu borunun içinde izmarit var mı diye bilemiyorum ama dışında, yerde epey izmarit olduğunu görüyorum. Bir tane de boş sigara paketi yerde öylece izmaritlerle duruyor. Sigara içmeyenler de çiğdem yiyip kabuklarını çekinmeden yere atmışlar.

Kötü alışkanlıkları kırmak çok zor. İnsanlar alışmışlar elindeki her şeyi yere atmaya. Boru dikkatlerini çekmiyor demek ki. Yazık!

Belediyede şikayet dilekçemizi verdikten sonra aynı kahveye gelip öğle zamanı acıkan karınlarımızı doyurduk. Öğleden sonra yola çıkıyoruz. Hedefimiz Çandarlı. Dikili çarşısından bisikletlerimizle geçiş yaptık. Caddeni kıyılarında dükkanlar sıralı. Dükkanların üzerinde yapı yok, tek katlı, sadece dükkan var.

Dikili’nin çıkışında, henüz yokuşa sarmadan durduk. Burada bakkaldan su takviyesi yapıyoruz. Çandarlı’ya kadar yetecek miktarda su alıyoruz ve çantalara yerleştiriyoruz.. Bakkalın önünde duran bisikletliler.

İlk yokuşları çıkıp biraz gittikten sonra ilk köyde mola veriyoruz. Kahveye oturduk, çay, soda içerek su kaybımızı gideriyoruz bir nebze. Köyün bisikletli çocukları kalabalık bisiklet grubunu görünce yanımıza gelip bisikletleriyle hava atmaya başladılar. İçlerinden birisi bisiklet cambazı olmuş. Ön tekerleğini kaldırarak uzun bir mesafe gidiyor. Ben de ön tekerleği havada giden bisikletçi çocuğun resmini çekiyorum. Arkada sarı badanalı kahve, dışarıda masa ve tahta sandalyeler.

Mola bitince yola çıkıyoruz. Birisi hareket eden, diğeri henüz harekete geçmemiş iki tandem bisikletçinin resmini çekiyorum. Bunlar en son kalanlar. Yola çıkmalarını bekliyorum. Kahve solda.

Güneş ufka yaklaştı, çam ağacının dallarından ışık hüzmeleri geliyor. Bir tandem ve arkasında Cem Tabanlı bisiklet sürüyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Geride kalanlarla öndekilere yetişiyoruz ve grup halinde gitmeye başladık. Grup halinde giderken arkamızdan Hakan resmimizi çekiyor. Akşam üzeri Güneş batınca sıcaktan üzerimdeki tişörtü çıkarttım. Üzerim çıplak, bisikletim KUZ, sürüyorum.

Çandarlı tarafına indik. Karşımdaki tepede yanmış ağaçları görünce içim cız etti. Geçtiğimiz aylarda Suyun Kaynağına Yolculuk turunda burada kamp yapmıştık tam tepedeki bayrağın olduğu yerde. Yazık olmuş ağaçlara, yeşil örtü gitmiş yerine kapkara bir görüntü oluşmuş. Sorumsuz insanlar çevreyi kirlettiği yetmiyormuş gibi ağaçları, ormanı yakmak umurlarında değil. Nasıl olsa yerine çıkar düşüncesi ile hareket eden bu yobaz insanlar hala çevreye zarar vermeye devam ediyor.

Hava kararmadan kamp kuracağımız yere geldik. Kamp yeri işletmecisi ile burada yeme, içme karşılığında ücret ödemeden kalacağız. Kamp alanının etrafına Servi ağaçları dikilmiş. Ağaçlar daha küçük, yeni dikildiği belli. İşletmenin yeni oluşu hiç müşteri olmaması bizim için iyi. Kamp alanı bize ait ve iki gece kalacağız. Kamp alanı deniz kıyısında. Kenarlara çadırları kurmaya başladık.

Çadırımı kurduktan sonra su donumu giyip şöyle denize girip hem serinleyeyim hem de terden arınayım dedim. Kamp alanının deniz olan yerinde hasır şemsiyeler ve plastik şemsiyeler var. Denize girip yunduktan sonra duşumu alıp giyiniyorum.

Kamp alanında büfe ve tuvalet var. Bu bizler için çok iyi, rahat iki gün geçireceğiz demek ki. Zemin sert çakıl taşları ile kaplı.

Çadırları görmeyenler de kurmasını öğreniyor. Onlar için bir tecrübe oluyor çadır kurmak, çadır toplamak. Görme engelli Didem Turan ve Pınar Göçen, ortanca Şevket Yiğit ile çadırlarını birlikte kuruyorlar.

Akşam için işletmedeki büfeden köfte ekmek ve bira ile karnımızı doyuruyoruz. Sonrası hep birlikte oturup sohbet etmeye başladık. Yaptığımız turu, yolu, oluşan arızaları, edinilen tecrübeleri paylaşıyoruz. Görmeyenler için harika bir tur oluyor. İlk defa ömürlerinde kamplı tur yapmanın heyecanı içlerinde. Açıkça ifade ediyorlar. Evde durmanın, birisinin yardımı olmadan dış dünyaya çıkamadan yaşamanı zorluğunu hepsi biliyor ve yaşıyorlar. Aralarında çok az kimse tek başına dışarı çıkma cesaretini gösterebiliyor. Yaşam çetin olunca dışarısı tehlikelerle dolu. Ama bu tehlike içinde yaşamak zorundalar. Bu tur sayesinde bisikletin verdiği özgürlüğü tadıyorlar. Çadırda yaşamanın basitliği, az eşya, görmeseler de rüzgarı, kokuları sesleri çok iyi algılayıp yaşama sevincini artırıyorlar. Bizlerden bir şeyler öğreniyorlar, bizlerde onlardan çok şey öğreniyoruz. Birlikte hareket etmeyi, paylaşmayı, dostluğu öğreniyoruz. Hem de yaşayarak.

Kahve değirmeni elden ele dolaşıyor, herkes biraz çevirip diğerine vererek kahve çekiliyor değirmende taze olarak. Ardından taze kahve kokusu henüz uçmadan pişirilerek tadına doyum olmuyor. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbet ediyoruz. Sonunda uyku ağır basıyor ve çadırlarımıza girip yatıyoruz.

Bugün yaptığımız yol yaklaşık olarak 23 Kilometre gibi kısacık bir yol.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc