Etiket arşivi: kızılderili

Gökova Bisiklet Turu 7. Gün

22 Haziran  2013  Cumartesi

Gökova Bisiklet Turu 4. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim.

Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim.

Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.

Kızılderili Ute kabilesinden bir deyiş.

 

Başımda kırmızı bandana, beyaz tüy takılı. Kızılderili gibi üstüm çıplak. Gövdem Güneşten yanmış, kırmızı renge büründüm. Aynı Kızılderililer gibiyim.

1044542_483673018380002_280933654_n

Sabah uyanıyoruz, Bodrum gibi bir yerde yatıp uyumanın zor olduğunu bu gece öğrendik. Sabah dörde kadar bütün gece bar ve diskolardan gelen gürültülü müzik bizi rahat bir uykudan etti. İnsanlar bu kadar para verip bütün gece böyle gürültüde ( müzik demiyorum ) tatil midir eğlence midir anlayamadığım garip bir yaşam sürdürdüklerine canlı şahit oldum. Yani düşünmeden edemedim sabah sekizde davul zurna ile oralarda dolaşacaksın bak bakalım o zaman ne olacak.

Böyle bir ruh halinde çadırları ve eşyalarımızı topluyoruz. Bu sabah kahvaltı yok. Feribotta kumanya soğuk sandoviç – meyve suyu verecekler. Bu yüzden kahvaltılık bir şeyler alıp bulunduğumuz yerde kahvaltı yapmaya karar verdik. Şafak ve Asaf hoca bakkaldan peynir ekmek domat gibi kahvaltılık bir şeyler almaya gitti, biz de çayı demledik İrfan ile. Sonra hep beraber güzel bir sofra hazırlayıp kahvaltımızı yaptık. Resimde 7 kişiyiz, yerde oturmuşuz. Asaf, ben, Şafak, Ahmet, Mukaddes, Ayşe ve İrfan. Kahvaltılıklar ortada.

1015669_10151668194862521_667577896_o

Kahvaltıyı yaptıktan sonra feribotun kalkacağı iskeleye doğru hareket ettik. Bisikletleri sırayla feribota bindiriyoruz. Feribotun içi.

220620132722

Bisikletlerimizi feribotun içine yerleştirip kahve içmek için dışarıya çıkıyoruz, feribotun kalkmasına daha vakit var. Bir kafeye oturup menüye bakıyoruz, ne de olsa bodrumdayız. Menüde makiato var hemen bir tane ısmarlıyorum. Kosova’da kafelerin hepsinde makiato vardı ve her gün bir yada iki tane içiyordum, hem de ucuz 50 cent, burada 2 Euro ( Bodrum Lirası ile 5 Lira ediyor ) . Neyse makiato içmeyi özlemiştim ve içtim. Makiatoyu Şafak Omaç ısmarlıyor sağ olsun.

220620132723

Feribota biniyoruz ama bisikletler ve arabalarla  zınga zıng doldu, zar zor oturacak yer buluyoruz, bir kısmımız yerde oturuyoruz.

220620132726

İki dengesiz ayak. İki ayak taban tabana birbirine değiyor. Biri benim, biri İrfan’ın spor ayakkabısı. Bende mavi kısa çorap, İrfan’da siyah kısa çorap var.

220620132729

Turun en yaşlı iki bisikletçisi emekli hakim Hakkı abi ve Ragıp Özserim.

220620132721

AN
Bir feribotta, yerde
Oturduk iki kişi,
İnsanlar aktı yanımızdan, kimi göz kırptı,
Kimi tebessüm etti..
Mavi sularda iki koy arasında sularda kayarken…

Mukaddes Akbulut

Mukaddes ile yan yana yerde oturmuş halde. Mukaddes bikinili, benim üzerim çıplak

1048747_10151668078157521_840350061_o

Mukaddes ile yan yana oturmuş, başlar arkaya çevrilmiş, resmi çeken Sedat Yanturalı’ya dönmüş durumda. Korkuluk demirinde bağlı kocaman bir nazar boncuğu asılı.

994146_483673275046643_713971737_n

Bekir Kocamaz ve Dr Cüneyt Kılıç kamerama yansıyanlar.

220620132728

Feribot Bodrum dan ayrılıyor. Feribotun arkasından Bodrum’u çekiyorum. Direkte Türk bayrağı dalgalanıyor.

220620132727

Daha sonra sıcak bastırmaya başlayınca feribotun terasına yukarıya çıktık. Ohhh be dünya varmış, rüzgar bir anda serinletti.

Dostum Şafak ile birlikte resim çekiliyorum. Şafak ta siyah buff, bende kırmızı bandana. İkimizin de saçları uzun. Şafak beyaz atletli. İkimizin de güneş gözlükleri takılı.

971492_597827646917871_250646778_n

İki kusur saat sonra Datça tarafına iskeleye feribot yanaşıyor, iskele inşaat halinde yapımı devam ediyor. Feribottan ilk önce arabalar iniyor, ardından herkes eline gele bir bisikleti alıp karaya çıkarıyor, yoksa kendi bisikletimizi alsak kargaşa ve zaman kaybı olacak, böylece çabucak feribottan iniyoruz. Benim bisikleti alan zorlanmıştır muhtemelen çünkü ön ve arka bagaj dolu ve epey ağırlık var. Herkes bisikletine kavuşunca yola çıkıyoruz ve Datça’ya varıyoruz.

Dünyada iki tane baba var biri ben urimbaba biri de Can Baba (Marlon Brandoyu saymıyoruz, o sadece baba )

Datça da Can Baba’nın bir tarafı müzeye dönüşmüş kahveye varıyoruz. Büyük şairimiz Can Yücel burada yaşamış. Duvarda yağlı boya resmi ve yazılar çerçevelenip asılmış.

220620132730

Kahvenin pencereleri arasına Can Yücel’in resimleri ve haber yazıları asılmış. Can baba burada yazısı mavi olarak yazılmış büyük harflerle.

220620132731

Biri denizci asker kıyafetli, biri Can Yücel portresi asılı duvarda. Altında Can Yücel’in imzası.

220620132732

Burada Can Baba’nın mekanında olunca dostum Şair Fernando Feyyaz Alaçam aklıma geliyor ve hemen arıyorum. Can Babadan bir şiir okumasını istiyorum. O da bana Can Babadan bir şiir fısıldıyor kulağıma.

Flaş

Gök gürültüsünden korkup yamacıma

sokulan sevgilime

Sarıl bana , sarıl , öp , öp , öp beni dedim

Baksana Allah yıldırımlarıyla resmimizi

çekiyor !

Can Yücel

Feyyaz’ın fısıltısı kulağımdan gitmeden Can Yücel’in büstü ve karakalem portresi yanında resim çekiliyorum. Büstün altında, camekanın içinde Can Yücel’in son içtiği yarım kalmış şarap şişesi. Şarap kendi deyimi ile “Köpek Öldüren” Evin şarabı. Şişenin yanında “Can Baba’nın yarım kalan şarabı” yazısı. Şişenin içindeki kırmızı şarap zamanla kurumuş. Çıplak vücudum sıcaktan terlemiş.

220620132734

Sağ olasın Dostum şiir için.

Bir şeyler içtikten sonra Can Babanın sokağını buluyorum, sokağı takip ederek evine vardım. Bu sokağa Can Yücel Sokak tabelada belirtilmiş. Yanında  yaş üzerine beyaz olarak kazılmış şu yazı var;

“En uzak mesafe ne Afrikadır

Ne Çin

Ne Hindistan

Ne Teyyareler

Ne de Yıldızlar geceleri ışıldayan

En uzak mesafe iki kafa arasındaki

Mesafedir

Birbirini anlamayan”

Can Yücel Sokağı

Resimi Sedat Yanturalı çekiyor.

1005409_483674091713228_604574432_n

Can Yücel’in evinin tahta kapısı. Bahçe duvarı taştan örülmüş. Bir sıra düzgün taşlardan kemer olarak örülmüş. Kapıya Can Yücel’in iki portre resmi ve yazılar asılı.

220620132735

Can babanın evde oturan eşi Güler teyze kapının anahtarını aşağıya atarak bizi eve davet ediyor. Kapıyı açarak içeriye giriyoruz, bahçe çiçek ve ağaçlarla dolu şirin bir ev. Bahçeyi dolaşıp resimler çekiyorum. Mermer kayasının bir yüzeyi düzleştirilip Can Yücel’in bir şiiri yazılmış.

Yaşamayı yaşamak istiyorum, demiştim.

Neylesin ki bu damda bu dem

Ayaklarımla ayaklarımda zincir,

Böyle topal koşmalarla geçiyor günlerim.

Oysa — methetmek gibi olmasın kendimi ama —

Yaşammım benim en güzel şiirim.

Can Yücel

Bir gül dalı şiir yazılı mermerin üzerinde yatay büyümüş.

220620132739

Beyaz kireç vurulmuş evin duvarı ak, mor çiçek açmış begovil bahçeye ayrı bir ren ve desen katmış.

220620132740

Can Babanın mezar taşını yobazlar kırmış. Daha fazla zarar görmesin diye mezar taşını evin bahçesine getirmişler. Bahçenin içinde daha güvende.

220620132736

Tahta tabelada Can Yücel’in mavi boyalı imzası.

220620132738

Güler teyze terasta oturmuş gelen bisikletçilerle sohbet ediyor. Sundurmanın önünde asmada henüz olgunlaşmamış küçük koruk var.

220620132741

Can Babanın sevgili eşi Güler Yücel ile sohbet etme şerefine eriştim. Güler teyze sandalyede oturmuş, ben da yanında çömelmiş durumda ona bakıyorum. Duvarda deniz kabukları ile süslenmiş. Kırmızı renkli bir tişört, üzerinde ünlü devrimci Ernesto Che Guevera basılı. Tişört duvarda asılı.

220620132743

Sohbetimiz bittikten sonra Güler teyze ile vedalaşıp yola çıkıyoruz, bu onu ilk ve son görüşüm. Diğer bisikletçiler gitmiş bile. Datça’dan çıkarken girişteki tabelayı dönüp çekiyorum. Tabelada; Datça, Nüfus : 10000 yazıyor.

220620132745

Öğle yemeğini Emecik te yiyeceğiz. Datça yarımadası makilik, fazla ağaç yok, yol düz ama gölge de yok etrafta, sanki başka bir ülkeye bisiklet sürüyoruz. Sıcakta pedallıyorum, bol bol su içiyor habire terliyorum. Yolun solunda karpuzcu görüyorum ve duruyorum. Bir karpuz alıp kesiyorum arkadaşlarla yiyip biraz olsun serinliyoruz. İzmir’den Doçent Dr. Sedat Yanturalı geliyor, o da bir karpuz kesiyor ve onu da afiyetle yiyoruz. Karpuz ile doyduk yani.

Resmi Sedat Yanturalı çektiriyor. Sedat ve oğlu ile karpuz yerken.

1013896_483673848379919_1691819862_n

Karpuzları yedikten sonra yola devam ediyorum. Yemek yiyeceğimiz Emecik köyüne varıyoruz. Gölge bir yerde biraz dinlenip daha sonra yemeğimizi yiyoruz, yemekte meyve olarak karpuz var, onu da yiyorum. Ardından dondurma geliyor soğuk onu da mideme indirip kahveye çay içmeye oturuyoruz. Çay 1 lira orayı işleten kişi kira parasını bisikletçilerden çıkarmaya çalışıyor sanki, pahalı geliyor bize birer duble içtikten sonra bir ağaç altı gölgelik yere oturup kahve yapıyorum. Kahvelerimizi afiyetle içiyoruz. Bu kadar şey yedikten sonra tuvalete zor yetişiyorum. Ardından yola devam ediyoruz.

Yolda karşıma antik bir alanı gösterir tabela çıkıyor. Tabelada yazan Apollon kutsal alanı kahverengi bir zemine yazılmış. Ok işareti ile se sol tarafı belirtiyor.

220620132746

Sol tarafta sadece temel blok taşları kalmış bir yapının izi var. Üzeri makilik çalılar bitişmiş. Burası Apollon tapınağının temelleri.

220620132747

İki deniz birbirine yaklaşmış ama kavuşamamış. Koyda yelkenli tekneler demirlemiş. Burası yarımadanın başlangıcı. Dar bir kara parçası ile yarımadaya geçiş yapılıyor. Diğer deniz arkada görünüyor.

220620132751

Denizden uzaklaştık ve yükseklere çıktık. Yükseklerden tepeleri kaplayan çam ormanı yeşil ve mavi deniz. Manzara güzel. Uzakta dağların siuleti.

220620132757

O kadar çıktık, daha da çıkacağımız kesin. Önümde dağa çıkan yolu görüyorum.

220620132758

Yol kıyısında, denizden yüksekte manzaranın resmini çekerken beni de İrfan çekiyor. Önde zakkum çiçekleri açmış.

1040825_10151664776639861_1754466544_o-300x225

Üç dengesiz yollarda. Gölgelerimiz toprağa vurmuş durumda bisikletlerimizle birlikte sürerken.

220620132753

Balıkaşıran tepesine çıktık sonunda. Çıkmaya da değdi. İki denizi; Ege ve Akdeniz’i aynı anda görebilme şansına eriştim. Manzara muhteşem ötesi. Tepeler dağlar yer yer yüksek – alçak sıralanıyor önümde. Sol tarafta Ege denizi, sağ taraf Akdeniz. Buranın rakımı 350 metre. Balıkaşıran denen yer aşağıda görünen en alçak yerde. Buradan kayıkları diğer tarafa aşırtıp durduklarından balıkaşıran demişler. Burası tepenin en yüksek yeri.

220620132760

Sağ yanım Ege denizi, sol yanım Akdeniz İki tarafım da ayrı denizlerin ortasındayım. Üzerimde sadece kısa pantolon var. Başımda kırmızı bandana ve beyaz tüy takılı. Güneşten yanmış vücudum terden parıldıyor. Kaldırım taşına çıkarak iki kollumu yanlara açıp Ege ve Akdeniz rüzgarlarının karışımını hissediyorum. Beni dostum Şafak Omaç çekiyor. İki deniz ayrı olsa da dost olarak kalacaktır.

220620132761

Yolda giderken sahilde bir site görüyoruz, denize çok yakın. Buraya denize girip biraz serinliyoruz. İrfan, Yıldız ve Asaf hoca dört kişiyiz, burada karar veriyoruz. Yıldız , İrfan ve ben turun 5. günün de Marmaris’e gitmeyip Bozburun’a doğru devam etmeye karar verdikten sonra yola çıkıp Çubucak orman kampına varıyoruz. Çubucak orman kampı çam ağaçları ile tamamen kaplı. Çam ağaçları deniz ile birleşmiş durumda. Çubucak orman kampı küçük bir koyda, burayı az yüksekten çekiyorum bir poz.

220620132763

Sık sık mola ve vere vere kampa en son biz varıyoruz. Karanlıkta yemeğin sonunda kalanlarla karnımızı doyurduk. Çadırları kurup eşyalarımızı yerleştirdikten sonra marketten biralarımızı alıp deniz kıyısında sohbet eşliğinde içiyoruz. Burada arkadaşlara kararımızı bildirip Bozburun’a gideceğimizi bildiriyoruz. Yıldız’ın çadırı otomatik kurulan büyük çadırlardan, katlanınca bisiklete sığmayacak kadar büyük olduğundan Burcu Kural’ın çadırını alacak. Uzun sohbetin ardından yatmak için çadırlarımıza çekilip yatıyoruz. Güzel bir gün daha sona erdi. Yarın yeni bir maceraya başlama heyecanı var içimde.

Bu gün yaptığımız yol toplam 96 Kilometre civarı. Bunun 37 Kilometresi deniz yolculuğu. Karadan ise 59 Kilometre

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 6. Gün

21 Haziran 2013 Cuma

Gökova Bisiklet Turu 3. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Sabah erkenden uyanıyoruz, güneş doğmuş fakat henüz kendisini göremiyoruz . Doğu tarafında dağ yüksek Ören de dağa yakın olunca sabah güneşi buralara vurmuyor. Dağın eteğinde sis tabakası gibi duman kaplamış, kokusu da burnumuza geliyor, genzimde bir yanma durumu oluyor, ne olduğunu anlayamadım. Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkıyorum, herkes birbirine günaydın diyerek güzel bir güne başlamaya çalışıyor. Çadırları ve eşyaları toparlayıp bisiklete yüklüyorum. Ardından kahvaltımızı yapıyoruz.

Bülent Savran önümüzde denize gireceğimiz noktalar olduğunu bize  bildiriyor, ben de içime şortumu giyiyorum, her yerde denize girmek için hazırlıklıyım. Ören’den çıktıktan sonra dağın eteğindeki dumanın çıktığı yeri görüyorum, burada güzelim beldede termik santral kurulmuş ve çevreyi kirletmeye başlamış bile kocaman bacasından çıkan zehirli dumanıyla. Oradan yüreğim sızlayarak geçiyorum.

Öne çıkmış olan görsel. Bir arkadaş beni çekiyor bisikletimin üzerinde iken. Ön ve arka çantalar yüklü durumda,

1011385_645641005463398_1942774681_n

Hava güzel, üstümü çıkarıyorum amele yanığını kaybetmeye çalışacağım. Yolda ilerlerken karşıma benim gibi evini sırtında taşıyan ve gideceği yere kendi gücüyle, ağır ama emin adımlarla hedefine ulaşan kaplumbağaya rastlıyorum. Yıldız hemen birlikte resmimizi çekiyor. Üstüm çıplak ve güneşin altında, asfalt üzerinde karşıya geçmeye çalışan kaplumbağa.

1025710_10151661489194443_1815709807_o

Yol kıyısında yer yer denizle aynı seviyede gidiyoruz, bir yerde dayanamayıp denize giriyoruz. Deniz kıyısı iri taşlı, girerken dikkatli oluyoruz çünkü taşların üzeri ince yosun kaplı ve kaygan ayakta bile duramıyorum. Biraz serinledikten sonra yola devam ediyoruz. Daha önceden arkadaşlarla Çökertmeye deniz kıyısına girmeye karar vermiştik, kavşağa gelince Çökertme’ye doğru gidiyoruz. Tabelada Çökertme yazıyor. Çökertme yolun aşağısında kalıyor.

210620132712

Kıyı yakın hemen varıyoruz şort üzerimde olduğu için bisikleti uygun bir yere bırakıp denize atlıyorum. Arkadaşlar bizden önce gelmişler, denize girip çıktıktan sonra oturmuş çay kahve içiyorlardı. Burası Çökertme türküsünün başladığı yer. Türküde adı geçen Halil Efe Çerkez kaymakamdan kaçarken buradan kayığa binmişler. Güzel bir koy burası, restoran var, ayrıca yatlar yelkenli kayıklar gelip burada tahta bir iskeleye bağlanmışlar. Yabancı bandıralı tekneler de var. Denizden çıktıktan sonra kahvelerimizi ısmarlayıp içiyoruz afiyetle. Kahvelerimizi içtikten sonra yola çıkıyoruz ve ben burada deniz havlusunu unutup gidiyorum. Her neyse sağlık olsun ne diyelim ve yola devam edelim. Bir süre sonra Mazı yokuşu başlıyor, yavaş yavaş tırmanmaya başladık. Tabela yanında iki kişi yorgunluk gideriyor. Tabelada yazan Yukarı Mazı.

210620132715

Tırmanırken Ulu Şef Muhlis Dilmaç arabasıyla yanıma yaklaşıyor ben de tüylerden birini istiyorum. Beyaz bir tane tüy veriyor ve başıma takıyorum. Muhlis abi beni kabilesinin bir üyesi yapıyor. Artık resmen Perşembe Akşamı Bisikletçileri Kabilesinin bir elemanı oldum. Üzerim hala çıplak, kızılderili gibi yanmışım. Başında kırmızı renkli bandana ve beyaz tüy. Yukarı Mazı köyünden çıktığımızı belirtiyor tabelada.

1048458_10151480040376924_1490235774_o-300x225

Artık adımı Dengesiz Beyaz Tüy olarak takıyor İrfan, bundan gayri özgürüm. Mazı yokuşu o kadar zorlu değil çabucanak çıkıyoruz. Herkes kendince yol alıyor, kimi gölgede dinleniyor, kimisi bisikletini iterek yokuşu çıkmaya çalışıyor. Yol kıvrımlı, ileride iki bisikletli yokuşu çıkıyor. Sağ taraf kayalık yamaç. Sol taraf çam ormanı.

210620132714

Buralarda sık sık karşımıza sarnıçlar çıkıyor, yağmur sularını biriktirip susuzluğa bir nebze olsun çare bulmuşlar. Yol kenarlarında hiç bir çeşme göremiyoruz, büyük bir ihtimalle yağmur suları yer altına fazla gidemediği için böyle sarnıçlar yapmışlar yağmur sularınla idare ediyorlar. Sarnıç kubbesinde yazılar yazılmış, kimi kazımış sıvayı.

210620132716

Sarnıçtan suyumuzu da içtik, İrfanın dediği gibi her yerde her çeşmede her dereden suyunu içeceksin, ben de buna her sarnıçtan su içeceksin diye ekliyorum. Sarnıçtan suyumuzu içtikten sonra resim de çekilelim dedik elçek ile bir kare çekiyorum. Yanımda Murat Karaca, Hüseyin Dölçek ve bir kadın arkadaş.

210620132717

Şafak Omaç’ın çektiği resim. Dengesiz Beyaz Tüy iki tekerlekli beyazları selamlar. Arkamda sazla çevrili bir gölet. Başımda kırmızı bandana, tüy takılı. Üzerim çıplak kızılderililer gibi. Sağ elim kalbimde, sol elim yukarıda selam veriyorum.

7446_597671650266804_1202296756_n

Bir süre sonra arka lastiğim yavaştan inmeye başlıyor, hadi hayırlısı diyerek pompa ile şişiriyorum. Böyle şişire şişire Mumcu’lara varıyorum. Mumcular da öğle yemeği yiyeceğiz, hemen yemeğimi alıp bol ayran ile yiyorum. Arkadaşlar ağaçların altında çimenlerde dinleniyorlar, bende oraya gidip arka lastiğin patlağına bakıyorum. İrfan bu arada çay demlemeye başlıyor. İç lastikte 7 tane yama var, oracıkta 8. yamayı yapıp lastiği şişirip yerine taktıktan sonra çay da demlenmiş oluyor. Bir güzel çayımızı içiyoruz çimenlerin üzerinde ağaç gölgesinde sohbet ederek. Hep beraber karar alıyoruz, hava sıcak güne biraz batıya doğru devrilsin saat 16:00 gibi yola çıkmaya kararını aldıktan sonra çimenlere uzun oturuyoruz. Uyumasak ta bir güzel dinleniyoruz.

Herkes yola koyuldu, bizim gibi kalan az. Saat 16:00 da yola çıkıyoruz. Daha Mumcuları yeni çıkmıştık ki arka lastik yine gümledi, arkadaşlar  önde olduğu için sesimi duyuramamıştım. Eh ne yapalım kendi başımın çaresine bakarım. Arka tekerleği çıkarıp lastiği söktüm, iç lastikte 8 yama  vardı ve  yamanın biri sıcaktan bırakmış oradan hava kaçırıyordu. Telepati denen bir şey var, İrfan ve Yıldız benim gelmediğimi görünce geri dönmüşler, ne de olsa yol arkadaşlarım olarak en iyi arkadaşlarım var, bu konuda şanslıyım. Yedek yeni iç lastiği takıyorum, İrfan da bana yardım edip çabucak işimizi hallediyoruz. Yola koyulup diğer arkadaşlara yetişiyoruz. Köy yollarından Bodrum’a gideceğiz, Çiftlik köyünde çay molası veriyoruz, çayla birlikte bir şeyler atıştırıyoruz. Biraz dinlendikten sonra yola devam ettik. Kestirmeden taş ocaklarının yanından bodruma doğru ilerliyoruz.

Bu taş ocaklarında kayrak taşı çıkarılıyor. Devasa, derin bir çukur açılmış, Kayrak kayaları enine oluşmuş. 3 ila 5 santim kalınlığında tabaka tabaka üst üste. Yağmur suları yer altına niye inmiyor anlaşıldı. Bu tabakalardan aşağı iniş yok gibi. O yüzden su sarnıçları yapılmış yer yer.

210620132718

Bir süre sonra arka lastiğim yavaştan inmeye başlıyor, hadi hayırlısı diyerek pompa ile şişiriyorum. Böyle şişire şişire Mumcu’lara varıyorum. Mumcular da öğle yemeği yiyeceğiz, hemen yemeğimi alıp bol ayran ile yiyorum. Arkadaşlar ağaçların altında çimenlerde dinleniyorlar, bende oraya gidip arka lastiğin patlağına bakıyorum. İrfan bu arada çay demlemeye başlıyor. İç lastikte 7 tane yama var, oracıkta 8. yamayı yapıp lastiği şişirip yerine taktıktan sonra çay da demlenmiş oluyor. Bir güzel çayımızı içiyoruz çimenlerin üzerinde ağaç gölgesinde sohbet ederek. Hep beraber karar alıyoruz, hava sıcak güne biraz batıya doğru devrilsin saat 16:00 gibi yola çıkmaya kararını aldıktan sonra çimenlere uzun oturuyoruz. Uyumasak ta bir güzel dinleniyoruz.

Herkes yola koyuldu, bizim gibi kalan az. Saat 16:00 da yola çıkıyoruz. Daha Mumcuları yeni çıkmıştık ki arka lastik yine gümledi, arkadaşlar  önde olduğu için sesimi duyuramamıştım. Eh ne yapalım kendi başımın çaresine bakarım. Arka tekerleği çıkarıp lastiği söktüm, iç lastikte 8 yama  vardı ve  yamanın biri sıcaktan bırakmış oradan hava kaçırıyordu. Telepati denen bir şey var, İrfan ve Yıldız benim gelmediğimi görünce geri dönmüşler, ne de olsa yol arkadaşlarım olarak en iyi arkadaşlarım var, bu konuda şanslıyım. Yedek yeni iç lastiği takıyorum, İrfan da bana yardım edip çabucak işimizi hallediyoruz. Yola koyulup diğer arkadaşlara yetişiyoruz. Köy yollarından Bodrum’a gideceğiz, Çiftlik köyünde çay molası veriyoruz, çayla birlikte bir şeyler atıştırıyoruz. Biraz dinlendikten sonra yola devam ettik. Kestirmeden taş ocaklarının yanından bodruma doğru ilerliyoruz.

Bu taş ocaklarında kayrak taşı çıkarılıyor. Devasa, derin bir çukur açılmış, Kayrak kayaları enine oluşmuş. 3 ila 5 santim kalınlığında tabaka tabaka üst üste. Yağmur suları yer altına niye inmiyor anlaşıldı. Bu tabakalardan aşağı iniş yok gibi. O yüzden su sarnıçları yapılmış yer yer.

210620132719

İnsanlar evlerine süs olsun diye taş döşüyorlar ama bu taşlar nereden nasıl elde ediyorlar kimsenin umurunda değil. Ormanın göbeğinde kayrak taşı çıkarmak için geniş bir alanda taş ocağı işletiyorlar. Kocaman ve derin çukurlar açılmış, insan bunları görünce üzülüyor, ormanın bu gibi taş ocaklarını nasıl ve kim izin veriyor belli değil. Resmen geleceğimizi satıyorlar. Her ocak yolunda olduğu gibi bu taş ocağının yoluda asfalt kalmamış. Ağır tonajlı kamyonlar fazla ve denetlenmeyen yükleriyle yolu toz haline getiriyor. Taş ocağının yanından geçerken toza battık resmen. Buradan Bodrum’a kadar iniş ama taşlı topraklı yol, yavaş ve dikkatli iniyorum.

Bodrum’a yaklaştıkça arabalar çoğalmaya başlıyor. Ana yola çıkınca trafik iyice arttı, merkeze inerken o kadar çoğaldı ki akşam trafiği herkes arabasıyla bir yere gitmeye çabalıyor. Bizde araçların kıyısından ilerliyoruz sıkışmış trafik arasından. Sora sora orman kampını buluyoruz, hava karardı ve biz geciktik. Bisikletlerimizi bırakıp yemeğe koşuyoruz. Kazanların dibi kalmış, ne yapalım karnımızı kalan yemeklerle doyuruyoruz. Daha sonra bisikletlerimizi alıp çadır kurabileceğimiz uygun bir alan bakıyoruz kendimize. Burası orman kampı, Gümbet beldesinde binaların ortasında kalmış okaliptüs ağaçları olan bir kamp alanı. Karavanlar, çadırlar kurulmuş, daha ucuz tatil yapanlar var. Çadırları kurup yerleştirdikten sonra duş alıyoruz soğuk suyla. Duş iyi geliyor. Daha sonra sahilde plajlar boyunca yürüyüş yapıyoruz. Kıyı da barlar, restoranlar yan yana, kumsal otellerin şezlongları ile kaplanmış. Bakkaldan bira ve çerezlerimizi alıp kumsalda bir güzel Bodrum akşamında sohbetimizi yaparak biralarımızı yudumluyoruz. Gece olunca herkes çadırına girip uykuya dalıyor.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 72 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Bu günkü yol haritası.