Etiket arşivi: fatih sultan mehmet

Aliağa 2 Teker Bisiklet Festivali 3. Gün

5 Haziran 2022 Pazar

Ağapark – Aliağa – Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Cemal Süreya

 

Öne çıkmış olan görsel, Üst geçit köprüsünde sıralanmış bisikletçiler ellerini kaldırmış selam veriyorlar. Köprünün altında görünen petrol rafineri tesisleri.

DSCN4480

Güzel bir uykunun bedeli sabah erkenden, daha Güneş doğmadan uyanmak. Ödülü de Güneşin o muhteşem doğuşunu izlerken kahve keyfi. Bu her şeye değer. Bir kahvenin kırk yıl hatırı olabilir ama kendime yaptığım kahvenin hatırı ne olabilir ki? Güneşin doğuşu. Sabah Güneşi doğmaya hazırlanırken çadırımın içinden dışarısının görüntüsü. Palmiye ağacı ve bir kaç çadır.

DSCN4473

Dün akşamdan yan bacanağım Tanju’yu kahvaltıya davet etmiştik. O da üşenmedi erkenden kamp alanına geldi bisikleti ile. Kahvaltı dağıtılmaya biraz geç başlandı bu sabah. Çünkü bu gün festival bitiyor. Kısa bir sürüş ile Aliağa içine kadar bisiklet süreceğiz. O yüzden acele etmeden kahvaltımızı alıp çimenlere oturuyoruz. Küçük masanın etrafında üç bacanak kahvaltı yaparken bizi Mehmet Cingıl çekiyor. Ne yapsın garibim. Karşısında üç bacanak olunca eli mahkum bizi çekecek.

WhatsApp Image 2022-06-05 at 08.54.40

Dün ödünç aldığım bisikleti Muhlis Dilmaç’a geri veriyorum. O da bisikletleri römorka yüklemeye başlayınca ona yardım ediyoruz. Çantalarımı bisikletim KUZ’a yükledim ve yola çıkmaya hazır. Sele biraz kıçımı acıtsa da artık idare edeceğim.

DSCN4474

Hareket saati gelince yola çıkıyoruz. Bu kez ana caddeye çıkmadan sahildeki bisiklet yolundan gitmeye başladık. Sahildeki bisiklet yolunu boydan boya kapladı bisikletçiler. Yandan deniz ile birlikte bisikletçileri çekiyorum.

DSCN4475

Aliağa’daki ikinci büyük bayrak direği altında geçerken bisikletçileri çekiyorum. Türk bayrağı direk tepesinde dalgalanıyor.

DSCN4476

Kıyıdaki yer dönemeçli olunca sağa doğru giden bisikletçileri kadraja alıyorum deniz ile birlikte.

DSCN4478

Aliağa’daki Marina ve park olan yere geldik. Marina içinde kayıklar bağlı. Dar bir boğazdan içeriye tekneler, kayıklar girip çıkıyorlar. Girişe de bir köprü yay biçiminde yapılmış Bisikletleri kenara park edip köprüye doğru çıkmaya başladılar bisikletçiler. Ben ve bacanaklarım köprüye çıkmayıp bisikletlerin yanında kalmaya karar verdik. Üç bacanak köprü manzaralı resim çekiliyoruz. Haliyle resmimizi Mehmet Cingıl çekiyor, üçümüzü birden.

WhatsApp Image 2022-06-05 at 10.41.01

Kameram ile köprüdeki sıralanmış bisikletçileri tamamını çekiyorum. Optik zoom olunca her şey olanaklı. Bisikletçiler el sallıyor bizlere. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4480

Optik zoomu iyice uzatarak yakınlaştırıyorum önde giden Osman ve Akif’i. Resimde üç kişi yürüyor. Akif’in elinde megafon var.

DSCN4483

Köprüdeki arkadaşlar yanımıza gelince vedalaşıp ayrılıyoruz. Sabah çay içmemiştik, o yüzden bir kahveye oturup duble çay içerek doyuyoruz. Ardından yan bacanağım Tanju ile vedalaşıp Aliağa metro istasyonuna gelip trene bindik bacanağım ile. Trende en öne biniyoruz Alsancak’ta kolay inmek için. Bacanağım Buca’ya gideceğinden Şirinyer durağında inecek. Bacanağım bisikleti orta direğe kancalı lastik ile sıkıca sabitliyor.

DSCN4488

Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Alsancak istasyonuna vardık. Bacanağım ile vedalaşıp iniyorum trenden. Alsancak’tan bisiklet yoluna çıkıp trafikten uzak, sakince ve yavaş yavaş, arada dinlenerek bisiklet sürmeye başladım. Seledeki gergi civatası olmayınca pek rahat oturamıyorum. Karantina meydanına gelince gölgelik bir yerde dinleniyorum. Hava da rüzgarlı, karayel esince direk karşıdan rüzgara karşı gitmek durumunda kalıyorum. Bisikletim KUZ Karantina meydanında benim ile birlikte dinleniyor.

DSCN4489

Rüzgara karşı olsa da, sele kıçımı acıtsa da sonunda eve vardım sağ salim. Bagajdaki çantaları bisikletten indirip eve alıyorum ama içindekileri öylece bıraktım. İlk önce güzel bir duş, yemek ve en sevdiğim şekerlemeyi yapıyorum. Üç gündür bileğimde taşıdığım festivalin bilekliğinin resmini çektikten sonra çıkardım. Bileklikte; Aliağa 2 teker bisiklet festivali yazıyor mavi zeminde.

DSCN4490

Böylece güzel geçen bir festivalin sonuna geldik. Benim için harika bir etkinlikti. Uzun süredir görmediğim arkadaşları gördüm. Yeni arkadaşlar tanıdım. Aliağa çevresinde görmediğim yerleri gördüm. Elimden geldiği kadar resim çekip gezip gördüğüm yerleri sizlere anlatmaya çalıştım kendi yorumumla. Bundan sonra pek festivallere gitmeyeceğim. Ağırlık olarak kano yapım işini hızlandırıp bir an önce denizlerdeki maceralarımı yazmalıyım.

Bu gün yaptığım yol toplam 20 Kilometre civarı

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Alsancak – Üçkuyular

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 1. Gün

19 Mayıs 2015 Salı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi’ye aittir)

1. Gün

İzmir – Tire

 

Nerde beklenirse ordaydılar

bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya

savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, bisiklet yolunda gidiyorum, etraf çimen kaplı. Gökyüzü masmavi.

IMG_0327

Uzun zamandır düşlediğim yerleri görmek ve dostlarla sıcak sohbet etmek için fırsatlar üst üste bindi. Serin geçen kış günlerinde bu yıl yapacağım turlardan Denizli Bisiklet Festivali, Burdur – Salda festivali artarda gelmesi benim için daha da ileriye gitme fırsatı doğurdu. Amacım hazır Salda gölüne kadar gitmişken iyice yakınlaşan Antalya’ya şöyle bir dostları ziyaret etmek. Eeee madem Antalya’ya kadar gelmişim Feyyaz dostumu da görmeden olmaz diyerek Mersin’e kadar gidebilirdim.

Dubakalımneolcek!

Denizli ve Burdur – Salda bisiklet festivaline kaydımı yaptırdım. Tura tek başıma gitmeyi düşünüyordum. Gelibolu da Ferdi ile yapacağım turlarımı paylaşmıştım.  Ferdi beni telefon ile arayıp beraber tura gidebilir miyiz deyince elbette, yola çıkacağım tarihte İzmir de olursan gideriz dedim. Ferdi Çorludan 4 gün önce yola çıkıp 18 Mayıs akşamı İzmir’e gelerek bir gece misafirim oldu. Ferdi zaten hazırdı, ben de gerekli eşyaları hazırlayıp kıytırığa yükledim. Ferdi’ye kaba taslak gideceğimiz yol hakkında bilgi verdim. Güzel insan anlayışlı olur, hiç itiraz etmeden benim programıma uyacağını belirtti. Sohbetin sonunda “Kervan yolda düzülür” deyip yattık.

Apartman koridorunda Ferdi’nin ve benim bisikletler akşamdan hazır halde bekliyorlar.

IMG_0324

Sabah erkenden kalktık, balkonda nefis bir kahvaltı bizi beklemiyordu. Hepsini kendi ellerimle hazırladım. Bu sabah beni bekleyen Güvercinlere buğdayı Ferdi verdi. Uzun saçlarından dolayı kuşlar fark etmedi bile yemlerin kimin verdiğini. Balkondaki masada kahvaltılıklar ve Ferdi kuşlara yem atıyor balkonun ucundan.

IMG_0321-1

Güzel bir kahvaltı kahve ile sonlandı. Son eşyaları da bisikletlere yükledikten sonra yola çıktık. Metro izbana 09:30 da aldıklarından acelemiz yoktu. Göztepe iskelesindeki asma köprü üst geçidinde turun başlangıç resmini Ferdi’nin tripodunda çekiliyoruz. Bu gün 19 Mayıs gençlik ve spor bayramı. Göztepe iskelesi bayraklarla donatılmış. İkimiz bisikletlerimizle sarı – kırmızı kuşaklı Göztepe asma köprüsünde poz veriyoruz.

IMG_0325

Kısa sürede Konak saat kulesinin önüne geldik. Yoldaşım KUZ ve kıytırık saat kulesinin zamanı gösterdiği 09:17,59 de masmavi gök yüzünün altında bana poz veriyorlar.

20150519_091757

Sonrasında cep telefonumu birine verip resmimizi çekmesini istedim. Çeken arkadaş pek resimden anlamıyor olsa gerek bizleri kare içinde almış ama saat kulesi tam kadraja girememiş. Olsun buna da şükür. Herkes sanatçı değil ki! fotoğrafçı olacak ta değil ya!

20150519_091851

Resim çekiminden sonra Konak saat kulesinden ayrılıp Alsancak metro istasyonuna doğru yola çıktık. Benim resmimi çeken Ferdi  her zaman olduğu gibi.

IMG_0326

Bisiklet yolundan gidiyoruz. Bisiklet yolunun kıyılarında mavi şerit ve yeşil çimenler.

IMG_0327

Alsancak metro istasyonunda saatinde ikişer bilet basarak içeri girdik. Artık kötü bir trafik ortamından kurtulmuş olarak vagondaki yerimizi aldık.

20150519_094139

Sarnıç istasyonunda inerek çıkışa doğru gitmeye başladık. Merdivenleri kullanmayacağız, yandan engelli ve acil çıkış kapısı var düz ayak çıkışı yapacağız.

IMG_0330

İzmir den çıktık, Aydın yolundayız. Tempo gayet iyi, kıytırık pek zorlamıyor, usulca KUZ‘un ardından geliyor. Böyle usulca yoldan giderken arkamdan bir bisikletçinin geldiğini görüyorum. Yanıma gelince Emre Tavkaya olduğu görüp sevindim.  Sevgili dostum Selahattin Tavkaya Usta’nın oğlu. Geçen ay Az bilinen antik kentler turunda beraberdik.  Kamp ateşini yakmak için yakacak olarak palmiye dalını koparırken dikeni bacağına batarak yaralanmasına neden olmuştu. Acil hastaneye gidip tedavi olduktan sonra turu bırakarak evine dönmüşlerdi baba oğul. Hepimiz üzülmüştük. Şimdi durumu iyi, İzmir den Kuşadası’na gidiyor. Antrenman olsun diye uzun yol olan Selçuk tan gidiyor. Ferdi ikimizi arkadan çekiyor yolda giderken.

IMG_0332

Yol kenarında dut ağacı olan bir kahvede çay molası vererek hem dinlendik hem de sohbet ettik Emre ile. Üçümüz yeni yaprak açmış dut ağacının altında masada oturmuş halde çay içerken.

IMG_0333

Bu sayede Selahattin ustayı arayarak bu sürpriz buluşmayı konuştuk. Emre ile yan yana.

20150519_120758_HDR

Emre ile bir süre yol aldıktan sonra vedalaşıp o Belevi yönüne, biz Bayındır yönüne saptık. Hava baharın son ayında iyice ısındı. Köy kahvesinde pistonları soğutma ve çay iyi geliyor. Sarmaşık çardak altındayız, dut ağacının yaprakları yeni çıkmış, taze.

IMG_0337

Fazla eğimi olmayan Bayındır yolunda normal tempoda  yol alıyoruz. Bayındır’a geldik bile. Yolun orta bölümünde sarı çiçekler insanın içini açıyor. Zaten çiçekçiliğin merkezine gelmiş bulunmaktayız. Bayındır bahçe çiçeği yetiştirmede uzmanlaşıp epey ilerlemiş durumda. Her yıl Mayıs ayının ilk haftasında burada çiçek festivali düzenleniyor. İyi ki 2 hafta önce olmuş festival yoksa çok kalabalık oluyor. Arabalardan bisikletle bile geçemezdik bu yoldan. Yolun orta refüjünde, çiçeklerle birlikte poz veriyorum, yanımda bisikletim.

IMG_0341

Bayındıra hoş geldiniz yazısı bizi karşıladı. Biz de hoş bulduk deyip giriş yapıyoruz. Bayındırda bir kahvede çay molası vereceğiz.

IMG_0343

Yoldan yukarı, şehir merkezine hafif rampa çıkarak bir kahve ararken birden bire adamın biri önümüze atlayarak heyecanlı olarak

“Where are you from?”

diye İngilizce sordu. Ben İngilizce bilmediğimden

“Merhaba ne oldu, ne istiyorsun?”

diye cevap verdim. Adam;

“Aaa siz Türk müsünüz?”

diyerek kahkaha ile tanıştık. Bu durum epeyce gülmemize neden oldu. Bayındır gençlik ve spor müdürü Erdal İnce olarak tanıttı kendisini. Aynı zamanda Kendisi Öğretmen olarak okulda eğitim veriyor. Biz de kendimizi tanıttık. İkimizin de saçı uzun, keçi sakallı, bir de bisikletli ve römorklu olduğumuzu görünce yabancı turist sanmış Erdal İnce. Bizi müdürlüğe çay içmeye davet etti. Zaten müdürlüğün önündeydik. Eh biz de çay içmek için yer arıyorduk hali hazırda. Çay davetini kabul ederek müdürlüğün bahçesine bisikletleri park edip içeriye girdik. Binanın önündeki kaldırımda bisikletlerimiz park etmiş. Kaldırımda yeşil mini golf sahası var çocuklar için. Daha ileride satranç taşları dizilmiş damalı yere.

IMG_0344

Müdürlüğün arka bahçesi geniş ve yeşil, tam dinlenmek için uygun bir yer. Eskiden askeriyenin yeri imiş. Spor bakanlığına devredilerek gençlerin spor yapmaları için ayrılmış. Erdal İnce öğretmen, ek olarak sporla ilgilendiğinden geçici olarak spor müdürlüğü yapıyor. Bahçeye oturup sıcak çaylar içiliyor. Bizleri ağırlamaktan içleri kıpır kıpır, heyecanlılar. Biz de bu karşılamadan dolayı mutluyuz. Böyle bir çay molası bizim için iyi oldu, parasından değil bahçede hoş sohbet ve dostlukla içilen çayı kahve sandalyesinde içemezdik. Üçümüz masada çay içerken.

20150519_163225

Çaylar içildikten sonra binanın ön tarafına, bisikletlerin yanına geldik. Spor müdürlüğü önünde beyin sporu olan satranç taşları  ve tahtası kaldırıma konulmuş. Gençlerin ilgisini çekmek için güzel bir yöntem. Çocukların dev satranç taşları ile oyun oynama isteği satranç öğrenmeye kadar gideceğine eminim. Ben bile ilk bakışta oyun oynama isteği duydum. Kareler ve satranç taşları siyah – beyaz renkte.

20150519_165859

Artık yola çıkma zamanı diyerek Erdal İnce ile son bir resim çekilerek vedalaşıyoruz. Öncesinden telefonlarımızı birbirimize verdik. İrtibatı koparmamak gerek.. Kervan yolda düzülmeye başladı yavaş yavaş. Hazineme biri daha girdi. Yol kıyısında, gençlik merkezi binasının önünde bisikletlerimiz ve Erdal İnce ile poz veriyoruz.

20150519_170124

Tekrar yola çıktık, hava iyice ısınmaya başladı. Ama öyle bunaltıcı bir sıcaklık yok, gayet rahat gidiyoruz. Yol kıyısında fıstık çam ağaçları.

IMG_0346

Bir süre ovada gittikten sonra yol çatağına geldik. Karşı ki İzmir yolundan da gelebilirdik ama Bayındır yolu bana göre daha sevimli geldi. Sola Tire yönüne sapacağız.

IMG_0353

Çocukluğumda mahallemize develer gelirdi bir şeyler satmak için. Çoktandır uğramaz oldular, deve görmeyeli hayli zaman oldu. Şimdi ki zamanda deve daha çok güreş için besleniyor. Bu da insanoğlunun başka bir vahşeti, hayvanlara eziyetten başka bir şey değil. Deveyi görünce aklıma saz ustası Ruhi SU’nun söylediği bir türkü geldi. Sözleri ilginç !

Bir oba kalkıp ta yola koyuldu mu

Hayvanların çanları başlarmış konuşmaya.

Önden giden devenin çanı “Benim ağam zengin dir, benim ağam zengin dir” diye ötermiş.

Ortada giden devenin çanı “Neden, neden, neden, neden” diye ötermiş.

Arkadan gelen devenin ise “Ondan bundan, ondan bundan, ondan bundan, ondan bundan” diye ötermiş.

20150519_172920

Yol alabildiğine geniş, ovanın bir başından bir başına gidiyor. Gençler motorlarla gezinti yapıyor, arada kapışmadan da edemiyorlar.

20150519_173825

Küçük menderes nehrinden karşı tarafa geçtik köprüden.

20150519_181816

Güneş batmadan Tire’ye vardık bile. Tabelada Tire, Nüfus: 80400 olarak yazılmış.

20150519_184033

Akşam çadır kurulacak yer için daha önce kaldığımız bahçeye doğru tırmanmaya başladık. Yol hafif rampa, bu kez ben Ferdi’yi çekiyorum.

20150519_191802

Geçen ay kalmıştık bahçede ama aradan geçen bir ay günlerin uzamasına, havanın ısınmasına bağlı olarak buraya piknik yapmaya gelenlerin artmasına neden olmuş. Aynı zamanda 19 Mayıs olması nedeniyle resmi tatil. Bahçenin sahibi ile merhabalaşıp kalabilir miyiz diye sorunca elbette kalabilirsiniz ama gece saat birlere kadar piknik yapıyorlar o yüzden rahat edemezsiniz deyince burada kalmaktan vaz geçtik. Zaten ortam mangalda pişen et kokusundan durulmayacak kadar kötü durumda. Pek rahat edeceğimiz bir yer olmaktan çıkmış. Bahçe sahibine ilgisinden dolayı teşekkür edip tekrar aşağıya doğru inmeye başladık. Bahçe sahibi bize Fatih Sultan Mehmet parkında kamp atabilirsiniz diye yer de göstermişti. Bahçede bisikletlerimiz park halinde, etraf kalabalık, insan dolu çoluk çocuk pikniğe gelmişler.

IMG_0356

Daha önce yanından geçtiğimiz parka gelerek kendimize en uygun yeri beğenip bisikletleri park ettik. Çadırları kurmada acele etmiyoruz, hava biraz kararsın.

20150519_195308

Matımı yere sererek şöyle bir iki seksen uzanıp havanın kararmasını dinlenerek geçirmek iyi olacak. Ferdi de yere oturmuş, otomatik çekiyor ikimizi.

IMG_0358

Uzandığım yerden gök yüzünü kaplamış olan çam ağaçlarını bir süre seyrettim. Parka dikilen çam ağaçları epey uzun, belli ki yarım asırdan fazla olmuş dikileli.

20150519_195940_HDR

Hava karardıktan sonra çadırları kurup eşyaları yerleştirip yemeği yapmaya başladık. Karnımız doydu ve üstüne birer kahve iyi gitti doğrusu. Tire güzel bir kasaba. Parkta oturan gençlerle bir süre sohbet ederek zaman geçirdik. Yakınımızda tuvalet var. Tuvalete bakan yaşlı amcaya burada kalacağız haberin olsun dedik. Tam yatmaya hazırlanırken sivil polisler gelerek bizleri kontrol etti. Yaşlı amca haber vermiş kontrol etmeleri  için. Bizim çekincemiz olmadığı için rahatız. Kimlikleri vererek gbt kontrolü yapıldıktan sonra polisler iyi geceler deyip çekip gittiler. Ardından çadırlara girip yattık. Bisikletleri birbirine kilitlemiştik daha önce. Gecenin bir vaktinde parkın sulamasını açan görevli çadırlara hafif su gelmesine neden oldu. Ferdi’nin çadırına fazla su geldiğinden çadırı az yana almak zorunda kaldı. Sonrasında yorgunluktan ağır basan uykunun etkisine girdim.

Şaka maka toplam 90 kilometre civarında yol yapmışız.

Yaptığımız yolun haritaları aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 12. Gün

12. Gün 13 Eylül 2013 Cuma

Sarpdere – Demirköy – İğneada

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Hala tuzlu akar kanım

İstridyelerin kestiği yerden

Neydi o deli gibi gidişimiz

Bembeyaz köpüklere, açıklara ! “

bir garip Orhan Veli

 

Öne çıkmış olan görsel, kayın ormanı, kalın gövdeli kayın ağacının bir tarafı kesilmiş. Kesilen tarafa oturmuş durumda, sırtımı kayın ağacına dayalı. Koltukta oturur gibi ormanı dinliyorum. Can’ın bisikleti park halinde.

130920133648

Gece hafif yağmur atıştırsa da öyle ıslanacak kadar yağmadı, sadece bir kaç damla diyelim. Hava açmış durumda. Güzel bir güne uyanıyorum, artık çadıra hayatına iyice alıştım. Evin izole ortamı dışında olduğumuzdan sabahları erkenden uykum açılıyor. Telefonumun alarmını beklemeye başlıyorum çadırın içinde. Alarm çaldıktan sonra çadırdan çıkıp toparlanmaya başlıyorum. Bu bana sıradan olmaya başladı. İlk önce tüm eşyalarımı çarçabuk toplayıp bisiklete yükleyerek hazır hale getiriyorum. Ardından sabah kahvaltısını kahvede bir güzel yapıyoruz Can ile birlikte. Kula köyünde aldığımız bal hakikatten harika imiş, Yaşlı amcadan Tanrı razı gelsin.

Bu güne daha bir sevinçle başlıyorum, çünkü bu gün sonunda hayalimdeki hedefe ulaşacaktım; İğneada! Türkiye’nin kuzey batısındaki en uç noktayı görmenin heyecanı içimi kapladı. Ayrıca gezgin Rahman Karataş bana harita üzerinde yol çizerken Dupnisa mağarasına uğrayın mutlaka diye tembih etmişti. Bulunduğumuz Sarpdere köyü mağaraya en yakın olan köydü. Köyde gecelememizin nedeni de Dupnisa mağarasına en yakın köy olması. Mağaraya 5 km var, kahvaltıdan sonra mağarayı görmeye gidiyoruz. Bakalım nasıl bir yer, bilinmez… Sola işaret eden tabelada; Dupnisa mağarası 5 yazıyor.

130920133652

Yol yokuş aşağı, pedal çevirmeden gidiyoruz. Bunun çıkışı olacak elbette, ama bana vız gelir artık yokuşlar. Çünkü yokuşlarda daha çok düşüncelere dalarak yavaş yavaş çıkarak bir bakmışım zirvedeyim. Bir de etrafımı daha çok izliyorum. Saatte 5 km hız çok yavaş olduğundan, ağaçları, çiçekleri, kuşların değişik melodilerini duymak yokuşu hissettirmiyor sanki. Ama daha çok derin düşüncelere dalıyorum genellikle, ne de olsa düşünen hayvanlarız. Yonun etrafı tarlalar sararmış durumda. Can önde gidiyor.

130920133583

Ormanlar yine canlılığını koruyor, şimdiye kadar duymadığım kuş seslerini buralarda etrafımda temiz oksijeni içime derin derin çekerek dinlemek bir başka haz veriyor. Kayın ağaçlarının uzun gövdeleri ormanı oluşturmuş.

130920133584

Vadinin dibine iniyorum, çay şırıl şırıl akmakta. Kuş seslerine su sesi de karışınca orkestra zenginleşiyor birden bire. İniş bitti yolun yarısına geldik, bundan sonra çıkış var sanırım. Önümüzde köprü var, karşıya geçeceğiz.

130920133585

Çay, güneşin ışımasıyla ağaçların resmini, sakince akan suyun yüzeyine yansıması içimin kıpraşmasına neden oluyor. İçimde bu suya karışmak geçiyor ama bilmediğim bir mağara var o beni bekliyor. Sadece resmini çekerek yolumuza devam ediyorum.

130920133586

Köprü beton künkler yan yana dizilerek, üzerine beton dökülüp araçların üstten, suların künk içinden geçmesi sağlanmış. Bisikletim KUZ ve Can köprünün üzerinde.

130920133587

Güneşin ilk ışıkları ağaçların üst kısımlarına vuruyor. Yol neredeyse ağaçlarla kaplanacak. Solda kesilmiş tomruk duvarı. Can ileride gidiyor ormanın derinliklerine.

130920133589

DUPNİSA mağarası herhalde ünlü bir mağara ki yolda tabelalarla mağaraya kadar götürüyor.

130920133590

Geyik resmi görerek resmini çekiyorum, boynuzlarına ilginç şekiller çizilmiş. Bu ilgimi çekiyor. Tabelada geyik başı, boynuzları.

130920133592

Bölgede turizm geliştirilmesi projesi var, yürüyüş parkurları mevcut, İrfan Özden dengesizini buraya getirmek lazım. Acayip dağcı ve yürüyüşçüdür. Tabelada ayrıca burada yaşayan ve güzel melodilerini yol boyunca dinlediğim kuşların resimleri var.

 

130920133593

Mağaraya yaklaşıyoruz, bir açıklığa geldik. Orman etrafı sarmış durumda.

130920133594

Dupnisa mağarasının tabelasını okunacak bir yakınlıkta resmini çekiyorum. Tabelada yazanlar;

DUPNİSA MAĞARASI

Mağaralar yeraltı sularının karstik özellikteki kireç taşlarının eritmesiyle oluşmuş küçük – büyük yeraltı boşluklarıdır. Jura (160 milyon yıl) yaşlı kireç taşlarının içerisinde açılan bu mağara oluşum yaşı Pliyosen 3(3 – 4 milyon yıl) dır. Dupnisa mağara sistemi 2 mağaradan oluşur. Üstteki mağara Kuru Mağara, alttaki ise Sulu Mağara veya Dupnisa Mağarası olarak bilinir Bu iki mağara birbiriyle bağlantılı olup ikisi arasında 30 m. kot farkı bulunmaktadır. Kuru Mağara 900 m. Sulu Mağara 1700 m olmak üzere toplam uzunluğu 2600 m. olup Kuru Mağara sarkıt, dikit, sütun, damlataş yönüyle Sulu Mağaraya göre daha zengindir. Sulu Mağaranın girişinde karstik olarak oluşmuş bir kemer yer almaktadır. Ortalama sıcaklık kuru mağarada 17 °C. sulu mağara ise 10 °C dir. Sulu Mağaradaki bu oluşumlar halen devam etmektedir.

130920133595

Mağaraya giriş ücretli, bir güvenlik görevlisi var. Giriş biletlerini alıp mağaraya doğru gidiyoruz. Bisikletleri kabinin yanına bırakıyoruz, bekçiye emanet olarak. Bir kişi daha gelince Jeneratörü çalıştırıyor bekçi. Burada elektrik yok, mağaranın içi jeneratörden aydınlanıyor bunu anlıyorum mağaraya girmeden. Bilette yazanlar; T:C: Kırklareli il özel idaresi Seri A No 034893 DUPNİSA MAĞARASI Giriş bileti 3 TL Dupnisa mağarasına hoş geldiniz, Çevremizi temiz tutalım ve koruyalım

Giriş 6 Lira olunca iki tane 3 Liralık bilet kesiyor görevli.

130920133677

Mağara azıcık yukarıda, sabah yürüyüşümüzü taze oksijen üreten ağaçların arasından küçük bir dere yatağından yukarı doğru patikadan tırmanarak ilerliyoruz. Can patikada yürüyor.

130920133597

Can bu kez beni çekiyor patikada yürürken.

130920133598

Ve sonunda mağarayı gösteren tabela karışıma çıkıyor. Tabela geniş gövdesi olan ağaca çakılmış. Bakalım bu ünlü mağarada neler göreceğiz. Dupnisa Bulgarca da delik  demek. Mağaranın 3 girişi var. Biri normal aşağıda, biri tepede, biride suyun içinde.

130920133599

Henüz mağaranın içine gelmeden önce kayalardan meydana gelmiş doğal bir kemer var. İlginç bir yapı oluşturmuş mağara önüne. Sanki büyük bir zafer kazanılmış ta mağaranın girişine zafer takı yapılmış gibi.

130920133600

Nihayet mağaranın girişine varıyoruz. Mağaranın girişi bana pek bir dar geldi nedense. Girelim bakalım nasıl bir sürpriz bekliyor bizleri. Mağara girişi demir parmaklıklarla kapatılmış. Kapıdan içeriye girmeden önce bir poz çekiliyorum. Mağara girişi üçgen.

130920133603

Hadi deyip dalıyoruz mağaranın içine. Cep telefonumun kamerasından çekebildiğim kadar iyi çekmeye çalışıyorum. Kimi yerde flaşlı çekim, kimi yerde aydınlatmaların loş ışıklarında flaşsız resimler çekerek yürüyorum. Mağara gerçekten harika imiş, her tarafı sarkıtlar ve dikitlerle dolu. Nereden bakarsan değişik şekillerle karşılaşıyorum. Binlerce değişik poz çıkıyor karşıma, hangisini çekeceğimi şaşırıyorum. Ama sizlere en güzellerini çekip burada yayınlıyorum. Başka bir ortamda henüz paylaşmadım resimleri. İlk defa sizler bu doğal güzelliklere bakıyorsunuz sevgili okuyucularım, çünkü buna layıksınız. İyi seyirler dilerim. Duvar suların tortusu ile kaplı, tabanda su var.

130920133608

Sulu mağaranın girişi olmalı, çünkü az da olsa su çıkıyor kayaların yarıklarından.

130920133609

Duvarda akmış olan suların meydana getirdiği şekilleri tarif etmek imkansız. Sanki perde kıvrımı gibi.

130920133611

Dar bir geçitten mağaranın diğer yanı aydınlatıldığı için görebiliyorum. Geçit yatay şekilde.

130920133618

Kayaların bazı bölümü sert granit ve burada herhangi bir sarkıt oluşmamış. Dibini kumlu toprak kaplamış

130920133617

Yürüdükçe karşıma sarkıt ve dikitler türlü şekillerde karşıma çıkıyor. Bu doğal oluşumları izlemek harika.

130920133619

Değişik sarkıt, dikitler.

130920133620

Sarkıt ve dikit samanla birleşip sütun olmuş tavandan zemine kadar.

130920133621

Sarkıt ve dikitin birleşip sütün olduğu yerde kendi resmimizi de çekelim diyerek ilk önce Can’ın resmini çekiyorum. Can yere oturmuş durumda.

130920133622

Ardından Can benim pardon Mağara Adamının resmini çekiyor. Nerden gördüyse resim çektiğimizi, hemen gelip Mağara Adamı kadraja giriyor. Bir anda ortaya çıktı. (Üzerimde sadece şort pantolon var. Üzerim çıplak ve saçlarım salınık, tıpkı mağara adamı gibiyim) Sarkıt ve dikitlerin içinde poz veriyorum.

130920133623

Tekrar mağarada resimle çeke çeke gidiyoruz. Her taraftan sular damlıyor ve ilginç sarkıt ve dikitleri binlerce yılda oluşturup bize görsel şölen meydana getiriyor. Aydınlatma da iyi yerlere konumlandırarak direk yada endirek biçimde bu güzellikleri bizim görmemizi sağlamış oluyor. Yoksa içerisi karanlık. Bu karanlıkta yarasalar dibimizden geçerek uçuyorlar. Kanatlarının rüzgarını hissediyorum, o kadar yakın uçuyorlar. Belki de bizleri yakından tanımak istiyorlardır bilinmez. Görmüyorlar ama karanlıkta hızlı uçarak radar sistemi ile mükemmel manevralar yapıyor yarasalar. Eh resimlerini çekemesem de yarasaları etrafımda uçtuklarını hissedebiliyorum, bu çok güzel. Mağarayı birlikte geziyoruz yarasalarla. Sarkıt ve dikitler.

130920133625

Yukarıdan kademe kademe sarkıtlar katlar oluşturmuş aşağıya kadar.

130920133626

Tavanda oluşmuş küçük sarkıtlar, rengi beyaza yakın krem renginde.

130920133627

Bir sarkıt dikit ile birleşmiş. Bir sarkıt ise boyu kısa, onbinlerce yıl damlaması gerek dikite kavuşması için.

130920133628

Sarkıt ve dikit birleşip sütun olmuş, duvarda traverten oluşmuş durumda.

130920133629

Burada ise beyaz travertenler aşağıya kadar oluşmuş.

130920133630

Değişik şekilde sarkıtlar.

130920133631

Duvarlar da kireç taşı oluşarak beyaza bürümüş.

130920133632

Mağara 900 metre uzunluğunda, yukarıya doğru çıkıyor. Sonunda mağaranın tepesine çıkıyoruz ve ağzı açık. Güneş göründü, mağara burada bitiyor. Merdivenlerin kıyısında demir korkuluklar var.

130920133634

Mağara ağzında ağaç çıkıp Güneşin aydınlığına doğru gövdesini uzatmış. Ben de ağacın yanında, merdivenlerde poz veriyorum. Cam beni çekiyor.

130920133635

Epey yürüyüş yaptık, biraz dinlendikten sonra inişe geçiyoruz Can ile birlikte. Can merdivenlerden inerken.

130920133640

Mağaranın girişinde pırıl pırıl akan su o kadar berrak ki insanı sarhoş ediyor adeta. Sizlere bunu gösterebilmek için değişik yerlerden görüntüler çekmeye çalışıyorum. Suyun içine vuran ışık çakıl taşlarından yansıyıp ayrı bir güzellik sunuyor bizlere. Sanki cennet mağarasındayım. Seyretmeye doyamıyorum bu güzellikleri. İnsanlar yaşamdan bunaldıklarında gelip bu mağaranı sunduğu güzelliklere kendini bırakıp sakinleşebilir bence. Doğal sağaltım yeri adeta. Kendimi 900 yaş gençleşmiş hissediyorum. Dupnisa mağarasını gezmemizi isteyen gezgin Rahman Karataş’a teşekkür ederim.

İyi ki önerdi. Bir de bu suda yıkanmak isterdim ama kıyamadım bu güzelliğe. Duvarlar beyaz kireç taşı ile kaplanmış, bir karış derinlikte su çakıl taşları üstünde akıyor.

130920133641

Mağaradan çıkan su kendine kanal oluşturup dışarı akıyor. Su lamba ışıkları altında berrak ve temiz, duvarlar ıslak ve parlak beyaz.

130920133642

Hayal dünyası mağaradan çıkıp doğanın kucağına kendimizi bırakıyorum. Sabah güzel bir ortamda harika bir zaman geçirdik görsel olarak. Resimlerin çekilme saatine göre mağaraya 09:24 te girip 09:52 de çıkmışız. 34 dakika da mağarayı dolaştık. Dışarısı duvar biçiminde yüksek kayalıklı kanyon dibinde akan çayın içinden gideceğiz bisikletlerimize doğru.

130920133644

Dere yatağında çınar ağaçları ve ortak olan kayın ağaçları uzun gövdeleri ile Güneş ışıklarına kavuşmaya çalışıyorlar.

130920133645

Doğal kemere geldik, içinden geçeceğiz.

130920133646

Bisikletlerin olduğu yere gelip park etiğimiz bisikletleri alarak yola çıktık. Geldiğimiz yolu tekrar çıkmaya başladık. Ormanın içinde ilerliyoruz, ilginç ağaçlara denk geliyorum. Yan yana çıkmış iki kayın ağacının birini kesilmiş, oturmalık sandalye olunca burada bir müddet sırtımızı dayayıp dinleniyoruz. Can’ı doğal sandalyede otururken çekiyorum.

130920133647

Bu kez ben oturup poz veriyorum doğal sandalyede. Otururken ormanı dinliyorum gözlerimi kapatarak, hem belim biraz kendine geliyor hem de ruhum ormanın sesiyle dinginleşiyor. Bisiklet üstünde sırtımı dayayacak bir yer olmadığından sırtımı ağaca dayamak pek te güzel oluyor. Yaşıyorum anı…  Can’ın bisikleti de yanda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

130920133648

Bu güzel ormanda insanların çevreye bıraktıkları plastik şişeleri görünce dayanamayıp önüme geleni toplamaya başladım. Hele resimde gördüğünü gidona taktığım 10 litrelik bir damacana. İnsan nasıl kıyar bu doğaya bilmem ki?

130920133650

Ormanın dibinde açılmış tarlada buğday ekilmiş. Buğdaylar sararmış ama henüz biçilmemiş.

130920133651

Sarpdere köyüne vardık, kaldığımız yerden yola devam ediyoruz. Bu günkü hedefimiz Demirköy – İğneada. Sarpdere köy tabelası ve alın duvarı ve çatısının yarısı dökülmüş briket ev.

130920133654

Köyün ilkokulu, öğrencisi az olunca terkedilmiş okul. Köylerde çocuk kalmamış sanki, okuyacak çocuk bulmak zor. Böyle olunca taşımalı sisteme geçilmiş, Yalnız okulu böyle görünce içim sızlıyor nedense. Çocuk sesi olmadığı zaman boşluğa düşmüş gibi geliyor bana. Şimdiye kadar geçtiğimiz bütün köylerde aynı manzara, okullar kapanmış. Bence burada çocuklar okumalı, bir çok öğretmen açıkta bekliyor. Hem öğretmenlere iş olanağı hem de çalışan öğretmenlerin kalabalık sınıflardan kurtarıp yükü azaltılmış olurdu. Öğretmenler öğrencilerle daha iyi ilgilenir ve öğrencilerin içindeki cevherler ortaya çıkardı. Kalabalık sınıflarda çocukların cevheri ortaya çıkmıyor maalesef. Şanslı olan bir kaçı hariç. Sadece kuş sesleri okulun bahçesinde duyuluyor, ama kuşların sesi bile hüzünlü… çocuk sesi olmadan…. Beş pencereli, bir kapılı tek katlı okul binası. Bahçede Atatürk büstü kaidenin üzerinde.

130920133653

Yol kıyılarında hazineler var, ben de hazineleri toplayıp yoluma devam ediyorum. Hazine dediğim yol kıyısına gelişigüzel atılmış plastik şişeler. Plastik şişeler yolu çirkinleştiriyor.

130920133655

Nedense her yol ayrımında  köy tabelalarını görmek mümkün. Hangi köye gideceğimizi, kaç km kalmış her bir tabelada yazıyor. Kolay kolay kaybolmazsın buralar da. Yolumuz Demirköy yolu, Fatih Sultan Mehmet Ünlü topları Demirköy de döktürmüş. Sola; Gökyaka 2, sağa; Balaban 9, Sola; Yiğitbaşı 13, Demirköy; 19 yazılmış alt alta.

130920133656

Çeşme görünce kısa molalar vermeden geçmiyoruz, ne de olsa suları devamlı olarak tazeliyorum. Biraz da dinlenip enerjimizi depoluyoruz Can ile birlikte. Çeşmeyi yaptıran krom boruyu yandan çıkarmış. Açma kapama musluğu yok. Çeşme devamlı akıyor, su bol nasıl olsa. Musluk olmaması bence çok iyi. Yolda topladığım plastik şişeleri arabanın penceresinden atan, çeşmeye de zarar verme olasılığının yüksek olduğunun belirtisi olarak görüyorum. Çeşmeyi yaptırana dualarımı edip minnetimi su içerek veriyorum. İç duvara, mermerde yazılanlar; Hacı Muşka Suliç Hayratı 2002 Oğlu Şakir Bilir tarafından yaptırılmıştır.

130920133659

Ben sularımı doldururken Can da beni bekliyor. Yol kavşağındayız. Bisikletlerimiz park halinde.

130920133658

Ormandaki ağaçlar giderek sıklaşıyor, yol da sessiz. Araba pek geçmiyor, o yüzden aheste aheste gidiyorum. Ağaçlar neredeyse yolu kaplayacak.

130920133660

Sağ tarafımda Çay akıyor, çayın kıyısında inek sürüsü var. İneklerin kimisi suyun içinde susuzluğunu gideriyor. Kimi otlamaktan yorulmuş dinleniyor geviş getirerek.

130920133662

Ağaçların arasından son anda bir köprü görüyorum. Hemen durup resmini çekiyorum. Eski köprü olsa gerek. Köprü kalın kütüklerden yapılmış, kütükler gürgen. Gürgen ağaçlarının sağlam ve dayanıklı olduğunu bilirim. Isıya ve suya, aynı zamanda iklim şartlarına dayanıklı bir ağaçtır. Kendim bilirim gürgene çivi çakarken demir çividen yongalar çıktığını görünce hayretler içinde kalmıştım. Bir kaç çivi eğrilmeden çakamazsın gürgene. Asfalt yol yapılmadan önce ağaç köprü kullanılıyormuş.

130920133664

Yolun tadına doyamıyorum. Her taraf yeşil, gökyüzü mavi, pamuk bulutlar. Bulutlar derken biraz büyük mü ne? Uzun süredir hiç bir şeyden haberdar değilim. Bu günün, yarının yağıp yağmayacağını bile kestiremiyorum. Zaten önemi de yok benim için, nasıl olsa yoldayız. Yolda olmak bana yetiyor, yağmur yağsa ıslanırım en azından bir duş olur benim için. Sonrada kururum olur biter, dert etmeye değmez.

130920133665

Hazinem giderek çoğalıyor gördüğünüz gibi. Aslında poşete doldurup çöp olan yere taşımak daha iyi olurdu. Böyle şimdilik idare ediyorum. Yalnız böyle plastik şişeleri toplayacağım derken İğneada’ya geç girebilirim. Zaman kaybediyorum yolda, ama ne yapayım dayanamıyorum ormanın kirlenmesine. Ön bagajdaki çantaların üstü pet şişe dolu.

130920133667

Yol kıyısındaki böğürtlenlerin tadına bakmadan geçmiyorum. Böğürtlenler İzmir de ki gibi küçük değil,  buradakiler daha iri. Havaların sert geçmesi ve karlı kış günlerinin olması böğürtlenlerin iri olmasına neden oluyor. Çünkü böğürtlenler ayılar için ve ayılar kış uykusuna yatabilmesi için çok iyi beslenmeleri gerek. Tabi ki diğer canlılar için de geçerli bu durum.

130920133669

Küçük bir çay yatağı, çayda sular şırıl şırıl akıyor. Kenarları ağaçlarla kaplı.

130920133670

Küçük köylerden geçiyoruz Sanki mahallenin bir sokağından geçiyormuşum gibi. Çok az ev görüyorum. Gündüz köylüler işinde gücünde olduğu için kahveler kapalı. Biz de durup çay içemediğimize göre köyü durmadan geçiyoruz. Balaban köy tabelasını çekiyorum.

130920133671

İğneada’ya pek bir yolumuz kalmamış 34 km kadar. Sola; Demirköy 10, İğneada 34, Sağa Pınarhisar 38 olarak tabelalara yazılmış.

130920133672

Meşe ağacının tabelasını görünce resmini çekiyorum. Meşeler değerli ülkemiz için. Anlamadığım bir şey dikkatimi çekiyor, müdürlük neden İstanbul da? Kırklareli’ndeyiz. Sarı tabelada; 293 U.K. Meşe (Quercus Cersis) Tohum Meşceresi Bölge Müd. : İstanbul, İşletme şef. : İstihkamtepe, Genel alanı : 44,0 Ha., Seçim yılı : 1984, İşlt. Müd. : Demirköy, Bölme no : 132, Nüve alanı 3,00 Ha. Rakım : 450 mt

130920133673

Ormancılar ormanın içinden yaşı gelmiş ağaçları keserek hem kereste olarak faydalanıyoruz hem de ormanın içinde genç ağaçların yetişmesine yer açıyorlar. Bilinçli yapılan kesimler orman için iyidir, katliam yapmadan. Tomruklar istiflenmiş bölüm bölüm. Bir çok istif var.

130920133675

Nihayet Demirköy’e geliyoruz, nüfus biraz az. Herkes İstanbul’a kaçmış anlaşılan, burada pek iş yok anlaşılan. Adından anlaşılacağı üzere burada demir çıkıyor ama herhangi bir sanayi görünmüyor. Aslında Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u almak için burada büyük, devasa toplar döktürmüş. Yani dökümhane varmış bir zamanlar. Nedense döküm işi ilerlememiş, sanayi İstanbul’da olunca millet gurbete çalışmaya gitmiş. Nüfuz o yüzden az, Kırklareli’nin bir ilçesi. Tabelasını çekiyorum; Demirköy, Nüfus : 4400 Arkada tek minareli, yüksek cami var.

130920133680

Dökümhane 4 km ve Can’ın dediğine göre dökümhanede hiç bir şey yokmuş. Dökümhaneye gitmeden yola devam ediyoruz. Demirköy’de bir şeyler atıştırıp soda ve çay içerek biraz dinleniyoruz. Zaten yolumuz da az kaldı. Tabelada yazılanlara göre; Demirköy Dökümhanesi 4, altta bir tabelada daha aynı yazılmış; Demirköy Dökümhanesi 4, Altında Sivriler 12 yazılmış. Tabelalar sağ tarafı işaretlemiş.

130920133678

Demirköy’den diğer köylere olan uzaklıkları gösteren tabelalar. Hamdibey 4, Yeşilce 18, Boztaş 21, Karacadağ 24, Yiğitbaşı 28 Kilometre mesafede olduğu belirtilmiş. Hepsi de sol tarafa gidiyor.

130920133679

Böğürtlenler gerçekten nefis ve yol kıyısında da başka yiyebileceğimiz meyve ağacı yok. Artık böğürtlenle idare ediyorum, nasıl olsa yol kıyısında bolca var.

130920133681

Çam ağaçları kalem gibi, düzgün ve uzun. Boyları 15 metreyi geçiyor. Kış sert olunca bu tür çam ağaçlarını görmemiz mümkün buralarda. Karadeniz iklimi ege iklimine benzemiyor. Egede, daha çok deniz seviyelerinde kara çam var. Çamlar böyle düzgün kalem gibi bulamazsın İzmir’de. Yol arkadaşım Can önde aheste aheste gidiyor, ben sürekli resim çekecem diye durunca bana ayak uydurmak için sık sık beklerken görüyorum.

130920133682

Buralarda yol kıyısında ki ağaçların kesildiğini görüyorum. Büyük bir ihtimalle yolu genişletme çalışmaları yapılıyor. Duble yol da yapıyor olabilir. Bildiğim kadarıyla İğneada’ya nükleer santral yapacaklar ve bu yol onun için yapıyorlardır. Eğer gerçekten yapılırsa nükleer santral buralara yazık olacak. Tamam enerjiye ihtiyacımızın var olduğunu biliyorum ve güçlü olmak için enerji kaynakları kontrolümüzün altında olması gerek. İnsanları sürekli enerjiye ihtiyaç duymaları böyle nükleer santralların yapılmasına gerek duyuyor devletimiz ama nükleer santral yapmadan başka temiz enerji üretime daha çok ağırlık vermeliyiz. Yakın zaman da Japonya’da ki büyük depremin ardından Japonya gibi dev teknolojiye sahip ülke bile nükleer santralinde oluşan radyasyon kaçağını önleyememiştir. Japonya’da ki radyasyonun etkileri daha çıkmadı ortaya ama Çernobil kazasındaki etkilerini Karadeniz kıyısında ki ülkeler çok etkilendi ve hala da etkilenmekte. Yapmak kolay ama kontrolü zor bir üretim biçimi. Japonya bile kontrol edemedikten sonra !!! bizim nasıl kontrol edeceğimizi varın siz düşünün. Karadeniz devamlı rüzgar alan bir yer. Buralara daha çok rüzgar türbinleri kurulsa daha iyi olur nükleer santral yerine. Ben böyle düşünüyorum. Kesilmiş ağaçların gövdeleri yol kıyısında yatırılmış.

130920133683

Ben resim çektiğim halde bazen Can geride kalıyor. Eh arada onun resmini de çekiyorum, yol arkadaşım Can Küçükler seninle yolda olmak çok güzel iyi ki varsın. Yavaş gittiğimizden kaskını çıkarıp gidona asmış.

130920133685

İnsan yolun hiç bitmesini istiyor ormanın içinde pedal basarken. Çok şanslıyım, buraları gördüğüm için. Hele bisikletle gelmem daha bir heyecan kattı bana. 12 gün dinlenmeden yoldayım ve kendimi gayet dinç hissediyorum. Yol orman içinde kıvrılıyor, nereye gideceğim, neler var önümde bilmeden.

130920133686

Bazen yol uzayıp gidiyor ama bir yere kadar. Orman kapatıyor geleceği.

130920133688

Derenin ismi dikkatimi çekti ; Madara deresi, tabelada öyle yazıyor.

130920133689

Kavak ağaçlarını görünce yerleşim yerine yakın olduğumuzu anlıyorum. Kavak ağacı tek başına ormanın içinde yetişmez. Diğer ağaçlar kavağın yetişmesine dahi izin vermez. Sadece insanlar dikip yetiştiriyor. Tohumlu bitki değil, çubuk ile çoğaltılıyor kavak ağacı. Sanayi ürünü, kağıt, kibrit gibi ürünler elde ediliyor. Haliyle köylüler köye yakın yere dikiyor kavakları. Bir de kavak yelleri vardır bilir misiniz. Kavakların boyu uzun olur 10 – 15 metre civarında. Bu kadar yükseklikte yel biraz fazla olur zemine göre. Bu yüzden ağacın tepesindeki yapraklar hışırdar. Aşağıda yapraklardan ses gelmez. Hal böyle olunca dünyayı umursamaz, uçarı, yükseklerde olmayı seven, derdi tasayı sevmeyen kişilere söylenir;  “Başında kavak yelleri esiyor” diye.

130920133690

Eh İğneada deresine gelince Hedefimize yakın olduğunu hissediyorum. 935 km olmuş dile kolay.

130920133691

İğneada tabelasını kısa süre sonra görüyoruz. Tabelanın önünde hatıra resmi çekerek buraya kadar geldiğimizi belgelemiş oluyoruz böylece. İlk önce Can’ı tabelanın önünde çekiyorum bisikleti ile.

130920133694

Sonra Can beni çekiyor KUZ ile tabelanın önünde.

130920133693

İşte Türkiye’nin kuzey batısı, uç nokta ve Karadeniz ; tüm muhteşemliği ile karşımda. Karadeniz’in  poyrazı ve kuvvetli rüzgarın savurduğu hırçın dalgalara karşı koyamayan sahil karaya doğru büyük bir kumsal oluşturmuş. Böylece denizin karaya olan çizgisinde kumsal yığılınca kara alçakta kalmış. Bununla birlikte derelerin de alüvyonları getirmesi ile denizin dere ile ilişkisi kesilmiş. Deniz seviyesi kıyıdaki göletlerden daha yüksek. Soğuk ve sert iklime dayanıklı bitki örtüsü de zengin olmuş. Kıyı boyunca çoğu yer deniz seviyesi altında olunca buradaki ormanlara Longoz ormanları denilmiş.

Longoz, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir. Aşağıdaki sitede detayları okuyabilrsiniz.

http://www.longozukoru.org/longoz/detay/LONGOZ/13/6/0

Çadır kurmak için uygun bir yer aramaya başladık Can ile birlikte. İğneadanın en ucuna kadar gittik. Uçta bir liman var, uygun bir yer var mı diye büfeye soruyoruz. Pek iç açıcı bir yer değil burası. Ben de hazır gelmişim buraya kadar şortumu giyip Karadeniz’in az tuzlu sularına bırakıyorum. Daha önce Kastamonu’nun Cide ilçesinde Karadeniz de denize girmiştim. O zaman yanımda mayo, şort  olmayınca kot pantolonla girmiştim.  Biraz yüzdükten sonra giyinip Hava kararmadan çadırlara yer ayarlamamız gerek. Deniz ve kumsal, karşıda yarımada. Karadeniz bu gün sakin görünüyor.

130920133695

İşte Longoz ormanları, ormanın tabanı deniz seviyesi altında. Bulutlar çoğalmaya başladı mı ne, sanki yağacakmış gibi. Hava da zaten lodos esiyor. Gece yada yarın yağmur yağabilir. Longoz sık bir ormana dönüşmüş.

130920133696

Bakına bakına İneada’ya kadar geldik. Çadır kurmak için piknik yerleri vardı. Akşam yemeği için ilk önce kasabaya gidip karnımızı doyurmaya karar verdik. Nasıl olsa bir iki yer gözümüze kestirdik. Geri gidip kamp kurarız. Kasabada yol kıyısında balık ekmek pişiren bir lokanta görünce oturup yarım ekmek balık ısmarladık. Birer tane de bira ile yorgunluğumuzu aldık. Lokantanın ismi Marmara Çağdaş çorba köfte salonu, sahibi de Mehmet Özgüner. Kendi deyimiyle Gezi olaylarından sonra Çapulcu adını takmış. Atatürkçülüğü ile övünüyor.  Balık ekmeğimizi yerken çapulcu Mehmet ile sohbet ediyoruz. Zaten bizden başka müşterisi de yok. Kendisine ait kampingi olduğunu söyleyerek orada çadır kurabilirsiniz diyor. Duş ve tuvaleti de varmış, daha ne olsun, yol her zaman yardım ediyor insana. Kampingin  adı da Çapulcu Kamping, Erikli gölü mesire yerinde. Çapulcu Mehmet bize yeri tarif ediyor. Biz yeri tahmin ediyoruz, bakınırken görmüştük kamping yerini. Karnımızı doyurduktan sonra kamp alanına giderek çadırları kuruyoruz ağaçların altına. Can bir bira daha içerken sohbet ediyoruz. 12 gündür yoldayız bisiklet üstünde. Ertesi günü burada dinlenmeye karar veriyoruz. Nasıl olsa acelemiz yok ikimizin de. Gece ilerleyince çadırlarımıza girip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 66 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc