Etiket arşivi: ruhi su

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

22 Nisan 2019 Pazartesi

Ildırı- Barbaros – Özbek – Çeşmealtı – Urla İskele

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel, yeşil renkli çadırın içinden fışkıran aile mutluğu, Anne, Baba ve Çocuk gülümsüyorlar.

DSCN7110

Sabah erkenden uyanıp toparlanıyorum, bisikletim KUZ ve kıytırık yola çıkmaya hazır. Kahvaltıyı yapıp hızlıca antik kente çıkıyoruz. Hakan Sevin de beni takip ediyor. Köy sokaklarında, taş evlerin arasından yukarıya doğru yürüyoruz.

DSCN7113

Evlerin bahçelerinde limon ağaçları görüyorum, üstünde de bir sürü limon var. Sahibi henüz toplamamış, halbuki çiçek açma zamanı.

DSCN7114

Yukarıya çıkarken turdaki en yaşlı kişiyi görüyorum bankta oturmuş dinleniyor. Halit Gener bisiklete başladığından beri tanıdığım abimiz. Nedense kaskı eline almış sallıyor. Elinde de eldivenlerini giymiş. Bankta Çeşme belediyesi yazılmış.

DSCN7115

Eritrai Antik kentine çıktık, girişindeki tabelada ok işareti ile; Tiyatro, Agora, Akropol, Athena tapınağı, Matrone kilisesi yazılmış. Antik kenti yeşillikler kaplamış durumda.

DSCN7116

Antik kentin kalıntıları, mermer temel taşları.

DSCN7117

Ağaçların arasından giden dar bir geçitten tiyatroya doğru gidiyorum.

DSCN7118

Antik kentin düzlüğünde tarlada enginar ekilmiş, tam da başları olgunlaşmış durumda.

DSCN7119

Enginar tarlasının içinde kırmızı başlıklı kızı gördüm. Elinde fotoğraf makinesi enginarları yakından çekiyor. Nedense bu kız kaskını hep kafasında unutuyor.

DSCN7120

Enginar tarlasında kırmızı başlıklı kız olur da kırmızı gelincik çiçekleri olmaz mı? Olur tabi ki. Boyları kısa olup enginarların gölgesinde olsalar da yeşilliğe ayrı bir renk kattıkları kaçınılmaz.

DSCN7121

Mor çiçek açmış yaban otları da kıyıda kendini gösteriyor çekinmeden.

DSCN7122

Bahar ayının müjdecisi sayılan, Aşk fallarında yaprakları koparılsa da papatyalar açmaya devam ediyorlar. Mor çiçekler arasında papatya çiçekleri.

DSCN7123

Kırmızı rengi ile insanı adeta büyülüyor gelincik çiçeği.

DSCN7124

Tiyatro yamaca yapılmış doğal oturma yerleri bitkilerin örtüsü altında kalmış. Gerçi çoğu taşlar taşınıp götürülmüş, çok az taş kalmış.

DSCN7125

Sahnenin ortasındaki ağacın dibinde toplanmış arkadaşlar. Ben de yanlarına gidiyorum.

DSCN7126

Arkeolog Selen Kanat bir taşın üzerine çıkmış Eritrai hakkında bilgileri aktarıyor dinleyicilere.

DSCN7127

Sahnede  yontulmuş taşlar dizilmiş yan yana.

DSCN7129

Dinleyiciler arasında, annesinin yanına oturmuş bir kız çocuğu konuşulanlardan bir şey anlamıyor, kendi dünyasında.

DSCN7130

Selen Kanat gayet ciddi bir eda ile anlatmaya devam ediyor çıktığı taş üzerinde. Tanzer Kantık ta pür dikkat dinliyor anlatılanları.

DSCN7131

Mor çiçek açmış yabani otlar arasında resim çeken Hakan’ı yukarıya çıkan taş basamaklarının altında.

DSCN7132

Tiyatroda sağlam bir tek bu taş merdivenler kalmış, büyük bir olasılıkla kaçak kazı yapanlar ve köylüler rahat yukarı çıkıp inebilsinler diye sağlam bıraktıklarını tahmin ediyorum. Hatta eksik olan basamakları da küçük taşlarla örmüşler çimentolu harç ile.

DSCN7134

Tiyatronun en üst bölümüne çıktım. Aşağıda toplanmış dinleyicileri çekiyorum bir poz. Etraf yeşil ağaçlarla kaplı.

DSCN7135

Buradan uzaklardaki tarihi değirmenin yapısını da görüyorum. Yakınlaştırıp çekiyorum. Arkası masmavi deniz manzaralı.

DSCN7139

Tiyatrodan sonra patika devam ediyor. Buraya tabela konulmuş üç tane. Athena tapınağı, Matrone kilisesi. En altta da kırmızı zemine; Arkeolojik alanda ateş yakmak, piknik yapmak ve çadır kurmak, çöp atmak yasaktır ibareleri yazılmış. Bu yasakların yanına kaçak kazıları da yazsalardı daha iyi olur. Çünkü tüm antik kentlerde  resmi kazılardan çok kaçak kazılar yapılmakta ve sadece altın bulup zengin olma hayalleri karşısında dikkat etmeden tarihi kalıntılara büyük zarar vermekte ve yok etmekteler.

DSCN7140

Athena tapınağı görünürde yok, otların arasında kalmış bir kaç temel taşından başka. Bunun yakınında Matrone kilisesinin bir kaç duvarı ayakta duruyor. O da zamanla küçülüyor sanki. L biçiminde kalmış duvarda büyük bir niş var.

DSCN7142

Athena tapınağına ait temel kalıntıları otlar arasında neredeyse kaybolmuş.

DSCN7143

Kilisenin kalın duvarlarındaki kapı.

DSCN7147

Yuvarlak, küçük bir aydınlatma penceresi dört taş ile yapılmış. Yanlardaki iki taşın uç kıvrımlarında çıkıntılarla süslenmiş. Pencere deliğinden bakınca manzarada yeşil tarlalar ve dağlar görülüyor.

DSCN7152

Yukarısını merak eden iki kadın çıka geliyor.

DSCN7154

Athena tapınağının temel duvarı düzgün taşlardan örülmüş. Aşağıdan yukarıya doğru bir sıra ince taş, bir sıra kalın taşla örülmüş 7 sıra.

DSCN7155

Tabelada yazmasa da buradaki duvarda taşların pentagon şekli ile örülen duvar. Pentagon (beşgen) örülmesi nedeni ile Eritrai sarayının duvar kalıntısı olduğu kesin. Duvar taşları beşgen, ölçüsüz ama birbirine sıfır olarak yontuşmuş. Bu bir zenginin, ya da kralın sarayı olmalı.

DSCN7156

Yabani buğdaygillerin başakları arasında fışkıran kahverengi, tüylü bir çiçeğin tomurcuğu boy göstermeye başlamış.

DSCN7159

Bir gelincik çiçeğinin içinde bir böceği görünce resmini çekmeye çalıştım. Kameranın özelliklerini bilmediğimden bir türlü ne gelincik çiçeğini ne de içindeki böceği çekebildim. Makine çiçekte odaklanmıyor da daha arkadaki otların sapları netleşiyor. Kırmızı taç yaprakları içinde yeşil renkli osuruk böceği. Dibinde de siyah renkli erkek ve dişi organlar bulanık çıkmış.

DSCN7162

Yukarıdan aşağıdaki toplanmış bisikletçileri görüyorum park yerinde. Antik kente çıkmamış olanlar burada toplanmışlar. Otoparkın ötesinde papatya tarlası var. Köylülerin yol kıyısına kurdukları renkli pazar şemsiyeleri açık durumda. Gölgede ürünlerini satıyorlar yoldan geçenlere.

DSCN7163

Kıyıdaki en yüksek tepe olan antik kent uzaklardan görülüyor. Birisi de bir direkte Türk bayrağı dikmiş.

DSCN7164

Köy dışında giderek artan yapılaşma kıyı şeridini talan etmeye devam ediyorlar. Çirkin beton evler sahili neredeyse kaplamış durumda. Sahipleri yılda sadece bir kaç gün, ya da en fazla bir ay oturdukları yazlıklar ölü yatırım olarak sakin duruyor.

DSCN7165

Buradan oniki adalar dedikleri manzara görülüyor. Adalar düz ve yassı mavi denizin içinde.

DSCN7166

Demirlemiş bir balıkçı teknesi denizde.

DSCN7170

Aşağıya baktığımda yola çıkmışlar bile. Bir kişiyi yakınlaştırıp çekiyorum bisikleti sürerken.

DSCN7171

Kıyıya yakın küçük bir ada, adada maki çalılar, yeşil çimenler ve ucunda bir ağaç var sadece.

DSCN7173

Ağacı iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Yeşil çimenleri tam ucunda kayaların başladığı yerdeki ağaç sanki denize, rüzgara meydan okuyormuş gibi.

DSCN7174

İsmini bilmediğim bisikletçi kadını kayaya oturmuş olarak çekiyorum. Türk bayrağı rüzgarda dalgalanıyor deniz manzaralı.

DSCN7183

Antik kentten aşağı, köye indik. Köylü kadınların yaptığı bez bebeklerden Nazende’yi çekiyorum. Ayağında pabuçları, çorapları, çiçek desenli elbisesi, baş örtüsü ve örgülü saçları.

DSCN7199

Arap bacı bez bebek, ismi  Çitlembik. Rengarenk eteği, kırmızı elbisesi, boyun bağı, başına bağladığı baş örtüsü ve halkalı küpeleri ile taş duvar kenarına oturtulmuş

DSCN7200

Aralarında da İsmet abi de var. Mavi spor ayakkabısı giymiş, kahverengi pantolonu, bir bacağını altına alarak oturmuş tahta sandalyeye. Kare desenli gömleğini giymiş, başında şapkası ile bıyıklı İsmet abi keyif çatıyor. Yanındaki taburede tepside kahve fincanları var.

DSCN7201

Bunun gibi bir çok bebek daha var yan yana konulmuş. Herhalde satıyorlar bez bebekleri.

DSCN7203

Resim çekme işini bitirip hızlıca aşağı inerek bisikletime biniyorum. En arkada kalanların peşinden gitmeye başladım. Deniz kıyısından sonra yokuş başlıyor, tırmanacağız biraz. Önümde Hakan ve yokuşu tırmananları çekiyorum.

DSCN7204

Yokuş başlayınca zorlanıp çıkamayanlar var. Kimisi bisikletten inmiş duruyor, kimi yürüyor, kimi de  S çizerek sertleşen yokuşu tırmanmaya çalışıyor.

DSCN7205

Yoldaki tek çeşme olan yerde duruyorum, sıkıştım ve tuvalete girdim. Tuvaletin içerisi karanlık, küçük penceresinden aydınlıkta kalan bisikletim KUZ ağacın gölgesinde dinlenirken çekiyorum. Çerçeve duvarların karanlık kısmı oluyor resmin.

DSCN7208

Çeşme bir evin yanında, borudan sürekli su akıyor. Su şişelerini dolduruyorum çeşmeden, sıcaklaşan havada biraz terledim. Kollarımı ve elimi yüzümü yıkıyorum bol su ile.

DSCN7209

Bu gittiğimiz rota Eurovelo bisiklet rotası. Tabelada Efes – Mimas bisiklet yolu, Pınar yazıyor. Tabela akan çeşmede olduğumuzu gösteriyor.

DSCN7210

Çeşmeden sonra sertleşen bir yokuşu çıkmaya başladık. Yol yukarıya doğru zig zak olarak çıkıyor, Sağımız zeytinlik, solumuz çam ormanı.

DSCN7211

Yokuşun ucunda dönemece yaklaşan bir bisikletçi ağır ağır pedal basıyor.

DSCN7213

Kısa sürede olmasa da tepeye yaklaştım. Üç bisikletçi tam yokuştan aşağı inerken yakalıyorum bir poz. Üçü de omuzun az aşağısına kadar görünüyor asfaltın ardında.

DSCN7217

Zirvede her zaman kayalıklar olur. Yağmur, erozyon, rüzgar burada fazla toprak biriktirmez. Kayalar ortada kalır yalnız olarak. Zirve böyle bir şey; Yalnızlık.

DSCN7218

Zirvede bir süre soluklanıyorum. Bundan sonra Barbaros köyüne kadar iniş ve düz olacak. Karşıda Kadıovacık köyü görünüyor.

DSCN7219

Kadıovacık köyünde mola vermeden geçiyoruz. Biraz daha gidince Barbaros köyü göründü uzaktan.

DSCN7221

Herkes gelmiş, en son ben geliyorum Barbaros köyüne. Bisikletler yol kıyısına park edilmiş durumda. Köy sokağında geziniyor arkadaşlar.

DSCN7222

Köy kahvesine yerleşmişler bile, herkes çay, soda, kahve içerek dinleniyor.

DSCN7224

Bizi araba ile takip eden Şeyma ve Güneş gelmişler. Güneş mavi kahve sandalyesine tutunmuş ayakta duruyor annesinin yanında. Başına güneş geçmesin diye mavi şapka takmış Güneş’e.

DSCN7225

Kahvede oturacak yer bulamayanlar kaldırıma, duvar dibine gölgede oturmuş dinleniyorlar.

DSCN7226

Kahvenin küçük sehpasının yanına Cem oturmuş, ayakta İlknur ve Tanzer poz veriyorlar çay içerken.

DSCN7230

Başkasının gözünden yansıyan başkası. Güneş gözlüğünün camı ayna gibi Hakan’ı yansıtıyor. Hakan sandalyede oturmuş poz veriyor sanki.

DSCN7231

Barbaros köyünde kumanyaları yedik, Herkes dinlendikten sonra yola çıktı. Manzara kahvesine çıkan yokuştan değil de küçük bir ovadan düzlükten giderek İzmir – Çeşme otobanını yanından gidiyoruz. Burada tarihi Tatar köprüsü var. Burada kahve molası vereceğiz. Saçlarım salınık halde Hakan benim makinem ile yakından çekiyor.

DSCN7241

Tatar köprüsünün üzerinde yere oturarak kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Hakan da beni çekiyor kahve ocağının üzerindeki cezve ile.

DSCN7253

Sonra Hakan da yanıma gelip oturdu. İkimiz beraber çekiliyoruz. Tepede rüzgar türbinleri dönüyor.

DSCN7255

Olcay da yanımızda, telefon ile konuşurken uzaklaşsa da ben yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN7256

Kahvemizi içtik, Hakan ve Gündüz’e köprü üstünde durmalarını söyleyip aşağıdaki yola geldim. Bisikletim KUZ ve Kıytırık ile köprüyü olduğu gibi çekiyorum.

DSCN7260

Hakan ve Gündüz bisikletleri elinde poz veriyorlar köprü üzerinde. Köprüde üç göz kemer var.

DSCN7262

İyice yakınlaştırıp tanınacak kadar yakınlaştırdım optik zoom ile. Hakan, Gündüz ve bisikletleri kafa kafaya vermiş.

DSCN7263

Resim çekildikten sonra bisiklete binip yola çıktılar. Bisikletin üstünde ilk önce Hakan’ı çekiyorum.

DSCN7268

Ardından Gündüz’ü çekiyorum.

DSCN7269

Otobanın altından geçerken tünelin içi karanlık, dışarısı aydınlık olunca Hakan ve Gündüz karanlık, önlerindeki çam ormanı aydınlık ve görünür durumda.

DSCN7271

Otobanın yanındaki toprak yoldan inmeye başladık dikkatli olarak. Yerde mıcırlar var ve tekerleği kaydırıyorlar. Birden bire keçi sürüsü çıktı önümüze. Mecburen kenara çekildik. Keçi sürüsü geçesiye kadar bekledik.

DSCN7274

İki at ve yeni doğmuş bir tay otlakta otlanırken. Anne at simsiyah, tay açık kahverengi. Diğer at siyaha yakın kahverengi renginde. İleride iki katlı çiftlik evi.

DSCN7276

Biraz daha gittikten sonra kahverengi bir at, yeni doğmuş tay yerde yatıyor. Acaba bir şey mi oldu diye dikkatli bakınca tay yerde bir süre yatıp kalktı. Biz de yolumuza devam ettik.

DSCN7277

Grup bizden epey ileride ama neredeler bilemiyorum Peşlerinden gidiyoruz. Ana yola çıktık, Deniz kıyısındaki İskender köprüsünde durmayıp  Torasan yönüne saptık ana yoldan. Buradaki yol denizden yüksekliği 50 santimden aşağıda. Neredeyse denize sıfır dedikleri yerden bisiklet sürüyoruz. Gel – gitler de deniz yola kadar gelip uzaklaşıyor. Şimdiki durum deniz epey ileride. Yer kumluk ve çamur.

DSCN7278

Özbek köyüne doğru düz yoldan gidiyoruz. En arkada kalan üç kişiyiz. Hakan, Gündüz ve ben.

DSCN7280

Düz yoldan giderken akan küçük bir dereye yaklaşınca birden bire deniz tarafından gelip yolun altından, dere yatağından geçen masmavi, yaldır yaldır, parlak mavi arı kuşu önümüzden geçti. Ben ve Hakan bisikletin üzerinden arı kuşunun uçup gitmesini izledik sadece. Her şey bir anda olup bitti. Masmavi arı kuşu acelesi varmış gibi bize bir resmini çekecek fırsat vermedi. İşte o derede sular akıyor usul usul. Başlarında çilli horoz ve 7 tavuk hiç bir şey olmamış gibi yemleniyorlar dere kıyısında. Derenin bir kısmında otlar coşmuş, yemyeşil.

DSCN7281

Özbek köyüne geldik, burada grup geçip gitmiş bile. Özbek köyünün geçmişi epey eskilere dayanıyor. Buradaki iki aynalı çeşme taştan yontulup yapılmış. Osmanlıca harflerle aynasına yazılar yazılmış. Haliyle Osmanlıca bilmediğimden anlamıyorum ne yazdıklarını. Çeşme var ama akan bir musluk yada boru yok maalesef. bir de güzelim taşları beyaz kireç ile tamamen boyamışlar.

DSCN7282

Hakan köy sokağında bisiklet sürerken.

DSCN7283

Tipik bir köy evi, yeşil kapısı ve yeşil panjuru olan ev tek katlı. Kiremitlerin yarısı eski oval kiremit, diğer yarısı yeni tip kiremitle kaplı. Tuğladan örülmüş bacası iki kiremit ile piramit olarak kapatılmış yağmur girmesin diye. Duvarlar beyaz kireç vurulmuş.

DSCN7284

Caminin bahçesinde bilmem kaç asırlık servi ağacı zamana karşı direniyor. Üst kısmındaki kalın dallarının çoğu kurumuş, yanlardan yeni dallar yeşerip açmış.

DSCN7285

Gövdenin yarısı yukarıya kadar kuru olan servi ağacı yine de yeni sürgünlerinden yaşamaya tutunmuş. Yeni sürgün dediğime bakmayın, kim bilir kaç yıl olmuştur çıkalı. Dalların kalınlığından belli. Asırlardır yaşamasına rağmen hala kozalak vermeye devam ediyor.

DSCN7290

Özbek köyünden kestirme yoldan Çeşmealtı’na gideceğiz. Biraz yokuş olsa da çıkmayı başardık ve zirvedeyiz. Zirvede rüzgarlıkları giyiyoruz inmeden önce.

DSCN7294

Zirveden Urla karantina adası ve İzmir’e doğru  olan evler, Güzelbahçe tarafları ve Narlıdere üstünde olan ikiz tepeler dağı görünüyor. Karantina adasına bağlı taş döşeli bir yoldan geçiliyor.

DSCN7299

Hızlıca inişe geçtik, Çeşmealtı yazlık evleri görünüyor daha düzlüğe gelmeden. Denize çıkıntı yapmış bir adacık karaya bağlantılı. Daha ileride adalar var.

DSCN7310

Urla İskele de kum denizine geldik akşam olmadan. Burada kamp yapacağız bu akşam. Olcay önceden gelmiş, Güneş’i salıncağa bindirmiş sallıyor. Olcay ile konuşuyorum, biz geldik herkes geldi mi diye soruyorum. O da herkesin geldiğini bildiriyor.

DSCN7312

Kendime uygun bir yerde çadırımı kurup yerleşiyorum. Akşam yemeğini birlikte yedikten sonra henüz havaların sıcak olmadığı bir zamanda olduğumuzdan kapalı bir yerde toplaştık. Çay içerek içimizi ısıtan muhabbetlerle zaman geçiriyoruz. Akşam geç olmadan gidip yatıyorum çadırıma.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 65 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 2. Gün

21 Nisan 2019 Pazar

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Foça – Karaburun – Balıklıova – Ildırı

 

Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel. Üç kişi bisikleti sürerken, birbirine kolları omuzlarda tutuşmuş halde.

DSCN7077

Gece biraz serin olsa da rahat bir uyku uyudum sayılır. Her zamanki gibi erkenden kalkıp eşyaları ve çadırı toplayıp kıytırığa yükledim.  İlk işim fotoğraf makinemi boynuma asmak oldu. Bazen umulmadık manzaralar çıkıyor karşıma. Havada pek rüzgar yok, ortalık sakin. Yelkenli tekne denizde yelkeni açık olarak demirlemiş.

DSCN7005

Sabah kahvaltısını birlikte yaptık, herkesin çadırlarını toplayıp hazır hale gelmesi için uyarıları yaptıktan sonra vapur hareket saatine kadar Foça kalesini gezmek için yola çıktık. Foça’da mendirekli liman yok, gerek te duyulmamış, çünkü doğal bir liman durumunda. Bu yüzden denizden gelecek dalgalar olmayınca yelkenli yatlar kıyıda bağlanıp demirlemiş.

DSCN7006

Foça belediyesi kordondaki gezinti yerine bir tekne koymuş. Hem yelkenli hem de birer düzineli kürekle gidebilen eski bir tekne. Tekne siyah boyalı tamamen ve yerde sabit duruyor. Kıyıya bağlı bir çok tekne de var. Sahiplerinin gelip binmesini bekliyorlar.

DSCN7007

Tarihi Foça kalesine geldik. Onarılmış kale surları yeni gibi duruyor. Sur kare biçiminde, burçları dört yanda. Kale duvarları yüksek, içerisi görünmüyor.

DSCN7009

Kale kapıları kemerli taşlarla yapılmış deniz tarafına.

DSCN7010

Yukarıda gördüğümüz kapılar toplam beş tane. Buraya Beşkapılar olarak isim verilmiş. Denizdeki kayıklar burada karaya çekilip tamir edilirmiş. Aynı zamanda kayıkhane olarak ta kullanılmış. Kapılardan içeri girip malzeme, erzak alımı yapılıyormuş zamanında. Beşkapıların olduğu yere tabela konulmuş, üzerinde;

Beşkapılar

Foça’nın bekçisi Beşkapılar

Önünden zümrüt bir derya akıyor

Gözünü dört açmak yetmemiş ona

Denize beş gözle bakıyor

Ataol Behramoğlu

Foça, Ağustos 2016

DSCN7011

Hakan elinde fotoğraf makinesi ile otu, boku, böceği çekerken ben de onu çekiyorum.

DSCN7013

Kalenin deniz tarafındaki burçları.

DSCN7014

Merve önünde kucaklıkta oğlu ile birlikte Mustafa Güven ile sohbet ederken deniz manzaralı çekiyorum.

DSCN7015

Arkeolog etrafında toplanıp Foça tarihini, kaleyi ve antik dönemi anlatıyor kale dışında, deniz kıyısında.

DSCN7016

Beşkapılardan birindin içinden resim çeken bir kadını resmediyorum. Kafasında kırmızı kaskı var, nedense çıkarmamış, çok seviyor olmalı kaskını.

DSCN7017

İçeri girip yüksek kale duvarını, burçları ve dibindeki Beşkapıları çekiyorum. Ortadaki kapı diğerlerinden daha geniş.

DSCN7018

Kapıların birisinin içinde eski bir top kaya blok üzerinde öylece duruyor.

DSCN7019

Görme engelli İso (İsmail) Kıyıda birisi ile konuşurken çekiyorum çaktırmadan.

DSCN7020

Deniz tarafındaki surların dibinde hendek kazılmış, Eskiden hendeği atlamak zordu, içerisi su ile doldurulup düşmanı bir derece tutuyor. İçinde çok az miktarda su birikintisi var.

DSCN7021

Kale dibinde beton dökülerek yürüme yolu yapılmış. Demir korkuluk sadece hendek tarafında. Deniz tarafında dolgu kayalıkları var.

DSCN7022

Foça’nın dağında, yamaçtaki orman içinde doğal kayalıklar fışkırmış. Sanki kale gibi yüksek kayalıkların bir tarafı düz. Buraya büyük bir direk konulmuş ve Türk bayrağı dalgalanıyor.

DSCN7023

Foça tipik bir balıkçı kasabası, şimdilerde balıkçılardan çok dışarıdan gelmiş ve yerleşmiş olanların ikişer, üçer katlı evleri sahil boyunca gidiyor. Bakalım nereye kadar talan edecekler güzelim kıyıyı.

DSCN7024

Kale sağlam kayaların üzerine kurulmuş. Denizin dibinde kocaman kaya kütlesi bunu belirtiyor.

DSCN7025

Uzaktan gördüğüm cami minaresini yakınlaştırıp çekiyorum. Çekmemin nedeni minarenin tarihi ve tamamen kesme taştan yapılması. Minarenin şerefesi demir korkulukla çevrelenmiş. Üstünde 6 penceresi, kubbesi ve üzerinde alem kondurulmuş. Alemin yanına da yıldırımı çeken paratoner takılmış.

DSCN7027

Kale içini geziyoruz, kazı çalışmaları hala devam ediyor. Kazıya İzmir büyükşehir belediyesi bünyesinde yapılmakta. Kazı alanı kafes çit teli ile çevrelenmiş.

DSCN7029

Kazı yapılan yer derin bir çukur.

DSCN7030

Kalenin içinde tek olarak kalmış çam ağacı zamana ve denize karşı direniyor.

DSCN7031

Çam ağacına doğru tek sıra yürüyen arkadaşları uzaktan çekiyorum.

DSCN7032

Çukurdaki kazı alanının ötesinde toplanan grup ve çukurda iri papatyalar açmış durumda.

DSCN7033

Kazı başkanı bizlere bilgilerini anlatıyor.

DSCN7035

Çakıl, kum, kaya da olsa bitkiler kendilerine yaşam alanları buluyor. Onlardan birisi iri papatya çiçeği. Bunun gibi bir çok bitki ve papatya seyrek olsa da alanı kaplamış.

DSCN7036

İki Selahattin, bir Mesut, üçünü bir çekiyorum.

DSCN7038

Saat 11:30 civarında Foça kalesini bitirip vapurun olduğu iskeleye geldik. Katılımcılar bisikletlerini vapura yerleştiriyorlar. Belediyenin Foça iskelesine yaz aylarında seferler düzenleniyor İzmir’den ve Karaburun’dan.

DSCN7039

ABAK gönüllülerinden İlknur bisikletinin üzerinde iken zafer işareti yapıyor eli ile.

DSCN7040

Herkes binip bisikletini vapura yerleştirdi.

DSCN7041

En son olarak ben vapura binmeden önce aşağıdan iskelede duranları çekiyorum bir poz.

DSCN7048

Bisikletimi içeri yerleştirdikten sonra  vapurun üst güvertesinden iskelede toplanmış ABAK turcularını topluca çekiyorum.

DSCN7046

İskelenin karşısındaki binanın terasından bizleri çeken kameraman ve fotoğrafçıları ben bir poz çekiyorum karşılık olarak.

DSCN7051

İskeledekiler vapura binmeye başladılar. Saat 12:00 de vapur hareket etti.

DSCN7052

Bisikletim KUZ elimi uzatabileceğim bir yere park ettim. Vapur hareket etti, kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım ikili koltuğa oturup. Bacanağım beni çekiyor kahve pişirirken. Ocak, cezve ve fincanlar yerde.

DSCN7053

Bacanağım yanımdan ayrılmıyor, kahve içecek illaki. Bizi çekenler var ne de olsa. Üst kata çıkan merdivenler yanımızda, bisikletler kenarda park etmiş, güvertede gezinenler var.

DSCN7056

Yaklaşık 27 Kilometrelik deniz yolculuğu 1 saat sürdü. Deniz bize izin verdi ve fazla dalgalı olmadan Mordoğan iskelesine vardık. Vapurdan indik, Çocuklar arkada bağlı olarak koltuklarına oturmuş hareket saatini beklerken bana bakıyorlar. Öndeki çocuğun ağzında kocaman su matarası var.

DSCN7057

İskelede toplanıp harekete geçince tüm katılımcıların videosunu çektim, videoyu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. İyi seyirler.

https://youtu.be/Rz-znVkAtZ0

Yeşil bir ormanın içinde bisiklet sürmesi gibi yoktur Dünyada. Önümde kaybolan bir yol var ve ben kaybolmuşum sanki. Bazen öyle anlar olur ki kaybolduğunuzu hissedersiniz. Önümde, arkamda kimseler yok. Yeşil bir sessizlik içindeyim. Sadece kuş cıvıltılarına izin veriyor doğa. Ben de huzur içinde bisiklet sürüyorum gelecek kaygısı olmadan.

DSCN7060

Neyse yolu bildiğimden kaybolmadım. Yolda giderken bir de baktım haylaz çetesi yol kıyısında bir ağacın gölgesinde piknik masasına oturmuş kahve pişiriyorlar. Hep ben yapacak değilim ya, başkaları da kahve yapıyor. Ama benim gibi Türk kahvesi değil de filtre kahve pişiriyorlar. Beni davet ediyorlar ve davetlerine katılıp kendi tasım ile biraz filtre kahve içiyorum.

DSCN7063

Kahve molasını bitirip arkadaşları yola çıkardım. Derin bir deniz mavilikte pedal çeviriyoruz. Yol biraz yüksekte, deniz manzarası bisiklet sürmeye değer. Önümde iki kişi gidiyor, Mustafa ve evleneceği kadın Pınar ile dönemeci dönerken çekiyorum.

DSCN7065

Karaburun yarımadası bakir, el değmemiş hali yavaş yavaş bozulmaya başlamış bile. Deniz kıyısını takip eden yol hem dar hem de çokça dönemeçli olduğundan doğa bozguncuları bu yola pek girmek istemiyorlar. Yakın zamanda yapılan Çeşme yolu ile Mordoğan arasındaki yeni yol hem düz hem de geniş olması buralara daha çok arabanın girmesi demek. Araba girdi mi bakir olan yerler giderek yok olacak. Karşıdaki koyun yamacına yapılan yüzlerce ev gibi. Şimdiden kıyı şeridi yok olmaya başlamış bile.

DSCN7068

Yeni yoldan eski yola girerek daha sakin bir trafikte gitmeye başladık. Öğle zamanı da geldi de geçti bile, daha önce deniz kıyısındaki bir sitenin kafesi ile anlaşmıştık. Buraya girip öğle kumanyalarımızı yiyeceğiz. Ben en son geldiğimden arkadaşla çoktan çimenlere oturup kumanyalarını yemeğe başlamışlar bile. 6 Kişi oturmuş kumanyalarını yerken bana bakıyorlar.

DSCN7069

Kimisin yanında pratik koltuklarını taşıyor benim gibi. Hemen kurup oturmuşlar bile. Kimi yere uzanmış sosyal medya ile uğraşıyor.

DSCN7070

Bacanağım ve Mesut koltuklarına oturmuş dinleniyorlar.

DSCN7072

Grup grup küme halinde kumanyalarını yiyenleri çekiyorum.

DSCN7073

Kumanyaları yiyip dinlendikten sonra yola çıktık, Deniz tarafında bitik bir taş bina var. Yüksek duvarlı, çokça penceresi olan taş binanın çatısı yok. Ne olduğunu, ne amaçla kullanıldığını bilmiyorum, kaderine terkedilmiş olarak öylece duruyor.

DSCN7074

Dönemeçli sakin yollardan bisiklet sürerek geçiyoruz. Balıklıova’ya vardık. Burada çay ve un kurabiyesi molası verdik bir süre. İnsanları yola çıkarmak ne de zormuş. Dağınık oturanları yola çıkarıp peşlerinden ben de yola çıktım. Karaburun yarımadasının ortalarında en alçak yeri aşıp Ildırı yoluna saptık. Burada çam ormanları var ve en arkada kalmış olanları hafif yokuşa tırmanırken çekiyorum.

DSCN7075

Tam yokuşun başında resim çekerken bir da baktım arkadan gelen delifişek tayfası çıka geldi. Hem de birer elini omuzlarına atmış olarak gelirken bir poz yakalıyorum. Üç kişiler, kıyıdakiler birer eli, ortadaki iki eli yanlarındakinde değmiş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN7077

Bana pozlarını verdikten sonra sertleşen yokuşta normal olarak çıkmaya başladılar.

DSCN7080

Ildırı yol ayrımı denize gelmeden sola sapıyor. Biraz yokuş çıkınca denizi ara sıra görüyorum çalıların arasından.

DSCN7081

Şimdiki adı Akdağ, antik dönemdeki adı Mimas dağını çekiyorum. Karaburun yarımadasının en yüksek dağı. Denizde karaya yakın küçük bir adayı görüyorum.

DSCN7083

Adayı yakınlaştırıp çekiyorum, karşı kıyılara Gerence adı veriliyor. Bir zamanlarda çok çipura tutmuştuk kıyıdan.

DSCN7084

Bu da Mimas dağı, yani Ak dağ 1212 metre yüksekliğe sahiptir.

DSCN7085

Ildırı koyunda bir çok adacık var. Bunlar ıssız olarak koyda demirlemiş gemi gibi.

DSCN7086

Ekilmemiş tarla nadasa bırakılmış. Haliyle yabani otlar da tarlayı işgal etmiş. Bu tarlayı ise sarı çiçekli bir bitki tamamen kaplamış durumda. Sarı bir halı gibi.

DSCN7087

Havada martılar uçuyor, denizden içerideler. Havada uçarken yakalıyorum.

DSCN7089

Denizden yiyeceği balıktan umudu kesmiş martılar tarladaki böcekleri, solucanları yemek için gelmişler. İki martı tarlaya konmuş, sanki benim varlığımı hissetmişler, tedirgin bakıyorlar başını havaya kaldırıp.

DSCN7090

Ildırı da günü birlik olta balıkçı tekneleri var. Bir kaç arkadaş toplanıp tekneyi kiralıyorsun. Oltalarını, yemlerini alıp tekneye binerek balıkların olduğu yere götürüyor kaptan. Burada akşama kadar balık tutup stres atabiliyorsun. İşte o teknelerden birisi akşam üzeri balıktan dönüyor limana. Tekne adanın yanından geçerken.

DSCN7091

Yassı bir ada, tamamen rüzgarlara açık ve korumasız.

DSCN7092

Koyun rüzgarı eksik olmaz, rüzgar olunca da yel değirmenleri de olmalı. Eski bir yel değirmeni, değirmenin rüzgar kanatları ve çatısı yok.

DSCN7093

Ildırı köyü göründü, köy evleri, camisi tipik balıkçı kasabası. Daha uzakta düzgün, sıralı yapılmış çirkin sitelere hiç benzemiyor. Deniz kıyısında demirli tekneler var. Solda yüksek bir tepe görünüyor. Orası antik kentin bulunduğu Eritrai. Yarın antik kenti gezeceğiz.

DSCN7094

Uzakta olsam da fotoğraf makinem yakınlaştırıyor gördüğüm yerleri. Onlardan birisi Eritrai deki en yüksek yapı olan kilise kalıntıları. Sadece kilise görünüyor, diğer yapıları çalılar, ağaçlar kapatmış durumda.

DSCN7095

Eritrai tepesini tamamen görünecek şekilde çekiyorum. Kilise görünüyor tam tepede. Köy evleri tepenin yamacında.

DSCN7096

Köyün içine okul bahçesine geldik. Daha önce muhtar ile konuşup kamp için izin almıştık. Okulda eğitim yok maalesef diğer köylerdeki gibi. Benden önce geldikleri için kimisi çadırını çoktan kurmuş bahçedeki taş döşeli yolda çocuklarını gezdiriyor.

DSCN7097

Okul bahçesi denize yakın, rengarenk çadırlar da düz alana kurulmuş bir oba gibi.

DSCN7099

Henüz daha yeni yürümeye başlamış bir çocuğu yürüme antrenmanı yapan bir baba. Aferin babaya, kollarından tutmuş yürütüyor bir güzel.

DSCN7101

Selahattin Tavkaya beni görünce elini kaldırıp hoş geldin diye selamlıyor. Ben de karşılık veriyorum. Başındaki kaskı çıkarmayı unutmuş nedense.

DSCN7102

Eline megafonu alan Olcay kamptakilere anons geçiyor. Yemek saatinin yaklaştığını, yemeği köyün kahvesinde yiyeceğimizi belirtiyor. Ketring Ayşe Aliağa dan ta buralara bizi doyurmak için yemek getiriyor üşenmeden. Hem de sabah kahvaltısı dahil.

DSCN7103

Duygu da boş durmuyor, şimdiden çocuk yürütmesini öğreniyor. Güneş’i iki elinden tutmuş yürütürken çekiyorum. Güneş henüz yaşını doldurmamış, 1 hafta sonra 1 yaşına basacak 1 Mayıs’ta.

DSCN7104

Çadırı kurup eşyaları içine yerleştirdim. Sonrasında yemek için kahveye gittim. Tabldot usulü yemekleri gönüllüler dağıtıyor. Leziz yemekleri yiyoruz masalarda. Yemek olayı bittikten sonra havanın serin olması nedeni ile kahvedeki yerimizi bırakmıyoruz. Burada oturup şarkılar türküler çalıp söyleyeceğiz. Benim sazım, kabak kemane ve flüt Olcay’ın arabasında, kabak kemane ustası Özgür Tekeli ve Öğretmen olan usta flüt sanatçısı Burak Çardak. Saz ustasını da yanımda getirdim; Hakan Sevin. Bizlere saz çalacak. Akşam boyu türküler, şarkılar çaldılar biz söyledik hep birlikte.

ABAK Şarkıları videosu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/Az_Cf9_X2XU

Belli bir saate kadar şarkılar, türküler çalıp söyledikten sonra hep birlikte çadırlara gidip yattık.

Bugün yaptığımız yol yaklaşık 72 Kilometre civarı. 21 Kilometresi denizde, 51 Kilometresi karada.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

https://tr.wikiloc.com/bisiklet-turu-rotalari/foca-mordogan-balikliova-ildir-83474175

<iframe frameBorder=”0″ scrolling=”no” src=”https://tr.wikiloc.com/wikiloc/embedv2.do?id=83474175&elevation=off&images=off&maptype=H” width=”600″ height=”500″></iframe><div style=”color:#777;font-size:11px;line-height:16px;”>Powered by&nbsp;<a style=”color:#4C8C2B;font-size:11px;line-height:16px;” target=”_blank” href=”https://tr.wikiloc.com”>Wikiloc</a></div>

 

Suyun Kaynağına Yolculuk Bakırçay 1. Gün

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Üçkuyular – Alsancak – Aliağa – Çandarlı

( Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır. )

 

IRMAK

Ağaç Demiş Ki Baltaya

Sen Beni Kesemezdin Ama

Ne Yapayım Ki Sapın Benden
Bak Şu Ağacın Bilincine Sen
Ölen Ben, Öldüren Benden

Bunca Analar Ağlayıp Durur Da
Akıp Gider Gelinciklerden
Kör Müdür Sağır Mıdır Bu Irmak
Ölen Ben, Öldüren Benden

Her Yerde Böyle Olmuş Bu
Önce Dağa, Taşa, Ağaca Söyletmiş Halk
Sonunda Sabahın Bir Yerinden
Uyanıp Kalmış Ayağa Irmak
Ölen Ben, Öldüren Benden

Ruhi Su

 

Öne çıkan görsel, Suyun kaynağına yolculuk pankartı, 13 kişi pankartı tutuyoruz.

Evet sevgili gezi severler, yeni bir yolda, yeni maceralar, yeni yerler, dostlar, keşifler başlıyor. Geçen yıl ilkini yaptığımız çevre kirliliğine, insan eliyle yapılan erozyona dikkat çekmek için Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes bisiklet turu başarı ile yapmıştık istediğimiz gibi. Bizler gibi çevreye, kirliliğe dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler, turlar, geziler yapıldı, yapılmakta. Bizler de değişik biçimde çevre kirliliğine dikkat çekmek için bisiklet turu yapıyoruz. Geleceğe temiz bir dünya bırakabilmek uğruna insanlara çevre bilincini anlatıp nehirlerimizin temiz akmasını sağlamalıyız. Bu yıl Bakırçay Temiz Aksın teması ile Bakırçay nehrini işleyeceğiz. Normalde ABAK turundan hemen sonra turun bitiminde Bakırçay nehrine yakın olduğumuzdan iki turu birleştirmeyi düşündük ama Şafak Omaç’ın işinden dolayı 1 hafta ileriye atmak zorunda kaldık. Tur için keşif yapma fırsatı olmadı, o yüzden rotaları bilemiyorum Şafak bu konuda çalışmış, rotaları ve kamp yerlerini belirledi. Rota konusunda ona güvenim tam. Aslında benim için de iyi olmuştu. Turun devamında Bursa’da yapılacak olan Mysia Bisiklet Festivaline katılacağımdan Bursa’ya pedal çevireceğiz. Tur bir hafta sonra başlayacağından bisiklet sürerek gideceğiz.

Şafak ile yaptığım fikir alış verişlerde Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turu için bir pankart yaptıralım diye kararlaştırdık. Şafak bana kendi çizdiği taslağı gönderdi. Taslakta; bulutlar, dağlar, ağaçlar, akan nehir ve bisiklete binen birini çizmiş. Çizim konusunda biraz kötü olmasına rağmen düşüncelerini anlatacak kadar iyi. Bisikletçi arkadaşlarımdan grafik tasarımcısı Tuğba Laçiner den yardım istedim çizim konusunda. Taslağı gönderdim ve nasıl olacağını anlattım. Tuğba da sağ olsun isteğimi kırmadı ve tasarlanan şekilde çizimlere başladı.

Aşağıda Şafak Omaç’ın deftere çizdiği taslak görünüyor. Üstte Suyun Kaynağına Yolculuk yazısı var. Altta bulutlar, İki tepe, yamaçlarda çam ağaçları, iki tepenin arasından çıkıp gelen nehir. Nehrin solunda bisiklete binmiş birisi. Sağda da köy evleri çizilmiş.

Pankartın boyutları 1 X 2 metre. Tuğba ilk çizimleri gönderdi, Şafak incelediğinde beğendi, sadece bisikletlerin gittiği yolu kaldırılmasını istedi. Tuğba onu da hallettikten sonra grafik çizimi dosya boyutu biraz büyük olduğundan bana e-posta ile yolladı. Ben de pankartın basılacağı yere e- posta ile gönderdim. Yeğenim Can fotokopide çalışıyor, branda baskısını da yaptıkları için kendisi bastırıp bana ulaştırdı. Artık bir pankartımız var.

Pankartta ; Dağlar tepeler gri renkte, dağın yamacında kaynaktan çıkan nehir çağlayandan ovaya dökülüyor beyaz köpükler saçarak. Nehir mavi renkte. Şafak’ın çizmeyi unuttuğu güneşi de iki dağın arasına yerleştirmiş Tuğba. En üstte kırmızı renkte büyük harflerle SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK dalgalı olarak yazılmış. Havada üç tane beyaz bulut. Çam ağaçları ve orman içinde küçük bir köy ve evler. Ovada akan nehrin üzerinde tahta bir köprü yerleştirilmiş. Üç bisikletçi köprüden bisikletlerini sürerken. Etraf yemyeşil çimenlerle kaplı.

Şafak’ın kendi tasarlayıp çizdirdiği taş köprü, köprünün altından köpürerek akan nehir ve kenarlarda dere taşları. Bu çizimi A 5 boyutunda şeffaf plastik kaplı bastırmış. Bu baskıları bisikletlerin önüne asacağız.

ABAK turundan döndükten sonra bir süre dinlenip tekrar hazırlanmaya başladım. Uzun bir tur olacağından yeme içme ve bol kahve için boşalan gaz tüplerini dolduruyorum. Her tüp için iki çakmak gazı tüpünü aktarmam gerek. Yanıma resimde de görüleceği gibi iki küçük, bir büyük gaz tüpü basık, mavi renkte. Sağ tarafta da çakmak gazı tüpleri uzun ve kırmızı renkte. Büyük tüp 500 gramlık 4 tane çakmak gazı alıyor. Küçük tüpler 230 gramlık, ikişer çakmak gazı doldurdum. Toplamda 8 çakmak gazı yaklaşık 1 Kilo gaz depoladım tüplere. Beni uzun süre idare eder. Dolum ile ilgili videodan da nasıl doldurulacağını görebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=dVTWSFZGE9w

Akşamdan gerekli olan tüm eşyalarımı çantalara yükledim sırası ile.  Kahve çekirdeği ve kahve değirmeni ilk başta çantaya yerleşiyor. Özel olarak bastırdığım Suyun Kaynağına Yolculuk tişörtüm de hazır. Ferdimen bizim için güzel ve anlamlı bir logo çizdi. Logoda yeşil ağaç yaprağı ve yaprağın damarları da yukarıdan aşağı doğru inerken birleşen nehir kolları gibi. Alt kısmı mavi renkte deniz dalgasını temsil ediyor. Yaprağın etrafı da kesik kesik çizgilerle çepeçevre. Logo görsel olarak hem ağaç yaprağı, hem yeşil doğada kolları birleşen nehrin denize dökülmesi, hem de bir ağacı andırıyor. Sağ üst tarafta urimbaba’CAN yazısı. Altta da SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK mavi renkte yazılı. Turuncu renkte çantalar evin holünde laminant parkelerin üzerinde. Sağda da kontrplak levha üzerine yakma olarak yapılmış Urim Baba’nın Kahvesi logosu. Logoyu  levhaya yakan arkadaşım Fatih İzgili.

Sabah erkenden uyanıp kahvaltımı yaptım. Çantalarımı aşağıya, bahçeye indirip bisikletim KUZ’a yükledim. Sokaktan bahçeyi ve bisikletim KUZ’un resmini çekiyorum yola çıkmadan önce. Resimde sarı, beyaz renkli kaldırım taşları. Sokak eğimli sağa doğru. Kaldırımda kasımpatı çiçeğim ve ıhlamur ağacım yeni açmış taze yeşil yaprakları. Bahçe kapısında bisikletim ve solda asma ağacımın gövdesi. Yeni yaprak açmış taze asma yaprakları tam da sarma yapmaya uygun. Bisikletimin arkasında bodrum kapısı tamamen açık. Solda yarım metre duvar örülü, küçük bir havuz ve düz bahçe. Duvarlar sarı renkte kırmızı desenli dökme taş örülü. Dökme taşları kendi ellerimle dökerek duvara yapıştırdım kalekim ile. Sağda bahçe demirleri metal eternit ile kaplı. İçerisi görünmüyor. Dikkat köpek var yazısından anlayacağınız gibi bahçede bir canavar duruyor. Gelen geçene havlayıp hamleler yapınca korkmasınlar diye kapattık. Rotvaydır olan köpeğimiz Leo biraz dana gibi olunca gelen geçen görünüşünden korkuyor.

Bisikletim yola çıkmaya hazır, o halde yola çıkmalı.

Telefon ile yol arkadaşım Cem Tabanlı’yı arıyorum. Yakın yerde oturan Cem ile Üçkuyular meydanında buluştuk. Cep telefonumu oradan geçen birine verip bizi çekmesini rica ettik. O da bizi kırmadı resmimizi çekti. Cem solda bisikleti ile beraber. Çantaları siyah renkte. Üzerinde açık gri tişört, koyu gri kısa pantolon, başında şapka var. Ben sağ tarafta, gri kısa pantolon, üzerimde Suyun Kaynağına Yolculuk logolu tişörtüm. Başımda kask, arkamızda Fahrettin Altay meydanı. Meydan sarı çiçeklerle bezeli. Fahrettin Altay büstü bir kaidenin üzerinde.

Cem ile birlikte sahil bisiklet yolundan Alsancak izban istasyonuna vardık. Burada Aliağa yönüne giden trene binip Aliağa’da indik. Tura gelenler ile istasyon dışında buluştuk. Toplam 13 kişiyiz. Saat 11:00 de yola çıktık. İlk başlarda Aliağa içinden ve deniz kıyısındaki bisiklet yolundan giderek trafikten kurtulduk. Aliağa dışında ana yola çıkarak bir süre gittikten sonra sola, Köstem koyunun olduğu yere yöneldik. Rotayı Şafak belirledi, o bize gideceğimiz yol hakkında bilgi verdi ve Şafak’ı takip ediyoruz. Öğle yemeğini Köstem koyunda yiyeceğiz. Turumuzda herkes kendi yiyeceğini, eşyasını ve malzemelerini taşıyor. Yiyeceğini içeceğini kendi pişirip kendisi yiyecek. Ana yoldan sapınca biraz yokuş başladı, en arkada kalan Hünkar Göcekli biraz arkalarda kalmaya başlayınca onu bekliyorum. İçime bir şüphe düştü, acaba zorlanıp bizimle gelemeyecek mi? diye. Kendisini tanımıyorum pek. Daha yeni tanıştık ve performansı nasıl bilmiyorum. Bisikleti de çok yüklü görünüyor. Bisikletinde bir arıza var, sürekli durup onunla ilgileniyor. Sonunda onu halletti ve aramıza katıldı.

Önümde giden arkadaşların resmini çekiyorum. Hünkar en arkada gidiyor. Yolun üst tarafları çam ve servi ağaçları ormanı oluşturmuş.

Yokuşlar biraz zorlasa da sonunda zirveye çıktık ve hızla aşağıdaki Köstem koyuna inmeye başladık. Yeşilliğin içinden solda görünen denize doğru gidiyoruz.

Burada küçük bir site var, sitenin önü geniş bir alan ve park olarak yapılmış. Burada çeşme yapılmış küçük kare sırçalardan ama suyu akmıyor nedense. Çeşmenin önünde bisikletim KUZ ile birlikte çekiyorum. Solda koyu yeşil yapraklı servi ağacı var.

Yeşil çimenli alana bisikletleri park edip öğle yemeği için hazırlıklara başladık. Bulunduğumuz yer sitenin önünde yeşil alan, park yeri. Çocuklar için kaydırak, salıncak gibi oyun bahçesi de var. Bisikletleri sarı mimoza çiçeği açmış ağacın altına park ettik.

Ağaçların gölgesinde herkes çıkınından bir şeyler çıkarıp öğle yemeğini yiyor.

Yemekten sonra toparlanıyoruz. Tüm katılımcılar ile birlikte pankartımızı açarak resim çekildik. Resimde görünen toplam 13 kişi soldan sağa;

1- Vedat Karakaya Antalya’dan katılıyor

2- Hünkar Göcekli Seferihisar’dan katılıyor

3- Çağdaş Lale İzmir’den katılıyor

4- Şafak Omaç Turu beraber yapıyoruz

5 – Merih Balaban İzmir’den katılıyor

6 – Ferdi Kızıl, nam-ı diğer kahramanımız Ferdimen Çorlu’dan katılıyor

7- Nafiz Sağdur Antalya’dan katılıyor

8- Cem Tabanlı İzmir’den katılıyor

9- Mehmet Ali Akyüz Antalya’dan katılıyor

10- Bahadır Özer İzmir’den katılıyor

11- Musa Yıldız İzmir’den katılıyor

12- Ceyhun Altın nam-ı diğer Şirin Baba Antalya’dan katılıyor

13- Urim Babacan turu düzenleyenlerden biriyim

Hepimiz ayakta duruyoruz. Pankart açık durumda ve etrafımız yemyeşil ağaçlar, çimler. Bisikletlerimiz sağ tarafta. Bahar ayının güneşli güzel bir günündeyiz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Artık yola çıkma zamanı deyip geldiğimiz yoldan değil de yokuşu daha az olan sahilden devam edip deniz kıyısına ulaştık. Bir süre denize sıfır olarak düzlükte gidiyoruz. Deniz sol tarafımızda, karşıda küçük tepeler ve tarlaların olduğu ova. Sahilden Çaltıdere’ye, ana yola çıkacağız.

Ana yoldan devam edip Çandarlı yoluna saptık. Yol burada tek şerit, gidiş geliş olduğundan dikkatli olarak yolun sağından gidiyoruz. Buralar hep zeytin ağaçları ile kaplı. Yolun kıyısına çeşme yapılmış sevabına ama su akmıyor. Çeşmenin yalağı, üçgen aynası, zemini seramik döşeli güzel bir çeşme.

Bakırçay nehrinin köprüsüne geldik. Köprünün başında tabelada mavi zemine Bakırçay beyaz olarak yazılmış. Köprünün demir korkuluğunun başında fosforlu yanlamasına şeritler ve araları siyah boyalı olarak yapılmış. Gece giden arabaların farları vurunca parlayan fosforlar dikkat çekmesi için yapılmış. Yoksa karanlıkta fark edemezsen nehre kesin uçarsın. Nehrin yatağı söğüt ağaçları ile kaplı, akan nehir görünmüyor bu açıdan. Önümde yeni sürülmüş bir tarla var. Boz renkli toprak yeşil ortamda kontrast oluşturmuş.

Yolda sadece bir çeşmenin aktığını görüyoruz. Burada durup suları tazeliyoruz tüm şişeleri. Çeşme buldun mu tazelemek gerek. Biraz da su içip susuzluğumuzu gideriyoruz. Mavi seramik döşeli çeşmenin anlına mermer konulmuş. Çeşmenin ismi de “YALNIZ ÇEŞME” Baştaki Y harfi silinik. Bisikletim KUZ ile birlikte mavi Yalnız Çeşmeyi çekiyorum.

Çandarlı’ya vardık sayılır, kasabaya girmeden öndekiler grubun toplanmasını bekliyorlar yol kıyısında. Çandarlı’dan günlük alışverişimizi yapacağız. Yol kıyısında bekleyen bisikletçiler, en son ben geldiğimden grup tamamlanmış oluyor.

Çandarlı içinde marketten alış verişi yapıp gerekli olan erzakları aldık. Kamp yerine gitmeden önce kasabayı şöyle bir dolaşıp Çandarlı kalesinin dibinden geçerek kamp yerine doğru gitmeye başladık. Kamp yeri Çandarlı’nın dışında, yüksekçe bir tepenin üzerindeki piknik alanı. Tepeye çıkan yol toprak ve dik bir yokuş.

Yokuşu çıkarken şöyle arkama dönüp bakınca Çandarlı kasabası ve küçük yarımada burada rahatlıkla görünüyor. Yarımada geniş bir koy oluşturmuş. Hava durgun olduğu için deniz dalgasız, sakin.

Kamp yapacağımız yere geldik sonunda. Dikili belediyesinin diktirdiği tabelada yazdığına göre burası CENNET TEPESİ olarak adlandırılmış.

Bisikletim KUZ önde, Cennet Tepesi yazılı tabela. Beyaz zemine yeşil -mavi karışımı renkte yazılı. Dikili belediye arması ve Dikili belediyesi yazısı siyah renkte. Tepe tamamen fıstık çamı dikili genç ağaçlardan oluşmuş. Toprak bir yol ve piknik alanı girişi demir sürgülü bir kapı konulmuş. Kapı tamamen açık.

Fıstık çam ağaçları sıralı, düzgün dikilmiş. Gövdeleri beyaz kireç ile boyanarak zararlı böceklerden korunmuş ve görsel olarak buraya gelen piknikçilere güzel görünmesini sağlamış. Ağaçların altına bisikletçiler bisikletleri park edip çadırlarını kurmak için kendilerine yer seçiyor.

Şerif Kılavuz, nam-ı diğer Huysuz İhtiyar bana kendi diktirdiği hamağı iki ağaca bağlayıp açıyorum. Hamağın içine girip bir süre dinlenmeye başladım. Ferdimen de beni hamakta dinlenirken çekiyor. Hamak mavi renkte, ipi beyaz ve kırçıllı kırmızı olarak ağaç gövdesine bağlı. Bağlı derken düğüm atmıyorum. İplerin ucunda karabina var, ipi ağaç gövdesine dolayıp karabinayı ipe geçirip basit, çabuk, kolay sökülür takılır halde. Hamak ilk olarak yanıma aldım ve sürekli yanımda taşıyacağım. Çadır yerine hamakta uyuyacağım bu gece. Bakalım nasıl olacak.

Sonunda herkes çadırını kurdu. Pankartımız da iplerle ağaçlara bağlayıp gerdik. SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK obası kuruldu. Ben bu gece hamakta uyuyacağım ama her olasılığa karşı çadırı kurdum.

Çadırlar kurulup yerleştikten sonra akşam yemeği için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Çoğumuzun ocağı, tavası, tenceresi var. Kendi yemeğini kendi zevkine göre pişirildi. Piknik masalarını birleştirip hep birlikte  sohbet ederek yemeğe başladık. Yemeğin yanında birer ikişer kupa şarap ta iyi gitti doğrusu. Sohbet gecenin uyku saatine kadar devam etti. Uykum gelince arkadaşlara iyi geçeler dileği dileyerek hamağa yattım.

Bu gün yaptığımız yol toplam olarak 55 Kilometre civarı

Aşağıda Üçkuyular -Alsancak yol haritası

Powered by Wikiloc

Aşağıda Aliağa – Çandarlı yol haritası

Powered by Wikiloc