29 Haziran 2018 Cuma
Eskişehir Kültür Turu
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle
Ataol Behramoğlu
Öne çıkmış olan görsel, akvaryum içinde kapalı geniş cam bölme. Bölmeye alttan giriliyor. Akvaryumda yüzen balıklar ve ben de cam bölme içinde. Beni Ferdimen çekiyor dış kısımdan.
Sabah erkenden kalkıyorum, Güneşli güzel bir güne başlarken İzmir’den arkadaşlar minibüs ile gelmişler festivale. Minibüsün arkasında üç, üstünde iki bisiklet var. Arka yan camda hippilerin barış sembolü yapılmış.
Çadır alanında henüz çadırlar tam olarak dolmamış. Çoğu yer boş, benim çadırımın yanında Ferdimen ayakta duruyor. Çadır alanı şeritlerle bölünmüş parsel parsel.
Çadırımın arkasında bisikletim KUZ duruyor park halinde. Arka bagajında sadece bir çantayı taktım, tamir takımları ve kahve takımları var içerisinde. Ferdimen karşımda sağ eli ile bisikletimi gösteriyor.
Sabah kahvesini işgal ettiğimiz çardak altında yapıyoruz. Bu çardak artık Eşpedal derneğine ait. Ve Urim Baba’nın Kahvesi olarak tabelamı da astık. Eşpedal derneğinde aktif görev alan ve organize eden Hakan Sevin kahve içmesini seviyor. Gülü seven dikenine katlanır sözünden yola çıkarak eline kahve değirmenini veriyorum. O da seve seve kahve çekiyor. Sabah Güneşi çardağın altından Hakan Sevin’in yüzüne vuruyor.
Mavi buff, mavi tişörtü ile Ferdimen bana eliyle iki kesme şeker uzatırken çekiyorum yakından bir poz.
Çardakta otururken yanımıza İzmir’den sabah gelen arkadaşım Ahmet ve Duygu geldi. Onlara da kahve pişirip ikram ediyorum.
Haliyle ilk kahveyi ben içiyorum. Kahve fincanımda Urim Baba’nın Kahvesi logo basılı, içi köpüklü kahve içmeye hazır. Ferdimen’in verdiği kesme şekerlerden birisi fincanın yanında. Geçmiş yıllarda İstanbul kahve kültüründe kahve sade pişerdi. Kahveci de fincanın yanına bir kesme şeker koyar müşterilerine böyle sunardı kahveyi. Bu sunuma “Yandan Çarklı” kahve olarak adlandırıldı. Yandan çarklı denmesinin nedeni eskiden vapurların yanında çark yardımı ile hareket ediyorlarmış. Fincan vapur, yanındaki kesme şeker de çark olarak betimlenip söylenmeye başlanmış.
Kahvaltıyı yaptık, sonrasında hep birlikte köy yollarından Eskişehir merkezine bisikletlerle geldik. Merkezde bulunan geniş ve uzun tuğladan yapılmış. Bacayı komple yan olarak çekiyorum gökteki bulutlara değercesine. Bacanın dibinde park etmiş bisikletler duruyor. Baca dipten başlayıp yukarıya doğru 2 metrede bir demir çember sarılmış.
Burada kayıt yapılıyor, bisikletin önüne takacağımız tabelalar, forma ve bufflar veriliyor. Ben de tabelamı gidon çantasının önüne takıyorum plastik cırt ile. Tabelada el ile çizilmiş bisiklet evi resmi, Urim Babacan İzmir A +, Eskişehir VelESBİT Bisiklet evi festivali 29 / 30 Haziran – 1 Temmuz 2018 yazılmış.
Eşpedal derneğinden Didem Turan, Hakan Sevin ile birlikte kayıt masasında kaydını yaptırırken.
İsmail Odabaşı da bulunduğumuz yere geldi. Ferdimen ile birlikte tandem bisiklet sürecekler. Ferdimen pilot, İsmail copilotluk yapacak. İkisinin yanında Nil Koray Yılmaz var.
Bir çok ünlü ve futbolcunun dökümden plakası yere konulmuş. İçlerinden sadece Beşiktaşlı olarak efsanevi futbolcu Hakkı Yeten plakasının resmini çekiyorum. Sol üst köşede BJK logosu, altında 1931 – 1948 futbol dönemi yazılmış. Yanında Hakkı Yeten 1910 – 1989. Altında iki defne dalı arasına Baba Hakkı’yı saygıyla anıyoruz kabartma olarak yazılı. Sol altta Tepebaşı belediyesi 2011 ve logosu. Defne yapraklarının altında Altın Ayaklar yazılmış.
Tramvay hattı buradan geçiyor çanını çala çala. Eskişehir’de her taraf tramvay hatları ile ağ örülmüş. Her yere tramvay ile ulaşabilirsiniz.
Elimde iyi resim çeken makine olunca ister istemez sanatsal çekimler yapmak zorumda kalıyorum. Tuğladan örülmüş uzun bacayı dibinden göğe yükselmiş halde çekiyorum. Tuğlalar tek tek ve gayet net biçimde görünüyor.
İzmir’den sabah minibüsle gelenler içinde arkadaşım Yılmaz Murat Bilican bisikleti ile bana poz veriyor. Saçı yok ama sakalı uzamış, üzerinde mavi tişört, altında siyah şort var.
Eskişehir’de eskiden uçak fabrikası vardı, şimdi ise tüm uçakları dışarıdan alıyoruz maalesef. Fabrika kapatıldı, sadece eğitim pistleri var. Gökyüzünde dolaşan küçük, çift pervaneli bir uçağı optik zom yaparak bacanın ucu ile yakından çekiyorum.
Zemine velESBİD Eskişehir bisiklet dermeği pankartı seriliyor, ardına da festival katılımcıları dizildi. Ben de bir poz çekiyorum toplu olarak.
Kayıt işlemi bitince bisikletlere binip yakınlardaki bisiklet temalı sanat sokağına geldik. Burada durunca sokağı kaplamış tüm bisikletçilerini çekiyorum.
Evin duvarına sadece ön tekerleği, gidonu olan yarım bisiklet duvara vidalanmış. Bisikletin pedalları yok. Gidonda sepet takılmış, içinde de saksı konulmuş. Saksıda bitki büyümeye başlamış.
Burası Kırık Pedal Sokak olarak adlandırılmış. Siyaha boyanmış kapı panjuruna kırmızı sprey boya ile Kırık Pedal Sokak Hatırası yazılmış. Yanlara da karman çorman beyaz yazılar yazılmış sprey boya ile.
Başka bir evin duvarına küçük jantlı beyaz boyalı, gidonu kırmızıya boyanmış bir bisiklet asılmış. Duvara astronot resmini bisiklete biner gibi çizilmiş. Yanlara da halkalı gezegen ve diğer gezegenler resmedilmiş. Bisikletin altına da kocaman sarı renkli Güneş var.
Binanın iç köşeli kısmına renkli kelebekler, iple bisikleti havalandırmış durumda. Bisikletin altında da tam köşede açılan fermuar çizilmiş.
Evin penceresinin altında üstte küçük, altında büyük jant, sivri kulakları ve kuyruk ilave edilerek kedi resmedilmiş. Altta da duvara kadrosu dallardan, tekerlekleri yeşil yapraklardan yapılmış bisiklet boyalı.
Binanın köşesine eğri büğrü bisikletler renkli olarak boyanmış.
Trafo binasının duvarına tandem bisiklete binen iki çılgın ihtiyar kadın resmedilmiş. Eşpedal üyelerinden iki kadın da tandem bisikletiyle resim önünden geçerken üç kişi onları izliyor. Hakan sevin de eliyle işaret ediyor tandemdekileri. Tandemi Rabia ile Didem sürüyor.
Büyükşehir belediyesinin Odunpazarı evlerinin olduğu yere geldik. Buradaki evler iki yada üç katlı, sarı badanalı. Pencere kıyıları belirgin bir şekilde kahverengi renge boyanınca evler kendini gösteriyor. Bisikletliler evlerin önündeki istinat duvarının dibinde bekliyor.
Bisikletçiler mumya müzesine girdi, ben girmedim. Nedenine gelince 6 ay önce girip dolaşmıştım mumya müzesini. İçeride bazı mumyaların resmini para ile çektiklerinden kızıp tüm çektiğim resimleri silmiştim müzeden çıkmadan.
Odunpazarı merkezindeki açık alan parkına geldik. Buraya ismini veren odunları öne çıkarıp pazarda satılan odunlar eşek arabası heykeli ile belirtmişler.
Başka bir yerde iki at koşulu odun araba heykeli var. Atlar gerçekmiş gibi duruyor. Sanki canlıymış gibi.
İki atı başlarından çekiyorum. Koşum takımları tam, iki atın arasındaki uzun direk önden ve arkadan kayışlarla bağlı. Bu at arabası iki beygir gücünde. Yani 1460 Watt ediyor.
Diğer yandaki eşek arabasında bir tane eşek var. Eşek beygirlerden küçük olduğundan eşeğin Watt olarak 600 Watt olması gerek. Eşeğe haksızlık yapılmış sanki. Aynı oranda odunu eşek tek başına çekiyor.
Odunpazarı meydanındaki çay bahçesine oturduk. Masalar kare ve küçük olduğu için iki masayı birleştirdik.
Karşımda oturan görme engelli Sadriye Görece ve Hakan bana poz veriyorlar başlarını birbirine dayamış olarak.
Odunpazarı meydanındaki evler de restore edilerek boyanmış. Soldaki beyaz, sağdaki sarı renge boyanmış. Ortak rengi kapılar ve pencereler kahverengi. Binaların altında dükkanlar var.
Başka bir sokağın girişinde seyyar tezgahlar kurulmuş. Burada resim tabloları, lületaşı ve hediyelik eşya satıyorlar. Binalar diğer sokaktaki rengin aynısı.
Şimdi de arkeoloji müzesine geldik. Müzenin dışında bisikletleri bıraktık, içeri girmeyi bekliyoruz.
Müzenin dışında yeşil çimenlerin olduğu yere dikili taş konulmuş bir kaç tane. Taşlarda değişik şekiller ve işaretler var.
Bahçenin diğer yanında lahit mezar sandukası konulmuş. Küçük boyutta hayvan heykelleri lahidin etrafına serpiştirilmiş.
Sanırım bu küçük heykeller lahitte yatan ölüyü korumak için konulmuş. O zamanlarda ölümden ve kötü ruhlardan korkanlar heykellerle kendini koruyacaklarına inanırlarmış.
Pembe ve kırmızı gül açmış, ardında lahit mezar.
Hitit uygarlığının aletlerinden olan Güneş Kursu bronz erken tunç çağı III M. Ö. 2400- 2200 Çorum Alacahöyük civarında bulunmuş. Aslında bu eser daha eski uygarlık olan Hattilere aittir. Daire içine çapraz olarak düz çubuklar yerleştirilmiş dini sembol.
Müzenin ortasında dört köşe koltuğa yorulmuş olan Ferdimen ve İsmail oturmuş dinleniyor. Gerçi İsmail görme engelli olduğundan gezip yorulacağına bizim ziyaretimizin bitmesini bekliyorlar sanki.
Mermer bir kaideye yerleştirilmiş üç yüzlü kadın baş heykeli.
Küçük, tamamı ile altından yapılmış insan eli. El bilekten başlıyor, bilek kısmında zincir takılması için halka konulmuş. Heykeli ilginç kılan işaret ve orta parmak arasına baş parmak olarak nah işareti betimlenmiş. Her halde zengin tüccar karşısındaki kişi ile pazarlık yaparken boynundaki bu nah işaretini göstererek pazarlıktaki duygularını açıkça ifade etmesi için yapılmış.
Eskiden insanlar içine sığabilecekleri küp içinde gömülüyorlarmış. Sadece alt kısmı kalmış kırık bir küp içinde insan iskeleti toprakla beraber duruyor.
Basit yapılmış geyik heykeli, ayakları alttan birleştirilmiş. Gövde ince, boynuzları ileriye, arkaya doğru kıvrık olarak uzamış. Başı ve ağzı boru biçiminde.
Beklemekten sıkılmış olan İsmail dört köşe koltuğa sırt üstü uzanmış. Ferdi bacak bacak üstüne atmış öylece oturuyor.
Müze ziyareti bitti, Eskişehir sokaklarından geçip Porsuk çayının dibindeki yoldan gidiyoruz. Bir yerde bisikletçiler durmuş arkadan gelenleri bekliyorlar.
Porsuk çayının yanında durmamızın nedeni anlaşıldı. Burada topluca resim çekileceğiz. Çay kıyısında diziliyorlar yan yana. Sponsor olan bir firmanın pankartını açıyorlar. Ben de topluca çekiyorum hepsini. Ön tarafta yaprak açmış yeşil bitkiler fışkırmış. Çayın yüzeyine ağaçların yansıması vurmuş bir tablo gibi.
İzmir’li hippi çetesini çekiyorum, Yılmaz, Sencer, Ahmet ve Enis.
Sazova parkına geldik. Burası çok geniş bir alana yayılmış yemyeşil bir park. Ağaçlar her tarafta, yerler yeşil çimenlerle kaplı. Bu kadar geniş arazide küçük bir tren ziyaretçileri dolaştırıyor yeşillikler arasında. Sazova parkında Masal şatosu, bilim parkı, hayvanat bahçesi ve sualtı akvaryum parkı var.
Parkın içinde ortaçağ benzeri kuleleri olan Masal Şatosu. Kuleler beyaz, sivri çatıları mavi renge boyanmış. Buraya Masal Şatosu ismi verilmiş. Uzaktan resmini çekiyorum sadece ağaçların arasından. Çünkü Masal Şatosunu ziyaret etmeyeceğiz.
Parkın içinde mermerden yapılmış çıplak kadın heykeli kaideye oturmuş, sağ omuzu üstünde testiye benzer bir şey tutmuş.
Bahçede büyük kaldıraç yapılmış, uzun bir direk. Kaldırma noktası kaldırılacak yere yakın, diğer taraf uzun.
Kaldırılacak yük ise Anadol marka bir araba. Araba sarı renkte, bir kaide üstünde demirlerle kaldıraca yukarıdan bağlanmış. 1000 Kiloluk arabayı bir insan gücü ile kaldıraç sistemi ile kaldırabilir. Bu park aynı zamanda bilim parkı.
Parkta çeşitli uçaklar sergileniyor. Bu uçaklar ömrünü dolmuş parkta yerini almış ziyaretçiler için. Pervaneli küçük uçar solda, jet uçağı sağda daha heybetli duruyor.
Ucu çatal iki direkten oluşan değişik rüzgar gülü. Çatalın iki ucunda daire, içi desenli kesilmiş. Kayış ve kasnaklarla hareket aşağıya aktarılıyor. Dibinde yuvarlak, geniş bir havuz, havuzdaki suyu, pompayı çalıştırarak yukarıya çıkarmayı amaçlıyor.
Yeşil çimenlere kocaman, beyaz makas saplanmış. Arka tarafta ağaçlar görsel yeşil fon oluşturmuş. Önde değişik çalışılmış mermer yapı var.
Kocaman bir küre, kürenin içine giriş merdiveni ve kapısı var. Burası uzay merkezi.
Sualtı dünyasını olduğu yere geldik. Binanın dışındayım.
Binaya giriş ücretli, 10 TL karşılığında bilet alıp içeri gireceğim. İçeriye girmeden dış camlar ayna görünümünde olunca kamera ile kendi yansımamı çekiyorum.
İçeri girip devasa akvaryumların içinde yüzen kocaman balıkları merakla izlemeye, resimlerini çekmeye başladım. Kocaman turna balıkları yüzüyor akvaryum içinde. Kalın cam arkasında yüzen balıklar geniş bir alanda rahatça yüzüyorlar. Akvaryum bir insan boyundan fazla yüksekliği var.
Büyük balıklara büyük akvaryum yapılsa da küçük balıklar için de küçük akvaryum yapılmış. Yassı, beyaz desenli sarı balıklar yüzüyor.
Vatoz balıkları yelpaze şeklinde akvaryum camına yakın alt kısmından çekiyorum bir poz. Solungaçları ve ağzı görünür biçimde.
Camdan bir tünelin içinden geçiyorum. vatoz balıkları tünelin üstünden diğer tarafa geçiyor. Biz de bu görsel şöleni izleyerek tünelde yürümekteyiz.
Silindir biçiminde yapılmış akvaryumun içinde silindir cam konularak orta bölüme geçip akvaryumu içeriden görebiliyoruz. Sadece bir kişinin girebileceği boşluğa girerek resim çekiliyorum. Beni Ferdimen çekiyor dışarıdan. Sanki akvaryumun içindeymişim gibi, etrafımda balıklar yüzüyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Vatozlarla birlikte köpek balıkları da yüzüyor.
Küçük akvaryumlarda kırmızı renkli deniz kestaneleri üç tane kumda duruyor.
Tombul ve yassı balıklar sürü halinde geziniyor bir o yana bir bu yana.
Balıklar kocaman, ilk defa bu kadar kocaman balığı akvaryumda görüyorum.
Beyaz, yassı bir balık, anlı şiş biçiminde balon yapmış. Alt ve üst yüzgeci arka kısımda arkasına doğru kuyruk gibi uzamış.
Akvaryum kısmından çıkıp sürüngenlerin olduğu bölüme geldik. Değişik boyutta taşlardan örülmüş duvardaki çıkıntı kayada üç tane kocaman kulaklı, minik hayvan yan yana oturmuş insanları izliyorlar.
Sarmal camlı ampulde baş aşağı duran renkli kertenkele hemen yanında yanan normal ampulün ısısından faydalanıyor. Burada Güneş olmadığından soğuk kanlı olan kertenkelelere ısı kaynağı oluşturulmuş.
Küçük bir semender kertenkelesi
Fareden büyük, ismini bilmediğim bir hayvanı çekiyorum.
Her ne kadar kendisi görünmese de derisi dallarda duruyor yılanın. Boyu epey uzun olan yılan eski derisinden çıkmış ama gizlenmiş kim bilir nerede.
Kuru ağaç dalına serilmiş değişik kertenkele hareketsiz duruyor. Yanakları şişik durumda. Sırtında sivri boynuzlar kuyruğuna kadar sıralanmış. Hareketsiz durmasının sebebi ekmek elden su gölden olduğu için. Avlanmasına gerek yok, karnı acıkınca yiyecekleri hazır nasıl olsa.
Gagası kalın, küt ve başından daha büyük olan kuş dalda duruyor. Tüyleri tamamen siyah, sadece yüz kısmı beyaz renkte.
Geniş bir alanda kanguru yere çömelmiş bir şeyler yiyor sanki.
Deve kuşunun değişik cinsi, yavru da olabilir, tamamen tüyle kaplı, boynu da dahil.
Diğer tarafta iki tane siyah beyaz tüyleri olan deve kuşu var.
Boynuzları burgu biçiminde olan ceylanlar yere oturmuş geviş getiriyorlar.
Zebra, siyah beyaz pijamasını giymiş, aynı renkteki deve kuşları ile birlikte bahçeyi paylaşmış.
Tahta bir duvarın ortasında uzun pencereden bakan deve karşımda vesikalık resim çekiliyor sanki.
İki lama yere oturmuş, biri beyaz, biri siyah tüylü.
Salkım söğütler büyümüş kocaman. Dalları ince, aşağıya kadar sarkıyor.
Oklu kirpiler duvar dibinde dinleniyor.
İçi boş, kuru bir kütük üzerinde arka ayakları üzerinde dikelmiş kemirgen bir hayvan. İsmini bilmiyorum.
Sadece kuyrukları siyah – beyaz halkaları olan lamurlar bir o yana, bir bu yana dolaşıp duruyorlar.
Beyaz renkli pelikan kuşları da hayvanat bahçesinde yerini almış.
Fok balığı havuzunda bir fok hızla yüzüyor. Duvarında cam bölmeye ara sıra dokunup uzaklaşıyor. Havuzun içindeki su yeşil renginde olduğundan fok balığını görmemiz zor. Sadece cam bölmeye gelince bir an için görünüyor. Ben de epey bekledim ve tam cam bölmeden geçerken resmini çekebildim. Karnı bize dönük şekilde iki yüzgeci açık olarak camın önünden yan olarak geçiyor.
Uzun çeneli dişi geyikler yere oturmuş geviş getiriyorlar.
İki tane kivi kuşu beyaz benekleri ile yan yana.
Bembeyaz zarif kuğu kuşu suda değil de çimenlere oturmuş bizleri izliyor.
Kuğunun yeri havuz olmalı, havuzda yüzen kuğuyu çekiyorum.
Sırtı mavi, alt kısmı sarı renkli papağanlar. Sırtını bana dönmüş iki papağan aşağıda bir şeylere bakıyorlar.
Başı ve göğsü kırmızı, kanatları mavi papağan tek ayağı ile dala tutunmuş, diğer ayağını el olarak bir yaprak parçasını ağzına götürmüş yemeğe çalışıyor.
Çeşitli renklere değişik papağan bir arada.
Koyun büyüklüğünde, küt kafalı tapir yere oturmuş tembellik yapıyor.
Sazova parkı geniş bir alana yayılmış, yemyeşil bir yer. Değişik ağaç türleri dikilip yerler çimen ekilerek güzel bir görünümde insanı dinlendiriyor. Park tertemiz ve bakımlı.
Parkın içini tamamen gezip dışarıda bulunan bisikletlerin yanına geldim. Burada yorulanlar kaldırım taşına oturmuş dinleniyor. İsmail ve Ferdimen çimenlere uzanmış uyuyorlar.
Bu gün ki Eskişehir turunu bitirdik, kamp alanına dönüyoruz. Hava henüz aydınlık, Güneşin batmasına epey zaman var. Bisiklet evi girişindeki kapıyı çekiyorum bahçe ile birlikte.
Güneş batmadan terasta kurulu tezgah üzerinde yemek dağıtımına başlandı. Güzel aşçılarımız aşçı şapkasını başlarına takmış, beyaz önlüklerini de giyip yemek dağıtıyorlar.
Nefis yemekleri yedikten sonra aşağıya inip akşam olmasını bekledik. Bahçede sahne hazırlandı, ses sistemi, hoparlörler takıldı. Hava kararmadan dans grubu şarkı eşliğinde başladı. Beyaz giymiş kadınlar ve siyah pantolonlu bir erkek dans ediyor grup olarak.
Seyirciler de sandalyelere oturup izliyorlar dans gösterilerini.
Dört kadın, bir erkekten oluşan dans grubu danslarını bitirip seyircileri selamlıyorlar. Erkek bir dizi yerde, kadınlar kollarını açmış durumda.
Sonra hava karardı ve müzik grubu sahnede yerini alıp güzel şarkılar söyleyerek bizleri coşturmaya başladılar.
Bu ara Dolunay çıkıp gök yüzüne yükselmeye başlarken ağacın siuleti ile birlikte çekiyorum. Ay parlak ışıklarını biz saçıyor.
Müzik öğretmeni olan Eser Büyükcan İlhan ve 13 yaşındaki kızı Ada sahneye çıkıp bizlere şarkılar söylemeye başladı.
Aşağıda şarkıların videosu, iyi seyirler.
Saatler ilerlemeye başlayınca çılgın danslar başladı. Bahçede dans etmeyen yok gibi.
Danslar coştukça coştu, horon teperek tamamlıyorlar geceyi.
Görme engelli Sadriye ve Kayseri’den Meliha yan yana bir sandalyeye oturmuş halde. Meliha ile Gökova turunda tanışmıştım, o da tesadüfen. Kendime kahve pişiriyordum bir köşede. Meliha da yanımda oturuyordu. Haliyle dört fincan kahve pişirince birini de Meliha’ya ikram ettim. Şanslı kişilerden birisi. Meliha Eskişehir bisiklet festivaline katılmış. Unutmuşum Meliha’yı. Beni görünce kendini tanıttı, kahve içtiğini hatırlatınca anımsadım. İkinci kez tanıştık böylece. Bu yaz, Ağustos ayında Kayseri de festival düzenleyecekler. Beni davet etti Kayseri’ye. Ben de seve seve gelirim dedim bu davet karşısında. Eşpedal derneğini de davet etti.
Akşamın geç saatlerine kadar şarkılar dinleyip dans ettik. Güzel bir organizasyon bizleri eğlendirdi, neşelendirdi. Eskişehir’e geldiğim için şanslıyım ve mutluyum. VelESBİD bisiklet derneğine teşekkür ederim.
Fazla geç olmadan çadırıma girip yatıyorum
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak32 Km civarı.
Yaptığımız yolun haritası aşağıda