Etiket arşivi: kayın ağacı

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu 6. Gün

21 Ağustos 2015 Cuma

Ferizaj – Prizren

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Düş gibi gelmez

düşersem de yola bir

dönmesem olur

yalnızlık her yerde

bekleyen nerde

 

televizyon radyo haberleri vız gelir

bakarım kapıya kimse vurmaz

sonra değiştiririm numarayı

gene mektup yanaşmaz

 

bilirim çok şeyler güzeldir

ama ne yazık

aşık değilim ki

gezerim gezinirim düş gibi gelmez

agim rıfat yeşeren

 

Öne çıkmış olan görsel, bisikletim KUZ önden görünüşü, arkada Tamam Taşdemir bisiklet sürüyor. Arka fon yeşil orman dokusu.

20150821_144801

Sabahın seherinde yeni doğmuş güneşin ilk ışıkları ile çadırın içinde uyanmak bu olsa gerek. Güneş bulutların altından bizlere günaydın diyor. Tüm canlılar çoktan uyanmış günlük yiyecek bulma telaşına girmiş bile. Kuşlar sabah şarkılarını söyledikten sonra geniş ovanın bereketli tarlalarında tohum, böcek, solucan ne bulursa günlük beslenmesini yapmaya gitmişler. Etrafta kuş sesleri kesildiğine göre. İnsanlar öylemi? Yiyeceklerimiz hazır bekliyor her zaman. İstediğimiz saatte oturup karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Arayıp bulmaya da gerek yok, parasını verip istediğimiz kadar yiyecek alabiliyoruz. Çalışmaya da gerek yok, cebimizde, bankada paramız var. Önceden çalışıp biriktirmişiz. İşte hayvanlardan farkımız bu. Kış şartlarında yiyecek bulamayan bazı hayvanlar hariç diğer hayvanlar her gün yiyecek arayıp bulmak zorunda. Bir de bazı kuşlar binlerce kilometre ötelerden gelip buralardaki bereketli ovada beslenip ayrıca üreyerek soyunu devam ettiriyor. Bu da var işin içinde.

Sabah sabah neler düşünüyor insan! Bizim kahvaltı hazırlanıyor restoranda, hiç emek vermeden, parasıyla… Çadırımın  içinden Güneşin doğmuş hali ağaçların ve bulutların ötesinde.

20150821_060703_HDR

Akşam telaşından restoran ve çevresinin resimlerini çekmemiştim. Hazır kimse yokken çekeyim bari. Restoran girişi, etraf ağaçlarla kaplı. İki tane bayrak direğinde bayraklar hafif rüzgarda dalgalanıyor.

20150821_062619

Dün gök kuşağı ile yağmurlu güzel bir sabah yaşamıştık. Bu gün ise bulutlar dağılmış sadece ufukta bir kaç bulut görünmekte. Hava açık ve Güneş ilk ışıklarını Kosova ovasına bereket sunuyor. Kimseyi de ayırt etmeden!

20150821_062629

Akşam çıktığımız toprak yol, hem de yokuş, ne yokuş.

20150821_062647

Kahvealtından önce kahve yapmaya başladım. Böylece kahveyi üste koymuş oldum bu sabah. Dört fincan, kamp tüpü, ocağın üstünde kahve dolu cezve.

20150821_070929

Çadırlar henüz toplanmamış, kimisi topluyor. Muhlis Dilmaç yanımda oturmuş kahve pişmesini bekliyor.

IMG-20150831-WA0033

Denis’i arıyorum cep telefonu ile. Yoldaymış az sonra geleceğinden Denis’in gelmesini bekledik kahvaltıya. Denis gelince ne olduğunu sordum? Akşam Prizren’e varınca annesi ile beraber hastaneye gidip tekrar film çekilmiş. Doktorlar kontrol edince onlar da ameliyat olmasını söylemişler. Burada ameliyat olmaya gerek görmeyip Türkiye de ameliyat olmaya karar vermiş Zafer Ve Uğur. Öğlen 14:00 te kalkan otobüs ile İstanbul’a gideceklerini söylemişler. Zafer ve Uğurla vedalaşıp yola çıkmış Denis. Denis geldikten sonra kahvaltıya oturduk.  Sabah kahvaltısını yapıyoruz bir güzel. Hesabı ödeyip yola çıkmaya hazırlanıyoruz. İnmeden ovayı şöyle bir çekesim geldi. Ovada tek tük evler ve tarlalar.

20150821_080828

Kahvaltıyı bitirip toplandık, eşyalar arabaya yüklendi. Artık yola çıkma zamanı deyip yokuş aşağı toprak yoldan dikkatlice indik. Yakın olan asfalta varınca hızlandık. Ferizaj şehrine fazla uzak değildik, hemen vardık bile. Şehrin sokaklarında bisiklet sürüyoruz.

20150821_095623_HDR

Çarşıda gideceğimiz yolu bulmaya çalışıyoruz bir süre. Ana yola çıkmadan ara yoldan Brezovica – Prevalac yoluna çıkacağız. Grup hareket edip yola çıktı ama Şahin hala hazırlanamadı bir türlü. Onu beklerken grubu kaybettik. Tarlaların arasından bir süre gittik öylece. İlk başta navigasyon çalışmamıştı cep telefonumda. Gideceğimiz yol haritası hazır yüklüydü cep telefonumda ama navigasyon uyduları göresiye kadar Şahin ile epey yanlış yolda gitmişiz bile. Yanlış yolda olduğumuzu gördükten sonra geriye dönüp doğru yola girdik sonunda. Şu navigasyonu bir türlü öğrenemedim gitti.

20150821_095813

Yaşar ile cep telefonunla haberleşip beklemelerini söylüyorum. Onlar da bizi beklediler bir köyde. Grup ile buluşunca yola devam ediyoruz.

20150821_104704_HDR

Çocuklar her yerde çocuk, hazır yakalamışken Tamam ile çocukların bir resmini çekiyorum. Daha şimdiden bisikletin zevkine varmış çocuklar. Bizleri görünce heyecanlanıyorlar. Hele resim çekilmek için hemen poz veriyor keratalar. Minik bisikletleriyle poz veriyorlar.

20150821_104806

Köyün genç bisikletçileri bir süre bizimle birlikte pedal çevirdiler. Hepsi de genç delikanlılar bir ileri gidiyor, bir geri. Aramızda fink atıyorlar.

20150821_105108

Arada durup doğanın bizlere sunduğu nefis böğürtlenlerin tadına bakıyoruz. Böğürtlenlerin olgunlaşmış olanlar siyah renkte. Pembe olanlar ham, daha teni olmaya başlamış küçükler de ileride büyüyüp olgunlaşacaklar.

20150821_110525

Ana yola paralel, dağların dibinden giden yol harikaydı bizim için. Fazla araç olmadığı için rahat biçimde geldik buraya kadar. Sol taraftaki yol ana yola bağlanıyor. O yoldan Üsküp, Sofya ve Türkiye’ye bağlanan yol. Sağdaki yol kayak merkezi Brezovica’ya gider. Aynı zamanda Prizren’e kadar yol devam ediyor. Yol tenha, fazla kullanılmıyor. Aynı zamanda Prevalac sırtına varınca 1516 metre rakıma ulaşıyorsun. Biz sağ tarafa yöneliyoruz. Tabelalarda Sağa Brezovica, sola Kaçanik tarafına gidildiğini gösteriyor.

20150821_111241

Vadi boyunca yukarılara doğru yolumuz uzayıp gidiyor. Yol kıyısında meyve satan tezgahtan meyve alıyor kimimiz.

20150821_111433

Hafif tatlı bir rampa çıkmaktayız. Farkına bile varmıyorum rampa olduğunun. Yol orman içinden gidiyor.

20150821_111621

Burası aynı Karadeniz yaylalarına benziyor. Zengin, hali vakti yerinde olan hemen bir cami yaptırıyor. İçini nasıl doldurulacak belli değil. Caminin minaresi henüz yapılmamış. Yeşil orman içinde sadece cami yapısı beton olarak görünüyor.

20150821_112435

Dağlardan gelen dere durmadan akıp gidiyor ovaya doğru.

20150821_112528

Buralarda da savaşta şiddetli çarpışmalar olmuş. Şehit mezarları yol kıyısında. Şehitlik kırmızı renge boyanmış.

20150821_113532

Terkedilmiş tek katlı bir ev, kim bilir belki de savaşta tüm ev halkı katledilmiştir. O zamandan beri evi sahiplenen olmamıştır. Bilinmez neler yaşanmış, neler olmuş Kosova’nın diğer yerlerinde olduğu gibi. Belki de yaşanmışları unutmamak için evi öylece bırakmışlar olduğu gibi. O zamana ait hatıralarıyla birlikte.

20150821_113724

Bazı yerlerde ağaçlar derenin üzerini örtmüş. Dalların altında usulca akmakta dere.

20150821_114041

Gittikçe yükseldiğimizden yeşillik daha da artıyor. İklim buralarda sert olduğundan mısırlar hala yeşil ve körpe.

20150821_114216

Artık ovanın hükmü buralarda yok. Ağaçların boyları uzamaya başladı. Hem uzamakla kalmıyor yolu da kapatmak üzere. 50 yıl elleme yoldan eser bulamazsın ağaçlardan ve bitkilerden.

20150821_114401

Yol hafif S biçiminde ormanın içinde kayboluyormuş hissi veriyor.

20150821_115218_HDR

Sırp köyüne varıyoruz, Sırp köyü kiliselerinden belli oluyor. İki kubbeli kare yapı önünde iki bina yan yana.

20150821_115548

Henüz sert yokuşlara gelemedik bir türlü. Hala hafif eğimlerde çıkıyoruz. Mısır tarlaları yol kıyısında.

20150821_120628

Cep telefonum gidonun üstünde takılı durumda olunca kendimi görmek için 10 saniye gecikmeli çekiyorum. Saç sakal iyice uzamış. Gerçi saçlar uzun zamandır uzun ama sakallar görmeyeli bayağı uzamış durumda. Hem kendimi hatırlatayım sizlere. Formamda siyah – beyaz İZMİR yazıyor.

20150821_121517_HDR

Tarlaları sulamak için su kanalında akan suyu görünce durup bir resim çekiyorum. Yeşil otların arasından tertemiz su şarıl şurul akmakta. Tarlalardaki bitkilere hayat olmaya gidiyor kanal boyunca. Durup seyretmesi bile bana hayat veriyor. Daha ne isteyeyim ki?

20150821_121714

Strepçe’ye vardık, burada mola vereceğiz. Strepçe Sırpların yaşadığı bir köy. Arnavut, Türk burada yok, zaten barındırmazlar.

20150821_122343

Arkadaşlar altında fırın olan bir cafe bulup oturmuşlar. Cafe orta katta, bina üç katlı, bisikletler yolda park halinde.

20150821_123107

Temiz bir köy Strepçe. Etrafta çöp gibi şeyler görünmüyor. Dubar kıyısında oturmak için banklar konulmuş.

20150821_123113

Tamam ben gelince ağaçlardan topladığı sarı ve kırmızı renkli erikleri veriyor elime. Sarı ve kırmızı renkler İzmir’in köklü futbol kulüplerinden Göztepe aklıma geliyor. Avucumda iki kırmızı, bir sarı erik var.

20150821_123502

Bedava internet bulunca herkes faydalanıyor bu hizmetten. Kimi haberlere bakıyor, kimi sosyal medyaya takılıyor. Kimisi de çektiği resimleri paylaşıyor.

20150821_124511

Cafede makiato içerek iyice dinlendik. Buraya kadar mola vermedik. Prevalac sırtına yolumuz az kaldı. Sadece biraz tırmanmak gerek o kadar, yani son yokuşa geldik. Yola çıktık, önümüz köyün çıkışı ve orman başlıyor.

20150821_131934

Yakında olan Brezovica köyüne geliyoruz.

20150821_131938

Brezovica kış aylarında kayak merkezi olarak kullanılıyor. Sol taraftan giden yol kayak merkezine gidiyor. Şar dağlarının zirvelerine yakın olan kayak merkezi kış aylarında oteller dolup taşıyor. Aynı zamanda günü birlik gelip kayak yapanlar da var.

20150821_132647

İşte insan ile hayvanlar arasındaki farkı burada daha iyi anlıyoruz. Buralara çok kar yağdığından hayvanların yiyeceği samanlar öbek oluşturularak yığılmış durumda. Yaz boyu ektikleri otları biçip kışa hazırlık yapıyorlar. Evcil olan hayvanlar bunu yapamadıklarından insanlar yiyecekleri ekip biçerek hayvanları besliyorlar. Elbette bunun karşılığı et, süt gibi ürünler oluyor. Doğanın bir parçasıyız, ne olursa olsun, her şey karşılıklı.

20150821_132659

Pek tadı olmasa da erikler o kadar çok ki dallar ağırlıklarından yerlere kadar sarkıyor. Pek te toplayan yok erikleri, tatsız olsa gerek. Rağbet görmüyor erikler.

20150821_133718

Dağların zirveleri bulutları topluyor çevrelerindeki.

20150821_134554

Yol bazen derenin öte yakasına geçiyor. Haliyle köprü de yapılmış, köprünün üstünde yeni haliyle KUZ poz veriyor bana. Şimdiye kadar bir sorun çıkarmadı ve iyi gidiyorum. Zorlanmadım dersem yeridir. Komponentleri değiştirmem işe yaradı.

20150821_134858

Yol ormanın içinde kayboluyor sanki.

20150821_135743

Yükseldikçe deredeki su miktarı da azalıyor. Diğer derelerden gelen su ile çoğalmış olan dere şimdi az akmakta.

20150821_135916

Ağustosun sıcak günlerinde olmamıza rağmen uzun olan otlar sararmış. Bu sararmış otlar geçen yıldan kalan otlar. Hayvanlar burada otlamadığı için büyüyen otlar kış ortamında soğuktan sararıp ölüyor. Doğa yavaş yavaş yok edecek sararmış otları. Fakat yağışlar yazın da yağdığı için yeşil çimenleri her daim görmek mümkün.

20150821_140310

Alabildiğine uzanan Şar dağları.

20150821_140852

Yol kıyısında durup resim çekenler var. Bu dengesiz kim acaba.

20150821_141018_HDR

Çaktırmadan epey çıkmışız. Aşağıdan çektiğim resmi bu kez yukarılardan çekiyorum. Vadi geniş ve bereketli.

20150821_141059_HDR

O kadar çıktığımız halde daha da çıkmamız gerek.

20150821_142217

Ormanın sesini duyuyorum, kuşlar her yerde şarkılarını söylüyor. Arada daha önce sesini duymadığım kuşlar da araya giriyor. Sık olmasa da bazen değişik melodiler ormanın sesine renk katıyor. Ormanın içinde açıklık olan otlaklığa geldiğimde cırıltı sesleri  gelmeye başladı kulağıma. Durup dinledim cırıltıları, sesler her taraftan geliyordu. Siz hiç çekirge sesi duydunuz mu? Ben şu an duyuyorum çekirge seslerini. O kadar çoklar ki duymamak imkansız. Binlerce çekirge sararmış otların arasında durmadan cırıl cırıl ötmekte. Hayvanların yemediği uzamış otları işte bu çekirgeler yiyerek ormanın düzenine katkıda bulunuyor. Otlak geniş olunca binlerce çekirge üşüşmüş durumda. Bu sayı yüzbinleri bulunca bu kez zararlı oluyor tarlalara. Ne varsa silip süpürüyor, bir şey bırakmıyorlar çekirgeler. Dağlarda bu kadar çekirgenin olacağı aklıma gelmezdi.

20150821_142453

Vadinin sol tarafı kuzey, sağ tarafı güney. Elbette bu çıktığımız duruma göre. Güney tarafı daha açıklık, ağaçları seyrek. Buraları daha çok güneş ışığı alıyor. Kuzey tarafı ise yamacın eğimine bağlı olarak daha az güneş ışığı vurmasından dolayı ağaçlar daha uzun ve daha sık. Neredeyse birbirine girmiş durumda bitkiler. Bu durumdan anlaşılan o ki ne kadar güneş ışığı o kadar az ve seyrek bitki örtüsü, ne kadar az güneş ışığı o kadar sık ve uzun bitki örtüsü.

Ormana giden yol, kim bilir nereye gidiyordur. İnsan gitmedikten sonra hiç bir zaman bilemez nereye gittiğini.

20150821_142903

Katın ağaçlarının gövdeleri birbirine yakın ve bir o kadar da uzun.

20150821_143312

Bazı yerde çam ağaçları da var ama az miktarda.

20150821_143441_HDR

Dağın sağ yamacından çıkıyoruz yukarıya doğru. Şimdiye kadar henüz sert yokuş göremedim. Eğim % 6 civarında, % 7’yi zor gördük. Bu yoldan bir çok kez araba ile geçmiştim yolcu olarak. Araba ile geçerken hep seyrettim ormanı ve etrafı. Ama bisikletle geçerken böyle güzel olacağını tahmin edemezdim. Ağaçları daha yakından görüyorum, kayalıkları, ormanın sesini, rüzgarı, yeşilin her tonunu görebiliyorum. Ve hepsini hissederek bisikletle yol alıyorum. Arabada sadece hızlı giderken görebildiğini kısa sürede görme zamanın var. Zaten rüzgarı hissetmiyorsun. Motor gürültüsü de başka sesler, ormanın sesini hiç duyamadan hızla geçip gitmek. Dönüp arkana bakmaya fırsatın bile olmuyor. Bisiklette öyle mi ya, bir an gördüğünü durup iyice bakmadan geçmiyorsun. Zaten yavaş hareket ediyorsun. Burada olsun, başka yerde olsun aynı yolu bir araba ile bir de bisiklet ile geçmenizi öneririm. Aradaki farkı görüp anlamanız için.

20150821_143444

Dağlarda daha çoğunlukla kayın ağacı görmek mümkün. Kayın ağaçları sert kış şartlarına uyumlu bir ağaç. Aynı zamanda sert kış günlerinde insanlar ısınmak için kayın ağaçlarını keserek ısınmakta. Kesilen ağacın yerine hemen yetişmeye hazır fidanlar her zaman var. Büyük ağaçlar küçük fidanların üzerini örttüğünden fazla güneş ışığı alamadıklarından zayıf ve cılız kalıyor. Güneş ışığı alan genç fidan hemen büyüyüp kocaman dalları ile diğer fidanların üzerini örterek büyümelerini önlüyor. Küçük alanda bu kadar sık yaşam olamadığı için bu sürekli oluyor. Orman kanunu bu olsa gerek.

20150821_143553

Bisikletle çıkarken daha dikkatli ve görerek çıktığımdan yolun nasıl yapıldığını anlayabiliyorum. Yolu yaparlarken eğimin fazla olmamasına dikkat etmişler. Öyle yukarı çıkmak için düz olarak tepeye yolu yapacaklarına bir kısım kayaları 5 yada 6 metre indirmişler. Buradan çıkan kaya parçalarını da çukurları doldurarak yolun tabanını güçlendirmişler. Yol % 6 eğimli olunca biraz uzasa da kıvrıla kıvrıla çıkmakta. Sol yamaçta 3 metre kadar taş kazılıp duvar halini almış.

20150821_143633

Yol yapılırken kayaları ağaçsız bırakmalarına rağmen zamanla yeni fidanlar çıkmakta kayaların çatlaklarında.

20150821_143749

Yolda giderken anlıyorsun nasıl bir çalışma yaptıklarını ve hayranlık duymamak elde değil. 2. Dünya savaşında Jozef Broz Tito önderliğinde Partizanlarla Almanlara karşı verilen savaşı kazandıktan sonra Tito Yugoslavya Cumhuriyetler birliğini kuruyor. Sosyalist bir düzende yönetilen Yugoslavya herkesin eşit ortamda çalıştığı Cumhuriyet hızlı bir kalkınma süreci ile kısa zamanda kendi uçağını yapar hale gelmişti. İşte o zamanlarda Okulların yaz tatillerinde tüm Öğrenciler kamplara giderek hem tatil yaparlardı hem de yol yapım çalışmalarına katılırlardı. Yolları kazma kürekle el birliği ile binlerce öğrenci yaz boyunca çalışırlardı. Gündüz belli saatlerde çalışma olurdu. Akşam saatlerinde kamp ateşi etrafında şarkılar, eğlenceler olurdu. Öğrenciler hem birbirleriyle kaynaşarak arkadaş olurlar, hem de şehirleri, kasaba ve köyleri birbirine bağlayacak yolları yaparlardı.

İşte bu yollar o zamanlarda öğrencilerin kazma kürekle yaptığı yollar. Sol tarafta kayalık 2 metre kadar düz olarak kazılmış.

20150821_143752

Küçük dereler bazen kendini bize gösteriyor. İşte gördüğümüz yerde durup suyun kayalardan akarken çıkardığı şarıldamaları dinlemek yetiyor dinlenmemize. Grubu götürmem gerektiğinden onlardan ayrılamıyorum. Yoksa bu derede yıkanmadan, buz gibi sular üzerimden akmadan geçmezdim.

20150821_144626

Yorulmaz demir atım KUZ beni buralara kadar getirdi. Övgüyü hakkediyor doğrusu. Kuz önde park etmiş, arkada bisiklet süren Tamam ve fon yeşil orman. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

20150821_144801

Kayın ağaçlarının kimisi o kadar uzun ki kadraja zor sığıyor.

20150821_145502

İşte buralarda da bazı yerler insan eli değmemiş. Zaten insanlar çöplerini doğaya böyle atmazlar. Henüz insanlar buraya gelmediğinden çöpler toplanmamış. Haliyle insan eli değmemiş oluyor.

20150821_145557

Her yer değişik, her taraf görülesi derecede güzel. Bu güzelliği kış aylarında kar yağdığında görmenizi isterim. Kar beyazlığı örtüğünde ormanı başka bir güzelliğe bürümüş oluyor. İşte bu anlatılmaz, görmek gerek. Kış aylarında çektiğim karlı orman görüntüsü.

10366152_897837913599702_7614118417961347416_n

Az da olsa meşe ağaçlarının yaprakları akan dereye uzanmış.

20150821_145932

İşte bu yolun kıvrımları bisikletçilerin içini kabartan bir durum. Kıvrımlarda gizli olan sihir yolculuk illetini damarlarımıza giriyor. Yol hafif kıvrımlı S biçiminde.

20150821_150722

Arada çam ağacı görünce durup resmini çekiyorum. Kayın ormanının kıyısında kendine yaşam alanı oluşturmaya çalışıyor.

20150821_151005

Toprak kaymasın diye kimi yerde taş duvar örülmüş.

20150821_151308

Bazı yerde toprak kayması olmuş, bayağı geniş bir alan.

20150821_151510

Biraz yavaş çıksak ta, öğle zamanını geçirmiş olsak ta sonunda sırta varmak üzereyiz. 500 Metre kaldı Prevalaca. Grup çoktan varmış bizleri, arkada kalanları bekliyorlar. Kimisi gitmek istemiş Prizren’e ama kimsenin gitmemesini orada hep beraber yemek yiyeceğimizi telefonda bildirmiştim. Sağda mavi tabelada Prevalac’ta kamp, karavan yapılacağını şekillerle anlatılmış. Ayrıca 500 metre kaldığı da belirtilmiş.

20150821_151645_HDR

Sırtta ki evler görünmeye başladı. Son dönemeçteyim.

20150821_152251_HDR

Prevalac beli 1515 metre rakıma ulaşmış olduk. Tabelada öyle yazılmış. Buralarda hava biraz serin, ne de olsa yükseklerdeyiz değil mi?

20150821_152643

Devamlı yeşillik görmekten evlerin şekli şemalini unutmuşum. Solda evler, sağda arabalar park etmiş.

20150821_152735

Prevalac sırtında durum, öğle yemeğini burada yiyeceğiz. Burada küçük bir kayak merkezi bulunmakta. 300 metre teleferik ile bayırın üstüne kadar gidip aşağı kadar bir güzel kayıyorlar. Karşıki dağlar Şar dağları enlemesine doğu – batı doğrultusunda. Tam arkamızda yine bir dağ var. 2000 metre civarında yüksekliği olan bir dağ. Bu da güney – kuzey doğrultusu tam sırt oluşmuş iki dağın zirvesi arasında. Buranın yüksekliği 1515 metre. Sağ tarafı 25 km kadar Prizren şehri sadece iniş var. Sol tarafından çıktık zaten. Çok ilginç bir coğrafik yapı oluşmuş ve biz buradayız. Prevalac ayrıca sayfiyelik, yazlıkçıların sıcak havalarda serinledikleri bir yer. Bir zamanlar o kadar ev yapıldı ki belediye en sonunda yıkmak zorunda kaldı. Herkes kendi kafasına göre ruhsatsız ev yapınca koca bir köy gibi olmuş. Doğal güzelliği giderek yok olmak üzereyken kaçak yapılan evler yıkılarak dur denmiş. Bisikletim KUZ ve kayak yapılan bayır.

20150821_152959

Bu da kış hali aynı yerdeki bayır. Her ter karla kaplı.

10390379_897835806933246_5175539914999009044_n

Önde gelen arkadaşlar beklemekten biraz sıkılsa da biz de gelince restorana geçip masalara oturuyoruz. Herkes kendi yiyeceğini sipariş veriyor garsona. Yemeği bir güzel yedikten sonra bir süre daha dinleniyoruz. Hareket etmeden önce arkadaşları uyarıyorum yemek masasında. Herkes dikkatli inecek, keskin dönemeçler olduğunu bildirdim. Hedef kamp alanı, herkes kendine göre serbestçe inebilir. Hava biraz serin, rüzgarlıkları giymelerini söyleyerek inişe başladık. Ben sık sık durarak resim çekiyorum manzaranın. Bisikletim KUZ da manzara ile birlikte. Şar dağlarının zirvesi bulutla kaplı görünmüyor.

20150821_170700

İniş başladı, buradan sonra pedala pek basmayacağız. Ne kadar çıktıysak bu gün hemen hemen o kadar ineceğiz. 25 kilometre sadece iniş olunca insan hep böyle olsun istiyor. Bu inişin mutluluğu, inişin hazını anca bisikletle kan ter içinde çıkarak zirveye vardıktan sonra hissedebilirsin. Ben çok mutlu hissediyorum kendimi, hem 1515 metrelik zirveye çıkmışım, hem de tur sonuna geldik bu gün. Sadece bir arkadaşımızın düşüp kolunu kırması moralimizi bozsa da tur devam ediyor ve başka sorun olmadan bitirmek üzereyiz. Prizren tarafına inen vadi.

20150821_170705

Arkadaşları serbest bırakınca önümde kimse kalmadı, sanki aceleleri varmış gibi. Zirvenin biraz altında bir çeşme var ve buz gibi suyu sürekli akmakta. Su da kireçsiz ve güzel bir tadı var. Çeşmede durup sularımı tazeliyorum. İniş henüz başladığından arkadaşların hiç biri çeşmeyi görüp durmamış. Çeşme ve KUZ.

20150821_171049

Prizren’in ortasından geçen Akdere işte yukarıdaki bu dağlardan geliyor. Dere kıyısında küçük köyler kurulmuş. Hayvancılık yapan köylüler koyun sürülerini yüksek dağlardaki otlaklarda otlatarak sut üretimi yapıyorlar. İşte bu sütlerden yapılan peynire Şar peyniri deniyor.   İlkbahar ve  yaz aylarında  üretilen  sütlerden  yapılan  peynir  pazarda kilosu 6 Euro civarında satılıyor. Pazardan alınan peynir evlerde parçalara ayrılarak bir süre kurutuluyor. Ardından büyük bir bidonun içine ilk sırayı diziliyor peynir parçaları. Üstüne kalın tuz serpiliyor bolca. Biraz da dere otu konuyor. Bunun üstüne tekrar peynir parçaları dizilerek üstüne tuz serpiliyor. Yine biraz dere otu. Böylece bidon ağzına kadar dolunca  su konuluyor bidona. Ağzı sıkıca kapatılarak kış ayları başlayasıya kadar ellenmiyor. Kış bastırınca bidon açılarak parçalar birer birer çıkarılarak kahvaltıda katık olarak yeniyor. Sadece Şar peyniri ve ekmek te yiyebilirsiniz. Öyle nefis tadı var. Tuz peyniri iyice sertleştiriyor. Keserken bıçağı kırabilir, çatal batırırken yamultabilirsiniz! Dikkat etmek gerek.. Eğer tuzlu yiyemiyorsanız bir süre suda peyniri bekleterek tuz oranını düşürebilirsiniz. Tansiyonu olanlar dikkat etmeli. Yamaçlarda kurulmuş köyler vadi boyunca.

20150821_171833_HDR

İki dengesiz de yavaş iniyor benim gibi. Arada durup resim de çekiyorlar. Yolun ve manzaranın tadını çıkarıyorlar. Aynı zamanda dikkatli iniyor Tamam, biraz çekiniyor inişte. Pek alışkın değil bizim gibi. Gerçi İrfan da yokuş aşağı kendini bırakmaz, dikkatli ve yavaş iner.

20150821_171841

Tamam dönemeçlerde iyice yavaşlıyor.

20150821_172104

Ben de onları beklediğimden resimlerini çekiyorum inişlerde, dönemeçlerde. Dönemeç 180 derece.

20150821_172106

Bir kısımda öyle dönemeç var ki 180 değil 200 derece dönmüş oluyorsun, o derece yani. KUZ dönemeç önünde park etmiş.

20150821_172115

Bazı yerlerde ağaç tünellerinden geçmek durumundayız.

20150821_175028

Buradaki dağlarda mıcır ocakları var. Altı oyulan kayalar kaymaya başlamış aşağıya doğru. Yeşil örtüye aykırı bir durum, çirkinliği göz önüne seriyor mıcır ocakları.

20150821_175331

Vadi iyice daralıyor ve bazı yerlerde kayalar oyularak tünel yapılmış. Yol bu kaya tünellerinden geçiyor.

20150821_175733

Dağların arası bu kısımda iyice daraldı ve derin yarıklar oluşmuş dik yamaçlı yerdeyiz. Dipte de Akdere akmakta.

20150821_180002_HDR

İşte kanyon gibi oluşmuş kaya kütleleri. Bir de kıvrıla kıvrıla  oluşmuş, ufuk görünmüyor. Her an bir taş düşebilir yukarılardan.

20150821_180148

Zamanla kayalar binlerce ton dağların baskısına dayanamayıp ana kayadan ayrılıp özgürlüğüne kavuşuyor. Belki de bir zamanlar denizin altında geçirdiği zamandan kalan deniz özlemini giderecek. Dereye kavuşup ufala ufala bir kum tanesi de olsa denize kavuşma hayali kuruyordur kaya parçası. Belki de bu binlerce yıl yada daha fazla sürecek. Kayalar sabırlıdır, milyonlarca yıl deniz hasreti çekmiş, bir kaç bin yıl nedir ki?

20150821_180443

Kayalık dik yamaçlar giderek alçalmakta. Demek ki Prizren’e yaklaştık.

20150821_180711_HDR

Prizren de üç dilde konuşulduğundan giriş tabelasında üç dilde yazı bize hoş geldiniz diye karşılıyor. Üç dil haricinde olanlar için İngilizce welcome ilave yapmışlar tabelaya.

20150821_181757

Esas Prizren giriş tabelası. Biraz ilerde kamp alanına varıyoruz.

20150821_181859

Kamp alanına vardıktan sonra bir süre kendi ihtiyaçlarımız ve toplanma durumuna girdik. Akşam yemeğine Muharrem abi hepimizi davet etti. Yengem Seylan ve kızı Dua bizleri nefis ev yemekleri ile ağırladılar. Akşam olunca hep beraber çarşıya giderek pastaneye oturuyoruz. Prizren’in meşhur olan Trileçe tatlısı ve boza ısmarlıyoruz kendimize. İki yuvarlak masa üzerinde trileçe tatlıları ve bardaklarda boza.

20150821_213458

Trileçe Bulgar kökenli bir tatlı. Türkçe karşılığı üç süt tatlısı. Yani keçi, koyun ve inek sütleri karıştırılıp yapılıyor. Yapılışı basitçe şöyle ; kek şeklinde pişirilen hamur tepsinin içine konuluyor. İnek, Koyun ve Keçi sütü aynı oranda karıştırarak tepsinin içine dökülüyor. Kek iyice doyasıya kadar süt konulduktan sonra üzerine şeker yakılarak elde edilen karamel sürülüyor. İşte sana Trileçe tatlısı.

IMG-20150817-WA0000

Tadı nefis ve hafif oluşu yenmesi gayet güzel. Bir de yanında bir bardak Prizren Bozası tatlının üzerine kaymak gibi. Masada ikisi de var.

20150821_213505

Böylece hayalimdeki Kosova Bisiklet Turu gerçekleşmiş oldu. Aylarca nasıl yapacağım, nasıl edeceğim diye düşünmekten helak olmadım ama biraz sıkılmakla beraber sevdiğim arkadaşlarla ve Prizrende ki akrabalarım sayesinde turu sorunsuz yaptık hep birlikte. Muhlis Dilmaç ve Yaşar Curci ile organizasyonu yaptık beraber, Kosova’ya gidiş – dönüş (program daha önce hazırdı) program gibi işleri hazırladık. Yeğenim Denis ile bir günde tüm Kosova’yı dolaşıp kamp yerleri ve gideceğimiz yolu üç aşağı beş yukarı hallettik. Prizren de Perşembe akşamı yöneticilerinden Yaşar Curci rehberliğinde tur daha güzel oldu. O da bisiklet turu nasıl olur öğrenmiş oldu ve tecrübe kazandı. Denis’in babası amcaoğlum Muharrem de tüm iyi niyeti ile misafir perverliğini göstererek etrafımızda pervane oldu. Evini bizlere açarak nefis yemekler hazırlayan yengem Seylan ve kızı yeğenim Dua’ya sonsuz teşekkürler. Arabasını bizlere vererek eşyaların taşınmasını sağlayan diğer yeğenim Lumri’ye teşekkürler.

Kosova Bisiklet festivaline katılan arkadaşlara da katıldıkları için teşekkürler

Tamam Taşdemir         İzmir

İrfan Özden                   İzmir

Mehtap Dilmaç             İzmir

Muhlis Dilmaç               İzmir

Kemal Lale                     İzmir

Ahmet Kamil Selçuk    Antalya

Şahin Bulut                    İzmir

Murat Yılmaz                 Muğla Fethiye

İdris Bal                           İzmir

Zafer Tanılkan                Ankara

Uğur Tanılkan                 Antalya Alanya

Semra Sancak                 İzmir

Serhat Ferahi Değimli    İzmir

Yaşar Curci                      Prizren

Denis Gjafiqi                    Prizren

Urim Babacan                 Prizren

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 66 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 11. Gün

12 Eylül 2013 Perşembe

Kofçaz – Kula – Sarpdere

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Bir kırlangıç

bir su birikintisi

bir parça gök. “

 

Bir şiirden düşmüş olmalı bunlar.

Böyle diyordu yoldan geçen biri.

İlhan Berk

 

Öne çıkmış olan görsel, İki borudan kare olan yalağın içe sular akıyor. Bir metre duvar ve yanları yosun tutmuş. Üzeri düz arazi, çeşme çukurda.

11-27

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıyorum, güneş pırıl pırıl çadırların üzerine vurmaya başladı. Çadırdan çıkıp güne merhaba diyerek Güneşe, ağaçlara ve dallarında güzel melodiler çıkararak öten kuşlara merhaba.. Dağlara taşlara, canlara… Güne ş tepenin üzerinde doğmuş, ışıklarını saçıyor üzerimize.

11-1

Güneşin doğuşunu seyrettikten sonra çadırı toplamaya başlıyorum.  Resimde gördüğünüz gibi bir baraka, henüz yapım aşamasında. Bitince çok güzel olacağına eminim. Fevzi Ali’nin anlattığına göre şimdilik yatacak yer olarak yapmış. Burası mutfak, bölümler çoğalıp ev halini alacak. Salon, yatak odası, misafir odası. 3 oda bir salon yapılacak. Merdiven eve dayalı, pikap Anadol kenarda park edilmiş. Bisikletim KUZ, Can ve Fevzi Ali Konuşuyorlar. Benim çadır yerde, Can henüz toplamamış.

11-2

Hep birlikte çayı demleyip bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Fevzi Ali ile bir anı resmi çekilerek vedalaşıyorum. Teklifsiz bizi bahçesinde çadır kurdurduğun için teşekkürler Fevzi Ali.

11-3

Yolcu yolunda diyerek Fevzi Ali ile vedalaşarak yola çıkıyoruz Can ile birlikte. Yolda olmak güzel, bilinmeyen diyarlara doğru, yeni yerler görmek yeni insanlarla tanışmak. Harika bir geziye devam ediyorum.

Rakım yavaş yavaş yükseliyor, kuzeye Kara denize yaklaştıkça sert balkan ikliminin tabelaları da karşıma çıkıyor. Henüz Eylül ayında olmamızdan dolayı tabeladaki gibi kar yağışı yok. Kış aylarında buralarda olmak vardı, ne kar yağardı.

11-4

Yükseldikçe yükseldik, bir de baktık ki zirveye yakın yere ulaşmışız. Dağın tepesinde radar etrafı dinliyor ve izliyor. Acaba bizi de izliyorlar mı merak ettim doğrusu. Burada yol ikiye ayrılıyor, hiç bir işaret , tabela da yok. Durup nereye gideceğimizi şaşırınca yoldan geçen tırlardan birini zar zor durdurarak Kula köy yolu ne tarafta öğreniyoruz. Tır yüklü olduğu için durması zor oldu.  Bizim de yapacak bir şeyimiz yok çünkü kamyonlardan başka bir araç ta geçmiyor ki. Elçek ile tepedeki anten ile resim çekiyorum.

11-6

Kula köyüne az kaldı, ondan önce Kocayazı köyü var. Köy yolları bisiklet sürmek için harika. Araç çok az geçiyor, bu da bizi gayet memnun ediyor. Kocayazı 2, Kula 14 Kilometre kaldığını yazıyor tabelada.

11-8

Kocayazı köyüne varıyoruz, köy sakin. Köylüler kendi işlerine bakıyorlar çünkü çalışmak zorundalar. Eğer çalışıp üretim yapmazlarsa geçim çok zor olur, insanlar aç kalırdı. Köy meydanında bir araba park etmiş, ortalık sessiz. İlkokul binası tek katlı.

11-9

Köyde ilgimizi çeken herhangi bir şeyle karşılaşmadığımızdan köyü geçip geride bırakarak yolumuza devam ediyoruz. Yola yeni mıcır dökülmüş, tekerlekler kayıp duruyor. Araç geçmediğinden mıcır ezilip ziftle karışmıyor. Buralarda yavaş ve dikkatli gidiyoruz.

11-10

Artık Istranca ormanlarına girmiş bulunmaktayız. Meşe ağaçlarının boyları uzadı, 10 metreyi geçiyor. Sert kış şartlarına dayanıklı meşeler. Yağış bol olunca ağaçların boyları da uzuyor. Etrafta değişik kuş sesleri dinledikçe bisiklet sürmek te o kadar keyifli oluyor. Parkuru çok iyi seçmişiz. Yolun toprak olması da ayrı bir zevk katıyor. Hiç olmazsa toprakla temasımız oluyor. Meşe ağaçlarının uzun ve sık gövdelerini çekiyorum.

11-11

Meşe ormanı içinde giden yolu çekiyorum.

11-12

Bazı yerle çam ormanına dönüşüyor. Çamlar kalem gibi düz gövdeleri var.

11-14

Can kendi temposunda orman içinde önümde gidiyor.

11-16

Bazen ben onu geçiyorum. Sıcaktan terlemiş olduğundan ağaçların gölgesinde serinlemeye çalışıyor.

11-15

Vadini içinde küçük bir çay eşliğinde hafif inişteyiz. Çay da kendi halinde şırıl şırıl akıyor. Hani hava da sıcak, bunaldım. Şöyle bir serinlesem diye düşüyorum.

11-17

Toz toprak ve sıcaktan bunalmışken önümde giden Can birden duruyor, yanına varınca yolun sol tarafında piknik alanını bana göstererek burada biraz mola verelim deyince hemen çayın kenarına giriyoruz.

11-18

İyi ki de girmişiz, harika bir yermiş. Yoldan pek görünmüyor güzelliği. Burayı bilenler girip burada piknik ve benzeri şeyler yapıyorlar. Bir de su bedava diye arabasını yıkayan bir köylü de burada arabasını yıkıyordu resmen. 2 tane borudan buz gibi su akıyor. Çeşme yoldan bir metre aşağıda, duvar içinde iki borudan akan sular nedeni ile duvarı yosun tutmuş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

11-27

Çay küçük olması beni ilgilendirmiyor, yeter ki aksın. Hemen şortlarımı ve terliklerimi giyip çayın içinde bir karışlık bir derinlik arıyorum.

11-19

Öyle bir karışlık derinlik bulunca hemen kendimi serin sulara bırakarak duşumu alıyorum. Yolda başka türlü duş almak imkansız. Duş ve serinleme ısınmış olan pistonlara iyi geliyor. Ara sıra pistonları soğutmak gerek. Can beni sırt üstü yatmış durumda çekiyor. Yüzdüğümü hissetmek için suda ellerimi çırpmaya başladım.

11-21

Duşumu çayın serin sularında aldıktan sonra çaydan çıkıyorum. Çayda çıra oynayacak halim yok doğrusu. Zaten bir karış su var.

11-23

Ardından toza bulaşmış eşyalarımı yıkayıp paklıyorum. Bu mola çok iyi oldu, hem serinledim hem çamaşırları yıkadım hem de dinlendim biraz. Buraya Ayva ağzı piknik alanı diye yazmışlar, güze bir isim.

11-26

Ayva ağzı dinlenme yerinde iyice dinlendikten sonra yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Burada biraz fazla zaman geçirdik, yolda olmak gerek. Yolun kıyısında devasa bir meşe ağacı görerek resmini çekmek istedim. Ağaç o kadar kocaman ki kadraja sığmadığından biraz geri gelerek Muazzam meşe ağacını komple çekiyorum. Resim de bile kesmeye kıyamam. Can meşe ağacının gölgesinde beni bekliyor.

11-29

Yolun kıyısında çeşmeler eksik olmuyor. Her çeşmede sularımı tazeliyorum, her ne kadar suyumun tamamı bitmese de her çeşmede suyumu tazeleyerek devamlı taze suyla dolaşıyorum.

11-31

Yol o kadar güzelliklerle dolu ki bunu bisikletim KUZ ile resimde görünmesini istiyorum. Onun da hakkı var değil mi. Beni Trakya’nın Istranca dağlarına kadar taşıdı, sesini soluğunu çıkarmadan. Bisikletim KUZ, toprak yol ve orman.

11-32

Orman görülmeye değecek kadar muhteşem, ağaç çeşidi çok. Çam, gürgen, palamut, kestane, kayın, meşe. Zengin bir ormanla kaplı Istranca dağları. Resim çekmeye çalışıyorum ama yetersiz kalıyor makine. Resimleri 5 Mp cep telefonumla anca bu kadar görüntü alabiliyorum. En iyisi kendi gözlerimizle görmek bu güzelliği. Manzara sürekli değişiyor ve orman beni büyülüyor adeta.

11-33

Minareyle birlikte bir köy görüyorum. Bu köy Kula köyü, Manisa da Kula ilçesi var ama aynı isimle köy olduğunu buraya gelince öğreniyorum. Arabayla, otobüsle bir çok kez Kula kasabasından geçtim ama durup şöyle bir gezmedim. Bakalım benzer isimdeki Kula köyü nasıl? Köyün birkaç evi ve caminin minaresi görülüyor.

11-34

Kula köyüne giriyoruz, tabelada öyle yazıyor.

11-35

Köyün sokaklarında ilerlerken 75 – 80 yaşlarında bir köylü el arabasıyla yürüyerek karşıdan geliyordu. El arabasının içinde arı petekleri, balın sarı rengi güneş ışıklarıyla daha da ışıltılı hale gelmiş, bileğinden sarkan körük ve körükten hafif dumanlar çıkarak sallanıyordu. Besbelli ki yaşlı köylü kovanları sağıp gelmiş. Selam verip selam alıyoruz. Yaşlı köylüden mümkünse bir parça bal alabilir miyiz diye sorunca köylü beni takip edin diyerek peşi sıra köyün kooperatif binasına geliyoruz. Adam binanın kapısını açarak bal peteklerini içeriye taşıyor. Bu arada bal kabımı adama veriyorum. Binanın dışında tahta masada oturup adamı beklemeye başlıyoruz Can ile birlikte. Yaşlı adam kabımı doldurup masanın üzerine bırakarak yanımıza oturuyor. Muhabbet ederken başka bir köylü de yanımıza gelerek muhabbete katılıyor. Nereden geldiniz, nereye gidiyorsunuz gibi klasik soru cevaptan sonra birer gazoz ısmarlıyor köylüler. Soğuk gazoz iyi gidiyor doğrusu. Gazozu  içerken bal kabımdan taşıp masanın üzerinde birkaç damla bal damladı. Nerden gördüler anlamadım sarı arılardan bir kaç tanesi gelip dökülmüş olan bala hücum ediyorlar. Sarı arılar bizi rahatsız etmeden sohbet esnasında masayı tertemiz, bir parça bal bırakmadan bitiriyorlar. Ben hem sohbet ediyorum hem de sarı arıların hareketlerini takip ediyorum. Çok ilginç bir olaydı benim için. Yaşlı köylünün anlattığına göre balın fiyatı 70 ila 80 lira arasında satılıyormuş. Yani pahalı bir bal olduğunu söylüyor bize. Gazozları içtikten sonra bal kabımı naylon poşetle sarıp çantama koyuyorum. Artık kahvaltıda bal yemeye devam edeceğiz. Balımız bir gün önce bitmişti. Yaşlı köylüye balın borcunu sorunca bu da yolcu hakkı diyerek para almıyor. Kula köyü muhtarlık binasını çekiyorum, yan tarafı kahve. Dışarıda masa ve sandalyeler konulmuş.

11-37

Teşekkürler ederek köyden ayrılıp yola devam ediyoruz. Yol tabelaları bize nerede olduğumuzu üç aşağı beş yukarı bildiriyor. Hedefimiz Dereköy, 14 km kalmış şunun şurasında. Geçitağzı 9, Dereköy 14 Kilometre olduğunu belirtiyor tabelada.

11-36

Kula köyünden ayrıldıktan sonra yol bize yine güzelliklerini gözümüze seriyor. Yeşil ve mavinin kucaklaşmasını izleyip, aralara serpiştirilmiş pamuk yığınlarının beyazlığı yeşil denizin maviliğinde derinliğinde kaybolmayı önlüyor adeta…

11-38

Yeşil denizin üzerindeki yol sağa doğru kıvrılıyor. Yol bilinmeze doğru gidiyor. Bakalım nereye çıkacak ama dönemeçten sonrasını göremiyorum henüz.

11-39

Buranın böğürtlenleri iri ve çok lezzetli. Durup durup yiyoruz afiyetle, hep ayılar yiyecek değil ya. Ama birileri topluyor galiba böğürtlenleri, olmuşlar pek az. Bunlar yol kenarında gördüklerimiz, yoksa ormanın iç kısımlarında bolca bulabilirdik. Yalnız ormanın içinde ayılarla karşılaşma olasılığımız artabilir. Ayılar nasıl yolumuzun üzerine çıkıp bizleri rahatsız etmiyorsa, biz de onların yaşadığı alanlara girip rahatsız etmemeliyiz. Sırf ayıları değil ormanın içinde yaşayan diğer canlıları da yaşadıkları yerlerde rahatsız edip yaşam alanlarını bozmamalıyız. Benim kendi düşüncem, biz de canlıyız, yaşama hakkına sahibiz. Ormanın içinde belirli yerlerde patika, orman yolunda elbette doğayı kucaklamalıyız fakat patikadan ormanın içine kesinlikle girmemeliyiz.

11-40

Uzun devasa ağaçlar ne güzel görünüyor. İnsan seyretmeye doyamıyor ama fazla içine girmeden. Bunlar kayın ağacı.

11-41

Artık Istranca ormanlarının muhteşem bitki çeşitliliğiyle etrafı seyrede seyrede her anında ciğerlerime tertemiz ve saf oksijeni çekerek 30 kusur yıldır içtiğim sigaraların dumanını temizlemeye çalışıyorum. Böyle ormanda daha ne yapılabilir ki? Bisikletim KUZ toprak yolda, ormanın içinde dinleniyor.

11-42

Şimdi böyle bir ormanda gidiyorsunuz ve yolun kıyısında muhtemelen arabadan biri suyunu içtikten sonra camdan dışarıya resimde gördüğünüz plastik şişeyi atarsa ne yapardınız!? Ben dayanamıyorum ve ormanı çirkinleştiren plastik şişeyi alarak hazine çantalarıma topluyorum. Bu benim hızımı kesse de üzgünüm. Nasıl olsa varacağım yere varıyorum. Böyle şeyler benim hızımı kesmez. Ön çantamda pet şişe ve gidona takılı beyaz hindi tüyü.

11-43

Can’a cep telefonumu verip beni çekmesini söylüyorum, o da KUZ ile beni çekiyor bisiklet sürerken ormanın içinde.

11-44

Derken Geçitağzı köyüne varıyoruz. Hava sıcak, köyden durmadan geçeriz diye düşünüyorum. Aslında buranın eski adı Burgazcık imiş, sonradan köyün ismini saçma sapan bir şekilde değiştirmişler masa başından. Ben öyle tahmin ediyorum ve bazı köy isim değişikliklerinin nasıl yapıldığını biliyorum. Köyün tabelası hedef tahtasına dönmüş. Kurşun izleri görülüyor tabelada.

11-45

Köyün içinden bir ses duyuyorum Doooooooooooonnnduuuuummaaaaaamm Kaaaayyyymmaakk.

Bu sesi 1970 ‘ li yıllarda duyardım. Dondurmacı o zamanlarda 3 tekerlekli arabasında pikap ile dondurma satardı. Plaktan ” Analar kuzusu Reyhan Reyhan ” türküsünü duyunca geldiğini anlayıp babamdan 25 kuruş para isterdim. Henüz Yugoslavya dan yeni göç etmişiz. Durumlar elverişsiz, bazen babam 25 kuruş bile verecek durumda değildi. Ben de üzülürdüm bazen dondurma yiyemedim diye. Ama çocuktuk ve dünyayı tanımıyordum. Geçim derdi yoktu çocuklar için ve benim için…

Dondurmacı Hakan’dan birer külah dondurma alıyoruz Can ile birlikte. Sıcakta da iyi gidiyor buz gibi dondurma. Istranca dağlarında dondurma bulmuşuz hem de dondurma kaymak. Daha ne olsun. Dondurmaları yerken Hakan ile sohbet ediyorum, arabasıyla köy köy gezerek dondurma satıp para kazanıyor. Geçimi bu ve babadan oğula geçmiş bu meslek. Köylerde pastane olmadığından köylülerin yaz sıcağında serinleme ve tat alma isteklerini karşılıyor böylece. Dondurmacı arabanın bagajına koyduğu dondurma kovasından kaşık ile külaha dondurma koyarken resmini çekiyorum. Kare çizgili gömlek, Güneşten yanmış teni ve gözlükleri ile poz veriyor dondurmacı Hakan.

11-46

Geldiğimiz yolu gösterir tabelada; Geçitağzı 5, Kula 15 kilometre geçtiğimizi belirtiyor.

11-48

Gideceğimiz yolun üzerinde ki köyleri ve kaç km mesafe olduğunu gösteren tabelalar var. Bakalım Can ile nereye kadar gideceğiz, nerede konaklayacağız hiç bir fikrimiz yok. Nerde akşam orda sabah, artık hangi köye denk gelirsek. Benim için sorun değil kalma konusu, sadece bir çeşme yada temiz su akan dere kenarı yeter bana. Köyün içinde gideceğimiz yönde bir çok köy olduğunu gösteren tabelalar alt alta sıralanmış. Hani derler ya 9 köy işte bahsedilen o 9 köyü göreceğiz. Umarım 9 köyden kovmazlar. Kovacaklarını da zannetmiyorum çünkü yalan söyleme huyum yok. Durum neyse ağzımdan çıkan odur. Tabelalarda yazıldığına göre en yakın köy ve en uzak yere kadar sırayla yazılmış; Karadere 9, Şükrüpaşa 19, Armutveren 22, Karanlık 25, İncesırt 27, Sarpdere 29, Gökyaka 30, Balaban 43, Demirköy 52 Kilometre mesafe olduğunu belirtmiş.

11-49

Ormanlar, ormanlar, ormanlar uzayıp giden yeşil bir okyanus. Engin ve dingin, bir o kadar da huzurlu.

11-47

Yol kıyısında kocaman bir meşe görerek resmini çekiyorum KUZ ile. Ağaç bayağı büyük ve tarihi. Tabelasından anlıyorum. Ağaç büyük olunca haliyle kadraja sığdırmam gerek. Yoksa resimde kesmeye bile kıyamam.

11-51

Can’ı ağacın dibinde çekiyorum.

11-50

Can da beni çekiyor ağaç ile, ağaç o kadar yaşlı ki gövdem yanında küçük kalıyor. Gövdemin üç katı kalınlıkta.

11-52

Tabelalarda gördüğümüz köyleri birer birer görerek geçiyoruz. Burada bir şey dikkatimi çekti, hep köylerin ismi dere ile bitiyor nedense. Bir tane dere akıyor ve dere hangi köyden geçerse önüne kara, kuru, sarp, dereköy gibi isimlerle birleştirip tabelaya giriyor. Bu bence edebiyatımızın ilerlememiş olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Şöyle özgün güzel bir isim takamamışız güzel köylerimize.

11-53

Evin sahibi kapısının dışına hayır için çeşme yaptırmış. Tanrı razı olsun, ilginç olan suyun ibrikten akması. Burada hem suyumuzu tazeliyorum hem de ibrikten akan buz gibi sudan içerek duamızı ediyoruz. Yaptıran ince düşünceli olsa gerek. İnsanın ilgisini de çekmeyi başarmış. Ben su içerken Can çekiyor.

11-54

Can su içerken, bu kez ben onu çekiyorum.

11-55

Şükrüpaşa köyüne ne kaldı ki, şunun şurasında 9 km. Köylerin arasında mesafeler kısa. Bir köyden diğerine çabuk varıyorsun.

11-56

Yol arkadaşım Can Küçükler ile gölgelerimiz önde biz arkasında yol alıyoruz. Gölgeler de uzamaya başladı. Demek ki akşama az kaldı. Can seninle yolda olmak güzel be kardeşim, harika bir insansın, kocaman yürekli.

11-57

Vadilerin derinliklerinde güneş batmış ama hava aydınlık. Akşam olmak üzere, yolumuza keçi sürüsü denk gelince kenara çekilip geçmelerini bekliyoruz. Sürü bayağı büyük. Sürünün önünde ilk önce atı görüyorum, ardından keçi sürüsü geliyor. Çoban omuzunda av tüfeği ile keçileri otlatarak kah yürüyor kah atına binerek dinleniyor. Bu kadar büyük sürü ile baş etmek anca böyle at ile başarabilir insan. Atın terkisinde çoban azığı, her şeyi var.

11-58

Arada bir kaç keçide çan var, çan sesi hiç durmadan kulağıma geliyor. Keçiler daha çok beyaz renkte, siyah kimisi. Arada tek tük kahverengi renginde olanlar da var.

11-59

Hepsinde yok ama bazı keçilerin boynunda çanlar asılı. Kimi küçük kimi büyük, onun için sürüden değişik tonlarda çan sesini dinlemek mümkün.  Her birinin ritmi ayrı. Sürü sanki senfoni orkestrası ve ormanda konser veriyor. Ben de bu konserin bir kısmını dinliyorum gözlerim kapalı. Harika bir an, kendimi düşüncelere bırakıyorum.

Çocukluğumda Kosova da babamın köyüne yaz tatillerinde geçti. Köyde her evin kendi sürüleri var. Kiminde kara sığır vardı. Her sabah sığırlar kendileri bahçe kapısından çıkarak sığır çobanını takip ederdi. Ben sığırların peşine takılmazdım çünkü köyün bir sığır çobanı vardı ve onu tanımıyordum. Akrabalarımın koyun sürüsü ile birlikte koyunları otlatırdık dere tepe çayır çimen geze geze. Sürüyü istediğim gibi sürmeye çalışırdım fakat sürünü koçu karşıma dikilir bana engel olurdu. Ben de ondan kaçardım köşe bucak. Koç sürüsüne liderlik ederken otun nerede olduğunu bildiğinden sürüyü kendisi otlatırdı. Çobana gerek yoktu sanki. Ben de çocukça oyun peşinde olduğumdan koyunların koşturarak gitmesi için kovalardım. Koç ta bana gıcık olunca yıldızımız barışmadı bir türlü. Koç bayağı iri, damızlık bir koçtu. Boynuzları 3 kıvrımdı, zaten en çok boynuzları beni  ürkütürdü. Keçiler yanlarımızdan geçerken ilk defa bisikletli görmüş olarak çekinerek geçiyorlar hızlı adımlarla. Yol kıyısında kesilmiş ağaç tomrukları istiflenmiş.

11-60

Hava birden kararıyor, bir süre karanlıkta ilerliyoruz. Kavşaklarda yol tabelalarını takip ederek en yakın köyde konaklamak gerek. Tabelada; Sarpdere 6, İncesırt 7, Balaban 19, Demirköy 28 olduğunu belirtmiş. En yakın olan Sarpdere köyüne varmamız gerek gecenin karanlığında.

11-63

Aydınlatmaları yakıp zifiri karanlıkta gidiyoruz. Bir kavşağa geldik. Burada İncesırt köyüne, sola gidileceğini işaretlenmiş. Buraya kadar 3 Kilometre gelmişiz. Sarpdere’ye daha 4 Kilometre gideceğiz. Neyse az kaldı.

11-64

Gecenin karanlığında Sarpdere köyüne vardık, bu gece burada kalacağız. Saat 08:30 oldu bile. Köyün kahvesine girerek odun ateşinde pişen çaylardan afiyetle içerek bir süre dinleniyoruz. Ocakta çay dolduran kahveciyi ve çay ocağını çekiyorum. İki taş üzerinde su konulan yedeklik, üzerinde biri küçük, biri büyük demlik var. Altta odunlar suyu ısıtıyor. Sağda bardakları yıkamak için lavabo var.

11-62

Köyde iki tane kahve var, biraz büyükçe bir köy herhalde. Karanlıkta geldik köyü tam göremiyorum. Diğer kahveye geçip akşam yemeği hazırlıklarına başlıyoruz Can ile beraber. İyice acıktık, hani derler ya kurt gibi aynen öyle. Kahvelerde lpg tüp kullanmıyorlar, ormandan bolca odun olunca odun ateşinde çay demleniyor.

Bu sefer Can kendi ocağını çıkarıyor, henüz ispirto ocağını kullanmadık Can’ın, denemek lazım.  Makarnayı benim tenceremde pişirip içine de ton balığını katınca deme lezzetine. İspirto ocağının gaz kısmının çeperi dar olduğundan çıkan alevler bir çoğalıyor bir azalıyor. Bana pek kullanışlı gelmedi doğrusu. Benim kendi yaptığım ocağın gaz çeperi daha geniş. Bundan dolayı sabit bir şekilde alev çıkıyor. Yemeğimizi yedikten sonra bulaşıkları yıkayıp kap kacağı çantama yerleştirerek yemek sonrası birer kahve pişiriyorum. Kahve de bir başka oluyor canım. Kahvede zaten kahve yoktu o yüzden kendi kahvemi kendim pişirdim. Sadece çaylar içildi kahveden. Tencere ispirto ocağında, ispirto ocağının alevleri mavi renkte. İspirto ocağı kalın bir kütük üzerine koyduk.

11-67

Köylülerle sohbet ederek vakit geçiriyoruz bir süre. Nereye çadır kurabiliriz deyince köyün camisinin avlusunda kurabilirsiniz diyorlar. Köylüleri kıracak değiliz ya çadırları caminin avlusuna kurarak yatmaya hazırlanıyoruz. Tuvalet ve su da var daha ne olsun. Can dereye girip duşunu almadığından tuvalette çeşmenin hortumuyla duşunu alıyor. Ardından çadıra girip derin bir uykuya dinlenmiş bir şekilde dalıyorum.

Her gün değişik yerler görüp harika manzaralar ve ormanın içi beni hiç mi hiç yormadı. Aksine daha çok dinleniyorum sanki. Hayat bu, her anını doyasıya yaşıyorum. Yaşamalı da insan. Yarının daha iyi olacağına inanıyorum, güzellikler bitmiyor.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 71 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc