Etiket arşivi: melodi

Antalya Manavgat – Mersin Bisiklet Festivali 5. 6. 7. Gün

5 – 6 – 7 Ekim 2015 Pazartesi – Salı – Çarşamba

5. Gün 6. Gün 7. Gün

Manavgat – Mersin Gidiş Mersin Tatili

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup

Gitmişti o kentten anımsamıyor artık

Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala

Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği

Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine

Korkular geçiren o kız nerededir şimdi

Sensiz olursam yaşayamam diyen

O liseli kız hangi kentte kaldı

Ve o sarışın

O afeti devran bekler mi hala

Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

AhmetTelli

 

Öne çıkan görsel, dostum Feyyaz Alaçam, sandalyede oturmuş bana bakıyor. Arkada dağların manzarası.

Her zaman olduğu gibi Güneş doğmadan uyanıp sabah kahvesinin hazırlığını yapıyorum. Kahveyi kendime göre hazırlayıp cezveyi ocağa sürüyorum. Zamanı da bildiğimden tam güneş doğarken kahvem pişecek.

Bakır cezvem, içinde bir fincanlık kahve ocağın üstünde pişiyor.

Kahvem pişti artık güneş doğabilir.

Cezve ocağın üstünde, kahve fincanında kahve içilmeye hazır. Önümde Manavgat sakin akıyor. Güneş tepelerin altında henüz doğmamış, eli kulağında.

Bu sabah yanımda yeni tanıştığım biri var. Sevim Salkım, Eskişehir den katılıyor kendisi. Kahve içerken benim resmimi çekiyor güneş doğarken. Tanışmamız da ilginçti doğrusu. Aspendos antik tiyatro gezisinden sonra daha henüz dönüş yolunda önümde pedallayan bir kadın şarkı söylüyor durmadan. Hep şarkıların mırıltısını duyuyorum. Kendi kendime kulaklıktan dinlediği müziğin etkisiyle şarkıları mırıldanıyor diyorum. Bir süre sonra disk freninden ses gelmeye başlayınca durup neden ses yaptığını sordu. Ben de durup disk bölümüne bakıp fren balatası diske sürttüğünü görünce alyen anahtar ile ayarını yapıp sesi kestim. Böylece Sevim ile tanımış oldum. Arızayı gidermiştik ama Sevim ile daha yakın olunca her nefes alışında ses tellerinden melodiler, notalar, şarkı mırıltıları gibi sesler çıktığını duyuyorum. Sevim’e bunun nedenini sorunca geçirdiği bir hastalıktan dolayı boğazından ameliyat olmuş, ses telleri hasar görmüş. O yüzden melodi gibi ses çıkarıyor her nefes alışında. Daha sonra geçirdiği kaza sonucunda ölümden dönmüş. Uzun süre yatakta yatıp bir deri bir kemik kalmış ve sporcu azmi ile yattığı yerden çeşitli hareketlerle tekrar kilo alıp normal hayata dönmüş. Bunun sonucunda nefes darlığı da başlayınca doktorlar spor yapamazsın, bisiklete binmen doğru olmaz deseler de o bisikleti bırakmamış. Sadece yokuşlarda biraz nefes alış verişi hızlanıyor ve tatlı melodiler daha da çoğalıyor. Birlikte Manavgat’a kadar geldik ve ben hep o tatlı melodileri büyük bir zevkle dinlemiştim yol boyunca.

İşte böyle tanışmıştık Sevim Salkım ile. Hikayesi de etkilemişti beni ve kendisini taktir ettim bu büyük azmi için.

Yüzümü güneşe dönmüşüm taburem de oturup. Elimde kahve fincanı tam da yeni doğmuş güneşin altında. İlk ışıklarını kahve fincanıma vuruyor. Güneşten geçen bir ışık hüzmesi fincanımdan geçip yere kadar ulaşıyor. Güneşin doğuşunu kahve içerek izliyorum. Sırtımda uzun kollu forma, bisiklet dişli çarkları desenli doçek forması. Kırmızı renkte ağırlıklı. Yanımda kahve takımı ve su şişem.

Beraber kahvelerimizi içtik gün doğumunda Yeşim ile beraber, kendisi çekilmek istemedi sadece benim resmimi çekmekle yetindi. Bu güzel resimler için kendisine teşekkür ederim. Tabi bu arada her nefeste melodileri dinlemek bir başka.

Güneş tepelerden kurtulup gök yüzünde yükselmeye başladı.

Festival bitti, bu sabah kahvaltı yok o yüzden kahvemi içtikten sonra eşyalarımı ve çadırımı toparladım. Sadece uzatma kablomun başlangıcında bulunan çoklu priz ortadan kaybolmuştu, artık yapacak bir şey yok. Sağlık olsun diyorum. Arkadaşlarla ve festivali düzenleyip beni davet eden Işıl Tutucu, Adnan Tutucu, Ceyhun Altın, Mustafa Sayan, Mehmet Ali Akyüz, Halil Şenel, Yıldız Güneş Güder, Emel Topaloğlu, Cem Yarımbıyık, Emel Müftüoğlu Türkücü dostum Nevzat Özdemir, Gültekin Yıldız ve adını anımsayamadığım arkadaşlara teşekkür edip kamp alanından otobüs garajına gittim. Garaj yakındı, garajda sabah kahvaltısını gevrek peynir ve çay ile yaptım. Sonra Mersine gidecek otobüslere baktım. Her zaman tercih ettiğim otobüs firması Kamil Koç akşama otobüsü varmış. Araya sora Akdeniz denen bir firmanın otobüsü sabah olunca biletimi ondan aldım. Peronunda bagaj çantalarımı ve ön tekerleğimi sökerek beklemeye başladım. Benle beraber Edirne den İlhan Balkan da Mersin’e gidecek, onunla beraberim bu yolculukta. Otobüs geldi perona yanaştı.

İki bisikletin ön tekerleği sökük, eşyalar yanında. Perona otobüs yanaşıyor.

Bisikletçiler hep sorun yaşar, ben şimdiye kadar pek yaşamadım ama bu gün bu firmanın muavini ile yaşamaya başladım. Adam resmen 20 TL istedi yoksa almam diye diretti. Tartışmanın sonunda yapacak bir şey olmadığı için mecburen kabul ettik. Arabanın plakasının resmini de çektim. Maliyeye şikayet edeceğim, benden ücret aldılar ve karşılığında fiş fatura kesmediler diye.

Otobüs firmasının ismi Güney Akdeniz yazısı ve plakası 31 AKT 01

Böylece yolculuğa sıkıntılı başlamış oldum. Otobüs sahil yolundan Mersine gitti, Gazipaşa dan sonra yol gerçekten dar, tehlikeli ve çok inişli çıkışlı olduğunu gördüm. İlkbahar sonunda Mersin’e giderken iyi ki bu yoldan gitmemişim. Akşama doğru Mersin garajına indik. İlhan Balkan kamp yeri olan Erdemli Kumkuyu’ya gidecek. Ben ise henüz erken diyerek dostum Feyyaz’ın yanına gideceğim. İlhan Balkan ile festivalde görüşürüz diye şimdilik vedalaşıyorum. Feyyaz’ın evinin adresi var. Navigasyonda adresi girince bana gideceğim yolu hemen çiziverdi. Ara sıra haritaya bakıp evi buluyorum. Dostumu ilkbahar da görmüştüm. Hemen hemen 4 ay geçmişti. Hasretle buluşup kucaklaştık. Bisikleti ve eşyaları evin balkonuna çıkarıp yerleştiriyoruz. Ailesi ile de buluştum bu arada. Yemek faslından sonra kahveler benden diyerek kendi ocağımda pişirip ikram ediyorum ev halkına.

Evin balkonundan sokak ve fazla çok katlı binalar. İki demir direk baz istasyonu cep telefonları için. Sağ tarafta tenis kortu, kimileri tenis topu oynuyor karşılıklı.

İyi bir gecenin ve dost ile tekrar karşılaşmanın verdiği mutlulukla  iyi bir uykunun ardından sabah her zaman olduğu gibi güneş doğmadan kalkıp balkonda güneşin doğuşunu apartmanların arasından hissetmeye çalıştım. Hava parçalı bulutlu, sonrasında yağmur geçişi beton yığınlarını yıkayıp geçti. Yağmur yağarken kahvemi içiyorum. Apartman aralarındaki bir kaç ağacın yeşilliği bana yetti.

Sokaktan geçen arabalar, yerler yağmurdan ıslanmış. Apartmanlar ve karşı apartmanda sarmaşık duvara tırmanmış. Giderek cepheyi kaplamış yeşil yapraklarıyla.

Ev halkı ve dostum Feyyaz uyandıktan sonra hep birlikte kahvaltıyı yaptık sohbet eşliğinde. Bu gün dostum beni yine Toros dağlarına götürmeye karar verdi. Bu kez değişik bir yere gidecektik. Annesinin kasabası olan Gözne’ye. Ama Gözne olmadı maalesef. Onun yerine Gözne’nin daha yukarılarında bulunan yangın gözetleme kulesine Dost ile götürdü. Dost hiç itiraz etmeden bizi zirvelere çıkardı. İlkbahar da yaşadığı yağ pompası arızasından sonra motor kısmen yenilenmiş  çalışması gayet iyi. Bulunduğumuz yer dağın burun şeklinde uzantısının ucundayız.

Dostum şair Feyyaz Fernando katlanır koltuğuna oturmuş, bacak bacak üstüne atarak bana poz verdi. Ben de resmini çekiyorum ardında sıra dağların uzak görünümüyle. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Katlanır sandalyelerimizi açıp oturarak birbirimize anlatacağımız hikayeler yavaş yavaş dökülmeye başladı. Açık hava, bol oksijenli temiz havada düşüncelerimiz duru olarak ne çok anlatacaklarımız varmış. Sadece bir hikayesini anlatmadı bana. Sonradan yaptığı sürprizden sonra ağzından sürprizi bozacak kelimeleri kaçırmamak için kendisini zor tutmuş. İyi ki de tutmuş yoksa benim aldığım en güzel hikaye anlamsız kalacaktı. Sen çok yaşa dostum.

İkimiz sandalyelerde oturmuş durumda cep telefonum ile elçek yapıyorum.

Epey yüksekteyiz ve üç tarafımızda çok aşağılarda. Kuş bakışı izliyoruz etrafı.  Geniş ve uzakları izlemek için doğal oluşmuş olan yerde boşuna yangın gözetleme yeri olarak seçilmemiş.

Önümde iki dikenli tel çekilmiş, aşağıda adını bilmediğim bir köyün minik evleri görünüyor.

Yangın gözetleme evi, bekçi yaz boyunca burada devamlı kalıyor.

İki katlı taş bina, alt kat geniş, üstte bir odalı, onun üstünde gözetleme terası. 5 Metre boyunda beyaz boyalı bayrak direği. Rüzgardan dalgalanan Türk Bayrağı. Bekçinin arabası binanın yanında park etmiş durumda.

Bulunduğum yerden etrafın resmini çekiyorum. Dağlar tepeler ufukta sıralanmış, bulutlar da rüzgara göre devinim içinde. Her an yağmur yağabilir.

Diğer yanımın da resmini çekiyorum. Tepeler sıralanmış. Buluttan bir parça aralık bulmuş güneş hüzmesi bize doğru demet halinde vuruyor.

Sol tarafımızda yangın kulesinden daha yüksek tepe var. Sık olmayan ağaçlar serpilmiş. Bu tarafta bulut pek yok, hava açık.

Bulunduğumuz yere yakın olan yerler sık ağaçlar orman oluşturmuş.

Dostum güzel insan olunca Toros dağlarının en güzel yerlerini seçmiş. Zaten bir şairden başka ne beklenebilir ki? İlham perisi buralarda dolaşıyor. Geniş ufuklara bakarken ilham perilerini görmemek imkansız gibi. Düşünecek zaman çok böyle yerlerde. Zaman da durmuş sanki, geçmek bilmiyor. Domates fidanı ne zaman büyümüş, çiçek açmış. Güneşten aldığı ışıkla ne zaman olgunlaşıp kızarmış belli değil. Domatese göre zaman çabuk geçmiş kısa ömründe. Şair ise mevsimleri yaşamış sanki bunları düşüncelerinde canlandırıyor.

Yangın kulesi tam bir burun ve üstü düzlük bir alan. Düzlüğün kenarları dik bir yamaç. Tehlikeye önlem olarak dikenli tel ile çevrilmiş durumda. Dikenli telin dibinde domates dikilmiş. Sonbahara girdiğimiz bu günlerde domates fidanı artık son ürünü pişirip kızartmış. Çiçek açmaya niyeti yok, yapraklarının çoğu kurumuş.

Sedir ağaçları koyu yeşil rengi ile sert kış şartlarına uyum sağlamış. Tohumlarını saklayan mor renkli kozalakları artık etrafa saçılıp yeni fidanlar oluşturacak.

Akşama kadar sohbet ediyorum Feyyaz ile. Akşam henüz hava kararmadan yangın gözetleme tepesinden Gözne’ye inip Gözne’yi ve uzaklarda hayal meyal görünen Mersin’i seyredeceğimiz park ve mesire yerinde oturuyoruz. Aşağılarda bulutlar bazen inip yağmur olarak yağıyor. Biz bulutlardan biraz yukarılardayız sanki.

Mersin’i tamamen bulutlar kaplamış iyi bir yağmur yağdığı belli. Aşağıda Gözne kasabasının evleri.

Hava karardı, Gözne manzarasını seyrederek ev yapımı Balkan rakısının şişesi yanımızda arada birer tek atıyoruz. Şişeyi İlkbaharda 1450 kilometre taşıyıp dostuma hediye etmiştim. Şişe değerli olunca dostum Feyyaz özel günlerde ve benim bir daha gelmemi beklediğinden azar azar içiyor. Tekrar buluşmamızın şerefine rakı şişesinin fa büyüklüğündeki kapağı ile sırayla kaldırıyoruz yozlaşmış dünyanın şerefine.

Aşağıda kasabanın ışıkları, daha da aşağıda Mersin şehrinin daha yoğun ışıkları göz kamaştırıyor.

Şehirlerin pisliğini yıkayan yağmurların insanların kötülüklerini de temizlenmesini umarak fa notası büyüklüğündeki kapaktan boğazımızı yakan alkol bir umut oluyor.

Karanlıkta bulutlar görünmüyor ama büyük bir devinim içinde olduklarını arada çakan şimşeklerin mavi ışıklarından görebiliyorum.

Gecenin karanlığında Zeus’un yıldırımları şimşek hızıyla bulutları aydınlatırken biz de buna karşılık avazımızın çıktığı kadar naralar atıyoruz. Kimin sesi daha çok çıkacak diye yıldırımları gürültüsüyle yarışıyoruz. Naralarımızı duyan var mı yok mu umurumuzda değil. O kadar bağırıyoruz ki yıldırımlar kendini bizden saklıyor. Sadece bulutların ardından ışıkların yansıması görünüyor.

İsyan değil bizimkisi, daha zamanı değil. Haykırışımız bulutlara, ilerde bize lazım olacak hecelere yüksek perdede buluta yükleyerek saklaması için. Zamanı gelince bulutlar haykıracak naralarımızı. Özgürlük, barış ve güzel bir dünya için.

“İstemem başımın üstünde dam,

Tabiat odam”

A. Kutsi Tecer

Gökyüzü ile karşılıklı atışmalardan sonra ortalık sakinleşiyor. Bulutlar yükünü boşaltmış yükselip gidiyor. Mersin yıkanmış paklanmış ışıkları ile bize kendini gösteriyor. Böylece ruhumuz da temizlenmiş oluyor üzerimize yağmur yağmasa da.

Gecenin ilerlemiş saatinde Mersine eve geliyoruz. Uykuyu bekletmeden yatağa girmeli. Ertesi gün Mersin’in meşhur yemeği “Tantuni” yemek için Mersin de meşhur olmayan lezzetli tantuni yapan bir yerde afiyetle yiyoruz. Bu akşam hava kararmadan Erdemli’ye kamp yerine varmalıyım. O yüzden eve gelip eşyalarımı hazırladıktan sonra bisikletimi aşağı indirip eşyaları yükledim. Dostum Feyyaz ve ailesi ile vedalaşıp yola çıkıyorum. Haritaya baktım 46 Kilometre civarı bir yolum var ve Mersin sahil yolu beni epey ileriden ana yola kadar götürecek. Yolun yarısı sahilden gidiyor. Evden yola çıkınca ilk önce sahili buluyorum.

Akdeniz ağacı olduğu belli olan geniş bir alanı gölgede bırakmış 6 – 7 ağaç sık dalları ve yeşil yaprakları ile muhteşem. Sıcak Akdeniz ikliminde bu ağaçların gölgesinde serin oturulacağı kesin.

Şöyle Akdeniz’i göreyim dedim, görmez olaydım. Resmen künklerden denize lağım akıyor ve pis bir koku burnumun direğini kıracak neredeyse. Bu manzara Mersine hiç yakışmamış. Yazık….

İnsanların ilgisini çekmek için sahil boyunca belediye savaş silahları ve araçları koymuş. Bunlardan birisi bir tane top, ne de olsa Türk’üz ve askerlikten başka bir sanat ta bilmeyiz. İnsanları öldürmek için top yeşile boyanmış.

Başka bir yerde savaş uçağı, yukarılardan insanların kafalarına bombalar yağdıran uçak.

Yakınlarda ise bir savaş gemisi, artık nasıl bir öldürme aracı olduğunu siz tahmin edin.

Sahil yolundan keyfime göre fazla basmadan aheste aheste akşamı ettim. Güneş dağların ardında kaybolmaya yüz tuttuğunda durup izliyorum.

Sağımda küçük bir sedir ağacı, solda iki uzun kavak. Dere olduğunu tahmin ettiğim çalılıkların örttüğü bir alan ve Güneşin son ışıkları tepeden kaybolurken köyün camisinin minaresine vuruyor.

Sadece bir kez mola verdim yol kıyısında bir kahvede. Akşam hava kararırken kamp alanını bulup giriş yapıyorum. Benden önce gelenler olmuş. Girişte festivalin afişi gözüme çarpıyor ilk önce. “Mersin Bisiklet Festivaline HOŞ GELDİNİZ” Ben de hoş bulduk diyorum.

Kendime iyi bir yer seçip çadırımı kurdum, Tanıyanlar hoş geldin diyor. Yeni kişilerle tanışıyorum. Festivali düzenleyen Zerrin Aslantaş ve ekibinle merhabalaşıp kaydımı yaptırdım.

Festivali düzenleyenlerin ana çadırı. Palmiye, güneş ve deniz çizilmiş bir afiş ağaca asılmış. Aynı ağaca asılmış bir bisiklet. Bisikletin ön tekerine vuran mor ışık hüzmesi. Çadırlar yeşil yeşil kurulmuş yan yana.

Eski dostlar ve yeni dostlarla oturup sohbet ediyoruz masalarda. Güzel bir festival olacağına eminim. Ortam ve dostlar güzel, sohbette anlaşılıyor. Fazla geç olmadan arkadaşlardan izin isteyip çadırıma çekilip yatıyorum.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 47 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

 

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 6. Gün. Denizli Bisiklet Festivali 3. Gün

24 Mayıs 2015 Pazar

6. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

Denizli – Tavas – Denizli

 

Denizin Delisi

 

Unutmak mı?

Delisin…

Gitmesemde bekler orada deniz.

Gelirsem, bilmelisin

Benim beklememdir burada deniz.

Gitmek gibi geleceğim

Denizin delisine

Delinin denizi gibi

O ne kadar giderse…

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, yamaçta küçük bir borudan akan çeşme. Çeşmeden akan su iki kademeli uzun yalağa akıyor. Bisikletçiler yol kıyısına toplanmış dinleniyorlar. Yamaçta çam ormanı var.

IMG_0902

Bazen sabah bir çırpıda geliyor, ortalık aydınlanmaya başlamış olarak. Sanki yeni yatmışsın gibi. Uyumak istiyorsun ama gün ışığı buna izin vermiyor. Tembellik yapmadan kalkıp kahvaltı için hazırlık yapmaya başladım. Bu gün zorlu bir parkur var önümüzde. Güzel bir kahvaltının ardından hazırlığımı yaptıktan sonra yola çıkmak için diğer arkadaşları beklemeye başladım. Artık her şey sıraya girdi, kamp yaşamı olgunlaştırdı beni. Herkes toplandıktan sonra yola çıkıyoruz. Bir süre Denizli trafiğinde ilerlemek zorunda kalıyorsak da çabucak ara mahalleye girerek Çamlık piknik alanına vardık bile. Çamlık parkı Denizlilerin ailesi ile birlikte piknik, spor, koşu, yürüyüş ve bisiklet için uygun bir yeşil alan. Belediye de çevre düzenlemesini iyi yapmış. Kırmızı renkli çiçekler yol kıyısında yeşile bir anlam katmış.

20150524_091320

Geçmiş yıllarda burada bir gece kamp atmıştık Başmakçı bisiklet festivaline giderken. Ortalık tertemiz ve bakımlı, insana huzur veriyor. Bisikletliler çamların arasındaki yoldan gidiyor.

20150524_091326

Çamlık piknik alanı kapısından giriş yapıyoruz. Buradan arabaları ile giriş yapanlar da var park içine. Ben olsam bir tane araç sokmam parka. Dışarıda arabasını bıraktırıp içeri yürüyerek girmelerine izin verirdim.

20150524_091445

Çam ormanı içinde patikalar görüyorum, temiz hava içinde yürüyüş yapanların kullandığı patika harika görünüyor. Yürümek insan sağlığına yararlı, hele böyle çam ormanları içinde olursa ciğerleri tertemiz olmaz da ne olur.

20150524_092555

Artık toprak yoldayız ve tekerleklerimiz toprağı aşkla ezmeye başlayıp izler bırakmakta.

20150524_093102

İlk düzlükte geriye dönüp te şöyle bir Denizli’yi seyrediyorum. KUZ da benim gibi park etmiş Denizli manzarasında.

20150524_093251

Sarp yamaçları olan vadide en güzel manzaralar bizi bekliyor. Tırmanıp manzara değişim gösterdikçe zihnim sanki huzura eriyor gibi. Saf, temiz henüz kirlenmemiş oksijenin her nefeste hücrelerimin gençleştiğini hissediyorum. Bir çeşit terapi yaşıyorum.

20150524_093530

Yalçın ve dik kayalıklar sanki dağı tutan bir duvar gibi. Yol tırmanmaya devam ettiğinden hızımız düşük ve etrafı seyretmekten, seyrettiğim güzelliklerin resmini çekmekten geride kalıyorum bazen. Bu benim için normal. İlk defa geldiğim yerlerde pedal çevirmek o kadar kolay değil. Her gördüğüm tepe, dağ, ağaç, kaya, çalı benim için yeni. İçime sindire sindire görerek, yaşayarak, dinleyerek usulca pedal çevirmekten zevk alıyorum. Hedef nasıl olsa belli. Herkes varsa bile sonunda ben de varacağım ama yüklü olacak heybelerim. Çünkü yeni yerlerin yükü var bende.

20150524_094345_HDR

Vadi derin, dağların tepeleri de bir o kadar yüksek. Uzaktan sivri doruklar ilginç biçimde görünüyor. Dağların ardı yeni dağlar görünmekte. Yükseldikçe bunun farkına varıyorum.

20150524_094346

Epey yol geldik ama geriye dönüp baktığımda sanki Denizli den fazla uzaklaşmamışım gibi. Şehrin binaları uzaktan görünüyor.

20150524_094756

Yol kıyısı dimdik yüksek kayalar bir duvar gibi. Yol doğal oluşmuş sanki, bir kenarı uçurum, diğer kenarı kaya duvarı.

20150524_095506

Uzaktan gördüğüm sivri kayalıkların yakınına geldim. Kayalıklar yakından daha heybetli görünüyor. Belki bir gün buralara tırmanıp tepesinde bir kahve içme fırsatım olur güzel manzara eşliğinde. Belli mi olur!

20150524_100209_HDR

Dağın tepesinde iki sivri kayalık daha belirgin.

20150524_102443_HDR

Kayalığın devamı, önde çam ağaçları.

20150524_103337_HDR

Kayalığın sol tarafı giderek alçalıyor.

20150524_103338_HDR

Ambulans bizi bekliyor, en son kim varsa onunla hareket etmekte. Burada bir su takviye molası vererek bir süreliğine dinlendik.

20150524_104003

Tırmanış hala devam etmekte ve ben böyle tırmanışlardan yılmam. Sadece durup yolun ve çevrenin güzelliğini seyrederim. Dağın tepesinden kopup gelen küçük yelin sesi bana huzur verir kısa bir dinlenmede.

20150524_104719

Dik kayalıklar muhteşem görünümü ile beni büyüler. Hayallerimden birisi kayalıkların tam ortasında küçük bir yaşam alanında zaman geçirmek. Öyle bir gün, üç gün değil. Olabildiğince çokça zaman geçirmek. Vadinin dinginliği bana yeter de artar bile. Kitap okumak, flüt çalmak, engin düşünmek, roman yazmak. Ve olabildiğince tembellik yapmak. Kartalların gökyüzünde süzülüşünü izlemek avına son hamleyi yapmadan önce. Belki üst komşum olur kartal. Bana bir tüyünü verebilir, tüyleri sevdiğimi bilir kartallar. Ne de olsa komşu hakkı var. Önümde durup su içen bir bisikletçi.

20150524_104939

Tam sırtta iki tane çam ağacı görünmekte. İşte orada masamı kuracağım, sadece bir sandalye olacak. Kalem, defter ve bir dürbün. Dürbün ile çevreyi inceleyip yazacağım romanımı. Romanımda rüzgardan bahsedeceğim. Bulunduğum yerde rüzgar hiç eksik olmaz. Rüzgarın sesi bir melodi gibidir. Rüzgar çubukları yapıp ağacın dallarına asacağım, çeşit çeşit. Hiç birisi diğerine benzemeyecek. Rüzgar çubukları dört tane, dördünün de boyu ayrı ayrı. Çubuklar artı biçiminde iki çubuk uçlarına iplerle bağlanıp sarkıtılacak. İyi ses çıkarsın diye çubukların içini boşaltacağım. Artı çubukların ortasına dereden getireceğim yuvarlak beyaz bir taşı sallandıracağım. Rüzgar estikçe sallanan çubuklar beyaz taşa değdikçe notalar yayılacak ses titreşimleriyle. Notalar düzensiz olacağından şarkı sözüne gerek yok. Rüzgarın sesi notalara eşlik edecek. İşte bu evrenin müziği. Kendi bestesini yazıp çalacak. Kalem kağıda aşkla yazmaya başlayınca müzik kelimelere dökülecek satırlar boyu.

20150524_104943

Resim çekmekten ve çevreyi gözlemekten geride kalmama rağmen benden pek uzakta olmayanlar da var.

20150524_104948_HDR

Alışkın olmayanlar tırmanışlarda yorulunca durup dinleniyor, nabız ve nefeslerini azaltmaya çalışıyor. Fazla zorlamamaları iyi olur, arada dinlenip toparlanmak gerek.

20150524_105309

Denizli’ye son bir bakış, küçük bir alandan bir parça görebiliyorum. Bundan sonra Denizli görünmeyecek.

20150524_105811

Haldır huldur gelenler yorgun olacağını bilen festival komitesi bayır olan bir yerde su molası vermiş. Ben de onların bu halini resmediyorum.

20150524_110130

Ta Denizli den bizi takip eden siyah köpek buralara kadar geldi. Canı pahasına bizden vaz geçmiyor o kadar kovalamamıza rağmen.

20150524_110133

Ferdimen yukarıdan bizleri çekmiş, anlaşılan yokuşlar yormuş. Önden gelen aceleciler bir an önce varayım diyerek yola çıkmışlar bile. Önde iki kademeli yalak, içine küçük bir borudan su akıyor sürekli. Yalakların içi su dolu. Yol kıyısında dinlenen bisikletliler. Yamaçta çam ağaçları. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0902

Kimisi iyice yorulmuş bisikletten inerek yürümeye başlamış.

20150524_112349

Yokuş devam ettikçe yılgınlık başladı kimisinde. Çık çık bitmeyen yokuşlar daha ne kadar devam edecek.

20150524_112356

Mis gibi ormanın içinde bisiklet sürmek gibisi yok. Burada görüntü kirliliği yok, insanları sıkboğaz eden beton binalar yok, dört duvar hapishaneler yok.

20150524_112701

Sadece dere yataklarında bulunan çınar ağaçları Yeşil rengin tonunu değiştiriyor. Bir de yeni filizlenmiş çam ağaçlarının uçları.

20150524_112707

Yıpratıcı yokuşlar sık sık mola gerektirdiğinden verilen molada İzmir de oturan Gülhan şimdiye kadar hiç kahvemi içmemiş. Eh bu isteğini İzmir de değil ama memleketi Denizli de içirmem gerek diyerek hemen kahve takımlarını çıkardım. Nasıl olsa kahve içen olur diye cezveyi doldurup pişirmeye başladım. Kahve kokusunu alan etrafıma doluştu. Kedinin ciğere baktığı gibi bakıyorlar. Yapacak bir şey yok sadece şanslı olan iki kişi kahvemi içecek. Kahve fincana döküldükten sonra Gülhan ve ben birer fincanı alarak kalan iki fincanı dileyen içebilir dedim. Bir kişi kendi içti diğer fincandan beş kişi birer yudum içerek paylaştı. Dağ başında ilk defa kahve piştiklerini görünce şaşkınlıklarını görecektiniz. Kahve de ceviz ağacının altında iyi gitti doğrusu.

IMG_0890

Yol açılınca küçük bir mağara ortaya çıkmış. Acaba koca dağların içinde ne kadar böyle mağara saklıdır. Henüz bilinmemiş, keşfedilmemiş, toprak altında, kayalar içinde.

20150524_112857

Vadi derinliği burada azaldı, artık dereyi görebiliyorum. Dere kıyısında ki ağaçların rengi çam ağaçlarına göre açık yeşil. Kışın sert soğuklarında yapraklarını dökmüş, kış uykusuna yatmış olacak. Her yıl bahar ayında yeniden açtığı için yapraklar taze yeşil görünmekte.

20150524_113019

Devasa meşe ağacı, o kadar geniş alanı kaplıyor ki uzaktan çekmenin olanağı yok. Zaten o anda geçen bir bisikletçiyi görünce iyi bir kompozisyon yakalamış oldum.

20150524_113338

Orman yolunu güzel yapan en önemli özellik yolun üstünü ağaç dalları ile örtülmesi. Bu durumda dallardan dökülen çam kozalakları da yolda ayrı bir desen oluşturmakta. Ormanın içine doğru giden yolu bıkmadan oturup seyredesim geliyor. Çam kokuları baharda coşmuş çiçek polenleri arıları cezbetmekte. Havada sarı çam polenleri uçuşuyor kuş cıvıltıları sesleri arasında. Bal arılarının minik kanatlarından çıkan kanat sesleri bile duyuluyor. Tatlı bir bahar yorgunluğu çöküyor üzerime.

20150524_113450

Ben ormanda hayaller kurarken grup yine dinlenmeye geçmiş yine. Yorulmadığım için dinlenme ihtiyacı hissetmiyorum bile.

20150524_114134_HDR

Herhalde sert pedal basmaktan kiminin pistonları aşırı ısınmış. Akan dereye girerek pistonları soğutmaktalar.

20150524_114229

İşte buraya bir kulübe yapmalı ama doğaya uyumlu. Burada yaşayan canlıları rahatsız etmeyecek biçimde. Su da var sürekli akan. Güneşin altında çimenlere uzanıp tembellik yapmalı. Hayaller kurarak, hayal kurmak iyidir. Kurduğun hayaller gerçekleşmese de hayal kurduğun anlar ortamla birleşince sanki gerçekmiş gibi gelir insana. Mutlu olursun. Küçük bir dere yeşil çimenler arasından akıyor. Derenin solunda kalın gövdeli söğüt ağacı var. Gövdesi tamamen sağa yatıp dalları yukarı yükselmiş.

20150524_114320

Bulunduğumuz yer aynı zamanda orman yollarının kesiştiği çatak. Burası İbişin Kahvesi, yol Sünnetçikaltı orman yolu buradan gidiyor. Tabelaya öyle yazılmış.

20150524_114328

Buradan da Çamlık Tavas orman yolunda gidebilirsiniz.

20150524_114349

Üçüncü yol da Çakıroluk orman yolu. Kim bilir nerelere gidiyordur. Benim için en güzel yerlerden biri. Çünkü henüz gitmediğim bir yol. Eğer gidersem güzellikleri göreceğimden eminim.

20150524_114452

Grup pistonları soğuttuktan sonra yola çıktı. Ben etrafta resim çekerken hareket eden grubu da çekmiş oldum. Yolun eğimi aşağıdan buraya, buradan yukarıya doğru çok tatlı ve giden bisikletliler harika görünüyor. Çimenler üzerinde üç tane çam tomruğu yatıyor.

20150524_114514

Çiçek pasajından sarı laleler almaya gerek yok. Burada doğal sarı çiçekler var ve kokusunu içinize derin derin çekebilirsiniz. Ama koparmadan, yerinde her şey güzeldir.

20150524_114902

Bir ara önlere geçmişim, durup geriden gelenlerin bir kaç resmini çekeyim dedim. Bu arada KUZ da çekilmeli değil mi?

20150524_114908

Aaaaa Ferdimen de kadrajıma giriyor. Ne güzel, Yol arkadaşımı görünce sevindim. Uzun süre olmasa da sabahtan beri beraber pedal çevirmediğimden özlemişim Ferdimen’i. Ardından çekebildiğim kadar resim çekiyorum aşağıdan gelenleri.

20150524_114915

Bir grup bisikletçi yokuşu çıkıyor.

20150524_114919

Arkadan gelenler.

20150524_114921

Gelmeye devam ediyorlar.

20150524_114925

Gelenler bitmek bilmiyor.

20150524_114928

Neyse az kaldı, gelenler azaldı sanki.

20150524_114932

Son gelenleri de çekiyorum.

20150524_114938

Hepsi geçince arkalarından da bir poz çekiyorum.

20150524_115953

Artık tırmanış bitti, tam tepedeyiz ve tepede çayırlık var. Tam da yayla dedikleri yer. Geniş bir alan çayırlık, ardı çam ormanı.

20150524_121626

Yolcular içsin diye çeşme yapmış hayırsever birisi. Yolcu için yoldaki en değerli şey çeşmedir benim için. Yol yorgunluğunu bir yudum su ile giderirsin. Tanrıya ve yaptırana dua ederek minnettarlığını yürekten verirsin düşünmeden.

20150524_115956

Zirveden sonra inişimiz hızlı oldu. Resim çekecek pek te manzara olmadığı için durmaya gerek yoktu. Sadece koyun ağılından geçerken iki çoban köpeği için durdum. Geri kalan yolu çarçabuk aşarak öğlen yemeğini yiyeceğimiz Kızılcabölük köyüne vardım. Benden önce gelenler yemeğini yemiş bile. Hemen nefis köy yemeğini alarak afiyetle yedim. Ormanın temiz havası acıktırdı beni. Yemeğin ardından kahve iyi gider diyerek yeni tanıştığım Öğretmen Fatoş ile içerek sohbet ettik. Fatoş kahve hastası olduğu için benim kahvenin kokusunu almış olacak. Piknik masasında bizi çekiyorlar kahve içerken.

20150524_133722

Kahvenin tatlı sohbetinden sonra köyde bulunan Hanife – Ahmet Paralı tarafından yöreden toplanmış el sanatları ve tekstil müzesini geziyoruz hep birlikte. Paralı yazdığına bakmayın, soyadları Paralı. Yoksa müze beleş. İlk önce tabelasını çekiyorum müzenin.

20150524_143227

Müzenin içinde birbirinden güzel giysiler cam bölmelerde sergilenmekte. Hepsinin resimlerini tek tek çektim. Hepsi de renkli ve birbirinden güzel olunca çektiğim resimler de biraz çok oldu. Camlı bölmeler iyi de resim çekerken yansımalar görüntüyü biraz bozuyor.

20150524_143323

İnce baş örtüleri işlemeli ve katlanmış üst üste.

20150524_143329

Gelinlerin giydiği kıyafetler.

20150524_143345

Renkli gecelik elbiseler.

20150524_143356

Desenli baş örtüleri.

20150524_143408

Camda insanlar yansıyor, Türk motifi işlemeli kumaşlar.

20150524_143417

Pembe gecelik.

20150524_143429

Beyaz tüylü gelinlik.

20150524_143432

Elbiseler yanında çeşitli ev eşyaları, av silahları da sergilenmiş. Avlanmış olan geyiğin çatallı boynuzu, fişeklik, tüfek ve el feneri duvara asılmış.

20150524_143543

Dolapların içi eşya dolu, sandıklar ve üzeri işlemeli örtülerle örtülmüş.

20150524_143555

Camlı gömme dolap içine eski hesap makineleri ve daktilolar konmuş.

20150524_143632

İlk okul sıralarına oturunca Memleketimdeki ilk okul anılarım geldi. Gerçi silinmiş olan anılar pek hatırıma gelmese de beraber aynı sırada oturduğum kız arkadaşım bazı anıları anlatmıştı. Hatırlamasam da pek güzelmiş o günler, çocukluk günlerim. Minik sıralarda minik kalplerimizle güzel Öğretmenimizden A Be Ce’yi heyecanla öğrenmek ne güzeldi, ne güzel… Yanımda Gülhan Etiler var.

20150524_143740_Burst06

Denizli olunca akla tekstil gelir. Köylerde dokuma aletleri ile çeşitli tekstil ürünleri soğuk kış günlerinde dokuyarak kendilerine kazanç sağlıyor. İplik ve dokuma aletleri, tezgahları da sergilenmiş.

20150524_143848

Çember şeklinde iplik dolanan alet tahtadan yapılmış.

20150524_143853

Evlerde kullanılan küçük dokuma tezgahı, bir kısım enine şeritli kumaş dokunmuş.

20150524_143857

Kızılcabölük ile ilgili gazetede çıkan haber sayfası da müzenin bir köşesine asılmış.

20150524_144130

Müzede ayrıca ev eşyaları, hamur tekneleri, sepetler, tarım aletleri bölümünde ağaçtan günümüzde de kullanılmakta.

20150524_144211

Kocaman kağnı tekerleği ve çeşitli boyda sepetler.

20150524_144217

Kağnı ve araba tekerlekleri, çatal biçiminde yabalar duvara yaslanmış.

20150524_144222

Demir aletleri yapan demirci ocağını görmek beni eskilere götürüyor. Amcamın karöser atölyesinde kamyon kasalarının her türlü demir aksamını yapmak için körüklü demir ocağı vardı. Kok kömüründe kor hale gelince peynir kıvamındaki demir örsün üzerinde ustanın çekiç darbeleri ile şekil almasını büyülenmiş olarak seyrederdim. Elinde çekiç olan usta ve yardımcısının elinde balyoz karşılıklı demir parçasını sırasıyla döğerlerdi.  Çekiç darbelerinin çıkardığı ses sanki müzik ritminin temel parçasıydı. Usta seri çekiç darbelerinde maşa ile tuttuğu parçayı çevirmek istediğinde boşa çekiç  vurdu mu çırağı da bunu anlar o da boşa vurarak ustanın yassılaşan demir parçasını çevirmesine yardımcı olur. İşte o arada çekiç seslerinin boşa vuran tonu değişir. Bir çeşit ara nağme notaları oluşmuş olur. Bu ritme kendimi kaptırır iş bitesiye kadar seyrederdim bıkmadan.

Bu döğme işi seri ve çabuk olmalıydı. Çünkü ateşten çıkan demir 1200 dereceye ulaştıktan sonra normal sıcaklıkta hızla soğuyup sertleşir ve rengi solmaya başlar. Bir dakikada dövülen demir soğuyunca çekiç darbelerini artık hissetmez, sertleşmiştir soğuyunca. Usta demir parçasını tekrar ateşin içine sokup körükle iyice canlandırarak demirin ısınmasını beklerlerdi. Verilen arada usta ve çırak terini siler, testiden serin sularını içerlerdi içlerindeki ateşi söndürmek için. Çocukluk günlerimde seyrettiğim demir işçiliğini çıraklık yapmaya başladığımda balyoz ile amcama eşlik ederdim. Alın teri bu olsa gerek. Ve ben bunları yaşadım…

Türklerin orta Asya da demir dağını eritip demircilik mesleğini günümüze kadar süre getirmişlerdir. Şimdilerde demir işleri modern makinalarla daha çabuk, daha ucuz ve az işçilik ile yapıldığından demircilik mesleği giderek yok olmakta. Aşağıda demirci ocağı, kömür, çekiç, balyoz ve maşaları çekiyorum.

20150524_144241

Kocaman cam şişelerde, yağ, sirke, şarap saklanırdı.

20150524_144247

Soldaki büyük, sağdaki daha küçük küp. Ortasında demir çemberli sepetin içinde cam damacana şişesi.

20150524_144257

Eskilerde evler tek göz odadan oluşurdu. Oda geniş ve büyüktü. İçinde yaşam için ne gerekirse hepsi vardı. Ocak, mutfak eşyaları, kap kacak, oturacak minderler. Aynı zamanda gece döşek olurdu. Günlük ekmek teknede yoğrulur, güveçte yemek pişerdi ocakta. Küçük el değirmen taşında bulgur öğütülürdü gaz lambasının ışığında. Sofra ortaya kurularak yenirdi. Kendi tezgahlarında dokudukları renkli desenli kilimler serilir. Kalın duvarlar kış aylarında soğuğu içeri almaz, yaz aylarında da sıcağı. Hep serin kalır. Odanın bir köşesinde de banyo yapmak için hamamcık bulunurdu. Bir köşesinde de dokuma tezgahı. Odada yatar odada kalkarlardı. Sadece tuvalet dışarda olurdu. Kardan kapanmış yollar geçit vermediğinde ocakta yanan meşe odunlarının alevlerinde ninelerin anlattığı masalı dinleyerek uyumak ne güzel olurdu.

20150524_144310

Odanın bir köşesinde dokuma tezgahı bütün gün çalışırdı bez dokumak için. Önemli geçim kaynağı, binlerce yıldır yapılan iş hala devam etmekte. Sağda iki dev küp konulmuş.

20150524_144318

İpler eğrilir ardından kök boyaları ile boyanarak dokuma için hazırlanırdı. İplikleri boyayan iki erkek manken ve ip toplama tezgahı.

20150524_144325

Çeşmenin yanında ayrı bir yalakta ipler yıkanarak kirden arındırılırdı. Erkek manken ayakları ile iplerin üzerinde çiğniyor yalağın içinde.

20150524_144331

Dokuma tezgahında bütün gün bez dokuyup dururlardı evin kadınları. Kadın manken bez dokuyor tezgahta.

20150524_144346

Erkek manken iplikleri karıştırma kürekleri ile. Önünde iplik çileleri serili.

20150524_144337

Renklenen iplikler makaralara sabırla sarılarak hazırlanırdı tezgahlara. Kadın manken bu işi yapıyor.

20150524_144354

Renkli iplikler makaralardan toplanan iplikleri tambura sarıyor. Başlarında iki erkek manken. İplik makaraları üst üste tavana kadar sıralanmış.

20150524_144401

Tahta beşik ve yuvarlak ağaçlar.

20150524_144508

Büyük bir tekerlek, tekerleği çeviren bisiklet pedalı, dişli ve zinciri. Çemberde bir ip diğer taraftaki küçük milden dolanıyor. Milin ucunda mekik makarasına ipler sarılıyor. Pedalı çevirdikçe çemberin mile oran farkı nedeni ile mekik makarası çok hızlı dönüp ipi doluyor.

20150524_144519

Çoklu makara sistemi, bu alette birden fazla mekik makarasına iplik dolanıyor.

20150524_144537

Daha modern makinalar ile günümüzde daha çok üretim yapılmakta. Elektrik motoru ile çalışan dokuma tezgahı.

20150524_144552

Elektrikli dokuma tezgahının tanında iplik makaraları.

20150524_144540

Artık hantal ahşap dokuma tezgahları pek kullanılmadığından müzede sergileniyor.

20150524_144602

İşte üretimin son aşamasında bez olarak ortaya çıkıyor. Sonrasında pazarlarda, dükkanlarda satılacak.

20150524_144641

Ayakla çalışan el dokuma tezgahı, sadece insan gücü ile dokunan kumaşlar çok değerli. Çünkü emek veriliyor. Aynı bisiklete benziyor, pedalları var ve pedal bastıkça dokunan kumaş. Sadece iki pistonla çalışıyor ve pedallara basarken hayallerin canlanır düşüncelerinde.

20150524_144730

Dikine inen ipler mekik için yatay iplerin arasını açıyor. Pedallar bir yukarı, bir aşağı hareket ediyor. Her harekette mekik bir sağa, bir sola hareket ediyor.

20150524_144738

Kumaşlar kesilerek dikiş makinalarında giysiye dönüşüyor sonunda. Dikiş makineleri ve kömürlü ütü.

20150524_144752

Müze gerçekten çok güzel hazırlanıp sergilenmiş. Yaşamımızda geçmişten günümüze kadar kullandığımız aletler, eşyaları görmeli. Ben çoğunu gördüm ama yeni nesil pek bilmez müzede sergilenen eşyaları. Kaybolan meslekleri yitirilmiş zamanları.

Müzede o kadar çok sergilenen eşya vardı ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Güneş saati 2’yi gösteriyor. Güneş saati yitirilmiş zamanları gösteriyor gölgesinde.

20150524_144843

Kızılcabölük ten ayrılıyoruz, yolda giderken Ferdi bana arının ağzından soktuğunu söyleyerek ağzımı açık tutmamamı da tembihledi. Bunu bana hatırlattıktan bir süre sonra arının biri az araladığım ağzıma gelerek dudağımdan soktu. Can havliyle arıyı tükürdüm. Arı bu kez formamın içine düşerek ikinci kez göğsümden soktu. Bisikletimi durdurarak içeride olan arıyı dışarı attım. İki yerden aynı arı tarafından sokulmak büyük bir şans olmalı. Biraz canım yansa da pek etkilemedi arı sokması. Tekrar bisiklete binip Tavas kasabasına geldik. Grup burada mola vermiş, bir soda ile çay içerek molayı değerlendirmek gerek. Ortada fıskiyeli çeşme ve binalar.

20150524_152224

Dinlenen bisikletliler.

20150524_152229

Küçük bir kasaba olan Tavas tek ana caddesi ile sakin bir yer. İlçe olması nedeni ile hükümet binaları, belediye, bankalar ve sıralı dükkanlar.

20150524_152309

Tavas ta bir süre dinlendik ve ardından köy yollarında gitmeye başladık.

20150524_155812

Buralarda rakım 1000 metrelerde olduğu için ekin başakları hala yeşil.

20150524_162742

Köy yolları köyler gibi hep sakin. Tabelada yazdığına göre Pınarcık köyüne gelmişiz.

20150524_164137

Dağlardayız ama yine heybetli dağlar görünmekte. Bisikletim KUZ yol kıyısında park etmiş. Makilik alandan yüce dağlar görünüyor.

20150524_165047

Fazla pedal çevirmeden yokuş aşağı iniyoruz Önümde kayalıklı yüksek bir dağ görünüyor.

20150524_171044

Doğanın içinde sakince bisiklet sürmek kadar keyifli bir şey olamaz.

20150524_171054

Bir süre sonra ana yola geldik. 1125 metrelik yükseklikten 344 metrelik rakıma ineceğiz. İnişler her zaman olduğu gibi hızlı ve çabuk oldu. Resim çekmeye fırsat bile olmadı. Zaten pek te resim çekecek konu, detay, manzara olmadı.  Denizli içinde yola yazılmış bir yazıyı görünceye kadar durmadım. “Tüm Dünya bisikletleriyle rüzgarı hissediyor.” Bizleri yazmışlar yere. Rüzgarı inişte iyi hissettik.

20150524_175904

Denizli belediyesi bisiklet yolu yapmış ve mavi renge boyayarak insanların dikkatini çekmiş. Bazen belediyeler iyi işler de yapabiliyor. Denizli belediyesinin logosu Horoz bisiklet yoluna resmedilmiş.

20150524_182426

Kamp alanına geliyoruz. Her festival sonunda telaşlı bir hazırlık başlıyor. Ertesi gün işe başlayanların Pazartesi sendromunu erkenden yaşıyorlar. Hazırlanıp gidenlerle vedalaşıyorum. Kimisi bir gece daha kalacak kamp alanında. Benim Yeğenim Denizli de oturduğundan bu gece onlardayım. Denizli’den sonra Salda gölüne doğru gideceğiz. Orada da haftaya festival var. Hava güzel, akşam olmasına da epey zaman var. Acele etmeden eşyaları ve çadırı toplamaya başladım. Ferdi de benimle beraber kalacak.

IMG_0999

Çadırları söküp bisikletlere eşyalarla birlikte yükledikten sonra yol arkadaşım Ferdimen ile birlikte bir resim çekiliyoruz elçek kamp alanında.

IMG_1000

Artık biz de yola çıkabiliriz deyip yeğenimden adresi alarak cep telefonumdaki harita ile gideceğimiz yolu belirttikten sonra hareket ettik. Bulunduğumuz yerden biraz yukarıda olduğu için az çok yokuş çıkarak yeğenimin evini kolayca bulduk. Yol haritası işe yarıyor burada. Yeğenim Eylin ve eşi Mustafa bahçeli evinde bizi bekliyorlardı. Yeğenimin sokaktan aldığı iki köpek ise Ferdiyi dostça karşıladı. Beni zaten daha önce görmüşlerdi. Köpekler yılışık hareketleri ile etrafımızda dolanıp oyun isteklerini belirtmeden edemedi. Biri Sibirya kırması, ismi Sonya, diğeri fino – zağar karışımı kahverengi renkli Koko. İkisini de pek net olmasa da bir karede yakalıyorum.

20150525_231316

Sıcak duş alıp temiz elbiseleri giyip bahçeye çıktık. Akşam yemeğini bahçedeki masada yedikten sonra kahveleri keyifle, sohbetle içerek zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Gecenin geç saatlerine kadar süren sohbet sokak kapısının ardına gelen uyku sayesinde son buldu. Odalarımıza çekilip derin bir uykuya dalarak rüyalar aleminde bilinçaltımızdaki görüntülerle yorulan bedenlerin onarımına başlandı. Bahçede dört kişi oturmuşuz masa etrafında. Elçek resim çekiyorum.

IMG_1027

Bu gün yaptığımız toplam yol 77 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc