Etiket arşivi: yayla

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 24. – 25. Gün

8 Haziran 2015 Pazartesi

24. – 25. Gün

Mersin Toroslar Tatil – Dönüş

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

bir başka bakışında da gökyüzleri vardır, düz

kuş sürüleri vardır, eğri

bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyası da vardır ki

ister kıyıları çekine çekine döven sulara benzet

ister ağır ağır yanan yaprak kümelerine

anlıyor musun

anlıyorsun elbette

ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Çukurda kurulu üç çadır, etrafı sis basmış.

IMG_0001

Sabahın seherinde uyanıyorum ama seherin serinliğini hissetmenin olanağı yok. Artık çadırda, açık havada değilim. Ev halkı uyandıktan sonra güzel bir kahvaltının ardından hazırlıklara başladık. Bakalım “Dost” bizi nerelere götürecek. Çadır, uyku tulumu, mat ve giyecekler. Biraz da erzak yemek için yanımıza alıyoruz. Hazırladığımız eşyaları Dost’a yükleyip yola çıktık. Yol henüz bitmiş değil. Feyyaz’ın her zaman gittiği yaylalara, Torosların serin bağrına doğru gidiyoruz. Yolda Dost için yakıt takviyesini yapmayı unutmadık. Yol bir yere kadar asfalt, sonrası toprak ama arabanın gideceği sert bir zemin. Toprak yolda kıvrıla kıvrıla tırmanırken Feyyaz’ın seçtiği müzik kulaklarımızın pasını sildi. Bisiklette gider gibi yavaş gitmediğimizden durup resim çekme olanağı da yok. Bir süre gittik müzik eşliğinde şarkılar söyleyerek. Derken Dostun yağ lambası yağ yok uyarı lambası yandı! Durup yağ var mı diye yağ çubuğunu kontrol edince yağın normal olduğunu gördük. Her olasılığa karşı bir miktar yağ katarak işi sağlama alıyoruz. Yağ muşuru kablosunu kontrol ettim. Kablo sağlam. Başka bir şey var, o kadarını anlamam. Hararet te normal derecede gösteriyor.

Neyse yolumuzun az kaldığını söyleyen Feyyaz yola devam ederek varacağımız yere geldik. Burası 2000 metrenin üzerinde, ağaçların yetişmediği yayladayız. Yaylanın ardı karlı Toros dağları devam etmekte. Bulutlara çok yakınız, üzerimizden geçiyor. Dağlarda karlar yer yer görünüyor.

20150611_133528

Bulutla aramızdaki ara fazla değil ve hızla üzerimizden geçip gidiyor.

20150611_133542

Derin vadilerin dibi görünmüyor bile.

20150611_133610

Çadırları kurmadan önce temiz yayla havasını ciğerlerime çekiyorum bir süre çevredeki dağları izlerken.

 

20150611_134155

Bulunduğumuz yerden daha yüksek olan tepeler de var. Ama bizden uzak yerde, gitmenin de olanağı yok.

20150611_134208

Bitki örtüsü de sert yayla iklimine göre yetişiyor. Saksılarda yetişen süs bitkileri burada doğal ortamda görmek ne güzel.

20150611_134324

Dostun arka camında “Ferman padişahın dağlar bizimdir” yazan yazının önemi dağların bağrında belli oluyor.

20150611_134454

“Dost” Toros dağlarının muhteşem manzarasını sakince izliyor.

20150611_134526

Yağmur damlaları serpiştirmeye başladı. Bir ara iyice artınca Dost’un içine girip yağışı camın ardından izlemeye başladık. Torosların bağrında Dost’un bağrı ayrı bir önemi oluyor. Bizi ıslanmaktan koruyor. Camda yağmur damlaları birleşip aşağı akıyor.

20150611_135618

Bir süre yağmurun yağışını izledikten sonra yağmur dindi. Ama hava hala kapalı. Yayla bitkileri mor çiçekler açmış doğal güzelliğinde. O kadar yağmur yağdı ne çamur var ne de su birikintisi. Toprak, suya hasret gibi hepsini içmiş.

20150611_143219

Kamp attığımız yer krater çukuruna benziyor. Etraf kayalık duvarlarla çevrilmiş durumda.

20150611_143257

Kayalığa doğru tırmanmaya başladım ve çiçekler, mavi kokan dağ çiçekleri her yanı sarmış. Hayallere dalıp uzaklara giymeye gerek yok. Zaten uzaktayım, o kadar uzaktayım ki mavi kokan çiçeklerin dibindeyim. Kır çiçekleri küçük olur, minik, sade. Bir o kadar da saf ve duru. Buralarda bahar ayları yeni gelmiş. Soğuk ve karlı günlerin ardından birden bire coşmuş doğa. Öyle coşmuş ki memleketimde ki bahar aylarında bahar kutlamaları yapılırken söylediğimiz çocuk şarkısı aklıma geliverdi.

Yarın  öbür gün biz çiçeğe gideriz

Haydi be Denis bizimle beraber

Ben, çocukluğumu yaşıyorum mavi kokan çiçeklerle.

20150611_143857

Kayaların arasında güneş yüzü görmese de güneşe hasret pembe çiçekler de bahar şenliklerine katılmış. Pembe çiçekler daha da küçük.

20150611_143939

Kayaların kimi yarılmış boydan boya. Yarığın dibi görünmüyor.

20150611_144148

Ferdimen de boş durmuyor bu arada. Uzaktan çaktırmadan kendi resimlerini çekiyor. Çekerken de sanatı elden bırakmadan en güzel kareleri yakalamış. Siuletler Atlası Anadolu gibi. Ufuktaki dağların önünde çekilmiş.

IMG_0014

Beni da kayaların tepesinde çekiyor.

IMG_0026

Yüzüm dönük, yakınlaştırıp çekiyor kayaların ucunda.

IMG_0027

Kır çiçekleri arasında güneşe daha yakın olmak için boyları uzamış, neredeyse bulutlara değecekmiş gibi çiçekler de var. Buradaki çiçeklerin hiç birisinin adlarını bilmiyorum. Zihnimde adlandırıyorum sessiz. Zaten çiçeklerin ada ihtiyacı yoktur. O sadece doğaya renk katmak için her bahar açar  kış aylarına kadar. Çubuk şeklinde, uzun çiçekler, beyaz ve küçük taç yaprakları ile sarılmış durumda.

20150611_144551

Derin kayaların arasından yukarıya doğru tırmanışım devam ediyor. Bir yandan da etrafı yakından inceliyorum. Bir çeşit kaya tırmanışı oluyor benim için. Çocukluğumdaki gibi gelecek kaygısı olmadan. Hep güzel yerleri görmek, güzel yerlerden dünyaya bakmak için. Yarılmış kayanın içini çekiyorum.

20150611_144802

İşte dünyaya güzel yerlerden bakılan yer. Aşağıdan pek yüksek göremediğim yerdeyim şimdi. Yukarıdan bakınca aşağısı küçük görünümünden ne kadar yüksekte olduğumu hissettiriyor. Dost çukurun içinde küçük oyuncak araba gibi görünüyor.

IMG_0024

Aşağı indikten sonra çadırları kuruyoruz. İçine eşyaları yerleştirip her an yağmur yağma ihtimalinde çadırlara sığınabiliriz. Araba olunca daha büyük ve ağır eşyaları da yanımıza aldık. Oturacak sandalye, sahra çadırı bunlardan birileri. Sahra çadırı biraz büyük olsa da etrafı açık üstü kapalı pratik kurulan bir çadır tipi. Hoşuma gitti bu çadır. Çadırlar kurulu, sahra çadırının altında üçümüz oturmuş halde çekiliyoruz. Haliyle kameraman Ferdimen otomatik zaman ayarlı çekiyor.

IMG_0029

Sahra çadırının altında müzik aletlerini çıkarıp başladık çalmaya. Ben blok flüt ile bir nebze çalabiliyorum. Biraz paslanmışım, uzun zamandır çalmamışım. Pasları silmek gerek. Ferdimen, elçek çubuğu ile ikimizi çekiyor.

IMG_0031

Dostum feyyaz da kemanını çıkardı. Pratik olarak bildiği parçaları çaldı kulaklarımızın pası silinsin diye. Feyyaz keman çalarken ben dinliyorum.

IMG_0032

Beraber en iyi çalabildiğimiz parçanın başında Nazım Hikmet’in yazdığı şiiri, en güzel yorumlayan Zülfü Livaneli bestesi ile;

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
“Amca, dese, gir içeri.”
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova…

Nazım Hikmet Ran

Feyyaz keman çalarken, alttan çekiyorum.

20150611_160638

Pas silme çalışmalarım devam ediyor flüt çalarak.

20150611_153121

Cep telefonumda ki Navigasyonu çalıştırıp konumumu belirledikten sonra ekranın resmini çekiyorum. İşte bulunduğumuz noktada Toros dağlarında yaylada olduğumuz yer. Akşam fazla geç olmadan çadırlara girip uyku tulumunun sıcaklığını hissetmek gerek. Yayla geceleri soğuk oluyor ve ateş yakabileceğimiz ne bir çalı, ne de bir odun parçası bulmak olası değil. Ateş yakıp ısınmak bir hayal olduğuna göre erkenden uyuduk bu akşam.

QuickMemo+_2015-06-11-20-55-39

Güneş henüz doğmadan uyanıyorum. Bu gece iyi uyudum yaylanın serininde. Çadırdan dışarı çıkınca etrafın sisli olduğunu gördüm. Üzerimize çöken sis aslında bir bulut olduğunu biliyorum. Bir süre sonra sisin içinde Güneşin doğuşu başladı. Sis bulutu pek kalın değil. Güneş kendini belli ediyor parlak ışıkları görünmese de. Güneş tam dağın tepesinden çıkmış olarak çekiyorum.

20150612_070227_HDR

Her tarafımızı sis kaplamış göz gözü görmüyor. Biraz yukarıdan kamp alanını çekiyorum, çadırlar görünmüyor sisin içinde. Sadece dost silik olarak görünüyor.

20150612_070940

Ortalık sisten görünmese de çan seslerinden bir sürünün buraya yaklaştığını duyuyorum.

20150612_071257_HDR

Gelen keçi sürüsü, bir kaç keçinin boynuna asılı çanlar çangur çungur sesleri yaylaya yayılıveriyor birden bire. Bizim çukurda olmamız nedeni ile etrafımızdan dolanıyorlar. Tam da tepedeki keçilerin siste siuletleri görünüyor kurşuni gri renkte.

20150612_071311_HDR

Otlanacakları yerleri işgal ettiğimizden aşağı inmeyip çevremizden dolanıyor keçi sürüsü. Buradaki eşi benzeri olmayan otları yiyen keçilerin sütü bence çok değerli olmalı. Zengin besin kaynağı olarak insana sağlık verir.

20150612_071457

Güneş yükselmeye başladı, siz tabakası giderek incelmekte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0001

Dünyanın neresinde olursan ol yaşam bir şekilde kendine yer buluyor. Yer örümceği de kendine yerde yuvasını yapmış. Besin zincirinin bir parçası olarak ta ağlarını örüp avını bekliyor sabırla. Gerçi ben göremiyorum etrafta uçan sinek, böcek gibi yaratıklar ama örümceğin bildiği bir şey var demek ki. Dağların başında yaylada beslenebiliyor. Hani derler ya “Kader ağlarını örmüş” diye. İşte örümcek te ağlarını örmüş avını bekliyor. Elbette günlük nevalesi gelecektir ve ağa eninde sonunda düşmesi kaçınılmaz bir kaç sinek. Sabahın serinliğinde çiğ taneleri örümcek ağının üzerinde damlacık taneleri yağmış olsa da ağı ıslatıp zarar vermiyor. Güneşin sıcaklığında buharlaşıp gidecek bir süre sonra. Yaşam döngüsünü yerinde görmek gibisi yok. Kendimi şanslı hissediyorum doğanın bir parçası olarak.

20150612_071956

Çadırlarımız da çiğ damlalarından nasibini almış ıslak durumda. Artık güneşin kurutmasını bekleyeceğiz. O yüzden çadırları toplamaya gerek yok şimdilik. Mavi çadırıma vuran gölgemi ve çiğ damlalarını çekiyorum.

20150612_073217

Sabahın seherinde yaylanın serininde sıra geldi kahve keyfine. Ben sandalyede oturmuş kahve pişirirken, karşımda oturan beni cep telefonu ile çekerken, Ferdimen de bizi çekiyor.

IMG_0004

Kahve keyfi olur da kahve pişirmenin keyfi olmaz mı? Olur elbette, işte bulunulmaz bir yerlerdeyim ve Toros dağlarının yaylalarında ilk defa kahve kokusu yayılıyor buralara. Bunu bilip kahvenin pişmesi daha bir değerli oluyor benim için. Kahve pişirme keyfini yaşıyorum böylece. İlk önce Ferdimen çekiyor kahve pişirme keyfini.

IMG_0005

Aynı anda Fernando da değişik açıdan kahve keyfini çekiyor. İkisinin de çekimleri çok güzel. Anı ölümsüzleştiriyoruz. Çünkü yaylada ilk defa kahve pişiyor. Kır çiçeklerinin kokusu kahve kokusunun o müthiş çekici kokusu ile değişik bir aromaya dönüşüyor.

20150612_075817

Gece o kadar yağmur yağdı ve çukurda olmamıza rağmen su baskını olmadı. Yağmurun bütün suyu yok olup gitmiş. Su birikintisi bile yok. Belki de çatlaklar var aşağıda. Yağmur suları çatlaklardan akıp gidiyor. Güneş epeyce yukarı çıkıp dikleşince sıcak hissettirmeye başladı. Çadırlar kuruyunca toparlanmaya başladık.

IMG_0007

Ben etrafta resim çekerken beni de çekenler var. O da Ferdimen.

IMG_0010

Toparlandıktan sonra Dost’a binip dönüş yoluna geçtik. Etraf kaya kümeleri ile manzaramızın bir parçası oluyor.

20150612_093042

Yol toprak olsa da zemini sert olduğundan rahatça gidiyoruz.

20150612_093053

Kaya kümelerinin kimisinde sığınılabilecek küçük mağaralar var.

20150612_093103

Yörükler yaylaya taşınmış, sürüler otlanmaya çıkmış bile. Obada kalanlar da günlük işlerine başlamış.

20150612_093139

Yaylanın deniz tarafı set biçimde duvar gibi kayalıklar oluşmuş.

20150612_093336

Dost’un yağ lambası yanmaya devam ediyor. Bir süre gittikten sonra motordan “Vırç vırç vırç” sesleri gelmeye başladı. Durup kontrol ettik ama görünürde bir şey yok. Herhangi bir tamir olanağımız da görünmüyor. Yola devam ediyoruz, biran önce Mersin’e varıp tamirciye göstermemiz gerek.

20150612_093342

Erken olgunlaşsa da hala çocuk kalabilen dostum Feyyaz gece yağan yağmurun oluşturduğu yol üzerindeki küçük su birikintisinden ortalayıp hızlıca geçince sular arabanın üzerinden sıçrayıp, damlaları camda kalıyor. Geriye yaramaz çocuğun Dost’un çamurlu su ile yıkanmış olarak kalması. Özgürlüğün tadını bir an olsun yaşadık çılgınlar gibi. Bize bu çılgınlığı yaşatan çocuk hep içimizde yaşayacak.

20150612_093515

Ara sıra durup resim çekiyorum arabadan inip. Her yer ayrı bir güzellikte ve ben nereyi ilk önce çekeyim telaşı yaşıyorum. Ferdimen beni çekiyor uzaktan.

IMG_0015

Tepesi masa gibi yüksek kayalığı çekiyorum.

20150612_094050

Yol kıvrımları belli bir eğim ile arazi yapısına göre yapılmış.

20150612_094109

Vadide kıvrılarak inen yolu çekiyorum.

20150612_094419

Dönemeçler o kadar keskin ki dönmeden önce yavaşlamak zorunda kalıyoruz. Yoksa yüzlerce metre aşağı yuvarlanmak içten bile değil.

20150612_095055

Ormancılar buraları seven Katran ağacını her tarafa dikmişler. Zamanla Katran ağaçları yayılarak bir orman oluşturmuş durumda. Katran ağaçlarının görünümü çok güzel. “Yaşamak güzel be kardeşim bir ağaç gibi hür ve orman gibi kardeşçesine.” Ne güzel demiş şairimiz Nazım Hikmet, ne güzel demiş bizler için.

20150612_095147

İşte ulaşılmaz bir yerde mağara. Tam inzivaya çekilecek yer. Her şeyden uzak, herkesten ırak. Kimseye ihtiyaç duymadan tek başına. Gelirse sadece kartal gelip arkadaşlık yapar.

20150612_095521

Mağaranın aşağısı bir başka güzel, yeni çıkmış taze otlar çayır çimen oluşturmuş. Ve ağaçlar biraz seyrek, biraz sık.

20150612_095541

Çayır çimen olur da koyun kuzu olmaz mı? Olur elbette, hem de sürü ile. Davar sürüsü yolu geçerken karşılaşınca durup sürünün geçmesini bekliyoruz bir süreliğine.

20150612_100408

Koyunların arasında keçiler de var. Sürünün bekçiliğini yapan çoban köpekleri de yanımızdan geçiyor ses etmeden. Bisikletle olsaydık haşır neşir olmak işten bile değil. Mutlaka birbirimize selam verirdik. Her ne kadar köpeklerle hırlaşsak da onlar görevini yapıyor bir şekilde. Gerçi bizim sürüye bir zarar vereceğimiz yok ama köpekler bunu anlamaz. Ayağımızı denk almamız için ısrarla hırlaşmadan kaçınmazlar.

20150612_100722

Henüz sabah kahvaltısını yapmamıştık ve karnımız acıktı. Feyyaz’ın daha önce bildiği bir köyde durup pide yaptırıyoruz. Pideler köy peynirinden yapılıyor. Yukarılarda gördüğümüz sürülerin sütlerinden yapılıyor olması ayrı bir değer. Yenmeden de geçip gitmek olmaz. Yaylaların taze otlarının tadına bakan ve sütü sağılıp peynire dönüştükten sonra odun ateşinde pide hamuru ile buluşunca nefis oluyor. Pidecinin sundurmasını Ferdimen çekiyor, Un çuvalları duvarın dibinde istiflenmiş.

IMG_0038

Köylerde odun bol olunca Kahve’nin ocağı da odun ateşi ile yanıyor. Yedek te bakırdan yapılmış. Odun ateşinde demlenen çayın tadı hiç bir yerde bulamazsınız. Evlerimizde kullandığımız gaz ocakları odun ateşi ile karşılaştırılamaz bile. Odun bedava olunca gaz tüpüne para vermeye gerek yok. Hem gaz tüplerinin fiyatları malum, vergilerden dolayı almış başını gitmiş. Dünyanın başka bir ülkesinde evlerin mutfağından bu kadar vergi alınmaz. Odun ateşinde demlenmiş nefis çayları bardak dolusu içtik. Çay ocağını yakından çekiyorum.

20150612_102819

Kahve gündüz zamanı herkes işte olduğu için boş. Duvardaki saat ise 10:30 olarak zamanı gösteriyor. Ortada odun sobası kocaman, anca bu salonu ısıtır. Toros dağları kışın çetin geçiyor demek. Sağda iki bank yan yana, solda plastik sandalyeler sıralanmış.

20150612_102825

Kışın çetin geçtiğini duvarda asılı olan kar terliği, yani bulmacalarda hep karşımıza çıkan soru ; “Karda yürümek için ayağa takılan şey” diye. Ben de bulmacalarda sık sık karşıma çıkan bu sorunun cevabını öğrendim yılar önce “LEKEN” diye. İzmir’de Akdeniz iklimi ılıman geçtiği için leken pek görme olasılığı olmaz. İlk defa bulmacalarda karşıma çıkan leken’i gördüm. Yaz ayına girdiğimizden kar da yok leken’i takıp karda yürüyelim.

20150612_113149

Güzelyayla köyünde durup fırından taze ekmek alıyoruz eve götürmek için. Güzelyayla köyü küçük şirin bir köy. Aynı zamanda belediye olduğunu gösteriyor. Ben o kadar belediyelik bir yer olarak göremedim.

IMG_0043

Karnımız doyup çaylarımızı içip yolumuza devam ettik. Araba motorundaki ses iyice artınca Ayvagediği kasabasında durup tamirciyi aradı Feyyaz. Tamirci de orada durup beklemesini, çekici ile arabayı almaya geleceğini söyledi. Dost’un başına gelenlere bakın, çaresini bulamadığımız bir arıza yüzünden beklemeye koyuldu. Motora fazla zarar gelmemesi için çalıştırmamak gerek. Dost’u benzinciye park edip beklemeye başladık çekicinin gelmesini. Tam o ara Cuma namaz çağrısı için ezan okunmaya başladı.

Hazır beklerken yakınımızda bulunan epey büyük camide Cuma namazını kılayım deyip camiye geldim. Cami tam bitmemiş, abdest alınacak şadırvan henüz inşa halinde. Küçük bir çeşmeden abdestimi alıp kapıdan içeri girince caminin içinde ne hoca ne de cemaat vardı. İçerisi bomboştu, yerler yeni yapılan inşaat yüzünden malzemeler duruyordu. Oysa ki minareden ezan okunup bitmişti bile içeriye giresiye kadar. Sadece imanın orası taban tahtaları 5 metre kadar çakılmış, yongaları henüz duruyordu. Tahtaların üzerindeki yongaları temizleyip taze rendelenmiş yonga kokusu ile Cuma namazımı tek başında kıldım koskoca camide. Artık Allah kabul etsin.

Cuma namazından çıkarak kasabayı dolaşmaya başladık. Boş bir berber dükkanına girip sinek kaydı sakal tıraşı oldum.  Şirin bir kasaba, yeni açmış pembe güllerin kokusu etrafa yayılıyor. Koparmadan dalında kokluyorum. Evlerin bahçelerinde kiraz ağaçlarından da bir kaç kiraz yiyoruz. Pembe gülleri yakından çekiyorum.

20150612_132957

Çekici geldi, Dost’u kasasına çekip bir güzel bağladıktan sonra kamyonette yer olmadığı için kendi arabamıza binip Mersin’e doğru inmeye başladık. Arabanın üstünde arabada olmak bambaşka bir duygu. İlk defa bu durumdayım. Yüksekten bakıp etrafı seyretmek keyif verici. Daha geniş bir bakış alanın oluşuyor. Elçek ile kendimizi arabanın içinde çekiyorum.

20150612_141340_HDR

Mersin göründü sonunda.

20150612_144618

Mersin sokaklarında ilerlerken dükkanların camlarından kendimizin yansımasını görünce fırsatını bulup bir resim çekiyorum.

20150612_150759_HDR

Tamirciye varıp arabayı indirdik hep beraber. Yapılan kontrolde yağ pompasının mili kırılmış. Yağ pompalanmayınca eksantrik mili yukarıda olduğundan yatak sarmaya başlamış. Bu durumda dağ başında bir şey yapamayacağımız belli oldu. Maceramızın böyle sonuçlanması beni biraz üzdü. Elimden bir şey gelmemesi de cabası.

Feyyaz’ın babası arabası ile tamirciye gelerek eşyalarla bizi alıp eve götürdü. Uzun süredir evden uzaktayım, artık özlem başladı iyice. Zaman geçirmeden otobüs biletlerini akşam saatlerine aldık. Ferdimen İstanbul’a ben ise İzmir’e yolculuk edeceğiz. Benim endişem bisikletten öte kıytırığı otobüse nasıl aldıracağım. Kendi yaptığım güneş enerjisinden şarj ünitesi ve panelini Feyyaz’a hediye olarak bıraktım. Feyyaz da bana kaz tüyü bir uyku tulumu vererek beni sevindirdi. Akşam üzeri olunca Feyyaz ile vedalaşıp garajın yolunu tuttuk Ferdimen ile.  Otobüs perona gelince muavin ile birlikte bisikletim KUZ ve kıytırığı sorunsuzca bagaja yerleştirdik. İçimdeki korku bitmişti böylece. Rahatça koltuğuma oturup Feyyaz dan aldığım kitapları okumaya başladım. Yolum uzun 18 saat kadar sürecek. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyku bastırınca sabaha kadar uyudum koltuğumda. Mola yerlerinde sadece tuvalet ihtiyacı haricinde pek bir şey yiyip içmedim. Yolculukta mola yerlerindeki yiyecekler nasıl piştiği belli değil. Midemi boşuna bozmak istemem.

Sabaha karşı 07:00 sıralarında İzmir’e vardık. Hemen KUZ ve kıytırığı bagajdan çıkarıp  KUZ’un ön tekerleğini taktım. Kıytırığı da bağladıktan sonra eve doğru sürmeye başladım otobüste şişen bacaklarımla. Pedal çevirdikçe su toplayan bacaklarımda rahatlama oldu. Bir süre İzmir’in yoğun trafiğinde bisiklet sürüp Alsancak ta bisiklet yoluna gelince pedal aheste dönmeye başladı. Gökyüzü maviye boyanmıştı…

“maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
bir renk değildir mavi huydur bende
ve benim yetinmezliğimdir
ve herkesin yetinmezliğidir belki
denecektir ki bir süre
ve denenecektir
bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki
gönül gözü görendedir, derinler mavidir…”

Edip Cansever

Mahallemizin takımı Göztepe iskelesine geliyorum. Sarı kırmızı renkleri ile asma köprü masmavi gök yüzü altında özlemişim buralar. KUZ ve kıytırığı köprü ile beraber çekiyorum.

20150613_114500

Mahallemizin odun ateşinde pişen taze sıcak ekmeğimi de alıp eve geldim. Bahçemdeki ağaçlar coşmuş, yemyeşil. Limon çiçekleri açmış, ıhlamur ağacı ve melisa çiçeği sokağımızı mis gibi kokuyor. Bahçe kapısının kemeri üzerinde kara kartal karşıladı beni. Bir yandan da köpeğimiz Leo sevinçle mıyıklamaya başladı kuyruğunu sallayıp. Güzel evime sonunda kavuştum uzun ve yorucu 25 günlük bir maceranın ardından. Bahçemi ve bisikletimi çekiyorum birlikte.

20150613_121301

Ferdimen’in çizdiği yol haritasında kendisi Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinden çıkıp İzmir’e kadar geldi. İzmir den sonra Mersin’e kadar 1450 kilometre kadar yol yaptık beraber. O beni biliyordu, ben de onu, yol boyunca hep uyum içinde güzel anlarımız maceralarımız oldu. Hiç kavga etmedik, gerek te yoktu kavga etmeye. İnsanlar kavga etmezler.

Yeni bir yolda yeni maceralar, yeni hikayelerde görüşmek üzere sağlıcakla…

Aşağıda Ferdimen’in yaptığı yol haritada çizili.

11422040_10153413503484802_4431693392352857614_n

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 6. Gün. Denizli Bisiklet Festivali 3. Gün

24 Mayıs 2015 Pazar

6. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

Denizli – Tavas – Denizli

 

Denizin Delisi

 

Unutmak mı?

Delisin…

Gitmesemde bekler orada deniz.

Gelirsem, bilmelisin

Benim beklememdir burada deniz.

Gitmek gibi geleceğim

Denizin delisine

Delinin denizi gibi

O ne kadar giderse…

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, yamaçta küçük bir borudan akan çeşme. Çeşmeden akan su iki kademeli uzun yalağa akıyor. Bisikletçiler yol kıyısına toplanmış dinleniyorlar. Yamaçta çam ormanı var.

IMG_0902

Bazen sabah bir çırpıda geliyor, ortalık aydınlanmaya başlamış olarak. Sanki yeni yatmışsın gibi. Uyumak istiyorsun ama gün ışığı buna izin vermiyor. Tembellik yapmadan kalkıp kahvaltı için hazırlık yapmaya başladım. Bu gün zorlu bir parkur var önümüzde. Güzel bir kahvaltının ardından hazırlığımı yaptıktan sonra yola çıkmak için diğer arkadaşları beklemeye başladım. Artık her şey sıraya girdi, kamp yaşamı olgunlaştırdı beni. Herkes toplandıktan sonra yola çıkıyoruz. Bir süre Denizli trafiğinde ilerlemek zorunda kalıyorsak da çabucak ara mahalleye girerek Çamlık piknik alanına vardık bile. Çamlık parkı Denizlilerin ailesi ile birlikte piknik, spor, koşu, yürüyüş ve bisiklet için uygun bir yeşil alan. Belediye de çevre düzenlemesini iyi yapmış. Kırmızı renkli çiçekler yol kıyısında yeşile bir anlam katmış.

20150524_091320

Geçmiş yıllarda burada bir gece kamp atmıştık Başmakçı bisiklet festivaline giderken. Ortalık tertemiz ve bakımlı, insana huzur veriyor. Bisikletliler çamların arasındaki yoldan gidiyor.

20150524_091326

Çamlık piknik alanı kapısından giriş yapıyoruz. Buradan arabaları ile giriş yapanlar da var park içine. Ben olsam bir tane araç sokmam parka. Dışarıda arabasını bıraktırıp içeri yürüyerek girmelerine izin verirdim.

20150524_091445

Çam ormanı içinde patikalar görüyorum, temiz hava içinde yürüyüş yapanların kullandığı patika harika görünüyor. Yürümek insan sağlığına yararlı, hele böyle çam ormanları içinde olursa ciğerleri tertemiz olmaz da ne olur.

20150524_092555

Artık toprak yoldayız ve tekerleklerimiz toprağı aşkla ezmeye başlayıp izler bırakmakta.

20150524_093102

İlk düzlükte geriye dönüp te şöyle bir Denizli’yi seyrediyorum. KUZ da benim gibi park etmiş Denizli manzarasında.

20150524_093251

Sarp yamaçları olan vadide en güzel manzaralar bizi bekliyor. Tırmanıp manzara değişim gösterdikçe zihnim sanki huzura eriyor gibi. Saf, temiz henüz kirlenmemiş oksijenin her nefeste hücrelerimin gençleştiğini hissediyorum. Bir çeşit terapi yaşıyorum.

20150524_093530

Yalçın ve dik kayalıklar sanki dağı tutan bir duvar gibi. Yol tırmanmaya devam ettiğinden hızımız düşük ve etrafı seyretmekten, seyrettiğim güzelliklerin resmini çekmekten geride kalıyorum bazen. Bu benim için normal. İlk defa geldiğim yerlerde pedal çevirmek o kadar kolay değil. Her gördüğüm tepe, dağ, ağaç, kaya, çalı benim için yeni. İçime sindire sindire görerek, yaşayarak, dinleyerek usulca pedal çevirmekten zevk alıyorum. Hedef nasıl olsa belli. Herkes varsa bile sonunda ben de varacağım ama yüklü olacak heybelerim. Çünkü yeni yerlerin yükü var bende.

20150524_094345_HDR

Vadi derin, dağların tepeleri de bir o kadar yüksek. Uzaktan sivri doruklar ilginç biçimde görünüyor. Dağların ardı yeni dağlar görünmekte. Yükseldikçe bunun farkına varıyorum.

20150524_094346

Epey yol geldik ama geriye dönüp baktığımda sanki Denizli den fazla uzaklaşmamışım gibi. Şehrin binaları uzaktan görünüyor.

20150524_094756

Yol kıyısı dimdik yüksek kayalar bir duvar gibi. Yol doğal oluşmuş sanki, bir kenarı uçurum, diğer kenarı kaya duvarı.

20150524_095506

Uzaktan gördüğüm sivri kayalıkların yakınına geldim. Kayalıklar yakından daha heybetli görünüyor. Belki bir gün buralara tırmanıp tepesinde bir kahve içme fırsatım olur güzel manzara eşliğinde. Belli mi olur!

20150524_100209_HDR

Dağın tepesinde iki sivri kayalık daha belirgin.

20150524_102443_HDR

Kayalığın devamı, önde çam ağaçları.

20150524_103337_HDR

Kayalığın sol tarafı giderek alçalıyor.

20150524_103338_HDR

Ambulans bizi bekliyor, en son kim varsa onunla hareket etmekte. Burada bir su takviye molası vererek bir süreliğine dinlendik.

20150524_104003

Tırmanış hala devam etmekte ve ben böyle tırmanışlardan yılmam. Sadece durup yolun ve çevrenin güzelliğini seyrederim. Dağın tepesinden kopup gelen küçük yelin sesi bana huzur verir kısa bir dinlenmede.

20150524_104719

Dik kayalıklar muhteşem görünümü ile beni büyüler. Hayallerimden birisi kayalıkların tam ortasında küçük bir yaşam alanında zaman geçirmek. Öyle bir gün, üç gün değil. Olabildiğince çokça zaman geçirmek. Vadinin dinginliği bana yeter de artar bile. Kitap okumak, flüt çalmak, engin düşünmek, roman yazmak. Ve olabildiğince tembellik yapmak. Kartalların gökyüzünde süzülüşünü izlemek avına son hamleyi yapmadan önce. Belki üst komşum olur kartal. Bana bir tüyünü verebilir, tüyleri sevdiğimi bilir kartallar. Ne de olsa komşu hakkı var. Önümde durup su içen bir bisikletçi.

20150524_104939

Tam sırtta iki tane çam ağacı görünmekte. İşte orada masamı kuracağım, sadece bir sandalye olacak. Kalem, defter ve bir dürbün. Dürbün ile çevreyi inceleyip yazacağım romanımı. Romanımda rüzgardan bahsedeceğim. Bulunduğum yerde rüzgar hiç eksik olmaz. Rüzgarın sesi bir melodi gibidir. Rüzgar çubukları yapıp ağacın dallarına asacağım, çeşit çeşit. Hiç birisi diğerine benzemeyecek. Rüzgar çubukları dört tane, dördünün de boyu ayrı ayrı. Çubuklar artı biçiminde iki çubuk uçlarına iplerle bağlanıp sarkıtılacak. İyi ses çıkarsın diye çubukların içini boşaltacağım. Artı çubukların ortasına dereden getireceğim yuvarlak beyaz bir taşı sallandıracağım. Rüzgar estikçe sallanan çubuklar beyaz taşa değdikçe notalar yayılacak ses titreşimleriyle. Notalar düzensiz olacağından şarkı sözüne gerek yok. Rüzgarın sesi notalara eşlik edecek. İşte bu evrenin müziği. Kendi bestesini yazıp çalacak. Kalem kağıda aşkla yazmaya başlayınca müzik kelimelere dökülecek satırlar boyu.

20150524_104943

Resim çekmekten ve çevreyi gözlemekten geride kalmama rağmen benden pek uzakta olmayanlar da var.

20150524_104948_HDR

Alışkın olmayanlar tırmanışlarda yorulunca durup dinleniyor, nabız ve nefeslerini azaltmaya çalışıyor. Fazla zorlamamaları iyi olur, arada dinlenip toparlanmak gerek.

20150524_105309

Denizli’ye son bir bakış, küçük bir alandan bir parça görebiliyorum. Bundan sonra Denizli görünmeyecek.

20150524_105811

Haldır huldur gelenler yorgun olacağını bilen festival komitesi bayır olan bir yerde su molası vermiş. Ben de onların bu halini resmediyorum.

20150524_110130

Ta Denizli den bizi takip eden siyah köpek buralara kadar geldi. Canı pahasına bizden vaz geçmiyor o kadar kovalamamıza rağmen.

20150524_110133

Ferdimen yukarıdan bizleri çekmiş, anlaşılan yokuşlar yormuş. Önden gelen aceleciler bir an önce varayım diyerek yola çıkmışlar bile. Önde iki kademeli yalak, içine küçük bir borudan su akıyor sürekli. Yalakların içi su dolu. Yol kıyısında dinlenen bisikletliler. Yamaçta çam ağaçları. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0902

Kimisi iyice yorulmuş bisikletten inerek yürümeye başlamış.

20150524_112349

Yokuş devam ettikçe yılgınlık başladı kimisinde. Çık çık bitmeyen yokuşlar daha ne kadar devam edecek.

20150524_112356

Mis gibi ormanın içinde bisiklet sürmek gibisi yok. Burada görüntü kirliliği yok, insanları sıkboğaz eden beton binalar yok, dört duvar hapishaneler yok.

20150524_112701

Sadece dere yataklarında bulunan çınar ağaçları Yeşil rengin tonunu değiştiriyor. Bir de yeni filizlenmiş çam ağaçlarının uçları.

20150524_112707

Yıpratıcı yokuşlar sık sık mola gerektirdiğinden verilen molada İzmir de oturan Gülhan şimdiye kadar hiç kahvemi içmemiş. Eh bu isteğini İzmir de değil ama memleketi Denizli de içirmem gerek diyerek hemen kahve takımlarını çıkardım. Nasıl olsa kahve içen olur diye cezveyi doldurup pişirmeye başladım. Kahve kokusunu alan etrafıma doluştu. Kedinin ciğere baktığı gibi bakıyorlar. Yapacak bir şey yok sadece şanslı olan iki kişi kahvemi içecek. Kahve fincana döküldükten sonra Gülhan ve ben birer fincanı alarak kalan iki fincanı dileyen içebilir dedim. Bir kişi kendi içti diğer fincandan beş kişi birer yudum içerek paylaştı. Dağ başında ilk defa kahve piştiklerini görünce şaşkınlıklarını görecektiniz. Kahve de ceviz ağacının altında iyi gitti doğrusu.

IMG_0890

Yol açılınca küçük bir mağara ortaya çıkmış. Acaba koca dağların içinde ne kadar böyle mağara saklıdır. Henüz bilinmemiş, keşfedilmemiş, toprak altında, kayalar içinde.

20150524_112857

Vadi derinliği burada azaldı, artık dereyi görebiliyorum. Dere kıyısında ki ağaçların rengi çam ağaçlarına göre açık yeşil. Kışın sert soğuklarında yapraklarını dökmüş, kış uykusuna yatmış olacak. Her yıl bahar ayında yeniden açtığı için yapraklar taze yeşil görünmekte.

20150524_113019

Devasa meşe ağacı, o kadar geniş alanı kaplıyor ki uzaktan çekmenin olanağı yok. Zaten o anda geçen bir bisikletçiyi görünce iyi bir kompozisyon yakalamış oldum.

20150524_113338

Orman yolunu güzel yapan en önemli özellik yolun üstünü ağaç dalları ile örtülmesi. Bu durumda dallardan dökülen çam kozalakları da yolda ayrı bir desen oluşturmakta. Ormanın içine doğru giden yolu bıkmadan oturup seyredesim geliyor. Çam kokuları baharda coşmuş çiçek polenleri arıları cezbetmekte. Havada sarı çam polenleri uçuşuyor kuş cıvıltıları sesleri arasında. Bal arılarının minik kanatlarından çıkan kanat sesleri bile duyuluyor. Tatlı bir bahar yorgunluğu çöküyor üzerime.

20150524_113450

Ben ormanda hayaller kurarken grup yine dinlenmeye geçmiş yine. Yorulmadığım için dinlenme ihtiyacı hissetmiyorum bile.

20150524_114134_HDR

Herhalde sert pedal basmaktan kiminin pistonları aşırı ısınmış. Akan dereye girerek pistonları soğutmaktalar.

20150524_114229

İşte buraya bir kulübe yapmalı ama doğaya uyumlu. Burada yaşayan canlıları rahatsız etmeyecek biçimde. Su da var sürekli akan. Güneşin altında çimenlere uzanıp tembellik yapmalı. Hayaller kurarak, hayal kurmak iyidir. Kurduğun hayaller gerçekleşmese de hayal kurduğun anlar ortamla birleşince sanki gerçekmiş gibi gelir insana. Mutlu olursun. Küçük bir dere yeşil çimenler arasından akıyor. Derenin solunda kalın gövdeli söğüt ağacı var. Gövdesi tamamen sağa yatıp dalları yukarı yükselmiş.

20150524_114320

Bulunduğumuz yer aynı zamanda orman yollarının kesiştiği çatak. Burası İbişin Kahvesi, yol Sünnetçikaltı orman yolu buradan gidiyor. Tabelaya öyle yazılmış.

20150524_114328

Buradan da Çamlık Tavas orman yolunda gidebilirsiniz.

20150524_114349

Üçüncü yol da Çakıroluk orman yolu. Kim bilir nerelere gidiyordur. Benim için en güzel yerlerden biri. Çünkü henüz gitmediğim bir yol. Eğer gidersem güzellikleri göreceğimden eminim.

20150524_114452

Grup pistonları soğuttuktan sonra yola çıktı. Ben etrafta resim çekerken hareket eden grubu da çekmiş oldum. Yolun eğimi aşağıdan buraya, buradan yukarıya doğru çok tatlı ve giden bisikletliler harika görünüyor. Çimenler üzerinde üç tane çam tomruğu yatıyor.

20150524_114514

Çiçek pasajından sarı laleler almaya gerek yok. Burada doğal sarı çiçekler var ve kokusunu içinize derin derin çekebilirsiniz. Ama koparmadan, yerinde her şey güzeldir.

20150524_114902

Bir ara önlere geçmişim, durup geriden gelenlerin bir kaç resmini çekeyim dedim. Bu arada KUZ da çekilmeli değil mi?

20150524_114908

Aaaaa Ferdimen de kadrajıma giriyor. Ne güzel, Yol arkadaşımı görünce sevindim. Uzun süre olmasa da sabahtan beri beraber pedal çevirmediğimden özlemişim Ferdimen’i. Ardından çekebildiğim kadar resim çekiyorum aşağıdan gelenleri.

20150524_114915

Bir grup bisikletçi yokuşu çıkıyor.

20150524_114919

Arkadan gelenler.

20150524_114921

Gelmeye devam ediyorlar.

20150524_114925

Gelenler bitmek bilmiyor.

20150524_114928

Neyse az kaldı, gelenler azaldı sanki.

20150524_114932

Son gelenleri de çekiyorum.

20150524_114938

Hepsi geçince arkalarından da bir poz çekiyorum.

20150524_115953

Artık tırmanış bitti, tam tepedeyiz ve tepede çayırlık var. Tam da yayla dedikleri yer. Geniş bir alan çayırlık, ardı çam ormanı.

20150524_121626

Yolcular içsin diye çeşme yapmış hayırsever birisi. Yolcu için yoldaki en değerli şey çeşmedir benim için. Yol yorgunluğunu bir yudum su ile giderirsin. Tanrıya ve yaptırana dua ederek minnettarlığını yürekten verirsin düşünmeden.

20150524_115956

Zirveden sonra inişimiz hızlı oldu. Resim çekecek pek te manzara olmadığı için durmaya gerek yoktu. Sadece koyun ağılından geçerken iki çoban köpeği için durdum. Geri kalan yolu çarçabuk aşarak öğlen yemeğini yiyeceğimiz Kızılcabölük köyüne vardım. Benden önce gelenler yemeğini yemiş bile. Hemen nefis köy yemeğini alarak afiyetle yedim. Ormanın temiz havası acıktırdı beni. Yemeğin ardından kahve iyi gider diyerek yeni tanıştığım Öğretmen Fatoş ile içerek sohbet ettik. Fatoş kahve hastası olduğu için benim kahvenin kokusunu almış olacak. Piknik masasında bizi çekiyorlar kahve içerken.

20150524_133722

Kahvenin tatlı sohbetinden sonra köyde bulunan Hanife – Ahmet Paralı tarafından yöreden toplanmış el sanatları ve tekstil müzesini geziyoruz hep birlikte. Paralı yazdığına bakmayın, soyadları Paralı. Yoksa müze beleş. İlk önce tabelasını çekiyorum müzenin.

20150524_143227

Müzenin içinde birbirinden güzel giysiler cam bölmelerde sergilenmekte. Hepsinin resimlerini tek tek çektim. Hepsi de renkli ve birbirinden güzel olunca çektiğim resimler de biraz çok oldu. Camlı bölmeler iyi de resim çekerken yansımalar görüntüyü biraz bozuyor.

20150524_143323

İnce baş örtüleri işlemeli ve katlanmış üst üste.

20150524_143329

Gelinlerin giydiği kıyafetler.

20150524_143345

Renkli gecelik elbiseler.

20150524_143356

Desenli baş örtüleri.

20150524_143408

Camda insanlar yansıyor, Türk motifi işlemeli kumaşlar.

20150524_143417

Pembe gecelik.

20150524_143429

Beyaz tüylü gelinlik.

20150524_143432

Elbiseler yanında çeşitli ev eşyaları, av silahları da sergilenmiş. Avlanmış olan geyiğin çatallı boynuzu, fişeklik, tüfek ve el feneri duvara asılmış.

20150524_143543

Dolapların içi eşya dolu, sandıklar ve üzeri işlemeli örtülerle örtülmüş.

20150524_143555

Camlı gömme dolap içine eski hesap makineleri ve daktilolar konmuş.

20150524_143632

İlk okul sıralarına oturunca Memleketimdeki ilk okul anılarım geldi. Gerçi silinmiş olan anılar pek hatırıma gelmese de beraber aynı sırada oturduğum kız arkadaşım bazı anıları anlatmıştı. Hatırlamasam da pek güzelmiş o günler, çocukluk günlerim. Minik sıralarda minik kalplerimizle güzel Öğretmenimizden A Be Ce’yi heyecanla öğrenmek ne güzeldi, ne güzel… Yanımda Gülhan Etiler var.

20150524_143740_Burst06

Denizli olunca akla tekstil gelir. Köylerde dokuma aletleri ile çeşitli tekstil ürünleri soğuk kış günlerinde dokuyarak kendilerine kazanç sağlıyor. İplik ve dokuma aletleri, tezgahları da sergilenmiş.

20150524_143848

Çember şeklinde iplik dolanan alet tahtadan yapılmış.

20150524_143853

Evlerde kullanılan küçük dokuma tezgahı, bir kısım enine şeritli kumaş dokunmuş.

20150524_143857

Kızılcabölük ile ilgili gazetede çıkan haber sayfası da müzenin bir köşesine asılmış.

20150524_144130

Müzede ayrıca ev eşyaları, hamur tekneleri, sepetler, tarım aletleri bölümünde ağaçtan günümüzde de kullanılmakta.

20150524_144211

Kocaman kağnı tekerleği ve çeşitli boyda sepetler.

20150524_144217

Kağnı ve araba tekerlekleri, çatal biçiminde yabalar duvara yaslanmış.

20150524_144222

Demir aletleri yapan demirci ocağını görmek beni eskilere götürüyor. Amcamın karöser atölyesinde kamyon kasalarının her türlü demir aksamını yapmak için körüklü demir ocağı vardı. Kok kömüründe kor hale gelince peynir kıvamındaki demir örsün üzerinde ustanın çekiç darbeleri ile şekil almasını büyülenmiş olarak seyrederdim. Elinde çekiç olan usta ve yardımcısının elinde balyoz karşılıklı demir parçasını sırasıyla döğerlerdi.  Çekiç darbelerinin çıkardığı ses sanki müzik ritminin temel parçasıydı. Usta seri çekiç darbelerinde maşa ile tuttuğu parçayı çevirmek istediğinde boşa çekiç  vurdu mu çırağı da bunu anlar o da boşa vurarak ustanın yassılaşan demir parçasını çevirmesine yardımcı olur. İşte o arada çekiç seslerinin boşa vuran tonu değişir. Bir çeşit ara nağme notaları oluşmuş olur. Bu ritme kendimi kaptırır iş bitesiye kadar seyrederdim bıkmadan.

Bu döğme işi seri ve çabuk olmalıydı. Çünkü ateşten çıkan demir 1200 dereceye ulaştıktan sonra normal sıcaklıkta hızla soğuyup sertleşir ve rengi solmaya başlar. Bir dakikada dövülen demir soğuyunca çekiç darbelerini artık hissetmez, sertleşmiştir soğuyunca. Usta demir parçasını tekrar ateşin içine sokup körükle iyice canlandırarak demirin ısınmasını beklerlerdi. Verilen arada usta ve çırak terini siler, testiden serin sularını içerlerdi içlerindeki ateşi söndürmek için. Çocukluk günlerimde seyrettiğim demir işçiliğini çıraklık yapmaya başladığımda balyoz ile amcama eşlik ederdim. Alın teri bu olsa gerek. Ve ben bunları yaşadım…

Türklerin orta Asya da demir dağını eritip demircilik mesleğini günümüze kadar süre getirmişlerdir. Şimdilerde demir işleri modern makinalarla daha çabuk, daha ucuz ve az işçilik ile yapıldığından demircilik mesleği giderek yok olmakta. Aşağıda demirci ocağı, kömür, çekiç, balyoz ve maşaları çekiyorum.

20150524_144241

Kocaman cam şişelerde, yağ, sirke, şarap saklanırdı.

20150524_144247

Soldaki büyük, sağdaki daha küçük küp. Ortasında demir çemberli sepetin içinde cam damacana şişesi.

20150524_144257

Eskilerde evler tek göz odadan oluşurdu. Oda geniş ve büyüktü. İçinde yaşam için ne gerekirse hepsi vardı. Ocak, mutfak eşyaları, kap kacak, oturacak minderler. Aynı zamanda gece döşek olurdu. Günlük ekmek teknede yoğrulur, güveçte yemek pişerdi ocakta. Küçük el değirmen taşında bulgur öğütülürdü gaz lambasının ışığında. Sofra ortaya kurularak yenirdi. Kendi tezgahlarında dokudukları renkli desenli kilimler serilir. Kalın duvarlar kış aylarında soğuğu içeri almaz, yaz aylarında da sıcağı. Hep serin kalır. Odanın bir köşesinde de banyo yapmak için hamamcık bulunurdu. Bir köşesinde de dokuma tezgahı. Odada yatar odada kalkarlardı. Sadece tuvalet dışarda olurdu. Kardan kapanmış yollar geçit vermediğinde ocakta yanan meşe odunlarının alevlerinde ninelerin anlattığı masalı dinleyerek uyumak ne güzel olurdu.

20150524_144310

Odanın bir köşesinde dokuma tezgahı bütün gün çalışırdı bez dokumak için. Önemli geçim kaynağı, binlerce yıldır yapılan iş hala devam etmekte. Sağda iki dev küp konulmuş.

20150524_144318

İpler eğrilir ardından kök boyaları ile boyanarak dokuma için hazırlanırdı. İplikleri boyayan iki erkek manken ve ip toplama tezgahı.

20150524_144325

Çeşmenin yanında ayrı bir yalakta ipler yıkanarak kirden arındırılırdı. Erkek manken ayakları ile iplerin üzerinde çiğniyor yalağın içinde.

20150524_144331

Dokuma tezgahında bütün gün bez dokuyup dururlardı evin kadınları. Kadın manken bez dokuyor tezgahta.

20150524_144346

Erkek manken iplikleri karıştırma kürekleri ile. Önünde iplik çileleri serili.

20150524_144337

Renklenen iplikler makaralara sabırla sarılarak hazırlanırdı tezgahlara. Kadın manken bu işi yapıyor.

20150524_144354

Renkli iplikler makaralardan toplanan iplikleri tambura sarıyor. Başlarında iki erkek manken. İplik makaraları üst üste tavana kadar sıralanmış.

20150524_144401

Tahta beşik ve yuvarlak ağaçlar.

20150524_144508

Büyük bir tekerlek, tekerleği çeviren bisiklet pedalı, dişli ve zinciri. Çemberde bir ip diğer taraftaki küçük milden dolanıyor. Milin ucunda mekik makarasına ipler sarılıyor. Pedalı çevirdikçe çemberin mile oran farkı nedeni ile mekik makarası çok hızlı dönüp ipi doluyor.

20150524_144519

Çoklu makara sistemi, bu alette birden fazla mekik makarasına iplik dolanıyor.

20150524_144537

Daha modern makinalar ile günümüzde daha çok üretim yapılmakta. Elektrik motoru ile çalışan dokuma tezgahı.

20150524_144552

Elektrikli dokuma tezgahının tanında iplik makaraları.

20150524_144540

Artık hantal ahşap dokuma tezgahları pek kullanılmadığından müzede sergileniyor.

20150524_144602

İşte üretimin son aşamasında bez olarak ortaya çıkıyor. Sonrasında pazarlarda, dükkanlarda satılacak.

20150524_144641

Ayakla çalışan el dokuma tezgahı, sadece insan gücü ile dokunan kumaşlar çok değerli. Çünkü emek veriliyor. Aynı bisiklete benziyor, pedalları var ve pedal bastıkça dokunan kumaş. Sadece iki pistonla çalışıyor ve pedallara basarken hayallerin canlanır düşüncelerinde.

20150524_144730

Dikine inen ipler mekik için yatay iplerin arasını açıyor. Pedallar bir yukarı, bir aşağı hareket ediyor. Her harekette mekik bir sağa, bir sola hareket ediyor.

20150524_144738

Kumaşlar kesilerek dikiş makinalarında giysiye dönüşüyor sonunda. Dikiş makineleri ve kömürlü ütü.

20150524_144752

Müze gerçekten çok güzel hazırlanıp sergilenmiş. Yaşamımızda geçmişten günümüze kadar kullandığımız aletler, eşyaları görmeli. Ben çoğunu gördüm ama yeni nesil pek bilmez müzede sergilenen eşyaları. Kaybolan meslekleri yitirilmiş zamanları.

Müzede o kadar çok sergilenen eşya vardı ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Güneş saati 2’yi gösteriyor. Güneş saati yitirilmiş zamanları gösteriyor gölgesinde.

20150524_144843

Kızılcabölük ten ayrılıyoruz, yolda giderken Ferdi bana arının ağzından soktuğunu söyleyerek ağzımı açık tutmamamı da tembihledi. Bunu bana hatırlattıktan bir süre sonra arının biri az araladığım ağzıma gelerek dudağımdan soktu. Can havliyle arıyı tükürdüm. Arı bu kez formamın içine düşerek ikinci kez göğsümden soktu. Bisikletimi durdurarak içeride olan arıyı dışarı attım. İki yerden aynı arı tarafından sokulmak büyük bir şans olmalı. Biraz canım yansa da pek etkilemedi arı sokması. Tekrar bisiklete binip Tavas kasabasına geldik. Grup burada mola vermiş, bir soda ile çay içerek molayı değerlendirmek gerek. Ortada fıskiyeli çeşme ve binalar.

20150524_152224

Dinlenen bisikletliler.

20150524_152229

Küçük bir kasaba olan Tavas tek ana caddesi ile sakin bir yer. İlçe olması nedeni ile hükümet binaları, belediye, bankalar ve sıralı dükkanlar.

20150524_152309

Tavas ta bir süre dinlendik ve ardından köy yollarında gitmeye başladık.

20150524_155812

Buralarda rakım 1000 metrelerde olduğu için ekin başakları hala yeşil.

20150524_162742

Köy yolları köyler gibi hep sakin. Tabelada yazdığına göre Pınarcık köyüne gelmişiz.

20150524_164137

Dağlardayız ama yine heybetli dağlar görünmekte. Bisikletim KUZ yol kıyısında park etmiş. Makilik alandan yüce dağlar görünüyor.

20150524_165047

Fazla pedal çevirmeden yokuş aşağı iniyoruz Önümde kayalıklı yüksek bir dağ görünüyor.

20150524_171044

Doğanın içinde sakince bisiklet sürmek kadar keyifli bir şey olamaz.

20150524_171054

Bir süre sonra ana yola geldik. 1125 metrelik yükseklikten 344 metrelik rakıma ineceğiz. İnişler her zaman olduğu gibi hızlı ve çabuk oldu. Resim çekmeye fırsat bile olmadı. Zaten pek te resim çekecek konu, detay, manzara olmadı.  Denizli içinde yola yazılmış bir yazıyı görünceye kadar durmadım. “Tüm Dünya bisikletleriyle rüzgarı hissediyor.” Bizleri yazmışlar yere. Rüzgarı inişte iyi hissettik.

20150524_175904

Denizli belediyesi bisiklet yolu yapmış ve mavi renge boyayarak insanların dikkatini çekmiş. Bazen belediyeler iyi işler de yapabiliyor. Denizli belediyesinin logosu Horoz bisiklet yoluna resmedilmiş.

20150524_182426

Kamp alanına geliyoruz. Her festival sonunda telaşlı bir hazırlık başlıyor. Ertesi gün işe başlayanların Pazartesi sendromunu erkenden yaşıyorlar. Hazırlanıp gidenlerle vedalaşıyorum. Kimisi bir gece daha kalacak kamp alanında. Benim Yeğenim Denizli de oturduğundan bu gece onlardayım. Denizli’den sonra Salda gölüne doğru gideceğiz. Orada da haftaya festival var. Hava güzel, akşam olmasına da epey zaman var. Acele etmeden eşyaları ve çadırı toplamaya başladım. Ferdi de benimle beraber kalacak.

IMG_0999

Çadırları söküp bisikletlere eşyalarla birlikte yükledikten sonra yol arkadaşım Ferdimen ile birlikte bir resim çekiliyoruz elçek kamp alanında.

IMG_1000

Artık biz de yola çıkabiliriz deyip yeğenimden adresi alarak cep telefonumdaki harita ile gideceğimiz yolu belirttikten sonra hareket ettik. Bulunduğumuz yerden biraz yukarıda olduğu için az çok yokuş çıkarak yeğenimin evini kolayca bulduk. Yol haritası işe yarıyor burada. Yeğenim Eylin ve eşi Mustafa bahçeli evinde bizi bekliyorlardı. Yeğenimin sokaktan aldığı iki köpek ise Ferdiyi dostça karşıladı. Beni zaten daha önce görmüşlerdi. Köpekler yılışık hareketleri ile etrafımızda dolanıp oyun isteklerini belirtmeden edemedi. Biri Sibirya kırması, ismi Sonya, diğeri fino – zağar karışımı kahverengi renkli Koko. İkisini de pek net olmasa da bir karede yakalıyorum.

20150525_231316

Sıcak duş alıp temiz elbiseleri giyip bahçeye çıktık. Akşam yemeğini bahçedeki masada yedikten sonra kahveleri keyifle, sohbetle içerek zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Gecenin geç saatlerine kadar süren sohbet sokak kapısının ardına gelen uyku sayesinde son buldu. Odalarımıza çekilip derin bir uykuya dalarak rüyalar aleminde bilinçaltımızdaki görüntülerle yorulan bedenlerin onarımına başlandı. Bahçede dört kişi oturmuşuz masa etrafında. Elçek resim çekiyorum.

IMG_1027

Bu gün yaptığımız toplam yol 77 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc