Etiket arşivi: meşe ağacı

Suyun Kaynağına Yolculuk Bakırçay 4. Gün

6 Mayıs 2017 Cumartesi

Soma – Kırkağaç – Gelembe – Çobanlar Köyü

(Görme engelli arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar

Karşı damda bir güneş parçası,

İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;

Bağıra çağıra düşerim yollara;

Döner döner durur başım havalarda

 

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;

Her sabah böyle bahar;

Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum

Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”

Şairliğimle yetinir,

Avunurum

Orhan Veli Kanık

Öne çıkan görsel, Bakırçay nehri, az akıyor. Kenarlarda bitkiler ve ağaçlar var.

Orhan Veli’nin şiiri ile başlıyorum sabah;

Her sabah böyle bahar;

Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum

Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”

Şairliğimle yetinir,

Avunurum

Diyerek kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Henüz saat 07:00 olmadı daha. Cep telefonumun alarmı çalmasına epey var. Ana yol uzakta olsa da bazı çok bağıran motor gürültüler ara sıra rüyama girdi. Yine de uykumu almış olarak uyandım. Henüz çadırım dan çıkmadan önce kapıyı açıp dışarısını cep telefonu ile çekiyorum. Karşımda çam ağaçları, az oranda çalılar var. Başka bir canlı görünmüyor.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim kahve yapmak. Sabah kahvesinin keyfini çıkarmalıyım. Sürüyorum cezveyi ocağa. Neredeyse 100 yıllık çam ağaçlarının kalın gövdeleri ve kahverengi kabukları sanki orman kokusu üzerimde. Çadırımın içine bağdaş kurarak oturup kahvemi pişirirken bisikletim KUZ ince gövdeli bir ağaca kilitli olarak öylece duruyor.

Kahvemi içerken güneş doğdu, güneşin doğuşunu parlak ışıklar saçasıya kadar izliyorum. Tam bisikletimin gidonu hizasına gelince resmini çekiyorum. Güneş tüm ışıkları ile dört bir yana saçarak bizlere hayat veriyor. Bisikletin gölgesi bana doğru yere vurmuş durumda.

Sıra geldi kahvaltı zamanına, yine hep birlikte kahvaltı hazırlıklarına başladık. Yer sofrasında oturmuşum, pankart solda ağaca iplerle bağlı çayın demlenmesini bekliyorum.

Son olarak aramıza katılan Nursal Beşün pankartın yanında resim çekiyorum. Nursal ile yeni tanıştım, beyazlaşmış uzun sakalı ve saçları ile çok şeyler görmüş, yaşamış olduğu belli. Kısa pantolonu ve bej tişörtü sade.

Nursal ile beraber aramıza katılan Figen Gülgör pankartın yanında poz vererek resmini çekiyorum. Böylece tüm katılımcılar pankartın önünde resim çekilmiş oldu. Figen’i uzun yıllardır tanıyorum, bir çok festivalde, günü birlik turlarda beraber bisiklet sürdük. Üzerinde siyah tayt şort, mavi renkte, kolları beyaz tişörtü Nursal’ın aksine her tarafında yazı var.

Çadırı toplayıp eşyaları çantalara yerleştirdik. Bizden ayrı yere çadır kuran grubun yanına gidiyoruz. “Günaydın” diyerek selam verip çadırlarını toplamaya yardım ediyoruz. Onlar da hazır olunca pankartı açarak hep birlikte, toplam 15 kişi resim çekildik. 10 kişi ayakta pankartı tutuyor. 5 Kişi de yere oturmuş durumda.

Herkes yola çıkmaya hazır, o halde yola çıkmalı diyerek bisikletlere biniyoruz. Çam mesiresi yerinin girişine gelince devasa giriş kapısının resmini çekiyorum. Kapı dediğim 8 metre yüksekliğinde 3 kale burcu, iki geçiş kapısı. Buradan arabalar geçiyor. Yayalar için iki yandaki kulelerim altında geçit yapmışlar. Ortadaki kulenin altında ise gişe var. Giren araçlardan park ücreti kesiyor görevliler. Yayalardan ve bisikletlerden para alınmıyor. Zemin ve yol beton parke taş döşeli. Sağda büyük bir direğin üzerine kırmızı boyalı tabelada beyaz harflerle Şehzadeler Kırkağaç Gençlik ve İzcilik Kampı yazılmış. Neden Şehzadeler ismi konulmuş anlamış değilim.

Ana yola çıktık, Çam mesiresi yerinin döner kavşağında bir heykel var. Heykel Zeybek oyununu oynarken betimlenmiş. Bir ayağı önde, az kaldırmış. Kolları yukarıya doğru uzanarak Zeybek oynuyor. Sağda dağ silsilesi, önde bisikletliler. Hava parçalı bulutlu. Rüzgar lodos esiyor, yani arkamızdan.

Soma’ya göre daha yakında olan Kırkağaç yaklaşık 4.5 Kilometre. O yüzden çabuk geldik sayılır. Kırkağaç kasabasında pek araç trafiği yok, sakin bir şehir. Kavunu ile ünlü Kırkağaç Yunt dağlarının eteklerine kurulmuş küçük bir kasabadır. Meydandaki saat kulesinin önünde bisikletim KUZ ile resmini çekiyorum. Saat ona çeyrek var. Kule 2013 yılında Manisa belediyesi tarafından yapılmış. Yüksekliği 36 metre, dört katlı, katlar yükseldikçe daralıyor. Yunt dağlarının tepesinde rüzgar türbinleri 4 tane görünüyor.

Günlük yiyecek içecek ihtiyacımızı alışveriş dükkanından alıp çantalara yerleştiriyoruz. Şafak yine grubu beklemeden yola çıktı. En son kalan Çağdaş gecikince gelmesini bekledim bir süre. Çağdaş gelince yola çıktık ikimiz. Pek tecrübesi olmayan Çağdaş yolu kaybedebilirdi. Zaten kasaba içinde kaybetmiş yolu. Neyse ki öndekiler yavaş gidiyordu da yetişebildik gruba. Aslında rahat hareket edilirse yolda yorulmadan gidebilirdik. Ama geç kalan birini bekleyip öndekilere yetişme çabaları sonucu epey yoruluyor insan. Ne gereği var acele etmenin, grubu beklemeden yola çıkmanın. Madem tur düzenleniyor hep beraber, kimseyi arkada bırakmadan yola çıkmalı. Yoksa herkes kendi kafasına göre giderse turun anlamı olmaz.

Dördüncü kez Bakırçay nehrinin aktığı yerden geçiyoruz. Nehrin kıyıları sazlıklar, küçük söğüt ağaçları ile kaplı. Su akışı pek yok, durgun görünüyor. Nehir yatağını çekiyorum. Telefon ve elektrik telleri manzaraya giriyor. Nehrin kıyıları set olarak yükseltilmiş taşkınlara karşı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kırkağaç’tan çıktıktan sonra ovayı dikine geçiyoruz. Ovanın karşısındaki dağlara geldik. Hafif bir tırmanış olacak, durum onu gösteriyor. Az eğimle karşıdaki tepeye doğru giden bisikletliler.

Arkadaşlardan birisinin sol bacağında zincir yağı bulaşıp dövme yaptırmış gibi. İki iz var, üstteki silik, alttaki belirgin zincir izi. Benim anlamadığım ve ilgimi çeken zincirin sağ tarafta olması. Nasıl değmiş sol bacağı belli değil. Sol bacağı zincir işaretli kısmı yakından çekiyorum bisikletin üzerinde.

Tarla yonca ekili, yemyeşil bir halı gibi. Yeşil halıya düzensiz serpiştirilmiş kırmızı renkli deseniyle Gelincikler ayrı bir renk katmış. Tarla 10 metre genişliğinde, 100 metre uzunluğunda. Sol tarafta incir ağaçları, sağda zeytin ağaçları ekili.

Yol kıyısında çeşmenin başında Ferdimen bisikletini bırakmış öylece duruyor. Kendisi ortalarda yok. Ben de yamacın dibindeki çeşmeyi çekiyorum. Sonrasında boşalan şişelerimi doldurup tazeliyorum çeşmeden.

Az biraz çıkınca Bakırçay havzasının düz olan ova manzarasını çekiyorum. Karşıda dağlar ve gökte artan bulutlar lodosun etkisiyle çoğalmaya başladı.

Önümde ise hafif rampa devam ediyor. Yolu ve bisikletimin gidonuna taktığım üç martı tüyü ile resmini çekiyorum.

Yol kıvrılarak yukarıya doğru çıkıyor. Yokuşun sonu göründü. İleride çam ağaçları ve sağda, yol kıyısında iki uzun kavak manzarayı tamamlamış.

Artan bulutlar lodosun sıcak rüzgarları ile yağmur çiselemeye başladı. Üzerimize yağmurlukları giyerek yola devam ediyoruz. Yağmur o kadar şiddetli değil. Gelip geçici bahar yağmuruna benziyor. Önümde Cem yağmurluğunu giymiş bisikletiyle gidiyor.

Yolun solunda çeşme başında bekleyen arkadaşları görüyorum. Sularını tazeleyip doldururken biraz da dinlenmiş oluyorlar böylece.

Önümüzde Gelenbe kasabası var, tabelası öyle yazılmış. Kasabanın evleri de göründü. Yol kıyısında enerji hattı kasabanın elektrik ihtiyacını karşılıyor.

Gelembe kasabası İzmir – İstanbul karayolunun yanında. Gelip geçen araçlar burada mola veriyor. Biz de burada mola verdik. Zaten öğle zamanı, karnımız da acıktı. Kasabanın lokantalarının birinde oturduk Ferdimen ile birlikte. Masa kaldırıma konulmuş, içeride oturmanın anlamı yok. Yemek yerken gelip geçeni seyrederiz böylece. Lokantanın garsonuna cep telefonumu vererek bizi ve aşçı ustayı çekmesini söyledim. Dünyada en çok resim çeken garson bu isteği yerine getirip resmimizi çekiyor.

Kaldırımda masanın yanında sandalyeye oturmuş Ferdimen ve ben. Aşçı ayakta yanımızda. Masada tabaklar var, silip süpürülmüş durumda. Aşçıya lezzetli kuru fasulye yemeği için teşekkür etsek te parasını ödüyoruz. Lokantanın tabelasında Uylaş Lokantası yazısı var. Camda da aynı yazı yazılmış ve içi dolu yemek tabakları resmi konulmuş.

Karnımızı doyurduktan sonra kasabanın kahvesini bahçesinde toplandık. Bahçenin ortasında havuz var. Havuzun ortasından bir boru çıkarılmış, su çok az akıyor borudan. Havuzun dibi karo plaka döşeli ve su o kadar berrak ki beyaz karo taşları pırıl pırıl görünüyor. Borunun dibinde havuza düşen su hafif dalga yapmış, yansımalar ile durgun taraf arası ayırt ediliyor. Havuzu görünce aklıma Rumeli türküsü geliyor.

Manastırın, ortasında var bir havuz

Aman havuz, canım havuz

Dimetoka kızları hepsi de yavuz

Biz çalar oynarız

(Rumeli Türküsü)

Kahvenin önü kasabanın meydanı, yer beton kilitli taş döşeli. Atatürk büstü bir kaidenin üzerine konularak yanına bayrak direği ve Türk bayrağı göndere çekili durumda. Rüzgar olmadığı için bayrak dalgalanmıyor. Yola çıkmaya hazır tüm bisikletçiler kahvenin önünde beklerken. Kahvenin ortasında kocaman bir çınar ağacı bahçeyi tamamen kaplamış gölge yapıyor. Kaldırımda küçük bir fıstık çam ağacı var.

Herkes hazır olunca yola çıktık. Artık bir süre ana yolda gideceğiz. Emniyet şeridi biz bisikletçilere yetiyor rahat gitmek için. Sadece yoğun geçen araçların gürültüsü rahatsız ediyor. Gelenbe den sonra rampa başladı ve yol kıyısında gördüğümüz çubuklar buraya çokça kar yağdığını belirtiyor. Demir boru kırmızı, beyaz ve siyah renk ile boyanmış Bu borular çok kar yağan yerlerde yol kıyısında yolu belirtmek için kullanılan kar çubukları.

Arkamdan bir bisikletçi sesleniyor bana, yanıma gelince sohbete başladık. Arkadaş beni tanıyor facebook’tan ama ben onu tanımıyorum ve kendini bana tanıttı. İsmi; Mustafa Kemal Çevik. Yolda karşılaşıp tanışmak gibisi yok. Yol kıyısında durup birlikte resim çekildik. Akhisar’dan Balıkesir’e gidiyor. Bisikleti boş, sırt çantası sırtında takılı. Kırmızı beyaz dikine şeritli forması, içinde uzun kollu termal içlik giymiş. İkimizin başında kask ve gözümüzde güneş gözlükleri. Benim gözlüğüm sarı renkli cam takılı. İkimiz de birer kolumuz omuzlarımızda poz verdik Ferdimen’e. Arkamızdaki dağlarda, uzakta rüzgar türbinleri dönüyor kocaman kanatları ile.

Mustafa’nın yükü az olduğundan hızlı gidince bizden ayrılıp yoluna devam etti. Yaklaşık 8 Kilometrelik bir tırmanıştan sonra Çobanlar köy kavşağına geldik. Köy biraz yukarılarda, dağın eteklerinde görünüyor. Köy yoluna giriyoruz. Solda kapalı otobüs durağı var.

Köyün dik ve toprak olan yolundan çıkmaya çalışıyoruz. Buraların bitki örtüsü genellikle meşe ağaçları. Yolun kıyısını tamamen kaplamış meşe ağacı.

Sıkı bir tırmanıştan sonra Çobanlar köy girişine geldik. En son olarak gelen beni bekliyordu arkadaşlar. 2 Yüksek direk üzerine tabela konulmuş köyün girişine. Tabelada Çobanlar Mahallesine Hoşgeldiniz yazısında her ne kadar mahalle dense de benim için her zaman Köy’dür ve Köy olarak kalacaktır. Mahalle denmesinin hiç bir anlamı yok. Mahalle şehirlerde olur.

Toplam 15 kişi 4 günlük zorlu ve dolambaçlı yollardan insan eliyle yapılan erozyon ve kirliliğe dikkat çekmek için, nehirlerin temiz akması için suyun kaynağına yaklaştık. Bisikletim KUZ üzerine koyduğum cep telefonumdan uzaktan kumanda ile kendimizin resmini köyün girişinde, köy manzaralı çekiyorum bir poz. Sağda önde iki bisiklet var, arkada köyün evleri ve caminin minaresi görünmekte.

Köye girer girmez telaşlı bir kalabalık gördük. Bu gün köyde düğün var. Köylüler köyün kahvesine bizleri davet etti çay içmek için. Bizler de köye çıkarken zorlu yokuşta biraz yorulduk. Dinlenmek ve enerji toplamak için iyi bir fırsatı değerlendirdik bu sayede. Kahvenin yanında, binanın gölgesinde masalara oturduk. Gelen çayları köylülerle sohbet ederek içtik. Köylülere amacımızı, nehirlerin kirliliğini, neden bu turu yaptığımızı ve bu köyde son bulan yolculuğumuz nedeni ile gece çadır kuracağımızı anlattık. Karşılıklı geçen sohbette onların da çevreye verilen zararın çok olduğunu, biraz da bizim bisikletlerle yüklü olarak yaptığımız yolculuğu nasıl başardığımızı merak eden soru – cevap şeklinde oldu. Düğün sahibi bizlere hoş geldiniz diyerek karşılayıp akşama düğün yemeğine davet etti. Bizler de teşekkür edip düğününün hayırlı olmasını dileyerek yemeğe geleceğimizi bildirdik. Yaptığımız yolculuğu taktirle karşıladılar. Köylülerle masaların yanında sandalyelerde oturup çay içerken Ferdimen bizi çekiyor benim cep telefonumla.

Karede olmayan Ferdimen yerine oturunca ben de onun resmini çekiyorum. Başında şapka ve üzerinde güneş gözlüğü ile. Güneş gözlüğü şapkanın üzerinde. Masanın üzerinde kağıt bardak ve bir tane kesme şeker duruyor.

Çay molasını bitirip köylülerden izin isteyerek yolculuğumuzun son kısmına doğru gitmeye başladık. Biraz daha yolumuz var ve yokuş tırmanıyoruz. Hava parçalı bulutlu, lodos rüzgarın etkisi ile gittiğimiz yöne doğru gidiyorlar. Arazi küçük makilik ağaçlarla kaplı, öyle büyük ağaç yok.

Kamp yapacağımız yere, çeşmesi olan araziye geldik. Hemen çadırları kurup eşyaları yerleştirip suyun kaynağını bulmaya gidiyoruz. Daha önce keşif yapmadığımızdan, harita üzerinden suyun kaynağını arıyoruz ama hem yerini, hem de yolu bulamadık. Yorgun olan bedenlerimiz daha fazla gitmeye hevesli değil. Şafak’a biraz kızıyorum son dakikada bulamadığımız suyun kaynağı için. Ve keşif yapmadan turu düzenlediğimiz için. Şafak ayrı bir yöne gidip keşif yaptı ve sonuçsuz geri döndü. Antalya’dan gelen Nafiz, Vedat ve Mehmetali ayrı bir yöne keşfe çıktılar. Bisikletlerin yükünü boşaltmıştık kamp yerinde.

Ben yere oturmuşum yorgunluktan, diğer arkadaşlar bisikletten inmiş durumda. Şafak ayakta, durum değerlendirmesi yapıyoruz.

Yüksüz olarak gitmek kolay olsa da suyun kaynağını bulamamanın yılgınlığı ve iştahımın kaçması nedeni ile turu burada sonlandırıp kamp alanına geri dönüşe başladık.

Makilik çalıların olduğu arazideki toprak yolda bir bisikletli gidiyor.

Kamp alanına geri dönüp çeşmeden akan suyun meydana getirdiği küçük su birikintisine bir az toprak döküyorum sembolik olarak. Buradaki suyun da denize doğru gittiğini biliyorum. Gölete elimde toprak dökerken su yüzeyine yansıyan bulutlar ve ağaç resim tablosu gibi olmuş.

Nafiz Sağdur, Vedat Karakaya ve Mehmetali Akyüz suyun kaynağını bularak görevi tamamlamışlar. Nehrin döküldüğü yerden aldıkları toprağı suyun kaynağına dökerek denize ulaşasıya kadar temiz akması dileğinde bulundular. Moralimin sıfıra düşmesi nedeni ile bulamadığımız suyun kaynağını bulup video çekerek belgeleyen Antalyalı dostlarıma çok teşekkür ederim. Nafiz’e, Mehmetali’ye ve Vedat’a.

Aşağıda çektikleri videoyu izleyebilirsiniz.

Çeşmenin altında, düzlük bir yere matı serip üzerine oturuyorum. Kahve takımlarımı yanıma alıp kahve yaparken köyün üç güzel kızı yanımıza gelip sohbet etmeye başladık. Sevimli kızlar üniversitelerde okuyorlar ve bizim köye gelip kamp yaptığımızı görünce çekinmeden yanımıza geldiler. Süslenip püslenmişler, akşama düğüne gidecekler. Herhalde köyde sohbet edecek kendi kafalarına göre insan bulamadıklarından yeni insanlarla tanışıp kaynaşmak istemiş canları. Bu güzel kızları taktir ediyorum. Köyden yetişen aydın insanları görmek güzel. Kendilerini tarikatların yobaz hocalarına kaptırmamışlar. Yoksa türban takıp buraya kendi başlarına gelmeye cesaret edemezlerdi. Özgürce istediği kişilerle konuşup sohbet ederek yeni şeyler öğrenmeleri kadar doğal bir şey yok. Güzel kızlara kahve pişirip ikram ediyorum.

Pankartımızı yere serip etrafında oturmuşuz kahve içerek sohbet ediyoruz. Üç güzel kız sağda, Figen ve 7 erkek toplam 12 kişiyiz.

Kamp yerine gelince bir süre bizden ayrılan Antalyalı grubu bekledik. Antalyalı grup gelip görevi tamamladıklarını müjdeledi. Suyun kaynağını bulmuşlardı ve toprağı akan suya bıraktıklarını söyleyince biraz moralim yerine geldi. Biz başaramazsak ta başaran oldu. Daha sonra akşam olması üzerine köydeki düğün yemeği davetine katılmak için köye indik. Sadece aramızdan dört kişi bizimle gelmedi. Kendi bilecekleri iş dedik, yorgun argın yemek yapmanın anlamı yok. Köyde evin yanında bir kayanın üzerine çıkmış çocuklar bizi karşıladı. Meraklı bakışlarla köylerine ilk defa gelen bisikletçileri süzüyorlar.

Kapalı bir yerde, köyün ortak olarak kullanılan caminin altında masalar kurulmuş. Düğün sahipleri bizi içeri davet ederek masalara oturttular. Köyün genç delikanlıları bir çırpıda masaları donattı. Zengin çeşitlerle hazırlanmış düğün yemeğini iştahla yiyerek bereketli olmasını ve evlenen çiftin ömür boyu mutlu olmasını diledik düğün sahibine. Düğün sahibi kızını evlendiriyor, yani bizler kız tarafındayız.

Masada 11 kişi oturmuş, önümüzde demir tabaklarda yemekler olduğu halde resim çekiliyoruz.

Yemek için köylülere ve düğün sahibine teşekkür ediyoruz. Köy düğünleri çok güzel, özellikle yemekleri harika. Düğüne kalmıyoruz, çünkü başka bir köye gidecekler düğün yapmaya. Bisikletlere binip kamp yerine köyün içinden geçiş yapıyoruz. Köyün içinde düzgün yontulmuş taşlardan yapılmış sadece bir duvar olarak ayakta duran bir yıkıntıyı görünce duvarın resmini çekiyorum. Duvarın üst kısmında taş blok yontulmuş bir şeyler yazıyor ama ne yazdığını anlayamadım. Belki de tarihi bir eser olabilir. Duvarın ilginç olan kısmı tek olarak duvar düzgünce örülüp son bulması. Sağa yada sola devam etmemiş. Burada sonlanmış. Resmi alından çekiyorum duvarı.

Kamp yerine geldiğimizde hava kararmaya başlamıştı. Orada kalanlar ateşi çoktan yakmışlar etrafında otururken bulduk. Yemeklerini yemişler biz gelesiye kadar. Köz olan ateşin yanında ısınan tek kadın katılımcı Figen yere oturmuş ısınıyor elindeki telefona bakarken.

Hava iyice karardı, üzerimize kalın bir şeyler giydik gecenin serinliğinden korunmak için. Şafak her zaman olduğu gibi Dimitri şarabını açmış sessizce sohbet ederek dertleşiyor. Yanında da Cem, Mehmetali ve Ceyhun var.

Ateş kampın vazgeçilmezlerinden birisi. Ortam uygun olunca bir ateş yakmak gerek, çevreye zarar vermeden, ormanı koruyup gözeterek. Arazi makilik çalılardan oluştuğu için ve etrafta kuru otların olmaması güvenle ateş yakılabilecek bir yer. Ateşin verdiği sıcaklık hem içimizi ısıtıyor hem de sohbetimizi. Bazen alevlerin yalımına dalıp hayaller kurarsın kısa bir süreliğine. İnsanlar ateşi bulduklarında ateşe taparlarmış Tanrı diye. Belki o zamanlardan kalma genlerden bir kaçı ateşin başında saatlerce oturup yalımlara bakmamıza neden oluyor. Kim bilir!

Yanan odun parçaları kızıl ve sarı yalımlarla etrafı aydınlatırken bizleri de ısıtıyor.

Antalyalı arkadaşların yanında taşıdığı basık semaverde nefis çayları içiyoruz ateşin başında. Semaver sol altta, ortada ateş ve ateşin etrafında bizlerin resmini çekiyor Ferdimen.

Suyun kaynağına yolculukta çektiğim videoların birleştiriliş görüntülerini izleyebilirsiniz.

Bu videoyu da Ferdi Kızıl Nam-ı diğer kahramanımız Ferdimen çekmiştir, iyi seyirler

Bir süre ateşin başında sohbet ettik, gecenin ilerleyen saatlerinde çadırlara çekilip yattık.

Şafak ile beraberce düşünüp hayata geçirdiğimiz SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK bisiklet turu istediğim gibi olmadı. Önceden keşif yapmadan yola çıkıp sonunda suyun kaynağını bulamadan bitirmemiz hiç iyi olmadı. Bu iş Şafak ile olmayacağı kesinleşti. Tur hep birlikte yapılır, öyle kendi başına yola çıkmak ne turculuğa ne de birlikteliğe uyar. Zaten Şafak bunu anladı ve gruptaki görevinden kendi isteği ile çekilip kendi başına turlar düzenlemeye başladı. Bu benim için daha iyi oldu, birlikte huzurlu tur yapmanın olanağı yok. Şafak Omaç her zaman arkadaşım olarak kalacaktır, öyle kırgınlığım, küslüğüm yok. Ama birlikte bisiklet sürmenin anlamı kalmadı sadece.

Böylece bir turun sonuna gelmiş olduk değerli okuyucularım. Gezdiklerim, gördüklerim ve ilginç olan şeylerin resimlerini çekerek sizlerin göremediği yerleri göstererek anlatmaya çalıştım dilimin döndüğü kadarı ile. Hata ettimse af ola, sizler iyi şeylere layıksınız, ben de iyi şeyleri sunup anlatmaya çalıştım. Yeni kişilerle tanıştım, yeni dostluklar kuruldu. Hazine çantam yeni hikayelerle dolmak bilmedi. Bir sonraki tur yazılarında görüşmek dileği ile.

Bu gün yaptığımız yol biraz kısa olsa da yokuşlar vardı. Toplam 35 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 3. Gün

2 Eylül 2014 Salı

Aşağı Hanlar – Kalkım – Yenice – Torasan göleti

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

şimdi bir süre. dinlenme zamanı..

beynen.. ruhen..bedenen.

.

Yıldızları düştü dileklerimizin

Denizin yüzüne..

Şimdi vakit gece

Ve toplama vakti bir rüya dolusu umut

Bir gök miktarı huzur…

Ahmet Yaşar Gündüz

 

Öne çıkan görsel, Ağaçlar tünel gibi kapatmış yolu.

020920147981

Ormanın dinginliği uykuda kendini gösterdi. Bir önceki gecenin gürültüsü burada olmaması güzel bir uyku çekmeme neden oldu. Telefonun alarmı çalmadan uyandım, gün ağarmış, sabahın seheri çiğ damlalarıyla havayı yıkayıp pakladıktan sonra çimenleri ve çadırımı ıslatmıştı. Güneş henüz doğmamış, çadırımdan çıkıp temiz havayı ciğerlerime çekerek bir kaç kez derin derin nefes aldım. Çadırımın içinden dışarısı, otlak ve çam ağaçları.

020920147890

Küçük bir dere şırıl şırıl akmakta, çıkardığı şırıltılı su sesi insana suda hayat olduğunu hatırlatıyor. Derede taşların arasından akan suyu çekiyorum.

020920147891

Dere Kaz dağından geliyor, çay kıyısında çınar ağaçları var.

020920147892

Dün akşam hava karardığı için etrafı görememiştim. Günün aydınlığında etrafı görmek için küçük bir gezinti yapmaya başladım. Elimde cep telefonu ile resimler çekerek hem görsel hem de yaşamsal veriyi kaydediyorum. Bisikletlerimiz, çadırlar ve kurumaya bıraktığımız çamaşırlar. Kamp yerimiz gayet güzel. Önümde taşlar ve akan dere.

020920147893

Hasan’ın hamağı, dere üstüne kurmuş. Aslında hamakta uyumak vardı ama karanlıkta görmediğimden kaçırmışım güzel uykuyu. Hamak iki çınar ağacına bağlı.

020920147894

Kahvaltı için yumurta kaynatacağız, Hasan derin bir kap vererek yumurtaları kaynatmaya başladık. Ocak önceden yanmaya başlamıştı, odunla ateşi canlandırdık sadece.

020920147895

Güzel insan Hasan güneşe sırtını dayamış bana poz veriyor. Burada yaşamanın huzuru yüzünden belli. Gülümsemesi hiç eksik olmuyor. Sadece şehirde çektiği acılar yüzünde çizgiler oluşturmuş ama bulduğu bu huzur çizgilerini yumuşatmış.

020920147896

Yumurtalar kaynadı, sıra çayı demlemeye geldi. İsten kararmış çaydanlığı ocağa sürüyoruz. Sabahın erken saatlerinde Edremit’ten iki kase kelle paça geldi. Hasan beraber yiyelim deyince çorbaları ısıtıp afiyetle yiyoruz. Çorba nefisti, üstüne biraz da kahvaltı ve çay.  Bu sabah karnım iyice doydu tıka basa, Gelibolu’ya kadar götürür bu sabah yediklerim.

020920147897

İp salıncak çınarın bir dalına kurulmuş çocuklar için. İleride mavi bir çadır var.

020920147898

Hasanın dün gece anlattığı öyküdeki dilek taşı. Anlaşılan dilek olayı tutmuş, yakılan mumlardan ve taşta bıraktığı isten anlaşılıyor. Taş ta dilek taşına özenmiş gibi ilginç bir yapıda. İlk görünüşte sanki gerçekmiş gibi bir duygu veriyor. Çaresiz kalmış insanlar inanmasa da belki dileğim gerçekleşir diye mum yakıp dilek tutuyor taşın başında. Umutsuz yaşanmıyor…

020920147899

Dilek yaşı, üstü düz ve dik olan yerin dibinde baca tuğlası konmuş. Üstünde de yakılmış mumların erimiş kısmı duruyor.

020920147900

Hasan’ın çadırı ve yaşam alanı çınarın altında.

020920147901

Sabah yağan çiğden ıslanan çadırların kurumasını bekliyoruz güneşin sıcaklığında.

020920147902

Hasan’ın anlattığı öyküdeki Ihlamur ağacı. Heybetli görünümü insanı cezbediyor. Ak sakallı dede gece bana görünmedi, rüyama da girmedi. Gireceğini de sanmıyorum. Burada dikkatimi çeken Ihlamur ağacından çok çeşmelerin bolluğu. Ihlamur ağacının yanında 3 tane çeşme, sol tarafımda 5 – 6 çeşme, arkada bir o kadar. Sağ tarafta bir kaç çeşme. 10 dan fazla çeşme var. Önüne gelen çeşme yaptırmış gereksiz biçimde. Kaz dağları su bakımdan zengin, büyük bir depo. Her taraftan su fışkırıyor, dereler çağıl çağıl akmakla. Hayrat yaptıracaksan çeşmeyi suyun olmadığı yere yaptır da duasını her gün çeşmeden su içenler yapsın. Aynı yerde 15 tane çeşme yaptırmanın anlamı yok. Dereden bile su içilebilir, doğal olarak akıyor zaten. Bilmem ne demeli kolay yerde çeşme yaptırana ….

020920147903

Hasan’ı da yanımıza alıp bir anı fotoğrafı çekiyorum elçek ile. Şafak, ben ve Hasan.

020920147905

Hasan kendi yazdığı piknikçilere uyarı niteliğinde levhalar koymuş ağaçların gövdelerine. “ÇÖPLERİNİZİ SİZE İADE EDİYORUZ” yazısı en dikkat çekici. İnsanların ürettiği çöpü olduğu yere bırakma alışkanlığını nasıl kıracağız bilemiyorum. Uyarıcı yazılar olmasına rağmen hala çöpünü bırakıyorlar. Yine de Hasan etrafı temizlemekten geri durmuyor. Ortalığın temiz olmasından belli. Uyarılar biraz işe yaramış anlaşılan.

020920147906

İşte dün Şafak’ın ensesinde nefesini hissettiği koca baş köpek. Gerçekten de görünüşü canavar gibi ama yanımıza sahibi ile gelip köpeği yakından tanıyınca insanlara zarar verecek gibi görünmüyor. Dün Şafak’ın yaşadığı olayda belki de havlayan küçük köpekten Şafak’ı korumak için yanında durdu. Ben bunu anladım köpeği görüp yakınında durunca. Şafak ve Sivas Kangal köpek. Şafak köpeğin resmini çekerken ben de onları çekiyorum. Köpeğin boynunda sivri demirli tasma var.

020920147907

Kocabaş uzun bacaklı sağlam gövdesi ve iri başı ile heybetli duruyor. Yakışıklı bir köpek. Sahibi ne derse onu yapıyor, otur otur, kalk kalk. anlattığına göre domuzlar kocabaştan epey çekiyor. Denk getirmesin ormanda bir domuz, anında parçalıyormuş. İnsanların yanında uysal ve güven verici bir duruşu var. Köpek sahibi ile beraber.

020920147908

Hareket etmeden önce kahve pişiriyorum, kahvenin suyunu mataramdan kullanıyorum. Kahveleri içince ekşimsi bir tat geliyor. İlk önce neden olduğunu anlamadım. Arkadaşlara sordum kahvenin tadında bir ekşilik var mı diye. Onlar da biraz ekşi deyince bende jeton düştü. Matarama su doldurduktan sonra içine biraz şeker ve yarım limon sıkmıştım. Ondan kahvenin tadı ekşimtırak oldu. İlk defa böyle bir kahve pişirdim. Şafak bizi çekiyor, Hasan, ben ve köpeğin sahibi.

020920147909

Sabah köpekle gelen misafirimiz atı ile yukarı ormana doğru gitti. Kocabaş bir süre bizimle oturduktan sonra sahibinin ardından o da gitmeye başladı. Bizde yolcu yolunda gerek diyerekten Hasan ile vedalaşıyoruz. Bir akşam gelişen dostluğumuz ile kucaklaşıp yanından ayrıldık. Başka bir zaman tekrar buluşma dileği ile. Köpek dağa doğru gidiyor.

020920147910

Piknik alanından yola çıktık, bir süre daha yokuş tırmanacağız Yukarı Hanlara kadar. Ondan sonra hep iniş başlıyor.

020920147911

Yukarı Hanlara vardık, burası daha büyük bir alan ve bir sürü işletme var. Yani kalabalık. İyi ki burada kalmadık, buna seviniyorum burayı görünce.

020920147912

Yukarı hanlar yolun zirvesi, buradan sonra iniş başlayacak gibi.

020920147913

Yukarı Hanlar sırtta olduğu için geniş ve düz olan yerler çok, uzayıp gidiyor. Yüksek ağaçların altı çimenlik.

020920147914

Bir köpek havlamaya başladı, durunca havlamasını kesti. Kocabaşı tanıdıktan sonra bu köpek enik gibi geldi bana.

020920147915

Kalkım belediyesi Yukarı Hanlarda tabela koymuş, hoş geldiniz diye karşılıyor bizi. Tabelanın üstünde iki geyik resmi konmuş. Kalkım’a hoş geldiniz, Agonya’nın merkezi, Türkiye’nin en iyi oksijen çadırı, Marmara’nın Egeye açılan kapısı, Truva’nı ilk at olimpiyatları ev sahibi, Dünyanın en iyi kapya biberinin yetiştiği yer, havası şifa, doğası ferah, insanı dosttur. Kalkım belediyesi.

020920147917

Artık iniş başlasın, yaşasın hayat. Yiiihhhuuuuuu diye bırakıyorum kendimi bol oksijeni içime çekerek.

020920147918

Şafak’ın daha önce keşfettiği şelaleye gelince sapıyoruz sağa doğru. Toprak yoldan sonra bisikletten inerek patikadan bir süre giderek dere kenarına geldik. Yukarıdan gelen bir dere var.

020920147919

İşte şelale de başka yönden, ama biraz yüksekçe yerden küçük bir çağlayan olarak diğer dere ile buluşuyor.

020920147920

Akan su gördüm mü dayanamam, hele çağlıyorsa. Hemen soyunup şortumu giyerek çağlayanın yanına vardım kısa sürede.

020920147923

Hemen yukarıdan dökülen suyun içine giriveriyorum. Buz gibi kaz dağları suyunda kendimden geçiyorum adeta.  Bir daha nerede bulacağım doğal duş yerini! Yukarıdan dökülen sular masaj yapıyor tüm kaslarımı. Bu masaj bana ömür veriyor sanki. Şafak böyle yerlerle pek arası iyi değil. Hal böyle olunca resimleri çekmek te Şafak’a düşüyor. Oooohhh sefam sürüyor sular dökülürken. Şafak uzaktan çekiyor.

020920147924

Şelaleden akan su saçlarımı tarıyor, Şafak bu kez yakından çekiyor.

020920147926

Bir süre suyun altında durduktan sonra Şafak’a bir poz veriyorum. Çağlayanın aktığı yerde yosun turmuş. Yosun halı gibi yumuşak ve kaygan değil. Yosunlarda rahat biçimde yürüyebiliyorsun, hiç böyle yosun görmemiştim daha önce.

020920147928

Kurulandıktan sonra giyinip yola çıkıyoruz, inişte bir toprak kayması görünce duruyorum. Toprağın kaydığı yerde raylar görünüyor. Acaba ne amaçla kullanılıyor raylar. Herhalde maden ocağına ait olmalı diye düşünüyorum. Ama görünürde bir şey yok ormanın içinde. Kim bilir nereden nereye gidiyor!

020920147929

Yol ormanın içinden aşağıya doğru kıvrılarak iniyor. İniş çabuk olur her zaman.

020920147930

Hazır yakalamışken yol arkadaşımın bir resmini çekeyim bisikleti ile beraber. Şafak ve bisikleti.

020920147931

Dağlarda aç kalmazsın hiç bir zaman, yolda da. Böğürtlenler tüm yol kenarında Ağustos ve Eylül aylarında devamlı olarak meyvesini cömertçe vermekte. Kuşlar ve diğer hayvanları beslediği gibi bizi de besliyor doğanın bir parçası olarak. Tam da zamanı böğürtlenlerin. Tadı nefis, mis gibi. Bir avuç yesen epey enerji verir insana.

020920147932

Ben de bir avuç yiyorum böğürtlenden. Doğal takviye. Elini boyasa da kırmızıya önemli değil. Avucumun içindeki böğürtlenleri çekiyorum.

020920147933

İniş bitiyor kısa sürede, uzun yol kat etsek te süresi kısa olunca bana çabuk geliyor. Ovada tarlalar bahçeler ve çiftlik evleri.

020920147934

Düzlüğün başladığı yerlerde bir heykel çıkıyor karşımıza. Şafak heykelin yanında duruyor.

020920147935

Yakından bakınca Agonya da olduğumuzu anlıyorum. Kalkım belediyesi bir açıklama yapmış burası ile ilgili. Keşke düz bir mermer parçasına yazsaydı. Kitap şekli pek hoşuma gitmedi. Kitap olmasına rağmen yazı kitaptaki gibi sayfaya yazılmamış, bir bütün olarak yazıyı yazmışlar. Benim ilk başta anladığım

AGON:

AGONYA: TRUVANIN

VE SPORCULARININ

KALKIM BELEDİYE

diğer sayfaya geçiyor gözüm

ATA BİNEN SPORCU

ÜNLÜ ATLARIN

BULUNDUĞU YER

BAŞKANLIĞI 2012

Gözlerim böyle okudu yazıyı ne yapayım!

020920147936

Güneşin altında şahlanmış ata binmiş savaşçı göz kamaştırıyor rengi ile. Sanki altından yapılmış. At heykeli yüksek bir kaidenin üstünde.

020920147937

Dedim ya daha önce doğada aç kalmazsın. Kara yemiş, dikenli çalısı olan bu yemiş ağızda biraz buruk ve mayhoş tat bıraksa da enerji veriyor bir kaç tanesi. Köylüler plastik kovalarda topluyorlar kara yemişleri. Reçel oluyormuş pek güzel. Elimde dört tane karayemiş meyvesi.

020920147938

Kaz dağının sırtında tabelada yazıyordu ; Kapya biberi diye. Benim bildiğim etli kırmızı salçalık biber. Marmara bölgesinin, Kaz dağlarının kuzey tarafındaki ovada bu biber yetiştiriliyor ve alabildiğine uzana tarlalar kırmızı biber ile dolu. Burası biberin ambarı olunca tüm Türkiye’ye ve yurt dışına salçalık biber olarak ihraç ediliyor.

020920147939

Her tarlada küçük bir çardak, sıcakta gölgelik olarak yapılmış büyük bir ihtimalle. Üstü dallarla örtülü, altında kabak ekmişler.

020920147940

Kalkım’a giriş yapıyoruz.

020920147941

Kalkım küçük, şirin bir kasaba. Burada çay molası vereceğiz. Onun için kasabanın merkezine doğru gidiyoruz. Girişinde tak yapılmış, solda apartmanlar tak dibinde, sağda bahçeler.

020920147942

İlginç bir ev dikkatimizi çekiyor. Ev de meydanın ortasında. Güzel prefabrik bir ev, su basmanı epey yüksek tutulmuş. Gösteriş amaçlı yapılan bu evde kimse oturmuyor. Bir metrelik kaide üstünde duruyor ev. Süs için yapılmış, kimse oturmuyor.

020920147943

Çay içmek için parkın içindeki çay bahçesine girerken yavru bir köpeği uyurken görüyorum. Dünya umurunda değil, ön ayakları ağzında öylece uyumuş. Ben hayvanların da rüya gördüğüne inanırım. Bu köpek te rüya görüyor, yatış biçiminden anlıyorum.

020920147944

Çayları atıştırmalık bir şeylerle içiyoruz çay bahçesinde. Gerçi pek yorulmadık buraya kadar. Daha çok pedal çevirmeden iniş yaptık. Ama belli noktalarda mola vermek iyi olur. Çay bahçesinin önünde Atatürk heykeli var. Ağaçların altında gölgelik yerde oturuyoruz.

020920147945

Molanın ardından yola çıkıyoruz. Köy yollarında doğa ile baş başa uyum içinde bisiklet sürmekteyiz. Düzlük bitti hafif çıkışlar başladı, çıktığımız kadar iniyoruz da.

020920147947

Uzun zamandır tütün tarlası görmemiştim. Tekel denetimli üretime geçtikten sonra belli bölgelerde sınırlı ve denetimli olarak yetiştiriliyor. Burada durup bir süre tütün tarlasına bakıyorum. Belki hayatım boyunca bu tarlada yetişen tütün kadar içmişimdir. Belki de daha fazlası. Hani derler ya “Bir fırın ekmek yemen lazım”, ben de diyorum ki “Bir tarla tütün içmen lazım”.

020920147948

İnsanlar yanlış yola girmesin diye yolu gösteren tabela koymuşlar. Tabela olduğu halde yine de yanlış giden oluyordur. Çünkü bir çoğunda okuma alışkanlığı yok! Büyük olasılıkla Kurtlar Mahallesi sakinleri dikmiştir bu tabelayı. Yönü gösterecek ASENA olmadığı için kurtlar yolunu şaşırıyor! Çünkü tabelayı tam geçerken okuyabilirsin.

020920147949

Hamdibey köyü uzaktan görünüyor. Yolu da dümdüz.

020920147950

Hamdibey köyüne adını veren Kuvayı Milliye kahramanı Edremit Kaymakamı Köprülülü Hamdi bey. Yunanlılarla Kurtuluş savaşında burada Şehit düşünce köye Hamdi bey adın veriliyor. Anısına heykeli de dikilmiş.

020920147952

Kitabesinde; Kuva-yı Milliye kahramanı Edremit kaymakamı şehit Köprülülü Hamdi bey 1886 – 1920 yazılı.

020920147953

Hamdibey köyünde fazla durmadan yola devam ediyoruz.

020920147954

Genç çam ormanı tam tutuşmuşken hemen söndürülmüş. İzleri duruyor yangının. Yaz sıcağında kuruyan otlar çok tehlikeli. Çok dikkat etmeli bu aylarda. Piknik yaparken mangalı kontrol etmeliyiz, ateşini iyice söndüğünden iyice emin olmalıyız. Arabadan sigara izmaritini dışarıya atmamalıyız. Arabanın içinde sigaranın izmariti koku yapıyor diye dışarı atılıyor. Bari söndür de at.

020920147955

Artık düzlük bitti, ormanlık engebeli arazideyiz. Çam ağaçları yolun iki yakasında ve böyle yolları seviyorum.

020920147956

Ormanın içinde giden yol uzayıp gider, ucu gözükmese de yol seni götürür.

020920147957

O yol biter başka bir yol uzanır önünde kıvrımlı.

020920147958

Yaşlı meşe ağacı, insanların her türlü budamasına dayanmış ve hala dayanmakta. Aslında kocaman gövdesi ve dalları ile geniş bir alanı kaplayacak durumda. Tarla sahibi biberlerin pişmesi için güneş ışınlarına ihtiyacı var. Tarlaya güneş vursun diye ağacı sürekli budamış ve bu hale dönmüş koca meşe. Kuşların konması, yuva yapması için dal yok.

020920147959

Köylerde kerpiç evleri görmek her zaman olası. Eskimiş tahta kapısı, penceresi ve oluklu kiremitleriyle geçmiş zamandan kaldığını belli ediyor. Tek katlı olan da var  iki katlı olanı da var.

020920147961

Yol çatağındayız, sağ taraf Balya, Balıkesir yönüne gidiyor. Sol taraf Yenice ve Çanakkale’ye gidiyor. Bizim yolumuz Yenice tarafı olacak.

020920147962

Kayatepe köyünden çıkıyoruz, Şafak kocaman bir ağacın gölgesinde gidiyor.

020920147964

Güneş tam tepemizde, hava iyice sıcakladı. Küçük bir koyun sürüsü Çitlembik ağacının gölgesine sığınmışlar güneşin alçalmasını bekliyorlar ses çıkarmadan. Yün sıcak tutar, koyunlar da yünlü. Bir de hava sıcak oldu mu yanıyorlardır güneş altında.

020920147965

Karayolları Umurlar köyüne tabela koyma zahmetine katlanmamış. Umurlarında değil sanki! Köylüler kendi köyünün tabelasını kendileri yazdırıp koymuşlar köyün meydanında. Köyün camisi az ileride.

020920147971

Karnımız acıktı, köyde çamların gölgesinde serilip yemek yapmaya başladık. Yemek te nefis oldu, makarna ve ton balığı ana menü, yanında bir baş soğan. O kadar lezzetli oluyor ki pirzola yesen bu kadar lezzetli olmazdı zannedersem. Çamların altında bisikletlerimiz, şafak yemek için hazırlık yapıyor.

020920147972

Yemekten sonra yola devam, yüksekteyiz, aşağıda tarlaların olduğu bir ova görünüyor.

020920147973

İnişe geçtiğimiz sırada solda bir çeşme görüyoruz. Ama bildiğimiz çeşmelerden değil, çeşmenin ünlü olanından. Gazi çeşmesi, Gazi Mustafa Kemal Çeşmesi. Çeşmenin yanında bisikletlerimiz park etmiş.

020920147976

1977 yılında restore edilen çeşme fayansla tertemiz, bakımlı bir çeşme haline dönüşmüş. Fayanslara yazılanlar; Gazi çeşmesi, Büyük Atatürk 15. 4. 1934 tarihinde Balıkesir, Çanakkale yolculuklarında beraberlerinde İran şahı Rıza Pehlevi ile bu çeşmeden su içtiler ve bir müddet istirahat ederek çevre halkı ile sohbet ettiler. Atatürk’ün beldedeki bu büyük hatırasının idamesi ve ruhunun şadolması maksadıyla bu çeşme ve etrafı Çanakkale seramik fabrikaları A.Ş kurucu ve murahhas azası H. İbrahim Bodur tarafından yeniden ihya edilmiştir. 27.7.1977

020920147977

Gazi Mustafa Kemal madem bu çeşmede oturmuş, su içmiş kahve de içmiştir büyük bir ihtimalle. Atamızın sevdiği kahveyi bizde cezveye kahveyi ocağa sürüyoruz.

020920147978

Cezvede kahve pişirirken, üç tane fincan yanda duruyor. Orda duran bir motorcu da kahve içecek.

020920147979

Kahve faslından sonra yollara düşmenin vakti gelince yola çıkıyoruz. Ama ne yol, sanki ağaçtan bir tünel içindeyiz. Yolda kaybolmalı bazen, biz de kaybolmadan edemedik. Tünelin ucunda ışığı görebiliyorum. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

020920147981

Yenice ilçesine geldik sonunda. Kampı Yeniceyi az geçtikten sonra gölet kenarında vereceğiz. Şafak buralardan geçtiği için yeri biliyor.

020920147982

Yenice ilçe merkezine girip marketten yiyecek takviyesi yapacağız. Akşam yemeği ve ertesi gün için alış veriş yapıyoruz marketten. Fırından da büyük bir köy ekmeği aldık. 2 Gün yetecek kadar.

020920147984

Yenice’ye gelirken ön bagajımın demiri lastiğe sürtmeye başladı. Sanayi sitesini sorup bir demircide soluğu aldık. Canavarla lastiğe sürten demiri kesip atıyorum. Oh rahatladı içim. Yolum uzun ve sorun çıkaracağa benziyordu.

020920147985

Lastiğe sürten demiri kestik rahatladım, sanayiden bir kaç yüz metre uzaklaştık. Hızım da düşük. Birden bire ön bagaj demiri kırılıp ön tekerleğin üzerine düştü. Bisikletin üzerinden kendimi yana atıp üzerine düşmekten kurtuldum. Yoksa bir tarafım sakatlanırdı. Bisiklet yere serildi, ben ise kendimi yana atınca iki ayağım üzerinde hafif koşu ile düşmekten kurtardım. Bu kazayı ucuz atlattım doğrusu. Bir süre durup düşündüm. Yol boyunca dağları çıkıp kendimi aşağı son sürat demeyelim de 50 yada 60 km hızla indiğimi düşündüm bir an ve ne olacağımı tahmin etmeye çalıştım. Kendimi yana atıp kurtulma şansım olmazdı tahminim. Verilmiş sadakamız varmış, kazayı ucuz atlatmıştım. Buna şükür ettim ilk önce. Şafak önde gidiyordu. Şoku atlattıktan sonra Şafak’ı telefonla arayıp geri gelmesini söyledim. Şafak yanıma gelince bisikleti kaldırıp ön bagajı kancalı lastikle bağlayıp fazla uzaklaşmadığımız sanayiye geri döndük. Bagajdan çantayı alıp kırılan yeri gaz altı kaynağı yaptık. İyice sağlam olacak biçimde. Bagaj demir olması kaynakçıda kaynak yapılmasına olanak sağlıyor. Alüminyum olsaydı işimiz zordu. Bu arada ikinci kez dükkanına geldiğimzi demirci bize çay ısmarladı. İş bitiminde “borcumuz ne” diye sorunca, “kazasız belasız yolunuza devam edin, borcunuz yok” dedi demirci. Demirci ustasına teşekkür edip dükkandan ayrıldık.

Bagajın kırılması beni epey düşündürdü. Şimdilik ucuz atlattık ve bagaj demirini kaynattım ama tekrar olabilir mi diye düşünmeden edemedim. Bisikletim KUZ yerde yatıyor, ön bagaj yerinden kopmuş durumda.

020920147986

Sanayide işimiz bittikten sonra tekrar yola çıktık. Yence bende bir anı bırakmış oldu böylece. Yenice’den çıkıyoruz.

020920147983

Kısa sürede gölete geldik. Gölet fazla büyük değil.

020920147987

Gölette su düzeyi epey azalmış. Eylül ayındayız, yaz geçti. Pek yağış ta olmadı gölet i dolduracak kadar. Gölet uzunlamasına bir yapısı var, yarısında bir köprü ile karşı kıyıya geçiyoruz. Kampı karşı kıyıda yapacağız. Köprüden göleti çekiyorum.

020920147988

Kamp yapacağımız yerde çeşme var. Bu iyi, su olması gerek kamp yerinde. Çeşme borusunun ağzında bir odun var. Bu neyin nesidir diye odunu çekince borudan su basınçlı olmuş ta karşıya fışkırıyor birden bire. Bir süre aktıktan sonra su miktarı azalıyor, az akmaya devam ediyor. Çeşme görkemli ama içi ve etrafı pis. Hava kararmadan duş alıyoruz sırayla, terli olan çamaşırları yıkayıp ipe asıyorum.

020920147990

Burası piknik ve mesire alanı. İnsanlar buraya piknik yapmaya geliyor ve piknikte en önemli olayı yaşıyorlar; Mangal! Mangalsız piknik düşünülemez bile. Vejeteryanlar, yani et yemezler mangal yerine ne yapıyorlar acaba? Fasulye mi pişiriyorlar? Neyse biz yemeğimizi yaparken piknik yapmaya gelen bir aile bize mangalda pişirdiği tavuktan bir miktar veriyor. Teşekkür edip afiyetle yiyoruz. Çam ağaçlarının gövdelerini çekiyorum.

020920147991

Kamp yerimiz biraz yüksekte, konumu gölet manzaralı. Mangalda pişen etin kokusuna gelip burada yaşayan bir de köpek var. İlk önce havladı ama sonra bekçi köpeğimiz oluyor tüm gece. Bisikletim KUZ park halinde gölet manzaralı.

020920147992

Çadırları kurduk, içine yerleştikten sonra  kahve içiyoruz keyifle sohbet ederek. Ardından nefis bir çay demledik sormayın gitsin. Tavşan kanı gibi, karanlıkta öyle görünüyor.

Fazla geç olmadan yatıyoruz.

Bu gün yaklaşık olarak 60 Kilometre civarı yol yaptık. Fazla değil ama az da değil.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc