Etiket arşivi: mimar sinan

Eşpedal Bisiklet Turu 9. Gün

10 Ağustos 2021 Salı

Ören – Bahadınlı – Karadere – Ören

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası

evler yemen türküsü

sokaklar seferberlik

öyle bir gariplik ki

öyle bir tedirginlik

yaz başında güz sonrası

ayvalar çiçekteydi

güller daha tomurcuk

açıl demişti güneş

açılmıştı kıraçta kış elmaları

çözül demişti güneş

çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında

dallarda yuvalar tüy kokuyordu

düğünçiçekleri şenlikli

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, masa üzerinde içi dolu kahve fincanı, bir bardak soğuk su. İki kumru kuşu masadaki buğdayları yiyor.

IMG_20210811_073228

“Buraların kralı kim?”

“Senden başka kimse var mı!”

“Tabi ki kral sensin. Yaşasın kralımız.”

“Yaşasın kralımız! yaşasın kralımız!”

“Evet kral benim!”

Aynen böyle dediklerinden emindim. Bu seslerle uyanıyorum. Bahçenin bir köşesinde kaz kümesinden gelen seslerle sabaha karşı uyandım. Sürü lideri olan kaz ilk önce sert bir sesle öttü, ardından diğer kazlar da kalabalık seslerle ona cevap verdiler. Sabahın dört buçuğu. Kazların yüksek perdede çıkardığı sesleri duyduktan sonra uyuyamadım bir daha. Çadırımdan çıkıp kazların olduğu kümese doğru baktım. Kesik kesik, kısa sesler çıkarıyorlardı. İlk duyduğum sesler gibi ötmeden. Kamp alanındaki çadırlardakiler derin uykudalar. Ortalarda çıt yok, tuvalete gidip geldim çadırıma. Ne kadar uyumaya çalıştımsa da uyku denen şey çoktan gitmişti. Hava şimdiden sıcak, örtünmeden matımın üzerine uzanmış olarak düşüncelere daldım. Hani derler ya ilham perileri geldi, işte öyle bir duruma girdim. İlham perileri geldi düşüncelerime. Düş görmeden düşler düşüncelerimde oluşmaya başladı.

İkinci kez Eşpedal ile birlikte yaz kampı yaptım. Bir çok kör arkadaşla tanıştım, benim için çok değerliler. Onlardan çok güzel şeyler öğrendim ve bana ilham olduklarına eminim. Görmedikleri için yaşamla mücadele etmeleri güçlenmişti. Ve bu mücadeleyi ben de onlarla birlikte yaşıyorum, öğreniyorum. İşte bu yaşadıklarımı ilham perileri bana yazacak olduğum yeni fikirler, roman gibi kafamda oluşmaya başladı. İlham perilerimden birisi daha önce birlikte pedal çevirdiğim Songül ve dünden beri pedal çevirdiğim Özlem. İkisi de bana yazacağım roman için ilham oldular. İkisi de değerli insanlar. Bakalım neler yazacağım, ana fikir ve olayların gelişimi kafamda oluştu. Beynimin bir köşesine yazıldı ilham perileri tarafından. Herhangi bir not yada kayıt almadım. Ama iyi bir şeyler yazacağımdan eminim.

Bu düşüncelerle gün ağardı, Güneş doğmadan çadırımdan çıkıp kahvemi pişirmeye başladım. Henüz uyanmış olan yok. Tam Güneş doğarken kahve pişiyor ve afiyetle içiyorum Güneşin ilk ışıkları ile. Kaz kümesinin olduğu tarafta, okaliptus ağaçları arasından Güneş yeni doğmuş, kızıl rengini Dünyaya vurmaya başlamış bile.

IMG_20210810_062952

Kahvemi Güneşin ilk ışıkları ile içtikten sonra az ilerideki çadırdan Özlem dışarıya çıktı. Onu sessizce izlemeye başladım. Çadırından çıkar çıkmaz doğrulup tam sağına dönerek yürümeye başladı. Amacı ağacı bularak şeritle tuvalete ulaşmak. Bir süre düz gidince ağacı bulamadı. Şaşkınlıkla nerede olduğunu anlamaya çalışırken Özlem’e seslendim oturduğum yerden. İlk önce;

“Günaydın Özlem”

“Günaydın Urim Baba” dedi

“Sağa dön, yürü, önüne şerit gelesiye kadar, ondan sonra yolunu bulursun” diye seslenince

“Tamam Urim Baba” diyerek dediklerimi yaptı ve ağaca bağlı şeridi bulup tuvalete doğru gitmeye başladı. Özlem tuvalete kolayca ulaştı. Fazla zaman geçmeden bu kez Orhan çadırından çıktı. Çıkar çıkmaz da soluna dönerek yürümeye başladı. Özlem ve Orhan evliler, sabah ikisini ayrı ayrı izleme şansına eriştim. Orhan elinde bastonu yürüyerek tam yanıma kadar gelince

“Dur! Sağına doğru dönüp yürümeye başla” diye seslendim.

“Tamam Urim Baba” diyerek yönlendirmemle birlikte sağına dönerek yürüdü. Ağaca bağlı şeridi bulunca tutuna tutuna tuvalete gitti. Şerit bitince basamakların dibinden sola dönüp erkeklerin olduğu bölüme doğru gidip tuvalete girdi. Karı – Koca olan Özlem ve Orhan’ı izlemek ayrıcalıktı. İkisi de yönünü bulma konusunda biraz zayıf olmalılar. Tuvalet çadırlarının tam karşı yönde olmalarına karşı Özlem sağına 90 derece dönüp yürümeye başladı. Orhan da 90 derece soluna dönüp yürümeye başladı. İkisi de birbirinden uzaklaşır gibi tam da 180 derece birbirinden uzaklaştıklarına şahit oldum Özlem kuzey yönüne, Orhan güney yönüne doğru yürüdüler. Bu olay  bana çok ilginç geldi.

Özlem ile Orhan tuvalete ulaştıktan sonra yerimden kalkıp sabahın köründe beni uyandıran kazlara bir bakayım dedim. Kümese gitmeden önce dünden kalan ekmeklerden 20 tane yanıma alarak kümese gittim. Ekmekler küçük, yuvarlak ve poşetin içinde. Her ekmeği poşetinden çıkararak lokma lokma koparıp kazlara tel örgünün üzerinden atmaya başladım. Artık kim kaparsa. Lokmayı kapan yutuyor bir anda. Böylece 20 tane ekmeği lokma lokma atarak hemen hemen tüm kazları besledim. Her lokma atışımda kazlar bağırarak lokmayı kapmaya çalışıyorlar. Bu bağrışmaların bana teşekkür bağrışması olduğunu anlıyorum. Kümeste 30 kadar kaz var. Onların resmini çekiyorum bana baktıkları anda. Aslında kazlar normalde serbest dolaşıyorlar bahçede. Biz kamp kurunca hepsi de kümese kapatılmış. Ortalıkta dolaşsalardı bizlere rahat vereceklerini sanmıyorum. Neyse bu gün son günümüz, yarın özgürce bahçede dolaşırlar. Bahçede küçük su göletleri, kanallar var. Kazlar buralarda yüzüp temizleniyorlar. Suları özledikleri kesin.

IMG_20210810_070221

Özlem ile Orhan tuvaletten çıkınca onlara kahve pişirip veriyorum. Kahveyi içerlerken de sabah yaşadıkları yön konusunu konuştuk gülerek. Herkes uyandıktan sonra kahvaltıya gittik. Özlemi koluma taktım, Orhan da Özlemin koluna girdi. Birlikte kahvaltılıklarımızı alıp masalarda yedik.  Kahvaltı bitiminde bisikletlerin kilidini söküp hazırlıklarımızı yapmaya başladık. Herkes hazır olunca tandem bisikletlere binerek Burhaniye belediyesinin önündeki meydana geldik. Hava iyice sıcakladı sabah olmasına karşı. Özlem’i bir ağacın gölgesindeki banka oturtup soğuk soda aldım. Bir nebze olsun serinledik soğuk sodaları içerken. Herkes belediye önünde toplanmış Güneşin altında bekliyorlar. Belediye başkanı gelip konuşacak. Biz gölgede oturmayı tercih ettik Özlem ile birlikte. Belediye başkanı gelip konuşmasını yaptıktan sonra topluca resim çekilirken aralarına katıldık. Belediye önünde toplanmış arkadaşlar pankartı açmaya çalışıyorlar. Belediye binasının dış yüzeyi cam kaplı. 1. Katta T. C. Burhaniye belediyesi yazılmış harflerle.

IMG_20210810_100756

Yola çıkıp yaklaşık 14 Kilometre az bir tırmanış yaparak Dedekaya kült merkezine geldik.

Dedekaya ; Bahadınlı Köyü doğusunda Karınca Çayı kıyısında yer alan görkemli bir kayadan oyma kült anıtı. Değişik bölümlerden meydana gelen bu anıtın 2002 baharında üst kısmının doğu tarafındaki altarlar ve ateş çukurları kısmı dinamitlenmesine rağmen eski durumu hakkında biraz bilgi verecek altar parçaları kaya üzerinde izlemlenirken, batı tarafındaki yükselti üzerinde kare planlı bir hazne ve altar parçaları görülmektedir. Bu bölümün altında batıya bakar vaziyette bir senotaf veya yakma çukuru yer almaktadır. Bu ana kaya bloku üzerinde merdiven izleri hala görülebilmektedir. Bu kısımdan çay yönüne geçildiğinde geniş ve kayalar üzerinde oluşturulmuş bir alana ulaşılmaktadır. Bu kısmın doğusunda ve ana kaya bloku altında kısmen kayadan oyma kısmen taş örme bir su haznesi ve bu haznenin ardında akarsuya doğru kademeli olarak inen kaya üzerinde çeşitli oymalara rastlanır. Bu kısmın altında ve çayın kıyısına doğru yüzü güneye dönük yekpare kaya üzerinde bir altar düzenlemesiyle bunun da altında kayadan oyma bir başka düzenlemeye rastlanır. Orijinal haliyle alanın kullanımı akarsudan yukarı doğru çıkılarak işlev görecek şekilde hazırlanmış olmalıdır. Günümüzde Karadere’ye giden yol ana işleyişi bozduğu gibi kaya anıtı ardında kalan ve bol miktarda keramik buluntusuyla bir yerleşme alanına işaret eden kesimle de ilişkiyi kopartmıştır. Dedekaya kült kompleksi altıda bir kaynağın varlığı da izlenmekte olup, kült kompleksinin Myster karakterli kültlerle yakın ilişkisi ve özellikle Ana Tanrıça Tapısıyla başlayan ve muhtemelen de İsis , Serapis ve benzeri kültlerin de etkileriyle güçlenen yerel bir kült merkezi olduğu anlaşılmaktadır.

https://www.tuvart.net/forum/prof-dr-engin-beksac/tarihin-isiginda-burhaniye-kaya-sunaklari-kaya-anitlari-ve-kult-merkezleri-prof-dr-engin-beksac

Kült merkezi Karınca deresi kenarında kayalık bir yer. Arkeolog arkadaşlar bizlere burası hakkında bilgi veriyor. Kayalıklarda irili ufaklı delikler oyulmuş

IMG_20210810_120411

Kayalık kütle Karınca deresine kadar gidiyor. Kıyıya yaklaşıp aşağıda kalan Karınca deresini çekiyorum. Dere çok az akıyor.

IMG_20210810_120740

Başka bir yerde göğe yükselmiş kaya kütlesi abide gibi. Eskiden buralarda tanrılara kurban adıyorlarmış.

IMG_20210810_120804

Dedekaya kült merkezindeki ziyaretimiz bitti. Karadere köyüne kadar biraz daha tırmandık. Oradan geri dönerek Adalıdefne zeytin yağ işletmesine geldik. Burada öğle yemeğini yiyoruz. Fabrika sahibi ve ailesi bizleri güler yüzle karşıladı. Fabrikayı, zeytin yağının işlenmesi hakkında bizlere bilgiler veriyor. Bizler de yuvarlak masalara oturup anlatılanları dinliyoruz.

IMG_20210810_125208

Ben ve sabah kahramanlarımız Özlem ile Orhan kare masada oturduk. Özlem ile Orhan’ı çekiyorum karşımda oturmuş olarak.

IMG_20210810_125221

Zeytin yağ fabrikası sahibi hepimize ziyaret ettiğimiz için teşekkür ediyor ve bizlere küçük hediyeler veriyor. Bizler de kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz yemek ve ağırladıkları için. Fabrikadan hareket edip Burhaniye’ye hızlıca indik. Burada durmayıp doğruca Ören’e gelip Adrmytteion antik kentin olduğu kazı alanına vardık. Kazı ekibi karşıladı güler yüzle. Kazı ekibinde üniversite öğrencileri kazı yapıyor. Öğrenciler bizlere karpuz ikram etti. Bu sıcakta iyi gitti doğrusu. Biraz serinlemiş olduk. Kazı başkanı bizleri iki gruba ayırdı.

Adrmytteion Antik Kenti bölgesindeki 1950 ve 1960’larda konut yapımı sebebiyle oluşan yıkıma karşın hakkında erken bilgi sahibi olunan bölgenin önemli antik şehirlerinden biridir. Antik çağ tarihçilerinden özellikle Strabon, sonrasında Heredot ve Stephanos Byzantinos’un eserlerinde görkemli yerleşimleri bahis konusu edilen bölgede odak noktasını Adramytteion şehri oluşturuyordu. Bugünkü Ören bölgesinde kurulu olan eski şehrin önemli bir liman şehri olduğu antik çağ tarihçileri tarafından vurgulanmaktadır. Şehrin kuruluş tarihi ile ilgili çeşitli antik bilgiler ve savlar vardır. Adramytteion’un Lidya Dönemi’nde, M.Ö. 6’ıncı yüzyılda Lydia kralı Alyates’in oğlu Adramys tarafından kurulduğu tezi olduğu gibi, şehrin bölgede Lidya döneminden yaklaşık bin yıl önce yaşamış Anadolu halklarından Luwi’ler tarafından kurulduğu ve isminin “Adra-Mudra” olduğu tezi de ileri sürülmektedir.

Kalkolitik dönemden başlayarak, Helen, Roma ve Bizans dönemlerinde yani çok uzun bir tarih sürecinde varlığını sürdüren Adramytteion şehrindeki arkeolojik kazı çalışmaları Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat Özgen danışmanlığında sürdürülmektedir. 2012 yılından beri sürdürülen kazılar Bergaz Tepe, Ören Meydanı ve Antik Liman olmak üzere üç ayrı noktada yoğunlaşmaktadır. Bergaz Tepe’de yapılan sondaj çalışmaları sonucunda, tepede Bizans Dönemi’nden tarih öncesi döneme kadar uzanan kültür katlarını içeren nitelikte bir tabakalaşma olduğu anlaşılmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait mimari parçaların yerinde sergilenmesi amacıyla Burhaniye Belediyesi sponsorluğunda yapılması planlanan Ören Arkeoloji Parkı bölgenin kültür turizmine canlılık getirecek, geç de olsa önemli bir arkeolojik alan hak ettiği değere kavuşacaktır.

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/balikesir/gezilecekyer/adramytteion-antik-kenti

İlk grup gezisini bitirdikten sonra Özlem’i koluma takıp antik kentini dolaşmaya çıktık. Yaklaşık 1 ila 1.5 metre toprak kazılarak duvar kalıntıları ortaya çıkarılmış. Özlem’e gördüklerimi tek tek betimliyorum.

IMG_20210810_154059

Artık gövdeleri iyice kalınlaşmış meşe ağaçları toprak arazide dağınık ama çoğu yeri gölgede bırakmış. Toprak üzerinde kimi kalıntıların kalan kısmı görünüyor. Henüz kazılmamış, gün ışığına çıkacağı günleri bekliyor. Kim bilir toprak altında neler var.

IMG_20210810_160459

Kilise kalıntılarına geldik. Toprak altında kalan yerleri duruyor, orası da kazılıp ortaya çıkmış. Sadece Binanın temelleri var. Kilisenin kısa duvarları yarım daire olarak dışa taşırılmış.

IMG_20210810_160517

Karşı tarafta daha geniş bir yarım daire duvar, duvarlar yaklaşık bir metre genişliğinde. Üzerinde Özlem ile yürüyoruz rahatça. Bir taraftan da betimliyorum.

IMG_20210810_160520

Kilise iç kısımların çoğu yeri kazılmış. Bir kısmı da kazılmayı bekliyor

IMG_20210810_160525

Başka bir alanda su sarnıç yapısı kazılıyor. Üzerine demirden çatı yapılmış. Hem güneşten hem de yağmurdan korunmak için. Sarnıç duvarları yuvarlak olarak örülmüş.

IMG_20210810_160555

Ören antik kentini dolaşırken Muhlis Dilmaç ile telefonla konuşuyorum. Akşam üzeri tandem bisikletleri almaya gelecek araba ile. Muhlis’e römorkun Zeytinli de itfaiye yerinde olduğunu, bizlerin de Ören de kamp attığımızı belirttim. Ören antik kentini bitirip kamp alanına geldik. İlk önce su hortumundan duşumu alıyorum. Sonrasında çadırımı ve eşyalarımı toplayıp çantalarıma yerleştirdim. Muhlis’e konum atıyorum. Konum yolunu biraz karıştırınca yola çıkıp bir daha konum atınca beni buldu. Araba arkasına römork takılı halde kamp alanına kadar girdi. Beraberinde bisikletçi arkadaşımız Billur Dulkadir’i getirmiş. Bu arada akşam yemeği geldi. İlk önce yemeğimizi yedik birlikte. Yemekten sonra römorkun arka stop lambasının çalışmadığını söyledi Muhlis. Ben de takımları çıkarıp lambayı değiştirmeye başladım. Hava karardığından çalıştığım yeri görebilmem için ışık gerek. Cep telefonumu Özlem’e verip ışığını açtım. Özlemi yanıma, bana ışık tutacak biçimde sandalyeye oturtup ışığı tutmasını sağladım. Arızalı olan lambayı söküp yenisini taktım yerine. Kablo renkleri birbirini tutmayınca deneme yanılma yöntemi ile kabloları bağladım. Sadece park lambaları çalışmadı. Lambaların çalışmasını sağlamaya çalışırken Billur bizi çekiyor cep telefonu ile. Solda sandalyeye oturmuş Özlem, elinde cep telefonunu tutarak bana ışık sağlıyor. Ben yere çömelmiş kabloları bağlarken. Kırmızı stop lamba ışığı yanıyor bu arada.

WhatsApp Image 2021-09-21 at 11.26.24

En sonunda bağladığım kabloları izole bantla sarıp işimi bitirdim. Billur bizi biraz daha uzaktan çekiyor. Römork kasasının köşesi, Özlem sandalyede oturmuş, ben çömelmiş durumda. Ben lamba ile uğraşırken bu arada arkadaşlar tandem bisikletleri yüklediler römorkun içine.

WhatsApp Image 2021-09-21 at 11.26.26 (1)

Bu akşam müzikli eğlence var restoranın diğer yanında. Kamptaki bütün arkadaşlar oraya gidip eğlenirken ben lamba işiyle uğraştım. Özlem de yanımda kaldı benimle birlikte. Özlem fazla gürültülü müzik ortamında bulunmak istemiyor. Nedeni ise keman çalmaya alışmış hassas kulaklarının zarar görmemesi. Yanımda kalması benim de işime yaradı. Bana çalışırken ışık tutacak birisi gerekti. Özlem de bıkmadan bana ışık tuttu. Zaten ilham perilerimden biri, bir de ışık tutarak iyice içim aydınlandı. Yola çıkmadan önce müzik olan yerde dans eden arkadaşların yanına gittim. Gerçekten çok fazla gürültülü müzik var. Özlem haklıymış gelmemekle. Arkadaşlarla tek tek vedalaştım. Vedalaşırken birbirimizin sesini duymakta zorlandık müzik gürültüsü yüzünden. Arkadaşlarla vedalaşıp römorkun yanına geldim. Burada tek kalan Özlem ile de vedalaşıyorum. Kemanının sesini dinleyemedik ama bana söz verdi keman çalmaya. Bakalım ne zaman keman çalışını dinleyeceğim.

Arabaya binip yola çıktık. Römork arkada bizi takip ediyor. Arkada yanmayan park lambasının olduğu yere fosforlu bant yapıştırdık. Arkadaki arabanın farları vurunca fosfor aydınlanacak. Gecenin karanlığında yol alıyoruz. Bir benzinlikte mola verdik. Burada mazot aldık arabaya. Aynı yerde çay içip atıştırmalık bir şeyler yiyerek biraz dinlendik. Yola devam edip Karşıyaka da Billur’u bıraktık. Körfezi dolanıp tandem bisikletleri koyacağımız kent ormanındaki konteynıra vardık. İçeri girip tandemleri konteynıra yerleştirdik. Benim bisikletimi çıkardım dışarıya. Çantalarımı bisikletim KUZ a yükledim. Özlemişim KUZ’u. Muhlis evine gitti, ben de evin yolunu tuttum gecenin karanlığında. Eve saat 01:00 civarı varıp yattım.

Artık vücut iyice alıştı erken kalkmaya. Gün ağarır ağarmaz uyanıyorum yattığım yerden. Sabah kahvemi pişirip balkona geldiğimde kumrular beni görünce  gelip bayrak direğine kondular. Hemen bir avuç buğday alıp masaya bıraktım. Kahve ve bardakta soğuk su masada duruyor. Kumrular buğdayları yemek için masaya gelip yemeğe başladılar. Ben de kahvemi içiyorum bir yandan. İlham perilerim sanki karşımda buğdayları yiyen kumruların içinde. Yazacağım roman kahramanları geldi aklıma, karşımdalar.

“Biri Çiğdem, Biri Nergiz”

IMG_20210811_073228

Böylece bir turun sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çok güzel bir tur oldu, Eşpedal ile yaptığım ikinci tur. Yeni arkadaşlarla tanıştım. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarla tekrar görmenin sevinci içimde hala. Kör arkadaşlarla çok güzel anlarımız oldu. Onlardan çok şeyler öğrendim yine. Ben de elimden geldiği kadar tecrübelerimle onlara yardım ettim. En olumlu şey de ilham perilerin bana gelip yazacağım romanı kafama yerleştirmeleri.

Artık yeni ufuklara yelken açmanın zamanı geldi

Yeni yazı dizisinde buluşmak dileği ile

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 35 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 10. Gün

11 Eylül 2013 Çarşamba

Edirne – Lalapaşa – Kofçaz

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Sana.

sıkı

sıkı

sarıldıktan

sonra

 İlk öpücükle yitirdi

 aklım

 düşüncesini …

 her yerin dudak…

2010 – Feyyaz Alaçam

 

Öne çıkmış olan görsel, Önde iki kaya üzerine konulmuş düz kaya sundurmayı oluşturuyor. Arkada mezar odası.
10-22
Sabah 07:00 de uyanıyorum 08:00 de Can küçüklerin kaldığı tesislerde buluşacağım. Edirne’de  okuyan öğrenci arkadaşlarım Emre Ata ve Selim Karagözler beni çok güzel ağırladılar. Kendilerine yüksek teşekkürler. Kısa süren birlikteliğimiz ömür boyu unutulmayacak, iyi ki tanıştım. Onlar da erkenden uyanıyorlar. Kahvaltı yapmadan hazırlanıyorum. 2 gün yol arkadaşım Orhan Şentürk seninle çok güzel yolculuk ettim. Uyumlu, sakin, her zaman beraber yol yapabileceğim bir insanla tanıştım.
Emre Ata da bana bir tane suluk hediye etti. Bisiklet dostluğu başka bir şey canım. Artık bir de suluğum oldu. Teşekkürler Emre Ata, yolda her su içişimde seni anacağım. Bisiklet suluğu çantamın üzerinde, rengi sarı.
200320145287
Sevgili Selim Karagözler, bizim Edirne de kalacağımızı öğrendikten sonra İstanbul’a gitmekten vaz geçip aramıza katıldı, çok güzel bir akşamın ardından evinde misafir etti. Böyle duygularla arkadaşlarımla vedalaşıyorum. İyi ki sizleri tanıdım. Apartmanın dışına el birliği ile bisikletimi çıkarıyoruz. Bana İl Gençlik spor misafirhanesini tarif ediyorlar. Misafirhane kolay yerde ana cadde üzerinde ve yakın. Yol kıyısında dört kare sütunlu, üzerinde kubbesi olan mezar boş arsada öylece duruyor. Arkasında büyük bir otel var.
10-1
Kısa sürede misafirhaneye varıyorum. Ardından Can’ı telefonla arayıp aşağı inmesini söyleyerek beklemeye koyuldum. Can biraz yavaş hazırlandığından azıcık bekliyorum. Aşağı inince ana yola çıkıp Selimiye camisini bulunduğu yere varıyoruz. Uzaktan Selimiye camisinin resmini çekiyorum. Dört minaresi ile muhteşem yapı.
10-2
Mimar Sinan’ın heykeli Selimiye camisinin  kuzey doğusunda, sabah güneşi arkadan geldiği için resim biraz gölgeli çıkmış. Heykel geniş bir kaidenin üzerinde.
10-3
Caminin bir çok kapısı var, biz bahçenin sol yanındaki kapıdan giriş yapıyoruz. Kapı da kapı hani, devasa boyutu var. Bekçi kulübesi de kapının ardında bisikletler emin ellere bırakıyoruz.
10-4
Caminin içine girip muhteşem yapıyı incelemeye koyuluyorum ve bir kaç resim çekmek gerek. Camiler içinde gördüğüm en devasa cami. Mimar Sinan’ın ustalık eseri, burada oturup saatlerce etrafı seyredebilirim. Ama yolumuz uzun. Tam ortada tavandan sarkan geniş avizede yüzlerce ampul yanıyor.
10-5
Kubbenin iç kısmını alttan çekiyorum. Kubbeye Arapça yazılar yazılmış daireler içine. Sekiz daire kenarlarda, ortada mavi çinili hat yazısı yazılmış. Kubbenin çapı 31.25 metredir. Kubbenin altında çepeçevre pencereler içeriyi aydınlatıyor.
10-6
Kısaca etrafı dolaştıktan sonra Ters Laleyi aramaya koyuluyoruz. Can bildiğinden hemen bularak hikayesini de Ters Lalenin olduğu yerde anlatıyor. Mimar Sinan camiyi yaparken ihtiyar birisi evini vermemiş. Vermeyince de cami inşaatı biraz beklemiş. İhtiyar öldükten sonra cami bitirilip ihtiyarın arsası üzerinde müezzinlerin oturduğu bölümün sütunların birine ihtiyarın tersliğinin işareti olarak Ters lale figürü yapmış. Mermer sütunda kabartma ters lale silik olarak görülüyor.
10-7
Caminin diğer taraflarını sessizce dolaşıyoruz, namaz kılanlar var.
10-9
Caninin minberi süslü korkuluklarla merdiven yukarı çıkıyor. İmam hutbeyi burada veriyor Cuma günleri. Merdiven başında kapı, kapı yeşil perde ile kapatılmış.
10-10
Geniş kubbeyi ayakta tutan dört tane devasa sütun var. Sütunlardan birinin resmini çekiyorum Her tarafta aydınlatma lambaları sarkıtılmış. Lambalardan kimisi yanıyor.
10-11
İçeride resim çekme işi bittiğinden dışarı çıkıyoruz. Devasa caminin devasa uzunluktaki minareyi alttan çekiyorum. Minarede üç tane şerefe yapılmış.
10-12
Caminin içine girilen ana kapısı üç kemerli, iki sütunlu yapılmış. Kemerdeki taşlar kırmızı beyaz. Giriş altı basamak ile çıkılıyor.
10-13
Cami avlusunda bazı yerler onarım çalışmaları yapılıyor.
10-14
Caminin avlusunda yerde kestaneleri görünce toplamaya başlıyorum. Can bana kestaneleri yiyemezsin diyor. Çünkü bunlar at kestanesi imiş ve tadı da acı mı acı. Topladığım kestaneleri usulca yere bırakıyorum. Nerden bilebilirdim ki? Zaten normal yenilen kestanedeki gibi ince dikenleri yok. Kaba dikenli ve ele batmıyor.
10-15
Bu da ağacı, bayağı büyük.
10-16
İpsala da gecelediğimiz petrol istasyonunun sahibi Güray İşbaşaran’ın selamını iletmek için caminin imamını bekçiye soruyorum. İmam camide değilmiş, imamı göremeyince bir kağıda not yazarak selamı imama iletip görevimi tamamlıyorum. Bekçi de notu imama vereceğini söyleyince bisikletlerimizi alarak yolumuza koyuluyoruz Can ile birlikte.
Caminin çevresinde hotelleri taştan yaparak güzel mimari örnekler yapmışlar. Taş odada kalmak güzel olurdu da herhalde tuzludur diye düşünmeden kendimi  alamıyorum.
10-17
Bakkalın birinden kahvaltı için ekmek ve biraz kahvaltılık bir şeyler alıp kahvenin birine oturup güzelce kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra İğneada’ya doğru yola çıkıyoruz. İlk kasaba Lalapaşa, Edirne’ye yakın. Bulgaristan sınırına yakın yol yapıyoruz. Tabelada; Lalapaşa 21, Süloğlu 29, Hamzabeyli (Bulgaristan) 39 Kilometre kaldığını söylüyor.
10-18
Lalapaşa’ya kısa sürede vararak ilk molamızı burada veriyoruz. Kasabanın nüfusu tabelada 1.900 olarak yazılmış, bana bayağı az geliyor 1.900 rakamı.
10-19
Lalapaşa da çay molasından sonra yolumuza devam ederek Dolmen ( taş mezar anıtı ) görerek duruyoruz. Trakya’nın bu bölgesinde geniş bir alanda bir çok Dolmen görmek mümkün. Açıklama tabelasını çekiyorum yakından. Tabelada yazanlar;
Dolmen
Dolmen kelimesi Keltçe olup “Tolmen” anlamına gelmektedir. Genel düşünce, Trakya dolmenlerinin son tunç çağı bitimiyle ilk demir çağı başlarına tarihlendiği, ancak bunlardan bazılarının kullanımının M. Ö. 8 – 7 y.y’a kadar sürdüğü şeklindedir.
Yörede “Kapalıkaya” olarak tanınan dolmenler, anıtsal mezar yapılarıdır. Mezar üç bölümden oluşmaktadır. Kuzey – Güney yönünde, en arkada hücre şeklinde ana oda, bundan biraz daha küçük bir ön oda ile geçit yada giriş kısmı bulunur. Her üç bölüm yapı olarak birbirine benzer. Boyutları 2 – 3 m. kadar olan tonlarca ağırlıktaki iri taş blokların, bağlayıcı harç kullanılmadan üst üste bindirilmesiyle yapılmıştır. Bunlar odanın dört yanına dik olarak yerleştirildikten sonra üzerlerine yine iri taş bir blokun kapak gibi oturtulmasıyla yapılmış hücre şeklinde odalardan oluşmuştur. Plan özellikleri bakımından Trakya dolmenleri tek odalı ve iki odalı olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Her iki grubun da önünde dromos şeklinde bir giriş bölümü bulunmaktadır.
Dolmenler yöresel taşlarda yapılmış olup, üzerleri çoğunlukla bir tümülüsle örtülmektedir. Dolmenleri örten tümülüsler zamanımıza dek kendilerini koruyamamıştır. Dolmenlerin daha büyük boyutta olanları ve iki odalı kompleks şeklinde inşa edilenleri, mezar sahibinin sosyal konumu yansıtmaktadır.
10-20
İlk defa bu tür kaya mezarı görüyorum. Bana ilginç geliyor. İnsanlar gömülmek için çeşit çeşit mezarlar yapmışlar. Böyle büyük taşları getirip mezar yaptırmak herkesin harcı olmasa gerek. Biraz zenginlerin yada ünlü komutan askerler yaptırabilir ancak. İki dolmen yan yana, üzeri kaya ile kapatılmış.
10-21
Büyük taşlardan yapılsa da mezarların ta o zamanda ölülerle gömülen hazinelerin çalındığını biliyorum. Şimdiki mezar soyguncularına pek bir şey bırakmamışlar anlaşılan. İki yanda, üzeri kaya ile örtülmüş giriş bölümü, Arka odaya geçiş kaya ile kapatılmış, içeriye girmek için delik olarak kaya oyulmuş kapı. Arkası yine taş kayalarla yapılmış mezar kısmı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
10-22
Resimleri benim cep telefonumdan çektiğimiz için Can ile teker teker resim çekiyoruz mecburen. Aslında bisikletin gidonuna özel bir aparat yapmak lazımmış cep telefonu için. Pozu ayarlayıp 10 saniyede kendi kendimizi çekebilirdik. Dolmen önünde Can beni çekiyor.
10-24
 Bu kez Ben Can’ı çekiyorum. Can kayanın dibine çömelmiş durumda.
10-25
Yol kenarında Dolmen taşlarını, mezar taşlarını görmeye devam ederek ilerliyoruz.
10-27
Ufukta bir Dolmen görüyorum, uzak olduğu için ve yol olmadığından uzaktan sadece resmini çekmekle yetiniyorum. Bir tanesini yol kenarında zaten yakından incelediğimden diğerlerini ziyaret etmenin anlamı yok.
10-28
Yolda ilerlerken nedense Edirne’den sonra asfaltın kıyısında çekirgelerin sıçradığını görüyorum. Çevrede daha çok buğday tarlaları mevcut. Öyle bir iki tane değil bisikletimin önünden onlarcası birden zıplayıp duruyorlar. Bisikletle gezerken yolun kıyısında değişik yeni şeyler görüyorum. Bisikletle gezmenin nimetlerinden bolca faydalanıyorum ben de. Önüme kayaya oyulmuş mezarlar çıkıyor.
10-23
Bazen etrafta ilginç mezar taşları çıkıyor. Resimdeki sanki dikili taş gibi, gibisi fazla gerçek dikili taş. Dolmenler bitti şimdi Dikilitaş bölgesine girmiş oluyoruz böylece.

Menhirler (Dikili Taş)Megalit (büyük taş), dikili anıtsal mezar taşlarıdır. Kırklareli ve yakın çevresinde çok sayıda görülmektedir. Çoğunlukla yakın dönem mezarlık alanlarında da benzer dikili mezar taşları görülmekte ise de esas kullanım süreci Erken Demir Çağı’dır. Yükseklikleri ortalama 3 m’ye varan dikit örnekleri Kırklareli merkez ilçe, Erikler, Değirmencik, Ahmetçe köyleri ile Lüleburgaz ilçesinde görülmektedir. Ancak, Kırklareli merkezi de dahil olmak üzere, çoğu ilçe ve köylerdeki Müslüman mezarlarında bulunan dikili taşların bir bölümünün orijinal yerlerinden sökülerek getirilen menhirler olduğu düşünülmektedir.

10-29
Hacıdanışment köyüne geldik. Köyden biraz büyükçe. Biraz acıktık, burada mola verip karnımızı doyurmalıyız. Ve öyle de yapıyoruz Can ile birlikte. Can önümde, köye girerken.
10-30
Büyük taşı oyup kuyunun ağzına yerleştirmişler. Kuyu var ama kovası yok, yanımızda da kovayı taşıyacak halimiz yok.
10-31
Yolumuz üzerinde köylere denk geliyoruz, kimisi yoldan biraz içeride. Zamanım biraz olsaydı bütün köylere uğramak, orada biraz zaman geçirmek isterdim. Kahvesinde bir çay, çay içerken köylülerle sohbet etmek daha anlamlı olurdu. Her köyde yaşam var, her birinde ayrı ayrı insanlar. Keşan bisiklet festivali bittikten sonra İzmir’e doğru dönüş yolundayım. Gerçi İzmir ters yönde ama şöyle bir İğneada’yı görüp İzmir’e gideceğiz. Evdekilere dönüş yolundayım diyorum ama biraz uzun olacağını da söylemeyi ihmal etmiyorum.
10-32
Trakya’nın güney tarafı daha çok düz bir arazi olarak hafif eğimli halde. Neredeyse hiç ormanlık arazi göremedik. Ağaçlar daha çok köy ve kasabalarda görülüyor. Nehir kenarları ise sulu olduğundan zaten mevcut. Arazinin düz olması tarım için elverişli hale getiriyor ve işlenmemiş boş alan bulmak neredeyse imkansız. Karadeniz’e yaklaştıkça arazi yapısı değişmeye başlıyor. Meşe ağaçları yavaş yavaş belirmeye başladı. Düz tarım arazileri azalıyor. Yokuşlar beliriyor yolumuzda.
10-33
Havada şahinleri görüyorum. durup resmini çekesiye kadar biraz uzaklaşıyorlar. Ancak bu kadarını yakalayabiliyorum. Seyretmesi bile çok hoş. Güçlü kanatlarını açıp esen yele karşı süzülmeleri insana yetiyor. Bu arada bulutlar artmaya devam ediyor. Umarım yağmura denk gelmeyiz. Yol boyunca dünyadan ilişkimi kopardım sayılır. Ne bir televizyon nede internet. Dünyadan bir haberiz yani. Hava durumunu da bilemiyorum.
10-34
Bulutların altında süzülen şahin.
10-35
Hala taş mezarları görmeye devam ediyorum, tabi ki yol kıyısında denk geldiklerimize. Maalesef kayanın üzerinde boş bira şişeleri vardı, başkaları kırmasın diye alıp kenara bıraktım. Resim çekerken iyi bir görüntü olsun diye etrafı temizliyorum elimden geldiği kadar.
10-36
Önümüze bir gölet çıkıyor. Can aşağıdaki gölete bakıyor.
10-37
Göletin kıyısında piknik alanı yapmışlar. Fakat ortalıkta kimseler görünmüyor. Hafta için olması nedeniyle olabilir. Yalnız harika bir yer, çevre tertemiz, ağaçların gövdeleri kireç sürülmüş. Masalar ağaçların altında. Burada bir süre hem dinleniyoruz, hem de etrafı kolaçan ederek ne var diye merak ediyoruz.
10-38
Piknik alanına meşe ağaçları dikilmiş. Burada kamp yapılabilir, Can etrafı dolaşırken çekiyorum.
10-39
Yol genelde sakin, inişler çıkışlarla yolculuğumuz devam ediyor. Hava sakin, yol sakin daha ne olsun. Bulutlar gökyüzünden eksik olmuyor. Yağmur yağma ihtimali az.
10-40
Yollar genellikle asfalt stabilize, normal sayılır. Bazı yerde bir köyden diğerine yol toprak. Sanki orman yoluna girmişsin gibi. Resimde görüldüğü gibi. Gerçi köyler arası fazla mesafe yok, en fazla 12 km sonra başka bir köye varıyoruz.
10-41
Yol kıyıları ağaçlık, Can toprak olan yolda gidiyor.
10-42
Arada kendimi çekiyorum ormanın içinde elçek yaparak.
10-43
Çam ormanları yol kıyısı boyunca bizi bırakmıyor.
10-44
Kavşakta yol tabelaları bize yönümüzü gösteriyor. Vaysal köyünü 9 km geçmişiz Devletliağaç köyüne 3 km yolumuz kalmış. Köyde çay molası vermek gerek diyerek basıyoruz pedallara.
10-45
Bulutlar yavaş yavaş toplanıyor ama yağacak gibi değil hava. Trakya’nın bozkırlarında pedallarımız dönmeye devam ediyor, keyfimiz yerinde.
10-46
Yol toprak olmasına rağmen sorunsuz ilerliyoruz.
10-47
Devletliağaç köyünde kısa bir mola veriyoruz. Bir zamanlar köyde benzin istasyonu varmış. Pompası hala duruyor. Neyse ki benzinle gitmiyor bisikletlerimiz, yoksa yolda kalmıştık resmen. Bisikletim KUZ eski, dağınık ve içi görünen benzin pompasının yanında duruyor.
10-48
Köyde kel Fatma’yı görüyorum. Kabaramazsın kel Fatma demeden kendisi kabarmış olarak bizi karşılıyor. Tamamen kabarmış, beyaz renkli hindi çimenlerin üstünde bana hava atıyor.
10-49
Harbiden baba hindi yani, sahibinin anlattığına göre hayvanın ağırlığından dişi hindiler telef oluyormuş. Bir de tam göğsünde siyah bir sakalı var ki baba hindi olduğunu kanıtlıyor. Sahibinde bir tane tüyünü istiyorum, o da verince tüyü bisikletimin fenerine takıp gidonuma ayrı bir güzellik katıyorum. Hindiyi önden çekiyorum. Kırmızı ibiği şişmiş kabarmaktan. Kuyruk tüyleri kocaman yelpaze gibi açılmış. Göğsündeki tüyler öne doğru kabararak şişmiş.
10-50
Köyün çıkışında bir eşek görünce bisikletimde olan eşek nalı ile bir poz çekiyorum. Bu eşek nalını İzmir de en yüksek dağı olan Nif dağının zirvesine yakın yerde bulup bisikletime takmıştım. Ön tekerlek ile aşağı inen kadro demiri arasından eşek nalı arasından otlayan eşeği çekiyorum.
10-51
Yoldan geçerken bazı köyleri görüyorum. Sadece resmini çekmekle yetiniyorum, köye girip çıkmak zamanımızı alacağından uzaktan seyredip yolumuza devam ediyorum. Arazı ağaçsız çıplak, sadece köy evlerinde ağaçlar görünüyor.
10-53
Başka bir köy daha da kıraç ve çıplak.
10-54
Giderek yükseldiğimizi hissediyorum. Yol kenarlarındaki kar çubukları burada çok miktarda kar yağışı olduğunu belirtiyor.
10-55
Gök yüzü bulutlu, fakat ufuk çizgisi açık görünüyor. Güneş batmak üzere, ben de güneşin batışını seyretmek üzere bisikleti park ederek Güneşin batışını seyre dalıyorum. Bu günü de yaşamanın keyfini epey yüksek bir noktadan günbatımını seyrederek zamanı değerlendiriyorum. KUZ ve Güneş…
10-56
Gerçekten görülmesi mükemmel bir gün batımını izliyorum. Sadece ufukta bulut yok. Güneşin son ışıkları ışıl ışıl yüreğimi aydınlatarak batıyor.
10-57 (1)
Az ötede, üzerimize yağmasa da yağmur damlaları gökkuşağını bize sunuyor yedi rengi ile. Güneş bize her türlü güzelliğini değişik yerlerde bize sunmaya devam ediyor. Trakya’nın bu güzel yerinde mükemmel anları yaşıyoruz ve mutluluğum kat be kat artıyor. Gökkuşağı sağ tarafta yere doğru daha belirgin.
10-58
Sol taraf ta aynı, yere yakın yeri daha belirgin renkte. Önümde sararmış tarla.
10-59
Güneş ufukta dağların ardına girmeye başladı.
10-60
Ve ufukta kayboluyor ama alttan bulutlara hala ışıltılarını vermeye devam ediyor.
10-61
Ortalık kararmaya başladı ama güneş ışımaya devam ederek gücünü bize hissettiriyor. Ufukta bulutlar alaca karanlıkta siyaha yakın kurşuni renginde.
10-62
Güneşin batışını seyrederken hava karardı. Işıklarımızı yakarak Kofçaz’a doğru karanlıkta ilerliyoruz Can ile. Bir süre karanlıkta ilerleyip Kofçaz kasabasına giriş yaparak karnımızı doyurmak ve çadır kuracak yer bulmak gerek. Kasabanın girişinde kaymakamlık binasını görünce içeri girerek nöbetçi polislerden yardım istiyoruz. Fakat polisler bize yardım edecek kadar bilgili ve yetkili değiller. Elimiz boş olarak çıkarken Can kaymakamlık kapısında sivil bir polis ile sohbet ediyordu. Nerden gelip nereye gidiyorsunuz gibi basit sorulardan sonra yolda kendimizi korumak için neler yaptığımızı soruyor. Biz de yolda ne olabilir ki diyerek cevap veriyoruz. Silah gibi şeylerle kendimizi korumamızı söylüyor. Adam silahsız kendini çıplak olarak hissediyor anlaşılan. Silahsız bir hiç olduğunu anlıyorum polisin. Polis sadece kasabada yemek yiyecek bir yeri tarif ederek bize yardımcı oluyor. Misafir pervmezimişler. Akşam saatleri ilerlediğinden ilk önce karnımızı doyurmak üzere kasabanın merkezine gelerek tek yiyecek yeri olan bir birahaneye kapağı atıyoruz.
Birahane de öyle bildiğimiz birahanelerden değil. İçeride  bildiğimiz lokanta masaları, profil sandalyeler. İçeride iki ayrı masada iki müşteri biralarını yudumluyor. Sadece köfte var ve hemen ısmarlayıp pişesiye kadar birer bira söylüyoruz. Mekan sahibi iki tane bira şişesini masamıza getirip kapaklarını açarak bırakıyor. Bardak yok, birayı şişeden içiyoruz. Köfteleri yerken diğer müşterilerle sohbet ediyoruz. Sohbet biraz diğer iki müşterinin birbirleri ile azıcık tartışmalı bir şekilde ilerledi. İkinci adam birinciye biraz sataşarak saldırıya geçiyor ama birinci adam her ne kadar bira içmişse de daha sakin ve kendini savunarak geçiştirmeye çalışıyor. Kasabada eski arkadaşlar anlaşılan, tartışmayı fazla uzatmadan ikinci adam birasını bitirerek birahaneden çıkarak evine gidiyor.
Köftelerin sonuna doğru yağları donmaya başlıyor. Donuk yağlı yiyoruz artık, ısıtmaya gerek kalmadan. Birinci adam ile sohbete devam ediyoruz. Adam bizimle konuşuyor ama gözleri sonuna kadar açık ve sabit bir noktaya bakarak konuşuyor. Sanki Levent Kırca ile konuşuyorum. Aynı Levent Kırca’nın sarhoş taklidi yaparken yüzüne verdiği şekilde adamın yüzü aynı şekil. Adamın İsmi Fevzi Ali, emekli öğretmen. Aydın birisi, konuşması gayet düzgün ve sohbeti gayet iyi. Biraz alkolle başı dertte o kadar. Kalacak yerimiz olmadığını öğrenince teklifsiz bizi kendi arsasına davet ederek oraya doğru gidiyoruz hep birlikte. Arsa 500 metre ileride ve bayağı dik bir yokuştan bisikletleri iterek varıyoruz. Fevzi Ali arsasına profil ve kontraplak’tan kendine bir baraka yapıyor. Yarısı bitmiş vaziyette malzemeler dağınık, öylece bitmeyi bekler halde. Düzgün bir yere çadırlarımızı kurup hazırlığımızı tamamlayıp Fevzi Ali ile sohbete devam ediyoruz. İstanbul da oturuyor, Kofçaz doğduğu ve öğretmenlik yaptığı yer. 12 Eylül den önce siyasetten başı dertten kurtulmadığı gibi 12 Eylülde bayağı çekmiş. Yarın da 12 Eylül darbesinin yıl dönümü. Biz de 12 Eylül darbesinin getirdiği yıkımı konuşuyoruz. Ama yılmadan eğitime katkısını sürdürmüş ve bir çok öğrenci yetiştirmiş. Emekli olduktan sonra Kofçaz da bir arsa alarak kendine prefabrik bir ev yapmaya başlamış. Şimdilik kendine yatacak kadar yarı kapalı bir yer yapmış bile. Hiç acelesi yok, aynı benim gibi. Gecenin ilerleyen saatlerinde uykumuz gelince kendisinden izin isteyerek çadırlarımıza girip güzel bir günün ardından yatıyoruz.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 82 Kilometre civarı.
Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc