Etiket arşivi: venedik

Eşpedal EGE Turu 4. Gün

9 Ağustos 2017 Çarşamba

Ayvalık – Altınova – Nebiler şelalesi – Dikili

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, Çağlayanın en üstünden aşağısı. Köpürerek dökülen sular, aşağıdaki havuza dökülüyor. Kıyılarda ağaçlar ve tahta köprüde yürüyen insanlar.

Sabahın seherinde uyanmanın tadını daha çok gezenler bilir. Gün ağarınca uykunu almış olarak gözlerini açarsın. Senden önce uyanmış olan kuşlar günlük yiyecek telaşına başlamadan önce cıvıl cıvıl öterler. Kuş sesleri ile uyanmak ne güzel. Bu anları yaşamak daha da güzel. Ömrüne ömür katarsın. Yada güzel bir güne doğa ile beraber yaşamanın sevinci içinde olur.

Her sabah olduğu gibi kahvemi pişirip güne başlıyorum. Çadır kurmayınca fazla dağınıklık olmuyor. O yüzden çarçabuk eşyaları toplayıp çantama yerleştirdim. Hamak ise dörde katladıktan sonra yumak gibi yapıp çantaya öyle koyuyorum. Sabah kahvaltısını hep birlikte yapıyoruz. Diğer arkadaşların toplanmasına yardım ederek yola çıkmak için hazırlıkları yaptık. Herkes hazır olunca yola çıktık. Bir süre yazlık apartmanların arasından gidiyoruz. O kadar çok evi bir araya getirmek için artık çok katlı apartmanlar çoğalmaya başladı. Herkes yazlık sahibi olmak istiyor ama nereye sığacak insanlar. Yeni apartmanlar yapıldıkça enerji ihtiyacı için trafo binaları da yapılıyor. Aslında bu yazlıklar ölü yatırım dedikleri şey. Yaz aylarında sadece bir kaç hafta, belki de birkaç gün gelip kalıyor, sonrada ev boş olarak yıl boyu duruyor.

Yolda bisiklet süren Eşpedal grubu emniyet şeridinde tek sıra, düzeni bozmadan gidiyor. Yolun sağında trafo binası, binaya gelen, giden yüksek gerilim ve alçak gerilim telleri direklerin üzerinde. Sol taraf çam ormanı, henüz arsız emlakçılar, inşaatçılar yok etmemiş durumda. İleride şehre dönmüş yazlık apartman daireleri. Cadde geniş, solda kapalı otobüs durağı.

Yol kıyısında duruyoruz, durmamızın nedeni çeşme olmayan yerde marketten su ihtiyacını karşılamak. Plastik pet şişelerde su alıyoruz yedek olarak.

Tarlanın birinde kahverengi bir at duruyordu. Ben de resmini çekiyorum. Güneş ışınları kahverengini daha da parlak görülmesini sağlamış. Tarlanın bitiminde çam ormanı tepeye kadar gidiyor.

Çanakkale – İzmir karayoluna çıktık. Sağdan emniyet şeridinden gidiyoruz güvenli bir biçimde. Hava iyice sıcaklamaya başladı. Yolun sağındaki çizginin hemen yanında karayolu ekiplerince 30 santimlik çentikler açılmış. Hangi sivri zekalının aklına geldiyse hiç iyi yapmamış bizler için. Üzerinde gitmenin olanağı yok, bisikleti ve süren kişiyi çok sarsıyor üzerinde gidilirse. Bu çentikler emniyet şeridini daraltmakla kalmamış sola gidip gelmek bile eziyet.

Karayolunda giden bisikletçileri arkadan çekiyorum. Geçtiğimiz yer tuzla havuzlarının olduğu yer. Sol tarafta tuzla havuzları, sağda da deniz. Yol tam ortasından dar bir yerden geçiyor. Elektrik direkleri ve yol kıyısında bariyerler.

Grubun en arkasında tek başına bisikletim KUZ ile birlikte yol alırken Hakan benim resmimi çekiyor. Bagajımda turuncu çantalar güneşin altında yaldır yaldır parlamakta.

Ben en arkada süpürücü olarak geldiğimden öndekiler benden ileride. Lastik patlağı ile uğraştığımdan epey geride kaldım gruptan. Kavşakta beni bekleyenler sola girmemi işaret ettiler. Yolun hemen girişinde Atilla, Mürşit, Baattin beni bekliyorlardı. Bunlar yokuşu çıkmayalım, grubu burada ağacın altında gölgede bekleyelim dediler. Bu sıcakta çıkmanın anlamı yok diye karar vermişler. Ben de onlara uydum ve çantamda hazır olan hamağı çıkarıp iki ağaca bağlayıp içine uzandım. Ohh dünya varmış uzanıp yatmak, hele bir de gölgelikte hamakta yatmanın keyfini çıkarıyorum bir süre. Yattığım yerden ayak uçlarımı, hamağın bağlı olduğu ip ağaca takılı. İpin ucunda karabina var. O yüzden düğüm atmadan ağacın gövdesine ipi dolayıp karabinayı takıyorum. Takması, sökmesi saniyeler alıyor. Solda bisikletim KUZ, turuncu çantalarımla birlikte.

Baattin ve Mürşit matı yere serip uzanmışlar kafa kafaya verip. İkisi de sırt üstü yatmış, bacak bacak üstüne atmış durumda. İkisi birbirine ters yönde.

Hamakta bir süre dinleniyorum uzanıp. Beni de Mürşit çekiyor hamakta uzanmış olarak cep telefonumla. Hamak mavi renkte, arkadaşım huysuz ihtiyar Şerif Kılavuz kendisi diktirip bana hediye etmişti. Sağ olsun bana çok faydası oldu bu hamağın. Yorulduğun zaman iki ağaca kısa bir sürede bağlayıp uzanarak dinleniyorsun. Hamağın yapımı çok basit. Astarlık kumaş alıp uçlarından sağlam dikişle uçkurluk yaptırıyorsun bir terziye. Sonra yeteri uzunlukta ip geçirip ucuna da küçük bir karabina bağladıktan sonra hamak kullanılmaya hazır. Hem de çok ucuza çıkıyor.

Fıstık çam ağaçları altıda, yol kenarı, ağaçları gölgeliğinde bisikletlerimiz ve hamakta uzanıp sallanan ben.

Bir süre dinlendikten sonra hadi kahve yap ta içelim dedi arkadaşlar. Hemen kalkıp hamağı toplayıp çantama yerleştirdim. Kahve takımları çıkarıp bir güzel kahve içiyoruz. Çam ağaçlarından düşen kozalaklardan çam fıstıklarını çıkarıp taşla kırarak içindeki çam fıstığını yiyorum bir kaç tane. Tadı fıstık gibi derler ya işte öyle bir tadı vardı. Bir süre sonra telefonla arkadaşlardan birini arıyorum ne zaman döneceksiniz diye. Aldığım cevap akşama kadar buradayız olunca o zaman burada beklemenin anlamı yok diyerek yola çıktık. Yaklaşık olarak 5 kilometrelik bir tırmanıştan sonra Aşıklar Şelalesine dönen yola geldik. Yol kıyısındaki bahçe duvarından dışarıya taşmış üzümlerden de birer salkım koparıp tadına baktık. Tam da üzümlerin pişme zamanı.

Yol ayrımındayız, sola doğru toprak yola girdik. Tabela konulmuş yol kıyısına. Tabelada şelalenin resmi var. Aşıklar Şelalesi 1 Km yazılıp ok işareti ile yönünü belirtmişler.

Girdiğimiz toprak yolun etrafı ve ilerisi tek tük ağaçlardan açık bir arazi olduğunu görüyorum. Şelale neresi acaba diye düşünmeden edemedim.

Neyse 1 Kilometre toprak yolda gidip şelalenin girişine geldik. Burası özel işletmeye devredilmiş. Girişi ücretli ama bizden para almadılar. Ya da öndekiler verdi bilemiyorum. Buraya gelenlerin hepsi arabası ile geliyor o yüzden arabalar park etmiş girişte. Biz bisikletlerle içeri girip arkadaşların bisikletlerini park ettiği yere park ediyoruz. Akan bir şelale ve havuzu olduğunu öğrenince hemen su donumu giyip peştemalimi alarak doğru şelaleye tahta merdivenlerle indim. Sıcağın bunaltıcı etkisinden kurtulmak için hemen şelalenin altında oluşmuş doğal havuza giriyorum. Benden önce suya girmiş arkadaşlara ellerimle su atarken Hakan uzaktan resmimizi çekmiş.

Serinlemek güzeldir, insanın vücudunu dinlendiriyor. Şelalenin dibine akan suyun altına giriyorum. Yükseklerden dökülen suyun altında olmak gibisi yok. Hızla dökülen su her tarafımı masaj yapmaya başladı. Bir süre kendime doğal su masajı yapıyorum. Köpürerek akan sular üzerimden geçip gidiyor. Burada durmak epey zor, tutunacak yer yok.

Kayalıktan havuza atlamadan önce Hakan’a beni çekmesini söylüyorum. Ben kayanın üzerinde duruyorum, yanımda da birisi kayanın üzerine yatmış.

İleriye doğru balıklama atlıyorum ama kameraya doğru olunca az görüntü oluşmuş resimde. Hakan beni havada yakalamış.

Biraz suda eğlendikten sonra işletmede pide yaptırıp öğle yemeğini bir bira ile pekiştiriyorum. Yukarılarda başka şelale olduğunu söylediklerinde hadi oraya gidelim bakalım deyip yol başına geldim. Yanımda büyük Şevket ve ortanca Şevket var. Burada ağaçtan tabelalara gidilecek yerlerin isimleri yazılmış. Sağa ok işareti ile Şelale tabelası en üstte. Altta üç tabela da sol yönüne ok işareti ile Mağara, Zindan ve Ece Şelalesi yazılmış.

Dere boyu, patikadan yürümeye başladık, Patika yeşilliklerin içinden yukarıya doğru devam ediyor. Zakkum bitkileri arasından delik deşik olmuş asırlık zeytin ağacının gövdesi dikkatimi çekiyor.

Patika öyle bir yerden geçiyor ki her tarafımı ağaçlar kaplıyor. Bitki yaprakları tünelinden geçiyorum. Güneş seyrek görünüyor, bazı yerlerde tamamen gölge altında. Bitkilerin çoğunluğu zakkum, söğüt ve çınar ağaçları.

Zakkum ağacı uzun ömürlü bir bitki değil, o yüzden fazla uzayıp gövdeleri kalınlaşmaz. Akdeniz bitki örtüsü grubuna giren zakkum maki olarak adlandıran çalı tipindedir. 800 metre yüksekliğe kadar yaşam alanı bulur kendisine. 800 metreden yukarılarda göremezsiniz. Kökten yeni filizlerle ortama yayılır. Zakkum ağaçları dere yatağına iyice yayılmış. Yaz aylarında az ve sakin akan dere kış aylarında yağan yağmur suları dereyi coşturup taşkın biçimde akarken zakkum ağacının gövdelerini de tıraşlıyor. Taşkında sıyrılıp giden yaprakları, dalları normal zamanlarda yeniden filiz vererek dereye inat yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

Çoğu çıplak zakkum gövdelerinde dalların yanından yeni filiz vermiş.

Patika bizi kaya kütlesine getirdi. Burada 2 metre yüksekliğinde geniş bir mağara. Su bu mağaradan çıkıyor. Mağaranın girişinde çınar ağacı var. Burası “Ağlayan mağara, Zindan” adı verilmiş.

Etraf çınar ağaçları ile kaplı, asırlık çınar ağaçlarının gövdeleri sarmaşık bitkisi kaplamış durumda. İki çınar ağacının birisini sarmaşık sarmış diğerinde sarmaşık yok.

Mağaranın ağzına geliyorum. Tavanı kaya kütlesinden oluşmuş. Üstten akan suların tortusu kaya yüzeylerinde kaplamış çoğu yeri. Bazı yerlerde çalı gövdeleri kayanın çıkıntılarına yapışıp yukarı doğru yükseliyor. Mağara 15 metre genişliğinde, 10 metre civarı derinliğinde görünüyor. Tavan kaya, zemin kum kaplı. Su derinlikten gelip dışarıya akıyor.

Mağaranı ağzına gelip elimle tavandaki kayaları tutarken poz veriyorum. Büyük Şevket beni cep telefonumla çekiyor. Üzerinde kısa pantolon var sadece, uzun saçlarım ile mağara adamına döndüm.

Mağaranın tavanında tutunacak çıkıntı bakıyorum.

Sağlam kaya çıkıntısına tutunup ayaklarımı da tavandaki kaya çıkıntılarına bastım. Tam mağara adamı yada yarasa gibiyim tavana asılı durumda.

Bu kez benim yerime büyük Şevket geçip aynı pozu veriyor. Üzerinde bisikletçi forma ve taytı var, ayağında sandaletleri ile tavanda asılı durumda bir poz çekiyorum.

Mağaradaki su nerden geliyor belli değil. Mağaranın üstünde dere akmıyor, etraftaki bitkilerden pek görünmüyor. Dere yatağı kuru, patikadan devam ediyoruz zakkum çalıları arasından.

Bazı yerler çınar ağaçları baskın gelince altında başka bitki yetişmemiş. Patika tamamen gölgede, çınar ağaçlarının yaprakları üstte güneşi tamamen kapatmış. Şevket patikada yürürken üstünde çınar yapraklarına güneş ışıkları vurmuş, aydınlık içinde.

Hani derler ya suyun kaynağı nerede, işte suyun kaynağı asırlık bir çınar ağacının dibinde. Küçük bir kaynaktan su kaynıyor. Tam da pınar dedikleri yer. Su pınarı kurumuş çınar yaprakları ile kaplı. Çınar ağacını dibinden yeni bir dal fışkırmış, büyümekte.

Derenin meydana getirdiği küçük bir kanyonda ilerliyoruz patikada. Üst taraflarda kayalıklar sivri bir şekilde yükselmiş. Dere sakince akıyor.

Sonunda Ece şelalesine geldik. 5 – 6 Metre yükseklikten akan şelale dar kayaların arasından köpürerek aşağı dökülüyor. Döküldükten sonra sert zemin kayalıkları arasından küçük havuzları doldurup kademe kademe akıyor. Burası geniş bir alan ve açıklıkta güneş aydınlatmış ortalığı.

Geldiğimiz yerin resmini çekiyorum. Bulunduğum yer sert kaya kütlesi hiç bir bitkinin barınmasına izin vermemiş. 20 Metre ileride kaya kütlesi bitince toprak ve çınar ağaçları kendine yer bulmuş. Kayalarda küçük havuzlarda sular birikerek akıyor aşağıya doğru sakince.

Şelalenin dibine geliyorum, tamamen şelaleyi dikine kareye sığdırdım. Dar bir yerden su köpürerek aşağıdaki havuza akıyor. Havuz derin ve geniş, içinde yüzenler var. Şelalenin üstündeki kayalıklarda birisi oturmuş güneşleniyor. Bir kişi de şelalenin dibinde, suyun içinde durmuş.

Ortanca Şevket Yiğit şelalenin tepesine çıkıp çivileme atladı, ben de videosunu çektim. Videosu aşağıda.

Geri dönüşe geçtik. Derenin yer altına, kayaların arasına girdiği yeri görüyorum. Dere bir süre kayaların altından gidip mağaradan çıkıyor. Ağaç dalları arasından karanlık deliğin ağzı.

Derenin aktığı yönde inişte patikadan, gölgelik yerlerden gidiyoruz. Ağustos sıcağı olsa da gölgenin serinliği bizi bunaltmıyor. Gölgelik yapan cılız çalılar ama boyları uzun.

Devasa bir kaya kütlesi şimdiye kadar akan derenin aşındırmasına dayanmış. Sert kaya yapısı sadece suyun aktığı bir kanal boyutunda yarık olarak var. Dere bu yarıkta toplanıp kayanın ucuna kadar sakince akıyor. Burası şelalenin üst kısmı. Kayanın ucundan aşağı dökülüyor.

Kayanın ucuna gelen dere birden bire boşlukta buluyor kendisini. Yaklaşık 10 metre civarı bir yükseklikten köpürerek aşağıdaki doğal havuza düşüyor. Kayanın ucuna dikkatlice gelip aşağısını çekiyorum bir poz. Aşağıda geniş bir havuz, tahta yürüme yolu karşıdan karşıya bağlanmış. Kenarlarda ağaçların dalları. Bir kaç kişi tahta köprüde karınca gibi görünüyor bulunduğum yerden. Dikine kesitli kaya kütlesi akan su kaya çıkıntılarına çarptıkça dağılıp köpürmesine neden oluyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Yukarıdan aşağı inip havuzun kenarından çağlayanı olduğu gibi çekiyorum. Etrafta insan yok, kayalardan köpürerek akan su havuza kavuşuyor. Kenarlarda ağaçlar çıkıp kendine yaşam alanı oluşturmuşlar. Suyun aktığı yerler ise yosunlar kayalara tutunup yaşamlarını sürdürüyor.

Nebiler şelalesi yada Aşıklar şelalesinin hikayesi de şöyle;

Bir rivayete göre, peri padişahının kızı Sümeyra, civar köylerden Yörük Ali’ye gönlünü kaptırır. Yörük Ali de Sümeyra’ya. Ne var ki peri padişahı kızını bir ölümlüye vermek istemez ve bu aşka izin vermez. İki aşık çaresiz kalır. Nebiler vadisindeki koca çınarın altında her gün gizlice buluşur, hasret giderirler. Sonra da birbirilerine sarılır saatlerce ağlaşırlar. Bunu öğrenen peri padişahı bu aşka son vermek için askerleri ile birlikte aşıkların peşine düşer. Amacı Yörük Ali’yi öldürmektir. Tam onları yakalamak üzereyken koca çınar yarılır ve aşıkları içine alır. Bu mucize karşısında peri padişahı insafa gelir. Ancak aşıklar aşklarının sonsuza kadar sürmesi için tanrıya dua ederler. Tanrı da onları kayalıklardan akan bir şelaleye çevirir. Aşkları sonsuza kadar sürer. Kızını sonsuza kadar kaybeden peri padişahı şelalenin yukarısındaki mağaraya çekilir, gözyaşları döker. Ağlama seslerini duyan çevre sakinleri mağaraya “Ağlayan Mağara” adını verir.

Havuz denen yere inmek için tahtadan basamaklar yapılmış. Basamaklar çınar ağaçlarının altında kalmış çoğu yer. Basamaklar epey dik, dikkatli inmek gerek. O yüzden korkuluk yapılmış kıyısına tutunmak için.

Ağaçlar o kadar sık ki güneşi görmek neredeyse olanaksız. Ağaçların dallarının üzerini gördüğüm yerden güneş kendini gösterebiliyor. Ağaçların altı ise koyu karanlık.

Artık hareket etmenin zamanı, yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Etrafta biraz yükseklerde kayalık küçük tepeler var. Sanki kayalar kabarmış arazide.

Hazırlıklarımızı bitirdik, yola çıkmak için harekete geçmek gerek. Nereye gideceğiz, Dünyada gidilecek o kadar çok yer var ki, saymak olanaksız. Ama bizler için kolaylık yapılmış. Dar tahta oklar yapılıp Dünyanın çeşitli kentlerine olan uzaklıklar  ok yönü ile belirtilmiş.

Bunlar sırası ile yukarıdan aşağı;

LONDON 3223 KM

KAHİRE 3850 KM

VENEDİK 1894 KM

CAPE TOWN 14.556 KM

TOKYO 9297 KM

MOSKOW 2495 KM

Bunların hepsi tahta bir direğe çakılmış, üstten alta doğru biri sağa biri sola gösterecek yönde konulmuş. Şimdi insan karar veremiyor ne tarafa gideceğini. Biz Kahire, Cape Town, Tokyo yönüne doğru gideceğiz. Oraları biraz uzak, yola çıkmışken biraz bisiklet sürelim değil mi?

Herkes hazır olunca yola çıkıp kendimizi bayırdan aşağıya bırakıyoruz. Aşağısı bahçeler, ağaçlar, tarlalar deniz kıyısındaki evlere kadar gidiyor. Evlerin bitiminde deniz güneş ışıklarının parıltısını yansıtıyor.

Kısa sürede ovaya, deniz seviyesine indik. Akşam üzeri tam ana yoldan Dikili tarafına geçtik bir de ne görelim bizim baytar Serkan arabası ile karşımıza çıktı. Ayvalık ta görev yapıyor, evi Dikilide, arabası ile gidip geliyor her gün. Yolda olunca insanlar, hele bisikletçi olunca mutlaka denk geliyor. Baytar Serkan’ın resmini çekiyorum minik arabası ile.

Dikili ilçesine giriş yapıyoruz. Sağda ilçenin mezarlığı, durup bir Fatiha okuyorum ölmüşlerin ruhuna. Mezarlık kalın gövdeli çam ağaçları ile kaplı ve sık dikilmesi sonucu boyları iyice uzamış durumda. Yolun sağında tabelada Dikili Nüfus : 41300 yazısı var. Az ilerdeki tabelada yolun çift yola dönüşeceğini, soldaki yola girilmez işareti konulmuş.

Dikili caddelerinde Eşpedal Eşpedal diye bağırarak geldiğimizi belirttik. Akşam üzeri kalabalığı bizlere meraklı gözlerle baktığını görüyorum. İlk defa bu kadar çok tandem bisikletini bir arada görünce alkışlamadan edemiyorlar. Şehri boydan boya geçip diğer çıkışındaki belediye tesislerine geldik. Burada akşam yemeğini yiyoruz hep birlikte. Dikili belediyesinin ikramı, yemek için görevlilere ve garsonlara teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yemek yenilen yerden güneşin batışını izliyorum, henüz ufka yaklaşmadan hemen kıyıya inip resim çekmek için konumumu aldım.

Tam kıyıda, denize çıkıntı yapılan yerde heykeltıraş tarafından yapılan kocaman mermer bir blok var. Mermer blok 2 X 4 metre civarında. İçi canavar taşı ile oyulup şekillendirilmiş. Dibinden veya yakınından bir şeye benzetemiyorsun ama gün batımında Güneş ufka yaklaşınca durum değişiyor. Mermerden biraz geride, 20 metre civarı bir yerden bakınca Güneşin batarken kızıla boyadığı gök yüzü mermer bloktaki şekil kendini belli etmeye başlıyor.

Her akşam birbirine söz verip Güneşin batımında kıyıda buluşan sevgili iki gencin silueti ortaya çıkıyor. İşte sanat bu, sanatçı bunu düşünüp her akşam buluşan sevgilileri ölümsüzleştirmiş.

Denize doğru çıkıntı yapan taş duvar ucunda mermer blok. Mermerin içi oyulmuş, uzun boylu bir adam ve daha kısa kadın. Kadın ile adam sarılmış, arkası dönük Güneşin batışını izliyorlar. Adamın başı hafifçe kadına doğru eğilmiş durumda. İki sevgilinin ortasında Güneş karşıdaki Midilli adasının tepelerinin üzerinde.

Kameramın dijital zomunu kullanıp daha yakından çekiyorum bir poz. Mermer bloğun dibinde güneşten kaçan birisi nerede olduğunu bilmeden katlanır sandalyesinde oturmuş. Batan güneşten kaçar gibi mermer blokun gölgesine sığınmış. Yanında katlanır masa ve bir sandalye daha var. Birbirine sarılan iki sevgiliden habersiz otura dursun ben güneşin batışını sakince izliyorum.

Güneş Midilli adasının tepesinde kaybolmaya başlarken bir resim daha çekiyorum. Güneşin yarısı batmış durumda.

Güneşin batışını izledikten sonra arkadaşların yanına geldim. Onlar da kalmak üzereydiler. Hazır olunca hep birlikte çadırları kuracağımız yere geldik. Burası Dikili belediyesinin Engelsiz plaj olarak yaptığı yerdeyiz. Kocaman bir tabelada; Dikili belediyesi amblemi ortada en üstte. Sağda engelli tekerlekli sandalyeye binmiş figürü. Solda Güneş içinde aynı figür, Güneş, deniz ve engelli figürü. Bunlar tabelanın beyaz tarafında. Kırmızı tarafta, yani altta Engelsiz plaj Bu plaj Dikili belediyesi tarafından engelli vatandaşlarımızın denize kolay ulaşımı amacıyla düzenlenmiştir. Altında ise İngilizce olarak; Accessible beach This beach has organized by Dikili municipality so that disablet people can Access to the sea easily.

Çadır kuracağımız yer beton taş döşeli alan. Burası kumlu ve ıslaklık var. Çadır kurmak için kendimize yer bulmaya çalışıyoruz. Bisikletlerden henüz yükleri indirmedik. Kimisi ayakta, kimisi kaldırıma oturmuş.

Kumsalda çadır kurmanın olanağı yok, her tarafımız kum içinde kalır. Gece karanlığında kumsal ve filesi takılı voleybol sahası.

Plastik şezlonglarda uyku tulumu içinde uyuyabiliriz. Kumların üzerinde üç tane şezlong.

Çadır kurabileceğimiz uygun bir yer yok. Park lambalarının kuvvetli ışığı, gelip geçenleri kalabalığı ve yakınlarda çalan müziğin gürültüsü nedeni ile burada kalınamayacağına karar verdik. Toplanıp neler yapacağımıza karar vermeye çalışırken ben yemek yediğimiz yerin altında çimenlik deniz kıyısında kalalım önerisini getirdim. Hem fazla gürültü, patırtı yok orada. Daha önce ABAK turunda hep orada kaldık. Ayakta grup olarak karar alıyoruz; burada kesinlikle kalmayacağız. Hakan belediye görevlisini arayıp burada kalamayacağımızı, bize başka bir yer göstermelerini söylüyor. Onlar da burasını tarif ediyor. Engelliler aramızda olması nedeni ile engelli plajı sizin için uygun deyince Hakan burada kalmayacağımızı sert bir dille belirtti telefondaki kişiye. Gerçekten de kalınabilecek bir yer değil.

Aldığımız karar doğrultusunda benim önerdiğim yere gelip çadırları kurduk yeşil çimenlerin üzerine. Herkes çadırlarına yerleşti. Belediyenin yaptığı bu davranıştan ötürü burada bir gece kalıp yarın Çandarlı’ya doğru gideceğiz. Plan Dikilide 2 gece konaklamaktı. Buraya gelip çadırı kurup yerleşesiye kadar gece epey ilerledi. Bir süre sohbet ederek zaman geçirip fazla geç olmadan çadırlara girip yattık.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 51 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 7. Gün

7 Nisan 2014 Pazartesi

Dardanos – Geyikli – Bozcaada

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Denizin Delisi

Unutmak mı?

Delisin…

Gitmesem de bekler orada deniz.

Gelirsem, bilmelisin

Benim beklememdir burada deniz.

Gitmek gibi geleceğim

Denizin delisine

Delinin denizi gibi

O ne kadar giderse…

Özdemir Asaf

 

Öne çıkmış olan görsel, İrfan vapurdan limana yanaşırken etrafı izliyor.

070420146233

Sabahın seherinde uyanıyorum, kahvaltının ardından eşyaları ve çadırı toparlayıp bisiklete yükledim. 3 gündür dağınıktı eşyalar. Ön ve arka bagajlara eşyaları yerli yerine yerleştirdim. Ardından sabah kahvaltısını yapıyoruz. 3 kişiyiz 3 kişilik kahvaltı. İrfan Mustafa ve ben, İzmir’e beraber döneceğiz. Öyle bildik yoldan da değil. Önce Bozcaada, daha sonra Kaz dağları Ayazma. Oradan da Sarı Kız’a çıkıp Akçay’a inmeyi planladık. Onun için fazla kişi ile olacak bir tur değil. Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra yerleşkeden ayrılıyoruz. Diğer arkadaşlarla vedalaştık. İlk önce Çanakkale – İzmir  ana yolundan bir süre gideceğiz. Ta Taştepe köyüne kadar ana yoldayız.

070420146191

Adam sevmiş bir kere, sevdiceğinin ismini duvarlara kazıyacak kadar sevmiş. İsmi de Zeynep ama ilk okulda Türkçesi o kadar zayıfmış ki Türkçe öğretmeni bayağı çekmiş olmalı öğrencisinden. Adam yazarken Y harfini sığdıramamış. ZENEP… diye yazmış.

070420146192

Çanakkale ana yolu inişli çıkışlı olması sabah pek etkilemiyor. İyi bir tempoda ilerliyoruz. Aslında sahilden daha düz bir yol var ama oradan gitmedik. Başka bir seferde oradaki yolu denemeliyiz. Ana yol olduğu için araç sayısı fazla. Pek tehlike yok, sadece motor gürültüleri rahatsız ediyor.

070420146193

Çanakkale boğaz çıkışı, Ege denizi manzarasında bisiklet sürüyoruz.

070420146194

Çanakkale viyadüğü tabelasında 202 metre olduğunu belirtiyor.

070420146195

Tabelalara göre yol ayrımına yaklaştık. Düz gidersen Ezine, Balıkesir, İzmir. Sağa dönüş ise kahverengi zemine Troia (Troya) 5 olduğu yazılmış.

070420146198

Burada ana yoldan çıkarak Bozcaada’ya sapıyoruz. Üstteki kahverengi tabelalarda; Apollon Smintheion 67, Dalyan Alexandria (Toas) 33 kilometre olduğu belirtilmiş. En altta ise Bozcaada’ya gidileceğini gösteriyor.

070420146200

Çanakkale yolundan sapınca ilk köy Taştepe köyü karşımıza çıkıyor. Burada kısa bir mola veriyoruz.

070420146202

Şunun tipine bakar mısınız! Bilmem ne demeli, sevimli, ve yılışık hareketleri cezbedici. Kendisini sevdirmesini biliyor kerata. Bir kulağı siyah, bir kulağı beyaz. Renkler ide asil renklerden oluşmuş.. Siyah – Beyaz. Sevimli yavru köpek bana bakarken çekiyorum.

070420146203

Bu yol bizi Bozcaada’ya götürecek, köylerde fazla durmadan yola devam ediyoruz, Saat : 14:00 te vapura yetişmemiz gerek. Kış tarifesinde vapur seferleri az. 14:00 tekini kaçırırsak 19:00 vapuruna kalırız. Bu duruma göre iskeleye varmamız gerek. Tabelalarda; Alexandria (Toas) 33, Apollon Smintheion 67, Behramkale (Assos) 92 ve Geyikli yazılı.

070420146204

Bozcaada’ya 26 Kilometre kaldığı yazıyor tabelada.

070420146205

Pınarbaşı köyüne geldik, önümde Mustafa ve İrfan gidiyor.

070420146206

Köyler ardı sıra birbirine yakın. Mahmudiye köyündeyiz.

070420146211

Üvecik köyü, Mustafa yolda gidiyor.

070420146212

Burası da Kumburun köyü.

070420146213

Çamoba köyünde inek çıkabilir tabelası uyarısı konmuş.

070420146214

Geyikli kasabasına geldik.

070420146215

Geyikliye varıyoruz, öğle yemeğini burada yiyoruz. Biraz dinlendikten sonra hareket ediyoruz. Geyiklide geyik heykeli olmaz mı, olur. Belediye yaptırmış ağaçtan bir geyik. Yakışmışta.

070420146217

Geyikli iskele arası 4 kilometre. Hafif te rampa aşağı, çabucak iskeleye varacağız. Tabelada Feribot ve Bozcaada yazılmış.

070420146216

Henüz 4 Kilometre daha yolumuz var Bozcaada’ya.

070420146218

Ve Geyikli İskelesine vardık.

070420146219

İskelede feribot bizi bekliyor, deniz sakin.

070420146220

İskelede gişeden biletleri İrfan alıyor. Biletler gidiş dönüş, bir seferde parasını veriyorsun. Bir daha biletle uğraşmaya gerek yok. Zaten başka yol da yok, mecburen aynı vapurla adadan dönmen gerekecek. İskelede yanımıza dişi bir köpek sırnaşarak geldi. Hayvan aç, yanımızda bulunan ekmek dilimlerinden bir kaç dilim veriyorum. Bulabildiğini yiyor zavallı, belki de yavruları vardır.

070420146223

Vapura biniyoruz, arabalı vapur olduğu için kapalı oturma yerleri üst güvertede. Hava biraz rüzgarlı, denizde dalga var. Dışarısı da rüzgardan serin olduğu için içeriye girip oturuyoruz kanepelerde. Bozcaada uzakta görünüyor.

070420146224

İçerisi sıcak, geminin kaloriferleri yanıyor. Dışarısı da serin olunca içerideki sıcaklık mayıştırıyor bizleri. İlk önce Mustafa kanepede uzanıp şekerleme yapmaya başladı.

070420146225

İrfan da cep telefonundan o günün resimlerini facebook’a atmaya çalışıyor çaktırmadan.

070420146226

Mustafa’yı görünce beni de bir ağırlık basıyor sormayın. Oturduğum yerde biraz kestiriyorum. Fırsatını bulunca hiç kaçırmam. İrfan da beni çekiyor kestirirken.

070420146227

Fazla uzatmadan uyanıyorum, gemi hareket etti. Motor gürültüsü fazla uyutmadı. Arabalı vapur büyük olmasına rağmen deniz dalgaları hafiften sallamaya başladı. Bir süre sonra Bozcaada’ya yaklaştık.

070420146231

Feribot limana girdi, manevra ile iskeleye yanaşmaya başlarken İrfan Bozcaada’yı izliyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

070420146233

Küçük bir gezinti teknesi önümüzden geçiyor. Karşıda Bozcaada kalesi görünüyor.

070420146234

İskeleye çok az kaldı, Bozcaada evleri ve cami görünüyor.

070420146235

Sonunda Bozcaada’ya vardık, gemi iskeleye yanaşmaya başladı. Biz de aşağı bisikletlerin yanına inerek hazırlanıyoruz. Yaya olan yolcular da geminin yanaşmasını bekliyor. Kapak açılınca hemen inecekler, sanki aceleleri varmış gibi. Deniz pervanenin meydana getirdiği beyaz köpük ile kaplandı.

070420146236

Aşağı inmeden dikkatimi çekti kargalar! acaba Geyikli iskelesinden mi binip Bozcaada’ya geldiler yoksa gemi yanaşınca mı gelip demirlere kondular bilemedim. Kargalar akıllı kuşlardır, uzun yaşarlar ve deneyimleri insanları şaşırtır.  Belki de sabah gemiyle karşıya geçip bütün gün karnını doyurduktan sonra aynı vapurla geriye dönüyorlardır. Ben kargalardan beklerim bu davranışları.

070420146237

Bozcaada, Türkiye’nin üçüncü büyük adası. Bozcaada, Çanakkale iline bağlı bir ilçedir.

Yüzölçümü 40 km², anakaraya uzaklığı 6 km’dir. Resmi nüfusu 2.543 olup, kışları 1.500 civarına düşer, yazları ise bu sayı 5.000’e kadar çıkmaktadır.

Antik çağda Leukophrys,Yunan Mitolojisinde ise Tenedos adıyla bilinen Bozcaada’nın ilk sakinleri Akaların bir kolu olduğu ve M.Ö. 2000 yıllarında yerleştikleri tahmin edilen Pelasg’lar (Pelazziler)dır.Akalardan sonra Ada’ya sırasıyla Fenikeliler, Atinalılar ve Yunanlılar hakim olmuştur. Ada M.Ö.493’de Pers istilasına uğramış,M.Ö.334 yılında ise Pers istilasına son veren Büyük İskender devri başlamıştır.Bergama Krallığından sonra M.Ö.168 yılında Roma hakimiyetine girmiştir.Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye bölünmesiyle Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğuna dahil olmuştur.1203 yılından sonra Bozcaada üzerinde Bizans-Ceneviz-Venedikliler arasında egemenlik mücadelesi başlamıştır.

Bozcaada ilk defa 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet devrinde Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Osmanlı ile Venedik arasında Bozcaada için mücadeleler olmuş, Ada zaman zaman Venedik hakimiyetine girmiştir.Bozcaada Osmanlı döneminde bir kale dizdarı ve kadı tarafından yönetilmiş,19.yüzyılın sonlarında Merkezi  Sakız ve Rodos olan Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaletinin Midilli Sancağına bağlı bir Kaymakamlık olarak teşkilatlanmıştır. Bu dönemde Ada’da Belediye dairesi bulunmaktadır.

1912 yılında Balkan Savaşı sırasında Yunan donanmasınca işgal edilmiş olup, Lozan Antlaşması sonucunda 20 Eylül 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.

Karaya çıkınca taş döşeli sokaklarda bisikletle dolaşmaya başladık.

070420146238

Başlıyoruz kasabanın dar sokaklarında dolaşmaya. Evler beyaza yakın badanalı ve iki katlı, kimisinde cumba balkonlar sokağa sarkmış.

070420146239

Kimi ev restore edilmiş aslına uygun bir biçimde. Kimisi de bakılmamış.

070420146240

Sadrazam Öküz Mehmet Paşa’nın Bozcaada’da yaptırdığı çeşmelerin en önemlisidir. Namazgah meydanının kuzey-doğu köşesindedir. Doğu ve güney cepheleri kesme tüf, batı ve kuzey cepheleri moloz taşla örülmüş kare planda bir sarnıçlı çeşmedir. Kitabesinde 1703 tarihi görülmektedir. Çeşmenin suyu aktığından suları tazeliyorum.

070420146241

Kimi ev de oturan yok, boş olarak duruyor. Evin penceresinde ve tahta kapısında cam yok.

070420146242

Cumbalı ev neredeyse karşıda ki eve dayanmış. Zaten sokaklar dar.

070420146243

Yol o kadar dar ki sadece bir arabanın geçeceği kadar geniş.

070420146244

Kimi ev de üst katını tamamen ahşaptan yapmış.

070420146246

Bazen de sokak iyice daralıyor, ev yapılırken hiç düşünmeden yapılarak bitirilmiş.

070420146247

Tenedos

Derler ki: Denizlerin Efendisi Poseidon’un kimbilir kaç çocuğundan biri, Kyknos adında bir kralmış. Beyçayırı’nın kuzeyinde Lapseki bölgesindeki Miletos Kolonisi, Kolonai kentine hükmedermiş. Onun da Tenes adında bir oğlu varmış. Tenes’in annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Fakat üvey ana bu ya; Tenes’e iftira etmiş! Üstelik kendisine yalancı tanık olarak birde kavalcı bulmuş. Kral Kyknos bu iftiraya kanmış ve oğlunu bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık yüze yüze gitmiş, boğazdan geçerek Leukophrys Adası’nın sahiline vurmuş. Tenes burada sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş ve ünlü coğrafyacı Strabon’a göre bazılarının Kalydna dediği Leukophrys Adası’nın ismini “Tenes’in Adası” anlamına gelen Tenedos olarak değiştirmiş.

İki kanatlı tahta kapının alt kısmı çürüyüp delikler açılmış. Üç saksı kapı dibinde.

070420146248

Arabanın birisi sokakta park etmiş. İkinci bir arabanın geçmesine olanak yok.

070420146249

İrfan önde, Mustafa onu takip ediyor, dar sokakta ikisini  çekiyorum.

070420146250

MERYEM ANA KİLİSESİ

Bozcaada’daki  Rum Ortodoks Cemaatine ait, ibadete açık olan tek Kilisedir.Diğer adı Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi olan kilise Rum Mahallesi’nin tam ortasına konumlanmıştır. Giriş kapısında 1869 tarihi okunan kilisenin  bu tarihte yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bir rivayete göre Venedik döneminden kalmadır.

Avlusundaki 1895 yapımı 4 katlı çan kulesi zamanın aşındırmasıyla yer yer yarılıp parça düşürmeye başladığından, 1980’lerde kısmen sökülmüş ve kule metal kafes içine alınmıştır. Orijinal yüksekliği 23.8 m olan çan kulesi Başbakanlık tarafından restore edilmiştir. Kilisenin içini görmek için tek fırsatınız pazar sabahları 8.00‘de yapılan ayindir. Kilise onun dışında kapalıdır.

Kilise binası ve çan kulesi.

070420146251

Bisikletim KUZ park halinde, solda çan kulesi.

070420146253

Hemen hemen her evin önünde değişik çiçekleri görmek mümkün. Kiminde gül, kiminde akasya,

070420146254

İki kanatlı, tahta ev kapısı, pencerelere demir parmaklık takılmış.

070420146255

Kiminde ortanca çiçekleri. Çan kulesinin bir parçası görünüyor.

070420146256

Mustafa ve benim bisikletim park etmiş sokakta.

070420146258

Kilise çan kulesi üç katlı, tepede saat var. Çan da altındaki katta.

070420146257

Sokaklarda bolca kedi görmek olası.

070420146259

Mor salkımlı akasya kapının üzerinden sokağa sarkmış.

070420146260

Daha önce geminin güvertesinde kargaları görmüştüm. Kasabanın tüm sokaklarında karga var. Kimisi çatıda, kimisi de sokakta. Burada ki kargalar insanlardan kaçmıyor. Haliyle yakından daha iyi görebildiğimden kargaların bildiğim kargalardan değişik olduğunu fark ediyorum. Buranın kargaları daha küçük boyda ve renkleri daha siyah. İnsanlardan korkmadan sokakta dolaşmaları sanki adada yaşamışların ruhları gibiler. Herkesi tanıyor gibiler.

070420146262

Tüm sokakları dolaştıktan sonra deniz kıyısına geliyoruz. Hala rüzgar sert esiyor ve deniz dalgalı.

070420146266

BOZCAADA KALESİ

Bozcaada’ya yaklaştıkça ilk gözünüze çarpan heybetli görüntüsüyle kalesi olur. Bu oldukça iyi korunmuş kalenin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminden beri kullanıldığı bilinmektedir.

Ada’nın kuzeydoğu burnu üzerine kurulmuş olan kale, Osmanlı döneminde önemli konumu sebebiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından esaslı bir şekilde onarılmıştır. Venedikliler’e geçip geri alındıktan sonra esaslı bir tamir görüp genişlemiştir. Kalenin 1703, 1706 yıllarında ve 1714 ‘de Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa tarafından  tamir ettirilmiştir. En önemli tamirinin 2. Mahmut tarafından 1815 yılında yaptırıldığını, adeta kalenin yeniden yaptırıldığını taşıdığı kitabelerden anlamaktayız. Kale, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1965-1970 yılları arasında  ve en son 1996 yılında restore edilerek koruma altına alınmıştır.

Kale duvarlarını dalgalar yalıyor.

070420146267

Katır tırnakları fırtınalı havada mor çiçeklerini kapatmış. Havanın durulmasını ve güneşi özlemiş gibi beklemekte.

070420146268

Adada üretilen ürünlerin satışı yapılmakta. Zeytin, zeytin yağı, bal, polen, reçel, şarap başlıca ürünler. Akşam için bir şişe alıp çantaya koyuyorum.

070420146272

Kalenin giriş kapısına geliyoruz, bakalım içeriye girebilecek miyiz ?

070420146273

Sezon gelmediği için ziyarete kapalı, aralık yerlerden kale içini görebildiğim kadarıyla bir kaç resim çekiyorum. Dış surlardayız, bir de iç surlar var. Ama iç kaleyi göremiyoruz.

070420146274

Kale giriş kapısı ve içerideki geçitler taş kemerlerden yapılmış.

070420146275

Kale surları etrafı hendek kazılmış, bir zamanlar su ile doluymuş.

070420146276

KUZ giriş kapısında park halinde.

070420146277

Balıkçı teknelerinin olduğu barınağa giderek çay içiyoruz. KUZ park halinde, İrfan bana poz veriyor.

070420146278

Evin taş duvarındaki sıvalar düşmüş, pencereye gemi halatı dolamışlar.

070420146279

Kaleyi de dışarıdan gördükten sonra gece kalacak yer aramaya başladık. Pansiyonlara sorduk tok olduklarından fazla para istiyorlar bizden. Anlaşamayınca çadır kurmak için yer bakmaya başladık.

070420146280

Tarihi çeşmede durup suları dolduruyoruz akşam için.

070420146281

Çam ve yeşil alan ardından Bozcaada evleri. Aslında burada kamp yapılabilir ama İrfan daha güzel yer bulacağını söyleyince yola devam ettik.

070420146282

Evler bitti, kasaba dışına doğru gidiyoruz.

070420146283

Çadır kurmak için yer bakarken kasabanın dış sokaklarında kocaman bahçesi olan ve içinde kocaman şarap fıçılarını görüyoruz. Fıçılar bir adam boyu. Şu an fıçılar boş ve tahta araları açılmış durumda. Demek ki epeydir şarap üretimi yok ve fıçılar kendi haline bırakılmış durumda.

070420146284

Bahçe duvarının adında onlarca fıçı dizelenmiş.

070420146285

Duvarın dibinden dev tahta fıçılarını çekiyorum. Fıçılar bakımsızlıktan tahta arası iyice açılmış.

070420146286

Çadır kurmak için yer araştırmalarına devam ediyoruz.

070420146287

Rüzgar nedeni ile üzerime siyah rüzgarlığı giymiştim. Hep etrafı çekecek değilim ya, biraz da kendimi çekeyim deyip elçek çekiyorum. Başımda kask, gözümde sarı gözlük var.

070420146288

Alaybey camisinin yüksek duvarındaki kapısını çekiyorum. Kapı kemerli, içerisi bahçe.

070420146290

Nedense bu güzel köpek peşimize takılıyor. Kahverengi tüyleri var.

070420146291

Çadırları nereye kurabiliriz diye araştırırken taş ocağı alanına kurabilirsiniz diye söyleyince yerini öğreniyoruz. Akşam yemeği için marketten yiyecek alıyoruz. Şarabımızı daha önce almıştık. Yarın gemi saat 07:30 da kalktığından kahvaltıyı gemide yaparız diye poğaça alıyoruz fırından. Ardından çeşmeden de Mustafa da bulunan 10 litrelik su bidonunu dolduruyoruz. Kullanma suyu olarak kullanacağız.

070420146295

Akşam hava kararmadan taş ocağına gelip çadırları kuruyoruz hemen. Taş ocağı yanındaki ev sahibi de tahta parçalarını yakabilirsiniz diye söylüyor. Ayrıca bir ihtiyacınız var mı diye sorunca teşekkür edip ihtiyacımızın olmadığını söylüyoruz. Her şeyimizi aldık, çadırları da rüzgar almayan kuytu, gözlerden ırak bir yere kurduk. Daha ne olsun. Bozcaada’ya gelip te şarabın tadına bakmadan olmaz deyip şarabı çıkarıyorum. Şarap şişesi elimde, akşam zamanı Bozcaada’ya doğru uzatıyorum.

070420146296

Sevimli köpek te bizimle beraber kamp alanında, yanımızdan ayrılmadı. Adeta sahibiymişiz gibi öylece bekçilik bile yapıyor. Yoldan geçenlere havlayıp durmaya başladı bile. Bu gece kampımızı koruyacak anlaşıldı. Köpek yede oturmuş dikkatlice etrafı dinliyor.

070420146297

İlk önce ateşimizi yakıyoruz. Ardından akşam yemeğini yapıp yiyoruz bir güzel. Şarabı açarak tadına bakmaya başladık. Dostluğumuzun şerefine kadehleri kaldırmaya başladık gecenin karanlığında, ateş ışığı şarap şişesine vurmuş içimizi ısıtıyor.

070420146298

Herhalde Bozcaada’nın keyfini bizim gibi çıkaran olmamıştır şimdiye kadar. 2 Şişe şarabın nasıl bittiğini anlamıyorum. Cep telefonunu 10 saniyeye ayarlayıp üçümüz birden resim çekiliyoruz bir kare de olsa. Ateş solda yanıyor.

070420146301

Kadehleri şerefe kaldırıyoruz, bu anı elçek resim çekerek tarihe yazıyorum.

070420146303

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar şarap içerek bu gün neler yaptık, yarın neler yapacağız, durum değerlendirmesi yaparak ateşim başında sohbet ediyoruz. Ateş te köz halinde iyice ısınmamıza neden oluyor. Hava açık, tüm yıldızlar görünüyor olduğu gibi ışıl ışıl.

070420146305

Artık yatma zamanı geldi. Çadıra girip yatıyorum kafam hafif dumanlı. Havanın açık olması çadırımın tepe örtüsünü takmaya gerek duymuyorum. Tepedeki küçük penceremden ayı ve yıldızları seyrederek uykuya dalıyorum.

070420146306

Saat 02 sularında patırdama sesleri ile uyanıyorum. O da ne ? yağmur yağmaya başlamış. Yatarken açıktı halbuki. Fazla ıslanmadan tepe örtüsünü çıkıp takıyorum. Yağmurun damlalarının çadırıma vurup çıkardığı tatlı ritmi dinleyerek tekrar uykuya dalıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 52 Kilometre civarı

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc