Etiket arşivi: yağmur

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 24. – 25. Gün

8 Haziran 2015 Pazartesi

24. – 25. Gün

Mersin Toroslar Tatil – Dönüş

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

bir başka bakışında da gökyüzleri vardır, düz

kuş sürüleri vardır, eğri

bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyası da vardır ki

ister kıyıları çekine çekine döven sulara benzet

ister ağır ağır yanan yaprak kümelerine

anlıyor musun

anlıyorsun elbette

ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Çukurda kurulu üç çadır, etrafı sis basmış.

IMG_0001

Sabahın seherinde uyanıyorum ama seherin serinliğini hissetmenin olanağı yok. Artık çadırda, açık havada değilim. Ev halkı uyandıktan sonra güzel bir kahvaltının ardından hazırlıklara başladık. Bakalım “Dost” bizi nerelere götürecek. Çadır, uyku tulumu, mat ve giyecekler. Biraz da erzak yemek için yanımıza alıyoruz. Hazırladığımız eşyaları Dost’a yükleyip yola çıktık. Yol henüz bitmiş değil. Feyyaz’ın her zaman gittiği yaylalara, Torosların serin bağrına doğru gidiyoruz. Yolda Dost için yakıt takviyesini yapmayı unutmadık. Yol bir yere kadar asfalt, sonrası toprak ama arabanın gideceği sert bir zemin. Toprak yolda kıvrıla kıvrıla tırmanırken Feyyaz’ın seçtiği müzik kulaklarımızın pasını sildi. Bisiklette gider gibi yavaş gitmediğimizden durup resim çekme olanağı da yok. Bir süre gittik müzik eşliğinde şarkılar söyleyerek. Derken Dostun yağ lambası yağ yok uyarı lambası yandı! Durup yağ var mı diye yağ çubuğunu kontrol edince yağın normal olduğunu gördük. Her olasılığa karşı bir miktar yağ katarak işi sağlama alıyoruz. Yağ muşuru kablosunu kontrol ettim. Kablo sağlam. Başka bir şey var, o kadarını anlamam. Hararet te normal derecede gösteriyor.

Neyse yolumuzun az kaldığını söyleyen Feyyaz yola devam ederek varacağımız yere geldik. Burası 2000 metrenin üzerinde, ağaçların yetişmediği yayladayız. Yaylanın ardı karlı Toros dağları devam etmekte. Bulutlara çok yakınız, üzerimizden geçiyor. Dağlarda karlar yer yer görünüyor.

20150611_133528

Bulutla aramızdaki ara fazla değil ve hızla üzerimizden geçip gidiyor.

20150611_133542

Derin vadilerin dibi görünmüyor bile.

20150611_133610

Çadırları kurmadan önce temiz yayla havasını ciğerlerime çekiyorum bir süre çevredeki dağları izlerken.

 

20150611_134155

Bulunduğumuz yerden daha yüksek olan tepeler de var. Ama bizden uzak yerde, gitmenin de olanağı yok.

20150611_134208

Bitki örtüsü de sert yayla iklimine göre yetişiyor. Saksılarda yetişen süs bitkileri burada doğal ortamda görmek ne güzel.

20150611_134324

Dostun arka camında “Ferman padişahın dağlar bizimdir” yazan yazının önemi dağların bağrında belli oluyor.

20150611_134454

“Dost” Toros dağlarının muhteşem manzarasını sakince izliyor.

20150611_134526

Yağmur damlaları serpiştirmeye başladı. Bir ara iyice artınca Dost’un içine girip yağışı camın ardından izlemeye başladık. Torosların bağrında Dost’un bağrı ayrı bir önemi oluyor. Bizi ıslanmaktan koruyor. Camda yağmur damlaları birleşip aşağı akıyor.

20150611_135618

Bir süre yağmurun yağışını izledikten sonra yağmur dindi. Ama hava hala kapalı. Yayla bitkileri mor çiçekler açmış doğal güzelliğinde. O kadar yağmur yağdı ne çamur var ne de su birikintisi. Toprak, suya hasret gibi hepsini içmiş.

20150611_143219

Kamp attığımız yer krater çukuruna benziyor. Etraf kayalık duvarlarla çevrilmiş durumda.

20150611_143257

Kayalığa doğru tırmanmaya başladım ve çiçekler, mavi kokan dağ çiçekleri her yanı sarmış. Hayallere dalıp uzaklara giymeye gerek yok. Zaten uzaktayım, o kadar uzaktayım ki mavi kokan çiçeklerin dibindeyim. Kır çiçekleri küçük olur, minik, sade. Bir o kadar da saf ve duru. Buralarda bahar ayları yeni gelmiş. Soğuk ve karlı günlerin ardından birden bire coşmuş doğa. Öyle coşmuş ki memleketimde ki bahar aylarında bahar kutlamaları yapılırken söylediğimiz çocuk şarkısı aklıma geliverdi.

Yarın  öbür gün biz çiçeğe gideriz

Haydi be Denis bizimle beraber

Ben, çocukluğumu yaşıyorum mavi kokan çiçeklerle.

20150611_143857

Kayaların arasında güneş yüzü görmese de güneşe hasret pembe çiçekler de bahar şenliklerine katılmış. Pembe çiçekler daha da küçük.

20150611_143939

Kayaların kimi yarılmış boydan boya. Yarığın dibi görünmüyor.

20150611_144148

Ferdimen de boş durmuyor bu arada. Uzaktan çaktırmadan kendi resimlerini çekiyor. Çekerken de sanatı elden bırakmadan en güzel kareleri yakalamış. Siuletler Atlası Anadolu gibi. Ufuktaki dağların önünde çekilmiş.

IMG_0014

Beni da kayaların tepesinde çekiyor.

IMG_0026

Yüzüm dönük, yakınlaştırıp çekiyor kayaların ucunda.

IMG_0027

Kır çiçekleri arasında güneşe daha yakın olmak için boyları uzamış, neredeyse bulutlara değecekmiş gibi çiçekler de var. Buradaki çiçeklerin hiç birisinin adlarını bilmiyorum. Zihnimde adlandırıyorum sessiz. Zaten çiçeklerin ada ihtiyacı yoktur. O sadece doğaya renk katmak için her bahar açar  kış aylarına kadar. Çubuk şeklinde, uzun çiçekler, beyaz ve küçük taç yaprakları ile sarılmış durumda.

20150611_144551

Derin kayaların arasından yukarıya doğru tırmanışım devam ediyor. Bir yandan da etrafı yakından inceliyorum. Bir çeşit kaya tırmanışı oluyor benim için. Çocukluğumdaki gibi gelecek kaygısı olmadan. Hep güzel yerleri görmek, güzel yerlerden dünyaya bakmak için. Yarılmış kayanın içini çekiyorum.

20150611_144802

İşte dünyaya güzel yerlerden bakılan yer. Aşağıdan pek yüksek göremediğim yerdeyim şimdi. Yukarıdan bakınca aşağısı küçük görünümünden ne kadar yüksekte olduğumu hissettiriyor. Dost çukurun içinde küçük oyuncak araba gibi görünüyor.

IMG_0024

Aşağı indikten sonra çadırları kuruyoruz. İçine eşyaları yerleştirip her an yağmur yağma ihtimalinde çadırlara sığınabiliriz. Araba olunca daha büyük ve ağır eşyaları da yanımıza aldık. Oturacak sandalye, sahra çadırı bunlardan birileri. Sahra çadırı biraz büyük olsa da etrafı açık üstü kapalı pratik kurulan bir çadır tipi. Hoşuma gitti bu çadır. Çadırlar kurulu, sahra çadırının altında üçümüz oturmuş halde çekiliyoruz. Haliyle kameraman Ferdimen otomatik zaman ayarlı çekiyor.

IMG_0029

Sahra çadırının altında müzik aletlerini çıkarıp başladık çalmaya. Ben blok flüt ile bir nebze çalabiliyorum. Biraz paslanmışım, uzun zamandır çalmamışım. Pasları silmek gerek. Ferdimen, elçek çubuğu ile ikimizi çekiyor.

IMG_0031

Dostum feyyaz da kemanını çıkardı. Pratik olarak bildiği parçaları çaldı kulaklarımızın pası silinsin diye. Feyyaz keman çalarken ben dinliyorum.

IMG_0032

Beraber en iyi çalabildiğimiz parçanın başında Nazım Hikmet’in yazdığı şiiri, en güzel yorumlayan Zülfü Livaneli bestesi ile;

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
“Amca, dese, gir içeri.”
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova…

Nazım Hikmet Ran

Feyyaz keman çalarken, alttan çekiyorum.

20150611_160638

Pas silme çalışmalarım devam ediyor flüt çalarak.

20150611_153121

Cep telefonumda ki Navigasyonu çalıştırıp konumumu belirledikten sonra ekranın resmini çekiyorum. İşte bulunduğumuz noktada Toros dağlarında yaylada olduğumuz yer. Akşam fazla geç olmadan çadırlara girip uyku tulumunun sıcaklığını hissetmek gerek. Yayla geceleri soğuk oluyor ve ateş yakabileceğimiz ne bir çalı, ne de bir odun parçası bulmak olası değil. Ateş yakıp ısınmak bir hayal olduğuna göre erkenden uyuduk bu akşam.

QuickMemo+_2015-06-11-20-55-39

Güneş henüz doğmadan uyanıyorum. Bu gece iyi uyudum yaylanın serininde. Çadırdan dışarı çıkınca etrafın sisli olduğunu gördüm. Üzerimize çöken sis aslında bir bulut olduğunu biliyorum. Bir süre sonra sisin içinde Güneşin doğuşu başladı. Sis bulutu pek kalın değil. Güneş kendini belli ediyor parlak ışıkları görünmese de. Güneş tam dağın tepesinden çıkmış olarak çekiyorum.

20150612_070227_HDR

Her tarafımızı sis kaplamış göz gözü görmüyor. Biraz yukarıdan kamp alanını çekiyorum, çadırlar görünmüyor sisin içinde. Sadece dost silik olarak görünüyor.

20150612_070940

Ortalık sisten görünmese de çan seslerinden bir sürünün buraya yaklaştığını duyuyorum.

20150612_071257_HDR

Gelen keçi sürüsü, bir kaç keçinin boynuna asılı çanlar çangur çungur sesleri yaylaya yayılıveriyor birden bire. Bizim çukurda olmamız nedeni ile etrafımızdan dolanıyorlar. Tam da tepedeki keçilerin siste siuletleri görünüyor kurşuni gri renkte.

20150612_071311_HDR

Otlanacakları yerleri işgal ettiğimizden aşağı inmeyip çevremizden dolanıyor keçi sürüsü. Buradaki eşi benzeri olmayan otları yiyen keçilerin sütü bence çok değerli olmalı. Zengin besin kaynağı olarak insana sağlık verir.

20150612_071457

Güneş yükselmeye başladı, siz tabakası giderek incelmekte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0001

Dünyanın neresinde olursan ol yaşam bir şekilde kendine yer buluyor. Yer örümceği de kendine yerde yuvasını yapmış. Besin zincirinin bir parçası olarak ta ağlarını örüp avını bekliyor sabırla. Gerçi ben göremiyorum etrafta uçan sinek, böcek gibi yaratıklar ama örümceğin bildiği bir şey var demek ki. Dağların başında yaylada beslenebiliyor. Hani derler ya “Kader ağlarını örmüş” diye. İşte örümcek te ağlarını örmüş avını bekliyor. Elbette günlük nevalesi gelecektir ve ağa eninde sonunda düşmesi kaçınılmaz bir kaç sinek. Sabahın serinliğinde çiğ taneleri örümcek ağının üzerinde damlacık taneleri yağmış olsa da ağı ıslatıp zarar vermiyor. Güneşin sıcaklığında buharlaşıp gidecek bir süre sonra. Yaşam döngüsünü yerinde görmek gibisi yok. Kendimi şanslı hissediyorum doğanın bir parçası olarak.

20150612_071956

Çadırlarımız da çiğ damlalarından nasibini almış ıslak durumda. Artık güneşin kurutmasını bekleyeceğiz. O yüzden çadırları toplamaya gerek yok şimdilik. Mavi çadırıma vuran gölgemi ve çiğ damlalarını çekiyorum.

20150612_073217

Sabahın seherinde yaylanın serininde sıra geldi kahve keyfine. Ben sandalyede oturmuş kahve pişirirken, karşımda oturan beni cep telefonu ile çekerken, Ferdimen de bizi çekiyor.

IMG_0004

Kahve keyfi olur da kahve pişirmenin keyfi olmaz mı? Olur elbette, işte bulunulmaz bir yerlerdeyim ve Toros dağlarının yaylalarında ilk defa kahve kokusu yayılıyor buralara. Bunu bilip kahvenin pişmesi daha bir değerli oluyor benim için. Kahve pişirme keyfini yaşıyorum böylece. İlk önce Ferdimen çekiyor kahve pişirme keyfini.

IMG_0005

Aynı anda Fernando da değişik açıdan kahve keyfini çekiyor. İkisinin de çekimleri çok güzel. Anı ölümsüzleştiriyoruz. Çünkü yaylada ilk defa kahve pişiyor. Kır çiçeklerinin kokusu kahve kokusunun o müthiş çekici kokusu ile değişik bir aromaya dönüşüyor.

20150612_075817

Gece o kadar yağmur yağdı ve çukurda olmamıza rağmen su baskını olmadı. Yağmurun bütün suyu yok olup gitmiş. Su birikintisi bile yok. Belki de çatlaklar var aşağıda. Yağmur suları çatlaklardan akıp gidiyor. Güneş epeyce yukarı çıkıp dikleşince sıcak hissettirmeye başladı. Çadırlar kuruyunca toparlanmaya başladık.

IMG_0007

Ben etrafta resim çekerken beni de çekenler var. O da Ferdimen.

IMG_0010

Toparlandıktan sonra Dost’a binip dönüş yoluna geçtik. Etraf kaya kümeleri ile manzaramızın bir parçası oluyor.

20150612_093042

Yol toprak olsa da zemini sert olduğundan rahatça gidiyoruz.

20150612_093053

Kaya kümelerinin kimisinde sığınılabilecek küçük mağaralar var.

20150612_093103

Yörükler yaylaya taşınmış, sürüler otlanmaya çıkmış bile. Obada kalanlar da günlük işlerine başlamış.

20150612_093139

Yaylanın deniz tarafı set biçimde duvar gibi kayalıklar oluşmuş.

20150612_093336

Dost’un yağ lambası yanmaya devam ediyor. Bir süre gittikten sonra motordan “Vırç vırç vırç” sesleri gelmeye başladı. Durup kontrol ettik ama görünürde bir şey yok. Herhangi bir tamir olanağımız da görünmüyor. Yola devam ediyoruz, biran önce Mersin’e varıp tamirciye göstermemiz gerek.

20150612_093342

Erken olgunlaşsa da hala çocuk kalabilen dostum Feyyaz gece yağan yağmurun oluşturduğu yol üzerindeki küçük su birikintisinden ortalayıp hızlıca geçince sular arabanın üzerinden sıçrayıp, damlaları camda kalıyor. Geriye yaramaz çocuğun Dost’un çamurlu su ile yıkanmış olarak kalması. Özgürlüğün tadını bir an olsun yaşadık çılgınlar gibi. Bize bu çılgınlığı yaşatan çocuk hep içimizde yaşayacak.

20150612_093515

Ara sıra durup resim çekiyorum arabadan inip. Her yer ayrı bir güzellikte ve ben nereyi ilk önce çekeyim telaşı yaşıyorum. Ferdimen beni çekiyor uzaktan.

IMG_0015

Tepesi masa gibi yüksek kayalığı çekiyorum.

20150612_094050

Yol kıvrımları belli bir eğim ile arazi yapısına göre yapılmış.

20150612_094109

Vadide kıvrılarak inen yolu çekiyorum.

20150612_094419

Dönemeçler o kadar keskin ki dönmeden önce yavaşlamak zorunda kalıyoruz. Yoksa yüzlerce metre aşağı yuvarlanmak içten bile değil.

20150612_095055

Ormancılar buraları seven Katran ağacını her tarafa dikmişler. Zamanla Katran ağaçları yayılarak bir orman oluşturmuş durumda. Katran ağaçlarının görünümü çok güzel. “Yaşamak güzel be kardeşim bir ağaç gibi hür ve orman gibi kardeşçesine.” Ne güzel demiş şairimiz Nazım Hikmet, ne güzel demiş bizler için.

20150612_095147

İşte ulaşılmaz bir yerde mağara. Tam inzivaya çekilecek yer. Her şeyden uzak, herkesten ırak. Kimseye ihtiyaç duymadan tek başına. Gelirse sadece kartal gelip arkadaşlık yapar.

20150612_095521

Mağaranın aşağısı bir başka güzel, yeni çıkmış taze otlar çayır çimen oluşturmuş. Ve ağaçlar biraz seyrek, biraz sık.

20150612_095541

Çayır çimen olur da koyun kuzu olmaz mı? Olur elbette, hem de sürü ile. Davar sürüsü yolu geçerken karşılaşınca durup sürünün geçmesini bekliyoruz bir süreliğine.

20150612_100408

Koyunların arasında keçiler de var. Sürünün bekçiliğini yapan çoban köpekleri de yanımızdan geçiyor ses etmeden. Bisikletle olsaydık haşır neşir olmak işten bile değil. Mutlaka birbirimize selam verirdik. Her ne kadar köpeklerle hırlaşsak da onlar görevini yapıyor bir şekilde. Gerçi bizim sürüye bir zarar vereceğimiz yok ama köpekler bunu anlamaz. Ayağımızı denk almamız için ısrarla hırlaşmadan kaçınmazlar.

20150612_100722

Henüz sabah kahvaltısını yapmamıştık ve karnımız acıktı. Feyyaz’ın daha önce bildiği bir köyde durup pide yaptırıyoruz. Pideler köy peynirinden yapılıyor. Yukarılarda gördüğümüz sürülerin sütlerinden yapılıyor olması ayrı bir değer. Yenmeden de geçip gitmek olmaz. Yaylaların taze otlarının tadına bakan ve sütü sağılıp peynire dönüştükten sonra odun ateşinde pide hamuru ile buluşunca nefis oluyor. Pidecinin sundurmasını Ferdimen çekiyor, Un çuvalları duvarın dibinde istiflenmiş.

IMG_0038

Köylerde odun bol olunca Kahve’nin ocağı da odun ateşi ile yanıyor. Yedek te bakırdan yapılmış. Odun ateşinde demlenen çayın tadı hiç bir yerde bulamazsınız. Evlerimizde kullandığımız gaz ocakları odun ateşi ile karşılaştırılamaz bile. Odun bedava olunca gaz tüpüne para vermeye gerek yok. Hem gaz tüplerinin fiyatları malum, vergilerden dolayı almış başını gitmiş. Dünyanın başka bir ülkesinde evlerin mutfağından bu kadar vergi alınmaz. Odun ateşinde demlenmiş nefis çayları bardak dolusu içtik. Çay ocağını yakından çekiyorum.

20150612_102819

Kahve gündüz zamanı herkes işte olduğu için boş. Duvardaki saat ise 10:30 olarak zamanı gösteriyor. Ortada odun sobası kocaman, anca bu salonu ısıtır. Toros dağları kışın çetin geçiyor demek. Sağda iki bank yan yana, solda plastik sandalyeler sıralanmış.

20150612_102825

Kışın çetin geçtiğini duvarda asılı olan kar terliği, yani bulmacalarda hep karşımıza çıkan soru ; “Karda yürümek için ayağa takılan şey” diye. Ben de bulmacalarda sık sık karşıma çıkan bu sorunun cevabını öğrendim yılar önce “LEKEN” diye. İzmir’de Akdeniz iklimi ılıman geçtiği için leken pek görme olasılığı olmaz. İlk defa bulmacalarda karşıma çıkan leken’i gördüm. Yaz ayına girdiğimizden kar da yok leken’i takıp karda yürüyelim.

20150612_113149

Güzelyayla köyünde durup fırından taze ekmek alıyoruz eve götürmek için. Güzelyayla köyü küçük şirin bir köy. Aynı zamanda belediye olduğunu gösteriyor. Ben o kadar belediyelik bir yer olarak göremedim.

IMG_0043

Karnımız doyup çaylarımızı içip yolumuza devam ettik. Araba motorundaki ses iyice artınca Ayvagediği kasabasında durup tamirciyi aradı Feyyaz. Tamirci de orada durup beklemesini, çekici ile arabayı almaya geleceğini söyledi. Dost’un başına gelenlere bakın, çaresini bulamadığımız bir arıza yüzünden beklemeye koyuldu. Motora fazla zarar gelmemesi için çalıştırmamak gerek. Dost’u benzinciye park edip beklemeye başladık çekicinin gelmesini. Tam o ara Cuma namaz çağrısı için ezan okunmaya başladı.

Hazır beklerken yakınımızda bulunan epey büyük camide Cuma namazını kılayım deyip camiye geldim. Cami tam bitmemiş, abdest alınacak şadırvan henüz inşa halinde. Küçük bir çeşmeden abdestimi alıp kapıdan içeri girince caminin içinde ne hoca ne de cemaat vardı. İçerisi bomboştu, yerler yeni yapılan inşaat yüzünden malzemeler duruyordu. Oysa ki minareden ezan okunup bitmişti bile içeriye giresiye kadar. Sadece imanın orası taban tahtaları 5 metre kadar çakılmış, yongaları henüz duruyordu. Tahtaların üzerindeki yongaları temizleyip taze rendelenmiş yonga kokusu ile Cuma namazımı tek başında kıldım koskoca camide. Artık Allah kabul etsin.

Cuma namazından çıkarak kasabayı dolaşmaya başladık. Boş bir berber dükkanına girip sinek kaydı sakal tıraşı oldum.  Şirin bir kasaba, yeni açmış pembe güllerin kokusu etrafa yayılıyor. Koparmadan dalında kokluyorum. Evlerin bahçelerinde kiraz ağaçlarından da bir kaç kiraz yiyoruz. Pembe gülleri yakından çekiyorum.

20150612_132957

Çekici geldi, Dost’u kasasına çekip bir güzel bağladıktan sonra kamyonette yer olmadığı için kendi arabamıza binip Mersin’e doğru inmeye başladık. Arabanın üstünde arabada olmak bambaşka bir duygu. İlk defa bu durumdayım. Yüksekten bakıp etrafı seyretmek keyif verici. Daha geniş bir bakış alanın oluşuyor. Elçek ile kendimizi arabanın içinde çekiyorum.

20150612_141340_HDR

Mersin göründü sonunda.

20150612_144618

Mersin sokaklarında ilerlerken dükkanların camlarından kendimizin yansımasını görünce fırsatını bulup bir resim çekiyorum.

20150612_150759_HDR

Tamirciye varıp arabayı indirdik hep beraber. Yapılan kontrolde yağ pompasının mili kırılmış. Yağ pompalanmayınca eksantrik mili yukarıda olduğundan yatak sarmaya başlamış. Bu durumda dağ başında bir şey yapamayacağımız belli oldu. Maceramızın böyle sonuçlanması beni biraz üzdü. Elimden bir şey gelmemesi de cabası.

Feyyaz’ın babası arabası ile tamirciye gelerek eşyalarla bizi alıp eve götürdü. Uzun süredir evden uzaktayım, artık özlem başladı iyice. Zaman geçirmeden otobüs biletlerini akşam saatlerine aldık. Ferdimen İstanbul’a ben ise İzmir’e yolculuk edeceğiz. Benim endişem bisikletten öte kıytırığı otobüse nasıl aldıracağım. Kendi yaptığım güneş enerjisinden şarj ünitesi ve panelini Feyyaz’a hediye olarak bıraktım. Feyyaz da bana kaz tüyü bir uyku tulumu vererek beni sevindirdi. Akşam üzeri olunca Feyyaz ile vedalaşıp garajın yolunu tuttuk Ferdimen ile.  Otobüs perona gelince muavin ile birlikte bisikletim KUZ ve kıytırığı sorunsuzca bagaja yerleştirdik. İçimdeki korku bitmişti böylece. Rahatça koltuğuma oturup Feyyaz dan aldığım kitapları okumaya başladım. Yolum uzun 18 saat kadar sürecek. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyku bastırınca sabaha kadar uyudum koltuğumda. Mola yerlerinde sadece tuvalet ihtiyacı haricinde pek bir şey yiyip içmedim. Yolculukta mola yerlerindeki yiyecekler nasıl piştiği belli değil. Midemi boşuna bozmak istemem.

Sabaha karşı 07:00 sıralarında İzmir’e vardık. Hemen KUZ ve kıytırığı bagajdan çıkarıp  KUZ’un ön tekerleğini taktım. Kıytırığı da bağladıktan sonra eve doğru sürmeye başladım otobüste şişen bacaklarımla. Pedal çevirdikçe su toplayan bacaklarımda rahatlama oldu. Bir süre İzmir’in yoğun trafiğinde bisiklet sürüp Alsancak ta bisiklet yoluna gelince pedal aheste dönmeye başladı. Gökyüzü maviye boyanmıştı…

“maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
bir renk değildir mavi huydur bende
ve benim yetinmezliğimdir
ve herkesin yetinmezliğidir belki
denecektir ki bir süre
ve denenecektir
bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki
gönül gözü görendedir, derinler mavidir…”

Edip Cansever

Mahallemizin takımı Göztepe iskelesine geliyorum. Sarı kırmızı renkleri ile asma köprü masmavi gök yüzü altında özlemişim buralar. KUZ ve kıytırığı köprü ile beraber çekiyorum.

20150613_114500

Mahallemizin odun ateşinde pişen taze sıcak ekmeğimi de alıp eve geldim. Bahçemdeki ağaçlar coşmuş, yemyeşil. Limon çiçekleri açmış, ıhlamur ağacı ve melisa çiçeği sokağımızı mis gibi kokuyor. Bahçe kapısının kemeri üzerinde kara kartal karşıladı beni. Bir yandan da köpeğimiz Leo sevinçle mıyıklamaya başladı kuyruğunu sallayıp. Güzel evime sonunda kavuştum uzun ve yorucu 25 günlük bir maceranın ardından. Bahçemi ve bisikletimi çekiyorum birlikte.

20150613_121301

Ferdimen’in çizdiği yol haritasında kendisi Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinden çıkıp İzmir’e kadar geldi. İzmir den sonra Mersin’e kadar 1450 kilometre kadar yol yaptık beraber. O beni biliyordu, ben de onu, yol boyunca hep uyum içinde güzel anlarımız maceralarımız oldu. Hiç kavga etmedik, gerek te yoktu kavga etmeye. İnsanlar kavga etmezler.

Yeni bir yolda yeni maceralar, yeni hikayelerde görüşmek üzere sağlıcakla…

Aşağıda Ferdimen’in yaptığı yol haritada çizili.

11422040_10153413503484802_4431693392352857614_n

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 3. Gün

21 Mayıs 2015 Perşembe

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdiye aittir)

3. Gün

Kiraz – İğdeli – Buldan – Denizli

 

Gitmek.

Bir büyü gibi saran

Ağrılar yumağı, kışkırtılmış

Düşlerdir ki sen şimdi

Esirgeme kendini

Kederin o derin yalnızlığından

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletim KUZ ve kıytırık yol kıyısında park etmiş, az ilerinde siyah bir at duruyor.

20150521_105038

Ormanda uyumanın en güzel tarafı sabah kuş seslerinin erken saatlerde rüyama girmesi. Rüyaların hatırlanması uyanmadan önce son anlarda gördüğümüz rüyalardır. Filimler de, romanlarda bizlere anlatılan ve öyle hissetmemizi sağlayan korkunç canavarlar, hayvanlar, zebaniler falan öyle bir şey yok. Rüyalarıma da hiçbirisi girmiyor. Ormanın dinginliğinde kabus bile görmüyorum. Ormanda yaşayan canlılar doğal yaşamlarına devam ediyor. Bizlerin yolcu olduğunu bildiklerinden kokumuzdan anlayıp yaklaşmıyorlar bile. İşte böyle bir ortamda uyumanın zevkine doyum olmuyor. Kuşların tatlı ötüşlerini dinlemek orman terapisi etkisini gösteriyor. Uyandıktan sonra bahar ayında aşkla kuş cıvıltılarını dinleyip tatlı hayallere dalmak gibisi yok. Yaşadıklarım, yaşayacaklarım, sevdiklerim, dostlar. Yeni yerler, yeni insanlar, yeni sohbetler hepsi aklımdan geçiyor. Hele hasret duyduklarım kavuşmayı bekleyen hasretler. Dinlenmiş beynimde taze düşünceler oluşuyor. Güne iyi düşüncelerle ve gülümseyerek başlamalı.

Çadırımın içinden dışarısı, düz çayırlık ve çam ormanı.

20150521_063203

Bir süre çadırımın  içinde tatlı hülyalara daldıktan sonra çadırımdan dışarı çıkıp akan dereden elimi yüzümü yıkadım. Bisikletleri ne olur ne olmaz diye birbirine kilitlemiştik. Üzerine de yağmurluğumu atmıştım. Gece bıraktığım gibi duruyor. Çaydanlığı akan dereden doldurup ocakta kaynaması için bıraktım.

20150521_063843

Sabahın erken saatlerinde kamp yaptığımız yerin etrafını şöyle bir kolaçan etmeye başladım. Dere kıyısında geniş bir otlak, neredeyse düz.

20150521_063905

Oradan dere yatağına giriyorum, dere pek coşkulu akmıyor. Herhalde gece pek yağmur yağmamış olacak.

20150521_063959

Derenin aşağı tarafı, az aksa da temiz görünüyor.

20150521_064013

Alanın diğer ucunda bir kuyu olduğunu gördüm. Üzeri çalılarla örtülmüş, içinde elektrikli su pompası var. Demek ki yazın dere akmıyor ve bahçelerini bu kuyudan çektikleri su ile suluyorlar.

20150521_064209

Epey geniş bir alan, burası köylülerin ortak kullanım alanı olarak kullanıldığı uygun bir yer. Belki düğün dernek yapılıyordur burada.

20150521_064409

Kısa gezintim bittikten sonra çadırların yanına gelip kahvaltılıkları çıkarıp bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Güne iyi bir kahvaltı ile başlamalı. Kahve de üstüne iyi gitti doğrusu. Keyifli miyiz? keyifliyiz, keyfimiz yerinde mi? yerinde. Daha ne olsun ki ! Mutluluk her zaman yanımızda. Önemli olan o anı iyi değerlendirip yaşamak. Ocak üstünde cezvede ikinci taşımı bekliyor. Yanda iki fincan içi köpüklü.

20150521_083419

Kahvenin ardından toparlanıp yola çıkıyoruz. Gece karanlığında pek göremediğim iniş epey dikmiş. Bisikleti elde çıkarıyorum ta yola kadar. Ferdi beni arkadan çekiyor yokuşu çıkarken.

IMG_0438

Ana yola çıktıktan bir süre sonra, yakınlarda bize tarif edilen çeşmeyi görüyoruz. Suyu devamlı akıyor borusundan hemen tüm şişeleri tazeliyorum. Burada kalınır mıydı ? kalınırdı ama pek rahat edeceğimizi sanmıyorum. Çeşme yola yakın ve burada durup su alabilirlerdi gece boyu. Belli mi olur. Sonra ormanın sesi burada yoktu ki!

20150521_092600

Yolcu yolunda gerek diyerek yola koyulduk tekrar.

20150521_093453

Hava bulutlu, üzerimiz açık, Bulutlar yüksek dağların tepelerine çekilmiş. Tepeler boyu meyve ağaçları ve bahçeler, arada tek tük evler yapılmış. İnsanlar bir şekilde toprağı işleyerek yaşam mücadelesinde geçimini sağlamaya çalışıyor.

20150521_093457

Yağmur etrafı yıkamış, paklamış, durulamış tertemiz hale getirmiş. İşte hıyarın biri içtiği sigarasını izmaritini güzelliğin ortasına atıp gitmiş. Ne demeli bilmem…

20150521_100314

Çıkışlar bir süre daha devam ediyor, yol kıyısında ki kar çubukları buraya güzel kar yağışı olduğunun göstergesi. 1 metreyi geçtiği kesin.

20150521_101314

Heybetli çınar ağacı tüm görkemiyle burada su olduğunu belirtiyor. Yakından kadraja girmediğinden biraz uzaktan anca sığdırabildim. Bisikletim bariyere dayalı duruyor.

20150521_104111_HDR

At ve demir at, ikisi de siyah, ikisi de KUZ. İkisi de yavuz. Birlikte poz veriyorlar bana. At şimdilik dinlenmede ve otlamak için bağlanmış. KUZ da dinleniyor ama yoldaşım yemez, içmez. Sadece bakım ister, çamurları silinsin, zinciri yağlansın. Lastiklere gerektiğinde hava basılsın yeter. KUZ beni her yere sessizce götürür. Buralara kadar getirdi daha da ileriye götürecek. Hani bisikletçiler arasında söylenir ya “Demir Atlara binelim” diye sakın ola inanmayın söylenenlere. Çünkü bisikletlerin çoğunluğu alüminyumdan yapılma ve demir değil. KUZ gibi tur bisikletleri demirden yapıldığı için “Demir At” olarak söylenmesi yerindedir. Alüminyum at uymuyor söylemlere. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150521_105038

Bulutlar üzerimizde fıldır fıldır dolaşıyor. Bazı yerlerde üzerimize yağmaktan da geri kalmıyor yağmur. Ne de olsa bahar yağmuru, yağıp geçiyor çisentili olarak. Yolumuzdan da alı koymuyor bizi.

20150521_110709

Yine bir At görüyorum, resim çekesiye kadar at kafasını otlara gömerek yemeğine devam ediyor. Bisikletim ile atı çekiyorum.

20150521_145308

Kimsenin olmadığı kocaman bir ceviz ağacı ve küçük bir ev. Betondan banklar ve masa, dinlenmek için biraz mola vermeli.

20150521_152531

Pistonlar iyice ısındı, ceviz ağacının gövdesine pistonları dayayıp kanın başıma doğru akmasına yardım ediyorum. Kan devamlı ayaklarımın ucunda olunca ara sıra dengeyi sağlamak gerek. Sadece ayaklarımı ağaca dayalı olarak çekiyorum.

20150521_152751

Hem dinleniyoruz hem de kuru yemişle enerji depoluyoruz. Bir taraftan da gideceğimiz rotayı belirlemeye çalışıyoruz Ferdi ile. Çünkü Uluderbent köyünden sonra yol gösterici navigasyon yolu bayağı uzatıyor. O kadar dolaşmaya gerek yok diyerek dağlardan giden kestirme yoldan gitmeye karar verdik. Beton masa üzerinde sarı su matarası, çerezlerin poşetleri ve Ferdi. Kahramanımız Ferdimen.

20150521_152808_HDR

Bir süre daha gittikten sonra tam da tepenin üzerinde Ferdi çay içilebilecek bir yer bulmuş. Burası da hareketli bir mekan, hemen duble çayları içerek terimizi soğuttuk. Hem bakkal hem de çayhane. Barakadan yapılmış. Bisikletlerimiz park halinde, ben sandalyede oturuyorum.

IMG_0461

Çay molasının ardından bisikletleri kendi ataletine bırakarak Uluderbent köyüne kadar geldik pedal çevirmeden. Öğle zamanı, fazla yol gelmesek te çıktığımız yokuş enerjiyi bitirdi. Hazır sulu yemek yapan lokanta bulmuşuz. Bir kuru pilav yemeden geçmek olmaz deyip bir de bir baş soğan ve acı biber. Önümüzde bir süre daha tırmanış var Derbent’e kadar. Ondan sonrası da uzun bir iniş bekliyor bizleri. Köy geçiş yeri ve uğrak bir yer olduğundan dünden kalan yemek yok. Her gün pişirilip bitiyor ve yemekler leziz.Ferdi lokantayı çekiyor, üzerinde 4 daire de var.

IMG_0471

Yemekten sonra birden yokuş çıkmak karnımızdaki fasulyeler henüz öğütülmediği için kana karışmamış. Karın şişliğinden kendimi zorlamaya gerek yok. Bisikletten inerek sert olanları yürüyerek çıktım. Ferdi de beni çekiyor yürürken.

IMG_0480

Bir süre sonra hazım başladı ve normale dönünce yol almaya başladık. Bahçelerde kiraz ağaçlarından meyve gereksinimini henüz pişmemiş kirazlardan karşılayamıyoruz. Buraları yüksek rakım olduğundan henüz pişmemiş kirazlar. Sadece bakmakla yetiniyoruz. Henüz olgunlaşmamış kiraz ağacını yakından çekiyorum.

20150521_153838

Tatlı bir iniş başladı ve kilometreler hızla tükeniyor. Denizli il sınırına giriverdik birden bire. Bir günde üç il topraklarından geçtik. İzmir, Manisa Ve Denizli. Aydın sınırlarına bir kaç kilometre yakınından geçtik. Yol olsaydı dört ilin topraklarını görmüş olacaktık. Böyle her zaman yolumuza denk gelmez. Denizli il sınırını gösterir tabela. Yanında Ferdimen.

20150521_162002

Bayırlar ekin tarlaları ile kaplanmış, henüz yeşil ortalık.

20150521_164219

Buldan çatağına geldik, sadece girişinde biraz yukarı çıkıp marketten ve tuvaletten yararlanıyoruz fazla oyalanmadan. Daha gidilecek epey yolumuz var. Tabelada düz olarak; Sarayköy, Denizli, Antalya. Sağ tarafa ise; Buldan yazılmış.

20150521_173639

Denizli’nin dağları ufukta göründü.

20150521_185136

Buralarda tam da erik zamanı, bir kaç eriğin tadına bakmak gerek. Ben erik ağacından erik toplarken.

IMG_0511

Buldan dan sonra dik bir iniş yapıyoruz. Yol kaymak gibi olunca bir ara hız göstergesine bakınca 71 Km/hıza ulaşmışım. Daha önce 69.5 olan hız rekorum 71 Km/hıza çıkarmış oldum. İnsan bu kadar hıza ulaştığını fark edemiyor. Haliyle dikkatli bir şekilde ip gibi akıyorum. Fazla gitmedim bu hızda, hemen frenlere asılıp hızımı 50 Km/hızlara düşürdüm. Römorkum kıytırık hiç sorun çıkarmadan KUZ’u takip etti iniş boyunca yüksek hızlarda. Her zaman olduğu gibi bu kadar hızlı inersen düzlüğe çabucak varıyorsun. Güneş ufukta alçalmaya başladı. Ferdi beni inerken çekiyor, arkamda Güneş bulutların arkasında batmak üzere. Asfalta kızıl rengini yansıtmış.

IMG_0526

Güneşin son ışıkları üzerime vururken gölgemi de uzatmakta asfaltın üzerinde. Gölgeme bakarken korna çalarak az ilerimde bir araba duruyor. Arkasında da iki bisiklet. İzmir den arkadaşlar Gönül ve Bülent Karadağ çifti. Yolda karşılaşmanın heyecanı ile kucaklaşıyoruz. Bir süre sohbet ediyoruz, yükünüzü alalım diyorlar ama kabul etmiyorum. Kendimi test etmem gerek kıytırık ile. Arkadaşlar arabaya binip gittiler. Ben de yoluma devam ettim. Bir süre durunca Ferdi merak etmiş haliyle, yol kıyısında durup beni beklemiş. Arkadaşların arabasını görünce neden geciktiğimi biraz tahmin etmiş. Beni beklerken bulunca durumu açıkladım. Yol arkadaşlığı bu işte; biri ile karşılaşıp hasret giderdikten sonra yol arkadaşının seni merak edip beklemesi. Asfalta vurmuş gölgemi çekiyorum.

20150521_185720

Denizli’ye vardık hava kararmadan. Kamp alanı Denizli’nin diğer ucunda, daha epey yolumuz var. Bu arada gideceğimi yönde ufukta bulutun aşağı indiğini gördüm. Umarım biz gidene kadar bulut kalkar ve ıslanmayız. Rüzgarın yönüne bakacak olursan lodos ve yağmur bulutunun uzaklaşacağını tahmin ediyorum. Yukarıda bulutlar bizden daha hızlı hareket ediyorlar. Denizli şehir tabelasını çekiyorum. Üzerinde; Denizli, nüfus: 574000, rakım: 354 yazılı.

20150521_201024

Denizli’nin berbat trafiğinde dikkatlice ilerliyoruz, hava karardı ve aydınlatmaları yakıp fosforlu yeleği giydim. Ana yolda arabalar hızlı gittiğinden yan yolda gidiyoruz. İşte esas tehlike buradaki yolda, sağa giriş yollarında arabalar aniden önümüzü kesiyor. Dikkat etmezsek halimiz harap. Bir de yan yoldan gelip önümüzü kesmeleri yok mu. Bisikletlere alışkın olmadıkları belli. Trafik ışıkları, kavşaklar tam bir curcuna. Bu yoğun trafik ve gürültüsü enerjimizi tüketiyor resmen. Arkadaşlardan kamp yerini öğrendikten sonra navigasyona işaretleyip yol tarifi aldım. Bakalım yeri bulacak mı ? Bir süre iyi tarif etti ama sonunda kafası karışınca ters yöne götürdü. Baktık olmayacak canlı navigasyona baş vurduk. Bakkalın birine tenis kulübünü sorup yol tarifi alarak kamp yerini bulduk. Yollarda çareler tükenmez, hep bir çıkar yol bulunur. Gerçi canlı navigasyonlar yolu tarif ederken bazen kendileri şaşırınca yol tutmuyor haliyle. Yol tariflerine alışığız zaten. Buralarda yollar ıslaktı, kamp alanı da yağmur görmüş. Bizler ıslanmadık yol boyunca. Bizden önce arabaları ile yada otobüsle gelenler çadırlarını kurmuş bile. Biz de çadırları kurmadan önce son kalan akşam yemeğini yiyerek doyduk. Ardından uygun bir yere çadırları kurup eşyaları içine atıyoruz. Kıytırığı da bisikletten ayırıp çadırın yanına koyuyorum. Çadır kamp alanı sabit olduğundan fazlalık yük çadırın içinde olacak üç gün boyunca.

Daha önce tanıdığım dostlarla hasret gideriyorum, beni tanıyan ama benim henüz tanıyamadığım arkadaşlarla tanışıp kaynaşıyoruz. Festivali düzenleyen Pamukkale bisiklet derneği başkanı Yavuz Öge ve Halil İbrahim Kurt bize hoş geldin diyerek kayıtları alıp formaları veriyor.

Daha önceki yıllarda Denizli’ye 2 günde gelmiştim ana yoldan. Bu kez biraz yolu uzatarak 3 günde Denizli’ye ulaştım. Geldiğim yolu daha önce kullanmadığımdan yeni yollardan gelmek beni mutlu etmişti. Dostları görmek mutluluğumu kat kat artırdı. Daha ne isteyeyim ki?

Bu gün biraz abarttık galiba 118 Kilometre den fazla yaptım.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

100. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu Gelibolu 3. Gün

20 Mart 2015 Perşembe

Babadere – Dalyan – Geyikli – Çanakkale

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Soğuk burası, yağmur kokuyor

Geceleri uyku tutmaz insanı burda

Bak, yıldızları görmem lazım benim dolunayda; çıldırırım

Yıkarım üstüne bu mahzeni, kaçamazsın…

 

Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Güneş batmak üzere, bisikletim KUZ ve kıytırık gölgesi duvara vurmuş.

20150319_173541

Gece sıfırın altına düştü hava sıcaklığı ve kalın giyinmeme rağmen üşüdüm. Üşümekten doğru dürüst uyuyamadım bile. Bu sabah az uyku olmasına rağmen neşemizi kaybetmedik. Hemen çayı demleyip güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Güne iyi başlamak gerek. Kahvaltı faslından sonra güneşin ortalığı ısıtmaya başlaması ile birlikte eşyaları ve çadırı toparlayıp bagaja yükledik. Yola çıkmaya hazırız. Güneşin biraz daha ısıtmasını bekledik bir süre. Kamp yaptığımız yer gayet güzel, 3 meşe ağacı, yeşil çimenler, düzlük ve az ileride yol kıyısında bol su akan bir çeşme.

20150319_080359

İyice ısındıktan sonra yola çıktık, Ege denizi göründü.

20150319_082636

Kaplıcanın olduğu bölgeye geldik, burası 3 yol kavşağı. Biri Ezine’ye gidiyor, birisi geldiğimiz yol. Geldiğimiz yolu U dönüşü yaparak Dalyan yönüne gidiyor. Biz Dalyan yönüne gideceğiz. Kavşakta bisikletim KUZ ve kıytırık park halinde.

20150319_111346

Dalyan köyünde bulunan Alexandria Troas antik kentinin kalıntıları yavaş yavaş görünmeye başladı. Uzaktaki kemer fark ediliyor.

20150319_113759

Antik kent kıyıdan biraz uzak, köyün girişinde. Kazı çalışmaları devam ediyor. Hazır gelmişken müze kartı ile içeri girip bisiklet yolculuğundan tarihi yolcuğa dönüyor yolumuz. Alexandria Toas tabelasını çekiyorum. Yazı kısmı sarı, altı beyaza boyanmış.

20150319_114228

Kentin kalıntı duvarları.

20150319_114243

Duvarlar.

20150319_114308

Kısa bir duvar ve yere mermer blok döşeli.

20150319_114438

Mermer kare kaide, yanında sütun parçası ve duvarlar.

20150319_114504

Kare kaideler, duvarlar ve kemerli bir yapı.

20150319_114515

Tapınak kalıntılarını sadece temelleri kalmış. Etrafı tel ile çevrelenmiş. Kazı devam ediyor demek ki.

20150319_114519

El işçiliği harika olan kirişler, sütün başları gibi değerli taşlara zarar gelmesin diye demir kafes içine almışlar.

20150319_114603_HDR

Dikdörtgen kare prizma mermer blok ve sütunlar.

20150319_114621

Kirişlerdeki süslemeler ince sanat eserleri olarak günümüze kadar gelmiş harika eserler. Yapıldığı tarihlerde sanata, el işçiliğine önem veriliyormuş. Sanatçı da iyi para kazandığından daha güzel eserler ortaya çıkarmaya başlamış. Böyle eserler kentin zenginliğini gösterir. Tabi ki bunları yaparken zaman önemi yoktu. Sadece iyi bir eser ortaya çıksın. Şimdi öyle mi? Beton kalıplar içine dökülen hazır beton tuğla ile örüldükten sonra sıvanıp renkli badana ile boyanıyor. Öyle sanatmış, ince el işçiliği falan yok artık. Kısa sürede beton binayı dikiveriyorlar sanattan yoksun olarak.

20150319_114636

O kadar düzgün bir biçimde oyulmuş ki kusursuz taş işçiliği göze çarpıyor.

20150319_114643

Değişik köşe kiriş blokları.

20150319_114656

Bulunan mermer blok taşları bir tapınağa ait olmalı.  Bu blokları ilk önce yerde birleştirmişler yatık olarak. Sağda temel taşı, düz taş, uzun bloklar ve sütun gelmiş. Binanın bir kısmını yere yatırmışlar gibi.

20150319_114715

Yerde sütun ve kirişlerin yanında büyük bir küp konmuş.

20150319_114745

Mermer parçalar arasında koltuk şeklinde bir parça var, kırık lahit te olabilir.

20150319_114808

Evet mermer olmayan granit taş lahit kapağı yerde duruyor. Demek ki üstteki lahit parçası.

20150319_114820

Kubbe şeklinde taş parçasının ortası delik.

20150319_114829

Alexandria Troas (“Alexandria of the Troad”; Yunanca: Αλεξάνδρεια Τρωάς ; Türkçe: Eski Stambul); Türkiye’nin batı kıyısının kuzey ucuna yakın, Bozcaada’nın güneyinde bulunan Antik Yunan kentidir. Çanakkale ilinin Ezine ilçesindeki Dalyan köyünün güneydoğusunda yerleşimlidir. Antik kent yaklaşık 400 hektarlık(4km2) alana yayılmıştır. Günümüze kalan birkaç yapı arasında bir Roma hamamı, Odeion, Antik Yunan tiyatrosu, gymnasium kompleksi ve yeni ortaya çıkarılmış bir stadion bulunur. Şehrin eski duvarları hala izlenebilir.

Tarihçe

Hellenistik

Strabon’a göre, bu bölge başlangıçta Sigeia olarak adlandırılıyordu; MÖ 306’da Büyük İskender’in komutanlarından I. Antiogonos Monophtalmos, eskiden nüfuzlu bir şehir olan Neandreia da dahil 5 yerleşim yerinin halkını Sigeria’ya yerleştirerek şehri çok daha genişletilmiş olarak yeniden kurdu. Kentin ismi MÖ 301’de Lysimakhos tarafından, Büyük İskender anısına ‘Alexandria Troas’ olarak değiştirildi.(Gaius Plinius Secundus, ismin Antigonia’dan Alexandria’ya değiştirildiğini belirtir.) Kuzeybatı Anadolu’nun ana limanı olan şehir, Roma döneminde büyük oranda gelişti ve MÖ 188 gibi erken bir tarihte ‘özgür ve özerk şehir’ niteliği kazandı; günümüzde bulunan kalıntılar bölgenin tarihteki önemini kanıtlamaktadır. Altın çağında şehrin 100,000’e yakın nüfusa ulaştığı düşünülüyor. Strabon’un bahsettiği üzere, Augustus’un hükümdarlığı sırasında bölgede ‘Colonia Alexandria Augusta Troas’ adında bir Roma kolonisi kurulmuştur.(O dönemde kısaca Troas olarak anılırdı) Augustus, Hadrianus ve Herodes Atticus şehrin süslenmesine hatırı sayılır düzeyde katkıda bulunmuşlardır. I. Konstantin, Troas’ı Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapmayı düşünmüştür.

Roma

Roma döneminde şehir, Anadolu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir liman konumundaydı. Pavlus, Avrupa’ya gitmek için Alexandria Troas’dan denize açılmıştır ve Avrupa’dan yine buraya dönmüştür. Yuhanna’nın öğrencisi Antakyalı piskopos Ignatius da Roma’da gerçekleşecek şehitliğine yol alırken bu şehirde bir süre kalmıştır.

Osmanlı

14.yüzyılda Troad bölgesine(Biga yarımadası) Karesioğulları yerleşmiştir. Beylikleri 1336 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Alexandria Troas harabeleri Türkler tarafından “Eski Stambul” olarak da bilinir. Bölgedeki tarihi yapılara ait taşların çoğu zamanla inşaat malzemesi olarak kullanılmıştır.(Örneğin IV. Mehmed, Valide cami’sinin yapımı için buradan sütunlar almıştır) 18.yüzyıl ortalarında bölge ‘soyguncu çeteleri için gizlenme yeri’ haline geldi.

Modern

1911 yılında bölge meşe ağaçlarıyla kaplanmış ve fazlaca yağmalanmıştı; ancak eski duvarlar hala izlenebilmekteydi, hatta bazı bölgelerde oldukça iyi korunmuştu. Şehir duvarlarının çevresi yaklaşık on kilometreydi ve duvarlar düzenli aralıklarla yerleşmiş kulelerle takviye edilmişti. Antik hamam ve gymnasium’un kalıntıları bölgede hala görülebilir; bu yapı ‘Bal Saray’ olarak bilinir ve aslında MS 135’te Herodes Atticus tarafından yaptırılmıştır. Trajan’ın inşa ettirdiği sukemeri hala izlenebilmektedir. Alman arkeologların 21.yüzyıl başlarındaki kazı çalışmaları sonucu, tarihi yaklaşık MÖ 100’e dayanan büyük bir stadyumun kalıntıları bulunmuştur.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Alexandria_Troas

İrfan bu parçaların arasında kollarını açarak bana poz veriyor.

20150319_114921

Geçmişteki yolculuğumuz bittikten sonra kaldığımız yerden bisiklet yolculuğumuza dönüyoruz. Yol sakin, ileride köy görünüyor.

20150319_115551

Yol kıyısında fare delikleri gözüme ilişiyor. Yol boyunca fare yuva delikleri bu kadar çok olunca yiyeceğin bol olduğunu gösteriyor. Bu da çiftçinin ürünlerinin bir kısmının fareler tarafından aşırıldığını gösteriyor. İşin diğer tarafı da bu fareleri avlayacak avcıların ortada olmaması. Avcı olmazsa fareler sürekli çoğalarak tarıma zarar vermekteler. Fareleri avlayan canlıların başında yılanlar var. İnsanlar da yılanlardan her zaman korkmaktalar. Bu yüzden yılanları yok etmişlerdir etrafta. Yılan olmazsa fareler de çoğalır ve her tarafa böyle yuvalar giderek artar.

20150319_122955

KUZ ve kıytırık şimdiye kadar sorun çıkarmadı ve dizimin ağrısı da geçmek üzere. Anlayacağınız iyi gidiyor yolculuğum. KUZ ve kıytırık yolda.

20150319_123019

Tamam da soğuktan korunmak için iyice sarınıp örtünmüş durumda bisikletini sürüyor. Böylede olsa keyfi yerinde görünüyor.

20150319_123040

Geyikli kasabasına vardık, ilk gözüme çarpan da tarihi hamamı.

20150319_124425

Öğle yemeğini Geyiklide bir lokantada yiyoruz. Lokantada bulunan bir müşteri lokantacıya emirler vererek konuşması ve lokantacının emirlere emredersin efendim deyip ezilip büzülmesi canımı sıktı biraz. Bir insan bu kadar alçalmaz başka bir insanın karşısında, yazık. Müşterinin pahalı İstanbul plakalı bir arabası da dışarıda duruyordu. Lokantacının o haline üzüldüm…

Neyse duruma karışmadan yemeği yedikten sonra kasabanın parkına gidip çay içelim dedik. Parkı yaptıran Eyvah Eyvah filminde oynayan Ata Demirer giriş kısmında KUZ ve kıytırığın resmini çekmek istedim. Bisikleti sehpasına alıp arkamı döndükten sonra tam dengede durmadığından devrildi. Bisikleti kaldırıp sağlam duracak biçimde olduğunu gördükten sonra resmini çekebildim. Bisiklet devrilince darbe alan kıytırık maşası arka tekere sürtmeye başladı. Biraz düzelmeye çalıştım ama tam istediğim gibi değil. Çay bahçesinde çayları içelim artık, sonra hallederim.

20150319_131856

Parkın yanında bulunan caminin duvarına güvercin yuvaları yapılmış. Dört ayrı bölmede bir çok yuva üst üste.

20150319_131908

Geyikli çıkışında kıytırığın maşası tekerleğe iyice sürtmeye başlayınca durup gevşeyen cıvatasını iyice sıktım. Arada çok az mesafe var. İzmir’e gidince bu sorunu hallederim artık. Köylerden geçerek İzmir – Çanakkale yoluna tekrar çıktık. Kalabalık trafik gürültüsü ile baş başa gitmeye başladık. KUZ, kıytırık ve arkadan gelen arkadaşları çekiyorum.

20150319_164120

Yanımdan ilk önce Tamam geçiyor.

20150319_164125

Arkasından İrfan geliyor.

20150319_164138

Güneş ufka iyice yaklaştı KUZ, kıytırık ve ben, gölgemiz duvara vurmaya başladı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150319_173541

Gelibolu yarımadası göründü karşı kıyıda. Çanakkale boğaz girişindeyiz. Güneş alçalmaya başlamış gökyüzünde.

20150319_174003_HDR

Dardanos tarafından giriş yapıyoruz Çanakkale’ye. Hava da kararmaya başladı. Çanakkale iskeleye vardık ve Tarihi saat kulesinde durup bir resmini çektim. Bu akşam pansiyonda kalacağız, İrfan daha önce yerini ayırtmış. Benim için de bir oda ayarladık pansiyonda.

20150319_195349

Pansiyona bisikletleri ve eşyaları yerleştirip akşam yemeğini yedikten sonra pansiyona dönüp sıcak su ile duş aldım. Sıcak su ile dizimin ağrıyan yerini iyice masaj ile yumuşattım. Ağrı neredeyse yok denecek kadar az. Kıytırığın verdiği zorluk dizimdeki yan bağların güçlenmesine neden oldu. Buna sevindim, daha kötü olabilirdi. Dün geceki soğuk bizi yormuştu, gece az uyku ve bisiklet sürme de iyice yordu. Sıcak yatakta uyumak gibisi yok diyerek fazla geç olmadan odalarımıza çekilip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 81 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 8. Gün

7 Eylül 2014 Pazar

Gökçetepe – Çamlıca- Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yeni umutlar,

Uzayıp giden sonsuz yollar.

Bir sevda gibidir uzağı yakın eder,

Belirsizliğin üstüne gitmek var.

Bir çeşmenin başında, bir pınarın,

Dere kenarı da olur,

Ağacın gölgesinde dostlar da düşünde.

Cezveyi süresin ateşe

Kahve tadında anarsın

Kırk yılın hatırı olmadan

Urimbaba

 

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletim KUZ çamura batmış durumda. Ön ve arka tekerlekler çamur içinde.

070920148244

Bu gün acelemiz yok ama erkenden uyanıyorum. Çadırda tembellik yapmanın olanağı yok, sonra gün ağardı mı doğaya uyum sağlamış olarak erkenden uyanmak artık kaçınılmaz. Kimi kalkmış eşyalarını çadırını toplamakta, son gün havası ile. Ertesi gün işe başlayacak çoğu, daha şimdiden strese girmiş durumda. Pazartesi sendromunu bir gün önce yaşıyorlar. Bizde öylemi ya, acele etmeden eşyaları ve çadırı söküp topladım. Çadır, uyku tulumu, mat ve bagaj üst çantamı araca verdim. Sadece gerekli hazinem yanımda bagaj çantaların içinde.

Kahvaltının ardından sıra geldi kahve keyfine. Kahve fincanı elde, tırnak yeşile boyalı. Bu el Sevinç Aksüt’e ait. Arkada bisikletim KUZ.

1523736_10152509416904681_2144067924877375986_o

Hemen ocağı ve kahve takımını çıkarıp kahveyi sürüyorum cezveye. Yola çıkma zamanına epey var. Bu fırsattan yararlanmak gerek. Yanımda şanslı olan üç kişi var.

1890647_10152509416494681_3250760106990444618_o

Kahve severler etrafıma toplanmaya başladı. Ne de olsa kokusu etrafa yayılmaya başladı. GülAyşe de yanımızda.

10580201_10203439000430592_8751995571549543342_n

Sevgili GülAyşe, DOÇEK’in civcivi, her yere yetişiyor, herkesle ilgileniyor. Enerjisi bizlere yansıdı tur buyunca. Son gün olmasına rağmen hala enerjik, hala koşturmacanın içinde. Bu arada kahvesini içirmeden olmaz.

Telefon Telleri

Uzun uzun bir daha baktım, mavi güzeldi, güneşin sarısı sıcacık yapmıştı içimi ve bir an telefon direği çarptı gözüme, kenarda kalmış, şiddetli lodosa rağmen dimdik duruyor, sizi bilmem ama bana çok fazla şey hatırlattı…

Çok basit gelir herkese, bir direk dört beş tane tel. Yanından geçip gideriz, bazen farkında bile olmayız.

“Uzakları yakın eden teller!”

Telefonun ahizesini kaldırıp numaraları çevirdikten birkaç saniye sonra taaa uzaklardan gelen “Alo” sesidir!

“Uzaklardakilerin yüreklerini sıcacık eden teller!”

Yari uzakta olan bir sevgili için ne çok şey ifade eder değil mi? “Nasılsın, iyi misin?” soruları bittikten bir an sonra sessizlik çöker ve işte o sözler dökülür yavaşça “Seni seviyorum” ruhundaki bütün sıcaklığı o tellerden diğer uca göndermiştir ve hatta hissettirmiştir!

“Anaların yüreklerini ferahlatan teller!”

Eskiden, ne kadar büyüse de anasının dibinde dururdu çocukları … Şimdi ise aile fertleri dört bir yana ayrılır, buna sebep elbette işler, güçler, okullar ya da çocuklardır. Teller ahh o telefon telleri imdada koşar hemen, bir dede torununun birinciliğini kutlayıp heyecanını ancak o şekilde paylaşabilir, bir teyze yeğeniyle birlikte kardan adam yapamayabilir ama o telefon telleri sayesinde kardan adamın kendi boyu kadar olduğunu, burnuna havuç yerine tahta koyduğunu, ellerinin buz gibi, burnunun kıpkırmızı olduğunu anlatıp seni mutlu edebilir…

“Ellerine sağlık elektrikçi abi!”

Telefon direklerini evlerimizin yanlarına kadar getirip onları yerleştirip takanları da unutmamak gerek elbette… Uzun zaman önce izlediğim bir film getirdi bunları aklıma, telefon tellerini bizim gördüğümüz son haline getiren, çocuklarından uzak bir babayı… Yaptığı çok önemli bir şey görünmese de onları bütünleştiren o tellerdi ve nereye giderse gitsin gözü onlara takılıyordu, bizlerin hiç önemsemediği o tellere…

Hayat ne garip, bir zamanlar çığır açmış bazı ihtiyaçlar ama biz görmemişiz ve tabi sonrasında çok kolay gelmiş, acaba olmasaydı ne olurdu demiyoruz şimdilerde, biz yeni nesil bazı şeylerin yokluğunu hiç görmedik ondan… “Eskiler” ne çok kıymetini biliyordur elektriğin, evdeki musluktan akan suyun…

Her şeyin değerini kaybedince anlıyor insan ne yazık…

İnsanlar yüreğimizde, eşyalar elimizde, büyüklerimiz hayatta iken, doğa ayaklarımızın altındayken, hayvanlar çevremizde dolaşırken hepsinin kıymetini bilerek geçirelim her saniyemizi…!

Ayşegül GÖKALP

GülAyşe ile birlikte çekiliyoruz.

10653574_10152509463489681_8935800627595277852_n

DOÇEK’in resmi gönüllü fotoğrafçısı Ergun Oskay bizi, kendisi ile elçek yaparken onu da kareye alanlar var.

10688414_10152509415874681_2811598016269251902_o

Sabah sabah işi gücü yokmuş gibi saçlarımı örüyor GülAyşe. Biraz da böyle olsun saçlarım, değişik ve örgülü.

10659009_10152509416729681_119166963621907871_o

Kahve faslı bittikten sonra hazırlıkları tamamlayıp hareket edeceğimiz yerde toplanmaya başladık. Birazdan yola çıkacağız.

070920148226

Gelebilen geldi ve topluca resim çekildik Saroz körfezinin kıyısında. Resim çekilirken veriyoruz coşkuyu. Resim çekiminden sonra yola çıkıyoruz topluca.

10613017_10203437878482544_5686004844526327924_n

Köye kadar, köyden sonra biraz daha yokuş çıktıktan sonra yol düzleşiyor. Rahat tempoda ilerliyoruz. Her yerde gördüğüm kırmızı çerçeveli üçgen tabelası burada da karşıma çıkıyor. Şimdiye kadar ceylan görmüş değilim ama var olduklarını hissediyorum. Ceylanlar ürkek oldukları için insanları görünce olabildikleri kadar uzağa kaçıyor. Kendilerini göstermeye fırsat vermediler daha. Bakalım ne zaman göreceğim ceylanları.

070920148227

Aramızda tandem kullanan bir çift var. Arada görüyorum onları, sonunda resimlerini çekebildim. Arkada oturan kız biraz tembel olunca zavallı erkek tüm yükü çekmek zorunda. Seleye yan oturmuş, ayakları kadroda. Sanki bisikletin üzerine konmuş gibi.

070920148229

Aslında önde olması gereken Hakan Eşme geç çıkmış kamptan. yanımıza gelince gidonunda Goran Bregoviç’in Gas Gas adlı parçası çalarken bulduk. Öyle tempolu bir müziği var ki biz de gaza gelerek tempomuzu arttırdık. Var gücümüzle pedala basmaya başladık Hakan Eşme, ben ve İlkay. Müzik bizi iyice coşturdu ve parça bitesiye kadar son sürat gittik bir süre. Bu arada Kosovalı Yaşar Curci cep telefonu ile videomuzu çekmiş farkında olmadan. İyi bir çekim de olmuş. You tube de titreşimleri düzeltti. Altta yazdığım yazılar video düzleşince yukarı aşağı hareket o yüzden oldu. Aslında önde olması gereken Hakan Eşme geç çıkmış kamptan. yanımıza gelince gidonunda Goran Bregoviç’in Gas Gas adlı parçası çalarken bulduk. Öyle tempolu bir müziği var ki biz de gaza gelerek tempomuzu arttırdık. Var gücümüzle pedala basmaya başladık Hakan Eşme, ben ve İlkay. Müzik bizi iyice coşturdu ve parça bitesiye kadar son sürat gittik bir süre. Bu arada Kosovalı Yaşar Curci cep telefonu ile videomuzu çekmiş farkında olmadan. İyi bir çekim de olmuş. You tube de titreşimleri düzeltti. Altta yazdığım yazılar video düzleşince yukarı aşağı hareket o yüzden oldu. Videosu aşağıda.

Bazen farkında olmadan resmimizi çekenler oluyor. Sevinç Aksüt çaktırmadan çekmiş, ama güzel çekmiş. Kimi resimler ona ait, teşekkürler Sevinç, ellerin dert görmesin.

10658906_10152509419089681_1424682935298335826_o

Asfalt yol bitiyor, toprak yola girmeye başlarken gideceğimiz yön işaretleri bize yolu göstermekte. Soldaki yola giriyoruz.

070920148230

Eh toprak yol demişken resmen ormanın içine girdik. Yangın yoluna çam fidanları filizlenmiş, büyümekte. Ormancılar ne kadar arayı açmaya çalışsa da orman kendi açığını kapatmakla meşgul devamlı. Doğa boş durmuyor. Ormana iyice dalıp kaybolmadan su takviyesi yapılıyor. Önümüzde çeşme gibi su kaynağı yok. Suyu idareli kullanacağız.

070920148231

Buraya ne eli değmiş belli oluyor, İnsan Eli Değmiş gibi. Etrafta çöp görünmüyor, her şey doğal görünümünde.

070920148233

Bir süre bisikletlerimizle neredeyse orman kaplamak üzere olan yoldan gidiyoruz. Bir yerde bekleyen görevli arkadaş dereye inen patikanın başında bizi yönlendiriyor. Dereye kadar patikadan bisikletleri elde taşıyıp karşı tarafta olan toprak yola gireceğiz. Dikkat şerit bantları ile gideceğimiz yeri işaretlemişler. Bisikletler elde patikadan inmeye başladık tek sıra.

070920148234

Derenin karşı tarafına bisikletleri taşıyıp geçiyoruz. Hep bisiklete binecek değiliz ya. Biraz da biz bisikletimizi taşıyalım değil mi? Zaten değişik işaretler değişik yerlerde karşımıza çıktı. Her çeşit materyalden faydalanılmış; taş, odun, kaya, toprak.

070920148235

Ormanın içinde, dere kenarında inişteyiz bir süre ve ormanın içinde kaybolmuşken canım hep kahve ister. Eh canımın isteği yerine gelmeli diyerek yol kıyısında uygun bir düzlük bulunca hemen hazinemi çıkardım. Hazinem de kahve olunca içenler de oluyor. Ormanda kahve nerde bulunur? Cezveme kahve ve şekeri koyup sürüyorum ocağa. Altı kişi oturmuşuz yere, ocak üstünde cezvede kahve pişiyor.

070920148236

Kahve piştikçe kalabalık çoğaldı, üç kez cezveyi ocağa sürdüm. Kahve bahane sohbet şahane diyerek kahveleri içiyoruz sohbet ederek.

 

Rüzgar itti beni ardımdan gelip önüme doğru. Yaz güneşi altında alnımdan akan terler döküldü  şakaklarıma. Serin bir ürperti, incecik keskin bir ıslık.

Bisikletçiye rüzgar hep karşıdan vurur, kaçınılmazdır bu fakat bu kez ardımdan gelip öne doğru süzüldü, kulağıma kendi dilinde fısıltılar bıraktı; hepsini tek tek anımsamam mümkün değil, son sözü hayal meyal şöyleydi: “Anladın mı?”

“Anladım elbet” dedim. Böylesi içime dolan bir soluğu nasıl anlamazdım.

“Bir sürü şey söyledim sen çevirirken pedalları, nedir peki anladığın?” dedi

“İşaret ettiğin gibi, pedallarımı çevirmeliyim, budur anladığım” dedim.

Bir ıslık oldu yeniden, bir türkü katıverdim ıslığına ve saçlarımın arasından süzülüşünü hissettim.

“Doğru anlamışsın” dedi

“Çevir pedallarını öyleyse, arkandayım, karşından gelsem bile, yolun açık olsun…”

 

Hakan EŞME / Korudağlar

Hakan Eşme de yanımıza gelince 10 kişi olduk.

10006938_10203439153714424_1516695482978409287_n

Kahvesini içen yola koyuldu, son kez kahveyi pişirip içiyoruz bekleyenlere. Grubun sonundayız neredeyse, artık gelen yok. Fincanları yıkayıp kutuya koyarak ocağı çantama yerleştirip biz de yola çıkıyoruz.

070920148237

Son geçenlerin epey gerisindeyiz, yağmur yağmaya başladı. Toprakta geçen bisikletçilerin izleri henüz taze. Fazla uzakta değiller demek ki.

070920148238

Derken bir süre sonra yağmur iyice indirdi, yerde su birikintileri oluştu. Demek toprak iyice doydu yağmur suyuna.

070920148240

Yol iyice çamur deryasına döndü ve lastiğe yapışan çamurlar bir süre sonra maşa ve fren papuçlarının olduğu yerler çamurla doldu. Bisikletler gitmiyor. çamurları çomakla temizleyip öyle gidiyoruz bir süre. Ama fazla sürmeden tekrar çamur doluyor.

070920148241

Yol kıyısında otların içinden bisikletler elde bir yere kadar giderek balçık gibi çamurdan kurtulmaya çalışıyoruz ama nafile. Bazı yerlerde mecburen yola girip çamura batıyoruz.

070920148242

Bisikletler elimizde kah iterek kah kaldırıp yürüyerek ilerlemeye çabalamakla geçiyor. Yağmur tüm hızıyla devam ediyor.

070920148243

Çamur o kadar yapışkan bir halde ki çanak çömlek yapabilirsin. Hatta testi bile yapmaya uygun. Çamura saplandık resmen, bisikleti taşımak, iteklemek yormaya başladı bir süre sonra. Enerjimiz tükenmeye yüz tuttu. Bisikletim KUZ çamur içinde, ön ve arka tekerlek, fren papuçları, maşa çamur dolu. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

070920148244

Her ne kadar çamura saplansak da gülümseme eksik değil yüzümüzde. Kosovalı Ergin Krasniç çamura batmış bisikleti ile, yağmur altında gülerek poz veriyor.

070920148245

Son olarak geride kalan Kosova dan katılan Ergin, Yaşar ve ben. Geridekileri toparlamakla görevli Harun Akalın ve ismini bilmediğim bir arkadaşla beraber toplam beş kişi çamurlu yolda perişan bir haldeyiz. Henüz yılmadık, ayaktayız gülümseyerek.

070920148246

Kosovalı Yaşar pançosunu giymiş çamurda gitmeye çalışıyor ama nafile. Bir süre sonra çamur dolmuş maşaları temizlemek zorunda kalıyor.

070920148247

Artık gitmenin olanağı yok, neredeyse gücümüz tükenmek üzere ve neşemiz henüz kaybetmeden resim çekilirken bile veriyoruz coşkuyu. Harun Akalın Hakan eşmeyi telefonla arayıp durumumuzu anlatıyor. Gidecek durumda değiliz, yağmur altında gelecek yardımı beklemeye başladık. Hakan Eşme köyden bir traktör yollamış onu bekliyoruz artık.

070920148248

Traktör bir süre sonra geldi, aslında köy fazla uzakta değil ama çamur bizi bırakmıyor ki gidelim. Traktör uygun bir yerde geri dönerek yanımıza gelerek durdu. Yağmur tüm şiddeti ile yağmaya devam ederken bisikletleri traktörün kasasına çıkarıyoruz. Ardından biz de traktörün kasasında yerimizi alıp yola koyulduk. Kasanın kapaklarına sıkıca tutunarak ilerliyoruz. Traktör bile doğru düzgün gidemiyor ve sağa sola kayıp duruyor sürekli olarak. Sıkı tutunmasak bizi kasanın dışına fırlatacak. O derece hareketli anlar yaşadık traktörün kasasında. Bisikletler de kasanın içinde yatık olmalarına rağmen hareket halinde. Bisikletleri de sıkıca tutuyoruz zarar görmesin. Bir elimiz kasanın kenarında bir elimiz bisiklette sıkıca tutuyoruz, tutunuyoruz. Böyle bir süre gidiyoruz çamur deryasında. Neyse toprak yol bitiyor köye yakın bir yerlerde. Asfalt yola çıkınca traktör de biz de rahatlıyoruz. Yağmur yağmaya devam ediyor, artık donumuza kadar ıslandığımı hissediyorum. Biraz üşümeye başladım, derken traktörün kabin arka camı patlıyor. Ne oldu nasıl oldu anlamadan koca cam tuz buz oldu. Traktörü süren köylü arkadaş duruyor, öyle bir bakınıyoruz ama anlamadık neden camın patladığını. Fazla oyalanmadan tekrar köye doğru yola çıktık. Bir süre sonra köye vardık. Bisikletleri indirip bitkin bir durumda yemeğin son kalanını oturup yedik. Kurt gibi acıkmışız, bir çırpıda yemeği yiyoruz. Bu arada köylü kadının birisi bana kuru bir tişört verdi. Üzerimdekileri çıkarıp tişörtü giydim.

Bizden önce gelenler hızlı hareket ettiklerinden çamura saplanmadan asfalt yola geldiklerinden fazla etkilenmemişler bizim gibi. Sadece arka tekerlekten sıçrayan bir kaç damla çamur var tişörtünde. Yüzüne de savaşçılar gibi çamur sürmüş. Gizem şirin bir çamur savaşçısı gibi başını döndürerek poz vermiş. Beyaz tişörtü çamur benekleri ila kaplı.

10295240_10152509444169681_2874349498990009119_o

Yemekten sonra köyün kahvesine gelip yanan sobada biraz ısınmaya çalışıyorum çay ile birlikte. Bu arada bisikletimi İlkay hortum ile bisikletin çamurlarını yıkayıp temizliyor, Teşekkürler yoldaşım, ellerine sağlık. Çay ile içimi, soba ile dışımı ısıttım. Artık yola çıkabilirim. Enerjimi depoladım iyice.  Son kalanlarla beraber yola çıkarak Keşan’a doğru yola çıktık. Yağmur Köydeyken dinmişti. Keşan’a kadar hızlı pedal basarak kısa sürede vardık. Kamp kurduğumuz parka vardıktan sonra kamyona verdiğimiz eşyaları ıslanmış olarak aldım. Bu gece bir arkadaşta kalacaktık misafir olarak. Ama o arkadaş defalarca aramama rağmen telefonu açmadı bile, olsun ne yapalım zorla güzellik olmaz. Halbuki kendisi teklif etmişti bu gece bende kalabilirsiniz diye. Bunu kendime dert etmedim. Çadırım var kurar yatarım mis gibi kimseye muhtaç olmadan. Kosova dan gelen Ergin ben İstanbul’a gideceğim diye tutturdu. Eh ne yapalım diyerek vedalaştık. Ertesi gün Kosova’ya gitmeyi düşünüyor. Yağmur ve çamura saplanmamız biraz yormuş ve yıldırmış anlaşılan. Biran önce evine dönmek istemesi normal. Yaşar benimle İzmir’e kadar bisikletle gelecek.

Köylü kadının verdiği pembe tişört yakıştı doğrusu. Ayakkabılarım fileli bezden ve 2 yıldır kullanıyorum turlarda. Hafif, hava alan, taban lastiği iyi tutunan gayet kullanışlı bir ayakkabı. Artık iyice eskimişti ve çamurda iyice parçalanmıştı. Parkın dışında ayakkabı satan dükkanda arkadaşımın birisi bez ayakkabı almış. Ben de gidip bir tane alıyorum ve eskimiş, parçalanmış ayakkabıları çöpe attım. Bakalım öyle bir ayakkabı bulabilecek miyim ?

Bahçe hortumu ile duşumu alıp çamura bulaşmış çamaşırları yıkadıktan sonra kurulanıp giyiniyorum. Duş iyi geldi doğrusu.

070920148249

Festivale katılanlar çil yavrusu gibi dağılmış, herkes gitmiş, parkta sadece DOÇEK ekibi ve Edirneli Selim, Emre ve arkadaşları kaldı. Onların da arabaları var. Aceleleri yok anlaşılan bizimle beraber oturuyorlar parkın içinde. Kahve içelim deyince arkadaşlardan biri bakkaldan 100 gram paket kahve alıp geliyor. Orada bulunan herkese sırasıyla kahve pişirip ikram ediyorum. Yanımda Rahman Karataş var.

10616289_10203439192595396_3497311562591362099_n

Kahve faslından sona Selim ve arkadaşları arabalarına bisikletlerini yükledikten sonra vedalaşarak yolcu ediyoruz. Onlar gittikten sonra çadırı kurup eşyaları içine yerleştiriyorum . Islak olanları ipe dizip kurumaya bıraktım. Akşam yemeği için GülAyşe parka gelerek bizleri şehrin merkezine götürüyor. Bu arada akşam oldu, hava karardı. Şehrin meydanında dururken ilginç bir olayla karşılaşıyoruz. Orta yaşın biraz üzerinde biri Rahman Karataş’ın yanına gelerek bisikletçi birini soruyor. Adamın dediğine göre İstanbul dan gelmiş aradığı kişi. İlk anda kimi arıyor acaba diyerek şaşkınlıkla karşılıyoruz. Sonra adam aradığı kişinin gayrı Müslüm olduğunu söyledi. Rahman İstanbullu, düşünüp duruyor kim acaba diye. Adam aradığı kişinin adı aklına gelince Rahman diyor. Rahman karanlıkta tanıyamadığı adamı hatırlıyor ve aradığın kişi benim diyerek adamla kucaklaşıyor birden bire. İstanbul dan otobüsle gelirken yan yana oturmuşlar. Oradan birbirleri ile tanışmışlar. İkisi de Keşan’a gelmişler otobüsle. Rahman adama dini inancım yok demiş sohbet ederken. Adamın aklında kalan gayrı Müslüm biri olarak kalmış bizim Rahman. İşin ilginç yanı Keşan da aradığı kişiyi sora sora Rahmana sorması oldu. Bu duruma epey güldük doğrusu. Hep birlikte bir resim çekildik böylece.

10341719_10152673756003559_5798562603024900614_n

Biz adamla sohbet ederken yanımıza İzmir den arkadaşlar gelerek aramıza katılıyor. Can, Adem, Didar ve Selçuk’lu Özer. Hep birlikte tekrar bir resim daha çekildik. 10 Kişi varız.

10314766_10152673756413559_8267738260480345097_n

Daha sonra hep beraber bir pideciye giderek pideleri afiyetle yiyoruz. Yemekten sonra Rahman pidecide kemençesini çıkarak Çanakkale türküsünü çalıyor, kulaklarımızın pasını siliyor adeta. O kadar türkü çalmamıza rağmen pideci yine de pide paralarını alıyor. Pideciden çıktıktan sonra bisikletlere binerek çay içebileceğimiz bir yere gittik. Çaylar içildi sohbet uzadı derken hadi kamp alanına gidip yatalım diyerek arkadaşlar ile vedalaşıp ayrılıyoruz. GülAyşe ertesi sabah parka gelerek kahvaltıyı birlikte yapacağımızı söyleyerek evine uğurladıktan sonra parka gelerek çadırlara girip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 41 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu 5. Gün

20 Ağustos 2015 Perşembe

Mitrovica – Priştine – Ferizaj

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Kimi kez

kimi kez

insan pamuktan yumuşakmış kimi kez

kimi kez

taştan kavi

kimi kez yaşamak o kadar kolay

kimi kez o kadar zor ki

agim rıfat yeşeren

 

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletim KUZ, arkada tren istasyonu. Kosova da Vıçıtırın kentinden geçen tren yolu.

20150820_100421

En önemlisi ne biliyor musunuz? Güvende olmanıza rağmen tedirgin uyumak. Yağmur yağacak diye değil, insanlar tedirgin ediyor. Basketbol sahasının duvarları yüksek olmasına rağmen bir kaç kişi duvarlara çıkarak bizi gözetlemesi. Aydınlatma lambalarını üzerlerine tutunca duvardan aşağı atlayıp kaçtılar. Okul bahçesinde olsaydı kim bilir belki bu kadar rahatsız etmezlerdi. Henüz alarm saati çalmadan uyandım. Dışarı çıkınca yağmurun üzerimize yağmaya hazır olduğunu gördüm. Bir kaç kilometre yakınımızda bulut yere inmiş yağan yağmur damlaları güneşin ilk ışıkları ile gök kuşağını oluşturmuş. Harika bir görüntü olmasına rağmen çadırın içindeki eşyaları ve çadırı kapalı basket sahasına hemen taşıdım yağmur indirmeden. Çadırı ıslatmamak gerek, birazdan toplanacak zaten.

20150820_055804

Çadırı içeri alır almaz yağmur indirdi. Binanın saçak altından bir süre yağmurun yağışını seyrettim. Pek öyle uzun süreli yağacağa benzemiyor. Yaz yağmuru kısa sürer. Zaten sol tarafı açık ve güneş var. İşte gök kuşağı, yağmur damlalarından geçen güneş ışıkları bize görünür ışığın açılımını veriyor yedi renk olarak.

20150820_060154

Henüz erken olmasından istifade etmeli. Çadırı, eşyaları toplamadan kahve takımını çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Bakalım şanslı olan 3 kişi kim?

20150820_070437

Kahve pişerken bekleyenler çaktırmadan resmimi çekmiş.

12143342_10153674905903560_4185371274541620943_n

İşte çaktırmadan resmimi çekenler. Henüz çadırından çıkmamış, öylece avını bekleyen avcılar gibi pusuya yatmış. Sözde kahveyle ilgilenmiyorlar görünüyor, kadınlar sohbet ediyormuş gibi yapıyorlar. Ama erkek olan gözlerini avına dikmiş öyle bakıyor. Sadece kahvenin fincana dökülmesini bekliyor. Fazladan üç fincan olunca etrafta avcılar da gözünü kahve cezvesine dikmiş durumda. Bakalım kim kapacak fincanları?

12191524_10153674905353560_7412704064043485013_n

Erkek olan ve kadınlar kapıyor fincanları. Nasıl çıktılar, nasıl yanıma geldiler göremedim. Hem de kahve fincanını dökmeden kapıp tekrar çadırın içinde keyifle höpürdeterek içiyorlar kahvelerini. Erkek olanından korkulur, müthiş avcı. Kaşla göz arasında iki fincan kahveyi diğerlerinden önce kaptı. Kendisini tebrik eder afiyet olsun dilerim.

12193464_10153674905538560_2475920267611064516_n

Kahve keyfinden sonra toparlanmaya başladık. Bir süre yağan yağmur beklediğim gibi dindi. Eşyaları arabaya yerleştirdik tek tek sığacak şekilde. Araba tıka basa dolu ama biraz daha eşya sığdırabileceğimi hissediyorum. Artık iyice öğrendim eşyaları arabaya yerleştirmeye. Eşyalar yüklendi, sıra kahvaltıya geldi. Sabri yanımıza gelerek bize rehberlik edecek, kahvaltı ve şehirden çıkış için. Bisikletlerle merkeze gelip fırından patatesli, peynirli ve kıymalı börekler aldık. Vitrinde poğaçalar sergilenmiş.

IMG-20150819-WA0066

Aynı bizdeki gibi burada da kahveler var. Bildiğimiz gibi demlikte çay demleyip ince belli çay bardaklarınla tepside çay servisi yapıyorlar. Oralarda bulunan kahveye oturup çay söylüyoruz duble olarak. Duble bardakları bana küçük geldiği için kendi cam bardağımı çantadan çıkarıp oradan içiyorum duble çayımı. Alışmışım su bardağında çay içmeye. Bardağım da mavi boncuklu. Az yağlı nefis böreklerle çay iyi gitti doğrusu. Gel gelelim bardağı kahvede unuttum… Belediye meydanını çekiyorum.

20150820_083107

Şehrin bazı yerlerinde kaldırım ve yol düzenleme çalışmaları var. Kazılmış durumda olan yerlerden dikkatlice geçmek gerek. Sabah yağan yağmur su birikintileri oluşturmuş durumda. Çamurlanmamak gerek henüz yola çıkarken. Kosova savaşında şehit düşmüş UÇK askerin heykeli bir kayanın üzerinde.

20150820_083121

Sabri Hüseyin yine bize rehberlik edip şehirden çıkarıyor. Ana  yoldan değil de tren yolunun dibinden giden yolda, araç trafiği neredeyse yok. Ta Vıçıtırın’a kadar yolumuz böyle. Sabri elçek ile  arkadaşları çekiyor, Semra, Serhat, Sabri, Denis, İrfan ve Mehtap hanım.

11924972_920082111401792_1396136366019841918_n

Önde gidenler beni beklerken resim çekiliyorlar, arkada iki katlı bir bahçeli villa var.

11891080_920081871401816_2168646236845397792_n

Yamaç kıyısında giden köy yolu bisiklet sürmek için mükemmel bir yol. Önde bisikletçiler gidiyor.

20150820_093401_HDR

Tren yoluna paralel giden yol, eski ana yol. Sol tarafta nehir yatağı var. Yeni ana yol diğer tarafta ve trafik oradan işliyor.

20150820_093731

Vay o da ne şöferimiz değişmiş bu gün. Muhlis abi bisikletini Denis’le takas etmiş.

20150820_093423

Vıçıtırın tren istasyonuna vardık. Kasaba yerleşim yeri daha yukarıda yeni yolun kıyısına yoğunlaşmış durumda. Tren istasyonu kenar mahallenin ıssız istasyonu olmuş. Etrafta kimseler yok, sanki terkedilmiş. İstasyonun ıssızlığı hüznü çağrıştırıyor. Sanki kavuşulmamayı anlatıyor bana. Oldum olası trenleri, tren istasyonlarını severim. En çok istediğim trenle uzun bir yolculuk yapmak. Trenler arabalara göre daha yavaş gittiğinden olsa gerek varacağın yere daha uzun zamanda varıyorsun. Yolculuk sırasında bir çok şeyi daha rahat görebilme imkanı var. Vagonun içinde geniş mekanı  olması, otobüs yada arabalara göre serbestçe dolaşma olanağı olduğundan yolculuk sırasında sıkılmadan, dizlerin, ayakların su toplayıp uyuşmadan yolculuk yaparsın. Her istasyonda durup inen yolcuları seyredersin. Onları bekleyenlerle karşılaması insanı mutlu eder. Ardından trene yeni yolcular biner. İlk önce süzersin, o da seni süzer. Yerine yerleştikten sonra konuşma faslı başladı mı ineceği yere kadar sürer. Belki de dost olursun. Tren yavaş gider ama seni varacağın yere götürür. İşte bu yüzden trenleri ve trenle gezmeyi seviyorum. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150820_100421

Ova boyunca akan derenin yanından gelmiştik. Şimdi köprüden karşı tarafa geçip  Vıçıtırın’a gireceğiz. Köprü üzerinden dere, kenarları ağaçlar kaplamış.

20150820_101241

Dere az akıyor yaz olması nedeniyle. Köprü bayağı geniş ve uzun, demek ki kışın daha çok akmakta.

20150820_101246

Bizim söylemimizle Vıçıtırın, Arnavutça Vushtrri, Sırpça Arnavut milliyetçileri tarafından karalanmış. Normalde programa göre Vıçıtırın da mola verecektik ama bu gün Denis bisikletle gidiyor ve genç olduğu için öncülük yaptığından gaza gelmesi daha kolay. Önde giden ihtiyar kurtlar Denis’i hadi hadi diye gaza getirmişler habire gidiyorlar. Benim yetişmem imkansız onlara. Durum böyle olunca burası yakın deyip pedala basmışlar durmadan. Bakalım nerede duracaklar ihtiyar kurtlar…

Bisikletim KUZ ve Vushtrri tabelası, burada hız sınırı 40 Km olduğu belirtilmiş.

20150820_101538

Muhlis abi arabası ile bizleri takip ediyor. Ona uygun bir yer bulmasını istiyorum, yoksa Priştine’ye varacağız deyince yol kıyısında otelin birinde ekibi durdurup mola verdiriyor. Otel olmasına rağmen bizdeki gibi yok lüksmüş, yok dükkan kirası pahalıymış durumları yok. Kahve yada bira Prizren de, Jakova da, Peja da ne kadarsa, burada da fiyatlar aynı, değişmiyor. Öyle kazıklama ihtiyaçları da yok yabancıları. Verdikleri fiyatla da para kazanıyorlar. Bahçede masaya oturmuş, gölgede dinleniyorlar.

20150820_113825

İkinci masada bir grup daha oturmuş, dinleniyorlar.

20150820_113842

Otelin geniş bahçesinde kafeteryada yayıldık. Ağaçların gölgesinde sohbet ederek iyice dinleniyoruz. Bu da üçüncü masada dinlenenler.

20150820_113859

Biralar serinletiyor dinlenenleri.

20150820_113914

Bir süre dinlendikten sonra yola devam ediyoruz. Priştine yakınlarında bulunan termik santral tüm Kosova’nın elektrik ihtiyacını karşılamakta.

20150820_122058

Priştine’ye gelmeden önce Sultan I. Murad türbesine geldik. Türbeyi görmemiz gerek. Tabela bizi gelmeden önce uyarıyor türbe az ileride sağda diye.

20150820_122416

Türbe yoluna sapıyoruz. Türbe binası ileride sağda görünüyor.

20150820_122721

Türbe bir kaç binadan oluşmuş geniş bir yer. Bahçenin etrafı duvarla çevrilmiş.

20150820_122803

Kapının ilk girişinde tam karşıda daha geç dönemlerde yapılmış iki katlı bina var, burası müze.

20150820_122924

Avlunun solunda türbenin olduğu yapı ve türbedarın oturduğu ev. Türbe tek kubbeli.

20150820_122931

Türbeyi Türkiye devleti restore edip yenilemiştir. 70 cm taş platform üzerine dört direk, direklerin üstü çardak. Duvarında Kosova ve Türk bayrağı ve türbenin tarihçesi Arnavutça ve  Türkçe plakete yazılmış. Platform taş duvarına Meşhed-i Hüdavendigar, Kosova tarih ve kültür derneği yazılmış.

20150820_123057

Türbenin rehberi Muamer Sivrikoz bizi bahçede karşıladı ve tanıştık. Sıcak ve sempatik karşılaması bizleri memnun etti. Türkiye de okumuş genç, dinamik bir delikanlı Muamer. Muamer’in etrafında toplanıp Osmanlı tarihi, Kosova Savaşı, Sultan I. Murad Cihan-ı Hüdavendigar’ı , Sultan I. Murad’ın şehit düşmesini ve Türbenin yapılışını anlatmaya başlıyor.

20150820_123232

Burada Türbedarların ve Paşaların mezarları var. Şimdiye kadar yaşamış olan Türbedarlar ölünce buraya gömülüyor.

20150820_123355

Dut ağacı Türbenin yapıldığı tarihlerde dikilmiş hala ayakta asırlık dut ağacı.

20150820_123835

Türbe restore edilirken dut ağacının bakımı da yapılmış. Zamanla iyice büyüyen gövdesini taşıyamayıp ortadan ikiye ayrılmış. İçi de çürümeye başlayınca beton ile destek yapılarak ağacın daha çok yaşaması sağlanmış böylece.

20150820_123852

Su içebileceğimiz çeşme de var bahçe duvarının dibinde.

20150820_123854

Türbeye ayakkabılarla girilmediği için hepimiz dışarıda ayakkabıları çıkardık.

20150820_123903

Bu da ayakkabı ile girilmeyeceğini belirtir uyarı levhası hem resim olarak hem de yazı ile.

11221720_10207492962177684_8546596837289061973_n

Türbenin yerdeki kırmızı halısı beyaz benekli.

20150820_123943

Cep telefonu ekranında resim çekmek için bakınırken yerde ki halıya hareket halinde iken böyle güzel bir görüntüyü de çekmiş oldum. Kameranın merceğinden çipe kadar geçen zaman, ekrana yansıyasıya kadar beyaz benekler beyaz çizgiye dönüşüyor.

20150820_123948

Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın Türbesi. İlk önce ruhuna bir Fatiha okuyup duamızı ediyoruz.

Sultan I. Murat Kompleksi Pristine – Mitrovica yolunun 6. kilometresinde, Mazgit köyünde bulunmaktadır.

Sultan I. Murat kompleksi: Türbe, Mezarlık ve Müzeden oluşmaktadır. Bu kompleks, kültürel, tarihi, ve dini bir anıttır. Kompleksin ziyaretçileri oldukça çoktur. Ziyaretlerin nedeni, kültürel ve dini amaçlıdır.

Türbe 14 y.y  inşa edilmiştir. Bu türbenin inşaatını Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır, ve bu yer “Meshed-I Hüdavendigar” olarak adlandırılır.

Tarihsel verilere göre Türbede Sultan I. Murat’ın sadece iç organları yer almaktadır. Cenazesi ise Bursa’nın Çekirge semtinde bulunmaktadır. Tarihsel dokümanlara göre ise 1660 yılına kadar Türbenin restorasyonu yapılmamıştır. Restorasyon ancak 1660 yılından sonra bugünkü halini almıştır. Bu restorasyondan sonra Türbedar ailesi getirilmiştir. Daha sonraki restorasyonlar ise 1845 yılında yapılmıştır. 1866 yılında su tesisatı yapılmıştır. 1896 yılında ise Selamlık binası inşa edilmiştir. 2006 yılında ise restorasyondan sonra müze haline dönüştürülmüştür.

2005 yılında Türbe, Diyanet Vakfı tarafından restore edilmiştir.

Birinci Kosova Savaşının Tarihi

15 Haziran 1389, yılında I. Kosova savaşı, Osmanlı ordusu ile Balkan ordusu muharebesinde I. Sultan Murat şehit edilir. Sultan öldürülmesi hakkında değişik yorumlar da vardır. En güçlü verilere göre Sultan I. Murat’ı , Milos Obilic tarafından öldürülmüştür.

Sultan  I. Murat’ın Tarihi

Sultan I. Murat (1326 – 1389) yıları arasında yaşamıştır. Osmanlı devletinin üçüncü Padişahıdır. Sultan I. Murat, Osmanlı devletinin, Avrupa’ya doğru kapılarını açan ilk Padişahtır. Osmanlı İmparatorluğunu 500.000 kilometre kare yaymıştır.

Kompleksin  İçinde Ziyaret edilebilenler:

Sultan I. Murat türbesi

Müze

Dut Ağacı

Rıfat Pasa mezarı, (Silistre kumandanı 1859 y)

Hafız Mehmet Pasa mezarı, (Kosova Valisi 1903 y)

İlk Türbedarın mezarı Hacı Ali Buhara

İsmail Ağa mezarı

Çeşmeler ve Kitabeler

Sultan Abdul Aziz çeşme kitabesi

Ali Hacı Yakova çeşmesi ve kitabesi (1898 y)

Sultan Reşad anısına yaptırılan çeşme (1911 y)

Türbedar Ailesi

Sultan Abdülmecit’in bir berat ile 1854 yılında aslen Buharalı olan (Özbekistan) Hacı Ali Bey, Türbedar olarak atanmıştır. Hacı Ali Bey’in ailesi daha sonar Türbedar soyadını almıştır ve bugüne kadar Türbe’nin Türbedarlığını bu ailenin mensupları yapmaktadır.

Türbedarlık, Yugoslavya döneminde zor koşullarda ve büyük bir özveri ile 2000 yılına kadar merhum Fahri Türbedar yapmıştır. Bugün ise Fahri Türbedarın esi Saniye Türbedar yapmaktadır

Rehberimiz Muamer Sivrikoz’un anlatımı ile..

Sultan Murat’ın mezarı, yeşil örtü ve Arapça yazılı örtü ile örtülmüş. Baş kısmında ise beyaz renkli kavuk var.

20150820_124003

Türbenin tavanı tek kubbeli, iç kısmı şekil ve Arapça yazılarla süslenmiş. Ortadan uzun bir zincir ile avize bağlanmış.

20150820_124020

Türbede işimiz bitti, ayakkabıları giyip dışarı çıkınca iki dengesizi dut ağacının altında resmediyorum. Tamam ve İrfan.

20150820_124250

Bisikletlerin başında Denis nöbet bekliyor. Müze binasına doğru gitmeye başladık.

20150820_124310

Şimdi kullanılmayan orijinal çeşme kitabesi ile bahçenin bir kıyısında unutulmuş. Zamanın izleri var hala üzerinde.

20150820_124340

Müzeye giriş yaparak içinin gezintisine başladık. Burası giriş yeri.

20150820_124420

Müzeye bağış ta yapabilirsiniz. Bağış kutusu altında, camekanın içinde yeşil ve beyaz kavuklar sergilenmiş.

20150820_124430

Sultan Murad’ın resmi duvarda, tahta divan üzerine motifli minder ve yastıkların bulunduğu dinlenme yeri.

20150820_125120

Hem tuvalet, hem de banyo olarak kullanılan halk dilinde “Hamamcık”

20150820_125138

Film  salonu, burada projeksiyon cihazı ile gösterim yapılıyor ziyaretçilere. Duvarda perde ve oturma sıraları, yere de Türk motifli halı serilmiş.

20150820_125212

Kırık, dökük mermer yazıtlar duvar dibinde sergilenmiş.

20150820_125221

Osmanlı ordusunda Askerleri savaşa motive eden davulcu. Davullar gümbürdedi mi askerler cesarete gelip hücuma geçerlermiş. Davulcu heykeli.

20150820_125348

Savaş silahları uzun sopalı iki balta çapraz asılmış. Kılıçlar aşağıda kınları içinde.

20150820_125350

Başında tolga, savaş zırhlısı giymiş Osmanlı savaşçısı.

20150820_125355

İki kılıç, Bir balta, baston ve duvarda kalkan.

20150820_125413

Oklar ve sadak.

20150820_125501

Bu da zurnacı, zurnanın sesi de davulla beraber askerleri galeyana getirip savaşı kazanıyorlarmış.

20150820_125515

Sultan Murad’ın duası.

“Yâ Rabbî! Bu fırtına, şu âciz Murad kulunun günahları sebebiyle çıktıysa, onun yüzünden mâsum askerlerimi cezâlandırma!.. Allâh’ım! Onlar ki buraya kadar sâdece Sen’in adını yüceltmek ve İslâm’ı teblîğ etmek için geldiler!

İlâhî! Bunca kerre beni zaferden mahrûm etmedin. Dâimâ duâmı kabul buyurdun. Yine Sana ilticâ ediyorum, duâmı kabûl eyle! Bir yağmur nasîb eyle! Bu toz bulutu kalksın. Kâfirin askerini âşikâr görüp, yüz yüze cenk edelim!

Yâ İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben âciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrârımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızânı isterim.

Yâ İlâhî! Bu mü’min askerleri küffâr elinde mağlûb edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lutfet ki, bütün müslümanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gününün kurbânı da şu Murad kulun olsun!

Yâ İlâhî! Bunca müslüman askerin helâkine beni sebep kılma! Bunlara yardım eyle ve zafer bahşeyle! Bunlar için ben cânımı kurbân ederim; yeter ki Sen beni şehîdler zümresine kabûl eyle!.. İslâm askerleri için rûhumu teslîme râzıyım… Beni gâzî kıldın. Sonunda lutfen ve keremen şehîdlik de nasîb eyle!.. Âmîn!”

Aşağıda Sultan Murad’ın duası resmi.

20150820_125808

Osmanlı ordusunun savaş düzenini anlatan minyatür maket mehter takımı. Ordunun yakınında askerlerin moralini yükselterek savaşta galip gelmeleri için var gücü ile marşlar çalıyorlar durmadan.

20150820_125827

Tarihte ziyaret edenlerin karaladığı ziyaret defterleri. Açık olan ziyaret defterine ben de grup adına bir şeyler karaladıktan sonra hepimizin adını tek tek yazdım.

20150820_125844

Sultan Murad’ın kullandığı kavuk. Altı kahverengi, külahı beyaz.

20150820_125853

Kosova savaşından sonra kullanılan Osmanlı bayrakları. Ay yıldızlı bayrak Kosova savaşında akan şehitlerin kan birikintisine Ayın hilal oluşu ve Jüpiter gezegeninin ayın yanında denk gelmesi ile oluşan gökteki bu anın yansıması sonucu olmuştur. Bu ay ve Jüpiter’in bir araya gelip ay yıldız oluşturması her zaman olmaz. Uzun sürede olan bu durum da tesadüf eseri olamaz.

20150820_125904

Sultan Murat oturmuş ve yeniçerileri etrafında toplanmış.

20150820_130519

Sultan I. Murat’ın yaşadığı dönemde Osmanlı devletinin olduğu sınırları gösterir harita.

20150820_130535

Rehberimiz Muamer Sivrikoz ve bisikletçiler olarak türbenin önünde hatıra resmi çektiriyoruz hep birlikte. Tatlı dili, yalın Türkçesi ile bizleri mest etti. Sanki o dönemi yaşadık tarihin derinliklerinde. Başka bir alemden çıktık sanki. Muamer bizleri büyüleyip Kosova savaş meydanında zaferden sonra yaralı Sırp askerinin Sultan I. Murat’ı şehit ederken o anı yaşattı. Büyüden anca dışarıda Güneşin ışıklarını görünce kurtulduk.

20150820_131142

Resimden sonra cep telefonumu Muhlis abiden aldıktan sonra karşımda bana poz veren Zafer Tanılkan’ı çekiyorum bir poz.

20150820_131156

Sultan I. Murat türbesinden ayrılıp ana yola çıktık tekrar. Yol kıyısında renkli arabaları görünce dikkatimizi çekti. Eski arabaları cafcaflı boyalarla boyayıp sergilemişler. Müşteri çekmenin değişik bir yolu. Renkler insanı çekiyor kendisine. Arabalar da sevimli ve minik olması ayrı bir gözle görmemizi sağlıyor. Arabaya; Lago di Garda yazılmış. Kırmızı, beyaz ve üstü yeşile boyanmış.

20150820_132700

Vos vos ta öyle, zaten vos vosu öne koyup dikkati daha çok çekiyor. Altı sarı, üstü kırmızı boyanmış Murat’ı araba ile birlikte çekiyorum.

20150820_132703

Artık trafik iyice kalabalıklaştı, Priştine’ye geldik sayılır. Denis Priştine’yi bildiği için önde bize kılavuzluk edecek.

20150820_134844

İlkönce Denis’in okuduğu üniversiteye geldik. Yaz tatili olması nedeni ile Okul kapalı.

20150820_135113

Denisin hayalini gerçekleştiriyoruz hep beraber; Bisikletle Prizren den gelip Üniversitede beraber, bisikletlerle resim çekilmek. Denis çok sevinçli, yanında bir çok bisikletli ile birlikte Üniversitenin Kampüsü önünde devamlı öğrencilerin takıldığı kafenin önünde. Okul açılınca resmi arkadaşlarına gösterip hava atacak. Yakışır da hava atması, arkadaşlarının böyle bir şey yapması olası değil ki.

20150820_140652

Üniversiteden sonra yemek yemeğe lokantaya geldik. Herkes kendine göre yemek ısmarlayıp afiyetle yedi.

20150820_151121

Yemekten sonra Denis Priştine’nin merkezine sevgi yoluna getirdi. Burası trafiğe kapalı, sadece yayaların girip gezinti yaptıkları yer. Bisikletle bile dolaşmak yasak. Bisikletleri kıyıda girişte park edip dolaşmak istemeyen Tamam ve İrfan’a emanet ederek yaya olarak dolaşmaya başladık.

20150820_152734

Araçlara kapalı geniş yolda yürüyoruz.

20150820_153651

Şahin ile Denis elçek olarak kendilerini çekiyorlar.

IMG-20150831-WA0113

Muhlis Dilmaç ta bizleri elçek çekiyor.

IMG-20150831-WA0103

Bir grup arkadaş Arnavut komutan İskender beg atlı heykeli önünde çekiliyorlar.

IMG-20150831-WA0099

Yürüyüş yolunda havuzlar yapılmış, havuzda da fıskiyeler suyu belli bir yüksekliğe kadar çıkarıp insanların dikkatini çekiyor.

20150820_153117

Arnavutların lideri Skender beg, burada da at üstünde heykeli dikilmiş. Heykel mermer kaidenin üstünde.

20150820_153952

İnsanlar gezinirken sıkılmasınlar diye su oyunlarından delikli fıskiyelerden konuşmuş. Belli bir ritimle su basınçla delikten çıkıp belli bir yüksekliğe kadar çıkıyor. Bu yükseklik müziğin ritmine göre tansiyonu ayarlanıyor bilgisayarla. Bir terapi gibi insanları oyalayıp seyrettiriyor resmen.

20150820_154151

Bir süre dolaştıktan sonra yola çıkıyoruz. Şehir trafiği kalabalık, ilk önce onunla boğuşuyoruz bir süre şehirden çıkasıya kadar. Gideceğimiz Ferizaj yolu epey kalabalık. Yolda emniyet şeridi yok ve düşük banket. Tek sıra gidiyoruz burada ve hızlı. Ortalama 30 km ve üzerinde. Yoğun trafikten biran önce kurtulmamız gerek. Her ne kadar trafikten sıkılsak ta o yoğun trafiğe rağmen araçlar bizi hiç sıkıştırmadı. Eğer karşıdan gelen araç varsa bizi sollamadılar. Karşıdan araç gelmeyince bizim güvenliğimizi düşünerek öyle solluyor araçlar. 30 km/hız ve üzeri olunca ana yolu çabucak geçtik.

20150820_161132

İşte burada tarlada sürü halinde uçan kuşlar için pratik, bisiklet üstünde resim çekebileceğim bir fotoğraf makinasına ihtiyaç duydum. Kuş sürüsü öyle güzel hareket ediyordu ki. İşte o anları yakalamak zorladı beni. Resimleri cep telefonumdan çektiğim için durmam gerektiğinden durup çekesiye kadar kuş sürüsü hızla hareket ettiğinden havada bulut halinde yakalayamadım. Kuş bulutunun hareketleri insanı büyülüyor adeta. Bir yukarı doğru uçuyor, ardından aşağı, sola. Tekrar yukarı, sağa, aşağı. Sanki koca bir kuş ama kağıttan yapılmış, eğilip bükülüyor, ardından düzelip havada süzülüyor. Bir bakmışsın büzüşüyor. Durup seyretmesi çok hoş. Sürünün ne yapacağını bilmeden takip ediyorum. Her hareketleri değişik kompozisyon oluşturuyor gök yüzünde. Beni fark ettiler herhalde. Tarlaya kondular sürü halinde. Sonra hep birlikte havalanıp danslarına devam ettiler. Sanki akşam seremonisini dans ederek kutluyorlar gün bitimini.

20150820_163802

Kamp yeri Ferizaj şehrinin dışında olduğu için şehre varmadan Prizren yoluna sapıyoruz. Bu yola girince  rahatladık, araç trafiği iyice azaldı.

20150820_174721

Ferizaj dağlardan biraz uzakta kurulduğu için kamp yapabileceğimiz en uygun yer olarak piknik ve doğa yürüyüşçülerin kullandığı çamlık olan bir yere vardık. Kamp yeri biraz yüksek, kısa bir yokuşta bisikletleri elde çıkarmak zorunda kaldık. Yol toprak ve dik. Piknik alanında çeşme ve tuvalet olmadığı için arkadaşlar beğenmedi kamp alanını.

11215767_10207493010578894_3802214529825842689_n

Kamp alanını keşfeden arkadaşlar bankta oturmuş. Etraf çam ağaçları ile kaplı

10443357_10207493013218960_4048645191434832341_n

İrfan çam ormanı içinde bisiklet sürüyor.

11953071_10207493014218985_3883742358002843767_n

Zafer Tanılkan omuzunun üstünde buz torbasını tutarken gördüm. Ne olduğunu sorunca yolda gelirken matarasından su içmeye çalışırken arka tekerleğini bankete düşürünce bisikletten sağ omuzu üzerine düşmüş. Sıcaklığından olsa gerek bir şey anlamadığından kalkıp yola devam etmiş buraya kadar. Yüzündeki acıyı görünce kırık olduğunu tahmin ettim. Denis’e hemen hastaneye götürüp filminin çekilip kontrol edilmesi için araba ile şehre hastaneye yolladım.

Restoranın aşağısında düz bir alanda çadırları hep birlikte kuruyoruz.

20150820_184814

Çadırlar kurulduktan sonra hava karardı. Denis ve Zafer hastaneden geldiler. Hastanede çekilen röntgen filminde gördükleri kadarı ile omuz kemiği kırılmış. Ameliyat edilmesi gerektiğini söylemiş doktorlar. Zafer’in abisi Uğur hemen bir araç bulup Türkiye’ye gidelim deyince bu saatte araç bulmak imkansız Türkiye’ye götürecek. Anca yarın gidebilirsiniz dedim. Denis’e araba ile eşyaları ve bisikletlerini alıp Zafer ve Uğur ile birlikte Prizren’e götürmesini söyledim. Prizren de daha büyük hastane var. Hem Denis’in annesi hastanede hemşire olarak çalışıyor. Bir de orada kontrol etsinler diye Prizren’e yolladım. Hepimizi morali bozuldu ama yapacak bir şey yok bu durumda.

Onlar gittikten sonra akşam yemeği için daha önce anlaştığımız gibi karışık ızgara menüsünü hazırlamaya başladı restoran sahibi. Akşam yemeğinden sonra bir süre daha restoranda oturup sohbet ettik. Fazla geç olmadan çadırlara gelip yatma zamanı deyip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc