Etiket arşivi: akçay

Eşpedal Bisiklet Turu 1. Gün

1 – 2 Ağustos 2021 Pazar – Pazartesi

Zeytinliğe gidiş, Kamp günü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

neyi sevdim neye koştum ne buldum

anlatmaya bunu şimdi

zaman yok

acımasız bir sürücü basmış gidiyor

karışmış çığlıklarım

imdat düdüklerine

çok konuştum biliyorum

çok susmuştum bilmiyorsun

uçurtmam kopup gitmiş

oltamı sular yutmuş

acım dünyayı tutmuş

kalkmışım sürek cehenneminde

çok çocuksun bilmiyorsun

biliyorum çok çocuğum

yürek değil

bu bir evren

sevmek değil bu bir korku

buna bilmek n’eylesin

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, Turkuaz yeşil, sarı, turuncu boyalı, palmiye ağaçları, tandem bisiklet resmi olan konteynır. Önünde bisiklet koymak için 4 bariyer demir. Sağda bisiklet tamir kiti. Solda giriş kapısı, önünde bisikletim KUZ dayalı. Yanında turuncu çantalarım yerde duruyor. Etrafta ağaçlar. Yer kilitli beton taş ile kaplı.

IMG_20210801_120844

Hava sıcak mı sıcak, buram buram terliyorum. Bu yaz aşırı sıcaklar yüzünden durduğum yerde sürekli terliyorum. Terledikçe bol su içerek sıvı kaybını karşılamaya çalışıyorum sürekli. Bazen rüzgar da esmiyor. Bakalım ne kadar sürecek bu sıcaklar. İnsanın sıcak havada canı hiç bir şey yapmak istemiyor. Sürekli gölgede durmak, vantilatör karşısında serinlemeye çalışmak. Daha sıcak havalarda iyice bunalınca klimayı açıp odayı 18 dereceye indirip rahat nefes almaya çalışıyorum. En ufak bir iş yapmaya kalksan, ya da alış verişe gitsem atlet ve tişört su içinde kalıyor terden. Günlerin sıcak gittiği gülerde Eşpedal dernek başkanı Fatih Söylemez telefon ile aradı. Beni Eşpedal’ın yapacağı kamplı tura davet etti. 9 – 10 Günlük bir tur olacağını, üç yerde kamp yapılacağını ve pilotluk yapmamı istedi. Nedense içimdeki garip bir hisle kabul ettim teklifini. Halbuki yaz günlerinin en sıcak olduğu günlerde bisiklet sürmüyorum genellikle. Güneşin yakıcı sıcağı bir yandan, terlemek bir tandan buna nasıl dayanacaktım. Dedim ya içimde garip bir his  benim bu tura katılmamı istiyor. Hadi bakalım hayırlısı.

Fatih ile detayları, neler yapılacak, kamp yerleri, rotaları konuştuk. Bir de 10 tane tandem bisikleti Edremit’in Zeytinli köyüne nasıl götüreceğimizi. Neyse Aksel bisiklet firmasında çalışan Muhlis Dilmaç fabrikanın römorku ile tandem bisikletleri götüreceğini ayarladı. Eh madem römorkla gidecek ben de Muhlis Dilmaç’ı telefonla arayıp birlikte götürelim dedim. O da olur deyince iş bitti. Tandem bisikletleri kolayca yükleyeceğimiz Eşpedal’ın İnciraltı kent ormanındaki engelliler merkezinde bulunan konteynırdan alacağız. Daha önce bisikletlerin hepsini konteynıra getirmelerini söyledik.

1 Ağustos Pazar günü Öğlen 12 gibi İnciraltı kent ormanına daha önceden hazırladığım kamp çantalarımla birlikte geldim bisikletimle. Bir süre sonra Fatih Söylemez gelip kapıyı açtı. Muhlis Dilmaç ta römork ile çıka geldi. Bisikletleri tek tek dışarı çıkarıp konteynıra yüklemeye başladık. Bize yardımcı olan Eşpedal üyesi Ali var.

Arabanın arkasına takılı römork, tandem bisikletler, Fatih başkan, Ali ve Muhlis Dilmaç dut ağaçlarının gölgesinde tandem bisikletleri nasıl yükleyeceğiz diye düşünüyorlar.

IMG_20210801_122607

Neyse bir ters bir düz, kimisinin gidonunu çevirdik, kimisinin selesini söküp düzgünce kasanın içine yerleştirdik tandem bisikletleri. Bir tane de normal bisiklet. Benim kamp çantalarımı da kasanın içine koyduk. Kasa demirlerindeki iplerle bisikletleri birbirine bağladık bir güzel. Kasanın içini çekiyorum, battaniye ve kartonlar destekli bisikletler. Turuncu çantalarım solda.

IMG_20210801_124005

Bisikletim KUZ konteynır içinde bıraktım. Tur boyunca burada kalacak. Tandem bisikletleri yükledikten sonra yola çıktık. Arabayı Muhlis Dilmaç sürüyor, ben de yanında oturuyorum. Zamanımız çok, muhabbet ediyoruz, az biraz dedikodu. Öğlen zamanı geçti, karnımız acıktı. Muhlis Dilmaç bana nerede yemek yiyelim diye sorunca ben de Buruncuk köyünde güzel köfte yapıyorlar diyerek köfte ekmek yedik. Burada hem taze, hem de porsiyonlar ucuz. Bir de tırlar ve kamyonlar sürekli burada  durup yemek yiyorlar. Tır ve kamyonların durduğu yerde her zaman mola verip bir şeyler yiyebilirsiniz. Buruncuk köyü de böyle bir yer. Köfteleri yiyip karnımızı bir güzel doyurup yola koyulduk. Yine muhabbete başladık. Yolda giderken cep telefonu ile canlı yayın yaptık arabanın içinde. Bu aralar aşırı sıcaklar yüzünden Ege ve Akdeniz bölgelerinde ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Orman içindeki canlılar ve ağaçlar yandı. İçimiz acıdı ve nedense bir türlü söndürülemiyor. Günlerce yanan ormanlar bir çok köyü de yakıp geçti. İnsanlar öldü, hayvanlar telef oldu. Binlerce orman hayvanı, arılar, böcekler tamamen yok oldu. İçimizin acıdığını canlı yayında duyurduk. Söz geldi dolaştı Urim Baba’nın kahvesine. Ben de kahve olayını anlattım. Böylece yolun nasıl bittiğini anlamadık bile.

Canlı yayın bittikten sonra cep telefonum çaldı. Arayanın numarası kayıtlı değil. Bir kadın sesi, kendini tanıttı. Ntv radyoda bisikletçiler ile söyleşi yaptığını, benimle söyleşi yapmak istediğini söyledi. Ben de olur deyince yarın telefon ile arayacağını söyleyip kapattı. Bakalım nasıl bir söyleşi olacak.

Neyse sözü fazla uzatmayayım. Zeytinli deki Davut’un yeri kamp ve piknik yerine vardık. Her tarafta mangallar yanıyor, ortalık duman dumana. Yanık et kokusu çınarların altını kaplamış durumda. Etraf aşırı kalabalık, araç park edecek yer yok denecek kadar. Kamp yeri görevlisi ile konuştuk nerede kamp yapacağız diye. O da yer gösterdi. Bu gün Pazar ve ortalık çok kalabalık. Römorku buraya bırakamayız. Pek güvenli değil. Fatih başkanı aradık belediyede bir yerde römorku bırakalım diye. Belediye görevlisinin telefon numarasını verdi. Görevliyi arayıp güvenli bir yer belirlemesini söyledik. O da belediyenin Edremit’teki park yerine gelmemizi söyleyince duman ve et kokusundan kurtulmak için hemen ayrıldık oradan. Tam yola çıktık ki telefon çaldı, arayan belediye görevlisi idi. Bize Zeytinli deki itfaiye yerine gitmemizi söyledi. Zeytinli içinde itfaiye yerini sorarak bulduk. Kapıdaki güvenlik görevlisi bizim geleceğimizden haberi vardı. Park edeceğimiz yeri gösterince römorku yanaştırıp arabadan ayırdık. Muhlis Dilmaç fazla zaman geçirmeden yola çıktı. İzmir’e dönecek. Muhlis Dilmaç’ı uğurladım. Güvenlik görevlisine bu gece burada çadır kuracağımı söyleyince ilk başta olmaz dese de çadırı kuracağım yeri gösterip, sabah erkenden çadırı toplayacağımı, bu konuda endişe etmemesini söyledim.

Akşam yemeği için Zeytinli köy merkezine geldim. Köfte ekmek ile karnımı doyurup çay bahçesinde çayımı içtim. Sonra itfaiye garajına döndüm. Akşam kararınca çadırımı tuvalete yakın kurdum. Güvenlik görevlisinin endişesi sabah erkenden iş makinalarının yapacağı manevrada çadırın engel olacağı. Çadırı kurduğum yer tuvaletin yanı ve araçların gireceği bir yer değil. Akşam kahvemi içip fazla geç olmadan yatıp uyudum. Sabah daha gün yeni ağarmaya başladıktan sonra uyandım. Uykumu almışım, keyfim yerinde. Çadırda uyumak gibisi yok. Kalkar kalkmaz hemen çadırı toplayıp römorktaki çantama yerleştirdim. Sabah kahvesini içmek için hazırlıkları yapıp katlanır bez sandalyeye oturunca sanki kapandı gibi. Bir de baktım ki çubukların takıldığı plastik yuva bir yerden kırılmış. Sandalyeyi kurulu bırakmıştım römorkun içinde. Bez gerdiğinden plastik fazla dayanamadığı için kırılmış olmalı. Kahvemi içtikten sonra sandalyeyi toplayıp çantama koydum. Artık sandalyem yok, eve gidince onarırım.

Sabah kahvaltısı için Zeytinli köyüne gittim. Gevrek satandan iki gevrek alıp ne kadar deyince 5 Lira dedi. İzmir’de bile 2 Lira olan gevrek burada nasıl 2.5 Lira olur diyerek gevrekleri geri bıraktım. Kazık yemenin anlamı yok, ben gevrek yemek istiyorum. Kahveye gidip bir çay içeyim dedim. Çay içerken kahveciye gevreklerin neden bu kadar kazık olduğunu söyleyince kahveci bana gevrek fırınının yerini gösterdi. Burada gevrek 2 Lira. Hemen gidip 2 gevrek aldım. Bakkaldan da tulum peyniri. Kahvaltılık hazırdı, hemen kahveye gidip duble çay ile gevrekleri yedim. Öğlene kadar bir kez itfaiye garajına gidip geldim. Hem römorku kontrol hem de biraz dinlenmek için. Öğlene doğru tekrar çay bahçesine geldim. Gölgelik yerde, yerleri sürekli sulayan kahveci zemini kuru bırakmıyor. Sıcaklık yerleri çabuk kurutuyor.

Ntv radyoda ki kadın aradı, neler konuşacağımızı, başımdan geçen ilginç bir kaç olayı ve Urim Baba’nın kahvesinden bahsetmemi istedi. Ben de unutmayayım diye kahvenin yaz boz kağıdına söyleyeceklerimi kısa notlar halinde yazdım. Bir süre sonra beni aradı. Hava sıcak olduğundan kahvenin içi boştu, içeride, sessiz ve kuytu bir yerde telefon ile söyleşimizi yaptık. Bisiklet turlarında başımdan geçen ilginç olayları, bisiklet turlarımı ve Urim Baba’nın kahvesini anlattım. Kahveyi nerede, ne zaman yaptığımdan bahsettim. Urim Baba’nın kahvesi İnciraltı kent ormanında, Çakalburnun’da her Cumartesi günü Saat 13:00 te, gün batasıya kadar kahve yaptığımı anlattım. Kahvenin beleş olduğunu, sadece fal bakmadığımızdan bahsettim. Bize gerekli olan sadece muhabbet. Böylece 15 – 20 dakikalık bir söyleşi oldu. Telefon kulağıma dayalı olunca kulağım hem havanın hem de telefonun sıcaklığından terledi. Telefondaki kadın söyleşinin Cumartesi öğlen 13:00 ten sonra yayınlayacağını söyledi ama ben kamp yerinde söyleşiyi tamamen unuttuğumdan maalesef dinleyemedim kendimi.

Çay bahçesini çekiyorum, mavi, yeşil, kırmızı renkli sandalyeler. Tenteli olan köfteci dükkanı ve çay bahçesinin üstü palmiye dalları ile gölgelik yapılmış. Çam ağaçları da var bahçede.

IMG_20210802_144801

Öğleden sonra Eşpedal üyeleri geldiler. Pilotlardan 10 kişi geldi bisikletleri almaya. Römorktan tandem bisikletleri indirip hazırladık. Ben de kendime bir tandem bisiklet ayırıp eşyalarımı bagaja yükledim. Yakında olan kamp alanına gelerek bize ayrılan yerde çadırları kurmaya başladık. Ben de uygun bir yere çadırımı kurdum. Eşyaları içine yerleştirdim. Evim hazır artık. Mavi renkli çadırım, giriş yerindeki tente kısmı açık. Çadırın üzerinde havlu ve tişörtüm kuruyor güneşte.

IMG_20210802_164213

Herkes çadırları kurdu, bu gün dinlenme ve toplanma günü olduğu için bisiklet sürmeyeceğiz. Piknik alanı Akçay çayının kıyısına kurulmuş. Burada akan çay önüne setler yapılıp havuzlar oluşturulmuş. Biz de hadi bu havuzların keyfini çıkaralım deyip su donlarını ve havlularımızı alarak yüzmeye gidiyoruz. Çadır kamp alanında renkli çadırlar sıralı kurulmuş. Alan düz ve çınar ağaçlarının gölgesi kaplamış. Eşpedal üyeleri soyunup su donlarını giymiş halde yürüyorlar bana doğru.

IMG_20210802_164246

Çay önüne taş ve topraktan bent örülüp suyun önü kesilmiş. Burası geniş bir havuza dönüşmüş durumda. Derinliği belden biraz yukarıda. Burada rahatça yüzülebilir. Suya girmiş olan arkadaşların resmini çekiyorum.

IMG_20210802_164918

Tamamen suya girenleri bir poz daha çektim. Herkes yarı beline kadar suyun içinde bana el sallıyorlar. Göletin kıyıları çınar ağaçlarının gövdeleri var. Ağaçlar gölete gölge yapıyor. Güneş ışıkları çok az vuruyor.

IMG_20210802_170537

Su bendinin bir yerinden az miktarda taşların arasından akıp gidiyor. Bu çayın ismi Akçay. Denize döküldüğü yere Akçay ismi verilmiş. Binlerce yazlık ev yapılmış deniz kıyısına. Bir kasaba gibi.

IMG_20210802_170611

Bentten sonra çay az da olsa akmasına devam ediyor yatağında. Akarken de doğal olarak küçük göletler oluşturmuş kademeli olarak.

IMG_20210802_170615

Boydan boya bendi çekiyorum karşı kıyıya kadar. Kavak ağacı gölgesindeyim

IMG_20210802_170709

Cep telefonumu havluma sarıp ben de giriyorum gölete. Su serinletiyor Ağustosun bunaltıcı sıcağında. Bir süre yüzüyorum arkadaşlarla. Hepimizin yorgunluğunu aldı suya girdiğimizden. Su harika terapi oluyor. Hem terimizi hem de yorgunluğumuzu aldı. Suda bir süre eğlendikten sonra çıkıp bahçe hortumu ile duşumu aldım. Terli olan atletimi de yıkatıp suyunu sıktıktan sonra çadırımın üzerine kuruması için seriyorum. Merve ile Pınar duş almak için bastonları ile yürüyorlar. Merve önde Pınar arkasında beton taş döşeli yolda.

ca1df80b-0177-4942-bfc6-151483d9f533

Hava sıcak, üzerime bir şey giymiyorum. Bu arada Akçay’da oturan bisikletçi dostum Muammer Kızak bisikleti ile yanımıza geldi. Epeydir görüşmemiştik, hasretle kucaklaştık. Yemek zamanına daha var. Bize ayrılan yerdeki piknik masalarını yan yana dizdik. Piknik masasına oturup muhabbet ediyorum Muammer abi ile. Yanımızda Şevket Kaplan, Mehmet ve Fatih var.

4aee7da9-cf4a-47fd-b719-08e739ceac9b

Akşam yemeğimiz geldi, hep birlikte yemeklerimizi piknik masalarında neşe içinde yedik. Hava iyice karardı, piknik masalarında oturduk. Eşpedal dernek başkanı Fatih Söylemez bizlere hoş geldiniz diyerek sözlerine başladı. Kamp amacını, diğer kamp yerlerini, gezeceğimiz rotaları anlattı. Güzel bir kamplı bisiklet turu olacağını belirtti. Fatih başkan konuşmasını bitirince sıra geldi tanışmaya. Bu tanışma oyun biçiminde olacak. İlk başlayan adını soyadını söyledikten sonra kendini kısaca tanıtıp bir nesne seçecek. Seçtiği nesnenin kendine ne ifade ettiğini belirtecek. Sonra yanındaki arkadaşı kendini tanıtıp seçilen nesne hakkındaki düşüncelerini anlatacak. Kendine ne ifade ettiğini belirttikten sonra kendini ifade eden bir nesneyi söyleyecek. Neden seçtiğini, kendine ne ifade ettiğini anlatıp sözü yanındaki arkadaşa devredecek. Böylece herkes hem kendini tanıtacak hem de bir derece kendini ifade ederek tanışma sağlanmış olacak. Güzel bir tanışma oyunu. Hem sohbet, hem düşüncelerimiz, hem de fikirlerimiz karşılıklı ifadelerle pekiştirilmiş olacak. Sıra bana geldiğinde kendimi tanıttım kısaca. Zaten çoğu beni tanıyordu sosyal medyadan. Şimdi karşılarında canlı görüyorlar. Kendime kuş tüyü seçtim. Bana ne ifade ettiğini kısaca anlattım.

“Kuş tüyü özgürlüğü ifade ediyor. Yollarda, bisikletimle, kendi gücümle her yere gidebiliyorum. Kuş tüyünü kendime sembol olarak seçtiğim için bisikletimin gidonunda sürekli bir tüy taşırım. Neden kuş tüyünü seçtim? Gidonumdaki kuş tüyü bir kartala ait. Kartal yol kenarında bir aracın çarpması sonucu ölmüştü. Ben de kanatlarını koparıp yanıma aldım. Kanatlarının birinden bir tüy koparıp gidonuma taktım. Bisikletim harekete geçtiğinde kendi rüzgarını oluşturuyor. Tüy de bu rüzgarı hissediyor. Böylece kartal ölmüş olsa da ruhu rüzgarı hissedecek bisiklete bindikçe. Özgürlüğü ruhlarımız hissedecek kartalla birlikte. Kendi rüzgarımız buna neden olacak.”

Piknik masalarında yan yana oturmuş muhabbet ederken resmini çekiyorum direkteki parlak ışık altında. Körlerin kullandığı baston fosforlu ışık saçıyor turuncu renkte.

IMG_20210802_210941

Gecenin geç vakitlerine kadar muhabbet ettik. Bu arada herkese kahve yaptım dörder kişilik. Herkes kahvemi içti. Uyku ağır basınca çadırıma girip tatlı düşlere dalıp yarına güzel başlamak için uyudum.

Bu gün bisiklet sürmediğim için harita yok.

100. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu Gelibolu 1. Gün

17 Mart 2015 Salı

Üçkuyular – Alsancak – Aliağa – Akçay – Altınoluk

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

beni koyup koyup gitme

ne olursun

durduğun yerde dur

kendini martılarla bir tutma

senin kanatların yok

düşersin yorulursun

beni koyup koyup gitme

ne olursun

Atilla İlhan

 

Öne çıkmış olan görsel, Zeytin ağaçları arasında giden yolda iki bisikletçi.

20150317_152141

Keşan dağ bisiklet festivalinden sonra kış boyunca uzun bir tura çıkmadım. İzmir yakınlarına günü birlik turlar ve günlük kullandığım bisiklet sürüşü bana yetti. Geçtiğimiz yıl bir çok tur yaptım. 2015 yılı için kafamda oluşturduğum turları kış aylarında belirledim. İlk olarak Çanakkale şehitlere saygı turu var. Ardından kendimin de içinde olduğum Az bilinen antik kentler turu. Mayıs ayında ise Denizli bisiklet festivali, bir hafta sonra da Burdur Salda gölü festivali var. İkisini bir arada çıkarırım. Malatya dan sevgili dostum Mustafa da bu yıl düzenleyeceği Nemrut bisiklet turuna davet etti. Daveti de geri çeviremedim. Yaz ortasında kendimin düzenlemeyi düşündüğüm ve çalışmalarını yaptığım Uluslar arası Kosova bisiklet turu. Son olarak ta bir çok kez gitmeye hazırlanmama rağmen bir türlü gidemediğim Antalya bisiklet festivali. Zaten hep Antalya dan dostlar çağırmakta. Mutlaka bu yıl gidecektim. Mersin de Zerrin Aslantaş bu yıl yine festival yapacak ve Antalya festivalinden 1 hafta sonra yapmaya karar verince aşağı yukarı bu yıl ki turlarım belli oldu.

2015 Yıl içinde yapacağım turlar belli olunca evdekilere şu şu şu tarihlerde ben yokum haberiniz olsun diyerek iznimi aldım. Kosova da 1 yıl önce kurduğum Perşembe akşamı bisikletçileri yıl dönümü olması ve yeğenlerimin beni ziyaretine gelmesi nedeni ile Ocak ayında yeğenlerle birlikte Kosova’ya gittim. Hem PAB Prizren’de 1. yaşını kutladım hem de Kosova bisiklet tur programı yaptım 2 ay boyunca.

İzmir’e döner dönmez daha 3 gün oldu ki Az bilinen antik kentler turu için keşif yapılacaktı hafta sonu. Yıl sonundan önce aldığım Kıytırık ismini verdiğim römorku da test edecektim. Aldığımdan beri de kullanmadım Kıytırığı. Bakalım nasıl olacak deyip bisiklete takınca arka tekerlek römorkun çatalına değiyordu. Bacanağın çalıştığı atölyede değen yeri biraz ezdik. Tekerlek ile çatal arası çok az mesafe vardı. Şimdilik idare ederim diyerek 2 günlük keşif turuna çıktım. Kıytırıkta fazla eşya da yoktu, çadır, uyku tulumu ve mat. İlk başlarda iyi gidiyordu ve kullanışı rahattı römork ile birlikte. Benim sol ayağım sağ ayağımdan daha kuvvetlidir. Topa da daha çok sol ayakla vururum. Çandarlı dikili arası yokuşlar başlayınca sola göre daha zayıf olan sağ dizim ağırmaya başladı. Ertesi gün dizimde ağrı şiddetlendi. Eyvah bakalım ne olacak bu ağrının sonu.

Bu yıl Çanakkale şehitlere saygı turu biraz bisiklet camiasında tartışmalara neden oldu. Valilik bir şirkete vermiş organizasyonu. İşin içine şirket te girince bir gece çadır ve sabah kahvaltısı için 65 TL isteyince tartışmalar büyüdü. Bu tartışmalara girmedim ama Gelibolu dan Hüseyin Şahin ben turu yaparım hem de düşük bir maliyetle diyerek işe soyundu. Bizde tura yardım için görev alacaktık. Hüseyin Şahin ile birlikte Gelibolulu olan Şafak Omaç birlikte gidilecek yolları keşfetti. Bizler de Az bilinen antik kentler tur düzenleyicileri olarak grubu sağ salim şehitlikleri dolaştıracaktık.

Az bilinen antik kentler turu için yaptığımız keşiften dönerken yolda bizim Dengesiz İrfan ve Tamam ile karşılaştık. Onlar erkenden Çanakkale yolunu tutmuşlar. Eh yolcu ettik onları, Gelibolu da buluşuruz dedik. Eve döndük keşif turundan ama dizim ağrımaya devam ediyor. Ertesi gün de yarımada projesi olan Efes Mimas bisiklet yolu için keşif turu yapılacaktı. Dizimin ağrıması nedeniyle katılmaktan vaz geçtim. Salı günü yola çıkmam gerek Gelibolu’ya doğru. Bir gün dinlendim, sıcak su ile dizimi masaj yaptım gün boyu. Bu arada Gelibolu’ya nasıl gideceğim diye karar vermeye çalışıyorum. Bir taraftan da dizde ağrı var.

Akşamdan hazırlığımı yapıyorum, Kıytırığa ve bagaj çantalarıma eşyalarımı yerleştirdim. Kıytırık olunca yerim çok genişledi. Salı sabah yola çıktım, artık kervan yolda düzülür deyip. İlk önce Alsancak metro istasyonuna gideceğim.

İşte bisikletim KUZ ve Kıytırık. Güzel bir ikili oluşturdular. Arkası deniz, hava parçalı bulutlu.

20150317_092717

Metroya biniş saati olan 09:30 da istasyona girerek trenin gelmesini bekliyorum. Güvenlikçi arkadaş beni böyle görünce ilgisini çekti ve başladık muhabbet etmeyen. İlk önce nereden geliyorsun ile başlayan sohbet resim çekilmeye kadar gitti. Kıytırık pratik çıkarılıp takılıyor, tren gelmeden çıkarıyorum. Güvenlikçi beni, KUZ’u ve kıytırığı çekiyor istasyonda.

20150317_094849

Tren geldikten sonra kıytırık ve KUZ’u yerleştiriyorum ilk vagona. Aliağa’ya doğru gitmeye başladık. Giderken İrfan aradı telefonla. Hava çok rüzgarlı, tam da karşıdan esiyormuş. Ayvalık tan çıkmışlar yola yavaş ilerlediklerini söyledi İrfan. Bana otobüsle Akçaya gel orada buluşalım deyince aklıma yattı bu fikir. Hem diz ağrım biraz daha dinlenmiş olur hem de rüzgara karşı zorlanırdım açıkçası. Bu arada 2 gün kazanmış oluyorum. Aliağa da metrodan inip otobüslerin kalktığı durağa geldim. Gerçekten de İrfanın dediği gibi rüzgar şiddetli esmekte. İmkanı yok kıytırıkla gidemem. Otobüse kıytırıkla birlikte KUZ da yerini alıyor. İzmir Akçay otobüsü de boş, birkaç kişi var ve bagajlar bomboş. Otobüs boş olunca dolmuş gibi her elini kaldıranı alıyor. Yolda binenlerin çoğu Ayvalık ta iniyor, otobüs yine boş. Otobüsün boş koltuklarını çekiyorum.

20150317_125447

Otobüs Akçaya vardı bile, 3 saate yakın yolculuk sürdü. Kuz ve kıytırığı bagajdan indirip bisiklete taktıktan sonra İrfan ile buluşacağımız sahile doğru gittim. İrfan ve Tamam da bir tıra binerek Akçay’a doğru geldiklerini telefonla öğrendim. Kıytırık, KUZ ve deniz. Kıytırık’ın arkasında iki çubukta üçgen flama var, biri turuncu, diğeri sarı renkte.

20150317_134150

Beklediğim yerde lokanta var, öğle yemeğini yiyeceğiz İrfan ve Tamam gelince. Kuz park halinde.

20150317_134206

Beklemem uzun sürmedi, İrfan ve Tamam yanıma gelince birisine resmimizi çekmesini rica ediyoruz. O da çekiyor üç dengesizi birden bisikletlerimizle birlikte.

20150317_135754

Yemeği yedikten sonra yola çıkma zamanı deyip çıkıyoruz birlikte. Ana yolda bir süre gittikten sonra 1.5 Kilometre az yukarda olan Tahtakuşlar köyündeki müzeye gidelim diye karar verdik. Tahtakuşlar köyüne doğru tırmanmaya başladık. Tamam ile İrfan önde, zeytinlikler arasında gidiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150317_152141

Tahtakuşlar köy girişinde bulunan müzeye yokuş ta olsa kısa bir sürede vardık. Tabelada; Tahtakuşlar köyüne hoşgeldiniz. Atatürkçü düşünce derneği, Güre şubesi yazılmış.

20150317_153003

Müzeye geldik ama müze kapalı, o yüzden gezemiyoruz. İrfan ve bisikletlerimiz müze önünde.

20150317_153207

Müzenin altında hediyelik eşya satan dükkanı geziyoruz. Madem geldik bir şeyler görmemiz gerek. Takılar, bileklikler, zincirler, incik boncuk dolu raflar. Benim pek merakım olmadığı için bir şey satın almıyorum. Sadece birer soda içmekle yetindik.

20150317_153325

Özel Alibey KUDAR Etnografya müzesini kuran ve işleten Alibey KUDAR emekli bir köy öğretmeni. Köy Enstitü mezunu olan Alibey emekli olduktan sonra ilk özel Etnografya müzesini kuran kişi. Bir çok tarih – kültür araştırmaları kitabı yayınlamış. Müzenin kültür araştırma dizi yayınlarından “Doğadan Seçme Bilgiler” kitabını imzalatıyorum.

20150317_153840

Tahtakuşlar köyünden iniş çıktığımızdan daha kısa bir sürede iniyoruz ana yola. Bir süre ana yolda ilerledikten sonra hava kararmadan kamp atalım diye karar verdik. Her zaman kaldığımız Altınoluk deniz kıyısında bulunan otelin yanındaki kumsala vardık. Zaman geçirmeden çadırları kurup eşyaları içine yerleştiriyoruz.

20150317_171721_HDR

Akşam yemeğini yapıp yedikten sonra mekanı işleten Hüseyin ve ailesi ile yanan kuzinenin başında oturup çayları içiyoruz bir güzel. Hüseyin ve eşi burada kalıyor sürekli olarak. Oğlu, gelini ve torunu akşam oturmaya gelmiş. Eh biz de onlarla birlikte çay, muhabbet iyi zaman geçirdik. Buralarda gece havalar daha soğuk İzmir’e göre. Kuzine de zeytin odunu yanıyor gürül gürül. Üstünde çaydanlık, çay demlenmiş, sıcak sohbet demli çay ile beraber içimiz ısınıyor.

20150317_192311_HDR

Fazla geç olmadan Hüseyin ve ailesine teşekkür edip çadırlara giriyoruz ama dışarısı epey soğuk. İrfan’ın çadırına girip bir süre sohbet ettik. Uzun süredir görüşmedik, birbirimize anlatacaklarımız çok. Hazır muhabbet koyulaşınca birer kahve içelim diyerek kahve pişirip muhabbete kattık. Çadırın içinde üç kişi elçek resim çekiyorum.

20150317_195347_HDR

Muhabbet bitmiyor, ben fazla yol yapmadım, o yüzden yorgun değilim. Sadece sağ dizimde ağrı devam ediyor. İrfan ve Tamam Ayvalık’tan çıktıklarından sonra rüzgar epey yormuş ikisini de. Uykumuz gelince kaçırmadan yatmalı diyerek yatıyoruz kendi çadırımızda.

Bu gün yaptığım yol toplam 34 kilometre civarında.

Yaptığım yolun haritaları aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 11. Gün

11 Nisan 2014 Cuma

Kaz dağı – Avcılar köyü – Akçay – Otogar Konak – Ev

(Kör arkadaşalar için betimleme yapılmıştır)

 

LODOS

Gökyüzünde bir yerlerde korkunç bir savaş var!

 Ucu bucağı yok

 Öyle sesler duyuyorum ki

 Öfkeyle savrulan kılıçlar gibi

 Kesiyorlar günahsız zeytin dallarını

Kırıyorlar öldürüyorlar !

 Bir tek kuş kalmamış kanat çırpan

 Kediler köpekler kuytu bir sığınak bulmuş

Oldum olası ürktüm ben bu savaştan

 Savaşın adı Lodos …

Nilgün Ünveren    31/01/2015

 

Öne çıkmış olan görsel, Uçurum kenarına üç kişi oturmuşuz, önümüzde Akçay ve Edremit körfezi var.

 

Yüksek rakım olmasına rağmen yağmış yağmurdan iyice yıkanmış hava gece iyi uyumama neden oluyor. Uykunun en güzel tarafı gün ağarmaya başladıktan sonra çamların yeşil yaprakları karbondioksit vermeleri birden bire oksijen vermeye başlaması ile oluyor. Uykunun bu bölümünde rüyalar görmeye başlıyoruz. Hem de renkli rüyalar. Ormanın içinde egzoz ve diğer sanayi kötü gazlar yok. Sadece karbondioksit olduğundan fotosentez yapmaya başlayan yapraklar karbonu kendine saklayıp oksijen atomunu dışarı soluduğunda iyice saf olan oksijeni soluduğumuzda gördüğümüz rüyaların iyice renkli olmasına neden oluyor. Buna bir de cıvıl cıvıl kuş sesleri sanki cennette uyumuşuz gibi. Gördüğümüz bu renkli rüyalar sabah daha dinç ve diri kalkmamıza neden oluyor.

Zinde uyanıyorum bu sabah, düşünceler duru ve temiz. Kaslarım dinlenmiş harekete hazır durumda. Kalkar kalkmaz ilk önce çadırı ve eşyaları topluyorum. Arkadaşlar da uyanıp toparlanıyorlar. Ardından güzel bir kahvaltı yaptık. Eşyaları bisiklete yükleyip yola çıkmaya hazırız. Son defa içerileri kontrol ediyoruz bir şey unuttuk mu diye.

Bu gün Sarıkız zirveye çıkacağız, eğer yolu bulabilirsek. Hep birlikte yumuşak toprak zeminde gitmeye başladık. Dün yağan yağmur yolun zeminini iyice yumuşatmış. Bazı yerlerde küçük su birikintileri var. Ama genelde zemin iyi. Orman yolunda üç bisikletli önümde gidiyor.

110420146577

Ormanın içindeki toprak yolda hafif aşağı doğru inişe geçtik. Hava tertemiz, bol oksijen ciğerlere dolarak bize güç veriyor.

110420146578

Sabahın serinliği var, rüzgarlıkları giydik. Üşütmemek gerek. Mustafa önümde, diğerleri epey ileride gidiyor.

110420146579

Yol bazen kuru dere yatağından geçiyor, Arkadaşlar ileride.

110420146580

Padişah pınarları mevki olan yere geldik. Hala 1000 metrenin üzerindeyiz. Buranın rakımı 1120 metre. Kimseler görünmüyor ortalarda bizden başka.

110420146581

V biçiminde arazide çamlar yamaca göre değil de teraziye göre dik çıkmış. Yeni çam fidanları da büyümekte.

110420146582

Dünkü yağmurdan dereler coşmuş durumda, her taraftan sular fışkırıyor. Rehberimiz İrfan arada durup yön tayini yapıyor. Etrafı iyice gözlemleyerek nereye doğru gideceğimizi kestirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de kimseyle konuşmuyor, kimseye de cevap vermiyor. Artık bunu iyice öğrendiğimizden onu öylece etrafı dinlemesini, görmesini sessizce izliyoruz sadece. Küçük bir dere akıyor, ileride İrfan durmuş etrafa bakarken orman içinde.

110420146583

İrfan’ın nereye gidileceğini düşünürken bekliyoruz. Beklerken de kesilmiş ağaç kütüğü ile bisikletleri ve arkadaşları çekiyorum.

110420146584

Genç çam ağaçları gözüme çarpıyor. Orman sürekli kendini yeniliyor. Yaşlı çürümüş ağaçlar devrilip yerine genç çam ağaçları alıyor. Yağmur da çam ağacını yıkamış, yeşil rengin tonu da göze çok hoş bir renkte çarpıyor.

110420146585

Bulutlar Kaz dağlarını henüz terk etmiş değil. Hala tepelerde dolaşıp duruyorlar. Bakalım şansımıza, yağacak mı bu gün. Şimdilik parçalı bulutlu, bulutlar üzerimizden geçip gidiyor. Daha çok güneş görüyoruz. Ama ne olacağını kestirmek güç, her an yağabilir. Bizler hazırlıklıyız her daim. Yağsa da gideceğiz hedefimize doğru.

110420146586

Bazı bulutlar vadiye inmiş sanki uykusu gelmiş öylece uzanmış.

110420146587

Bazen de çoğalıyor bulutlar. Dağı sarıp sarmalıyorlar.

110420146588

Yine yolun çatalında rehberimiz durup Sarıkız yolunu bulmaya çalışıyor. Bisikletim KUZ İrfan’ın yanında.

110420146590

Sağdaki yol hiç kullanılmamış, biz soldaki yola giriyoruz. KUZ yol çatağında.

110420146591

Bazı çam ağaçlarında asalak bitkileri görüyorum. Bu bitkiler toprakta kök salacam diye uğraşmadan ağaçların gövdelerinde, dallarında ağacın topraktan çektiği öz suyu hazırlop kendileri de yararlanmaktan çekinmiyorlar.

110420146592

Tertemiz havada bisiklet sürmek çok keyifli. İnanılmaz yollardan gidiyoruz. Hem de hiç karbon salınımı yapmadan kendi gücümüzle. İki pistonumuz var, bunlarla pedal çevirip doğayı kirletmeden, resimde gördüğünüz gibi yemyeşil çamların içinde bisiklet sürüyoruz. Daha ne isteyebilir ki insan?

110420146594

Sarıkız oralarda bir yerde  bizi bekliyor. Gitmeyi arzuladığım yerlerden biri Sarıkız. Ulaşılmaz gibi görünüyor ama ulaşacağız bir türlü. Hedefimiz Sarıkız zirvesi.

110420146595

Normalde hafif yokuş aşağı gitmemize rağmen bisiklet sanki çok ağır ve gitmiyormuş gibi. Pedal çevirmeden gitmek imkansız. Bunun nedenini arkaya dönüp baktığımda anlıyorum. Tekerlekler yumuşak toprağa iyice gömülerek gitmiş. Yağan yağmur toprak zemini iyice yumuşatmış. Yüklü olan bisikletlerimiz de yumuşak zeminde iyice batınca haliyle gitmek te zorlaşıyor. Bisikletim KUZ park halinde yolda. Solda ağaç kütüğü oyularak yalak yapılmış. Çeşme ise dal parçası kanal olarak oyulup suyun kanaldan akması sağlanmış.

110420146597

Sanki ormanda kaybolmuşuz gibi, bizden başka kimse yok görünürde. Sabahtan beri henüz kimseyi görmedik. Ormanda kaybolmak ne güzel, telefon çekmiyor, internet yok. Şehir gürültüsü, trafik sıkışıklığı yok. Kırmızı ışıkta geçen kimse olmuyor ormanda. Zaten trafik lambaları da yok. Dünyanın var olduğunu burada anlıyorum.

110420146598

Yine bir çatal ve İrfan, ellerini kalçalarına koymuş bizi bekliyor. Şu yöne gideceğiz diyor, biz de o yöne gidiyoruz. Ben nereye gideceğimiz konusunda hiç düşünmüyorum dert te etmeden. Dengesiz İrfana güvenim tam. Kaz dağlarında kaybolmuş gibi görünsek te bizleri hedefimize götüreceğinden eminim.

110420146599

Bazı yerlerdeki ağaçlar neredeyse yolu kapatmış durumda. Yol ürkütücü görünüyor. Yolun ortasında çıkmış olan çam fidanları buralara uzun zamandır insan eli değmemiş gibi. Buna ormancılar da dahil. Sanki buraları unutulmuş, hafızalardan silinmiş. Bir zamanlar açılmış olan yol bir daha hiç gelinmemiş gibi. Bisikletim KUZ yol ortasında.

110420146600

Çam fidanları neredeyse yolu kapatacaklar gibi. Eğer belli bir süre daha gelinmezse yol tamamen ağaçlarla kaplanacak ve bize geçit vermeyecek. Mustafa yanıma gelerek az önce sol yamaçtan bir domuzun bana geldiğini görünce bağırarak domuzu kaçırdığını söyledi. Ben de hiç farkında değildim, Mustafa çok korkmuş domuzun bana doğru geldiğini görünce. Elçek kendimi ve bisikletimi çekiyorum ormana dönüşmek üzere olan yolda.

110420146601

Yol birden bire bitti, haydaaa nasıl biter yol? Sağa sola bakındık herhangi bir taraf ta yok. Sağımız solumuz uçurum, radar karşı tarafta duruyor. Yanından geçmemiz gerekirken yol bıçak gibi birden bire kesildi. İrfan da buna çok şaşırıyor. Hesabı, yönü, pusulası şaştı. Buradan öyle görünüyor ki Sarıkız’a ulaşmamız olanaksız. İrfanın dediğine göre gece kaldığımız yerden önce sapağın birini kaçırmışız. Sapak ta dünden kaçmış. Artık geri dönmekten başka yapacak bir şeyimiz yok.

110420146602

Sevgili Mustafa yükü ağır. Kendinle beraber bir 150 kilo gelir. Zemin bazı yerlerde o kadar yumuşak ki bisikletten inmek zorunda kaldı Mustafa. Yürüyerek yoluna devam ediyor.

110420146603

Hakan’ın lastiği patladı, o tamir yaparken biz de keyifle seyrediyoruz. İşini tek başına hallediyor, yardıma gereksinimi yok. Biz de bakıyoruz ona.

110420146604

Kayalıklara geldik, burada yemek için mola vermeye karar verdik. Manzarası da güzel hani. Aşağısı uçurum.

110420146605

Sevgili rehberimiz kayalıklara oturmuş düşünüyor. Yolun bitmesi şaşkınlığı hala üzerinde. İçi içini yiyor, yolu nasıl şaşırdım diye.

110420146606

Mustafa da kendi keyfinde, nevaleleri çıkarmış öğlen yemeği için sucukları dilimliyor. O zaten tura katılırken kendini bize bırakmıştı. Biz nereye o da oraya, sesi soluğu da çıkmıyor. Yolun çıkıp çıkmaması umurunda değil. Bizlere güveni tam.

110420146607

Sucuklar soyuluyor, ben de manzaranın keyfini çıkarıyorum. Bu gün için yemek yapmaya 3 kişi için uygun değil. O yüzden ben de boşta kaldım.

110420146608

Sucuklar doğrandıkça pişirme işi irfanda olduğu için tavada başladı pişirmeye. Biren bire ortalığı sucuk kokusu sardı. Nefis sucuk kokusu iyice acıktırdı beni.

110420146609

İrfan da güzel pişiriyor doğrusu, yemek yapmaktan zevk alıyor. Mustafa da öyle olunca yolda yemek yapma konusunda sıkıntı duymuyorum. İki aşçı beni güzel doyurdu şimdiye kadar. Neyse ki küçük tavam burada işe yarıyor. Tavada pişen sucukları yakından çekiyorum. Aşağısı uçurum.

110420146610

Manzara güzel, hava mis gibi  çam kokuları. Bu kadar güzel bir ortamda rakı da ne gider değil mi? Mustafa çantasında kalan son rakı şişesini çıkarıp herkesin bardağına bölüştürüyor. Kadehlerimizi sağlığa kaldırıyoruz. İşte her zaman paylaşımcı gezgin ruhu ortaya çıkıyor. Her anı her yerde, hem de en güzel yerde ortam yaratılıyor. Hedefimize ulaşamasak ta Sarıkız nasıl olsa orada, başka sefere çıkarız. Her anı yaşıyoruz birer kadeh rakı eşliğinde. Yarasın!

110420146611

Yemekle beraber birer bardak rakı iyi gitti doğrusu. Yemeklerde bir yada iki bardak rakı iyi gider. Üçüncü bardak alkolün pençesine doğru iter. Onun için fazlaya gerek yok. Kendini ispat etmek için yok şu kadar içtim, yok bunu devirdim demeye gerek yok. Atalarımız ne demiş ; “Azı karar çoğu zarar.” Özcan dördümüzü manzara eşliğinde rakıları kaldırmışken çekiyor.

110420146612

Kaz dağları bulutları yakalamaya çalışıyor ama bulutlar bu gün pas vermeden geçip gidiyorlar kuzeye doğru. Belli ki şimdilik bulutlar yüklü değil. Yemekten sonra birer kahve iyi gidiyor.

110420146614

Karnımız doydu, keyfimizi de yaptık, yola çıkma zamanı. Mustafa önde gidiyor.

110420146616

Durup resim çekmeden olmaz. Beni ve ağır yükümü taşıyan bisikletim KUZ. Arada dinlendirmek gerek. Gerçi demir atım hiç yorulmaz, o kadar yükle bu dağlarda gezip duruyor. Gıkı bile çıkmaz ama bana göre dinlenmesi gerek. Bunu hakkettiğine inanıyorum.

110420146617

Baş tanrı Zeus’un yıldırımlarından biri gördüğüm bu ağaca isabet etmiş olmalı. Ağaç ikiye yarılıp gövdesinin ortasından kırılmış. Çok  kötü darbe almış olmalı. Zeus’un kızgın bir anına denk gelmiş.

110420146618

Mustafa sessizce yoluna devam ediyor. Ormanın sessizliğine uymuş sanki. Bizim gibi çılgın sesler çıkarmıyor. Henüz bağırdığını da duymadım. Çok ta uyumlu,  böyle olmasının sebebi erken yaşta ailesinin tüm yükünü omuzlarına binmesi. Uzun yıllar bu yükü başarıyla yerine getirmesi sessiz, sakin ve olgun biri olarak hep ciddi durmasına neden olmuş. Belki de hayatında hiç yapmadığı şeyleri yapıyor bizimle birlikte. Her ne olursa olsun Mustafa’yla daha tanışmadan ilk telefon görüşmemizde kanım kaynamıştı. Tanıştıktan sonra da çok sevdim, harika bir insan. Yamaç dik, yol düz ve terazide açılmış ormanın içinde.

110420146619

Bazı yerde yolun alanı genişliyor. Çam ağaçları da genç, en fazla 30 yıllık.

110420146620

Arada çiçek açmış ağaçlar da görmek olası. Hep çam ağaçları arasında gelin gibi süslenmiş bu ağaç ormana ayrı bir renk katmış. Büyük bir olasılıkla bu ağacı ormancılar dikmiş olmalı. Çiçekler çoktan açmış yapraklar tomurcuklardan çıkmak üzere.

110420146621

Sıkça çeşmeler görüyoruz yol boyunca. Suları takviye yapmadan geçmiyoruz. Gerçi daha çok inişteyiz, öyle terlemeden iniyoruz. Fazla su kaybı olmadığından  su da pek içmiyorum. Sadece suları tazeliyorum çeşmeden. Böylece plastik şişelerde suyum fazla kalmamış oluyor. Her zaman taze.

110420146622

Yön tabelalarına denk geldik, giderek Kaz dağlarından aşağıya inmişiz epeyce. Tabelada; Sağa doğru Padişah pınarları 6 km, Düden alanı 8 km. Sola ise Dereçatı 13 km yazılmış.

110420146623

Yollar hep çatal, hep çatal. Yine tekerlek izleri bizim gideceğimiz yolu belirtiyor. Biz soldaki yola girdik.

110420146624

Dün yağan yağmurdan gevşemiş olan toprak zemin. Bagajlarımız yüklü olduğu için ağırlıktan tekerlek izleri haliyle derin oluyor. Yolda izleri biz yapıyoruz, isteyen takip etsin. Bir şekilde kendi yolumuzu çizmiş olduk. Önemli olan da bu zaten.

110420146625

Çıkışta bizleri geride bırakan dengesiz inişte geri kalıyor benden.

110420146626

Kaz dağları uzaktan pek azametli görünmesine rağmen içinde yaşamak apayrı bir şey. Zirveden inmemize rağmen ufak ta olsa bazen çıkmak gerekiyor küçük tepeleri.

110420146627

Ormanın sessizliğini dinlemek ne güzel; sakin, sessiz, dingin, huzurlu.

110420146628

Bu ağacı Baş Tanrı Zeus ellememiş anlaşılan. Yanık, kırık yok devrilmiş yana doğru. Olsa olsa bunu ancak Herkül yapar ancak. Muhteşem gücü ile her şeyi yerinden oynatan halkın kahramanı Herkül.

110420146630

İnişe devam ediyoruz.

110420146631

Epey inmişiz, bir de yanlış yola girdik üstelik. Tabelalar aşağı yukarı ne kadar indiğimizi gösteriyor. Padişah pınarları 11 km, Düden alanı 14 km.

110420146633

Kaz dağları milli park giriş kapılarından birine geldik. Kapıdaki görevli bizi görünce şaşırdı; bunlar nereden geldiler diye. Kaz dağlarını korumak için kapıları koymuşlar. Kaz dağlarını kuzey tarafında fazla yerleşim alanı yok. Fazla insan kalabalığı da yok. Denize kıyısı olan güney tarafı neredeyse tüm kıyı kesimi yazlıkların kaplaması ile aşırı insan kalabalığı var. Bir de Balıkesir ilinin Edremit ilçesi de içeride olmasına rağmen nüfusu kalabalık bir şehir. Ormanlara en çok zarar veren canlılar da insan olunca ormanı koruma gereği duyulmuş. Ormanı sadece mangal yakmak için piknik alanı olarak kullanan bu insanlar çok tehlikeli. Piknik yapmaya gelen insanlar her istediği şekilde her yerde mangal yakarak ortalığı et kokusuna bürüyor. Ardından dev çöp yığınları bırakarak. Ormanda başka canlı yaşamış umurlarında değil. Bu canlılardan nasıl kurtulacağız bilmiyorum.

İşte kapitalizmin yarattığı düzen burada da kendini gösteriyor. Milli parka, ormana giriş ücretli! Aynı zamanda bisikletlileri de almıyorlar içeriye. Bir kaç bisiklet kazası, çeşitli yaralanma olmuş dağlarda. Ormancılar arama kurtarma işleri ile uğraşmamak için sorumluluk kabul etmeyerek bisikletli girişi yasaklamışlar. Bunu kapıda ki görevliden öğrendik. Görevli ılımlı olacak bizlere bir şey demedi şükür. Tabela yanında bisikletler park halinde. Tabelada, sola doğru; Şahin dere kanyonu 5 Km. Sağa doğru; Düden çatı 14 Km, Düden alanı 15 Km yazılmış.

110420146635

Üç dengesiz oturup Ege denizinin muhteşem görünümüne bakıyoruz. Manzarayı bozan tek şey kıyıları yağmalamış yazlıkçılar. Beton binaların çirkinliğine rağmen biz daha çok ufka bakmaya başladık. Karşıda Midilli adası neredeyse tüm ufku kaplamış. Bakalım bir gün Midilli adasında pedal basıp dağlarından buraları, Kaz dağlarını seyredebilecek miyiz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

110420146636

Hakan pozunu veriyor denizden gelen esintiye karşı. Sanki uçacakmış gibi kollarını yana açmış.

110420146638

Sevgili Hakan Berkan ve Özcan Doğan; 3 günlük tanışıklığımızda öyle fazla sohbet edemedik. Birlikte geçirdiğimiz günler çok güzeldi. Beraber kaz dağlarını aştık, onlarla birlikte dağları aşmanın gururunu yaşıyoruz. Resimde hakan Berkan.

110420146639

Bu da Özcan Doğan.

110420146640

Orman bittiğine göre bitki yapısı da değişiyor. Zeytin ağaçları çarpıyor ilk önce gözüme.

110420146641

Henüz  hala yüksekteyiz ve iniş kıvrıla kıvrıla devam ediyor.

110420146642

O da  KUZ gibi evi sırtında istediği yere gidiyor, istediği yerde uyuyor. Anlayacağınız o da bizim gibi gezgin.

110420146643

Bahçeler, zeytinlikler giderek çoğalmaya başlıyor.

110420146644

Dere yatakları sert kayalardan oluşmuş. Yağmur suları giderek aşındırmakta. Seneye aynı durumda görmemiz imkansız.

110420146645

Uzaktan gördüğümüz dağlardan kıyıya ulaşmak öyle kolay değil. Arası epey mesafeli. Henüz deniz seviyesine inmedik. Aşağımızda Avcılar köyü görünmekte. Kıyıdaki betonarmeyi boş verin. Karşıda Midilli adası.

110420146646

Avcılar köyüne vardık, inişte kahveden bize seslendiler durun diye. Durup baktık ki Kaz dağlarının imparatoru Muammer Kızak. Arkadaşları ile dağları dolaşmışlar dönüşte köyde çay molası vermişler. Onları görünce hasretle sarmaş dolaş birbirimize sarıldık. Bizleri çay içmeye buyur ettiler. Dağlardan gelen sular köyün içinde küçük kanaldan aşağı akıyor. Bisikletleri kanalın içine, buz gibi dağ sularında soğutmaya bıraktım.

110420146647

Biz de kahveye oturunca kalabalık grup oluştu. Ortam havası birden değişti, her zaman aynı sohbetleri yapmaktan bıkmış olan köylüler de değişik konularda bizlerle sohbete başladı. Kahve neşe doldu sanki. Duble çaylar sohbetimize sıcaklık kattı.

110420146648

Bir süre köyde dinlendikten sonra Muammer Kızak ve arkadaşları ile birlikte ana yola indik. Köyün girişinde toprak yoldan asfalt yola girmiştik zaten. İzmir – Çanakkale ana yol da kaymak gibi. Yüklü olmamıza rağmen  bütün gün ağır bisikletlerimizle yağmurdan gevşemiş toprak yolda düşük hızda, daha çok  firenle inmemiz yormuştu bizleri. Kaymak gibi yolda hızımız arttı. Öyle ki birbirimizi gaza getirip 45 km/h kızına kadar çıktık. Ağır yükümüze rağmen hızını alan bisikletimiz rüzgar gibi gidiyor. Altınoluk’tan Akça’ya kadar çabucak geldik.  Mustafa kendi aynasından benim resmimi çekmiş.

893576_10152734694913222_5419133551963304078_o

Akçay da karnımızı doyurduktan sonra evden gelen haberle turu buradan bitirmek zorunda kaldım. Akşama misafirler davetliymiş, mutlaka gelmemi istediler. İrfan ile Mustafa Akçay da pansiyonda kalacaklar bu gece. Tura birlikte devam edecekler. Hakan ve Özcan bizle vedalaşıp ayrılıyorlar. Ben de İrfan ve Mustafa ile vedalaşıp oto gara doğru giderek otobüs hareket saatlerini sordum. Sebat turizmin otobüsü 5 dakika önce kalkmış. O da son otobüs olduğunu söylediler. Metro turizm otobüsünden bilet alayım dedim görevli otobüslerin bagajları dolu almazlar deyip bileti kesmedi. Otobüs gelince şöfere alır mısınız deyince yer yok diye kabul etmedi.

Metro turizm şöferlerin eline kalmış berbat bir firma. Şöfere Allahından bulasın deyip oto gardan ayrıldım.

İrfan’ı telefon ile arayıp nerede olduklarını öğrendim. Kaldıkları pansiyona giderek o gece onlarla birlikte kaldım. Artık eve gidemeyeceğime göre. Sıcak bir duşun ardından güzel bir uykuyu hakkettik doğrusu. Ertesi gün erkenden kalkarak arkadaşlarla tekrar vedalaşıp kahvaltı yapmadan otogara giderek biletimi Sebat  turizmden aldım. Hava yağışlıydı. Otobüs perona yanaşınca boş olan bagajın içinde çantalarımı sökmeden bisikleti olduğu gibi yatırdım. 2 Saatlik yolculuktan sonra İzmir oto garına gelerek bisikleti bagajdan indiriyorum. Ardından eve kadar aheste aheste pedal basarak ulaştım. Nasıl olsa misafirler dünde kaldı.

Acelem de yok. Neyse evime kavuştum sonunda. Bisikletim KUZ evin önünde, kemerli kapı dekortaş ile yapılmış. Kilit taşında nazar boncuğu takılı. Girişte merdivenler var. Evim iki katlı, pembe badanalı, ben üst katta oturuyorum balkonlu yerde. Bahçem yeşillik içinde, Erguvan, melisa, ıhlamur ve limon ağaçları var. Kaldırım taşları sarı – beyaz renk ile boyalı.

120420146649

Böylece 11 günlük bir turun daha sonuna geldim. Bu turda yeni insanlar tanıdım, yeni dostlarım oldu. Güzel zaman geçirdik dostlarla.

Başka bir turda görüşme dileği ile. Haydi siz de çıkın yola, bisikletin özgürlüğünü yaşayın.

Bu gün yaptığım yol toplam : 78 km

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 2. Gün

2 Nisan 2014 Çarşamba

Kozak yaylası – Burhaniye – Akçay – Altınoluk

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yol Şarkısı

eskiden bir sesim

vardı benim;

şimdi uzakta;

çınlar belki bir köprünün altında

yitirdiklerim de oldu

eskiden bir yüreğim

vardı benim;

çarpar belki

bir çocuğun odasında

yitirdiklerim de oldu

kazandıklarımın yanında

bir ben kaldım şimdi

tek yakın bana.

ama ben eskiden de

hep böyle

yalnız çıkardım yola

 Metin Altıok

 

Kozak yaylasında uyumak herhalde bizim şansımız olmalı. Gece domuz homurtularını duysam da uyku tatlı geldiğinden sabah gün ağarıncaya kadar uyuyorum. Çam kokusu ile uyumak ne güzel. Turun ilk gecesinden sonra  güneş doğmadan uyanıp doğuşunu seyretmek üzere hazırlandım. Her turumda mutlaka sabahları güneşin doğuşunu seyretmeye doyamıyorum. İlk ışıkları yeniden uyanış demek benim için. Güneş doğudan ağır ağır doğarak kendini gösteriyor. 5 dakika sürmüyor bu seramoni ve güne böylece başlıyorum. Çatal olmuş çam gövdesinin çatal kısmından Güneşin ilk ışıkları parlıyor.

020420145777

İyi bir kahvaltıyı hakkettik yaylanın temiz havasında. Kuş sesleri arasında “Mutlulukla ilişkisi olan kahvaltı” tatlı muhabbet ile yiyoruz yol arkadaşım ile. İrfan işe karşılıklı yerde kahvaltı yaparken.

020420145778

Kahvaltı bittikten sonra çadırları ve eşyaları toparlayıp bisikletlere yükleyerek hazırlandık. Hazırlandıktan sonra Yayla Cafe’yi işleten kadınlar ile topluca resim çekiliyoruz.

10155238_10152317055314861_5639843_n

Turda uyulması gereken kuralları tüm arkadaşlara bildiriyorum ;

“1- Hep birlikte hareket edeceğiz.

2- Öncü İrfan Özden, en arkada da ben olacağım.

3- Her kes arkadaşını kollayacak, birbirimizden göz temasını kaybetmeden gideceğiz.

4- Lastik patlağı yada arızada birbirimize yardımcı olacağız. Baş edemezseniz bana mutlaka haber verip hep beraber sorunu çözmeye çalışacağız.

5- Turun güvenliği açısından grup lideri olarak sözümü dinleyeceksiniz.”

diye anlatıp ilk olarak topluca çıkmak için yol kenarına dizilerek yola çıkmaya hazırlanmalarını söylüyorum. Tüm arkadaşlar yolda duruyor, hareket zamanını bekliyorlar.

020420145779
Hepimiz yola dizildikten sonra yola çıkıyoruz.

020420145780

Yukarıbey, esas adı Kozak, yaylaya adını veren köy kavşağındayız. Geçen yıl Şafak, Meliha ve Mukaddes ile Az bilinen antik kentler turundan sonra buraya kadar gelip köye inmiştik. Bu kez düz devam ediyoruz.

020420145781

Kozak yaylasından iniş video linki aşağıda

https://youtu.be/Rg22E_Aiu-Y
İrfan Özden kendi halinde inerken önümden geçiyor.

020420145783

Madra dağından çıkıp buralara kadar gelen Madra çayına ulaşıyoruz. Köprüde durup resim çekilmeden olmaz. İnişte olduğumuzdan rüzgarlıklar üzerimizde. Aycan’ı köprü başında çekiyorum.

020420145784

Bu kez Aycan beni çekiyor köprü başında, yanımda bisikletim KUZ.

020420145785

Çayın kumu sanki deniz kumuna benziyor. Bir zamanlar on binlerce yıl önce deniz seviyesindeydi buralar. Yada çöl de olabilir ama daha çok deniz kumuna benziyor.

020420145786

Madra dağı ve çayı, bir gün mutlaka gitmeli Madra dağına. Uzaktan belli değil ama güzel vadileri olan orman yolları vardır. Oralarda bisiklet sürmek ne güzel olur. Marda çayı ve Madra dağı.

020420145787

Yol çatağına gelince toplanıp nereye gideceğimizi kararlaştırıyoruz. Yolumuz en kestirmeden Burhaniye’ye varmak. İstikamet Aşağı Cuma köyü.

020420145788

Çatakta soldaki yola saptık.

020420145789

Kozak yaylasında değişik boylarda yuvarlakımsı iri granit kayalar göze çarpıyor çam fıstık ağaçları yanında. Şimdilik bu granit kayaları görebiliyoruz. Şanslı sayılırız, ileride görme olasılığı olamayabilir. İnsanların aşırı tüketimi, bitmek bilmez istekleri kapitalizmin işine yaradığından bu granit kayaların hepsi ya mutfak bankosunda yada kaldırım taşları olarak şehirlerde yerini alacak.

020420145791

Tüm Kozak yaylası çam fıstığı ağaçları ile kaplı. Hem de ağaçların çoğu 100 yıllığı çoktan geçmiş bile. Köylünün ana geçim kaynağı çam fıstığı. Kilosu da pahalı. Tabelaya göre Aşağıcuma köyüne vardık.

020420145792

Aşağı Cuma köyünde çay ve dinlenme molası veriyoruz. Köylülerle sohbet ederek çayları arka arkaya içiyoruz. Köylülerin anlattığına göre 4 yıldır çam fıstığı hiç olmuyormuş çevrede. Bunun nedenini Kozak yaylasında çalışan altın madeninde kullanılan siyanüre bağlıyorlar. Yani kısacası altın madeni açıldıktan sonra çam fıstığı üretimi olmamış. Bu konunun iyice araştırılıp değerlendirilmesi gerek. İçtiğimiz çayların parasını bize ödetmiyorlar. Biz de teşekkürlerimizi sunuyoruz kahvedeki köylülere. Masada beş kişi varız.

020420145793

Köyden Okçular yönüne doğru yola çıkıyoruz. Yön tabelaların altında görünen yuvarlak granit kaya parçası henüz işlenmemiş. Başka bir yerden getirildiği kayadaki kepçe izlerinden  belli oluyor. Granit kayalar kırılarak kaldırım taşı haline getirilmiş, resimde görebilirsiniz. Burada tabelalarda; Sağa doğru Hacıhamzalar 4, Okçular 4 yazılmış. Yani biz tam ortasındayız iki köyün. Altında kahverengi tabelada Atatürk anıtı sola doğru işaretlenmiş.

020420145794

Granit kayaları kırıp küp haline getiren bir işletme. Şehirlerde sokaklara döşenen Arnavut kaldırımı dedikleri taşlar buralarda üretiliyor. Daha önce bahsetmiştim yolda gördüğüm granit kayalar zamanla birer birer buraya getirilip işlenecek ve biz bir daha kayaları görmeyeceğiz. Belki de çam fıstığının olmamasının nedenlerinden biri olabilir bu işletmeler. Çünkü taşlar işlenirken çevreye bolca toz salıyorlar. Bu tozlar da yayladaki çam ağaçlarının üzerine serpilince çam kozalak çiçekleri olgunlaşamıyor. Bu benim düşüncem, araştırılmalı bence. Görünen o ki üretim epey yapılıyor buralarda. Küp taşlar beton bölmelerde.

020420145795

Burada da büyük iki yığın halinde Arnavut kaldırım taşları.

020420145796

Yaylada her tarafta kayaların toprak üstünde kalmış olanları görebiliyoruz. Hepsi de ilginç şekilde. Bence hiç ellenmesin, çam fıstık ağaçları arasında güzel bir dekor oluşturuyor kayalar.

020420145797

Atatürk anıtının bulunduğu yerdeyiz. Gördüğüm kadarıyla kayanın üzerine oturmuş durumda olan bir Atatürk heykeli bulunmakta.

020420145798

Ege Ertaş bagajında iki tane dış lastik bağlamış gidiyor bisikleti ile.

020420145799

Kozak yaylası, fıstık çamları ve granit kayalar yolumuz üzerinde.

020420145800

Köy yolları genellikle sakin oluyor. Bir kaç araba geçerse görebiliyoruz. Daha çok traktör karşımıza çıkıyor. O da tarlasında işi olduğu zaman denk gelirsek. Köylü işinle ilgilendiğinden pek denk gelmiyoruz.

020420145801

Bazı köy yolları henüz asfalt olmamış. Toprak yol da iyidir, ara sıra bisikleti sürmeli toprak yollarda. Lastiklerin toprak yolda çıkardığı sesleri duymak gerek.

020420145802

Çam fıstığı koruluğu arasında kalmış bir açık alanda arıcılar kovanlarını dizmiş. Belki de arılar bıkmıştır hep çam polenlerinde boğuşmaktan. O yüzden çam fıstığı çiçekleri döllenmediğinden kozalak olmuyor. Bu da ayrı bir tartışma konusu olabilir.

020420145803

İnişteyiz normalde fakat bazen de tatlı yokuşlar çıkıyor karşımıza. Biz de nazlanmadan çıkıyoruz kolayca.

020420145804

Yolumuzda bazen çamların ardında karşı yamaçta köyler gözüme çarpıyor. Geçmesek te o köyden selam vermeden geçmiyorum uzak olsa da.

020420145805

Bazen de çeşmenin akan sularında bir yaşam bölgesi oluşmuş. Su olduğu sürece bitkiler daha canlı ve parlak renkte. Bitkilerin arasında çeşitli böcekler yuvalanmış kendi payına düşen besinlerle yaşamı oluşturuyor. Ben de durup buradaki yaşama selam veriyorum.

020420145807

Bazen de duvar gibi olan yol kenarındaki ilginç damarlar oluşturmuş toprak yapısına gözüm ilişiyor. Daha önceleri damar olarak görünen yerler oluşum anında yere paraleldi. Zamanla kıtaların hareketleriyle sıkışan kara parçaları dağları, tepeleri oluşturarak yere dik olmasına neden olmuş.

020420145808

Bazen de bizim dengesiz İrfan bizi beklerken beklenmeyen yerden seslenerek şaşırtıyor. Şaşırtmaya da devam edecek sorumsuz. Yolun kıyısında, yüksek bir yerde İrfan oturmuş.

020420145809

Daha önceleri Çanakkale yolundan gittiğimizden araç gürültülerinden ve deniz seviyesinde yol olduğundan hiç bir şey görmeden yol alıyorduk. Kozak yaylası bize eşsiz manzaralar sunmaya devam ediyor.

020420145810

Karşımda vadiye inen ve yukarı çıkan yol görünüyor.

020420145811

Bazı küçük vadilere inmek ve tekrar çıkmak gerek. Kozak yaylası öyle küçük değil. Etrafı küçük dağ ve tepelerle çevrilmiş. Bu tepeler ve dağları araba ile göremezsiniz. Bunun için bisiklete binmeniz gerek. Kendi gücünüz ile yol aldığınızda bu küçük dağları ve tepeleri görerek yol alıyorsunuz ve birer birer aşarak ilerlemek inanılmaz bir haz alıyorsunuz. İlk önce zor gelebilir tepeler, dağlar. Aşınca da başardım diyerek diğer tepeye pedal çevirmeye başlıyorsunuz. Bunu gün sonunda kamp kurduğunuzda günü değerlendirirken anlarsınız ve içiniz huzurla dolar. Ben tepeleri dağları aştım da geldim. Hem de kendi gücümle, yaşasın.

020420145812

Son dönemeçte deniz göründü ufukta. Manzarayı seyretmek için arkadaşlar yolun solunda durmuşlar.

020420145813

Çanakkale şehitlere saygı turu için giden grubumuzun tüm elemanları bir arada yakalayınca resim çekiliyoruz. Renkli ve neşeli bir grup olarak gayet uyumlu yol alıyoruz. Toplam 15 kişiyiz.

020420145814

Henüz asfalt olmamış köy yollarında ilerlemeye devam. Toprak yolda bisiklet sürmenin başka bir zevki var.

020420145815

Taylıeli köyünde mola verdik, duble çayları yudumlarken ısınan pistonları soğutma çabaları devam ediyor kahvenin tahta sandalyesinde. Üç kişinin pistonları ortada birleşmiş.

020420145816

Köyün  ihtiyar delikanlıları kahvede hiç eksik olmuyor. Onlarla sohbet etmek güzel. Daha çok nerden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsun? Biraz da eski alışkanlıklarından olsa gerek “Nerelisin?” sorusunu sormadan edemiyorlar. Bisikletle nasıl geliyorsunuz buralara kadar? Neden motora binmiyorsunuz? Aklınız yok mu? gibi soru cevap oluyor genellikle. Ama sohbet etmek güzel yine de köyün ihtiyarlarıyla. Masada üç ihtiyar, Baattin ve ban toplam beş kişiyiz.

020420145818

Hazır durmuşken tuvalet ihtiyaçları da gidermeden olmaz. Tüm köylerde tuvalet bulmak mümkün. Temiz olmasalar da genellikle kullanılabilir durumdalar.

020420145819

Çanakkale yoluna az bir yol kaldı, burası son yokuş. Artık düzlüğe indik sayılır. Şehirlerde molozları atmak için yer bulamayanlar gece buralara gelip yolun kıyısına döküveriyorlar. Ne duyan oluyor, ne karışan, ne şikayet eden, ne ceza yazan, ne de uygulayan. Sadece insanların vicdanları inanmışsa buraya moloz dökmek normal bir hareket. Demek oluyor ki vicdan denen bir şey yok bunlarda. Vicdan yerine başka bir duygu var ve ben ne yaparsam hepsi doğrudur. Bana – bize bir şey olmaz, başkalarına ne olursa olsun, ben melaykeyim. İşte böyle bir duygular hakim bunun gibilerinde.

020420145820

Denizi gören Mustafa sayan resim çekerken ben de onu çekiyorum.

020420145821

Burhaniye göründü, Çanakkale yolunu dik kesip kestirmeden Akçay’a kadar kıyıdaki yoldan gideceğiz. Karşıda Kaz dağları.

020420145822

Çanakkale – İzmir yolunu geçip kestirme yola girdikten sonra pek arabalar olmadan ekip olarak ip gibi gidiyoruz. Sağda sürülmüş tarla var.

020420145823

Ardı sıra gitmemiz dönemeçlerde güzel bir görüntü oluşturuyor. Sola dönüşte ayrı bir güzellik.

020420145825

Sağa dönüşte de ayrı bir güzellik oluşuyor.

020420145826

Akçay merkeze varıyoruz. Yazlıkların meydana getirdiği mega bir kasaba oluşmuş. Kocaman yuvarlak bir havuz ortasında bir heykel kondurulmuş.

020420145827

Akçay da yemek yiyip karnımızı bir güzel doyurduk. Bir süre dinlenmenin ardından Çanakkale yoluna çıkıyoruz. Tabelada Ayvacık 42, Çanakkale 110 Kilometre kaldığını belirtmiş.

020420145829

Bu gün geldiğimiz Kozak yaylası epey geride kaldı. Yayla puslu havada silik görünüyor. Neredeydik nerelere geldik. Çam kokularının sardığı yayladan deniz kıyısında iyot kokularında pedal çevirmekteyiz. Sadece iyot kokusuna egzoz kokuları karışmış durumda. Çanakkale yolu kalabalık olunca, alternatif yolda yok, mecburen bu kokuları solumak zorunda kalıyoruz.

020420145830

Atrandros ören yerinden geçiyoruz ama örene ait herhangi bir kalıntı görünürde yok. Henüz bir kazı çalışması yapılmamış. İlerde başlarlarsa toprak altında kalmış tarihi eserleri görebiliriz.

020420145832

Hava kararmadan kamp kuracak yeri belirleme konusunu İrfan hallediyor. Su kayağı parkının yanında çimenlik kumsal alanda kafeteryası, duş ve tuvaleti olan bir yer keşfediyor. Kafeteryadaki görevli ile konuşarak burada çadır kurabilmek için izin alınca hemen çadırlarımızı kuruyoruz. Zaten yaz sezonu henüz açılmadı, tesis bomboş. Kafeteryaya bakan İbrahim ve ailesi cana yakın insanlar. Biz onu sevdik, onlar da bizleri sevdi.

020420145833

Çadırları yeşil çimenler üzerinde kurduk.

020420145834

Sahil kumsalı tertemiz, etraf sakin. Henüz insan kalabalığı yok. Rüzgar da yok, deniz dingin, çarşaf gibi. Sadece küçük dip dalgası usulca kıyıya vuruyor. İleride denize uzanmış iskele görünüyor.

020420145835

Kıyıdan çadırlarımızı çekiyorum.

020420145836

Selahattin usta dayanamayıp sezonu açıyor. Hava öyle denize girilecek kadar iyi değil. Ben de hazır olmadığımdan denize girmekten vaz geçiyorum. Sadece resim çekmekle yetindim.

020420145838

Yemeğimizi yiyip karnımız doyduktan sonra İbrahim ateş yakmak için odun getiriyor. Hemen ateşi yakıp etrafında toplanıyoruz. Gecenin karanlığında yanan odun ateşi etrafı aydınlatıyor.

020420145840

Akşam rüzgarı alevleri çoğaltmaya başladı.

020420145841

Mustafa Sayan keyfine düşkün birisi. İlk turu olması keyfini yapmamasına engel değil. Yanında her şeyi getirmiş, yok yok. Ta sigarasına kadar. Sigarada puro, yemekten sonra İrfan ile birlikte puro içerek keyiflerine keyif katıyorlar. Ateşin başında bir güzel kaynaşıyoruz sohbet ederek. Güzel bir günün ardından sorun olmadan kamp kurduk. Herkes uyumlu ve tur böyle uyumlu gideceğe benziyor.

020420145839

Hava iyice serinledi, ateş sönmeye yakın fazla geç olmadan yatmaya karar verdik. Ateşi iyice söndürüp çadırlara çekilerek yatıyoruz.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 89 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 2. Gün

3 Eylül 2013 Salı

Altınova – Burhaniye – Akçay – Kayalar köyü

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Deniz diye bir şey vardır insan

kardeşlerim”

Kara-2 suyun üzerinde 5 metrelik bir

takada, hüznümdeki yerini buldu yüzüm…”

Feyyaz Alaçam

 

Öne çıkmış olan görsel, Burhaniye kara yolunun kıyısında 5 bisikletli; Çağrı Aydınel, Can Küçükler, Adnan Barım, Burcu Kural ve ben. Arkamızdaki dağlarda Atatürk siuleti yatık durumda.

DSC05428

Bisiklet turlarında çadırda uyumak bir başka oluyor, artık mat, uyku tulumu ve sert zeminde vücudum alıştı. Bununla birlikte cep telefonumun alarmını saat 07:00 ‘ ye ayarlamama rağmen 7 den önce uyanıp kalkıyorum. Çadır konforuna alıştım gayri ne diyeyim. Hemen hemen 2 aydır doğru dürüst bisiklete binmedim, ilk gün fazla zorlanmadan 91 km yapmama rağmen güzel bir uykuyla sabah dinlenmiş bir halde kalktıktan sonra çadırımın fermuarını açınca Çağrı ile yüz yüze geliyorum. Çağrı beni çadırın içinde iken çekiyor. Arkada bisikletlerimiz park etmiş durumda.

2-1

Adnan da uyanıp günaydın seramonisine katılıyor. Bisikletler önde Adnan çadırlar arasında. Arkada kumsal voleybol sahası, file gerili durumda ve deniz.

2-2

Çadırlarımızı kurduğumuz yer ve bisikletlerimiz bizim biran önce yola çıkmamızı sabırsızlıkla beklerken.

2-3

Çadırdan çıkıp diğer arkadaşlara günaydın diyerek güne, güneşin doğuşunu seyretmeye hazırlanıyorum. Akşam güneşin batışını sevdiğim gibi ertesi sabah güneşin doğuşunu seyretmek ve parlak ışıklarının ilk pırıltılarıyla güne başlamak beni her gün sevince boğuyor. Çadır alanından az ilerde binanın yanından güneş ilk ışıklarını saçıyor.

2-4

Bu gün turumun ilk sabahı ve güneşin doğuşunu izleyerek çantalarıma güneşin ilk ışıltılarını bir güzel dolduruyorum. Bu çok önemli dostlar, Başmakçı dan güzel insan Esma Eser Açıkgöz’ ün dediği “kutsal hazinemin” ilk parçası güneşin ilk ışıkları ve çantam tıka basa ışıkla doluyor, yolumu her daim aydınlatsın diye. Ayrıca yolda arkadaşlarımla da paylaşınca kutsal hazinem gittikçe çoğalıyor. Güneşin doğuşunu büyük bir hazla seyrettikten sonra çadırları ve eşyalarımızı toplamaya başlıyoruz. Toplanıp bisikletlere eşyalarımızı yükledikten sonra sıra geldi deniz sefasına. Dün akşam üşengeçlik ve aç olmamızdan dolayı denize bakmamıştık bile. Şimdi yüzme zamanı, şortumu giyip havlumu aldıktan sonra hemen deniz kıyısına varıyorum. Deniz ve 300 metre açıkta adacık gibi mendirek.

2-5

Adnan ve Çağrı’ ya diyorum ki ben denize atlarken beni havada yakalayabilecek misiniz, bakalım parmaklarınız ne kadar hızlı, sizi test edeceğim. Onlara nerede duracaklarını söyleyip fotoğraf makinaları ile yerlerine geçip hazır hale gelince denize dalma hazırlığı yapıp kıyıdaki derinliği bakıp atlanacak derinlikte olduğunu gördükten sonra geriliyorum birazcık.

2-6

Ve koşarak zıplayıp denize balıklama atlıyorum. Yarışmayı Çağrı kazanıyor, resimde gördüğünüz gibi beni havada yakalayıp donduruyor adeta. Denize paralel olarak 50 santim yukarıda uçuyorum. Henüz ıslanmadım.

2-7

Maalesef Adnan ikinci oluyor, Adnan beni suya daldıktan sonra anca yakalayabiliyor. Ne yapalım biraz daha çalışması gerekiyor bu konuda, ben her zaman poz vermeye hazırım nasılsa. Böyle denize dalmayı çok seviyorum ve iyi de oluyor benim için.

2-8

Benim ardımdan Burcu, Can ve Adnan da dayanamayıp sabah seherinde denize giriyorlar ama benim gibi dalamıyorlar. Benim dalışım özel stil, bilmeyenler denemesin sakın, derinliği ve vücudunuzu iyi ayarlayamazsanız başınızı kuma çarpabilirsiniz yada göğsünüzü kuma zımpara gibi sürünüp yaralanmaya neden olabilirsiniz, deniz taşlıkta olabilir, aman ha ! Gözünüzü seveyim… Sabah banyomuzu denizde aldıktan sonra Cafenin duşunda durulanıp kurulanmaya başlıyoruz. Üzerimi tuvalette değişip giyindim. Cafenin ilginç süslemeleri, deniz kabukları, deniz feneri ve yengeçler duvara asılmış. Altında İlknur Cafe yazıyor.

2-9

Cafenin olduğu yer denize yakın bir baraka gibi bina. Gölgelik olarak brandadan uzunlamasına sundurma yapılmış, altında masalar kurulmuş.

2-10

Ayrılmadan önce Can poz veriyor samimiyetinle kumsalda. Bisikleti yüklü, yola çıkmaya hazır.

2-12

Adnan’ı da İlknur Cafenin sahibi Hasan ile resmini çekiyorum. Hasan bize her zaman gelip burada kamp yapabilirsiniz diye kapısını açık bırakıyor, ardımızda açık bir kapı bırakarak vedalaşıyoruz Hasanla.

2-11

Kahvaltıyı Altınova beldesinde çarşıda bir kahvede yapacağımızdan Altınova’ya pedal çevirmeye başlıyoruz. Buradan Altınova 10 km, sabah antrenman niyetiyle düz yolda giderken bizden yaşlı iki bisikletçi ile rastlaşıyoruz, biraz muhabbetten sonra bize çay ısmarlamak için kahveye davet ediyor. Adı Ayhan Arslancan. Caddede Ayhan Aslancan, ben ve Can Küçükler poz veriyoruz Çağrı’ya.

2-13

Biz de kahvaltımı yapacağız zaten diyerek teklifini kabul edip onları takip ederek belde merkezinde kahveye geliyoruz. Kendimize bir masa ayarlayıp oturduktan sonra, fırından gevrek, ekmek ve bakkaldan biraz peynir alıp bendeki zeytin, bal ve acı biber salçası ile sabah kahvaltısını duble çaylarımızı söyleyerek yapıyoruz. Bizi davet eden Ayhan beyle sohbet ederek bir güzel karnımızı doyurduk. Masada gazete kağıdı serili, üzerinde kahvaltılıklar. ben, Çağrı, Ayhan Aslancan, Can ve Adnan masa etrafına oturmuşuz. Bizi Burcu çekiyor.

2-14

Bu kez ben çekiyorum, Burcu kareye giriyor masa yanında.

2-15

Seyahat ederken yaşanan bazı önemli olayları yazımı yazarken hatırlamak için kırtasiyeden kırmızı kaplı bir not defteri alıyorum kendime. İyi de oluyor tur boyunca devamlı not tutuyorum, böylece yaşadıklarımı unutmayacağım. Kırmızı renkli kapağı olan not defteri elimde. Üzerine Urimbaba not defteri yazdım.

071020134225

Altınova’dan ana yola İzmir – Çanakkale yoluna çıkınca sağımızda tuz havuzlarını görüyoruz. Burada havuzları deniz suyu ile doldurup güneşin ısıttığı su buharlaştıktan sonra tuzları toplayıp işleyerek satışa sunuyorlar. Aynı zaman da deniz kuşları da buradan besleniyor, bilhassa flamingo kuşlarını görünce resimlerini çekiyorum.

2-16

Her ne kadar havuzlarda tuz üretimi yapıyorlarsa da su olunca doğal bir yaşam oluşmuş. Burcu bu doğal yaşam ve tuzladan geçerken şöyle diyor:

” Üzüldüm yoldan geçerken. Bir de etrafındaki yerleşim alanlarının arasına sıkışıp kalmış.. Oradan geçerken flamingolar seneye geldiklerinde de burayı bulsalar bari ”

” Burası tuzla tuz üretimi yapılıyor. Merak etme Burcu her sene gelirler buraya, seneye de gelirler. ”

” İşte, insanlar buraya da bina yapalım diye karar vermezler umarım! ”

” Temeller tuzlu ,olur yapamazlar. ”

” Aman tuzlu olsun, tuzlu kalsın ”

” Bence de… ” diye muhabbet edip flamingo kuşlarını seyrederek yolumuza devam ediyoruz. Çağrı ve Burcu’nun resmini çekiyorum flamingo kuşlarıyla beraber.

2-17

Çağrı durup bana poz veriyor tuz havuzunun önünde.

2-18

Çağrı da benim resmimi çekiyor, böylece ödeşiyoruz. Ben bisikleti sürerken.

2-19

Ayvalık’a uğramadan yola devam ederek fazla zaman geçirmiyoruz, bu gün yolumuz biraz uzun olacak. Denizi görünce aklıma deniz şortum geliyor, İlknur Cafenin tuvaletinde unutmuşum. Her turda bazı eşyalarımı böyle unutup bırakıyorum maalesef kötü bir huy unutkanlık.

Mısır tarlalarının yanından geçerken Çağrı Burcu ve beni çekiyor bisiklet üzerinde. Hava güzel olunca yeşil tarlalar, masmavi gökyüzü, güneş ışınlarını bolca üzerimize serpiyor. Asfalt kaymak gibi, bisikletlerimiz ses çıkarmadan süzülerek hızla gidiyor, daha ne ister ki insan.

2-21

İnek bizi katar halinde önünden geçince trene benzetti. Ama bacamız olmadığı için biraz şaşkınca bakıyordu. İnek Burcu ve bana bakıyor.

2-22

Uzakta otlayan inekler de aynı durumda bizleri tren gibi görüyorlar herhalde. Çağrı beni ve yeşil tarlada otlayan inekleri çekiyor.

2-23

Bazı yerlerde yol asfalt çalışmaları yapılınca tabi ki hemen kapalı tarafa geçip rahat bir halde bisikletlerimizi sürüyoruz trafik olmadan. Çağrı bizi arkamızdan çekiyor.

2-24

Bu kez önden dördümüzü çekiyor. Yolda araç olmayınca rahat sürüyoruz bisikletleri.

2-28

Adnan kollarını havaya açmış, ben de çekiyorum onu. Bu turda bisiklet sürdüğünden sevinçli.

2-30

Burcu’nun lastiği patlıyor, Adnan ile Burcu lastiği tamir ederken. Burcu lastik tamirini öğrenmiş oluyor böylece.

2-32

Hemen ocağı, cezve ve fincan takımını çıkarıp ocağa ispirto doldurup yakıyorum. Bir süre sonra ispirto ocağım tam yanmağa başlayınca cezveye kahve, şeker ve suyu koyup biraz kaşıkla karıştırdıktan sonra cezveyi ocağa sürüp pişiriyorum. Cezvem 4 kişilik biz 5 kişiyiz, Adnan ben kahve içmiyorum diyerek aradan gönüllü olarak çekilince  ben , Burcu, Can ve Çağrı ile 4 kişi afiyetle kahvelerimizi keyifle içiyoruz. Kahve ocağım, fincanlar önümde, su şişesi de yanımda. Bisikletim KUZ yanımda park etmiş duruyor.

2-33

Kahveyi pişirirken resmimi çekiyor arkadaşlar, bu poz kaçmaz diyerek. Ne de olsa kahve pişirip arkadaşlarımla paylaşarak içmeyi seviyorum. Kahve pişmiş, fincanlara doldururken.

2-34

Burcu lastiği yamadıktan sonra gidecek kadar pompa ile şişirip yola devam ettik. Bir benzin istasyonunda hava basıp lastiğin normal basıncına getiriyoruz. Benzinlikte pompa istasyonu, havanın basıncını ayarlamaya çalışıyorum.

2-35

Can  Küçükler bize Gömeçte Atatürk kayalığı var orada resim çekilelim diyerek bizi o noktaya götürüyor. Doğu tarafında dağların siuleti Atatürk’ün yüzünü yatık durumda görüyoruz. Fotoğraf makinemde optik zoom olmadığı için digital olarak yaklaştırıp çekmeye çalışıyorum. Bir gün bu tepelere çıkıp iyice dağları yakından inceleyeceğim.

2-37

Şimdi geldi optik zoomu olan makine ile topluca beşimiz birden resim çekmeye. Bizi çekecek kimse de yok, kendi kendimize çekebilmeliyiz. Benim bisikletin gidonunda tripod var, hemen araçları kontrol ederek sol şeridin karşısına geçip bisikletimi kaldırıma dayıyorum. Çağrı’nın fotoğraf makinasını tripoda bağlıyorum, ardından optik zoomu yakınlaştırıp dağlardaki Atatürk siuleti ile arkadaşların durumuna göre makinanın otomatik 10 saniyesini de ayarladım. Araçların olmadığı bir zamana denk getirip denklanşöre basıp hemen karşı tarafa geçtim. Arkadaşlarımın yanında pozumu verdikten sonra makine bizi harika bir pozla resmimizi ölümsüzleştiriyor. Biraz uzun ve zahmetli oldu ama böyle resim çekmek te bir başka oluyor.

DSC05428

Resmimizi çektikten sonra yola devam edip Burhaniye girişine gelip Burhaniye merkeze uğramadan yola devam ediyoruz. Yol tabelası üstte, Sola Sahil siteleri, düz Burhaniye, Balıkesir, Çanakkale. Sağa şehir merkezini gösteriyor.

2-39

Yol kenarında incir ağacını görünce dayanamayıp bir kaç incir koparıp yiyoruz, tabi ki sahibinden izin alarak. Bu incirler baldan tatlı oluyor Eylül ayında. Pedal basarak harcadığımız enerjilerin bir kısmını incir yiyerek tamamlamaya çalışıyorum. Tabi ki İzmir de pazardan fındık, ceviz, kuru üzüm, kuru kayası gibi enerji verecek atıştırmalık birer parça yiyorum yol boyunca. İncir ağacına çıkmış halde, incir toplarken beni Çağrı çekiyor.

2-40

Burhaniye girişindeki park alanında pervaneli uçak var. İki pervaneli uçağın önünde resim çektiriyorum, kim bilir ne kadar uçmuştur. Kuşlar gibi uçmak bambaşka olsa gerek.

2-46

Yine benim bisikletimdeki tripodu ayarlatıp topluca Kurtuluş savaşında Yunanlılarla çarpışan Kuvayı – Milliye askerlerin heykelleri önünde Burhaniye hatıra resmi çekiyoruz. At üstüne binmiş Efe heykeli önünde beş kişi.

2-48

Uygun bir kahve arayıp bularak biraz dinlenmemiz gerek. Tabi ki çay içerek dinlenmeye ve kendimizi toparlanmaya çalışıyoruz. Turlarda ekseriya 20 kilometrede bir çay ve dinlenme molası gerek. Kendimizi fazla zorlamaya gerek yok, sonuçta makine değiliz, acelemiz de yok. İlla hız yapacağız, bir an önce varayım telaşını da yapmıyoruz. Nereye kadar gidebilirsek gideceğiz. Ama belirli yerlerde konaklayacağız, bu gün ki kalacağımız yer Ayvacık olarak planlamıştım. Küçükkuyu – Ayvacık arasında ki yol tek şerit, tırmanma ve trafiği yoğun olduğundan değişik yoldan gideceğiz. Varabilirsek Ayvacık’a kadar gideceğiz, olmazsa Kayalar köyünde konaklayabiliriz. Can Küçükler ile daha önce Çanakkale den dönerken bu köyde kalmıştık. Burcu bizi masada oturuş çay içerken çekiyor. Kahveci çayları masa üzerine bırakırken kareye giriyor.

2-49

Burhaniye şehir merkezine varmadan sola Ören – Akçay yoluna saparak yolu kısaltıp yoğun ana yol trafiğinden de kurtulmuş olacağız. Daha önceki turumda buradan geçerken dinamodan cep telefonumu şarj edeceğim diyerekten kavşağı kaçırıp ta Edremit te durmuştum. Haliyle yolu 15 – 20 km civarı uzatmıştım. Ören tabelası ve Burcu önde giderken.

2-50

Burhaniye – Akçay arası kıyı şeridi komple yazlık ev ve sitelerden oluşmuş, haliyle bütün kıyı kocaman mahallelere dönüşmüş. Bir kısım yer bataklık olduğu için arsa simsarları bataklığı kurutup parselleyememişler. Doğa yağmacılara izin vermemiş, kuvvetli yağmurlarda büyük taşkınlarla bataklığı bir şekilde koruyor,  Doğayı seviyorum ve doğaya zarar vermeden bisiklete binebiliyorum ya bu bana yaşam katıyor. Yolda doğayı gözlemleyerek giderken, insanların yaptığı çirkin yerleşim yerleri ile kıyaslamaya çalışıyorum. İnsanlar ne yaparsa yapsın doğadaki yaşam gücü her zaman galip geleceğine inanıyorum. Yani her şey doğanın bir parçası olduğuna göre… 4 tane dereden geçiyoruz, bayağı geniş dereler. Aynı zamanda küçük kayıklar için doğal bir barınak olarak kullanılıyor. Tabi ki  aşırı yağmurlarda dere yatakları yetmeyip su taşkınlarına neden oluyor ara sıra. Mart ayında buralardan geçerken yakın zamanda meydana gelen sel izlerini görmüştüm. Dere üzerinde Burcu durmuş halde, köprü epey geniş ve uzun.

2-52

Dere yatağı deniz seviyesi ile aynı, iki kıyıda da tekneler bağlı duruyor.

2-53

Akçay’a varmadan Zeytinli mahallesinde öğle yemeği için mola veriyoruz. 50 Kilometreyi geçti ve bayağı acıktık. Ben  karpuz peynir ekmek yiyelim diye bir öneri getirdim arkadaşlara, onlar da olur deyince karpuzcudan bir karpuz alıyorum, Adnan’ın canı kavun istiyor yeriz diye onu da alıyorum, bakkaldan peynir ve ekmek alıp kahvenin birine oturuyoruz. Kahveci masaya eski gazete serip karpuzu beşe bölerek herkese birer dilim veriyorum. Karpuz mide de şişkinlik yapıyor ve kavuna sıra gelmiyor. Karnımız doyunca çay ve soda içerek molamızı sonlandırıyoruz. Kavunu taşımak Can’ a düşüyor, çünkü kavun yuvarlak olunca kancalı lastik file Can da var, o alıyor bagajına kavunu. Akçay dan ana yola tekrar çıkıyoruz, yine yoğun araç trafiği bizleri rahatsız ediyor ama yapacak bir şey yok, mecburen bu yolu kullanmamız gerek. Akçay dan Behramkale yol sapağına kadar böyle gideceğiz. Bazı yerlerde yol yapım çalışmaları var, biz de trafiğe kapalı yerlerden geçiyoruz. Altınoluk ve Küçükkuyu’yu çabucak geçip Behramkale yoluna sola giriyoruz. Çanakkale il sınırını geçmiş oluyoruz böylece. Tabelada öyle yazıyor. Altında karayolları 142 şube sınırı yazılmış. Tabela önünde, bisikletim KUZ ile birlikte resim çekiliyorum.

2-56

Büfenin önünde kavunu yemek istiyoruz ama büfe sahibi öyle şiddetle karşı çıkıyor ki anlayamadık. Adama tamam yemeyeceğiz diyoruz ama adam hala yemememiz konusunda ısrarını sürdürüyor, ne derdi varsa. Kalacağımız Kayalar köyünde kahveci Recep abi ile telefonda konuşup bakkalda bira var mı diye sorunca bira olmadığını söylüyor. Biz de her ihtimale karşı bu büfeden biraları alıp yola devam ediyoruz. Zaten gün devrildi birazdan güneş batacak. Bize kavun yedirmeyen büfenin tabelasında; Yeni Rakı, Okan büfe yazıyor Altında kahverengi tabela Behramkale (Assos) yönüne gidileceğini gösteriyor. Biz de o yöne gideceğiz.

2-57

Behramkale yolu sakin olunca keyifle bisikletlerimizi sürmeye başladık. Burcu Kayalar köyünde kalacağımızı kararlaştırınca duş konusunda sıkıntıya düşerim diye endişeye kapılıyor. Yolumuzun üzerinde çeşitli çadır kurulacak kamping alanları var, birisine soruyoruz Burcu rahatlasın diye çadır başı 25 lira olduğunu duyunca köyde kalırım deyip bir parça rahatlıyor ama hala endişeli olduğunun farkındayım. Neyse gidince nasıl olsa  köyü, ortamı görecek, böyle yerlere alışması gerek. Sahil şeridinden gidiyoruz ama arazinin yapısı gereği yol kısa inişli çıkışlı. Yol kenarında aniden bir köpeğin bize fırladığını görünce korkuyorum, fakat köpek ağaca bağlı olduğundan bize bir şey yapamıyor. Çağrı bizden biraz geride kalıyor ve onu beklemeye başladık, bir süre sonra köpek havlamasını duyunca Çağrının köpeğin yanından geçtiğini anlıyorum. Bu arada hava iyice karardığından ön ve arka aydınlatmalarımızı açıp ardından Çağrı da gelince yolumuza devam ediyoruz. Karanlıkta Kayalar yolu sapağına gelip orada bakkal olduğunu görünce o büfeden biraları aldığımıza pişman oluyoruz ama yapacak bir şey yok. Bundan sonra 4 kilometre tırmanacağız Kayalar köyüne kadar. Daha önce bu yokuşu çok zevkli ve çabuk inmiştik. Viteslerimizi iyice düşürerek yavaş yavaş tırmanmaya başladık, günün sonu olduğundan yokuş çıkmak biraz zorlamaya başlıyor. Havanın karanlık olması etkilemiyor ama eğim giderek daha da dikleştikçe sık sık mola verip nefesimiz ve nabzımızı normale getiriyoruz, yoksa düşüp kalacağız. Can, Adnan ve Çağrı önden gidiyorlar, gözden de kayboldular, ışıklarını bile göremiyorum. Burcu ile birlikte rampayı 1. vitesle çıkıyoruz sık molalarla.  Burcu’ ya köyü, kahveyi ve Recep abiyi anlatıyorum ki fazla tedirgin olmasın. İyice rahatlıyor kalacağı yeri öğrenince. Gece o kadar karanlık ki gökyüzündeki tüm yıldızlar muhteşem, uzaydan bizlere tüm parlaklığınla ışıldıyorlar. Samanyolu da gökyüzüne serpilmiş bize gideceğimiz yöne doğru yol gösterir gibi harika manzarasını bizlerden esirgemiyor. Böyle muhteşem manzarada Kaz dağlarına çıkarken Burcunun arka lastiği iniyor, pompa ile şişirerek tırmanmaya devam ediyoruz. Lastiğindeki kaçak küçük hemen inmiyor, böylece şişire şişire köye kadar gitmeyi düşündük. Lastiğin havası iyice inince duruyoruz, bu arada bir traktör aşağıdan gelerek yanımızda duruyor. Traktördeki köylü yardıma ihtiyacınız var mı diye sorunca, lastiğin patladığını söylüyorum. Bu arada köylü arkadaş beni tanıdı, Mart ayında Kayalar köyünde kaldığımızda kahvede sohbet etmiştik. Son 2 kilometre kalmıştı köye, lastikte patlak, saat gecenin 10 u olunca bisikletleri traktörün kasasına atarak köye varıyoruz. Diğer arkadaşlar varmışlar köye bizi merak etmişler. Traktörün kasasından bisikletleri indirip köylü arkadaşa teşekkür ederek kahveye giriyoruz. Kahveci Recep abi ile 40 yıllık dost gibi kucaklaşıyorum, özlemişim Recep abiyi 6 ayda. Adam bize kahvesini açıp sizindir diyerek rahatça evinde endişe etmeden uyuyabiliyorsa ne mutlu bize dostluğunu kazanmışız. O da bizden memnun kalmış ki hasretle kucaklaştık birbirimizi görünce. Hoş beşten ve hal hatır sorduktan sonra köyün bakkalından makarna, ton balığı, helva, yoğurt alıp makarna pişiriyoruz, makarnanın içine ton balığını boca edip yağınla beraber karıştırınca nefis oluyor. Ekmeği de kahvede Recep abi satıyor, ondan da ekmeği alıyoruz. Akşam yemeğini geç te olsa yiyerek karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Masada Burcu, Adnan, Can ve ben oturmuş yemek yerken Çağrı bizi çekiyor bir poz. Masanın üzerinde tabaklar dolu.

2-58

Saat te gecenin 11’i, yemeğin ardından Zeytinlerde aldığımız kavunu kesip meyve faslını da geçiştiriyoruz. Sağ olasın dostum Can Küçükler kavunu Zeytinliden Kayalar köyüne kadar taşıdığın için. Bu kez Çağrı da yanımızda olmak üzere 6 kişiyiz. Masada kavun dilimleri yenmeye hazır.

2-60

Kahvedekiler evlerine gittikten sonra sıra geldi biralara, onları da içince yorgunluğumuz bitiyor. Kahvenin altındaki tuvalette elimizi, yüzümüzü, ayaklarımızı yıkayıp dişlerimizi fırçalıyoruz. Uyku tulumu ve matlarımızı bagajlarımızdan alıp sadece. Kahvenin içinde herkes kendi yatacak yerini hazırlıyor. Burcu aramızda tek bayan olduğu için divanı ona bırakıyoruz, diğerlerimiz kimimiz masaları birleştirip, kimimiz de tahta sandalyeleri birleştirip matları seriyoruz. Haliyle kahvede olduğumuzdan bol bol çay da içiyoruz. Çay ocağı bize ait. Gece köy üzerine çökmüş, sokak lambalarını ışığı altında köy meydanı sessiz ve sakin. Ortalarda kimseler yok, üç araba solda park etmiş. Sağda iki katlı bir ev, üst kata çıkmak için basamaklar yapılmış. Elektrik direğinde iki lamba yanıyor. Meydan parke taş döşeli.

2-61

Herkes uyku tulumuna girerek yatıyor. Köylerde gecelemek bir başka, direklerdeki lambaların ışıkları köyün meydanını sabaha kadar aydınlatarak herkesin köşesine çekilip gecenin yıldızlı karanlık yorganının altında sakin bir geceye başlıyoruz.

Bu günkü yolumuz genelde düz olmakla beraber son 4 km bizi zorladı. Altınova’dan Kayalar köyüne kadar 119 km yol yapmışız. Sabah 10:00 da Altınova’dan çıktık akşam 22:00 de kayalar köyüne ulaştık. 12 saat yolda geçen toplam süre ama biz bu turda keyfimizce yol aldığımızdan bu kadar sürdü, eh ne yapalım bizim turumuz böyle dostlar, insan varacağı yere varıyor sonunda.  Ama erken ama geç, önemli olan yolda olmaktır.

Bu yazıda kimi resimler Burcu , Çağrı ve Adnan’a aittir, resimlerini kullandım, kendilerine resimleri için teşekkür ederim

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 108 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc