Etiket arşivi: kurtuluş savaşı

Afyon Frig Vadisi Bisiklet Turu 3. Gün

20 Haziran 2021 Pazar

Emre gölü – Aslankaya – Üçlerkayası – Döğer peri bacaları – Emre gölü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Zaman değmiş
Önce,
Yedi telli sazın
Afyon ruhu yutmuş diline
Ne gözyaşına 
Ne yaşadığı yaşına bakmış
Harcanası yıllarını
Okşayarak sayıp,
Bir bir geri almış

Anonim şiir

 

Öne çıkmış olan görsel, Evin çatısının arkasında delikli kaya. Kayanın üzerinde leylek yuvası. İçinde leylek duruyor.

DSCN2366

Bu gece daha rahat uyudum sanki. Hava sıcaklığı gece bile sürdüğünden etkisini gösteriyor. Artık çadırda uyumaya alıştım, hava da uygun olunca üşümedim. Sabahın köründe uyanıyorum, henüz pek kalkan yok erken saatlerde. O yüzden tuvaletler boş. Çadırıma gelip ilk iş olarak kahve pişirmekle başlıyorum güne. İzmir Torbalıda yaşayan İlknur Tunger ile bu festivalde tanıştım. Gerçi o beni tanıyor ama yüz yüze ilk defa karşılaşıyorum. Haliyle kahvemi de bildiğinden erkenden yanıma geldi. Ortalıkta dolaşan festivali düzenleyen  Birsen de yanımızda olunca şanslı dört kişi kahvemden içmiş oluyor. İlknur ile beraber bir arkadaş kendi sandalyelerinde oturmuş. Benim önümde de küçük sehpa, üzerinde kahve takımları. Arkamda, ayakta duran, elinde kahve değirmenini çeken de Birsen olduğu halde resim çekiliyoruz.

DSCN2330

Kahvaltıya başlamadan önce eşyaları, çadırı söküp toparlandık. Çantaları arabaya koyup yola çıkmaya hazırız. Kamp alanına gelince sadece bisiklet aparatını takıp bisikletleri yükleyeceğiz. Akşam fazla işimiz kalmadı. Bu gün tura biraz geç başladık nedense. Herhalde kısa bir tur olacağa benziyor. Grup bu kez sol taraftaki yola saptı. Hafif çıkışlı olan yoldaki bisikletçileri çekiyorum. Yol kıyısında elektrik direkleri tarlanın kıyısında yol ile beraber sıralanmış. Bisikletçileri takip eden araç arkalarından gidiyor.

DSCN2332

Yolda fazla gitmeden sola, toprak yola saptık. Bir süre gittikten sonra Aslankaya Tapınağına geldik. Tabelasının resmini çekiyorum. Tabelada yazan;

Aslankkaya Tapınağı

Aslankaya, yüksek bir kayanın güney yüzü, dikey kesilmiş üçgen çatılı bir tapınak cephesidir. Üçgen çatının kiriş boşluklarında karşılıklı iki sfenks (insan başlı kanatlı aslan), ana cephede niş içinde iki aslan arasında Kübele bulunmaktadır. Ana cephe geometrik desenli kabartmalarla süslüdür. Anıtın iki yan yüzleri de kesilmiş, kuzey yanına kükremiş ve iki ayağı üzerine şaha kalkmış bir aslan yapılmıştır. M.Ö.7.yy. Frig tapınağıdır.

DSCN2333

Aslankaya tapınağının önden çekilmiş resmi. Yukarıda yazıldığı gibi üçgen çatılı kabartma altına kapı gibi kaya oyulmuş yarım metre kadar. Tapınak olarak kullanıldığı için içi oyulmadan öylece duruyor kaya kütlesi. Kaya kütlesi altında, yere yakın bir metrelik yatay bir tabaka var. Rengi sarı – krem karışımı başka bir yapıda olduğunu gösteriyor. Zemindeki kaya kütlesine biraz yan oturmuş durumda. O yıllarda Anadolu’da Aslanlar yaşıyormuş demek ki. Yoksa aslan figürleri niye kullanılsın?

DSCN2334

Rehberimiz bizlere Aslankaya Tapınağı hakkında bilgi veriyor. Elinde megafon var. Arkada kimi sivri, kimi yassı kaya kütleleri. Çalılık beyaz çiçekler açmış durumda.

DSCN2335

Kapı girişi gibi oyulmuş niş içinde şaha kalkmış aslanı yakından çekiyorum.

DSCN2336

Üçgen çatı kabartması içinde çeşitli figür kabartmaları.

DSCN2337

Aslankaya Tapınağında molamız bitince afyon tarlalarının arasında yol almaya başladık. Beyaz gelinliklerini giymiş afyon çiçekleri bizlere güzel görseller oluşturuyor.

DSCN2338

Bir afyon çiçeğini yakından çekiyorum beyaz taç yaprakları ile birlikte. Arkasında da taç yapraklarını dökmüş haşhaş başı.

DSCN2339

Arazide kaya kütlesi beş metre boyunda. Bir yanı yarılıp çatlak oluşmuş. Bisikletim KUZ park halinde kaya ile birlikte çekiyorum.

DSCN2340

Buralarda arıcılık yapanlar da var. Ot bürümüş arazide arı kovanları dizelenmiş onlarca. Arıcı da kamyoneti ile gelip kovanlarla ilgileniyor. Arazi bitiminde kayalıkta küçük çam ağaçları seyrek çıkmış.

DSCN2341

Tam da peri bacasına benzeyen kaya kütlesi. Üzerindeki baş kısım geniş, altında dar boğaz ve aşağı doğru genişleyen bir yapıda. Arkasındaki kayalardan ayrı durumda, tek başına duruyor.

DSCN2342

Büyükçe kaya blokları delik deşik. Delikler doğal olarak düzensiz durumda.

DSCN2343

Kayanın birinde gördüğüm kırmızı – beyaz şerit buradan geçen patikayı işaret ettiğini anlıyorum. Yürüyüşçülerin işareti, izleri iyi takip edersen seni bir yerlere ulaştırır.

DSCN2344

Yolda ötede, yüksekçe kaya kütleleri sanki sıralanmış gibi bir duvar şeklinde. Kimisi peri bacasına benziyor ama hepsi değil.

DSCN2346

kaya kütlesinin üzerinde bir buçuk metre kadar çıkıntı yapmış kaya. Altı boş, sanki kartal gagasına benziyor.

DSCN2347

Bu tarlada mor çiçekli afyon tarlası.

DSCN2348

Daha uzaktaki mor çiçek açmış afyon tarlası küçük bir yer kaplıyor. Burayı iyice yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN2349

Beton direk tepesinde leylek yuvası. Üstünde üç leylek var. Birisi yavru leylek olmalı. Öndeki leylek uzun gagasını açmış, sanki susuzluk çeker gibi kuraklığı dile getirmiş.

DSCN2350

Düzgün yapılmış taş çeşme, kemerli niş şeklinde. Kemerin üst yanlarında birer ay – yıldız kabartması var. Yalağı yerde U biçiminde. Çeşmenin tası zincirle duvara bağlanmış. Arkada duvarın üstünde çitli bahçede çam ağaçları.

DSCN2351

Doğal mı oluşmuş yoksa bilerek mi oyulmuş bilemem ama kayanın yan yüzeyi sanki insan başı şeklinde. Anlı biraz çıkıntılı, burnu, ağzı, çenesi ve boynu belirli. Önden pek anlaşılır gibi değil ama yandan bakınca belli oluyor. Arkada tarla içinde damlar var kiremit çatılı.

DSCN2352

Tabela yerinden sökülmüş, telefon direğinin dibine konmuş. Tabelada yazan Üçlerkayası sola doğru ok işaretli.

DSCN2353

Üçler kayasına doğru giderken her tarafta ilginç kayalıklar görmemiz olası. Hafif yamaçta kaya kütleleri yerden fışkırmış durumda.

DSCN2355

Tabelada yazdığına göre Üçlerkayası köyüne geldik. Tabela mavi renkte. Arkadaki yamacın tepesinde seyrek çam ağaçları.

DSCN2356

Köyün girişinde kaya kütlesi sanki ağzını açmış aslan gibi oluşmuş. Açık olan ağızda sadece dişleri yok. Köyün evleri sağda, arkada yüksek kayalıklar.

DSCN2357

Köydeki kerpiç evler terk edilmiş, artık yeni yapılan betonarme evlerde yaşıyorlar. Terk edilmiş kerpiç evin pencerelerinde kimi camlar kırık. Bu insana hüzün veriyor.

DSCN2358

Anne ördek, 10 ördek yavrusu arkasında sıraya girmiş paytak paytak sokakta yürüyorlar.

DSCN2359

10 Metreye 15 metre boyutlarında kaya kütlesi, sol tarafındaki yanda sanki insan kafası gibi. Burnu, göz çukurları yandan görünüşü büst gibi. Kulak ise içi oyulmuş kapı şeklinde. Oyuk olan yer armut biçiminde. Kaya yarısından sanki kesilmiş gibi yukarıdan aşağıya. Altta da geniş bir mağara ağzı, tavanı alçak.

DSCN2361

Kaya kütlesi diğer kayadan ayrılmış, arası geniş yukarı doğru sanki diğer kayaya doğru eğilmiş gibi.

DSCN2362

Eski kerpiç ev, ağaç karkasları görünüyor. Pencerelerdeki camlar kırılmış. Çatı kirişleri ortaya çıkmış, biri küçük, biri büyük penceresi var.

DSCN2363

Kaya parçaları üst üste konmuş, sanki yuvarlanacakmış gibi. En üstteki kaya öne doğru balkon gibi çıkıntı yapmış. Altında ev var kayalıkların.

DSCN2364

Ortası delik kaya üzerine leylek yuvasında bir tane leylek var. Gagası ile tüylerini düzeltiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN2366

Leylek yuvasının altındaki deliği yakınlaştırıp çekiyorum. Delik doğal olarak oluşmuş. Solda bir oyuk daha var.

DSCN2369

Leyleği de yakınlaştırıp çekiyorum. Leylek sürekli tüylerini düzelttiğinden doğru dürüst çekemiyorum. Gagasını kanadının altına sokmuş durumda.

DSCN2370

Köyün üstü kaya kütlesi ile kaplı. Kaya oyulup oda yapılmış. Üç oda yan yana, altta mağara girişi var.

DSCN2371

Kaya üstte balkon şeklinde çıkıntı yapmış.

DSCN2372

Kayalar minare gibi sıralanmış, her biri ayrı ayrı.

DSCN2373

Kayaya oda yapılmış, yakınlaştırıp çekiyorum, içerisi geniş bir oda. Belki de mezar odası olabilir.

DSCN2374

Üçlerkayası köyünden ayrıldık. Döğer kasabasına doğru gidiyoruz. Frigya’ya giriş yapıyoruz. Kahverengi tabelada Frigya yazıyor.

DSCN2375

Döğer kasabasının çıkışında küçük su birikintisi var. Burada kaz sürüleri gelip hem besleniyor hem de biraz olsun yüzüyorlar. Kaz sürüleri ayrı ayrı topluca yürüyorlar. benim saydığım 7 tane sürü var. Her sürüde bir erkek kaz liderliğinde 15 ila 20 kaz onu takip ediyorlar. Asla birbirleriyle dalaşmadan ortalıkta bir o yana, bir bu yana dolaşıyorlar. Yeşillik arazide bir de eşek ayağından bağlanmış otluyor. Eşeğin rengi siyah. Arkalarda küçük tepeler ufku kaplıyor. Hava parçalı bulutlu.

DSCN2376

Kaz sürülerinin faydalandığı küçük su birikintisini besleyen çeşmeden sürekli su akıyor. Bu çeşmenin ismi Zorali çeşmesi. Herhalde suyu iyi olmalı ki arabasının arka bagajına onlarca su şişesi, damacana koyup çeşmeden hepsini dolduruyorlar. Çeşmeyi boş olarak çekemiyorum. İki kişi plastik şişelere su doldururken çekiyorum bir poz. Çeşmenin aynası kalın duvar olarak taştan yapılmış. Kalınlığı 1 metre, yüksekliği 2.5 metre, eni de 2 metre civarı. Bir borudan sürekli su akıyor. Alın kısmı kemerli niş olarak yapılmış.

DSCN2377

Çeşme ünlü bir çeşme, o yüzden tabela konulmuş. Direkteki tabelada; Zorali Çeşmesi yazılmış. Arkadaki tel örgü ile çevrili bahçede kocaman ceviz ağacı var. Çeşme haritalarda bile belirtilmiş. Yerini kolayca bulabilirsiniz.

DSCN2378

Gittiğimiz yolun kenarlarında kayalar duvar şeklinde. Arası düz çayırlık arazi. Düz arazi yavaşça daralıyor giderek.

DSCN2379

Düz arazi burada bitiyor. Bittiği yer kireç kayalıkları doğal olarak peri bacalarına benziyor. Buradan sonra dağa tırmanış başlıyor.

DSCN2380

Yokuşa tırmanmadan Sağa doğru, toprak yola saptık. Solda ağaç koruluğu, onun ilerisinde ilginç şekillerde oluşmuş kayalar var.

DSCN2381

İlginç şekillerde oluşmuş kayalıkların yanına geldim. Burada uzun yalaklı çeşme var.

DSCN2382

İlginç kayalıkları yakından çekiyorum. Kayalıklar 4 – 5 metre boyunda, 1.5 – 2 metre eninde dikine oluşmuş. Her kaya arasında boşluklar var. Boşluklar da 2 metre civarında. Taban yeşil çimenlerle kaplı. İnsan rahatça aralarında dolaşabilir ama labirent gibi olan kayalıklar arasında kaybolma olasılığı var.

DSCN2383

Her kaya birbirine benzemiyor. Her biri değişik yapıda, girintili – çıkıntılı.

DSCN2384

Kimi kayalıklar birbirinden 3 – 5 metre kadar ayrılmış, araları geniş. Yerler çimenlik düz arazi. Her kaya da kendine göre küçük oyuklar oluşmuş.

DSCN2385

Kimi kayalıklar da birbirine yakın durumda.

DSCN2386

Daha yukarılarda, çamlık olan yamaçta ortada anıt gibi kalmış kayalık kütle. Bu kaya uzaktaki yamaçta olduğundan optik zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN2387

Yamaçtaki kayalıkların rengi siyaha yakın. Yeşil çamların arasında fışkırmış siyah kayalıklar kontrast renk oluşturmuş. Oysa kayalıkların rengi genelde bej, beyaza yakın renkte. Burası da uzaktaki yamaçta, yakınlaştırıyorum iyice.

DSCN2389

Dağın yamacına yaslanmış vadi burada kireç kayalıklar yarılmış yukarıdan gelen yağmur suları derin yarıklar oluşturmuş.

DSCN2390

Ben resim çekmekten epey geride kaldım. Grup haldır huldur gittiğinden yetişmek olanaksız. O yüzden bazı yerleri kaçırıyorum. Belki de onlar kaçırıyordur. Kim bilir? Ben tam yokuşu bitirmişim grup aşağı inişe geçmeye başladı bile. Burada Döğer peri bacaları var. Büyük kaya kütlesi delik deşik edilip odalar yapılmış. Kaya kütlesini ve aşağıya inmeye başlayan bisikletçileri çekiyorum.

DSCN2391

Kaya kütlesi yüksek ve geniş. 15 metre yüksekliği, 50 metre genişliği var. Blok apartman gibi odalar kazılıp yapılmış. Aşağı inen üç bisikletçi de kareye giriyor.

DSCN2392

Bisikletçi grup haldur, huldur Döğer peri bacalarına çıkıp indikleri gibi tekrar gideceğimiz yola sardılar. Kıvrılarak çıkan yoldaki bisikletçileri çekiyorum. Bisikletim KUZ önde park etmiş durumda. Grup tekrar gitti, biz bekliyoruz bir kaç kişi. Bacanağım, İsmail ve Enes kaldık en arkada. Öğle zamanı oldu, acıktım iyice. Yokuşu sarmadan önce Bacanağımın çantasındaki poğaçalardan ikişer tane yedik. Üstüne de bolca su içerek biraz olsun enerji topladık. Öğle yemeğini nerede, ne zaman yiyeceğimiz belli değil ve önümüzde biraz tırmanış var.

DSCN2394

Biraz olsun karnımız doyunca biz de yokuşu tırmanmaya başladık. Sağımızda peri bacaları olan kayalıklar, önümüzde tırmanan bisikletçiler. Kimisi bisikletten inmiş, yürüyerek çıkıyor sert yokuşu.

DSCN2395

Daralan vadi kireçli kayalıklar yer yer fışkırmış yerden.

DSCN2397

Döğer peri bacası tek başına, tepenin üzerinde abide gibi yükselmiş. Bu görüntü yandan çekildi. Yan taraf diğer yandan daha da dar.

DSCN2399

Döğer peri bacası ile aynı hizaya geldim. Yan taraf delik deşik. Bazı delikler karanlık değil, diğer taraf görünüyor sanki.

DSCN2400

Aydınlık olan delikleri yakınlaştırıp çekiyorum. Kayalığın diğer tarafı görünüyor. Böyle iki tane delik var. Diğer delikler karanlık.

DSCN2401

Çıktığımız yeri çekiyorum. Aşağıda düz arazide Döğer kasabası görünüyor. Sanki aşağılarda bir yerlerde yağmur yağıyor. Buluttan yere doğru hüzme olarak inmiş.

DSCN2402

Yokuşun bir yerine gelince şiştim, yürümeye başladım bisikletimden inip. Neredeyse 2 yıldır doğru dürüst bisiklete binmiş değilim. İyice hamladığımı hissediyorum. Ayrıca biraz fazla kilom var. Fazla kiloları yakmak gerek ama fırsat olmadı uzun turlar yapmaya. Salgın, kapanma derken unuttuk uzun turları yapmaya. Bir süre yürüdük bacanağım ile birlikte. Yokuşun sonuna gelmeden belediyenin süpürge aracına bisikletleri koyup yokuşun üstüne kadar çıktık. Yokuşun üstünde bisikletleri indirip sürmeye başladık. Yol iniş olunca pistonlar dinlendi sayılır. İnişte Alanlı köyünden geçtik ama mola vermedik. Yemek yeme zamanı iyice geçti, nerede, ne zaman yemek yiyeceğimiz henüz belli değil. Habire gidiyoruz. Köyün girişindeki tabela önünde bacanağımın resmini çekiyorum. Köyün evleri ağaçlardan görünmüyor bile.

DSCN2403

Köylülerin kendi olanakları ile yaptıkları dikdörtgen planlı ev gibi küçük cami ve kısa minaresi. Önde taş örülü dam, üzerinde kiremitli çatı. Biri küçük, biri büyük iki pencere deliği var. Solunda da köy çeşmesi taştan yapılmış. Tabelada Sarıcaova sağa ok işareti, Ovacık sola ok işareti ile gidileceğini belirtmiş. Çeşmenin önünden başlayan, dam boyu yalak var.

DSCN2404

Köydeki evlerin çoğu taş bina, altı dam üstü ev. Kimi ev de yıkıntılı durumda.

DSCN2405

Kimin öldürdüğü belli değil ama uzunca bir yılanın başı ezilerek katledilmiş. Yeni öldürüldüğü belli kımıldanışından. Nedense insanların çoğu yılanlardan korkar. Yılanlara korku ile yaklaşmaya cesaret edemezler ve hemen öldürürler. Oysa doğanın dengesini sağlar yılanlar. Ayrıca yılanlara kötü anlamlar yüklenmiştir. Çoğu insan yılanların soğuk hayvan olduğunu söyler, haklılar. Yılanlar soğuk kanlı hayvanlardır yapısı itibarı ile. Sıcak kanlı olsalardı acaba severler miydi bilinmez. Yazık olmuş hayvana.

DSCN2406

İniş bitti, küçük bir düzlüğe geldik. Yol burada toprak, sağda tarlalar, solda çam ormanı.

DSCN2408

Rakım yüksek olunca buğdaylar da ona göre olgunlaşıyor. Buğdaylar hala yeşil, sararmasına daha çok var. Havalar serin buralarda. Hava iyice kapandı bulutlardan ama yağmur pek yağacak gibi değil.

DSCN2409

Köyün içinde çatılı bir bina yapılmış. Bina kare planlı, küçük. Üç tarafı duvar, iki yanda penceresi var. Alın kısmı açık, kapı falan yok. Açık olan yerin ortasında taş kaide üstüne kısa bir duvar, alını tutuyor. Binanın alın kısmının önünde kare şeklinde taş bloklarla örülmüş bir sıra. Üstüne de tek parça taş kapak ile örtülmüş. Kapak kalınlığı 30 santim. Kapakla beraber 1 metre kadar yüksek olan yerin üstünde daire biçiminde ters konulmuş leğen dibi gibi taş, onun üstünde de küp şeklinde taş parçası konulmuş. Burasının ne olduğunu anlamadım

DSCN2410

Köyün içinden geçiyoruz, çimenlik yerde kahverengi bir at bağlı ayağından. Taşlar üst üste konularak bahçe duvarı örülmüş. Harç, çimento yok. Arkada evler ve kısa minareli bir cami var.

DSCN2411

Buralardan geçen bir yürüyüş yolu var. Adı Frig Yolu. Üç tane yön belirtir tabela konmuş yol kıyısına. Üstteki sağ yönü gösterir tabelada Frig yolu, Gökbahçe 12 Km, altında aynı yönde Asmainler vadisi (Bağlantı yolu) 13 Km, En altta da sol yönü belirtir tabelada Urumkuş Y. 6 Km yazıyor. Tabela köy içine dikilmiş. Yürüyüşçüler bu tabelalara göre yönünü, gideceği yeri ve ne kadar kilometre olduğunu görüyorlar.

DSCN2412

Tabelada yazdığına göre Sarıcaova köyüne geldik. Altındaki tabelada da; Köy içine dilenci hurdacı ve seyyar satıcıların girmesi yasaktır yazılmış.

DSCN2413

Sarıcaova köyünü geçtik, toprak yol bir süre daha devam ediyor. Çam ormanı içindeyiz. Trafik, araç yok, çok rahat gidiyoruz. Önümde İsmail tandem bisikletle gidiyor.

DSCN2414

Bir süre yine yokuş çıktık ama o kadar sert değildi. Bisikletten inmeden çıktım bu kez. Asfalt yolda ilerliyoruz. Bir yerde bizleri sağa, orman yoluna soktular. Çam ormanı içinde gidiyoruz. Yol girişinde tabela konmuş. Tabelada yazan Kurtuluş savaşı siperleri, Düztaş mevkisi. Sol yönü ok işareti ile belirtmiş.

IMG_20210620_161749

Orman yolu bir açıklığa çıkıyor. Burası otlak ve tüf kireç kayalıkları olan yer. Burada savaş olmuş bir zaman.

DSCN2415

Burada çetin savaşlar olmuş Kurtuluş Savaşında. Sadece iki tane dikili taş konmuş yeri belli olsun diye. Taşların boyu 2 metre. Arkası kayalık.

DSCN2416

Buraya en son gelenlerdeniz, herkes gelmiş ama yemek arabası henüz ortalarda yok. Artık açlık kendini iyice göstermeye başladı. Derken yemek arabası çıka geldi, kısa sürede yemek dağıtılmaya başlandı ve ilk sıralarda yemeğimi alıp büyük bir iştahla yemeğe başladım. Öyle bir acıkmışım ki yemeği bir çırpıda yedim. Susuzluk ta var, iki bardak su içtim pet bardakta. İki parça da ekmek mideye indi. Yemekte keşkek te vardı ama karnım öyle doydu ki keşkeği yiyemedim. Zaten pek te sevmem keşkeği. Bir süre dinleniyoruz yemekten sonra. Bacanağım ile konuştuk kamp alanında dönünce ne yapacağız diye. Zaten sabah çadırları söküp arabaya yüklemiştik. Kamp alanına gidince zaman geçirmeden arkadaşlarla vedalaşıp yola çıkmaya karar verdik. Dinlenme bitince yola çıkarak kısa sürede kamp alanına vardık. Zaten yolumuz az kalmış. Kamp alanında tuvalete gidip elimizi yüzümüzü ve ihtiyacımızı giderip bisikletleri arabaya yükledik. Görebildiğimiz arkadaşlarla vedalaşıp fazla geç olmadan yola çıktık.

Yola çıktıktan kısa bir süre sonra yağmur yağmaya başladı. Öyle ki bardaktan boşanırcasına. iyi ki yola çıktık yoksa kamp alanında ıslanmamak olası değil. Afyon’dan çıkmadan arabaya yakıt almak için benzin istasyonuna girip depoyu doldurduk. Bu arada Afyon manda kaymağı alalım dedik. Kaymak 200 gram ağırlığında, ederi 30 Lira. Bana çokça kazık yedik gibi geldi. Kilosu 150 Liraya geliyor ama Afyon’dan başka ne alınabilir ki? Kazıktan başka. Afyon manda kazığı. Neyse yakıtımızı aldık ve yola çıktık. Yağmur bizle beraber geliyor. Kula’ya kadar bacanağım sürdü arabayı. Kula’da Kula ekşi maya ekmeği aldık birer tane. Bu kez direksiyona ben geçtim. Ta eve kadar. Salihli’ye kadar yağmur hiç durmadı. Akşam 23:00 civarı eve geldik. Bisikletimi ve çantalarımı indirip eve koydum. Bacanağım Buca’da oturduğu için yolcu ettim kendisini.

Böylece bir tur ve festivalin sonuna geldik. Uzun süredir bisiklete binmemiştim. Biraz yorsa da festival ve bisiklete binmeyi özlemişim. Tıpkı diğer arkadaşlar gibi. Arkadaşlarımı da özlemişim. Onlar da beni ve kahvemi özlemiş. Elimde iyi bir fotoğraf makinesi olunca iyi resimler çekmeye çalıştım. Frig vadisi görülmeye, gezmeye değer bir yer. Her tarafını göremesem de bir çok yeri gördüm sayılır. Her tarafta oluşmuş ilginç kayalıkların her biri ayrı yapıda. Kimisi doğal şartlarda oluşmuş, kimisi insan eli ile yontulup kazılmış. Bir zamanlar bu yerlerde insanlar yaşamlarını sürdürmüşler. Eski çağlarda kendilerine sağlam kayadan sığınma yerleri yapıp içlerinde güvenle oturmuşlar.

Elimden geldiği kadar yazmaya çalıştım gördüğüm yerleri. Eğer bazı yerleri, bazı kişileri yazmadıysam af ola.

Başka bir yazıda görüşmek üzere

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 48  Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Büyük Taarruz 2. Gün

6 Eylül 2015 Pazar

2. Gün Taytan – Adala – Poyrazdamları – Sart

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır.
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı.

Nazım Hikmet RAN

Kurtuluş Savaşı Destanı

 

Öne çıkmış olan görsel, Büyük Taarruz katılımcıları kalabalık olarak bisikletleriyle poz vermiş, kimisinin elinde Türk bayrakları.

Güzel düşlerin getirdiği rahatlıkla dinlenmiş olarak güneş henüz doğmadan uyanıyorum. Güneşin doğuşunu kaçırmamalıyım. Hemen çadırımdan çıkıp hazırlıklarımı yaparak güneşin doğuşunu beklemeye başladım. Diğer çadırdaki arkadaşlar da henüz uyanmaya başladılar. Kimisi henüz uykuda, onlar da birazdan uyanır. Çadırımın içinden dışarısı, sağda söğüt ağacının gövdesi, solda çadırlar.

Ağaçların ardından güneş kendini göstermeye başladı. KUZ ve kıytırık ta benimle beraber güneşin doğuşunu izliyor sessizce.

Rüzgar olmayınca havuzda kıpırtısız bir su yüzeyi ve binaların yansıması.

Güneş ise yükselmiş su yüzeyine yansıması parlak ve gözle bakamıyorum bile.

Kahvaltı faslından sonra Salihli bisikletçileri de aramız katılarak hep birlikte resim çekiliyoruz. Kiminin elinde Türk bayrağı var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

İlk molayı Taytan köyünde veriyoruz. Yola henüz çıkmamıza rağmen herkesin toplanması için durduk. Durunca da çaylar, sodalar ısmarlandı. Kahveler içildi. Elbette kahveyi kendim yaptım, şanslı olan üç kişi içebildi sadece. Yol kıyısında bekleyen bisikletçiler.

Adala köyünün içinden geçen, ya da Gediz nehrinin kıyısına yapılan Adala köyünün dar bir yerine yapılan bent üzerinde ki köprüde durup resim çekmeye başladım. Bu bent nehrin sularını bir miktar depo edip iki yöne doğru yapılan kanallara su vermekte. Köprü üstünde bisikletim ve gölet.

Köprünün üzerinde resim çekerken katılımcıların resmini de çekmeden olmaz. Bisikletçiler köprüden geçiyor grup olarak.

Grubun ortasındaki bisikletçileri çekiyorum.

Son olarak en arkadan gelenleri çekiyorum.

Nehrin yatağı her zaman olduğu gibi sulak yerleri seven söğüt ağaçları ile kaplı.

Şafak Omaç’ı ayrı yere koymak gerek, Bu tura gönülden inanan ve katkısı anlamlı. Ayrıca kampçılık konusunda ki deneyimleri akşamları kamp ateşinin yanmasına neden oluyor. Şafak Omaç varsa kamp ateşi mutlaka olur. Bu kaçınılmaz. Ben katıldıktan sonra sevinci arttı. Kamp daha da neşeli oldu.

Nehrin üzerine asma köprü yapılmış, biraz da boğaz köprüsüne benzetilmiş.

Adala köyünde mola verdik, burada çay ikramı ile gölgelik bir yerde dinleniyoruz. Güneş yükseldikçe sıcaklık iyice artmaya başladı. Molanın ardından Salihli bisikletçileri ile beraber topluca Atatürk evinin önünde resim çekiliyoruz tarihe tanıklık etmiş binanın önünde. Gazi Mustafa Kemal bu binada kalarak bir süre savaşı kurmayları ile beraber yönetmiş.

Adala dan yola çıkıp Poyrazdamları ve yakınındaki Kemerdamları köyünün olduğu alana, Marmara gölünün kıyısına geldik. Burada kaçan Yunan ordusu iki koldan kaçmaya devam ederken çetin savaşlar olmuş. Bir kol Turgutlu yönüne, Diğer kol Akhisar yönüne ayrılmış. Böylece ikiye bölünen ordu daha kolay yenilmeye başlamış. Yenilen ve bozguna uğramış Yunanlılar güvenlikten yoksun olarak daha da hızlı kaçmaya başlamış bu bölgede. Akhisar yönüne kaçanlar azalınca Yunan ordusunun ana kolunun bulunduğu Sart yönüne doğru hücum devam etmiştir. Arkalarından yetişmek imkansız gibi. Zaten Dünya tarihinde bu kadar hızlı bir hücum ve kaçış görülmemiş şimdiye kadar. Bu kadar kaçmalarının nedeni Yunan askerlerinin köylerde yaptıkları katliamların sebebi. Masum sivil köylü kadınları, çocukları, yaşlıları hiç acımadan süngüden geçirmeleri İngiliz belgelerinde bulabilirsiniz. Türklerin intikam almalarından korkmaları bu yüzden. Vicdanları bu kanlı toprakları bir an önce terk etmelerini söylüyor bilinç altında. Kan ve gözyaşı insanı rahat bırakmaz. Kaçarken de köyleri ateşe verip öyle kaçıyorlar.

Yeşil alan, daha ötede Marmara göl kıyısı ve göl.

Bir zamanlar atların nal izleri ve asker postalı ile iz bırakmış topraklarda şimdi Kurtuluş savaşında Türk askerlerinin tarihini bir anlamda yaşatmak için bisiklet tekerleklerinin izlerini görmek mümkün.

Öğle yemeği için gelen kumanya güneşin anlı kabağında yenmeyeceğinden bir kaç ağacın gölgeliğine gelip yiyoruz. Sonrasında Kemerdamları köyünde yapılan hayır lokmasından da tadıyoruz. Bunların yanında üzüm salkımları da bir tepside sunuluyor. Sart köyüne hareket etmeden önce ikramlar iyi oldu. Köylü kadınlarına teşekkür edip yola çıkıyoruz Marmara gölü kıyısından toprak yoldan gitmeye başladık.

Marmara Gölü mevcut tabii bir depresyonun 1938-1945 yılları arasında doğu ve güneydoğusunun 5750 m uzunluğunda ve 5.54 m yüksekliğindeki yapı ile sedlenmesi ile Gediz Havzası Sulamalarına su vermek için gölet haline getirilmiştir.

Marmara Gölü, üç derivasyon yapısı ile beslenen, gövde inşası ve su alma yapısı ile sulamada kullanılan suyu depolayan, göl yüzey alanı doğal durumuna göre yaklaşık iki kat büyüklüğe erişerek 71 km2 ye, maksimum derinliği 7.20 m’ye ve hacmi 320 hm3 kapasiteye ulaşmış olan, hacmi itibariyle aynı bölgedeki Seferihisar Barajı (29.1 hm3), Avşar Barajı (69.0 hm3), Sevişler barajı (127.0 hm3), Güzelhisar Barajı (158.0 hm3) vs. Barajlardan daha büyük olma özelliği taşıyan ve Gediz sulamalarının ana su kaynağı olarak teknik ve idari bakımdan bir  gölet olarak kabul edilmektedir.

Marmara gölünü yakından çekiyorum.

Marmara gölünden boşalan su için kanal sayesinde ovaya tarım sulaması için kontrollü su bırakılmakta. Suyun debisi de bayağı yüksek. Su sesi gürültülü çıkıp gidiyor kanalda.

Ovada tek çam korusu gölün kanala su bıraktığı kapakların olduğu bir alan. Çamların gölgesinde bir süre dinleniyoruz. Buranın yeşil ve çam korusunun kalmasının nedeni Kurtuluş savaşımda şehit düşmüş kahramanlar için yapılan şehitliğin olması. Burada şehitlere saygı duruşunda bulunuyoruz. Bu şehitlik pek bilinmiyor açıkçası. Nedense unutturulmaya çalışılıyor Kurtuluş savaşı şehitliklerimiz. Şehitlik denilince oluşturulan algı Çanakkale şehitliği olmakta. Çanakkale tarihimizde ve dünya tarihinde en büyük savaşlardan birisi ama sonucunda İstanbul işgal edilerek savaş sonunda ülkemizi paylaşmaya başlamış emperyalist güçler. Oysa ki şimdiki Türkiye Kurtuluş savaşı sayesinde kurtulup bağımsızlığını sağlamış. Bunu da yapanlar burada şehit düşenlerin sayesinde. Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes ve yurt dışında kalmış soydaşlarımız buradaki şehitliklere sahip çıkıp yüceltmeleri gerek.

“Şafak şafak yandı gök 
Bir kızılca kıyamet bitti 
Kızıltaş yamaçlarıda, 
Şehadetin sevinci eridi 
Yaşamanın tadında… 
Yeryüzü görmedi böyle bir savaşı 
Makineliye karşı et 
Topa karşı kemik saldırışı…”

Cenab Ozankan

Marmara gölünden kanallara kontrollü su bırakılıyor. Sular 6 kolon arasından geçiyor. Kolonların üstü yol.

Bir süre kanal ile birlikte toprak yolda ilerliyoruz.

Sart köyüne gelmeden yol kıyısında tek olarak kalmış çam ağacının gölgesinde arkadaşlar bizleri bekliyor. Herkes geldikten sonra hep birlikte kamp yapacağımız yere doğru gideceğiz.

Sart içine gelince tarihi duvar kalıntılarını görmeye başladık.

Sart harabelerinden restore edilerek ayağa kaldırılan Sinagog.

Kamp yapacağımız yer köyün yukarısında, hafif bir tırmanışın ardından Sart deresinin kıyısında mesire ve piknik yeri olarak ta kullanılan alana geldik. Bisikletim kamp kuracağımız yerde park halinde.

Kendi eşyalarımı kendim taşıdığımdan çadırı ilk önce kuran ben oluyorum. Diğerleri eşyaları taşıyan minibüsü bekliyor gelecek diye.

Antik dönemin en zengin devleti Lidya ve başkenti Sardes tüm muhteşemliğini tanrılara devasa tapınaklar yaparak göstermiş. Tabi para olunca böyle tapınaklar yaptırmak kolay. Para demişken ilk parayı basıp kullanan Lidya krallığı olmuş. Para da Sart deresinden akıp gelen altın  kullanılmış.

Her antik kentte olduğu gibi bir zamanlar tarihi bilince sahip olmayan Osmanlı yabancı soygunculara istediklerini alıp gitmelerine izin verilmiş. O zamanlardan kalma vinçler, raylar ve küçük vagonlar görmek olası. Kim bilir ne hazineler ve değerli eserler götürülmüş Amerikalılar tarafından. Hem de hiç bir ücret ödemeden. Vinci alıp götürmeye değer bulmamışlar ki paslanmaya bırakılmış öylece.

Bir tapınağın temel kalıntıları.

Artemis tapınağını gezmeye başladık. Gezerken de rehber bize Lidya krallığını, zenginliğini, tapınaklarını anlatmaya başladı bir yandan.

Sardes, Hermos/Gediz havzasında, Paktalos/Sartçayı kıyısında ve Tmolos/Bozdaği’ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları üzerinde, mythos öyküsüne göre Meles adlı bir kral tarafından kurulmuştur. Blok mermerler, karşıda iki dev sütun görünüyor.

Blok taşların içi dikdörtgen oyulmuş.

Antik döneme ait yunanca yazıt buralar hakkında bilgi veriyor.

Diğer bir kayada da Yunanca yazılar var.

Bir yazılı kaya daha.

Bir yazılı kaya daha, bu kaya yandan çatlamış.

Yerde süslü sütun başlığı.

İki dev sütun ve tapınak kalıntıları.

Tapınağın dibinden, temel blok taşları ve sütun.

Lydia Krallığı’nın başkenti olan Sardes kenti, M.Ö. 6. Yüzyılda Perslerin Lydia Krallığı’na son vermelerinden sonra bir Pers satraplık merkezi haline gelmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde de önemini koruyan, Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Hamam Gymnasion Kompleksi; Hamam-gymnasion kompleksinin doğu yarısını kaplayan sütunlarla çevrili palaestra (kare avlu), spor etkinlikleri için, bu mekanın batısındaki tonozlu salonlar ise hamam olarak kullanılmaktaydı. Palaestradan hamam bölümüne geçişi sağlayan iki katlı ve sütunlu mekan, mermer avlu olarak adlandırılmaktadır. Kentteki hamam-gymnasion kompleksinin palaestrasının güneyinde bulunan bazilika formundaki yapı, Roma İmparatorluk Döneminde (3.yüzyıl) bir sinagog haline getirilmiştir.

Artemis Tapınağı; Hellenistik Dönemde yapımına başlanan tapınak, muhtemelen eski bir Kybele kültünün kutsal alanında yer almaktaydı. Tapınak İon tarzında olup, pseudodipteros planlıdır. Başlangıçta Artemis adına yapılmıştır. Daha sonraki dönemlerde tapınağın cellası dört bölüme ayrılmış, bu bölümlerde Artemis, Zeus Polieus, Roma İmparatoru Antoninus Pius ve karısı Faustina’ya ait heykel başları bulunmuştur. M.S. 17 yılındaki depremde yıkılan tapınak, İmparator Tiberius zamanında eski plana göre tekrar inşa edilmiştir. 4. Yüzyılda tapınağın güneydoğu köşesine bir şapel eklenmiştir.

Dev sütunun dibinde rehberin anlattıklarını dinliyoruz.

Sütun diplerinde yapılan işçilik mükemmel, dairedeki kabartmalar öyle hesaplanmış ki kabartmalar arasındaki mesafe aynı ölçüde. Aynı zamanda her sütun değişik kabartmalar ile süslenmiş. Böyle işçilik zenginliği ve ustalığın boyutlarını görmemizi sağlıyor. Hayranlık duymamak elde değil.

Bu da diğer sütunun süslemeleri, diğerinden farklı oyulmuş.

Tapınak kalıntıları, büyük mermer bloklardan yapılmış.

Sütunların yarısından fazlası yok.

Bu sütun daha da değişik ve ince işçiliğin mükemmeliyeti.

Yerde uzun bir kiriş boylu boyunca yatıyor.

Manisa İli, Salihli İlçesi, Sart Beldesi sınırları içerisinde yer alan Sardes Antik Kenti, Demir Çağı Lidya Krallığının başkentidir. Batı Anadolu’yu hakimiyeti altına almış bir imparatorluğun başkenti, sikkenin doğum yeri ve adı hayal bile edilemeyecek zenginlikle özdeşleşen Krezüs’ün (Karun) vatanı olan Sardes, antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almaktaydı. Şehir, kent planlaması konusunda emsalsiz olup, Mezopotamya dışındaki en büyük savunma duvarı ile çevrelenmiştir. Günümüze kadar koruna gelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahiptir. Lidyalıların başkenti ve tek şehri olan Sardes’ten başka hiçbir şehir ortadan kalkmış bu uygarlıkla doğrudan bağlantılı değildir. Marmara Gölü’nün güney kenarında yer alan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bin Tepeler, dünyanın en büyük tümülüs alanıdır. Lidya tümülüsleri, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda bu peyzajın önemini ortaya koyan unsurlardır. Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e sıkı bir şekilde bağlı olan Bin Tepe, daha erken ve daha geç dönemlere tarihlenen kalıntıları ile Lidya dönemine ait sadece bir mezarlık alanı değil, kültürün devamını gösteren bir anıttır.

Yüksek duvarlı bir yapı.

Tapınağın güney-doğu köşesindeki Küçük Bizans Kilisesi M.S. V. yüzyılda yapılmıştır. Yarım yuvarlak apsisli, tek nefli bir yapıya daha geç devirlerde bazı ekler yapılmıştır.

Sütun süsleme işçiliğini yapan ustanın kendi bilgilerini eklemeyi unutmamış. Tam süslemelerin başladığı yere Yunanca yazılar yazılmış.

İki dev sütunu boyluca çekiyorum.

Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kral Gordios, yerine geçecek kimse bırakmamıştır. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kâhinlerden yardım ister. Kâhinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion’a arabasıyla ilk giren kral olacaktır derler. Kehanete uygun olan ise Kral Midas’tır.

Bu günkü Fethiye olan antik kent Telmessos’tan demir çemberli tekerlekleri olan bir araba ile ayrılan Midas Kral Yolunda haftalarca zorlu bir yolculuk yaparak, Bey dağlarıyla Toros dağlarını aşar. Yanında yaşlı annesi ve babası ile Kuzey Frig ülkesine ulaşmaya çalışır. Kehanetin gerçekleşmesi  için zamanda geri sayım başlamıştır. Zorlu bir yolculuktan sonra arabasıyla Gordion’a girerler, Gordion’lu kâhinlerin kehaneti uyarınca Frig Kralı seçilir.

Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frigya en parlak dönemini Kral Midas’la yaşamıştır. Midas şüphesiz çağının en ünlü krallarından biridir. Döneminde Frigya güçlenmiş, zenginleşmiş, bolluk ve refaha ermiştir. Öyle ki, Kral Midas’ın dokunduğu her şey altına dönüşmektedir.

Şarap tanrısı Dıonısos’un yoldaşı Satıros, bir gün Frigyayı gezerken, Midas’ın sarayının gül bahçesinde uyuyakalır. Kral Midas’ın adamları, Satıros’u bulurlar ve Midas’ın yanına getirirler. Midas, Satıros’u uzunca bir süre sarayında ağırlar, izzet ikramda bulunur. Midas’ın konukseverliğinden çok etkilenen Şarap Tanrısı Dıonisos, kralın kendisinden bir dilekte bulunmasını ister. Kral Midas ”Dokunduğum her şey altına dönüşsün, böylece daha zengin olayım” der.

Midas’ın dileği, Şarap Tanrısı tarafından kabul edilir. Ancak aynı gün akşam yemeğinde, dokunduğu yiyecek ve içeceklerin altına dönüştüğünü görünce, tanrı Dıonısos’tan, bu uğursuz gücü geri almasını ister. Midas’ın durumuna acıyan tanrı, krala Paktalos ırmağında yıkanmasını söyler. Bu ırmakta yıkanan Midas, tuttuğu her şeyin altına dönüşmesinden kurtulur. O günden beri de, bu ırmakta bulunan altın parçacıkları, bu efsaneye bağlanır.

Yüksek temelli yapı kalıntıları ve iki sütun.

Günümüz bahar çiçekleri ardında geçmişin tapınakları terkedilmiş. Ve sessizlik içinde geleceğe neler getirecek kimbilir… Hayıt ağacının mavi çiçekleri.

Kazı ekibinin yaptığı mermerden çeşme, pek işçilik yok. Sadece geometrik bir yapı. İşçiliğin yanı sıra çeşmede de su yok, akmıyor.

Sart yer haritası ve bilgilendirme yazısı. Böylece tarihi yolculuğumuz da bitince günümüz dünyasına dönüyoruz.

Akşam yemeğinin ardından çadır alanında toplanıp sohbet etmeye başladık. Cem Koç bizlere fıkralar anlatmaya başladı. Herkes bir şeyler anlatarak sohbet koyulaşmaya başlayınca Ergun Kuyumcu dağcılıktan bir arkadaşının yaşadığı ilginç bir aşk hikayesini bizlere anlatıyor;

Ali Gençlik yıllarında Üniversiteye giderken kız arkadaşı ile birbirlerini çılgınlar gibi seviyor. Gel zaman git zaman ellerinde olmayan bazı ailesel nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda kalmışlar. Kız ailesi ile başka bir şehre taşınmış. Şimdiki gibi cep telefonu internet yok ki görüşmeye devam edebilsinler. İkisi de çok direnmiş çok caba harcamışlar irtibatı kesmemek için. Ama maalesef hayat onları öyle bir ayırmış ki kopmuşlar, koparılmışlar birbirlerinden. Aşk acısı ile İzmir’e sığamamış Ali. Nereye gitse hep hatıralar var. Her sokakta her kafe de her sinemada.

Bu acıdan kaçmak için vermiş kendini yollara dağlara… Çok az bir para ile otostop yaparak önce İran sonra Pakistan, Hindistan derken kendini Katmandu da Tibet te bulmuş. Dağlar da mistik tapınaklarda umut aramış aşk acısına. Ama ne çare. Üç ay sonra mecburen dönmüş Türkiye’ye. Bu kez de tüm Türkiye dağlarını tek tek tırmanarak aşkını zirvelerde haykırarak evrene mesajlar iletmiş.. Zaten dağcı olduğu için bu konuda sıkıntı yok. Araya askerlikler başka şehirler de çalışmalar girmiş. Yıllar geçse de yürekte hep o sızı kalmış … Bu olaydan 12 yıl sonra bir iş arkadaşı ile evlenmiş. Şimdi boyunca kızı var. Ama o evlilikte uzun sürmediği için yıllar önce boşanmışlar. Ayrıldığı kız da yaşamında olaylar pek farklı gelişmemiş. O da biri ile evlenmiş ama mutlu değil. O da boşanmış yıllar önce. Aradan gecen 25 yılda defalarca farkında olmadan aynı şehirde yaşayıp teğet geçmişler birbirlerini.

Bir gün ikisini de tanıyan üniversiteden bir arkadaşları bunları bir araya getirmiş. Unutulmaz bir an… Kız cebinden küçük bir taş çıkarmış . Ona yıllar önce Erciyes dağından uğur getirsin diye getirdiği taşı. Hala saklıyormuş cüzdanında. Gözler dolu dolu sarılmışlar birbirlerine. Şimdi çok güzel bir beraberlikleri var. Çok mutlular ve kaybettikleri onca yılın intikamını alırcasına hep birlikte tatil yapıp seyahatlere çıkıyorlar. Artık hayat ta hiç bir şeyden umut kesilmeyeceğini yaşayarak öğrenmişler. Ask varsa her şey mutlaka sonucunda güzel oluyor. Aşk bazen insanlara acı da verse bazen mutlu sonla bitebiliyor.

Bu duyduğum en güzel aşk hikayesi şimdiye kadar. Mutlu sonla bitmesi aşkın ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtı.

Bizler dikkatlice dinlediğimiz yaşanmış aşk hikayesinden etkilendik ve bir süre kimse bir şey diyemedi. Öylece sustuk, sadece Ağustos böceklerinin sesi duyuluyordu gecenin karanlığında. Sekiz kişi oturmuş muhabbet ederken.

Sohbet bitiminde gelen haberlere göre askerlerimize hain pusu kurularak onlarca askerimizin şehit edildiğini öğreniyoruz. Moralimiz bozuluyor yatmadan önce. Devletin yanlış politikaları ülkeyi bu hale getirdi ne yazık ki. Herkes sessizce çadırına çekilip yatıyor. Kelimeler tükendi artık.

Bu gün yaptığımız yol 66 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc