Etiket arşivi: hermos

Suyun Kaynağına Yolculuk Gediz Nehri 8. Gün

1 Mayıs 2019 Çarşamba

Murat dağı – Gediz

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

İşitin ey yarenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşk olmayan gönül
Misal-i taşa benzer
*** ***
Taş gönülde ne biter
Dilinde agu tüter
Nice yumuşak söylese
Sözü savaşa benzer
*** ***
Geç Yunus endişeden
Gerekse bu bişeden
Ere aşk gerek evvel
Ondan dervişe benzer

Yunus Emre

 

Öne çıkmış olan görsel, çadırımın yanında sandalyede oturmuş sabah kahvesini içerken. Önümde meyve kasası, çam ağaçlarına Suyun Kaynağına Yolculuk pankartı bağlı.

IMG_20190501_073215

1500 metrelik rakımda, 1 Mayıs günü de olsa Murat dağının karlı zirvesinden gelen soğuk hava bütün gece beni üşüttü desem yeridir. Altımda mat var, soğuk yerden gelmiyor, üs taraf buz gibi oluyor, üzerime polar, ceket ne varsa örtündüğüm halde  üşüdüm. Gece boyu sürekli döndüm durdum. O yüzden pek uyku uyuyamadım. Gün ağarınca kalkıp dışarı çıktım. Hava buz gibi ve üzerime kalın ceket ve pantolon giymiş halde ilk işim  kahve yapmak. Çadırımın önünde, meyve sandığı üzerinde kahve pişirirken otomatik olarak çekiyorum bir poz.

Yalnızım, yalnızken kalabalıkta olduğunu hissetmek, kalabalıkta yalnız kalmak

IMG_20190501_072948

Kahvemi içerken bir derece içim ısındı. Çadırımın yanında sandalyeye oturmuş halde, önümde meyve sandığı. Pankartım çam ağaçlarına bağlı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20190501_073215

Çayımı demliyorum, yumurtaları kaynatıp bir güzel kahvaltı yapıyorum. Çam ormanı içinde, dağ havası insanı acıktırıyor ve saf oksijen beni doyuruyor. Bu gün 8. gün, zorlu bir yolculuk sonunda Murat dağında bitti. Suyun Kaynağına Yolculuk pankartı önünde resim çekiliyorum. Kameram tripota takılı, otomatik çekiyorum. Ben pankartın sağındayım. Mavi çadırım solda duruyor.

DSCN7895

Pet şişede kalan son toprağı da küçük pınarlardan akan suya döküyorum elimle. Buralardan doğan nehir suyu getirdiğim kirli toprağı arındıra arındıra Gediz nehri ile Ege denize kavuşması dileğimi burada yineliyorum. Geleceğimize temiz bir dünya bırakalım. Murat dağındın bereketli pınarları her yerden fışkırıyor.

IMG_20190501_075909

Bir çok yerden fışkıran pınarları boru içinden geçirerek küçük bir yalağın içinden akıtıyorlar. Bazı yerde çam gövdesi içinden boru geçirilmiş. Burada betondan piknik masaları yapılmış.

DSCN6915

Çadırı, eşyaları toplayıp termal hamama geldim. Sabah ortalıkta pek kimse yok. Havlumu ve su donumu alıp içeriye giriyorum. Kapıda herhangi bir görevli yok, hamamda kimse yok, sakin ve temiz görünüyor. Yuvarlak havuz durgun, etrafında mermer sütunlar ve her taraf mermer kaplı. Karşıda kurnalar var. Havuzdaki suyun rengi yeşilimtırak.

IMG_20190501_101130

Su donumu giyip sıcak havuza dalıyorum. Bu turda şanslıyım, bu 2. termal havuza girişim. İlki Salihli deki Kurşunlu kaplıcaları. Burası da Murat dağı termal kaplıcası.

Kaplıca Murat Dağı’nın 1476 metresinde yer almaktadır. Sıcaklığı 37 ile 43 derece arasında olan sular Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum, Bromür ve Sülfat içermektedir. Kaplıca başta romatizmal hastalıklar olmak üzere deri hastalıkları, kadın hastalıkları, sinir ve kas hastalıklarına iyi gelmektedir. Kaplıca suyunun toplam debisi 45 lt/sn civarındadır.

Burada çıkan sıcak suyun efsanesini şöyle anlatırlar,

Germiyanoğulları saflarında çeşitli savaşlarda çarpışan Gazi Murat ve kardeşi düşmanla savaşa savaşa bu dağa gelirler, yoğun çarpışmalarda Gazi Murat’ı ağır yaralarlar. Askerleri yaralarla uğraşırken dua etmişler tedavisini yapalım diye. Murat dağında normalde soğuk pınarların arasından sıcak su çıkmaya başlamış. Askerler de çıkan sıcak suda komutanları Gazi Murat’ı yıkayıp yarasını iyileştirmek için uğraşmışlar. Bu arada karşı taraftaki tepeden kellesi koltuğunun altında kardeşi gelmiş. Abisinin yanında şehit olmak istemiş ama Gazi Murat kardeşine “Bre hey fikirsiz, nerede şehit olduysan oraya git, senin makamın orasıdır” deyip kardeşini yollamış. Kardeşi de kelle koltukta karşı tepeye gidip yere düşerek şehit olmuş. O tepeye “Fikirsiz tepe” denilmiş. Gazi Murat sıcak suyun çıktığı yere, kardeşi de Fikirsiz tepe dağına gömülmüş.

Dağdan çıkan bu su kaynaklarının bir kısmı ile Gediz nehrine (Hermos), Porsuk çayı (Tembris) ile Sakarya (Sangarios) nehrine ve Banaz çayı (Senaros) ile Büyük Menderes (Maiandros) nehrine, Akarçay (Kaystros) ile Eber gölüne su sağlanmaktadır. Batı Anadolu’nun önemli havzalarını bu dağdan çıkan bu su kaynakları sulamaktadır.

Hamamın havuzundaki şifalı sularda yıkanıyorum, kimseler yok, henüz sabahın erken saatleri. Duvardaki aynada kendimi hamam içi ve havuzu çekiyorum.

IMG_20190501_103258

Hamamdan çıkıp kurulandım. Temiz eşyalarımı giyinerek dışarıya çıktım. Termal tesislere bakan arkadaşı buldum, hamam ücretini vereyim dedim o da bu da bizden olsun diyerek para almadı. Kendisine teşekkür ediyorum. Bu kez kirli çamaşırlarımı yıkamadım. Nasıl olsa bu gün eve döneceğim. Bulunduğum yere tabela konulmuş. Tabelada; Murat Dağı Rakım: 1453 yazılmış. Aslında rakım yazan metraj doğru değil. 1476 metre rakım olduğunu öğreniyorum. Bilerek İstanbul’un fetih yılı yazılmış aklı evvel birileri tarafından.

DSCN6882

Her kayanın altından su çıkıyor, iri bir kayanın üstünden sular akarak kaya dibindeki küçük havuza akıtıyorlar.

DSCN6894

Düz bir alanda küçük bir gölet yapmışlar. Göletin içine balık yetiştiriyor. Ördekler de göletin suyundan de yararlanıyor. Güzel bir alan oluşturulmuş.

DSCN6920

Artık yola çıkmaya hazırım, üzerimde deri ceket var. Sıkı giyindim çünkü önümde pedal çevirmeyeceğim uzun bir iniş var. Kendimi çam ormanı arasında giden yoldan aşağı bırakıyorum. Arada durup çam ormanını ve yolu çekiyorum kısa süreliğine, sonra yola devam.

DSCN7896

Hızlı bir şekilde aşağıya, düzlüğe iniyorum. Burada iki çayın sularının birleştiği yer. Soldan gelen çay Murat suyu, daha coşkun akıyor. Diğer çayın suyu daha az, adı sanı belli değil. İki çayın kenarları da çınar ağaçları ile kaplı. Çaylar çınar ağaçlarının gölgesine akıyorlar.

DSCN7898

Bent yapım alanına geldim. Yere büyük künkler döşenmiş.

DSCN7899

Bent duvarları da beton dökülerek yapılmaya başlanmış. Gölet yapıldıktan sonra bu yollar su altında kalacak.

DSCN7900

Bisikletle gezmenin nimetlerinden faydalanıyorum. Bu nimetlerin başında yolda hemen hemen her şeyi görmek. Onlardan birisi uzun zamandır istediğim bir şey; küçük kaplumbağa kabuğu. Kaplumbağalara zarar vermek istemediğimden bu hayalim gerçekleşmedi. Yol kıyısında gördüğüm küçük bir kaplumbağanın çoktan ölmüş olduğu, içini de kuşların yediğini gördüm. Artık istediğim bir kaplumbağa kabuğuna sahibin. Yerdeki kaplumbağa kabuğunu alıp çantama kırılmayacak biçimde sarıp yerleştirdim. Eve gidince içini doldurup bisikletimin gidonuna takacağım süs olarak. Neden böyle bir süs takıyorum? Nedeni kaplumbağa aynı benim gibi evini sırtında taşıyor. Nerde akşam orda sabah, yolda bulduğu kadar yiyecekle beslenip ağır adımlarla gideceği yere sonunda varmış oluyor. Kaplumbağanın hiç acelesi yok, gideceği yere yavaş varınca her şeyi yakından görüp hayatı yaşıyor. Hızlı gitmediği için ruhu geride kalmamış oluyor. Ruhu ile beraber, acele etmeden uzun yaşlara erişiyor.

DSCN7901

Kısa sürede Gediz’e vardım, hırdavatçı Ali’nin dükkanında öğle yemeğini birlikte yedik. Dükkanın karşısındaki oto gardan İzmir’e otobüs biletimi alıp öğle zamanında bisikletim KUZ ile birlikte biniyorum. Yaklaşık 6 saatlik bir yolculuk var önümde. Otobüs arada bir yerde mola verdi. Mola yerlerinde pek bir şey yemek, içmek istemem. Hem yemekler iyi değil hem de çayları güzel demlemiyorlar. Sadece para kazanma hırsı ile kalitesiz hizmet sunmaya devam ediyorlar. Otobüs firmaları buna pek dikkat etmiyor nedense. Şimdiye kadar tuvalete ödediğim paranın haddi hesabı yok. Zaten bu tesisler en çok tuvaletten para kazanıyorlar. Mola yerlerinde durunca sigara içenler otobüsten inince hemen bir cigara yakıp tüttürüyorlar. Sigarasızlık zor içenler için. Eskilerde otobüs içinde sigara içiliyordu, otobüs içi dumanaltı oluyordu yolculuk boyunca. Ben de sigara içtiğim zamanlarda otobüs içinde sigara içtim. Sigara içme yasağı başlayınca otobüsün içi temiz havaya kavuştu. Sigara içmeyenlere daha çok zararı oluyordu sigara dumanı. Büyük kötülük etmişiz bir zamanlar. Mola yerinde içilen sigara izmaritlerini atıldığı çöp tenekesine serçe kuşu gelip konunca bir poz yakalıyorum. Serçe her yerde yiyecek arıyor. Neyse ki izmaritler işine yaramıyor.

IMG_20190501_160829

Yaklaşık 6 saatlik rahat bir yolculuktan sonra akşam olmadan İzmir otogara ulaştık. Bagajdan bisikletim KUZ’u indirip ön tekerleğini takarak çantaları bagaja taktım. Ana yolu dümdüz takip ederek Alsancak bisiklet yoluna kalabalık araç trafiğinde bisiklet sürerek vardım. Bisiklet yoluna çıkınca denizden gelen iyot kokusunu içime çeke çeke Konak iskelesine geldim. İzmir’i, iyot kokusunu özlemişim. Bir de İzmir’in simgelerinden gevreğini. Bir gevrek alıp yemeğe başladım. Gevrek çıtır olunca katıksız yemenin tadına doyum olmaz. Konak iskelesinin önünde, artık her şehir ve kasabada olan mavi boncuklu İzmir yazısı önünde bu yolculukta beni ve çantalarımı taşıyan KUZ resim çekilmeyi hak etti.

DSCN7902

8 Gün önce başladığım Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turunun sonuna geldik. Yaklaşık 438 Kilometrelik bisiklet yolculuğum sorunsuzca bitti. Yeni yerler gördüm, yeni yollar keşfettim, insanlarla tanıştım. İnsanların eliyle yapılan erozyon, çevre kirliliği, nehirleri pisletmelerine dikkat çekmek için yaptığım Suyun Kaynağına Yolculuk nehirlerimiz temiz aksın projesi şimdilik bitti. Ege bölgesindeki 4 büyük nehir; Küçük Menderes, Bakırçay, Büyük Menderes ve Gediz nehirlerinin rotaları çizildi, gidilecek yollar belirlendi. Nerede kamp yapılır, yaklaşık ne kadar zamanda gidilir hepsi buradaki yazılarda elimden geldiğince anlattım. Elde edilen bu verileri herkes kullanabilir. Hiç kimseden, yada sponsordan yardım almadan, kendi kesemden turları yaptım. Zaten amacım da bu; “Herkes kendi gücü ile tur yapabilir. Yeter ki yola çıksın, yollar hepimizin, paylaşalım” Temiz bir ulaşım aracı olan Bisiklet insanı her yere götürebilir.

Yazdığım yazılar yaklaşık 2 yıl önceden yaptığım turları anlatıyor. Bu tur 2019 yılında yaptım. Yıl olmuş 2021. Yazıları yazmak kolay değil ve zamana gereksinimim var. Ayrıca yaşanmış olayların biraz dinlenmesi gerek. Ben hep düşünmüşümdür; “Bir yolculuk yaptığım zaman hemen anlatmamalı. Üzerinden biraz zaman geçmeli ki taşlar yerine otursun. Soğumalı ve olgunlaşmalı. Anımsayıp yazmaya başladığımda ortaya daha güzel yazılar çıkıyor.” Bir de bu turda öğrendiğim bir şey var; “Ruhumu beklemek” İlk yaptığım tur tek başımaydı, son yaptığım bu tur da tek başımaydı. Tek başıma yaptığım turun avantajlarını kullandım.

İnsanoğlu yaşadığımız dönemde teknolojinin getirdiği olanaklarla çok hızlı ömrünü tüketiyor. Bunun farkında değil çoğu. Hep bir yere yetişme telaşı ile insanların ruhları geride kalıyor. Zaman beklemeyi de istemediğinden bir türlü rahat, huzurlu, sakin bir hayat yaşayamadan ömrünü tamamlıyorlar. Oysa dünya yaşanılacak bir yer ve güzellikleri görmek için biraz yavaşlamalı, yaşamalı anı ve zamanı. Ben de yazılarımı yazarken hep 2 yıl önceden gelmemin nedeni ruhumdan hızlı hareket etmemdi. 2 Yıldır ruhumun gelmesini bekledim bu yazıları yazmak için. Ruh olmadan bir şey olmuyor.

Son yaptığım turun ardından pek bisiklet turlarına çıkmadım. Yaklaşık 1.5 yıldır yaşadığımız Corona virüs salgını nedeni ile bir çok tur ve festival yapılmadı, hepsi iptal oldu. Ben de bu dönemde marangoz atölyesinde çalıştım. Aldığım ücret çok az olsa da bereketli oldu ve para bile biriktirmeye başladım. Kapitalizmin bize dayattığı resmi soyguncular olan bankalar bizi sürekli kredi, kredi kartı ile yapacağımız birikimleri sistematik biçime elimizden alıyor ve borçlandırıyorlar sürekli. Peşin para ile harcamalarımı yapmayı öğrendim. Kredi kartı kullanmıyorum. Şimdilerde rahatım ve böyle sürdüreceğim. Marangoz atölyesinde yeni şeyler öğrendim, kendimi geliştirdim. Yeni fikirler oluştu kafamda. Bunun hazırlığını yaptım ve yeni bir sayfa açacağım.

Yine de bisiklet turları yapacağım, bisiklete bineceğim, festivallere katılacağım elimden geldiğince.

Hayallerimde olan “Yelkenleri maviliklere açacağım” türküsünü mırıldanacağım önümüzdeki günlerde.

IMG_20200928_085833

El salla

Bak görüyor musun denizi

Deniz çalkalanıyor kımıl kımıl,

Şu an kano ile geçiyorum

Bana el salla

Yelken açık

İmbat rüzgarı esiyor efil efil

Elim yekeyi tutmuş

Gidiyorum

Bana el salla

El salladığını görürüm

El sallayalım kendimize

Bak önde sen oturuyorsun

El salla kendine

Bana da el salla, ikimize de

Kano ile buradan geçerken

Kendimizi göreceğiz

Bize el salladığımızı

Biz bize el sallıyoruz…

Hadi biz de el sallayalım

Kendimize

Urim Baba’CAN 29 Eylül 2021 Çarşamba

Dilim sürçtüyse affola. Sağlıcakla kalın

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 47 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritaları

Otogar – Üçkuyular 17 Km

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Büyük Taarruz 2. Gün

6 Eylül 2015 Pazar

2. Gün Taytan – Adala – Poyrazdamları – Sart

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır.
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı.

Nazım Hikmet RAN

Kurtuluş Savaşı Destanı

 

Öne çıkmış olan görsel, Büyük Taarruz katılımcıları kalabalık olarak bisikletleriyle poz vermiş, kimisinin elinde Türk bayrakları.

Güzel düşlerin getirdiği rahatlıkla dinlenmiş olarak güneş henüz doğmadan uyanıyorum. Güneşin doğuşunu kaçırmamalıyım. Hemen çadırımdan çıkıp hazırlıklarımı yaparak güneşin doğuşunu beklemeye başladım. Diğer çadırdaki arkadaşlar da henüz uyanmaya başladılar. Kimisi henüz uykuda, onlar da birazdan uyanır. Çadırımın içinden dışarısı, sağda söğüt ağacının gövdesi, solda çadırlar.

Ağaçların ardından güneş kendini göstermeye başladı. KUZ ve kıytırık ta benimle beraber güneşin doğuşunu izliyor sessizce.

Rüzgar olmayınca havuzda kıpırtısız bir su yüzeyi ve binaların yansıması.

Güneş ise yükselmiş su yüzeyine yansıması parlak ve gözle bakamıyorum bile.

Kahvaltı faslından sonra Salihli bisikletçileri de aramız katılarak hep birlikte resim çekiliyoruz. Kiminin elinde Türk bayrağı var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

İlk molayı Taytan köyünde veriyoruz. Yola henüz çıkmamıza rağmen herkesin toplanması için durduk. Durunca da çaylar, sodalar ısmarlandı. Kahveler içildi. Elbette kahveyi kendim yaptım, şanslı olan üç kişi içebildi sadece. Yol kıyısında bekleyen bisikletçiler.

Adala köyünün içinden geçen, ya da Gediz nehrinin kıyısına yapılan Adala köyünün dar bir yerine yapılan bent üzerinde ki köprüde durup resim çekmeye başladım. Bu bent nehrin sularını bir miktar depo edip iki yöne doğru yapılan kanallara su vermekte. Köprü üstünde bisikletim ve gölet.

Köprünün üzerinde resim çekerken katılımcıların resmini de çekmeden olmaz. Bisikletçiler köprüden geçiyor grup olarak.

Grubun ortasındaki bisikletçileri çekiyorum.

Son olarak en arkadan gelenleri çekiyorum.

Nehrin yatağı her zaman olduğu gibi sulak yerleri seven söğüt ağaçları ile kaplı.

Şafak Omaç’ı ayrı yere koymak gerek, Bu tura gönülden inanan ve katkısı anlamlı. Ayrıca kampçılık konusunda ki deneyimleri akşamları kamp ateşinin yanmasına neden oluyor. Şafak Omaç varsa kamp ateşi mutlaka olur. Bu kaçınılmaz. Ben katıldıktan sonra sevinci arttı. Kamp daha da neşeli oldu.

Nehrin üzerine asma köprü yapılmış, biraz da boğaz köprüsüne benzetilmiş.

Adala köyünde mola verdik, burada çay ikramı ile gölgelik bir yerde dinleniyoruz. Güneş yükseldikçe sıcaklık iyice artmaya başladı. Molanın ardından Salihli bisikletçileri ile beraber topluca Atatürk evinin önünde resim çekiliyoruz tarihe tanıklık etmiş binanın önünde. Gazi Mustafa Kemal bu binada kalarak bir süre savaşı kurmayları ile beraber yönetmiş.

Adala dan yola çıkıp Poyrazdamları ve yakınındaki Kemerdamları köyünün olduğu alana, Marmara gölünün kıyısına geldik. Burada kaçan Yunan ordusu iki koldan kaçmaya devam ederken çetin savaşlar olmuş. Bir kol Turgutlu yönüne, Diğer kol Akhisar yönüne ayrılmış. Böylece ikiye bölünen ordu daha kolay yenilmeye başlamış. Yenilen ve bozguna uğramış Yunanlılar güvenlikten yoksun olarak daha da hızlı kaçmaya başlamış bu bölgede. Akhisar yönüne kaçanlar azalınca Yunan ordusunun ana kolunun bulunduğu Sart yönüne doğru hücum devam etmiştir. Arkalarından yetişmek imkansız gibi. Zaten Dünya tarihinde bu kadar hızlı bir hücum ve kaçış görülmemiş şimdiye kadar. Bu kadar kaçmalarının nedeni Yunan askerlerinin köylerde yaptıkları katliamların sebebi. Masum sivil köylü kadınları, çocukları, yaşlıları hiç acımadan süngüden geçirmeleri İngiliz belgelerinde bulabilirsiniz. Türklerin intikam almalarından korkmaları bu yüzden. Vicdanları bu kanlı toprakları bir an önce terk etmelerini söylüyor bilinç altında. Kan ve gözyaşı insanı rahat bırakmaz. Kaçarken de köyleri ateşe verip öyle kaçıyorlar.

Yeşil alan, daha ötede Marmara göl kıyısı ve göl.

Bir zamanlar atların nal izleri ve asker postalı ile iz bırakmış topraklarda şimdi Kurtuluş savaşında Türk askerlerinin tarihini bir anlamda yaşatmak için bisiklet tekerleklerinin izlerini görmek mümkün.

Öğle yemeği için gelen kumanya güneşin anlı kabağında yenmeyeceğinden bir kaç ağacın gölgeliğine gelip yiyoruz. Sonrasında Kemerdamları köyünde yapılan hayır lokmasından da tadıyoruz. Bunların yanında üzüm salkımları da bir tepside sunuluyor. Sart köyüne hareket etmeden önce ikramlar iyi oldu. Köylü kadınlarına teşekkür edip yola çıkıyoruz Marmara gölü kıyısından toprak yoldan gitmeye başladık.

Marmara Gölü mevcut tabii bir depresyonun 1938-1945 yılları arasında doğu ve güneydoğusunun 5750 m uzunluğunda ve 5.54 m yüksekliğindeki yapı ile sedlenmesi ile Gediz Havzası Sulamalarına su vermek için gölet haline getirilmiştir.

Marmara Gölü, üç derivasyon yapısı ile beslenen, gövde inşası ve su alma yapısı ile sulamada kullanılan suyu depolayan, göl yüzey alanı doğal durumuna göre yaklaşık iki kat büyüklüğe erişerek 71 km2 ye, maksimum derinliği 7.20 m’ye ve hacmi 320 hm3 kapasiteye ulaşmış olan, hacmi itibariyle aynı bölgedeki Seferihisar Barajı (29.1 hm3), Avşar Barajı (69.0 hm3), Sevişler barajı (127.0 hm3), Güzelhisar Barajı (158.0 hm3) vs. Barajlardan daha büyük olma özelliği taşıyan ve Gediz sulamalarının ana su kaynağı olarak teknik ve idari bakımdan bir  gölet olarak kabul edilmektedir.

Marmara gölünü yakından çekiyorum.

Marmara gölünden boşalan su için kanal sayesinde ovaya tarım sulaması için kontrollü su bırakılmakta. Suyun debisi de bayağı yüksek. Su sesi gürültülü çıkıp gidiyor kanalda.

Ovada tek çam korusu gölün kanala su bıraktığı kapakların olduğu bir alan. Çamların gölgesinde bir süre dinleniyoruz. Buranın yeşil ve çam korusunun kalmasının nedeni Kurtuluş savaşımda şehit düşmüş kahramanlar için yapılan şehitliğin olması. Burada şehitlere saygı duruşunda bulunuyoruz. Bu şehitlik pek bilinmiyor açıkçası. Nedense unutturulmaya çalışılıyor Kurtuluş savaşı şehitliklerimiz. Şehitlik denilince oluşturulan algı Çanakkale şehitliği olmakta. Çanakkale tarihimizde ve dünya tarihinde en büyük savaşlardan birisi ama sonucunda İstanbul işgal edilerek savaş sonunda ülkemizi paylaşmaya başlamış emperyalist güçler. Oysa ki şimdiki Türkiye Kurtuluş savaşı sayesinde kurtulup bağımsızlığını sağlamış. Bunu da yapanlar burada şehit düşenlerin sayesinde. Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes ve yurt dışında kalmış soydaşlarımız buradaki şehitliklere sahip çıkıp yüceltmeleri gerek.

“Şafak şafak yandı gök 
Bir kızılca kıyamet bitti 
Kızıltaş yamaçlarıda, 
Şehadetin sevinci eridi 
Yaşamanın tadında… 
Yeryüzü görmedi böyle bir savaşı 
Makineliye karşı et 
Topa karşı kemik saldırışı…”

Cenab Ozankan

Marmara gölünden kanallara kontrollü su bırakılıyor. Sular 6 kolon arasından geçiyor. Kolonların üstü yol.

Bir süre kanal ile birlikte toprak yolda ilerliyoruz.

Sart köyüne gelmeden yol kıyısında tek olarak kalmış çam ağacının gölgesinde arkadaşlar bizleri bekliyor. Herkes geldikten sonra hep birlikte kamp yapacağımız yere doğru gideceğiz.

Sart içine gelince tarihi duvar kalıntılarını görmeye başladık.

Sart harabelerinden restore edilerek ayağa kaldırılan Sinagog.

Kamp yapacağımız yer köyün yukarısında, hafif bir tırmanışın ardından Sart deresinin kıyısında mesire ve piknik yeri olarak ta kullanılan alana geldik. Bisikletim kamp kuracağımız yerde park halinde.

Kendi eşyalarımı kendim taşıdığımdan çadırı ilk önce kuran ben oluyorum. Diğerleri eşyaları taşıyan minibüsü bekliyor gelecek diye.

Antik dönemin en zengin devleti Lidya ve başkenti Sardes tüm muhteşemliğini tanrılara devasa tapınaklar yaparak göstermiş. Tabi para olunca böyle tapınaklar yaptırmak kolay. Para demişken ilk parayı basıp kullanan Lidya krallığı olmuş. Para da Sart deresinden akıp gelen altın  kullanılmış.

Her antik kentte olduğu gibi bir zamanlar tarihi bilince sahip olmayan Osmanlı yabancı soygunculara istediklerini alıp gitmelerine izin verilmiş. O zamanlardan kalma vinçler, raylar ve küçük vagonlar görmek olası. Kim bilir ne hazineler ve değerli eserler götürülmüş Amerikalılar tarafından. Hem de hiç bir ücret ödemeden. Vinci alıp götürmeye değer bulmamışlar ki paslanmaya bırakılmış öylece.

Bir tapınağın temel kalıntıları.

Artemis tapınağını gezmeye başladık. Gezerken de rehber bize Lidya krallığını, zenginliğini, tapınaklarını anlatmaya başladı bir yandan.

Sardes, Hermos/Gediz havzasında, Paktalos/Sartçayı kıyısında ve Tmolos/Bozdaği’ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları üzerinde, mythos öyküsüne göre Meles adlı bir kral tarafından kurulmuştur. Blok mermerler, karşıda iki dev sütun görünüyor.

Blok taşların içi dikdörtgen oyulmuş.

Antik döneme ait yunanca yazıt buralar hakkında bilgi veriyor.

Diğer bir kayada da Yunanca yazılar var.

Bir yazılı kaya daha.

Bir yazılı kaya daha, bu kaya yandan çatlamış.

Yerde süslü sütun başlığı.

İki dev sütun ve tapınak kalıntıları.

Tapınağın dibinden, temel blok taşları ve sütun.

Lydia Krallığı’nın başkenti olan Sardes kenti, M.Ö. 6. Yüzyılda Perslerin Lydia Krallığı’na son vermelerinden sonra bir Pers satraplık merkezi haline gelmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde de önemini koruyan, Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Hamam Gymnasion Kompleksi; Hamam-gymnasion kompleksinin doğu yarısını kaplayan sütunlarla çevrili palaestra (kare avlu), spor etkinlikleri için, bu mekanın batısındaki tonozlu salonlar ise hamam olarak kullanılmaktaydı. Palaestradan hamam bölümüne geçişi sağlayan iki katlı ve sütunlu mekan, mermer avlu olarak adlandırılmaktadır. Kentteki hamam-gymnasion kompleksinin palaestrasının güneyinde bulunan bazilika formundaki yapı, Roma İmparatorluk Döneminde (3.yüzyıl) bir sinagog haline getirilmiştir.

Artemis Tapınağı; Hellenistik Dönemde yapımına başlanan tapınak, muhtemelen eski bir Kybele kültünün kutsal alanında yer almaktaydı. Tapınak İon tarzında olup, pseudodipteros planlıdır. Başlangıçta Artemis adına yapılmıştır. Daha sonraki dönemlerde tapınağın cellası dört bölüme ayrılmış, bu bölümlerde Artemis, Zeus Polieus, Roma İmparatoru Antoninus Pius ve karısı Faustina’ya ait heykel başları bulunmuştur. M.S. 17 yılındaki depremde yıkılan tapınak, İmparator Tiberius zamanında eski plana göre tekrar inşa edilmiştir. 4. Yüzyılda tapınağın güneydoğu köşesine bir şapel eklenmiştir.

Dev sütunun dibinde rehberin anlattıklarını dinliyoruz.

Sütun diplerinde yapılan işçilik mükemmel, dairedeki kabartmalar öyle hesaplanmış ki kabartmalar arasındaki mesafe aynı ölçüde. Aynı zamanda her sütun değişik kabartmalar ile süslenmiş. Böyle işçilik zenginliği ve ustalığın boyutlarını görmemizi sağlıyor. Hayranlık duymamak elde değil.

Bu da diğer sütunun süslemeleri, diğerinden farklı oyulmuş.

Tapınak kalıntıları, büyük mermer bloklardan yapılmış.

Sütunların yarısından fazlası yok.

Bu sütun daha da değişik ve ince işçiliğin mükemmeliyeti.

Yerde uzun bir kiriş boylu boyunca yatıyor.

Manisa İli, Salihli İlçesi, Sart Beldesi sınırları içerisinde yer alan Sardes Antik Kenti, Demir Çağı Lidya Krallığının başkentidir. Batı Anadolu’yu hakimiyeti altına almış bir imparatorluğun başkenti, sikkenin doğum yeri ve adı hayal bile edilemeyecek zenginlikle özdeşleşen Krezüs’ün (Karun) vatanı olan Sardes, antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almaktaydı. Şehir, kent planlaması konusunda emsalsiz olup, Mezopotamya dışındaki en büyük savunma duvarı ile çevrelenmiştir. Günümüze kadar koruna gelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahiptir. Lidyalıların başkenti ve tek şehri olan Sardes’ten başka hiçbir şehir ortadan kalkmış bu uygarlıkla doğrudan bağlantılı değildir. Marmara Gölü’nün güney kenarında yer alan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bin Tepeler, dünyanın en büyük tümülüs alanıdır. Lidya tümülüsleri, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda bu peyzajın önemini ortaya koyan unsurlardır. Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e sıkı bir şekilde bağlı olan Bin Tepe, daha erken ve daha geç dönemlere tarihlenen kalıntıları ile Lidya dönemine ait sadece bir mezarlık alanı değil, kültürün devamını gösteren bir anıttır.

Yüksek duvarlı bir yapı.

Tapınağın güney-doğu köşesindeki Küçük Bizans Kilisesi M.S. V. yüzyılda yapılmıştır. Yarım yuvarlak apsisli, tek nefli bir yapıya daha geç devirlerde bazı ekler yapılmıştır.

Sütun süsleme işçiliğini yapan ustanın kendi bilgilerini eklemeyi unutmamış. Tam süslemelerin başladığı yere Yunanca yazılar yazılmış.

İki dev sütunu boyluca çekiyorum.

Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kral Gordios, yerine geçecek kimse bırakmamıştır. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kâhinlerden yardım ister. Kâhinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion’a arabasıyla ilk giren kral olacaktır derler. Kehanete uygun olan ise Kral Midas’tır.

Bu günkü Fethiye olan antik kent Telmessos’tan demir çemberli tekerlekleri olan bir araba ile ayrılan Midas Kral Yolunda haftalarca zorlu bir yolculuk yaparak, Bey dağlarıyla Toros dağlarını aşar. Yanında yaşlı annesi ve babası ile Kuzey Frig ülkesine ulaşmaya çalışır. Kehanetin gerçekleşmesi  için zamanda geri sayım başlamıştır. Zorlu bir yolculuktan sonra arabasıyla Gordion’a girerler, Gordion’lu kâhinlerin kehaneti uyarınca Frig Kralı seçilir.

Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frigya en parlak dönemini Kral Midas’la yaşamıştır. Midas şüphesiz çağının en ünlü krallarından biridir. Döneminde Frigya güçlenmiş, zenginleşmiş, bolluk ve refaha ermiştir. Öyle ki, Kral Midas’ın dokunduğu her şey altına dönüşmektedir.

Şarap tanrısı Dıonısos’un yoldaşı Satıros, bir gün Frigyayı gezerken, Midas’ın sarayının gül bahçesinde uyuyakalır. Kral Midas’ın adamları, Satıros’u bulurlar ve Midas’ın yanına getirirler. Midas, Satıros’u uzunca bir süre sarayında ağırlar, izzet ikramda bulunur. Midas’ın konukseverliğinden çok etkilenen Şarap Tanrısı Dıonisos, kralın kendisinden bir dilekte bulunmasını ister. Kral Midas ”Dokunduğum her şey altına dönüşsün, böylece daha zengin olayım” der.

Midas’ın dileği, Şarap Tanrısı tarafından kabul edilir. Ancak aynı gün akşam yemeğinde, dokunduğu yiyecek ve içeceklerin altına dönüştüğünü görünce, tanrı Dıonısos’tan, bu uğursuz gücü geri almasını ister. Midas’ın durumuna acıyan tanrı, krala Paktalos ırmağında yıkanmasını söyler. Bu ırmakta yıkanan Midas, tuttuğu her şeyin altına dönüşmesinden kurtulur. O günden beri de, bu ırmakta bulunan altın parçacıkları, bu efsaneye bağlanır.

Yüksek temelli yapı kalıntıları ve iki sütun.

Günümüz bahar çiçekleri ardında geçmişin tapınakları terkedilmiş. Ve sessizlik içinde geleceğe neler getirecek kimbilir… Hayıt ağacının mavi çiçekleri.

Kazı ekibinin yaptığı mermerden çeşme, pek işçilik yok. Sadece geometrik bir yapı. İşçiliğin yanı sıra çeşmede de su yok, akmıyor.

Sart yer haritası ve bilgilendirme yazısı. Böylece tarihi yolculuğumuz da bitince günümüz dünyasına dönüyoruz.

Akşam yemeğinin ardından çadır alanında toplanıp sohbet etmeye başladık. Cem Koç bizlere fıkralar anlatmaya başladı. Herkes bir şeyler anlatarak sohbet koyulaşmaya başlayınca Ergun Kuyumcu dağcılıktan bir arkadaşının yaşadığı ilginç bir aşk hikayesini bizlere anlatıyor;

Ali Gençlik yıllarında Üniversiteye giderken kız arkadaşı ile birbirlerini çılgınlar gibi seviyor. Gel zaman git zaman ellerinde olmayan bazı ailesel nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda kalmışlar. Kız ailesi ile başka bir şehre taşınmış. Şimdiki gibi cep telefonu internet yok ki görüşmeye devam edebilsinler. İkisi de çok direnmiş çok caba harcamışlar irtibatı kesmemek için. Ama maalesef hayat onları öyle bir ayırmış ki kopmuşlar, koparılmışlar birbirlerinden. Aşk acısı ile İzmir’e sığamamış Ali. Nereye gitse hep hatıralar var. Her sokakta her kafe de her sinemada.

Bu acıdan kaçmak için vermiş kendini yollara dağlara… Çok az bir para ile otostop yaparak önce İran sonra Pakistan, Hindistan derken kendini Katmandu da Tibet te bulmuş. Dağlar da mistik tapınaklarda umut aramış aşk acısına. Ama ne çare. Üç ay sonra mecburen dönmüş Türkiye’ye. Bu kez de tüm Türkiye dağlarını tek tek tırmanarak aşkını zirvelerde haykırarak evrene mesajlar iletmiş.. Zaten dağcı olduğu için bu konuda sıkıntı yok. Araya askerlikler başka şehirler de çalışmalar girmiş. Yıllar geçse de yürekte hep o sızı kalmış … Bu olaydan 12 yıl sonra bir iş arkadaşı ile evlenmiş. Şimdi boyunca kızı var. Ama o evlilikte uzun sürmediği için yıllar önce boşanmışlar. Ayrıldığı kız da yaşamında olaylar pek farklı gelişmemiş. O da biri ile evlenmiş ama mutlu değil. O da boşanmış yıllar önce. Aradan gecen 25 yılda defalarca farkında olmadan aynı şehirde yaşayıp teğet geçmişler birbirlerini.

Bir gün ikisini de tanıyan üniversiteden bir arkadaşları bunları bir araya getirmiş. Unutulmaz bir an… Kız cebinden küçük bir taş çıkarmış . Ona yıllar önce Erciyes dağından uğur getirsin diye getirdiği taşı. Hala saklıyormuş cüzdanında. Gözler dolu dolu sarılmışlar birbirlerine. Şimdi çok güzel bir beraberlikleri var. Çok mutlular ve kaybettikleri onca yılın intikamını alırcasına hep birlikte tatil yapıp seyahatlere çıkıyorlar. Artık hayat ta hiç bir şeyden umut kesilmeyeceğini yaşayarak öğrenmişler. Ask varsa her şey mutlaka sonucunda güzel oluyor. Aşk bazen insanlara acı da verse bazen mutlu sonla bitebiliyor.

Bu duyduğum en güzel aşk hikayesi şimdiye kadar. Mutlu sonla bitmesi aşkın ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtı.

Bizler dikkatlice dinlediğimiz yaşanmış aşk hikayesinden etkilendik ve bir süre kimse bir şey diyemedi. Öylece sustuk, sadece Ağustos böceklerinin sesi duyuluyordu gecenin karanlığında. Sekiz kişi oturmuş muhabbet ederken.

Sohbet bitiminde gelen haberlere göre askerlerimize hain pusu kurularak onlarca askerimizin şehit edildiğini öğreniyoruz. Moralimiz bozuluyor yatmadan önce. Devletin yanlış politikaları ülkeyi bu hale getirdi ne yazık ki. Herkes sessizce çadırına çekilip yatıyor. Kelimeler tükendi artık.

Bu gün yaptığımız yol 66 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc