Etiket arşivi: pab

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 1. Gün

26 Ağustos 2021 Perşembe

Simav’a araba ile gidiş – Eynal – Simav Fuar alanı – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ne güzeldi saçları

saçlarını yandan yandan savuruşları

vay anasını

nasıl da dönüp baktı

bir hercaimenekşe bakar gibi güneşe

vay anasını

bal değildi gül değildi insandı

öptükçe ballanırdı kokladıkça güllenir

vay anasını

kızamık kızıl sıtma çiçek sanırdım aşkı

gördüm de insan kılığında felaket şaştım

vay anasını

nelerimi alıp gitti bilemem ki

bir yerlerim çoğaldı

vay anasını

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, renkli çadırlar, yeşil, mavi ve beyaz renkli, iki katlanır sandalye. Arkada arabam Ford park etmiş.

DSCN2978

Zaman ne çabuk geçiyor, geçen zaman kısa gibi görünse de aradan 5 yıl geçmiş. Dile kolay! 5 yıl. Ama nasıl geçtiğini anlamadım bile. Bir çok iş, uğraş, gezi, tur bir de üstüne salgın nedeni ile kapanma ve iptal edilen festivaller nedeni ile ilkine katıldığım, tekrarı olmayınca anca bu günlere geldik. Festivali düzenleyen Simav da beden eğitimi Öğretmeni Şeref Akdemir. 2020 yılında festivali düzenlemek istedi, kayıtlar yapıldı ama gel gelelim gözle göremediğimiz virüs yüzünden salgın iyice azdığı için yapılamadı. Ben de kaydımı yapıp heyecanla bekliyordum güzelim Simav’ı ve Eynal kaplıcalarını görmek için. Hele muhteşem doğası ile Karagöl’ü. Orada bir kayanın üstünde kahvemi içmiştim. Göl manzaralı kahve içme hayalini yaşıyordum. Neyse bu yıl, yani 2021 yılında düzenleneceğini öğrenince Şeref hocayı telefon ile arayıp kaydımı ilk yaptıranlardan birisiyim. Geçtiğimiz yıl hiç bir festival yapılmamıştı, bu yıl da pek yapan olmadı salgın nedeni ile. Bisiklet sürmeyi, arkadaşları özledim. Onların da beni ve kahvemi özlediklerine eminim. Haziran ayının sonlarında Afyon Frig vadisi festivaline katılmıştım. Uzun süredir görmediğim arkadaşları görüp hasret gidermiştik. Birbirimizi özlemişiz, birlikte olmayı, muhabbeti, bisiklet sürmesini, yemek sırasını, çadırda yatmayı.

Simav’a gitme planlarını yaparken bir arkadaşım karavan ile gideceğini söyleyince birlikte gitmeyi planladık. Festivalin başlamasına bir kaç gün kala kendime yeni bir araba aldım. Eski olmasına karşı beni getirip götürecek kadar iyi durumda. Ama arkadaşımla sözleşmiştik. Festival gününe bir kaç gün kala bir de baktım ki arkadaş bisikletle yola çıkmış bile, kamp yaptığı yerden resimler atıyor sosyal medyaya. Ne bir haber, ne “Ben yola çıkıyorum, sen de gelir misin?” Ya da “Nasıl gitmeyi planlıyorsun, ben karavan ile değil de bisikletle yola çıkacağım” demeden yola çıktı. Neyse önemli değil kendi olanaklarım var, kimseye de muhtaç değilim. Sonra yeni araba almışım. Arabayı test ederim yolculuk boyunca. Beni eken arkadaşa zamanı gelince iki çift lafım olacak. O da yeri gelince söylenecek. Daha zamanı var.

Neyse uzatmayalım, Simav’a gidecek olan Cengiz Çarkacı ile anlaştık gitmek için. 26 Ağustos Perşembe sabahı bisiklet taşıyıcısını arabanın arkasına taktım. Bisiklet taşıyıcısı bagaj kapağına takılan aksesuar yüzünden tam oturmuyor ama bir şekilde takmayı becerdim. Bisikletim KUZ tekerlekleri sökük halde yükledim. Daha önce yanıma alacaklarımı hazırlamıştım. Nasıl olsa araba var diyerek bir de battaniye koydum alacaklarım arasına. Simav’da geceleri soğuk olur, battaniye gerek. Çantaları da arabaya yükletip Cengiz’i evinden aldım. Onun da bisikletinin tekerleklerini söküp taşıyıcıya sağlamca bağladım. Birlikte yola çıktık, yolumuz Salihli, Demirköprü barajından Demirci ve Simav. Yaklaşık 260 Kilometre yol gideceğiz. Arabam LPG gazlı, depoyu tam doldurdum, bakalım ne kadar yakacak, onu hesaplayacağım. Arabanın motoru yeni yapılmış, siboplar sıkı durumda. O yüzden 90 Km hızı geçmemeye çalışıyorum. Demirci kasabasında depoyu bir daha doldurduk. Hesaba göre 100 Kilometrede 14 litre yakıt yakıyor. Biraz fazla yakıyor gibi. Dağlara çıktık, Simav’a dağlardan inerken frenlerin pek tutmadığını hissedince düşük viteste sorunsuzca Simav’a vardık.

Yolu bildiğimden Simav Eynal kaplıcalarını kolayca buldum. Kamp yapılan yer futbol sahası. Arabam ile sahanın içine girerek çadır kuracağım yerin arkasına park ettim. Arabadan eşyaları ve bisikletleri indirip tekerleklerini taktık. Çadırı kurup eşyaları yerleştirdim. Kamp yeri sabit olunca tüm eşyalar çadırın içinde. Yanıma battaniye almıştım. Buranın geceleri yaz olsa da serin geçeceğini biliyorum. İyi ki battaniyeyi yanıma aldım. mat çantanın içinden çıkmadı. O yüzden battaniyeyi altıma sereceğim. Bizden önce gelenler çadırlarını kurmuş bile. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarla hasret gideriyorum. Ne çok özlemişiz kamp ortamını, arkadaşlıkları ve sohbeti.

Çadırlar sıra ile kurulmuş bozulmuş top saha çimenleri üstüne. Çadırlar renkli ve onlarcası sıralanmış. Arkada tepeler var, gökyüzü masmavi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN2979

Kayıt masasına gidip kaydımızı yapıyorum, formaları ve hediyemizi aldım. Formamı hemen üzerime giydim. Formanın rengi açık yeşil tonda. Kayıt yerine iki tane üstü kapalı, etrafı açık çadır kurulmuş. Burada iki tane su pınarı konuşmuş. Soğuk suları pınardan içeceğiz. Bisikletler, bisiklete binenler kayıt masasının yanında.

DSCN2980

Akşama kadar sohbet, muhabbet sürdü. Çadırımın yanında Doktorumuz Mete Güney var. Gitarını da getirmiş, müzik bol festival boyunca. Mete gitarını çalarken resmini çekiyorum gece karanlığında flaş ışığı ile.

DSCN2982

Bu gün günlerden Perşembe. Haliyle Perşembe akşamı bisiklet turu var tüm Türkiye’de. İzmir’de başlayıp tüm Türkiye’ye yaygınlaşan Perşembe akşamı bisikletçileri, kısaca PAB Simav Eynal bisiklet festivaline katılanlar çok olunca Perşembe akşamı bisiklet turu yapmayı planlamış Şeref Akdemir. Bu günlerde de Simav’da panayır kurulmuş. Halk akşamları panayıra gelip eğlence ve alış verişe geliyorlarmış. Belediye bir alanda panayır kurmuş, yiyecek, içecek ve eğlence yerleri ayrılmış geniş bir alana. Perşembe günü festivale gelen bisikletçilerle arka yollardan panayıra doğru gittik bisikletlerle. Yaklaşık 8 Kilometre bisiklet sürdükten sonra panayıra vardık. Belediye görevlileri bizlere yer ayırmış. Bisikletleri oraya park ettik. Şeritle çevrelenerek başında da güvenlik için bekleyenler olacak. Aralarında pahalı bisikletler var. Ederi yüksek. Bisikletler güvenli yerde durmalı. Herkes panayır alanına gelince bisikletlerle topluca resim çekilmek için yan yana dizildiler. Ben de onları çekiyorum. Panayır alanına dikilen direklere tel gerilip küçük Türk bayrakları ve belediye flamaları asılmış. Aydınlatma direklerindeki kuvvetli ışık kaynakları sayesinde ortalık aydınlanmış durumda.

DSCN2985

Belediye zabıtaları ve görevlileri bizlere çay ikram ediyor, bizler de içiyoruz. Belediye başkanı aramıza gelip bizlere hoş geldiniz diyor. Bizler de bisiklet festivaline verdiği destekten dolayı teşekkür ediyoruz. Ayrıca panayır için de kutluyoruz genç belediye başkanını. Sağda festivali düzenleyen Şeref Akdemir, belediye başkanı, yardımcıları da yanında. Belediye başkanının karşısında bisikletçiler sıralanmış karşılıklı konuşuyorlar.

DSCN2989

Belediye başkanı, Şeref Akdemir ve bisikletçileri çekiyorum birlikte. Arkada belediyeye ait iki katlı bina var.

DSCN2990

Panayıra eğlenmeye gelen insanlar ve çocukları deveye binip tur atıyorlar meydanda.

DSCN2991

Çocukları taşıyabilecek kadar küçük Midilli atları da var panayırda. Çocukları ücret karşılığında bindiriyorlar. Normal insanların bel hizasında Midilli atı. Gölgesi yere vurmuş öylece bekliyor müşterisini Midilli atı.

DSCN2992

Panayırdaki oyuncaklar bisikletçilere ücretsiz binileceğini söylediler. Kimisi oyuncaklara binmek için gittiler. Kimisi de panayır alanını gezmeye çıktı. Ben de panayır alanındaki satıcıları dolaşıyorum Cengiz Çarkacı ile birlikte. Kendimize külahta dondurma alıp yalaya yalaya tezgahları dolaşmaya başladık. Herhangi bir şey almaya niyetim yoktu ama iki tane şiş aldım kendime. Bisiklet turlarında sucuk pişirmek için gerekiyor. Panayırı dolaşıp bisikletlerin yanına döndük. Hareket saatine daha var. Gökyüzünde Ay belirmiş, dolunay bitmiş, sağ tarafının bir kısmı karanlıkta. Fotoğraf makinesinin optik zoomunu kullanıp Ay’ı iyice yakınlaştırıp çekiyorum net olarak. Aydaki kraterler, parlak düzlükler net olarak görülüyor.

DSCN2993

Herkes toplanınca birlikte yola çıktık. Geldiğimiz yoldan geriye doğru bisikletleri sürüp kamp alanına geldik. Bisikletleri park edip çadırların önünde sohbet ediyoruz bir süre. Yeni gelip çadır kuranlar olmuş. Çadırlar da çoğalmış akşamdan beri. Belli bir saatte susup çadırlara çekildik. Artık dinlenme zamanı diyerek tatlı bir uykuya daldım.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 16 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 17. 18. Gün

4 – 5 Haziran 2015 Perşembe Cuma

17. Gün

Antalya – Manavgat – Side

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

evet evet

doğrusu bilmiyorum

dalıp dalıp gidiyorum böyle

dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent

bir duvar, bir de sen, duruşunda güz özellikleri

dostlar, bütün dostlar içerde.
Edip Cansever

 

Öne çıkmış olan görsel, Side antik kentindeki tapınağın dört sütun ve kirişine bir elimi dayamış gibi duruyorum.

IMG_0516

Geç yatmamıza rağmen erkenden kalkıp hazırlanıyoruz. Artık yola çıkma zamanı, yolcu yolunda gerek. Nefis bir kahvaltının ardından hazırlıklarımızı bitirip ev sahiplerinin yeni pişen böğürtlen reçelinden birer kavanoz alamamazlık edemezdik. Her zaman Anadolu geleneklerinden olan evde pişen bir şeyi yolluk olarak vermeleri adettendir ve geri çevrilmez. Dün Devrim’in aldığı fincan takımını yanımda yer olmadığından ve fincanlar kırılmasın diye kabul edemedim. Daha sonra İzmir’e gelecek olan birisi ile yollarsın demiştim. Ev halkı ile her şey için teşekkürlerimizi sunup vedalaşıyoruz. Şehrin kalabalık trafiğinde hızlıca Manavgat yoluna  çıktık. Manavgat yolu da pek tenha değildi doğrusu. Yaz tatiline az bir süre kalması ve havaların ısınması ile Akdeniz kıyıları dolmuş durumda. Kavşakta karşıya geçmek için beklerken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_0340

Yolun üç şeritli olması emniyet şeridinin olmaması anlamına geliyor. Henüz ülkemize bisikleti yerleştiremediğimizden sadece arabalar için yol yapmaları, diğer taşıtlar yok sayılarak korkunç trafiği canavara dönüştürmekteler. Bakmayın yolun boş göründüğüne okullar bir kapansın üç şeritli yol bile tıkanır yeri geldiğinde. Yolun kıyısından gidiyorum, Ferdimen beni çekiyor.

IMG_0344

Epey yol gitmemize rağmen anca Antalya şehrinden çıkıyoruz. Antalya epey büyükmüş bunu anladım. Daha da büyüyeceği kesin. Çıkış tabelasını Ferdimen çekiyor.

IMG_0362

Düden çayında eski tarihi taş köprü sapasağlam ayakta. Sadece Araçlar geçmesin diye kapatılmış.

20150604_101736

Düden çayı ve taş köprü. Geçtiğimiz gün şelalelerinde idik. Şimdi ise denize kavuşmasına az bir süre kalmasına ramak kalmış akıp gidiyor sevgilisine. Solda yeni köprü, sağda eski taş köprü. Çay usulca akmakta.

20150604_101826

Antalya hava alanına sürekli, neredeyse dakikada bir uçak inmekte. Sezon başlamak üzere. Havadaki uçağı çekiyorum.

20150604_104147

Yol eski yol ve yolda tarihi kervansaray. Eskiden şimdiki gibi hızlı arabalar olmadığı için at mesafesi kadar yerlerde gecelemek için kervansaray yada han yapılmış. Taş bloklardan yapılmış binada bir giriş kapısı var, pencere yok.

20150604_105522

Akdeniz’in bunaltıcı sıcakları henüz başlamasa yine de hava sıcak. Soğuk birer soda ile biraz serinlemek gerek. Masa üzerinde iki tane yeşil cam soda şişesi.

IMG_0365

Yolumuz üzerinde Perge antik kentine uğramadan olmaz deyip ana yola yakın olduğu için sapıyoruz. Antik kent tel örgü ile çevrelenmiş. Yüksek taş bina görülüyor.

20150604_110009

Roma imparatorluğunun son dönemlerdeki ihtişamı yapılarda kullanılan taşlardan belli oluyor.

20150604_110100

Amfi tiyatroda çalışmalar var. İçeri girip bir kaç resim çekmek istiyoruz ama aldığımız olumsuz yanıt aşağıdaki resimdeki arabanın sahibi olabileceğini düşündüm birden bire. Tarihi eserlerin içine kadar arabasını Güneşten korumak için gölge ve serin yere park eden biri sadece resim çekmek isteyeni anlamasını bekleyemeyiz. Yeri gelince tarihi eserler zarar görmesin diye flaş patlatmazlar ama bu aracın sahibi kapalı tarihi dükkanı egzoz dumanına boğmaktan verdiği zararı düşünün. Bunları hazineden geçinen zavallılar olduğunu düşünüyorum. Kemerli bir dükkan içinde park etmiş araba.

20150604_110519

Dışarıdan görebildiğimiz kadarı ile resimler çekmeye devam ediyoruz. Yüksek kemerli kapı, yanları sütun gibi yapılmış.

20150604_110215

Burası da devasa stadyum, o zamanlarda henüz futbol topu icat edilmediğinden Gladyatör döğüşleri, araba yarışları ve kölelerin yırtıcı hayvanlarla karşı karşıya getirip parçalatmaları. Akan kanın kendisinden olmadığı sürece bundan vahşi bir zevk almaları insanların hala neden birbiriyle savaştıklarının sonucu olsa gerek. İnsanlar gerçekten çok vahşi. Yemek için değil zevk için insan kanı dökmeyi spor olarak görmekteler. Seyirci yerleri yer yer yıkık, kimi yer sağlam görünüyor. Ortadaki düz alanı ot bürümüş.

20150604_110548

Oturma yerlerinin büyük çoğunluğu yıkılıp dağılmış.

20150604_110616

Perge

Antalya şehir merkezinin 17 km. doğusundaki, Aksu sınırları içinde yer alan Perge, sadece bölgenin değil, tüm Anadolu’nun en düzenli Roma dönemi kentlerinden biridir. Mimarisi yanında mermer heykeltıraşlığıyla da ünlüdür. 1946 yılından beri İstanbul Üniversitesince yürütülen kazılar sonucu şehir merkezinin önemli anıtsal yapıları gün ışığına çıkarılmış, ele geçen heykel buluntuları sayesinde Antalya Müzesi dünyanın en zengin Roma Dönemi heykel müzelerinden birisi olma özelliğini kazanmıştır.
Perge’nin kuruluş hikayesini tarihçiler Troia savaşlarının sonrası gibi gösterirler (i.Ö.1275). 1986 yılında bulunan bir Hitit tabletinde Perge’nin adının geçmesi buranın Troia savaşından önce kurulduğunu göstermektedir. Filolojik bilgiler de kentin İ.Ö. 3. binden beri iskan edildiğini gösterirken, bulunan bazı keramik, taş alet ve gömüler iskan tarihini şimdiye kadar bilinenden çok önceye, Erken Tunç Çağma kadar indirmektedir. Şehirde ilk yerleşim kuzeyde tepe düzlüğünde gerçekleşmiştir. Zamanla şehir tepenin güneyindeki düzlükte gelişip genişlemiştir. Bergama’da başlayıp Side’de sona eren antik yolun üzerinde yer alan Perge, coğrafi önemi ve gelişimini özellikle Aksu (Kestros) nehrine borçludur. Bugün ulaşıma uygun olmayan nehir, eski çağda toprağı verimli kılmasından başka, şehirde ulaşımı sağlaması bakımından da çok önemli bir rol oynamıştır. Havari Paulos ve arkadaşlarının Kıbrıs’taki Paphos limanından yelken açıp Perge’ye ulaştıkları bilinmektedir. Bunun da ancak Kestros aracılığıyla olabileceğinden şüphe yoktur. Şehrin nehirle olan bu bütünleşmesi sikkeler, kabartmalar ve akropolisin güney eteğinde bulunan anıtsal nymphaeumdaki nehir tanrısı (kestros) heykelinden de anlaşılmaktadır.
Şehrin tarihe geçmiş şahsiyetleri arasında, astronomi, geometri ve matematikte ünlü “Pergeli Apollonius” ön sırayı alır. Diğer ünlü Pergeli İ.S. 2.y.y.da yaşamış filozof Varus’tur. Perge’de birçok tanrı ve tanrıçanın tapım görmesine rağmen bunların içinde Artemis’in özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Kökü çok eski devirlere dayanan ve önceleri yerli dilde VVanessa-Preiia (Perge Kraliçesi) olarak geçen Artemis şehrin baş tanrıçasıydı. Şehirde Artemis Pergaia olarak anılan tanrıçanın kültü komşu şehir ve hatta deniz aşırı ülkelere yayılıp tapım görmüştür. Birçok antik yazarın sözünü ettiği büyüklük, güzellik ve inşa bakımından harika olan Artemis tapınağı, şehrin dışında yüksekçe bir tepe üzerinde bulunmaktaydı ki, yeri bugüne değin hala bulunamamıştır. Yapılan kazı ve araştırmalar Perge’nin genel olarak üç parlak dönemden geçtiğini göstermektedir. Birinci dönem İ.Ö. 3. ve 2. y.y. lardaki Helenistik devre ait bulunmakta, bu devir kısmen ayakta kalan muhteşem sur ve kulelerle temsil edilmektedir. İkinci dönem, Roma İmparatorluk devrine (İ.S. 2.-3.y.y.) rastlamakta, bunu da bugün birçoğu ayakta duran anıtsal yapılar (tiyatro, stadyum, hamamlar, anıtsal çeşmeler ve agora) açığa vurmaktadır. Son refah dönemi ise Hıristiyanlık dönemi yani İ.S. 5. ve 6.y.y. lara rastlamaktadır ki, bu dönem şehir kilise teşkilatı içinde bir metropolitlik merkezi olmuş ve birçok kilise inşa edilmiştir.
İ.Ö. 333’de Büyük İskender’in bölgeyi zaptı sırasında Pergelilerin hiç direnme göstermeden İskender kuvvetlerini konuk etmeleri şehri koruyan surların olmamasına bağlanır.
Bugün şehrin en anıtsal yapıları olan ve şehri sembolü haline gelmiş iki yuvarlak planlı kule ve sur duvarları İskender’in zaptından sonra yapılmışlardır. Günümüzde gezilebilen kalıntılar çoğunlukla Roma dönemine aittir. Perge şehir planının ana hatlarını biri kuzey- güney, diğeri doğu-batı doğrultusunda iki ana cadde oluşturur. Şehrin belkemiği olan sütunlu cadde Helenistik kapıdan başlayıp akropolisin eteğindeki anıtsal nymphaeumda (çeşme) son bulur. Yaklaşık 300 metre uzunluğundaki caddenin ortasında iki metre genişliğinde bölmeli bir su kanalı, her iki yanında ise mozaikli portikolar ve dükkanlar yer alır. Kuzeydeki nymphaeumdan beslenen kanal sıcak yaz günlerinde caddenin ve dükkanların hayat kaynağı olmalıydı. Caddelerin kesiştiği şehir merkezinde ise Apollonius Demetrius takı bulunur. Günümüz yerleşiminde şehre giden yol üzerinde ilk karşılaşılan yapı, Yunan-Roma tipinde inşa edilmiş anıtsal tiyatro binasıdır. Yaklaşık 12 bin kişi kapasitesindeki İ.S. 2.y.y.a tarihlenen yapı sahne binasının zengin mermer dekorasyonu ile ünlüdür. Prof. Dr. Jale İNAN ve ekibi tarafından 1985-1993 yılları arasında kazılmış olan tiyatronun heykel buluntuları Antalya Müzesinin “Perge Tiyatrosu Salonunda” sergilenmektedir. Tiyatronun kuzeyinde Anadolu’nun en iyi koruna gelmiş stadyumlarından biri yer alır. Agora, değişik planlı mekanlarıyla şehrin diğer bir sosya merkezi hamamlar ve palaestra görülebilecek diğer yapılardır. Gerek mimari, gerekse heykel buluntularının mükemmelliği Perge’nin heykeltıraşlık konusunda kendine özgü çizgilere sahip ekol kent olduğunu vurgular.

http://www.antalyamuzesi.gov.tr/tr/perge-orenyeri

Yıkıntılı tarihi yapıyı çekiyorum.

20150604_110931

Antik kenti çabuk bitiriyoruz, yolcu yolunda gerek. Akdeniz’e paralel uzanan Toros dağları tüm bereketini küçük çaylar ile fazla geniş olmayan tarım arazilerine bıraktıktan sonra denize kavuşmaktalar. Bu çayın adı köprü başına yazılmış. Adı; Tehnelli.

20150604_113142

Başka bir çayın köprüsünde ise Aksu çayı olduğunu belirtmiş.

20150604_114111

Zeytin ağacı tarih boyunca insanlara en faydalı ürünü sunmakta. Zeytin ağacı el üstünde tutulmalı bence. Büyükçe bir kol ve eli yukarı doğru açılmış, üzerinde zeytin ağacı olan heykel.

20150604_123851

Serik kasabasına geldik bile, ana yol düz olunca çabuk yol alıyoruz. Karnımız da acıktı, pistonlara güç gerek değil mi? Tabelada; Serik, Nüfus: 118000. Epey kalabalık bir kasaba.

20150604_130547

Serik te karnımızı doyurduk bir güzel. Görebildiğimiz kadarı ile belediyenin yaptırdığı güzellik çalışmalarından suyun aktığı kademeli bir park. Geri kalanlar sadece binalarla dolmuş durumda. Türk bayrağı direğe çekilmiş, altında Atatürk heykeli kaide üzerinde. Heykelin altında suların aktığı kademeli şelale. Kenarlarda düzenli ağaç dikilmiş.

20150604_132628

Fazla oyalanmadan yola çıktık. Yakında olan tarihi antik kent olan Aspendos’a saptık. Hep duymuşumdur Aspendos antik kentini. Tiyatrosunda konserler verilmekte ünlü sanatçılar tarafından. Merak içindeyim çünkü henüz görmediğim yer en güzel yerdir benim için. Zaten Nazım öyle dememiş miydi şiirinde;

En güzel deniz :
                        henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk :
                         henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
                                 henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
                         henüz söylememiş olduğum sözdür.

Aspendos kenti bir tepenin üzerinde kurulmuş.

20150604_153232

Aspendos antik kentin dış mahallelerinden giriş yapıyoruz. Yol kıyısına dikilmiş servi ağaçları ardında antik kentin kalıntıları. Bisikletim KUZ ve kıytırık park halinde.

20150604_154448

Aspendos tiyatrosunun ön kısmı geniş bir arazi ve otopark. Geniş olmasının nedeni buraya çok arabanın gelmesi. O kadar arabayı nereye park edeceksin. Turistleri gezdirmek için bir deve ve eşek müşterilerini bekliyor. Tabi ki bedava değil, çaktırmadan resim çektim. Bakarsın resim çekmekten bile para isteyebilirler. Belli mi olur, turistleri her zaman yolunacak kaz olarak gördükleri sürece dikkat etmek gerek. Hafta içi olması ve yanlış politikalar sonucu turistlerin ülkemize gelmemesi sonucu ne araba var ne de gezecek turist. Park yeri bomboş, deve ile eşek işsiz öylece durmaktalar. Eşek ayakta, deve çökmüş ve bir araba park etmiş.

20150604_154754

Yakın zamanda yeni onarım geçirmiş olan Tiyatronun girişi, sahne arkası devasa boyutu ile burada önemli tiyatro eserlerinin oynandığını gösteriyor. Müze kartımın süresi Nisan ayında bittiği için yeni müze kart çıkarıyorum gişeden. Kartı yılda ya bir yada iki kez kullanıyorum. Ama kullanmasam da hep alırım müzelere katkım olsun diye. Tiyatro binası yeni onarıldığı beyaz harçlardan belli. Bina beş katlı görünüyor, Önde giriş kapısı ve bir çok pencere var her katta. Ziyaretçiler binanın sağındaki kapıdan içeri giriyor.

20150604_155311_HDR

Yeni kartım ile içeriye giriş yapıyorum. Kemerli taş tünelin sonu aydınlık olduğu için biraz parlak görünümünde. Geçit tünel gibi uzun bir dehliz.

20150604_155428_HDR

Tünelin ucundan Tiyatronun sahnesine adım atarak gezintime başladım.

20150604_155450

Gayet sağlam ve düzgünce onarılmış taş bloklar epey yüksek, üzeri camlı panelle kapatılmış.

20150604_155535

Tiyatronun seyirci kısmı kimi yerler yeni mermer ile onarıldığı için açık renk görünümünde. Uzaktan bakınca lekeli görünüyor. Üstte kemerli sundurma tiyatronun etrafına yapılmış. Dikdörtgen kapı içinden çekiyorum dışarısını.

20150604_155551

Tiyatro yamaca yarım daire şeklinde yapılmış. Sağ tarafta bitim yeri büyük bina ile sonlanmış. Epey kalın bir sütun görünüyor.

20150604_155602

Aynı sütun sol tarafta da var.

20150604_155607

Ben zemindeyim , Ferdimen yukarılarda oturmuş resim çekerken ben de onu çekiyorum.

20150604_155638

Burası seyircilerin oturma yeri. Rahat oturulsun diye ayak kısmı içeriye doğru oyulmuş. Düz olsa saatlerce rahat oturamazsın, ayaklar hareket etmeli. Ta o zamanlarda düşünmüşler yaptıran ve yapanlar.

20150604_155712

Tiyatronun üst kısımlarına çıkarak her açıdan yapılan eserleri hem hayranlıkla bakıyorum hem de resmini çekerek digital hafızaya kaydediyorum. Sol tarafımdaki oturma yerleri ve taş binayı çekiyorum.

20150604_155811

En üstteki yüksek kemerli sundurmayı yandan çekiyorum, Sundurmanın ayakları yay biçiminde ardı sıra estetik şekil oluşturmuş.

20150604_155914

Aspendos Tiyatrosunun öyküsü

Aspendos kralının bir zamanlar herkesin evlenmek istediği çok güzel bir kızı vardır. Kral kızını kime vereceğini bilemediği için halka, “Kim halkımız, kentimiz için en yararlı şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim” diye duyurur. Bunun üzerine iki ikiz kardeş iki büyük yapı yaparlar. Biri kente çok uzaklardan, karmaşık yolları birçok zorluğu geçerek, su getiren su kemerleri; öteki ortasında yere metal para atıldığında üst sıralardan bile sesinin duyulduğu dünyanın akustik olarak en iyi tiyatrosudur. Kral su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapana vermek ister. Bunun üzerine tiyatronun mimarı Zenon krala bir oyun oynar. Kral tiyatronun üst sıralarında gezerken bir fısıltı duyar: “Kral kızını bana vermeli.” Akustiğe hayran kalan kral kızını büyük bir kılıçla ikiye ayırır ve kardeşlere verir.

Tiyatronun en üstünden sahneyi binası ile çekiyorum.

20150604_155924

Kemerli sundurmanın içi, kemerler ve ayakları sırayla yay biçiminde ardışık olarak sağa doğru sıralanmış düzgün olarak.

20150604_155933

Tek bir kemerin içinden tiyatro binası.

20150604_155938

Aşağıdan yukarıya doğru çıkan Ferdimeni çekiyorum merdivenlerde.

20150604_155957

Onarımda kullanılan mermer o kadar açık renkte ki eskisi ile uyuşmazlık içinde. Sanki mutfak mermerinden yapılmış gibi. Onarımı yaptıran sanattan yoksun, yapan zaten sanatkar değil. Makine ile kesilip araya sıkıştırılmış. Bunu yakından bakınca iyice anlıyorum. Hani derler ya zevksiz kokonaların giyimleri gibi alacalı bulacalı. Onarımı yaptıran Müze’nin açıklamalarına göre orijinal mermerler ve taşların analizleri yapılarak aynısını kullandıklarını belirtmişler. Zamanla renkleri uyuşacakmış, bakalım, görelim zaman ne gösterecek.

20150604_160030

Tiyatronun en üst kemerli koridorda da onarım yapılmış. Buradaki mermer değil, krem renginde doğal taş. İyi ki mutfak mermerinden yapılmamış. En üstte oturmuş olarak Ferdimen beni kemerli yapı ile çekiyor.

20150604_160042

Her ne kadar renk uyumu olmasa da yıkık ve tahrip olanları orijinal biçimde onarılıp güzel bir hale gelmiş tiyatro. Zaten şimdiye kadar çoğu kısmı korunmuş durumda günümüze kadar gelebilmiş. Oturma yerlerinin sol tarafının bittiği yer. Burada geniş ve yüksek kemerli koridor girişi alt kısma açılıyor.

20150604_160410

Yapılan taş işçiliği hem zenginliği hem gücü hem de usta sanatkarlığın ince işçiliğini bizlere anlatıyor. Şimdilerde yetişen ustalar sadece kalıp çakıp beton dökerek kendilerini çağa uydurup körelmişler. Sanat, ince işçilik yok. Bir de işin gerçeği isteyen de yok. Kapitalizmin yıkıcı gücü burada başarıya ulaşmış oluyor. Resimde, heykeltıraşlıkta, müzikte, bilimde ne kadar az eser ortaya çıkarsa o kadar geri kalmışız demektir. Geri kalmakla yontma taş devri öncesine kadar gerileşmişiz. Her ne kadar bilgi çağında olsak ta toplum olarak ilkel kabile düzeninde yaşıyoruz. Biraz da şimdiki siyasetçilerin din politikaları ülkemizi bu durumlara getirdi. Böyle toplumları yönetmek daha kolaydır. Sanat yok, bilim yok, yenilik yok, müzik yok. Bunlar olmayınca düşünce de yok ve olamaz. Toplumun yerine siyasetçiler düşünür sadece…. İki tane oyulmuş resim, soldaki çiçek deseni, sağda kadın yüzü resmedilmiş. Kenarları da oyularak süslenmiş.

20150604_160449

Ayakta kalmış ve onarılmış tiyatro tüm görkemi ile beni büyüledi adeta. Hep görmek istemişimdir adını duydukça. Şimdi ise doyasıya her tarafını içime sindire sindire gördüm, oturup seyrettim, geçmişi yaşadım tüm yaşananlarla. Tiyatro antik kentte sadece büyükçe bir yapı. Kentin diğer yağılarını görmeye gidiyoruz. Burada tiyatrodaki gibi herhangi bir onarım yapılmadığı için ayakta pek yapı kalmamış. Arkada Toros sıra dağları görünüyor.

20150604_160810

Tiyatronun büyüleyici etkisinde kurtulup dışarı çıkarak kentin diğer kalıntılarını şöyle bir kolaçan ediyoruz kısa zamanda. Duvarları yüksek kalmış bir bina görünüyor.

20150604_160842_HDR

Binanın yanına gelince ne kadar yüksek olduğunu görüyorum. Herhalde kralın sarayı olmalı.

20150604_161219

Sadece yüksek duvar olarak kalmış yapıyı yandan çekiyorum.

20150604_161236

Diğer binaların duvarları yıpranmış ve yıkık.

20150604_161251

Burada dört duvarı neredeyse sağlam kalmış binanın Biri ortada yüksek ve geniş kemerli kapı. Yanlarında daha küçük kemerli kapı. Binanın çatısı yok.

20150604_161438

Burada yaşam olduğu zamanlarda epey görkemli bir kent olduğu kemerli taş yapılardan belli. Ferdimen bir sokakta, yıkıntı taşlar üstünde yürüyor. Sağdaki binanın duvarında sıralı kemerli kapılar görünüyor. Soldaki yapının duvarı düz.

20150604_161500

Kale surları gibi yıkılmış bir yapı.

20150604_161529

Aspendos veya Belkıs Antalya ili Serik ilçesinde bulunan Belkıs köyünde yer alan antik tiyatrosuyla meşhur bir antik kenttir.

Antalya – Alanya karayolunun 44. km. sinden kuzeye  dönen yolun 2. km. sinde yer alan Aspendos, sadece  Anadolu’nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunan Roma Dönemi tiyatrosuna sahip olmasıyla ünlüdür. Şehir, bölgenin en büyük nehirlerinden Köprüçay (Antik Eurymedon) yakınlarındaki tepe düzlüğünde kurulmuştur. İ.Ö. 5. YY  da basılmış  sikkelerinde adı Estvediys olarak geçer. Anadolu kökenli  bu ad, şehrin çok eskilerden beri yerleşim gördüğünün  kanıtıdır. Akdeniz ile ulaşımını ve gelişmesini  yakınındaki nehre ve dolayısıyla çevresindeki bereketli  topraklara borçlu olan Aspendos’ta bugün çoğunlukla  tiyatro ve su yolları ziyaret edilir. Şehre ait diğer yapıların kalıntıları ise tiyatronun yaslandığı tepenin düzlüğünde yer alır.
İsa dan Önceki YY da Pers egemenliğini yansıtan sayfalar ilginçtir. Tarihçiler şehrin yakınlarında akan nehrin kenarında İ.Ö. 467 yılında Yunanlılarla Persler arasında geçen, Eurymedon savaşı adıyla anılan savaşta Yunan tarafının kazandığından bahseder. Aspendos, Büyük İskender’e hileli yollarla direnme göstermeye çalışsa da sonuçta teslim olup, şehirde yetiştirilen ünlü atlar ve altın karşılığındaki vergi borcunu kabul etmişlerdir.

İskender’in ölümünden sonra Ptolemaios egemenliğine giren şehrin, en parlak dönemi şüphesiz, ünlü tiyatro ve su yollarının inşa edildiği Roma İmparatorluk dönemidir. Aspendos Tiyatrosu, gerek mimari özellikleri gerekse iyi koruna gelmişliği ile Roma Devri tiyatrolarının günümüzdeki en seçkin temsilcilerinden biridir. Tanrılara ve devrin imparatorlarına adanan yapı, Roma tiyatro mimarisinin ve yapım tekniğinin son çizgilerini sergiler. Devrinin görkemli yapılarından biri olan Aspendos tiyatrosu 15-20 bin kişi alabilmekteydi, imparator Marcus Aurelius devrinde (İ S 161-180) Theodoros’un oğlu mimar Zeno tarafından inşa edilmiştir. Girişin iki yanında Grekçe ve Latince yazıtlardan Curtius Crispinus ve Curtius Auspicatus adlı şehrin zengini iki kardeş tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Tiyatronun yanında şehrin ziyaret edilebilir en önemli kalıntıları suyollarıdır. Aspendos suyolu sistemi antik suyollarının günümüze dek koruna gelmiş en iyi örneklerinden biridir. Genel görünümü, yaklaşık 1 km. uzunluğundaki kuzey-güney konumlu kemerli köprünün her iki ucundaki su basınç kuleleri oluşturur. Şehrin suyu tepede yer yer görülebilen ana kayaya oyulmuş armut şekilli sarnıçlarda toplanırken, İ S 2. ve 3.YY da tüm yapılarla beraber su yolu sistemi geliştirilerek suyun daha düzenli elde edilmesi başarılmıştır. Tiyatronun yaslandığı, yer yer sur duvarları ile çevrili tepenin üzerinde ise şehir merkezinin yapıları olan agora, bazilika, anıtsal çeşme, meclis binası ile anıtsal tak, cadde ve Hellenistik tapınak, görülmesi gerekli kalıntılardır.
Böylesine ufak bir ölçekte bir kentin Akdeniz dünyasının en geçerli parasını basması ve anıtsal yapılarla donanması ekonomisindeki rahatlıkla açıklanabilir. Şehir ekonomisini ayakta tutan en önemli ihraç ürünü bugün kurutulup pamuk tarımında kullanılan, yakınlarındaki Kapria gölünden elde edilen tuzdur. Diğer ihraç ürünleriyle beraber ulaşıma elverişli nehir aracılığıyla diğer Akdeniz pazarlarına gönderilen tuz, şehrin en önemli gelir kaynağıydı. Ayrıca bağcılık ve buna bağlı olarak şarapçılık, zeytin ve zeytinyağı ile diğer tahıl ürünleri ve yaş meyve şehrin tarıma dayalı diğer ihraç ürünleriydi. Tarihçiler Aspendos’ta yetiştirilen atların tüm Yakındoğu ve Akdeniz dünyasının en aranır atları olduğunu yazarlar. Ayrıca kilim ve benzeri tekstil ürünleri ile limon ağacından yapılmış mobilyaların başta Roma olmak üzere diğer Akdeniz merkezlerinin de en aranılır hediyelik eşyası olduğu kaydedilmektedir.
Aspendos Bizans ve Selçuklu dönemlerinde varlığını sürdüren şehirlerden biridir. Ünlü tiyatroda Selçuklu dönemi onarım izlerini özellikle dış cephe ortasındaki anıtsal kapı eklentisinde ve cephesindeki koyu kırmızı zigzag desenli sıva kaplamada görmek mümkündür. Selçuklu sultanlarının konakladıkları, kervansaray olarak düzenlendiği düşünülen sahne binasının günümüze dek sağlam kalabilmesinin en önemli nedeni de bu Selçuklu onarım ve korumacılığına bağlanır. Ulu Önder Atatürk 1930 yılında burayı ziyaret etmiş, “onarılıp yeniden kullanılması” için direktifler vermiştir.

http://www.antalyamuzesi.gov.tr/tr/aspendos-orenyeri

İki katlı ve kemerli bir yapının ön duvarı ayakta kalmış, diğer duvarları yok.

20150604_161642

Antik kent epey geni bir alana yayılmış, ayrılmadan önce kale surları olduğu belli olan duvarları çekiyorum.

20150604_161650

Antik kent gezisini bitirip akan çay ile birlikte aşağı, ana yola kendimizi salıyoruz. İçimizde tarih yükü ile birlikte. Tabelada yazdığına göre çayın adı; Köprüpazar çayı.

20150604_164727

Köprü çayı köprüsünde beni dengesiz irfan arıyor. Şu anda Manavgat ta Mustafa Sayan’ın yanında. Kendisi turda olduğundan Salda gölünde karşılaşmıştık. Bizden ayrıldıktan sonra dostumuz Mustafa Sayan’ın bulunduğu Manavgat ta turunu bitirdiğini bana söyledi. Şimdi ise otobüste olduğunu İzmir’e doğru gittiğini söylüyor. Bana nerede olduğumuzu sordu ayrıca. Ben de Aspendos tan yeni ayrılıp ana yola çıktığımızı söyledim. Dengesiz İrfan’a iyi yolculuklar dileklerimi iletip telefonu kapattım. Köprüden akan çayı çekiyorum.

20150604_164730

Ana yola çıkıp bir süre ilerledikten sonra yanımdan geçen arabadan birisi tüm gücüyle bağırarak yanımdan geçti. Tam ne oluyor demeden sesi tanıdım. Bizim sorumsuz, dengesiz İrfan’dı bağıran. Az ilerde durdular, yanlarına gelince hasretle sarıldık İrfan ve Mustafa ile. Dengesiz irfan benimle oyun oynamış nerede olduğumuzu öğrenmek için. Bu akşam Perşembe akşamı bisikletçileri etkinliği var. Manavgat ta Perşembe akşamı bisikletçiler grubunu kurup başlatan Mustafa Sayan. Etkinliğe geç kalmamak için bizi araba ile almaya gelmişler. Bagajlarda ki çantaları indirip bisikletleri bisiklet taşıyıcısına yüklemeye başladık zaman geçirmeden. Ferdimen bizi bisikletleri arabaya yüklerken çekiyor.

IMG_0403

Yükleme işi bittikten sonra yola çıktık. Bizim dengesiz İrfan da bizim resimlerimizi çektiydi. Resimleri facebook’a yüklemeye başladı bile. Önde oturan İrfan’ı telefonunla uğraşırken çekiyorum.

20150604_171451_HDR

Araba olunca kilometreler hızla bitiyor. Kısa sürede Mustafa Sayan’ın evine gelip bisikletleri ve eşyaları indirip bahçeye bıraktık. Evin hanımı Ayşegül bizlere nefis ev yemekleri hazırlamış. Hemen yemeğe oturup afiyetle yedik. Bu gün sanki zaman hızla akıp gidiyor. Perşembe akşamı bisikletçileri turu için zaman hızla gelmekte. Bisikletler bagajsız olunca bir hafifledi ki sormayın gitsin. Bisikletlerle sokağa çıkıp hep birlikte bir resim çekildik. Mustafa’nın tatlı annesi de bizimle kareye giriyor. Resimde 7 kişi varız.

20150604_190334

Mustafa Ayşegül ile tandem bisikletle bizlere rehberlik ederek Manavgat çayı kıyısından trafiğe kapalı bisiklet yolundan şehrin merkezine kadar götürdü. Beş bisikletçi resim çekiliyoruz. Solda Ferdimen, İrfan, ben Mustafa ve Ayşegül.

20150604_192026_HDR

Her Perşembe Manavgat ilçesinin Cumhuriyet meydanında toplanan Perşembe akşamı bisikletçileri ile buluştuk. Biraz erken geldik galiba. Oradakilerle tanıştık, yeni gelenlerle birlikte kalabalık oluşmaya başladı. Henüz hava aydınlık, en uzun günlerdeyiz. Havuzdaki fıskiye gürül gürül yükseklere çıkıp köpürerek çağlamakta. Pembe ışık pek belli olmuyor. Sadece suyun dibinde biraz görünüyor. Karanlık basınca kendini suyun içinde belli edeceği kesin. Solda duvarın üstünde Türk bayrakları direklerde. Önünde Atatürk heykeli.

20150604_192759

PAB Manavgat etkinliğine yeni formam PAB Kayseri ile atılmam anlamlı oldu bu akşam. PAB ta İzmir de kuruldu, oradan geliyorum. Yaşasın Perşembe Akşamı Bisikletçileri kardeşliği. Ferdimene poz veriyorum, arkamda Mustafa ve İrfan kendi halinde.

20150604_193238

Her şehirde olduğu gibi Manavgat tada saat 20:00 de tura başlanıyor. Katılımcılar ile birlikte bir resim çekiliyoruz heykelin önünde.

20150604_200723

Önceden belirli olan şehir içi bisiklet turunu insanların hala alışamamış bisikletçilere garip bakışları devam ediyor burada da. Ne yaparsın yavaş yavaş görerek alışacaklar ve bir gün bize katılacaklar. Bu kaçınılmaz, çağ bunu gerektiriyor. Bir gün herkes bisiklete binecek. Döne dolaşa Manavgat çayının kıyısında hem kitapevi hem de kafe olarak hizmet veren bir yere oturduk. Telefonlar akıllı olunca ilk önce çekilen resimler sosyal medyada paylaşılıyor. Tabi bu arada duvarda neler paylaşılmış diye şöyle bir göz de atılmadan edilmiyor. Çaylar gelesiye kadar muhabbet olmuyor. Bunu gören Ferdimen de bizi sanal dünyaya dalmış olarak resmimizi çekiyor fotoğraf makinasıyla. Çaylar gelince tatlı sohbet başlıyor. Ben ve İrfan cep telefonuna bakarken.

IMG_0421

Manavgat çayından bir parça aldığı su ile yapay bir gölet oluşturulmuş Titreyen göl. Çevre düzenlemesi gayet güzel yapılarak insanların yürüyerek gezebileceği güzel bir gezinti yerine dönüşmüş. Aslında gölet durgun değil, çaydan gelen su ile sürekli su akıntısı oluştuğundan resimde gördüğünüz gibi su titriyor. Böyle olunca titreyen göl adını almış. Kıyıdaki okaliptüs ağaçları göle yansımış olarak çekiyorum.

20150604_203137

Perşembe Akşamı Bisikletçileri turu Titreyen gölde bitiyor. Burada bir kaç resim çekiyorum bisikletçileri.

20150604_203153

Değişik açılardan değişik varyasyonlar ile resim çekmeye çalışan Ferdimen’i çekiyorum göletin kenarında. Ferdimen kıyıda çömelmiş halde.

20150604_203200

Uzun süredir yollarda olan Ferdi namı diğer Ferdimen memleketini özlemiş sanki. Gözleri uzaklara dalmış titreyen gölün titreyen sularında. Ferdimen bankta oturmuş.

20150604_203327_Pano

Dengesizi de çekmeden olmaz, o da uzun süredir yollarda, evini özlemiş. Salda gölünde karşılaşmıştık. şimdi ise Titreye göl sanki herkese memleket hasreti, ev özlemi duygusunu veriyor.

20150604_203504

Titreyen gölde titreşen suyun yarattığı frekanslar beyin dalgalarını etkileyerek uzaklara dalmaya neden oluyor. Titreyen sulardan gelen frekans nöronları farklı titreterek yarattığı zayıf elektrik akımları ile düşüncelerin boyutunu binlerce kilometre uzaklara kadar gitmemizi sağlıyor. Bu etkileşim insanın yüzünde belirtisini görmemek imkansız gibi. Bir anlık dalma bile düşüncenin boyutunun ne kadar geniş ve büyük olduğunun açıkça göstergesi. Göl titremeseydi tüm bunların olması düşünülemez bile. Düşünen Ferdimen ve ağaçların görüntüsü suya yansımış titreyen göl.

20150604_203520

Ben ise yeni yerler görmenin heyecanı içinde daha da uzun yol alabilirim. Çünkü daha önce görmediğim çok yer var ve gördükçe hazineme eklemekten mutluyum. Bakalım ne zaman evi özleyeceğim. İrfan ile elçek resim çekiyorum göl manzaralı.

20150604_203603_HDR

Titreyen gölden Mustafa’nın evine doğru çam ormanı içinde karanlıkta gittik. Artık yaza girdik sayılır, hava sıcaklığı gayet uygun bisiklet sürmek için. Evde sıcak bir duşun ardından bize ayrılan odada dinlenmek üzere çekildik.

Bu gün Antalya dan Manavgat’a kadar yaptığımız yol 73 Kilometre, Manavgat içinde Perşembe Akşamı turu ise 28 Kilometre

Toplam yaptığım yol 102 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

18. Gün

3 Haziran 2015 Çarşamba

İyi bir uykunun ardından sabah erkenden uyanıyorum. Kahvaltının ardından evini özleyen sorumsuz İrfan’ı otobüs garajına götürüyoruz. Yükümüz yok, Mustafa İrfan’ın çantalarını araba ile getiriyor. İrfan’ı bisikletin üzerinde çekiyorum.

20150605_092916

İzmir’e otobüs biletini aldıktan sonra otobüsün perona gelmesini beklemeye başladık. Hemen hemen her yerde yaşayan serçe kuşları da burada telaşlı ve ürkek tavırları ile yiyecek bulma telaşında.

20150605_100009

İrfan’ın bisikletinin ön tekerini ve bagaj çantalarını söküp hazır hale getirdik

IMG_0424

Otobüs başka yerden geldiği için hala beklemedeyiz. Ferdimen bizi bankta otururken çekiyor.

IMG_0425

Nasıl olsa bileti aldık, otobüs gelir gelmez  bagaj kapağını açan muavin daha bir şey söylemeden bisikleti boş bulduğumuz yere yerleştiriyoruz çabucak. Bisiklet için her zaman sorun çıkardıklarını biliyorum ve yine sorun çıkaracaklar gibi.

IMG_0428

Otobüs şöferi bisikleti almak istemiyor ve indirmemizi söyledi. Haliyle tartışma da başladı. Yazıhanedeki bilet satan vatandaş pek karışmak istemiyor. İrfan 15 Lira vereyim diyor ama şöfer naz yapıyor olmaz diye. Sonunda 20 Lira ile anlaşıyoruz şerefsiz şöfer ile. İnsan 5 – 10 Lira için bu kadar alçalacağını tahmin edemezdim ama şimdi karşımda duruyor. Biletli olmasına rağmen ekstra para istemek hem de fiş fatura kesmeden yolcu almak zorbalık. Bunu yapan da metro turizm de çalışan kiralık şerefsiz şöfer. Böyle ifadeleri pek kullanmak istemem ama bazıları hak ediyor bazen. Bu yüzden adı kötüye çıkmış firma ile hiç bir zaman bir yerlere gitmek istemem.

IMG_0430

Neyse şöfer parayı aldıktan sonra otobüs hareket etti. Böylece İrfan’ı yolcu ettik. Sıra geldi benim bagaj çantamın fermuarına. Fermuar anahtarı arızalı. Kapattığım halde ortadan kilitlenmeyen zincir açılıyor. Mustafa bizi bir brandacı dükkanına götürüyor. Adamdan fermuar anahtarı istiyoruz bir tane. Çekmecelerini karıştırıp bir tane zar zor bularak verdi. Fermuar onarmada usta olduğumdan hemen değiştiriyorum anahtarı bir çırpıda.

IMG_0433

Yeni anahtarın rengi beyaz, olsun iş görsün de bana yeter. Artık içim rahat, çantamı kapatıp içindekilerin dökülmeden yol alabileceğim. Fermuarı yakından çekiyor Ferdimen.

IMG_0434

Brandacı ustaya borcumuzu soruyorum, o da bir şey istemez deyip teşekkürlerimi kabul ediyor. Sağ olsun işimi gördü ya ne kadar teşekkür etsem azdır. Brandacı dükkanın önünde Ferdimen Mustafa ile beni çekiyor.

IMG_0435

Fermuar işini çözdükten sonra Mustafa’ya çakmak gaz tüpü nerede bulabiliriz diye sorunca bizi bildiği tüpçüye götürdü. Burada benim kullandığım ocak tüpü vardı. Hem de 500 gramlık, fiyatı da 12 Lira olunca Mustafa kendine 2 tane, Ferdi ve bana birer tane, toplam 4 tane tüp aldı. Aldığı bu hediyeler için kendisine teşekkürlerimizi sunduk Ferdi ile. 2 tane de çakmak gazı aldık boşalan tüpüme basmak için.

Tüpleri aldıktan sonra Manavgat’a yakın olan Antik kent ile iç içe geçmiş Side’ye geldik. Burada hediyelik eşya, kuru yemiş, lokum gibi şeyler satan Mustafa ve kardeşi Ali’nin dükkanına geldik. Bisikletleri dükkanın içine bir köşeye yerleştiriyoruz.

IMG_0458

Dükkanın içi çeşitli turistlik süs eşyaları ile dolu raflarda.

IMG_0465

Mustafa dan izin isteyip buradaki denizin sıcaklığına bir bakalım diye deniz kenarına geldik. Hava açık ve mavi denize rengini vermiş. Kumsalın bej rengi ile örtüşüyor. Haliyle tüm kumsallar parsellendiğinden böyle bir görüntü oluşmuş durumda. Şemsiye şezlong sıralı dizilmiş, kiralanmayı bekliyor.

IMG_0470

Aşağıya inip bir kıyıda yerleştik. Üzerimdekileri çıkarıp deniz şortumu giymeye başladım.

IMG_0472

Şortu giyer giymez hemen dalış pozisyonuna girip kendimi Akdeniz sularına bırakıyorum usulca. Ferdimen den beni balıklama atlarken çekiyor.

20150605_150551

Bir süre deniz üstünde uçtuktan sonra cup denize dalıp kayboluyorum gözden. Arkamda sıçrayan sular kalıyor.

20150605_150552

İzmir de alışmışız ufukta kara parçası görmeye ama burada öyle bir şey yok. Uçsuz bucaksız Akdeniz, alabildiğine engin. Buradan Mısır kıyılarını görmemiz imkansız. Eğer o kadar uzağı görebilseydik. Dünya yuvarlaktır. Ben bunu biliyorum ama hala dünyanın tepsi gibi düz olduğunu sananlar var. İşte bunlardan birisi hemen de yanımıza gelerek burada oturamazsınız, şezlonglara geçin diye ilk önce garson geldi. Sonra kendini buraların sahibi sanan zat geldi. Biz de her tarafta oturma hakkımız var desek te dünyayı tepsi gibi düz sanan birine laf anlatmanın imkansız olduğunu bildiğimizden keyfimiz kaçmış olarak oradan ayrıldık. İşte böyle insanlar sayesinde turistler ülkemize gelmekten çekiniyorlar ve tatillerini kendilerini rahatsız edilmeyen kıyılarda paralarını harcıyorlar. Buraya gelenler ister yerli ister yabancı olsun sanki para babası sağmal inek zannediyorlar. Sonra da niye turist gelmiyor diye ağlaşıyorlar ya ben de beter olun diyorum böyle bir zihniyete.

Side içinde antik kenti gezelim diye giderken belediye zabıta bürosuna rastlayınca zabıta amirine şikayetlerimizi bildirdik. Onlar da gerekeni yaparız dediler sadece. Ardımızdan ne oldu bilmiyorum ama dünya onların gözünde hala tepsi gibi düz ve hiç yuvarlak olmayacak. Zabıtaların bir şey yapmayacağına inanıyorum. İşletmeciyle iş birlik içindeler, rüşvet almadıkları söylenemez. Onlar uyum içinde gelen geçeni soymaktalar. Dip dalgası kıyıya vururken denizi çekiyorum.

20150605_151758

Hep resimlerde gördüğüm antik Side kentini yakından kendi gözlerimle görmeye, incelemeye başladım. İlk olarak dış kısımlarını görerek giriş kapısına doğru gidiyorum. Antik tiyatronun dış kısmını çekiyorum. Harabe ve yıkılmış kemerli dükkanları otlar bürümüş.

20150605_153255

Side

“Side” adı Anadolu dilinde “Nar” anlamına gelmektedir. Bu özellik ve belgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side’nin MÖ 7. yüzyıldan önce kurulduğu da söylenmektedir. Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlar MÖ 7. yüzyıl göçler sırasında Side’ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre MÖ 3. yüzyıla değin de kente özgü bir dil konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir. Side MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında Lidyalıların, MÖ 547-546’da da Perslerin egemenliğine girmiştir. Pers yönetiminde gelişen kent, MÖ 334′ de İskender’e teslim olunmuştur. İskender’in ölümünden sonra Antigonus’un (323-304). Ptolemaioslar’ın (301-215). MÖ 215’ten sonrada Suriye Krallığı’nın denetimi altına girmiştir. MÖ 2. yüzyılda Ptolemaioslar’ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. MÖ 188’de Apameia Barışı ile Bergama kırallığı’na bırakılan Side, Doğu Pamphylia bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. MÖ 78’den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, 2. ve 3. yüzyıllarda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı. 2. yüzyıl boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman (MÖ 138) Sidetes adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios, Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Sideliler 4. yüzyılda hiristiyanlaşmaya başlamışlardır. Side, 5. yüzyılda Pamfilya Metropolisi (Piskoposluk Merkezi) olunca, 5. ve 6. yüzyılda en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim 7. 9. yüzyıllar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. 12. yüzyılda Arap coğrafyacısı El İdrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve Yanmış Antalya olarak tanımlamaktadır. İdrisi’ye göre 1150’ye doğru kent halkı Side’den göç etmiş, 12. yüzyılda Side tümüyle boşaltılmıştır. 13. yüzyılda Selçukluların 14. yüzyılda ise Hamitoğulları Beyliği ve Tekelioğulları’nın egemenliği altına giren Side’de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yüzyılda kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar ne de Selçuklular Side’de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz.

1895-97 yılında Yunan isyanı sebebiyle kaçan Giritli Müslüman, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası’ndan gelen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü mahallenin çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır. Antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy evlerinin bir arada bulunması sonradan “Selimiye” adını alan Side’nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır. Side tarihin derin izlerini taşıyan bir kenttir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Side

Side antik tiyatroya doğru giriş yapıyoruz. Önümüzde kemerli kapı var.

20150605_153327_HDR

Nasıl olsa müze kartımız var, hemen giriş yapıyoruz taze müze kartımızla. Yılda bir iki defa kullandığımız kart işe yarasın bari. İki katlı ve kemerli duvarlar tiyatronun etrafını sarmış.

20150605_153456

İçeriye girince kemerli dehlizlere rastlıyoruz ilk önce. Demirlerle güçlendirilmiş çökmesin diye.

20150605_153656

Sonrasında tiyatronun acık alanına açılan yerdeyiz.

20150605_153800_HDR

20.000 seyirci alabilecek büyüklükte olan Side Tiyatrosu’nun mimarlık tarihi açısından önemi; diğer Roma tiyatroları gibi dağ yamacına değil, kemerli mekanlar üzerine kurulmuş olması. Cavea, oskestra ve scene olmak üzere üç bölümden oluşan tiyatro, Pamphylia tiyatroları içinde en büyük ve anıtsal olanı. Seyirci bölümü bir diazoma ile iki kata ayrılmış. Orkestra yarım daireyi aşan bir kavis şeklinde. Geç İmparatorluk devrinde gladyatör yarışları ve hayvan mücadelelerinin yapıldığı arena olarak kullanılan tiyatro, Bizans Devrinde açık hava kilisesi olarak kullanılmış.

İki katlı seyirci bölümünü çekiyorum.

20150605_153807

Yukarıdan sahne bölümünü çekiyorum.

20150605_153810

Yamaca yapılmamış bu antik tiyatro bana hayranlıklar uyandırmıştır. Eşi benzeri olmayan düz bir yerde olması hayallerimde yaptıracağım bir tiyatro örneği. Gençliğimdeki hayalim eğer piyangodan büyük ikramiye çıkarsa böyle bir tiyatro yaptıracaktım. Tiyatro kendi kendini idare edecek bir şekilde bir vakıf kuracaktım. Seyirci bölümünün altında dükkanlardan oluşacaktı sıra sıra. Dükkanların kira gelirleri ile tiyatronun masrafları giderilecekti. Ayrıca çeşitli tiyatro grupları tiyatro gösterilerinde sahne alacaklardı. Bir de amatör tiyatro okulu olacak ve tiyatrocular yetişecekti okulda. Hala hayallerimin bir köşesinde duruyor. Şans oyunlarına o kadar para yatırdım ama zaten köşe başlarını tutmuş olan soyguncular hiç bir zaman büyük ikramiyeyi kendilerinden başka kimseye çıkarmadılar. Bunu öğrendikten sonra bir daha şans oyunlarına para kaptırmadım. Hayallerim suya düşmüş olabilir.

Hayal kurmak güzel her zaman… Üst tarafta, sağ tarafımdaki oturma yerlerini çekiyorum.

20150605_153824

Buraların yani Akdeniz’in sıcağı güneş yükseldikçe kendini belli ediyor. Gölde yerlerdeki serinliğe ihtiyaç duyulmaya başladı. Gölgelik yerde, banka oturmuş Ferdimeni çekiyorum. Seyirci oturma yerlerinin altında kemerli dehlizler görülüyor. Kemerler demirlerle desteklenmiş.

20150605_153903

Oturma yerleri yine altı oyularak yapılmış insanların rahat etmesi için.

20150605_153934

Kazılar hala devam ediyor antik kentte. Büyük blok halinde, belli ki sütun kirişlerinden bir parça yerinde değil. Dik olarak öylece bir kıyıda duruyor. Önümdeki mermer blok yan olarak konulmuş. yuvarlak çelenk olarak oyulmuş, sağda bir bez parçası sarılmış olarak süslenmiş.

20150605_154106

Tiyatro süslemeleri her taşta kendini gösteriyor.

20150605_154122

Tiyatronun oturma yerleri neredeyse bozulmamış durumda.

20150605_154252

Tiyatronun her tarafını gezemiyoruz. Bazı yerlerde hala kazı çalışmaları devam ediyor ve ziyaretçilere kapalı. Tiyatro gezimiz bitince dışarıya çıkıyoruz. Antik kent dışarıdaki yapılarıyla belli ediyor.

20150605_160014

Dükkanların arasından Side sokaklarını geziyoruz bir süre.

20150605_160243_HDR

Side’nin limanına doğru gidiyoruz. Limanda gezinti teknesi bağlı.

20150605_160414

Kıyıda yelkenli gezinti tekneleri müşteri bekliyor. Yelkenler süs olarak konulmuş. Ortada turist yok öyle dolaşan. Kendini baltalayan işletmeler, turizmciler böyle sinek avlamakla zaman geçiriyorlar.

20150605_160600

Neredeyse tüm sahil parsellenmiş durumda. Kimileri böyle taşlı ve kum olmayan yerlerden denize girmek durumunda kalıyor.

20150605_160729

Apollon mu yoksa Athena tapınağı mi kestiremediğim antik sütunların olduğu alana geldik. Sadece 5 tane sütun 4 tane de süslemeli kiriş ayakta. Diğer bölümler eksik ve ortada yok. Başka yerlerde yapı taşı olarak kullanılmış büyük olasılıkla. Şimdi neden bu kadar az bölüm ayakta ona bakalım. Eğer tam yapı onarılıp orijinal halinde olsa insanların ilgisini bu kadar çekemezdiniz. Yıkık dökük fakirliği, yıkımı temsil ettiğinden bazı insanların içinde kalmış ERDEM ortaya çıkıyor ve geçmişte yaşanmış depremleri, yıkımı içinde hissediyor. Ama çoğu insan bunun farkında değil. Yıkık görmek ilgisini çekiyor bilinç altından. Aynı bazı ülkelerde yardım toplamak için kendilerini daha fakir gösterip yapılarını onarmazlar ya onun gibi. Ya da dilenciler yırtık pırtık elbiseler giyerek sakat taklidi yaparak vicdanları ve onun derinliklerindeki ERDEM’i  kullanması gibi. Kısacası turist çekmek için bu yapıları onarmıyorlar, sadece bir kaç sütun ayakta durması yeter.

20150605_161301

Ferdimen ile tripotu ile kamerası ile çeşitli resim çekme çalışmaları yapmaya başladık. Ben solda, Ferdimen sağda, dört sütun ortamızda.

IMG_0515

Tarihi dokuya zarar vermeden tarihe dokunarak çeşitli prodüksiyonlar tasarlayıp resimler çektik. Ben sütunların sağında, bir elimi kirişe dayamış olarak poz veriyorum. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0516

Aşağıdaki resimler telle çevrilmiş kazı alanı. İçeriye girmeden bir kaç resim çekiyorum. Blok taşla örülmüş duvar, biri büyük, ikisi küçük üç kemerli kapısı olan bina.

20150605_162031

Yapının yandan çekilmiş resmi. Ön ve arka duvarları sağlam, yan duvarı yok. Karşıdaki duvarda kemerli kapı ile iç kısma geçiliyor.

20150605_162059

Binanın taş duvarları çelik demirlerle güçlendirilmiş.

20150605_162300

Bazı yerlerde açık ve kemerli örülmüş tarihi yapıların içinde kendimizi buluyoruz. Otomatik çekiliyoruz Ferdimen ile.

IMG_0541

Sütunlar kapalı yerde koruma altında. Gerçi önemli eserler çoktan çalınmış. Kalanlar ise müzede sergileniyor. İçe oyuk, düz yivli sütun yerde.

20150605_162318

Zamanında taş işçiliği epey ilerlemiş durumda. Yapılar kemerlerle kubbe biçiminde yapılarak ustalıklarını ortaya koymuşlar.

20150605_162416

Dikdörtgen kapılarda görmek olası, iç kısım loş, kapının dışında Güneş ışınları parlak görünüyor.

20150605_162429

Artık işe yaramaz, miadını doldurmuş eski bir motosiklet. Her ne kadar eski görünse de kalan boyaların rengi zamanında pek te cafcaflı bir motosiklet olduğunu anlıyorum. Motosikletin üzerine, kafası, belden aşağısı ve kolları olmayan manken koymuşlar. Bir de tişört giydirilmiş.

20150605_162622

Bazı kalıntılar düzgün taşlardan oluşmuş, araları ve üstü sonradan biçimsiz taşlarla devam etmeye çalışılmış duvar.

20150605_162724

Side antik kentinin orijinal kent yapısını gösterir kroki. Zamanında bayağı zengin ve ihtişamlı bir kent olduğunu krokideki planlama ile anlıyoruz.

20150605_162740

Turizmden kazanacağım diye sit alanı olmasına rağmen işletmeler kendilerine ormanda yer açar gibi tarihin içine girmekten çekinmiyorlar. Girip görmek istediğimiz halde bazı yerlere giremedik. Yetkililer de buna ses çıkarmıyorlar. Böylece geçinip gidiyorlar kardeş kardeş. Tarihi bir yapının içinde masalar konulmuş, burası restoran gibi bir yer. Duvarlar düzgün olmayan taşlarla örülmüş.

20150605_162920_HDR

Sokaklar pek kalabalık değil, benim için bulunmaz bir ortam. Resim çekmek için karede insan olmasına gerek yok. Tarihin dokusunu bozuyorlar görüntülerde. Sağda cumbalı balkonu olan eski taş bina. Solda yeni beton bina. Ne kadar da benzemez bir durum.

20150605_163408_HDR

İşte böyle bir manzara geliyor karşına ama arkada görünen evin güneş panelleri tarihi görünümü bozuyor. Yüksek duvarlı binanın yan duvarları sağlam, öndeki duvar yok ve bu aralıktan arkadaki bina manzarayı bozuyor.

20150605_163659

Kapalı mekanlara girince biraz tarihin içinde buluyorum kendimi. Kemerlerle yapılmış bina içindeyiz.

20150605_163828

Binanın devamı, büyük ve yüksek kemerli nişin kemeri pişmiş tuğladan yapılmış.

20150605_163859

Bahçesinde kendine ait bir düşünürün taş koltuğuna oturuyorum. Bina kalıntı duvarları yüksek. Ferdimen beni çekiyor oturmuş halde.

IMG_0544

Tarihi yapılar içinde böyle oturunca ister istemez düşüncelere dalıyor tarih öncesine. Acaba nasıl durumda yaşıyorlardı, hep savaşlar, hep yıkımlar, hastalıklar insanların rahat ve huzur içinde yaşaması zorlaşıyor bir dönem. Üstüne bir de depremler olunca kentin düz yerde olması savunmanı zor olduğu yerde fazla durulacak gibi değil. En son saldırıda yakılan kenti terk etmek zorunda kalmışlar. Sonrasında da uzun bir süre kimseler oturmamış bu yerde. En son kim oturdu acaba? En son oturanın rahatça oturduğunu sanmıyorum. Ben bunları düşünürken Ferdimen yandan beni mermer koltukta oturmuş halde çekiyor. Uzun saçlarım omuzlarımdan aşağı salınmış.

IMG_0545

Sonrasında Ferdimen de oturdu ama neler düşündüğünü bilmiyorum. Bir kolunu koltuğun kenarına dayanmış, bana doğru hafif dönük durumda. Bacak bacak üstüne atmış.

20150605_164318

Kemer kemer üstüne yapılmış. Tuğlaları pişmiş olduğundan Hristiyanlık dönemlerde yapıldığı belli. Kemerli geçidin arkasında ben kollarımı açmış haldeyim.

20150605_164413

Pişmiş tuğlalı kemer neredeyse zeminle bir, burası kazılmayı bekliyor. Kim bilir altında ve içinde daha neler var.

20150605_164454

Binalar yıkık dökük olsa da bazı duvarlar ayakta kalmış. Binalar arasında kemerli geçitlerle geçilebiliyor.

20150605_164510

İki uzun saçlı adam, iki değişik hareketle selamları çakıyoruz bir tarih öncesi heykeltıraştan çıkmamış canlı heykel gibi. İkimiz de birer sütun üstündeyiz. Benim sağ elim kalbimin üzerinde, sol elimi Ferdimen’e doğru uzatmışım. Ferdimen de sol eli arkasında, sağ elini dirseğinden yukarı doğru kaldırmış. Sol bacağını hafifçe bana doğru kırmış.

IMG_0543

Bu kısımda geniş bir alanda tarihi kalıntılar yıkık dökük kimisi sağlam, kimisi yerlerde. Öyle korunan bir yer de değil, herkes istediği gibi girip çıkmakla serbest. Kısacası açık alan müzesi, giriş beleş. Müze kart burada geçmiyor. Ferdi ile her köşeye, her yapıya dikkatli inceleyip ilginç resimler çekmekle meşgulüz. Tarihi yapılar labirent gibi sanki kaybolduk. Kaybolmak ta bazen iyidir, dış dünya ile ilgimiz kalmayınca sanki geçmişte yaşıyormuş gibi kendimi hissediyorum. Güneşe ve dünyamıza bir şey olmadığı sürece gerisi ne olursa olsun umurumda değil. Süslü oyulmuş sütun başı.

20150605_164536

Ferdi bina duvarları arkasına saklanmış. Duvardaki kapının arkasındaki duvardaki kapının arkasında Ferdimen.

20150605_164637

Dikdörtgen kapı, kalın duvarın altında poz vermiş Ferdimen.

20150605_164706

Güneşin altında Ferdimen, ben binanın içinden, kapının ardından resmini çekiyorum.

20150605_164828

Kemerli bir dükkan, içinde demir parmaklıkla kapatılmış pencere. İçerisi loş karanlık, pencere aydınlık.

20150605_165203

İkimizden başka kimse yok buraları gezen, haliyle ikimiz birlikte resim çekilmek için epey uğraş içindeyiz. bir kaç denemeden sonra alttaki resmi anca çekebiliyoruz. Sanatçı dostum Ferdi Kızıl, nam-ı diğer Ferdimen kahramanım bu işten anlıyor. Duvardaki taş kapının arkasında

İkimiz yan yana, 10 saniye zaman ayarlı resmi, yaklaşık 10 metre ötedeki kameraya poz verdik. İkimiz de dar bir aralığa sığmış haldeyiz.

IMG_0548

L biçimindeki duvarın altındaki kapıda Ferdimen beni çekiyor. Karşıdaki duvarda büyükçe bir delik açılmış.

IMG_0549

Kamera içeride, biz dışarıda Güneşin altında poz vermiş halde çekiliyoruz kapının ardında.

IMG_0551

Ferdimen beni taş kapının ardında, Güneş üzerime vurmuş olarak çekiyor.

IMG_0553

Bazı yerlerde kapı dış mahalleye, yani yeni yapılan evlere çıkıyor. Kapı demir parmaklıkla kapatılmış.

20150605_165219

Binalar arasında kemerli geçitlerden birbirine bağlanmış.

20150605_165230

İki duvar yıkıntısı arası sanki dar bir kanyondaymış hissi uyandırıyor.

20150605_165235

Karanlık oda kapısında Ferdimen.

20150605_165251_HDR

Aynı kapı önünde Ferdimen beni çekiyor.

20150605_165325_HDR

Eski bir Roma hamamının su ısıtmak için ateş yakılan yerine geldik. O zamanlarda temizliğe önem veren Romalılar en güzel hamamları yaparak halkın yıkanıp paklanmasını sağlıyormuş. İnsanlar yıkandıkça çeşitli hastalıklar da olmayınca, bulaşıcı mikropların yayılma olasılığı ortadan kalkıyor. Ocak pişmiş tuğladan, kanal biçiminde yapılmış. Duvarda ocak biçimi verilmiş kemerli ve pişmiş tuğlalı geçit görünüyor.

20150605_165343

Zeminde, diğer tarafa geçilen çok alçak bir geçit yapılmış. Geçit kemerli biçimde taş bloklarla örülmüş.

20150605_165356

İçeride kaybolduk bir süre, güneşin durumuna göre bir kaç denemeden sonra yönü bulup çıkış yapabildik. Giriş ve çıkış yeri bir lokantanın masaları arasından yapabildik. Neyse günümüz dünyasına tekrar dönüyoruz. Bir kaç saatliğine tarihin içinde yaşadık sanki. İlk girdiğimiz yerdeki cumbalı binanın önündeyiz.

20150605_170030

Mustafa’nın dükkanına gelip öğle yemeği yiyoruz. Bu arada buradan sonraki rota üzerinde Ferdimen ile fikir alış verişinde bulunduk. Hedefimiz hazır buralara kadar gelmişken Mersin’e kadar gitmek. Mersin yolu da 400 Kilometreyi aşkın. Sahilden giden yolun Gazipaşa dan sonrası dar ve tehlikeli. Araç trafiği de çok olduğunu söylüyorlar. Bu tura çıkarken kafamdaki rota Antalya, Alanya, Akseki den Karaman tarafına Torosları aşmak. Oradan Mersin’e Adana üzerinden gitmekti. Şimdilik uzun süredir yollarda olduğumdan Adana kısmını çıkardım. Mersin de tur biteceği belliydi. Sahil yolu tehlikeli ve römorkum olduğundan o yolu kullanmayacağız. Diğer bir yol da Akseki yolu ama neredeyse 100 Kilometre tırmanış var. Ferdi haritadan Dim çayından giden bir yol Wikiloc ta çizip kaydetti. Sonrasından da çizdiği rotayı telefonuna indirdi. Ferdi bunları yaparken hoşuma gittiğinden benim telefonuma da Wikiloc uygulamasını indirdim. Ama ücret yatırmadığımdan cep telefonuma rotayı indiremiyorum. Sonra hallederiz bu işi. Biraz zorlu ama köy yollarından gideceğimiz için güzel bir rotaya benziyor. Rota işi halloldu böylece. İçim rahat.

Mustafa’nın dükkanının ön kısmı, vitrinde lokumlar, şekerlemeler dizilmiş raflara. Camekanlı girişte iki kapı var.

20150605_170142

Güneş batmadan Manavgat’a doğru bisikletleri sürmeye başladık. Henüz daha Side’nin içindeyiz ve daha görmediğimiz kalıntılı bölge var. Ayrıca müzeyi de gezemedik. Artık bir defa daha buralara gelip görmediğimiz yerleri gezeceğiz anlaşılan. Ondan fazla sütunu ayakta olan tapınak kalıntılarını çekiyorum.

20150605_192352

Başka yerde yarın yuvarlak sütunlu bir yapının bir bölümü ve dört sütunlu başka bir yapıyı çekiyorum.

20150605_192355

Side den çıkış yapıyoruz. Side girişi kemerli, yüksek bir geçitten giriliyor. Burada asfalt yol yapılmış, arabalar girip çıkıyor. Solda tiyatro yapısı.

20150605_192408

Surların dışında da kalıntıları görebiliyorum. Artık bir dahaki gelişimde iyice gezerim.

20150605_192542

Kalıntıların yanından geçerken yüksek duvarın dibindeki sütunları çekiyorum.

20150605_192650

Antik şehrin günümüzde olduğu gibi mezarlıkları yani Nekropol şehrin dışında. Yıkıp kırma işlemleri mezarlıklar da nasibini almış. Sağlam bir mezar bulmak zor. Toprak altında bulunanlar da müzelerde koruma altında.

20150605_192747_HDR

Yollar geniş ve ferah, okullar henüz tatile girmediğinden trafikte pek araba yok. Turistler de olmayınca oteller de sinek avlamakta. Yol ikiye ayrılıyor, Ortada büyük bir direkte Türk bayrağı dalgalanıyor. Yolun kıyılarında ağaçlar dikilmiş.

20150605_192924_HDR

Mustafa önde giderek bize rehberlik yapıyor.

IMG_0571

Manavgat çayından geçip Sorgun’a doğru gidiyoruz. Durgun görünen çay epey geniş ve kıyıda bağlı gezinti tekneleri.

20150605_194723

Manavgat tabelasını çekiyorum.

20150605_201048

Side Manavgat arası az olduğundan çabucak eve geliyoruz. Mustafa devamlı olarak dükkana bisikletinle gidiyor. Böylece benzin harcamayıp çevreyi kirletmeden işine gidip gelmekte. Evin hanımı Ayşegül de bizlere nefis ev yemekleri yapmış. Ellerine sağlık, yemeği balkonda neşe içinde sohbet ederek arada kadehleri tokuşturup bisikletle gelen sağlığa içiyoruz. Bu arada Mustafa’ya çakmak gazı tüpünden ocağımızın tüpüne nasıl gaz basılır öğretiyorum. Kendisi Çin den aldığı bir aparat ile mutfak tüpünden doldurmaya kalkmış. Dolumu ayarlayamadığından fazla basınca gaz tüpünün altı bombe yapmış. İyi ki mutfağı patlatmamış. Artık nasıl gaz basacağını öğrenmiş oldu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde izin isteyip odamıza çekiliyorum Ferdimen ile. Bu gün gördüğüm güzellikleri anımsayıp düşlerime atmak için uykuya daldım.

Bu gün yaptığım yol Manavgat şehir içi – Side git gel 27 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu Dönüş

Dönüş

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

biz

biz gözlerin içine baktık

bakmadılar bize

yanıtsız bakışlarımız enginlere daldı

aramadıklarımızı da çektik gözlerinden

çektik gözlerinden

çektik gözlerinden

o zaman aradılar bizi

çünkü bilmiyordular içten sevdiğimizi

İskender Muzbeğ

 

Öne çıkmış olan görsel, otobüs içinde koltuklara oturmuş olan arkadaşlar.

20150822_135702

Gece kimi otelde kaldı, kimisi de Amcaoğlu Muharrem’in evinde kaldı. Ben de halamın evinde kaldım. Akşam herkes duşunu alıp iyice dinlendi. Sabah Muharrem’in evinde toplanıp  sabah kahvaltısını evde yapacağız. Akşamdan diğer arkadaşlara iyice tembih ettim. Sabah tüm yorgunluğu üzerimden atıp dinlenmiş olarak kalktım. Bisikletle Muharrem’in evine gelerek arkadaşlarla buluştum. Kahvaltı için Prizren’e ait poğaça olan Topli almaya fırına doğru gittim. Her zaman Topli aldığım fırın o gün kapalı. Hayda nereden alacağım şimdi topli? Fırının karşısında tanıdık hırdavatçıya topli nerede alırım diye sorunca bana topli pişiren fırının yerini tarif etti. Tarife göre sora sora fırının yerini buldum sonunda. Bisikletli olduğumdan sokaklarda hızlı hareket etmem fırına erkenden varmama neden oldu. Fırıncıya15 tane topli alacağımı söyledim . Fırıncı bana 15 dakika sonra çıkar fırından deyince beklemeye başladım. Fırın ara sokaktaydı, bisikletim de sokakta duruyor. Bisikletimin yanına gelince genç bir delikanlı yanıma gelerek bisiklete bakıp sorular sormaya başladı. Markası ne gibi sorular. Gençle sohbet ederken berber dükkanını fark ettim birden bire. Dükkanda kimse yoktu.

Gence “Berber sen misin?” diye sorunca o da “Evet benim” deyiverdi. Sakalımı sıvazlayınca sakalımın iyice uzadığını fark ederek berbere; “Benim sakalımı bir tıraş eder misin?” deyince;

“Gel bakalım seni bir tıraş edeyim” diyerek koltuğa oturttu. Başladı sakalımı köpürtmeye tıraş fırçası ile. Haliyle berberler geveze olur biraz. Başladık sohbet etmeye berberle. İlk önce; (Berber Prizren Türkçesiyle konuştuğu için olduğu gibi yazıyorum)

“Nerelisin?” diye sordu

“Türkiye den geldiğimi” söyledim

“Bisikletle mi celdin?”

“Hayır uçakla bisikletimi bagajla getirdim”

“Türkiya’nın neresindensin ?”

“Formamda yazıyor ya İzmirliyim”

“Benim dayom da İzmir de yaşay, Karşiyakada” deyince!

“Adı ne?” diye sordum gayri ihtiyari olarak.

“Zekeriya” deyince ben heyecanla

“Zekeriya Hocalar mı ?” deyince

“Yoksa seçeymisin dayomu”

Beni iyice bir heyecan sardı o anda

“Ananın adı Nazire olmasın? Yoksa sen Nazire’nin oğlu musun? deyince

“Evet Nazire’nin ogluyum” dedi.

“Annen nerede çağırabilir misin bir göreyim” deyince

“Yukarıda evde tıraş bitsin çağırayım”

İşte 45 yıl sonra bir ilk okul arkadaşımı da bulmuş oldum. Geçen yılda ilk okul öğretmenimi ve isimlerini dahi unuttuğum bazı arkadaşlarımı bulmuştum. Şimdi ise tesadüf eseri yeni arkadaşımı görecektim. İyice heyecanlanmış ve sevinmiştim. Dayısı olan Zekeriya Hocalar İzmir de Karşıyaka belediye tiyatrosunu yönetiyor. Ara sıra oyunlarını izlemeye giderim. Berberin başka bir dayısı olan Bekir Hocalar da berber ve Prizren tiyatro sanatçısı. Kış aylarında Haldun Taner’in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyununu sahneye hazırlıkların ta ilk provalarından itibaren yanında izleyici olarak katıldım. Ben yönetmen olan Zekir Sipahi’nin yanında tüm provaları izledim. Türkiye’ye döneceğimden oyunun prömiyerini izleyememiştim. Bekir Hocaları Elveda Rumeli  dizisinde komutan Cezmi rolünde oynamıştı. O diziyi seyredenler bilir.

Genç berber sakal tıraşını bitirdikten sonra Annesini çağırmaya gitti. Bir süre sonra ilk okul arkadaşım karşıma geldi. Neyse selamlaştık, kendimi tanıttım. Aradan 45 yıl geçmiş, birden bire beni karşısında görünce tanıyamadı. Beraber bir resim çekilebilir miyiz deyince beni kırmayıp beraber üçümüz resim çekiliyoruz.

20150822_090501

İlk okul arkadaşımla vedalaşarak fırında yeni çıkmış topliları alıp Muharrem’in  evine gelerek kahvaltıya oturduk hep birlikte. Sıcak toplilar nefisti, kuru kuru ye. Kahvaltıdan sonra kahveleri de içerek saatleri tamamladık. Eşyaları Muharremin arabasına yükleyerek garajın yolunu tuttuk. Yazıhaneden gidecek olanların isimlerini yazdırarak otobüsün gelmesini beklemeye başladık. Hazır zamanımız varken katılan arkadaşlarla resim çekiyorum. Resimleri Muhlis Dilmaç çekti.

İlk önce Muğla Fethiye den Murat Yılmaz ile çekildim. Daha önce tanışmamıştım kendisi ile. Yolda tanımak daha iyi oldu benim için. Yanımda bulunan ilk yardım çantasını hiç kullanmamıştık Sadece Murat’ın ayağında daha önce oluşan yanığa sarı su (mikrop caydırıcı) olan püskürtmeli şişeyi kullanmıştı.

20150822_131545

Semra Sancak, İzmir den tanıdığım arkadaşım. Normalde bizimle otobüsle geleceğini söyleyip sonradan Doktor Serhat’ın yanında olduğunu öğrendim. Doktor Serhat ile Balkanları bir süre now we bike etkinliğinde pedalladıktan sonra Peja da aramıza katıldı.

20150822_131559

Doktor Serhat Ferahi Değimli, yıllardır beraber çok bisiklet sürdük ve Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turunu her yıl beraber iyi bir ekip olarak gerçekleştiriyoruz. Benim Kosova da oluşum ve tur düzenlememe yardım etmek için aramıza Semra ile birlikte Peja da katıldı.

20150822_131627

Hep neşeli olan Doktor Serhat bize evini açarak pervane olan amcaoğlu Muharremi de alarak ayrıca bir resim çekildik.

20150822_131633

Prizrenli bisikletçi dostum Yaşar Curci. Beraber Perşembe Akşamı Bisikletçileri Prizren’i kurduk. Her hafta Perşembe akşamı Prizren de Şadırvan da bisikletçilerle buluşup şehir turunu yapıyor. 1960 lı yıllarda bir bisikletçinin Prizren den İstanbul’a gittiğini duymuştuk. Yaşar geçen yıl belki de Kosova da ilk kişi olarak Prizren den Keşan’a oradan İzmir’e kadar bisikleti ile geldi. Büyük bir başarı yakaladı tecrübesiz olmasına rağmen. Kosova Bisiklet Festivalini de beraber planlamıştık. Şimdi de beraber  bitirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

20150822_131655

Tamam Taşdemir, Beraber çok turlar yaptık, festivallere katıldık. Kendi festivalimizi bile yapmıştık 4 kişi ile birlikte. Artık yollara iyice alıştı. Dağ, bayır, dere, tepe her tarafa gidebilir. İyice dengesiz oldu. Turumuzun ilk bayan bisikletçisi olur aynı zamanda.

20150822_131708

İrfan Özden, 2 yıldır tanışmamıza rağmen sanki ezelden beri arkadaşız. Turlarımız sorumsuz olarak kafamıza göre yaparız her zaman. İyi bir rehber ve dağcı olması, aynı zamanda büyün yolları bildiğinden rotayı o çizer ben de peşine takılırım. Beni her zaman en iyi yerlerden götürmüştür. Öyle düz yollardan değil, dağ bayır, patika, taşlı yollar, dere yatakları, ormanda kaybolmalar. Aklınıza ne gelirse o kısacası Dengesiz turlarımız olmuştur şimdiye kadar. Bundan sonra da olacaktır.

20150822_131724

Şahin Bulut, İzmir de oturmasına rağmen daha önce tanışmamıştık. Kosova festival etkinliği açınca görüp katılarak tanıştım kendisiyle. Yolda tarlalardan toplanan biberleri tatmak isteyince biberin acı olduğunu öğrendi. Enerjik, sportif bir arkadaş.

20150822_131748

Ahmet Kamil Selçuk, Antalya dan katılıyor. İrfanın dağcı arkadaşı, Kosova festivalini duyunca geldi. Yeni, daha turda tanıştım kendisiyle ama o da dengesiz çıktı ve kaynaştık. Bilgi ve tecrübesi çok, bunlardan faydalanmalı insanlar. Sakin, düzenli, tertipli biri olarak sorumsuzca turda bizimle fazla sorun çıkarmadan turu tamamladı. Zaten ne oluyorsa dağcıların çoğu bisiklete başlayınca dağlara biraz zor dönüyor nedense. Bir sürü oteli olmasına rağmen bir türlü emekli olamıyor. Yine de harika bir insan.

20150822_131759

Kemal Lale, İzmirli olmasına rağmen Kemal ile daha önce tanışmamıştım. Karşıyaka da  oturduğundan pek karşılaşamamışız galiba. İnce eleyip sık dokumasına rağmen iyi bir bisikletçi. Pek gerilerde kalmıyor, sürekli önlerde. O yüzden de fazla sohbet edemedim kendisi ile.

20150822_131815

İdris Bal, İzmirli ve İdris ile de yeni yanıştık. Sessiz sakin mütevazi duruşuyla tanıdım. İdris te iyi bir bisikletçi, o da önlerde sürdü bisikletini. İdris’i fazla tanıma fırsatı bulamadım tur boyunca.

20150822_131828

Mehtap Dilmaç, TRT İzmir radyosu program yapımcısı. Kahve içmeyi sevenlerden, her daim kahve içmeye hazır. Kendisi bisiklete binmese de arabada bize lojistik destek sağladı. Pek çadırda kalmaya alışık olmasa da hiç şikayet etmeden günlerce çadırda kaldı. Belki de Prizren de radyo programı yapabilir ileride.

20150822_131901

Muhlis Dilmaç, bisiklete başladığım zamanlardan beri tanışıyoruz. Perşembe Akşamı Bisikletçileri PAB kurucusu ve başlatan kişi. Beraber bir çok bisiklet turu yaptık. İzmir de ilk bisiklet festivalini beraber yaparak destek sağladım. Çeşitli festivaller de beraber pedalladık. Her Perşembe beraber bisikletçileri tur yaptırıyoruz. Bir çok kişinin bisiklete başlamasına sebep olmuştur. Sayılmayacak kadar çok hem de. Beraber Kosova festivalini planlayıp gerçekleştirdik. Burada vedalaştık ama yine İzmir de beraber bisiklet sürmeye devam edeceğiz.

20150822_131925

Otobüs garaja giriş yapınca bisikletleri ve eşyaları bagaja yerleştirmeye başladık. Bisikletleri kendimiz düzgünce, sığacak biçimde yerleştirilmeye çalışıyoruz. Bakalım becerebilecek miyiz?

20150822_134139

Ön tekerlekleri sökerek 11 bisikleti sığdırdık iki bagaja.

20150822_134217

Bir ters bir düz yerleştirme işi yapıldı, son bir tanesini nasıl sığdırabiliriz diye ayarlamaya çalışırken.

20150822_134241

Olmadı yeni baştan tekrar yerleştiriyoruz.

20150822_134251

Ve nihayet hepsini bagaja sığdırabildik. Bizden kaçmaz yerleştirme işi.

20150822_134729_HDR

Bagajların kapakları kapatıldıktan sonra gidenler yerlerine oturdu. Hazır hepsi uslu uslu otururken bir resmini çekiyorum. Ardından hepsiyle tek tek vedalaşıyorum, hepsine hayırlı yolculuklar dileyerek otobüsten aşağı iniyorum. Bu resmi öne çıkan resim olarak seçiyorum.

20150822_135702

Arkadaşları uğurladıktan sonra bisikletle Şadırvan çeşmesine gelerek çeşmeden akan buz gibi su ile ferahlıyorum. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi kendimi hafif hissediyordum. Zafer arkadaşımızın üzücü kazası nedeni ile bir gün önce otobüsle İstanbul’a hareket etmişlerdi. Kendilerini bu gün diğer arkadaşlarla beraber uğurlamak isterdim ama bazen elimizden bir şey gelmiyor. Türkiye’ye döndükten sonra Zafer Ankara da başarılı bir ameliyat olup sağlığı yerine geldikten sonra bisiklet sürmeye başladı.

20150823_182440

Joni, bir haftalık en son yeğenlerimden biri. Joni bebek henüz bir haftalık olmasına rağmen 4150 gram ağırlığında doğduğu için hazır kucağa geldi. Kocaman olmuş bir haftada. Bu gün nihayet kucağıma alabildim. Doğduktan sonra Kosova festivali dolayısıyla kucağıma alamamıştım Joni bebeği. Parasını takarak ömürlü olmasını diledim. Canım…

20150824_073649

Sülalemde en küçüğünü kucağıma aldıktan sonra en büyüğü olan Halamın yanındayım. 88 yaşında olmasına rağmen hala dimdik ayakta. Kendi işini kendi görüyor. Biraz ağrıları olmasına rağmen ihtiyarlık deyip geçiştiriyor.

20150824_080413

Arkadaşları gönderdikten sonra tanıdık dostlarımdan birisisinin oğlunun sünnet düğününe katıldım. Festival yorgunluğunun ardından düğün iyi geldi. Üç desi ev rakısını eski komşum ile birlikte içerek stresin hepsini attım böylece. Dostlarla halay çekerek gecenin üçüne kadar eğlendik.

Pazar günü tüm akrabalarımı ziyaret edip hepsiyle vedalaştıktan sonra Yaşar ile bisikletimi paket yapmak için bisikletçiden bir koli aldık. Evde bisikletin ön tekerini sökerek koliye bagaj çantalarını yerleştirdikten sonra kapağını koli bandı ile bantlayıp hazır hale geldi. Pazartesi bisiklet kolisini arabanın üzerine bağlayıp Priştine’ye hava alanına giderek bagaj alıma verdik. Biraz ırın kırın ettiler ama koliyi aldılar mecburen. Bagaj ücretini daha önce yatırmıştım. Beni hava alanına getiren yeğenim Lumri ile vedalaşıp pasaport kontrolüne giderek uçağa biniyorum.  Binmeden önce bisiklet kolisini bagaj taşıyıcısında görüp resmini çekiyorum hava alanında.

20150824_171951_HDR

Uçak havalanıp 1 saat 15 dakikada İstanbul’a iniş yapıyor. Dış hatlardan iç hatlara gelerek İzmir uçağını beklemeye başladım. Kapı numarası belli olduktan sonra bineceğim kapının önüne geldim. Bineceğimiz uçak 1 saat rötar yaptı. Bagajlar uçağa yüklenirken yine bisiklet kolisini görüyorum. Uçağa binerek İzmir’e 45 dakikada varıyoruz.

20150824_185300

Oğlum araba ile beni karşılamaya gelmiş. Bisiklet kolisini alıp olduğu gibi arabanın bagajına yerleştirip eve geliyorum ve balkonda yorgunluk kahvesi içmeyi hak ettim. Balkonda kahve içerken beni eşim çekiyor.

Böylece bir turun sonuna da gelmiş olduk. Başka turlarda görüşme dileği ile sağlıcakla kalın Urim Baba’CAN

20150824_210510