Etiket arşivi: pilot

İki Sade Bir Ortaca Festivali 2. Gün

21 Ekim 2017 Cumartesi

Hürpedal Bisiklet Festivali 2. Gün Dalyan – Yuvarlakçay

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır)

 

“Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,

belini sarmayalı,

gözünün içinde durmayalı,

aklının aydınlığına sorular sorular sormayalı,

dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni

                   bir şehirde bir kadın.

Aynı, daldaydık, aynı daldaydık

Aynı daldan düştük ayrıldık.

Aramızda yüz yıllık zaman,

                         yol yüzyıllık.”

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, Sığla ormanında sık ağaç gövdeleri, parlayan Güneş ışıkları

Güzel bir güne daha uyanıyorum, sonbaharın ılık sabahında kahvaltımızı yapmak için yola çıktık. Kahvaltı yeri her sabah olduğu gibi sığla ormanı içinde. Eşpedal ile yolda bisiklet sürerken.

Gündüz pilot, eşpedalı Berktuğ tandem kullanıyorlar. Liderimiz Hakan ve ben kareye giriyoruz. Resmi çeken Süleyman Seniz.

Kahvaltı yapacağımız yere geldik Sıraya girip kahvaltılık tabaklarını alıp masalara oturduk. Eşpedal üyeleri ile birlikte kahvaltıyı güle oynaya yiyoruz.  Masada 10 kişi varız. En önde Doktorumuz Mete, En arkada liderimiz Hakan bana poz veriyor. Yanımızda ismini hatırladıklarımdan Berktuğ, Baattin, Şevket ve Elif Öğretmen var.

Çay bol olunca biten çayları almaya giden Gündüz ve eşpedalı Berktuğ çayları almışlar masalara doğru giderken çekiliyorlar resmi. Gündüz’ün başında kenarlı şapkası kovboy gibi giymiş. Bir de güneş gözlükleri ile sanki artiz. Gündüz’ün elinde iki bardak çay plastik bardağında taşıyor. Gündüz’ün koluna da Bertuğ takılmış.

Baattin ve eşpedalı Furkan yan yana oturmuş masada. Üzerlerinde kırmızı forma.

Kahvaltıyı bitirip bisikletlerin başına gidip elimize aldık, Hareket zamanını bekliyoruz. Bu arada tandem bisikleti deniyorum, Eşpedal olarak yanıma Pınar Öğretmeni aldım. Kendisi az kilolu olduğundan daha rahat kontrol edebilirim dedim. Ne de olsa ilk defa tandem kullanıyorum ve arkamda birisi var. Korkum ona zarar gelmesi. Aslında onlar korkmadan arkamıza biniyorlar bize güvenip. Bir kaç tur atıyorum Pınar ile birlikte. Gayet kolaymış ve ağır yüklü bisiklet kullanmaya alışığım. Kontrolü kısa sürede öğrendim, bundan sonra tandem sürebilirim. Bu cesaret bana geldi. (7 Ay sonra buralarda Eşpedal ile tandem kullandım festival boyunca. Yardımcı pilotum Nevin Garip İle beraber sürdük.) Hareket zamanını bekleyen yüzlerce bisikletçi yola çıkmaya hazır.

Ana yoldan değil de ara yollardan gidiyoruz, bir süre sonra toprak yola girdik. Geridekileri beklemek için sık sık durup bekliyoruz ormanın içinde.

Ormanın içinde akan bir çay görüyorum. Su berrak ve temiz, buralarda her yerden su fışkırıyor resmen.

Kaybolanları, geride kalanları çayın köprüsünde bekliyoruz. Beklerken de kimisi ayakkabılarını çıkarıp pistonları soğutuyor çayın serin sularında. Çayı karşıya geçmek için tahta köprü yapmışlar.

Ana yola çıktık sığla ormanından, jandarma trafik bizim için yolu kapattı. Yol boş olarak ters yönden bir süre kavşağa kadar gittik. Kavşaktan köy yoluna saptık ve Beyobası köyünde çay molası veriyor grup. Biz de takılıyoruz köyde. Çay içerek arkadaşlarla sohbet ediyoruz ayakta. Elimde çay bardağı, Mete, Baattin, Şevket ve Özer yanımda. Tam da tabelada yazdığı gibi Beyobası mahalle muhtarlığı önündeyiz. Köyler artık mahalle deniyor resmi dilde.

Biraz zorlu bir yoldan yokuş çıkarak Yuvarlakçay’a vardık. Burası meşhur bir yer ve çok gelen var. O yüzden bir çok restoran, piknik yeri, işletme açılmış açıkgözler tarafından. En güzel yerleri de kapmışlar. Çaydan berrak ve yeşilimtırak bir renkte su akıyor. Zaten berrak su akması insanları buraya çekmeye yetiyor. Haliyle gelenlerin hepsi arabası ile geliyorlar. Yiyip içip çöplerini etrafa bırakarak geri dönüyorlar. İşletmeler de burayı temiz tutmak için sürekli temiz ve bakımlı tutuyorlar. Çevre düzenlemesi güzel, tahta çitlerle sınırlar belirlenmiş çayın kenarında. Karşı tarafa geçmek için demir destekli tahta köprüler yapılmış.

İnsanların çaya rahatça girebilmeleri ve daha çok su alanına sahip olmak için bentler yapılmış. İşte o bentlerden birisi karşımda. Taş ve odun parçalarınla destek yapılarak 1.5 metre yüksekliğinde  bir duvar çekilmiş boydan boya. Çayda akan su bu bendin üzerinden akarak beyaz köpükler oluşturmuş. Öğle yemeğini burada, çayın kenarındaki çardaklarda yiyoruz.

Yemeği yedikten sonra sıra geldi yüzmeye.  Doktor Mete’ye beni çekmesini söylüyorum. Kolayca çıkılabilen çınar ağacının kalın dalına çıktım. Sudan 3 metre yüksekteyim.

Mete beni aşağı atlarken çekiyor. Ayaklarım hala dalda.

Sonrasında buz gibi suya dalıp çıkıyorum. Koca bir havuzun içindeyim.

Kollarımı açıp Mete’ye poz veriyorum. Su harika ve serin, beni kendime getiriyor.

Yuvarlakçay da bir süre zaman geçirdik, Yemeğimizi yedik, kimimiz bu gibi çayın sularına attı kendini, kimi seyretti. Kimi çardakta oturup dinlendi. Herkes kendine göre takıldı demek daha doğru olur. Daha önce buraya değil de kimselerin olmadığı yere, daha yukarılara gitmiştim Hakan Sevin ve Cem Tabanlı ile. Daha geçen hafta buradaydık. İşletmelerin olduğu yerleri görmemiştim. Burası çok güzel, bakımlı ve temiz ama bana göre pek kalabalık.

Dönüş yolu değişik yerden yapıyoruz. Sadece iniş ve kısa sürede ana yola geldik bile. Ana yoldan karşıya geçtik, hemen sığla ormanının içinde yol almaya başladık. Burada yol toprak. Önümde giden bisikletliler.

Toprak yola girince haliyle lastikler de patlıyor. Lastiği patlamış bir kişi lastiğini söküp yamamaya uğraşıyor. Yanında da birisi ona yardım ediyor. Herhangi bir yardıma gereksinim var mı diye soruyorum. Onlar da hallediyoruz deyince yoluma devam ediyorum.

Sığla ormanında giderken birden bire Köyceğiz göl kıyısına vardık. Karşı kıyı çok uzakta. Göl rüzgar olmadığı için çarşaf gibi. Karşıda dağlar, eteklerinde köyler görünüyor.

Göl ormanla bütünleşmiş sanki. Orman bitiyor, göl başlıyor birden bire.

Göl kıyısında resimler göl manzaralı, Mete çekiyor cep telefonu ile. İlk resimde Baattin, Berktuğ, Suat  ve Pınar poz veriyor.

Resim çekildiğini gören kareye girince 8 kişi olduk ben de dahil.

Bizi gören çoğaldı ve 17 kişi olduk.

Olay gittikçe çığırından çıkınca topluca resim çekiliyoruz tüm katılımcılarla birlikte. Arkamızda iki çam ağacı ve göl manzaralı. Önde yerde bir tandem bisiklet yatırılmış.

Etrafta resim çeken Hakan elinde cep telefonuyla birlikte onu çekiyorum bir poz. Yanında da Doktor Mete ve sağda Furkan tek başına duruyor.

Orman içinde tekrar yol almaya başladık. Ağaçların dalları yolu tamamen kaplamış. Yol gölgelik, güneş ışıkları çok az vuruyor asfalta.

Küçük bir derenin üzerinden tek bisikletçini geçebileceği darlıkta demir bir köprüden geçiyoruz. Her geçeni çeken festivallerin gönüllü fotoğrafçısı Mustafa benim cep telefonumla çekiyor. ben köprüden geçerken.

Festivalde görevli arkadaşlar yolda kaybolmayalım diye yol ayrımlarında durup bizleri doğru yola yönlendiriyorlar. Sığla ormanında kaybolmadan ilerlemek olası değil. Bilmeyenler kaybolma olasılığı yüksek.

Orman yolu sık ağaçlarla kaplı ve yol düz değil. Önüm görünmüyor, sadece önde giden bisikletçiyi takip ediyorum.

Sık ormanın içinde Güneşi çok az görebiliyorum. Bazen Güneş seyrek ağaçların arasından kendini gösteriyor. O da parlak ışıklarını vuruyor yüzüme. Sanki ihtiyacımız olan Güneşi az gördüğümüzden dolayı kendini gösterince fazlası ile ışıklarını fışkırıyor üstüme. Bu resim sarmaşıklarla kaplı sığla ağaçlarının gövdeleri arasında parlak Güneş ışıkları ile öne çıkmış resim olarak seçiyorum.

Kimi sığla ağacının gövdesi kabukları sıyrılmış. Sığla yağı elde ediliyor sanırım sızan suyundan. Nasıl elde edilir bilmiyorum ama böyle topladıkları kesin.

Yine bir yol ayrımında görevli arkadaş sola gideceğimizi belirtiyor.

Ormanın içinden çıktık ama sanki hala ormanın içindeymişiz gibi. Asfalt yolda ilerliyorum, önümde bir kaç kişi gidiyor.

Akşam üzeri, herkes bir an önce kamp alanına varmak için var gücü ile pedala basıyor. Benim acelem yok, sakince kendi tempomda pedal basıyorum. Bir yere yetişme gibi bir telaşım da yok. Zaten akşama varacağım. Etrafı izliyorum, daha önce buradan geçmiştim bisikletle ve Tepearası köyü yakınlarında bir su kaynağı olduğunu bildiğimden kaçırmak istemiyorum. Biraz da bu kaynaktan su almak için yavaş gidiyorum. Tam neresi olduğunu kestirmeye çalışırken yeri buluyorum. Yolun hemen sağında bir yere girince beton kanal içinde akan suyu gördüm. Daha önce burada mola verip bu kanalın içine yatmıştım boydan boya.

Su pınarı Sığla ağacının kökleri arasından çıkıyor yer yüzüne. Saf, berrak, süzülmüş kaynak suyunun tadı da çok güzel. Daha önce tattığım bu kaynak suyundan şişelerimin hepsini dolduruyorum. Ben buraya girince üç kişi bir yere oturmuş çilingir sofrasında şarap içiyorlardı. Beni de davet ettiler şaraba ama ilk önce sularımı doldurdum. Şişeleri yerine koyduktan sonra aralarına katıldım. Bisikletimin sele demirine takılı olan krom tasımı uzatıyorum şarap şişesine. Saki de dolduruyor tasımı toprak dolmadan. Ben de onlara çantamdan elma çıkarıp veriyorum. Elma, şarap ve sohbet mükemmel bir ortamda içiliyor. Kimse karşılık beklemeden, sadece geçen bir yolcuya bir tas şarap ikram ve bölüşülen elma. Böyle bir zamanı, şarabı ve sohbeti hiç bir yerde bulamazsın. Şarap bildiğimiz en ucuz şaraplardan. Hani Can Yücel’in içtiği köpek öldüren şarabı Evin. Ama o an içtiğim şarap kıymetliydi ve en güzel, yıllanmış şaraplardan bile daha lezzetliydi. Şanslıyım bu akşam üzerinde içtiğim bir bardak şarap için. Karnım biraz aç ve içtiğim şarap biraz başımı döndürse de aklıma Ömer Hayyam tarafından yazılan şu Rubai aklıma geldi;

“- Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,” – dedi Hayyam.

 Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam:

 “- Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,” – dedi,

 “şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param…”

Ömer Hayyam

Sığla ağacının kökleri, suyun kaynağından çıkan küçük bir pınar kendine küçük bir kanal açmış. Uzun sürecek bir yolculuktan sonra engin denize kavuşacak.

Şarabın ve elmanın tadı ağzımda, çilingir alemi yapan üç kişiye ikramı için teşekkür edip ayrılıyorum o güzel yerden. Burası Tepearası köyü, tabelada öyle yazıyor. Hafif çakırkeyf ile yolda gidiyorum neresi olursa, yol beni iyi yerlere götüreceğine eminim.

Kamp alanına en son ben vardım herhalde, akşam yemeğine yetiştim sayılır. Bisikletimi bırakıp Eşpedal ile yemek kuyruğuna giriyorum. Suat’ın ardına takılmış üç görme engelli arkadaş ve ben kuyrukta beklerken sevgili Sevgi bizi çekiyor. Kamp alanında plastik masa ve sandalyeler.

Yemek sonrası eğlence başladı. Sizlere bunları anlatmak yerine 7 ay sonra gerçekleştirilen Hürpedal Ortaca bisiklet festivalinde yapılan eğlence ve masal dinletisinin videosunu izlemenizi öneririm. O festivalde Eşpedal derneği adına katıldım ve tandem sürdüm pilot olarak. Yardımcı pilotum da Nevin Garip vardı. Sevgili masalcı Esma bize esmavi masallar anlattı. Biz de şarkılar eşliğinde büyülenmiş olarak masalları uslu çocuklar gibi dinledik. Ne güzel masallardı. Aşağıdaki videosunu izleyebilirsiniz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 64 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Eşpedal EGE Turu 2. Gün

7 ağustos 2017 Pazartesi

Ören – Burhaniye -Gömeç – Ayvalık

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, Burhaniye belediye binası önünde 21 kişi resim çekiliyoruz.

Güzel bir uykunun sabahında parktaki çınar ağaçlarında kuş cıvıltıları ile uyanıyorum erkenden. Benden önce uyananlar var. Çadırımın kapısını açıp dışarısını izliyorum bir süre yattığım yerden. Çınar ağaçları ve hazırlık yapanlar göze çarpıyor.

Çadırdan dışarı çıkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra hızla eşyaları ve çadırı toplayıp bisikletin bagajına yüklüyorum. Yola çıkmaya hazırım. Sabah kahvaltısını Burhaniye belediyesi bizlere sunuyor. Sonrası bisikletler yüklenmeye başladı. Eşpedal olarak tandem bisiklet kullanılıyor. Önde gören sürücü (Pilot) bisiklete kumanda ederek arkada oturan  görmeyen sürücü yardımcısı (Copilot) ile sürekli sesli iletişimde bisikleti birlikte sürüyorlar. Bu birliktelik çadır kurma ve toplama, bisiklete yüklemede de devam ediyor. İkili birbirinden ayrılmadan günü tamamlıyorlar. Daha önce tandem süren görme engelli arkadaşlarla birlikte bisiklet sürmüştüm ama şimdi daha yakın ve iyice gözlemleyerek süreceğim. İlk olarak birlikte bisikleti yüklerken nasıl davrandıklarını izliyorum. Neşe içinde gayet düzgün ve sıralı bisikletler yükleniyor. Tüm hazırlıklar tamamlanınca harekete geçtik. İlk başlarda Ören’in yeşil alanında, dar yolda bisiklet sürüyoruz.

Eşpedal Ege Bisiklet turuna katılanların isimleri;

Eşpedal İzmir dernek başkanı Saldıray Altındağ, sürücü yardımcıları (Copilotlar);  Elif Ünver, Pınar Göçen, Didem Turan, Şemsettin, Emine Alkan, Hüseyin Alkan, Fatih Söylemez,

Sürücüler (Pilotlar); Şevket Yiğit, Şevket Akçahasan, Rabia Özdilli, Merve Eroğlu, Baattin Şimşek, Gündüz Atlı, Deniz Kel, Mehmet Doğancı.

Grup lideri; Hakan Sevin.

Yancı ve yardımcılar Remila Polat, Atilla Özakdağ, Şevket Kaplan, Mürşit Uzunoğlu.

Artçılar; Cem Tabanlı ve Urim Babacan

Aşağıda tura ilk çıktığımız anda ağaçlı yolda çektiğim video.

Ören sokaklarında ilerliyoruz, hafif bir yokuştan çıkarken Baattin yokuşun ortasında vitesi küçültmeye çalışınca aktarıcıdan katur, kutur sesler geldi ve zincir koptu. Fazla yüklenmeye dayanamayan zincir ne yapsın. Haliyle durduk, yancı arkadaşlar olaya müdahale ettiler. Zinciri birleştirip çalışır duruma getirdik. Tekrar yola çıkıp Burhaniye’ye geldik. Zinciri kopan Baattin’in bisikleti tamirciye gidip başka bir zincir ile değiştirip yanımıza geldi. Biz Burhaniye belediyesinin olduğu alandayız. Burada Burhaniye belediye başkanına bizleri ağırladığı için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ardından toplu bir resim çekiliyoruz Belediye başkanı ile birlikte. Belediye başkanından bazı isteklerimiz oldu, yüzüne karşı dileklerimizi ilettik. Ören’den geçen gezgin bisikletçiler için konaklayacakları çadır kamp yeri yapmasını rica ettik. Yanındaki bürokratlar bu dileğimize pek sıcak bakmadı. Belki kendilerine rant kapısı olarak görmedikleri bir işe sıcak bakmamaları normal olabilir.

Arkada Burhaniye belediye binası meydanın yuvarlak şekli ile bütünleşmiş cephesi cam ile kaplı. Arnavut kaldırımı döşeli meydanda resim çekilmek için bir araya gelen Eşpedal grubu, Burhaniyeli bisikletçiler ve Belediye başkanı. Önde görülmesi için iki tane tandem bisiklet. Bir tane normal bisiklet duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Burhaniye belediye başkanı ve bisikletçilerle vedalaşıp yola koyulduk. Şehrin çıkışında, Çanakkale – İzmir ana yolun başlangıcında şehitlikte durup bir resim çekiyorum bisikletim KUZ ile. Şehitliğin Önünde ata binmiş, kucağında tüfeği ile Efe küçük bir alanın ortasında. Arkada basamaklı yükselti ve heykeller görünüyor. Yanları yeşil çimenli kıyı ve palmiye ağaçları. Burası Kuvay-ı Milliye Parkı.

Kavşağın diğer tarafında pervaneli bir uçak duruyor. İzmir’den Çanakkale yönüne giden araçlar uçağı görmeden gidemiyorlar. Bu uçağın bir hikayesi var. Kurtuluş savaşından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir Dünya savaşı, ardından düşman işgalinden kurtulmak için verilen mücadele sonunda bağımsızlığını kazandı. Genç Türkiye Cumhuriyeti ordusu için Burhaniye Halkı tarafından toplanan paralarla iki tane uçak alıp Türk hava kuvvetlerine bağış yapmışlar 1925 yılında. Türk Hava Kurumu da bu yapılan bağışı unutmamış 9 Eylül 2011 tarihinde şehrin girişine getirilip konularak Burhaniye halkı onurlandırılmıştır.

ULUDAĞLI RECEP

Gidiyor işte doludizgin.. doru yağız atıyla..
Gidiyor vatan için.. bayrak.. ve namus için..
Gidiyor.. istiklal için.. korkusuzca ölüme..
Ve onlar imanla yemin etmişti bir kere..

BU TOPRAKLAR.. VE BU MİLLET..
ASLA ESİR OLMAYACAK..

Düşmanla bu uğurda kahramanca vuruştular
Bu kutsal dava.. ve topraklar için
Düştüler bir bir şehit..

Ve herkes bilmeli ki..
Türk’ün özgürlük mücadelesi..
Hiçbir zaman durmayacak..
TÜRK ELBET ÖLECEK.. AMA..
ASLA ESİR OLMAYACAK..

VATAN SİZLERE MİNNETTARDIR..
RUHLARINIZ ŞAD OLSUN..

http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=80179&start=5

Kurtuluş savaşında kurulan ilk Kuvay-ı Milliye kahramanlarından Uludağlı Recep Onbaşı ( 1890 – 1919 ) Yunanlılara ilk kurşun atanlardan ve ilk şehit olanlardan birisi.

Kucağında mavzeri ile başında kalpak ve atına binmiş olarak heykeli yapılmış. Atın altındaki kaidenin anlına İlk Şehit Uludağlı Recep yazısı kabartma olarak yazılı.

Şehrin girişindeki şehitlik kavşağından ana yola çıktık. Ayvalık yönüne doğru gideceğiz. Rotamız bu ama ana yola çıkar çıkmaz sevgili zincir kıran Baattin tekrar zinciri kopardı. Ana yolda durmanın olanağı yok, Güneş tepede, gölgelik bir yer de yok. Neyse ki yoldan aşağıda bir şantiye barakası görünce barakanın olduğu yere indik. Biz en arkada olduğumuz için toplam 4 kişiyiz. Ben, Cem Tabanlı, Pilot Baattin Şimşek ve Copilot Fatih Söylemez. Fatih’i gölgelik bir yere oturtup bu kez zincire ben baktım. Zincir tam kopmamış ama pimi diğer yandan çıkmış. Takan kişi pimi tam olarak yerine oturtmadan öylesine taktığını anladım. Daha önce başıma gelmişti aynı durum. Hemen zincir takma aparatımı çıkarıp pimi tam yerine yerleştirip işi bitirdim. Artık zincirin kopma, çıkma hali olmaz. Biraz oyalandık zinciri tamir ederken, o yüzden geciktik. Arkadaşlara da Baattin haber verdi zincirde problem var diye. Böylece ilk benzin istasyonunda bizleri beklerken bulduk grubu. Grup epey önce geldiklerinden soğuk ve serinletici bir şeyleri çoktan içmişler bile. Biz de biraz serinlemek için dondurma, soda ile kendimize geldik. Ağustos sıcağında bisiklet sürmek, hele Güneşin anlı kabağında su kaybını terleyerek iyice artmasına neden oluyor.

Benzinlik marketinin önünde park etmiş yüklü bisikletler. Bir kısmı bisikletin başında duruyor.

Biraz dinlenmeden sonra yola çıkıyoruz. En arkada ama gruptan kopmadan birlikte bisiklet sürüyoruz. Ana yolda arkadan gelen araçları el işareti ile uyarıp yavaşça sol şeritten geçmelerini sağlıyoruz. Görev adamı Atilla Özakdağ bu işte uzman. Kolunu öyle bir kaldırıyor ki araçların görmemeleri imkansız. Onu  kolunu gören yavaşlayıp sola geçip gidiyor. İsterlerse durmasın. Atilla’nın heybetli görünüşünde insan korkar. Ana yolda hızlı giderek, bazen de benzinliklerde mola verip fazla geç olmadan Ayvalık Girişinde toplandık.

Hep birlikte Ayvalık içinden “Eşpedal Eşpedal söylemleri ile geldiğimizi belirtiyoruz insanlara. İnsanlar da merakla bize bakıyor. Tandem bisikletleri görünce merakları daha da artı. İlk defa bu kadar çok tandem bisikletini bir arada görmekteler. Eşpedal için slogan da gelişti bu arada.

“Ay akşamdan ışıktır

Eşpedal Eşpedal

Yüküm tulum çadırdır

Eşpedal Eşpedal

Yancı yolu zapteyle

Eşpedal Eşpedal

Yüküm tulum çadırdır

Eşpedal Eşpedal

İki Teker dört pedal

İki sele dört elle

Eşpedal Eşpedal

Ayvalık sokaklarını inletiyoruz sloganlarla. Ayvalık’ta hiç durmayıp doğruca belediyenin bize kamp yeri olarak gösterdiği yere geldik. Burası Ayvalık dışında çam ormanının deniz ile buluştuğu küçük bir tepenin olduğu yere geldik. Çamlık deniz ile buluşmuş durumda. Derme çatma bir kaç baraka, tuvalet ve duş yeri, zemini fazla özen gösterilmeden öylesine çadır kurmak için alanlar açılmış ormanın içinde. Biraz geniş bir alanda üzeri açık bankoya iki lavabolu çeşme konularak çadırda kalan kampçıların kullanabilmesine imkan vermişler. Burada on – on beş piknik masası konulmuş yemek yenmesi için.

Lavabolu çeşmeler, bankosu ve düzlükte piknik masaları. Masalarda oturuyoruz akşam yemeği için. Belediye bize özel yemek getirecek.

Kargı hasırdan yapılmış duş, wc. Bay, bayan iki tarafa ok ile gösterilmiş. Çamların altında çadır kurulu. Çamlık yamaçta eğimli bir yer. Doğru dürüst yol, patika gibi yer yok. Arazide tamamen özgürce toz toprak, çalı çırpının içinden yürümek zorundayız.

Bu ağustos sıcağında çadırda kalmaktansa hamakta uyumayı tercih ettim. Hemen kendime uygun iki çam ağacı bularak hamağı bağlıyorum. Biraz uzanıp hamak keyfini çıkarıyorum bir süre. Ormanın içinde yeri gölgelik bir yerde denizi seyrediyorum. Aşağıda mavi, sarı renkli bir çadır kurulmuş.

Arkadaşlar denize girmek için hazırlanınca ben de deniz donumu giyip havlumu alarak peşlerine takıldım. Denize girebilmek için epey yürüdük. Buralarda pek denize girilebilecek bir yer değil. Ayvalık coğrafyası girintili çıkıntılı bir yapıya sahip olduğundan iç kısımlarda kalan yerlerde kumsal oluşmamış. Deniz arazi yapısıyla olacak derin de değil, yüzebilmek için epey ileri yürümek gerek. Denizin dibi otlu, taşlı. Yürümenin zorluğunu siz tahmin edin. Neyse bir süre yüzecek kadar derin yerde yüzüp fazla durmadan çıkıyorum denizden. Karaya çıkmak bile insanı yoruyor. Berbat bir deniz kıyısı. Havlu ile kurulanıp kamp alanına gelip duşumu alıyorum. Burada oturan ve görev yapan sevgili baytar Serkan Sezer’i telefonla arayıp burada olduğumu söyledim. O da hemen yanımıza gelince betondan yapılmış piknik masasında kahve pişirip ikram ediyorum. Yanımda da Baattin, Atilla, Mürşit ve Serkan. Sohbet eşliğinde kahvemizi içiyoruz.

Akşam Güneşi ufukta alçalınca işi gücü bırakıp kıyıya iyice yanaştım. Karşıda şeytan sofrası ve körfez. Denizin rengi batan Güneşin ışıkları etkisi ile beyaza büründü. Güneş ufku kızıl alev rengine boyayınca artık izlemenin zamanı. Çam ağacı ve arkada batan Güneş. Şeytan sofrasının olduğu yarımada tamamen çam ormanı ile kaplı. Burada herhangi bir yapı yapılmamış, doğal görünüyor. Keşke rantçı emlakçılar ve arsız müteahhitlerin elinden kurtarabilirsek buraları. Gözü dönmüş bu insanları buralara sokmamak gerek.

Yarımadanı büyük bir çoğunluğunun resmini çekiyorum. Arkada batan Güneşin kızıl ışıkları ile yarımada siluet halinde. Yarımadanın solu alçak bir araziden tatlı bir yükselti ile sağa doğru bir çizgi. Ve şeytan sofrası yüksek tepe ile azametli duruyor karşımda. Güneş tam tepenin ucunda.

Güneş kızıla boyamış ufku dijital zom yaparak tepenin üzerinde yakınlaştırıyorum. Güneş altın sarı renginde. Etrafı kızıl olarak boyanmış bir tablo gibi. İzlenmesi gereken bir an ve bu anı yaşıyorum sakince oturduğum yerden.

Güneş tepelerin üstünde batmaya başlarken soldan bir balıkçı teknesi kadraja girince zamanı dondurdum bir an için. Pancar motorunun pistonu küçük körfezin sessizliğini tatlı bir dokunuşla tablonun içinde yerini alıyor.

Güneşin batış anını izledikten sonra yemek geldi. Masalara hep birlikte oturup yemeğimizi sohbet eşliğinde yiyoruz neşe içinde. Artık birbirimizi iyice tanımaya başladık. Yemekten sonra da sohbetimiz kahve eşliğinde devam etti. Yarın da burada kalacağız. Yarından sonra Dikili tarafına pedal çevireceğiz. O yüzden herkes rahat. Ben çadırı kurmadım, hamakta yatacağım üstümde bir şey olmadan yıldızları seyrederek tatlı düşlere daldım. Sonrası uyku.

Bu gün yaptığımız yol toplam 44 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc