Etiket arşivi: baattin

Eşpedal Bisiklet Turu 6. Gün

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Havran – Kalabak – Havran

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

su gelir akmak ister

akamayan suya vay vaaay

güzel göz bakmak ister

bakamayan göze vay vaaay

orman ölmüş

yel kırık

kana kesmiş çıplak mavi yabanda

gece gelir yakmak ister yüreğim

yürek mi kalmıştır yanacak bende

yakmış beni gözlerin

yakmış da atmış beni

efsane sevdalara

buna yanmak n’eylesin

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, solda bir kız çocuğu, sağda Songül, salıncağa binmiş sallanıyorlar. İkisi de birbirine bakıyor. Songül’ün başında kask var. Kız çocuğu yeşil giyinmiş, Songül pembe uzunkollu, siyah tayt giyinmiş. Yanda kaydırak var.

IMG_20210807_124541

İyi bir uyku anca çadırda uyunduğunda rahat ediyorum. Her zaman olduğu gibi erkenden, daha Güneş doğmadan uyanıyorum. Günler uzun, geceler kısa olsa da uykuda geçen zaman bana yetiyor. Henüz güneş doğmadı, çadırımdan dışarısını çekiyorum. Yeşil çimenler, dere kenarındaki demir korkuluk, fıstık çam ağaçları ve çardak ilk gördüklerim. Karşı tarafta binalar tek tük.

IMG_20210807_062534

Kahve takımlarımı alıp çardağa yerleşiyorum. Henüz kimse kalkmadığından tek başıma Güneşin doğuşunu izliyorum. Güneş bu sabah daha parlak ışıklar saçarak doğdu. Dünkü gibi soluk değildi. Dere kenarı hizasında çam ağacının yanından Güneş parlıyor. Çöpler hala duruyor duvar dibinde, çay yatağında.

IMG_20210807_063804

Fotoğraf makinem arızalı olduğundan iş cep telefonuma kaldı. Onunla da ne kadar net ve yakın çekebildiysem o resimleri burada paylaşıyorum. Her sabah görmeye alıştığım su kuşları yine çay üzerinden bir yukarı, bir aşağı uçup duruyorlar. Siyaha yakın, gri renkli bir su kuşu havada uçarken çekiyorum ama karşıki duvarın rengi ile aynı olunca pek fark edilmiyor. Kuş az sağda, duvarın tam ortasında kanatlarını açmış durumda.

IMG_20210807_074228

Herkesler uyanınca Songül’ü kontrol ettim. Bu gün kendini daha iyi hissettiğini söyledi ve bisiklet sürebileceğini ifade edince içim rahatladı. Demek ki akşam aldığı serum ve ilaçlar işe yaramıştı. Çadırından alıp birlikte kahvaltıyı yaptık. Dün pek yemek yememişti. Bu sabah iştahı iyi. Bisikletleri çıkardık depodan, bir çantayı arka bagaja takıyorum, içinde takım taklavat, yedek lastikler, su ve gereken eşyalar var. Bu gün kuzeyde olan Kalabak köyüne gideceğiz. Yol kısa olduğundan ve fazla yokuş olmadığından çar çabuk hedefe ulaştık. Az yokuşu olsa da biraz yükselmişiz ve Havran havzasına hakim bir yerdeyiz, manzara güzel. Köyün kahvesine oturup çay, soda gibi içecekler ısmarladık kahveciye. Kahveci de bu kadar kalabalık müşterisi her zaman olmadığından sevindi. Kahvenin terasından sol taraftaki manzarayı çekiyorum. Küçük tepelere hakim olan zeytin ağaçları uçsuz bucaksız.

IMG_20210807_115805

Sağ tarafta da köyün evleri ve karşıdaki tepede başka bir köy görünüyor. Ufukta az da olsa Edremit körfezi masmavi.

IMG_20210807_115810

Manzarayı izlemek için dürbün var. Gözle rahatça yakınlaştırıyor ama cep telefonumla istediğim gibi odaklayamadım. Çekebildiğim karşıdaki köyün uzun minareli camisi. O da yan çekilmiş. Esas çekmek istediğim buradan kaz dağlarının en yüksek yeri olan Sarıkız tepesi. Onu bir türlü odaklayıp çekemedim. Artık fotoğraf makinesini tamir ettikten sonra çekebilirim.  O da ne zaman olur belli değil.

IMG_20210807_120255

Köy çocuklarından birisinin bisikleti arızalı ve bakımsız. Pek olanakları yok ama bisiklete öylesine biniyor. Teknik ekip uzmanı olan Kahramanmaraş’lı Can hemen bisikletin onarımını ve gerekli bakımını yapıyor kısa sürede. Can bisiklet üzerine eğilmiş, elinde aletlerle bisikleti tamir ederken bir kişi de ona yardım ediyor. Çocuk ta bisikletini iki eli ile tutmuş Can’ın ne yaptığına bakıyor.

IMG_20210807_120859

Çaylar, kahveler, sodalar, sular içildi. Harekete geçmeden önce toplanıl dizildik kameralar önüne. Toplam 31 kişiyiz. Arkamızda tepeler uzanıyor manzaralı.

611079eb-b04f-4742-9486-6a840fc137cf

Hazır kamera önündeyken Eşpedal için söylediğimiz marşı hep bir ağızdan söylüyoruz. Ben de videosunu çektim. Videonun linki aşağıda.

https://youtu.be/U2FiMCPf1lw

Dönüş yolu çabuk bitti. Kısa sürede düzlüğe indik. Geride kalanları bekliyoruz parkın içinde. Hazır beklerken salıncağın birisi boş olunca Songül binip salınmaya başladı. Diğer salıncakta bir kız çocuğu var. Kız çocuğu yeşil elbise giyinmiş. Songül’ün üzerinde ise pembe uzun kollu, altında siyah renkli tayt var. Başında da kaskı duruyor. Salıncakta sallanırken ikisi de birbirine bakıyor. Bu remi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20210807_124541

Kız çocuğu sallanmaktan sıkılınca gidiyor. Songül tek başına salıncakta mutlu biçimde salınmaya devam ediyor.

IMG_20210807_123625

Hazır salıncak boşken ben de salıncağa binip sallanıyorum Songül ile birlikte. İkimiz de çocuklar gibi şen şakrak sallanıyoruz. Çocukluğunu yaşıyorsan mutlusun. Biz de mutluyuz. Yiiihhuuuuu, bizi Baattin çekiyor cep telefonunla.

230752543_4919364661423656_3019588146615259160_n

Kamp alanına geldik, Öğle yemeğinin ardından çocuklara yönelik çeşitli etkinlikler başladı. Müzik grubu bizlere şarkılar söyledi, çocuklar da eşlik etti şarkı söyleyenlere. Çocuklar şarkı söyleyenleri dinlerken. Gitarist ve çocuklar.

IMG_20210807_134622

Çocuklar masada toplanmışlar çeşitli nesneleri boyuyorlar.

IMG_20210807_161228

Başka bir masada da tohumları küçük saksıda toprakla buluşturdular.

IMG_20210807_161235

Başlarında atölye Öğretmenleri ile çeşitli çalışmalar yapıyor çocuklar.

IMG_20210807_161249

Toprak çanak çömlekler atölyede yapılıp pişirilmiş. Burada yaptıklarını sergiliyorlar.

IMG_20210807_161315

Öğleden sonra çeşitli çalışmalar ve müzik yapıldı. Çocuklarla tandem bisikletle tanışma etkinliği yaptık Arkamıza bir çocuk bindirerek birlikte bisiklet sürdük. Çocuklar meraklı ve binmeye hevesli olduklarından sıraya girdiler. Kimisi iki, hatta üç kez bindi. Olsun, çocukları mutlu görmek bizleri sevindiriyor. Her çocuğa nasıl pedala basacağımızı, çevrede gördüklerimizi betimleyip anlatıyoruz. Böylece arkamızda oturan kör arkadaşlarımızla nasıl birlikte Eşpedal basarak gezdiklerimizi çocuklara yaşatıyoruz. Tandem etkinliği bittikten sonra dinlenmekle geçiriyorum zamanımı. Bu gün kısa bir tur yaptık, fazla da yorulmadık. Akşam olunca belediyenin hamamına gidip bir güzel banyo yaptım. Sıcak su ile banyo yapmak gibisi yok. Songül de banyo yaptı bu arada. O banyo yaparken dışarıda bekledim. Rahatlamış olarak çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 14 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Eşpedal Bisiklet Turu 2.Gün

3 Ağustos 2021 Salı

Zeytinli – Kızılkeçili – Hasan boğuldu – Zeytinli – Akçay – Zeytinli

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

iki turna geçti güz mavisinden

sandım bir ömür geçti

bilinmezden görünmezden bir ateş

gelip özüme düştü

ben acının aşk ilinden olduğunu bilmezdim

yokluğa değdi geçti

özlemden içti geçti

gelip gönlüme düştü

ben mi aştım bu dağları “kerem“sel özlemlerde

ben mi teptim bu yolları kavuşmak diye diye

iki turna bir çift göz

gelip türküme düştü

erenler hey erenler

bu günü dünden görenler

bilin dedim bilmek dedim yetmedi

sonum önüme düştü

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, gece karanlığında deniz kıyısındaki betona 12 kişi sırtı dönük oturmuş. Ayakları denize sarkıtmış durumda. Hepsinde de beyaz tişört var, kimisinin başında beyaz şapka. İskelede bağlı kayıklar ve sokak lambaları ışık saçıyor 6 tane. 5 tanesinin ışığı denize yansımış.

IMG_20210803_212631

İyi bir uyku çektim bu gece. Hava sıcak olduğundan örtünmedim bile. Alarm çalmadan uyanıyorum, etraf sessiz, kuşlar bile ötmüyor. Nedense çok az kuş sesi duyuyorum. Herkes çadırında mışıl mışıl uyuyor, kimisinin horultuları geliyor kulağıma. Belki de ben de horlamışımdır uyurken. Kesin horlamışımdır, buna eminim. Zaten horlamadım diyen doğru söylemiyordur. Kendimden bilirim. Bazen şekerleme yaparken kendi horultumdan uyanmışlığım olmuştur. Çadırımdan çıkıp sabah henüz kimse uyanmadan tuvalette işimi hallediyorum. Yoksa iki tane tuvalet var ve kalabalıkta kuyrukta beklemek durumunda kalmamak elde değil. Çadır yerine gelip kahve takımlarını çıkararak kendime kahve yapmaya başladım. Piknik masasının oturulan yerin kenarında kahve ocağı, üstünde cezve. Etrafında rüzgarlık, rüzgarlıkta Urim Baba’nın kahvesi logosu. Altında da Maksat Muhabet yazıyor. (Muhabet yazmamın nedeni Kosova’da ki yeğenim oranın Türkçesi ile iki tane B yerine tek B harfi koymasından dolayı baskıda öyle basılınca yapacak bir şey yok.) Sadece cezvenin sapı görünüyor rüzgarlığın dışında. Arkada mavi çadırım ve diğer çadırlar.

IMG_20210803_063341

Kahvem pişti ve fincana döküldü. Fincan masanın üzerinde, bol köpüklü olarak duruyor. Arkada çay yatağında çınar ağaçları. Keyifle kahvemi içerken çınar ağaçlarının arasındaki boşlukta, havada bir turna kuşu göründü bir anda. Turna kuşu ardında iki tane daha küçük turna kuşu kanatlarını çırparak bir anda önümden, dar bir alandan gelip geçti. Ben sadece baka kaldım geçerken. Öyle bir andı ki resim çekmeye fırsatım bile olmadı. Her şey bir anda olup bitti. Ben turlarımı arkadaşlarıma anlatırken derim ki “Bazı anların resmi çekilmez, sadece o anı yaşarsın!” Ben de o anı yaşadım. Ve gördüklerim beynimin bir kıvrımına kaydedildi. Benden başkası göremez.

Masanın üstünde köpüklü kahve fincanı, arkada çınar ağaçları.

IMG_20210803_063425

Kahvemi içtikten sonra diğer arkadaşlar uyanmaya başladı birer, ikişer. Kahvaltı servisi başlayınca az da olsa kahvaltılıklarımızı alıp yedik. Herkes kendi copilotu ile birlikte kahvaltısını aldı. Benim copilotum Hamide. Birlikte kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıdan sonra herkes bisikletini alıp kontrollerini yapmaya başladı. Ben de kendime 5 numaralı bisikleti seçmiştim daha önce. Arkasında bagajı var, çantamın birini bagaja takacağım. Bir de büyük pompayı da bagajda taşımam gerek. Herkes bisikletini alınca bir de baktık ki bir tane bisiklet eksik. İzmir’den getirdiğimiz bisiklet sayısı 9 tane. Halbuki 10 tane bisiklet getirdiğimizi biliyorum. Eyvah bir tane bisikleti götürmüşler geceleyin. Bisikletleri de kilitlememiştik. Bisikletin bir tanesi yok. Ne yapacağız, durumu kamp görevlisine bildirdik. Jandarmaya da haber saldık bisikletimiz çalındı diye. Artık iki kişi boşta kaldı. Araçla birlikte bizi takip edecekler. Hareket zamanı gelince topluca resim çekilirken ben de cep telefonum ile çekiyorum. Herkesin bisikletleri elinde, pankartımız ağaç dallarına bağlı. Toplamda 35 kişiyiz.

IMG_20210803_093139

Herkes hazır olunca yola çıktık. Kızıl keçili köyünden yukarıya doğru tırmanmaya başladık. Bu günkü rotamız Hasan boğuldu şelalesi. Toprak yolda gidiyoruz. Yol kıyısındaki çeşmelerden su takviyesi yaptık. Hava sıcak, bol su tüketince suları tazelemek gerek. Yol kıyısındaki çeşmeler sayesinde susuz kalmıyoruz. Hamide’nin bisiklet deneyimi pek yok, o yüzden bana daha çok yük bindi pedala basarken. Beni yordu açıkçası bu yokuş. Neyse zar zor çıkmaya devam. Dar ve yüksek çeşmeyi bisikletim ve Hamide ile birlikte çekiyorum.

IMG_20210803_105225

Hasan boğuldu şelalesine geldik. Şelaleye kadar resim çekmedim, önemli bir şey de yoktu çeşmeden başka. İçeri girerken ücretini ödüyor herkes. Böyle yerleri parselleyip kiralamışlar. Girenlerden ücret alıp para kazanıyorlar. Türkiye’de tüm çay yatakları, piknik yerleri kiraya verilmiş durumda. Neyse içeriye bisikletlerimiz elde giriyoruz. Girer girmez karşıma 8 ila 10 metreden dökülen şelale çıktı. Şelaleyi tamamen kareye sığacak şekilde dik olarak çekiyorum. Sular kayaların arasından köpürerek aşağıdaki kendi göletine dökülüyor.

IMG_20210803_111041

Şelalenin döküldüğü gölet aşağıda. Bir kişi gölete atlamaya hazırlanıyor.

IMG_20210803_111053

Hasan boğuldu şelalesi daha yukarıda olduğu için yürümeye devam ediyoruz. Çayda yer yer küçük göletler var.  Su o kadar berrak ki yeşil rengi ve Güneş ışıkları uyumlu bir halde beni dinlendiriyor adeta. Kıyılarda ağaçlar renk katıyor çaya. Çayın üstüne tahtadan köprü yapılmış karşıya geçmek için. Köprü üzerinde çaydaki güzelliği çekiyorum.

IMG_20210803_112111

Geçmişte sanayi ve fabrikalar olmadığı için boru üretimi yokmuş. O yüzden şehirlere, köylere içme suyunu su kemerleri yaparak sağlamışlar. İşte bu su kemerlerinden ayakta kalan kısmı karşımda. Tamamen duvar değil de kemerli sütunlar örülmüş taşlarla. Su belirli seviyede taşınmış yerleşim yerlerine kadar. Kemerlerin üstünde kanaldan sular akıyor. Şimdiki zamanda bu kemerler kullanılmıyor. Zamanla kimi yerler yıkılıp yok olmuş. Boru üretimi başlayıp ucuzlayınca çay kaynaklarından boru ile taşınıyor içme suları. Bir tane çınar ağacı, kemerler sarmaşıklarla kaplı.

IMG_20210803_112355

Bazı yerden sular fışkırıyor kayaların içinden. Kaz dağlarının bereketli su kaynakları bu bölgeyi susuz bırakmıyor. Dağın her tarafı su kaynakları ile dolu. Kaz dağları büyük bir su deposu gibi. Kayaların arasından çıkan sular çaya karışıyor bir süre sonra. Sonrası mı? Sonrası deniz ana.

IMG_20210803_112646

Hasan boğuldu şelalesine geldik Hamide ile birlikte. Şelale önüne tahtadan platform yapmışlar. Kenarları tahta korkuluklar ile çevrelenmiş. Hamide ile korkuluklara yaslanıp resim çekiliyoruz birlikte. Hamide’nin üzerinde uzun kollu beyaz tişört var. Önüne biri küçük, biri büyük iki tane tüy resmedilmiş. Başında bordo renkli eşarp bağlı. Bende yeşil, beyaz, mavi renkli Eşpedal tişörtü. Arkada yeşil çınar ağaçlarının yaprakları.

IMG_20210803_112953

Hasan boğuldu şelalesi burası, Fazla yüksek olmayan kayalıklardan geniş bir gölete çay akıyor.  Söylentiye göre Hasan burada ortadan kaybolmuş, kendisini bir daha gören olmamış. Sevdiği Emine de burada kendini ağaca asarak Hasan’a kavuştuğu söylenir.

IMG_20210803_113127

Sebahattin Ali tarafından Hasan ve Emine için 1942 yılında yazdığı şiir.

Uzaklardan sesin aldım;
Çevreni derede buldum;
Nereye gittiğin bildim,
Hasan’ım arkandan geldim.
Sarı kahküllü, dal boylum;
Saz benizli, ayva tüylüm;
Tatlı sözlü, melek huylum,
Hasan’ım ardından geldim.
Köyden, obadan koğulan,
Duru sularda boğulan,
Toz köpük olup dağılan
Hasan’ım ardından geldim.
Sarp dağlara getirdiğim,
Kavuşmadan yitirdiğim,
Ak kefensiz yatırdığım
Hasan’ım ardından geldim.
Emine’yi yaslı eden,
Kerem olup Aslı eden,
Dağı taşı sesli eden
Hasan’ım ardından geldim
Sebahattin Ali

Tahta platformun kenarında Sebahattin Ali’nin şiiri tabelaya yazılmış.

IMG_20210803_113235

Hasan boğuldu olayının hikayesi tabelaya siyah zemine sarı harflerle şöyle yazılmış;

Hasan Boğuldu

Hasan boğuldu bir aşk hikayesini ve onun hazin sonunu anlatır. Obalı Emine’yle Ovalı Hasan’ın aşk hikayesidir. Hasan’la Emine birbirlerini severler. Ancak ikisinin de yaşayış tarzları birbirinden farklı olduğu için kavuşmaları zordur ama yine de ailesinden ister. Oba geleneğinde ise Emine’nin Hasan’la evlenmesi için bir şart vardır. Hasan’ın köyden Oba’ya kadar hiç dinlenmeden sırtında bir çuval tuz getirmesi gerekir. Hasan bunu kabul eder. Emine de Hasan’la birlikte gider. Hasan köyden bir çuval tuzu alır ve yola koyulur. İlk zamanlarda zorlanmaz ama güneşin ve yorgunluğun tesiri ile terler ve çuvaldaki tuzlar sırtını yakmaya başlar. Emine töreyi bozmamak için dinlenmesine izin vermez ve yardım etmez. Hasan bütün gücüyle tuz dolu çuvalı taşımaya çalışır. Ancak belirli bir süre sonra takattan düşer, tuz çuvalıyla yığılır kalır. Bunun üzerine Emine tuz çuvalını alır yola devam eder. Hasan Emine’nin arkasından bağırır “Emine ben gelemedim, sen benim arkamdan gel” der. Hasan’ı o günden sonra gören olmamıştır. Emine gömleğinin bir parçasını derenin kenarında bulur. Hasan’ın sesi sürekli Emine’nin kulağına çınlar. Sürekli Emine’yi çağırır. Emine’nin durumu hergün daha da kötüleşir. En son dere kenarındaki bir ağaca Hasan’ın gömleği ile kendini asar.

(Altında da İngilizce yazılmış yazı, yazıda hikaye farklı anlatılmış nedense. Olay 1800’lü yılların sonunda Çarşamba günü markette başladığı yazılmış. Tabelayı yazdırana sormak gerek neden farklı anlatım olmuş diye)

IMG_20210803_113250

Hasan boğuldu olay yerinden aşağı inip yemek yiyeceğimiz yerde toplandık. Yemek henüz gelmemiş, o yüzden biraz serinlemek gerek diyerek su donumu giyiyorum. Gerçi ayaklarımızı sokunca su pek serin değil. Adeta buz dolabından çıkmış gibi çok soğuk. Neyse ben az çok alışkınım. Daha soğuk sulara girmişliğim var. Cep telefonumu Baattin Şimşek’e verdim. Beni suya atlarken nasıl çekeceğini ve nereden çekeceğini bir güzel anlattım. O da tamam baba diye cep telefonumu aldı. Yerine geçti ve çekmeye başladı 40 poz arka arkaya. Yoksa beni havada yakalaması olanaksız. Bu sahne bir kez çekilir. İkincide saçlarım ıslak olduğundan pek kıymeti olmaz. Atlarken saçlarım dalgalanmaz rüzgarda. Burada 40 pozu yayınlamıyorum. Sadece 7 poz yeter. İlk poz, kameraya bakıyorum, mavi su donu var üstünde. Arkada koca kayalar arasından akan çay. Atlayacağım yer biraz derin ve geniş. İlk önce atlayacağım yeri inceliyorum. Arkadaki kaya üzerinde pembe don giymiş bir kız oturuyor.

IMG_20210803_115354

İlk önce hafifçe eğilip yaylanıyorum, dizlerim kırık, kollarım arkada. Öne eğilmiş durumdayım.

IMG_20210803_115407_3CS

İyice yaylanıp ileri fırlıyorum. Ayaklarım taşın üzerinden ayrılırken suyun bir kısmı da arkamdan geliyor. Belim yukarıda, ayaklarım ve kollarım aşağıda öylece donup kalmışım su üzerinde.

IMG_20210803_115407_8CS

İlk önce ellerim suya değiyor. Bıııırrrr, su buz gibi, acaba geri çıksam mı. Ama fizik kuralları bunu kabul etmez. Mecburen soğuk suya dalacağım. Hazır havadayken güneşin keyfini biraz çıkarayım bari. Bir süre öylece havada kaldım.

IMG_20210803_115407_9CS

Sonra başım buz gibi suya kollarımla birlikte girdi. Kalp hizasına kadar su içindeyim. Kalbim henüz soğuk suyu algılamadı.

IMG_20210803_115407_10CS

Ve sadece dizlerimden aşağısı suyun dışında. Tamamen su içindeyim ve soğuk suyu hissetmeye başladım. Ama daha önceki deneyimlerimden vücudum hemen alışıyor saliseler içinde. Kaya üstündeki pembe donlu kız da bana bakıyor atlarken.

IMG_20210803_115407_11CS

Balık gibi suya dalıp çıkıyorum dışarı. Göğsümden yukarısı su dışında. Saçlarım suda tamamen ıslanmış halde sırtıma yapışmış. Su gerçekten soğuk. Biraz daha yüzüyorum buz gibi suda ve alışıyorum. Ağustos ayının ilk günlerinde buz gibi suda serinlemek gibisi yok. Ama herkesin denememesi gerek, yoksa üşütebilirsiniz. Ayrıca nasıl atlayacağınızı bilmeniz gerek. Yoksa kafanızı ya da diğer yerlerinizi kayalara çarparak yaralanırsınız. Aman dikkat!

IMG_20210803_115407_19CS

Suda fazla kalmayıp çıktım, havlu ile kurulanıp cep telefonumu alıyorum Baattin den. Çektiği resimlere bakıyorum, güzel çekmiş, tam istediğim gibi. Suya balıklama atladığımı Hamide görmedi, sadece suya atlarken çıkardığım sesi duymuş olabilir. Hamide kayaya oturmuş, bir ayağı su içinde, diğer ayağı dışarıda. Su ayaklarını üşütmüş olmalı ki suya ayaklarını tek tek sokarak idare ediyor. Bordo yazması başında, beyaz tişört üzerinde. Kiremit renginde pantolonu. Paçalarını sıyırmış yukarıya doğru.

IMG_20210803_120345

Tam oturduğumuz yerin karşı kıyısında çınar ağacının ilginç şekli gözüme çarpıyor. Suya yakın yerde kocaman ağzını açmış, iki kolu da ağzının içine sokmuş durumda. Ağzının üstündeki delik burnunu andırıyor. Suyun içinde mat renkli küçük kaya parçaları net görünüyor. Su o kadar berrak ki kaya parçalarını daha canlı gösteriyor.

IMG_20210803_121526

Yüzdüğüm yeri çekiyorum. Buranın önünde bent yapılmış, su geniş bir havuza dönüşmüş. Karşıdan karşıya geçmek için tahtadan köprü yapılmış. Havuza girip yüzenler var.

IMG_20210803_121533

Ben çıkıp kurulandıktan sonra Baattin de benim gibi suya atlamak istedi. Ben de cep telefonumla onu çekmeye başladım. Deklanşöre basılı tutunca kamere 40 pozu arka arkaya çekiyor ve tüm hareketleri tek tek ayrıntılı çekmiş oluyoruz. Baattin aynı benim gibi dizlerini kırıp kollarını geriye ayarak yaylanıyor.

IMG_20210803_121944_1CS

Yay gibi gerilip ileriye fırlıyor. Suya paralel havada yakalıyorum. Kolları ileri doğru uzanmış, daha suya değmemiş durumda.

IMG_20210803_121944_6CS

Öğle yemeğimiz geldi, sandviç ekmeği içinde bir parça marul, bir parça ince dilim peynir, iki parça ince dilim salam ve yanında ayran. Hepsi bu kadar öğle yemeği. Karnımız ekmekle doyacak. Neyse yiyoruz sandviçi ayranla birlikte. Oturduğumuz yer üst üste konulmuş blok  beton parçaları. Hamide ile yan yana oturmuş durumdayız. Solda tandem bisiklet duruyor. Şapkam gidonda takılı. Bagajda bir tane çanta takılı turuncu, siyah renkli. Havlumu da çantanın üstüne seriyorum kurusun diye. Arkada çınar ağaçları bize gölge yapıyor. Burada kahve pişirip içiyorum şanslı üç kişi ile birlikte.

400be441-dadf-494f-bfa8-c1f4b47b59ed

İyi bir dinlenmenin ardından bisikletleri alıp yola çıktık. Çıkarken zorlandık ama inişimiz kolay oldu. Hava sıcak, arkada kalanları beklemek için gölgelik bir yerde mola veriyoruz. Burada çeşme var, su içip serinlerken bir yandan da suları tazeliyoruz çeşmeden. Çeşmenin yanı başında dut ağacı gölgesinde toplanmış bisikletliler.

IMG_20210803_135126

Kaz dağlarının bütün yamaçları belli bir yere kadar zeytin ağaları dikilmiş. Zeytin ağaçları yamaçta seyrek dikilmiş hava alsın, birbirine gölge etmesin diye. Zeytin ağaçlarını bir poz çekiyorum.

IMG_20210803_135855

Kamp alanına gelip biraz dinleniyoruz. Akşam yemeğini erken yiyoruz. Bu akşam bisiklet yolunda belediye başkanı ile bisiklet süreceğiz. Yemekten hemen sonra yola çıktık. Edremitli bisikletçiler bize kılavuzluk edip bisiklet yolunun başladığı yere götürdü. Bisikletlerimizle meydanda beklerken bir çocuk küçük bisikletine binmiş elini havaya kaldırarak poz verdi.

IMG_20210803_201924

Küçük meydanda toplanıp resim çekilirken ben de kareye girmeyip kendim çekiyorum hepsini.

IMG_20210803_202119

Aslında biraz geç kaldık gibi, belediye başkanı gelmedi ve belediye görevlileri ile kısa bir sürüş yaptık. Belediye görevlileri ve Edremitli bisikletçiler yanımızdan ayrıldı. Kamp alanına kestirmeden gidelim, ana yolu kullanmayalım diye yamaçtaki toprak yoldan gitmeye başladık. Hava karardı, ışıklarımızı yaktık önümüzü görmek için. Zeytinliklerin arasında bağıra çağıra, sohbet eşliğinde, neşe içinde sürüyoruz tandemleri. Ara sıra kendi slogan türkümüzü söylüyoruz gecenin karanlığında.

“Ay akşamdan ışıktır Eşpedal Eşpedal, Yüküm tulum çadırdır Eşpedal Eşpedal” diye

Böyle giderken birden bire yol bitti. Kaybolduk sanki, önümüzde derin bir dere yatağı var. Herkes durup bisikletten indi. Aramızdan iki kişi yolu bulmak için keşfe çıktı. Gece zifiri karanlık, etrafta ışık yok, sadece kendi aydınlatmalarımız var. Benim aydınlatmamın bataryası bitti. Önümü diğer aydınlatmalarla görüyorum. Keşif grubu ileriye doğru gitmişti, dönmelerini bekliyoruz. Uzun bir bekleyiş oldu. İleriden köpek havlamaları gelmeye başladı. Kendi kendimize dedik ki arkadaşları köpekler sardı. Gerçi Baattin keşifte olduğundan köpeklerle baş edeceğini biliyorum. Baattin köpekleri parçalar.

Biz ileriden geri döneceklerini zannederken bir de baktık ki arkamızdan geldi keşiftekiler. Baattin bize eskiden yol varmış ama dere taşkınında köprüyü alıp götürdüğünü anlattı. Az geride dere yatağına inip tekrar yola çıkacaktık. Baattin önde bizler arkasında, tandemler elimizde yavaşça ve dikkatli dere yatağına indik. Taşlı dere yatağını geçip yola doğru sert çıkış olan yerden bisikletleri ittirerek çıkardık. Yolumuzu bulmuştuk ya, tandemlere binerek yolumuza devam ettik. Asfalt yol çıktı karşımıza, kimisi asfalt yoldan gidelim dedi. Ben de “Nasıl olsa kaybolduk düz devam edelim. Kaybolmaktan korkmayın, biraz doğada kalmayı, çetin yollardan gitmeyi  öğrenin” deyince düz gidip kaybolmayı seçtiler. Bir süre daha giderek yine karşımıza asfalt yol çıkınca bu kez biraz korku duyanlar düz devam etmeye yanaşmadılar. Asfalt yolda gidelim diye tutturunca mecburen onlara uymak durumunda kaldım. Halbuki düz olan yer daha kestirme bir yol ve gideceğimiz Zeytinli köye varacak.

Bu arada bir kaç kez lastik patlaması oldu. El birliği ile yedek lastiklerle değiştirip şişirdik. Bende büyük pompa var. O yüzden lastiği çabuk şişiriyoruz. Neyse biraz yolları karıştırsak ta girmediğimiz toprak yolun çıktığı yere gelip Zeytinli köyüne vardık. Buradan kamp alanına geldik. Bir süre dinlendik, arkadaşlar tutturdu dondurma yiyelim diye. Birlikte karar alıp sahilde dondurma yemeye gideceğiz. Gece geç olmasına rağmen tandemlere atlayıp sahile vardık. Dondurmaları alıp deniz kıyısındaki betona oturarak yalamaya başladık. Ayakları denize sallamış durumdaki arkadaşları betona oturmuş halde arkalarından çekiyorum. Hepsi de beyaz tişört giymiş. Kimisinin başında beyaz şapka var. İleride kayıklar bağlı iskele var denize doğru uzanmış. Direklerdeki lambalar parıldıyor altı tane. Beş tanesinin ışığı denize yansımış.

Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20210803_212631

Dondurmaları yedik, sahilde yürümeye başladık bir süre. Hava güzel, tam yürünecek sıcaklıkta. Ne terliyorsun ne de üşüyorsun, ayar tam. Sahilde zeytin yağı fabrikası yapılmış. Tarihi bir fabrika, tuğladan yüksek duvarı, uzun bir bacası var. Pencereleri eski, duvar üstünde üçgen çatılı bir yer yapılmış. Burada iki yanda hilal, ortada yıldız delik olarak örülmüş tuğladan. Fabrikanın duvarı çok uzun, on metrede bir sarı aydınlatma lambası alttan ışıklandırmış duvarı. Uzun baca dolu tuğladan örülmüş.

IMG_20210803_213134

Gece yürüyüşümüzü bitirip kamp alanına sorunsuzca vardık. Bu gün epey yorulduk sayılır. O yüzden hemen çadırıma girip yattım.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 43 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes 5. Gün

29 Nisan 2018 Pazar

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Tosunlar köyü – Güney şelalesi – Güney

(Resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

 

“Yuvarlanan yıldızlar içinde saçlarımız,
Boylarımız büyür usul usul;
Duyulmasın diye gürültüler uykularda
Yağmurlar yağar geceleri.”

Can Yücel

 

Öne çıkmış olan görsel, elimde Urim Baba’nın Kahvesi logolu fincan, içinde kahve, aşağıda Güney barajının göleti ve manzara.

20180429_160602_HDR

Güneşin ilk ışıkları ile uyandım tatlı uykudan. İlk işim çadırımın fermuarını açıp dışarısını çekmek. Az ileride karayolu. Gece aralıklarla gelip geçen motor gürültüleri olmasaydı daha rahat bir uyku çekerdim. Nedense insanların bir kısmı uyumuyor gece boyu.

20180429_071319_HDR

Dışarıdan kamp alanımızın resmini çekiyorum. Çadırım mavi renkte, bisikletim KUZ turuncu çantaları ile park edilmiş. Pankartımız iki ağaca bağlı, arkasında bir çadır daha var. Benim çadırımın yanında kalın gövdeli servi ağacı, sol tarafta çam ağaçları var.

20180429_071343_HDR

Ferdimen de kendi mavi çadırını ve yeşil renkli çantaları ile bisikletini çekiyor çam ağaçlarının altında.

IMG_2484

Sevgili dostum Baattin ile elçek resim çekiyorum bir poz hatıra olarak. Güneş ışıkları ikimizin de yüzüne vuruyor. Gözlerimiz kısılmış durumda.

20180429_071435

Kahvaltıyı hep birlikte elimizde olan malzemelerle yaptıktan sonra hazır dördüncüyü de bulunca cezveyi tamamen doldurup kahve pişirmeye başladım. Kahve takımları önümde, katlanır tabureye oturmuşum. Pankartımızla birlikte resmimi çekildim.

20180429_074548_HDR

Bisikletimdeki tripoda cep telefonumu zaman ayarlayıp dördümüz birlikte Suyun Kaynağına Yolculuk pankartı ile çekildik. Solda pankartın ucunda Mehmet, pankartın arkasında Ferdimen ve ben. Pankartın diğer ucunda Baattin. Mehmet ve Baattin ipi çekerek gerdiriyor pankartı.

20180429_094217_HDR

Baattin ile vedalaşıyoruz. Baattin İzmir’e dönüş yolunda, bu gün İzmir’e varır. Motorla giderse bisikletten hızlı gideceği kesin. Baattin ile ayrıldıktan sonra biz Bir süre Buldan yolunda gideceğiz. Yolumuz üstünde, benzinlikte tuvalet molası verdik. Tuvaleti arkalarda, ayrı bir bina olarak yapılmış. Dışı tamamen fayans kaplı, çatısı kiremitli. Az ilerde tanker arabaları park etmiş.

IMG_2487

Benzinlik yanında inek çiftliği var, kahverengi lekeli dana Ferdimen’e poz vermiş ağacın gölgesinde. Tarlanın sonunda inek ağılı, yanında üç katlı bir ev.

IMG_2488

Bir süre ana yoldan gittikten sonda nehri takip ettiğimizden sağa saptık. Yol sapağında sağa işaret edilmiş Yenicekent, Tripolis 4 Km. Altta ise düz olarak Buldan 9 Km mesafede olduğunu gösteriyor. Yenicekent köy girişi hemen kavşakta. Tak yapılmış, iki direk üzerinde yazan; T: C: Buldan belediyesi Yenicekent’e hoş geldiniz.

20180429_103903_HDR

Tripolis kentine kısa sürede vardık, uzaktan görünen az sayıdaki harabeleri çekiyorum.

20180429_105852_HDR

Yolumuz üzerinde olduğundan antik kente girdik. Girişte antik kentin çizilmiş topografik şehir planı

20180429_110024_HDR

Tripolis Antik Kenti; Menderes Nehri kıyısında yamaç üzerine kurulmuştur. Batıya ve kuzeye açılan vadilerle Ege’ye güneydoğusundaki Çürüksu Ovası ve vadileri ile İç Anadolu ve Akdeniz’e ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir. Kentin güneyinde Çürüksu Vadisi’nde kurulmuş olan çağdaşı Laodikeia’ya 30 km. , Hierapolis’e ise 20 km. uzaklıktadır. Kaynaklarda Tripolis’in ilk adının Apollonia olduğu daha sonra Geç Helenistik Dönem de Tripolis olarak adlandırıldığı ve ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin belgelere rastlanılmaktadır. Tripolis Lidya Şehirleri arasında yer almasına karşın Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri görünümündedir. Menderes Nehri ile Çürüksu Çayı’nın bereketlendirdiği, Çürüksu Ovası’nın büyük bir bölümüne hakim kentlerden biri olup, kuruluş biçimiyle ve şehircilik anlayışı ile yörenin en zengin kentleri arasında yer almaktadır. Tripolis’in ilk kuruluşunun Lidyalılar zamanında olmasına karşın, yüzeydeki kalıntılar üslup olarak Roma ve Bizans Dönemi mimari özelliklerini ve yapı örneklerini göstermektedir. Tripolis Antik Kenti İ.Ö. II. yy sonları ile İ.S. I. yy. ortalarında ve IV. yy. ortalarında birçok deprem ve savaşlara sahne olduğundan çok tahrip olmuştur. Kent en görkemli dönemini Roma devrinde yaşamıştır. TRİPOLİS’İN BAŞLICA YAPILARI: Tripolis Tiyatrosu: Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun inşa edilmiş, Roma mimari tarzında yapılmıştır. Tiyatro üç bölümden oluşmaktadır. -Cavea: Yarım daire şeklinde olup, üç diazoma ile bölünmüştür. Tonoz çıkışları caveanın üst kısımlarında ve yanlarda yer almaktadır. Oturma kademeleri büyük mermer taşlardan yapılmıştır. Yaklaşık 8.000 kişi alabilecek kapasitededir. -Orkestra: Cavea’nın oturma kademeleri ve malzemeleri ile tamamen toprak altındadır. -Scene (Sahne ve Sahne Binası): Sahne binasının üst yapısı iç ve dış kısımlara doğru yıkılmış harap durumdadır. Sahne binasına ait sağ ve sol istinat duvarlarının az bir kısmı yüzeyde görülmektedir. Tripolis Hamamı: Tripolis Tiyatrosu’nun 200 m. batısında bir düzlük üzerinde bulunmaktadır. Geç dönemde kenti çeviren sur duvarının dışında kalmıştır. Yapıya ait yüzeydeki kalıntılardan beş bölümü tespit etmek mümkündür. Her bölüm kendi arasında tonozlarla ve büyük nişlerle geçildiğine dair kemer izleri bulunmaktadır. Alt yapısı ve duvarlarının kesme traverten blok taşlardan, kemer ve tonozların da ise aynı malzemeyle tamamlandığı anlaşılmaktadır. Hamam, tipik Roma Hamamı geleneğinin bir örneğidir. Şehir Binası: Hamamın yaklaşık 200 m. güneyinde yer almaktadır. Üst yapısı tamamen yıkılmıştır. 40X65 m. ölçülerinde büyük bir yapıdır. Temel duvarları çok geniştir. Yapının batı duvarına bitişik sur duvarı devam etmektedir. Yapı Roma Mimari karakteri göstermektedir. Apsisli Yapı: Şehir Binası ile Tiyatro arasındadır. Dikdörtgen planlı yapının kuzey duvarının iç kısmı apsisli olduğundan bu ad verilmiştir. Yapının üst bölümü tamamen yıkılmış harap durumdadır. Kale ve Surlar: Tripolis Geç Roma ve Bizans Dönemi’nde sur ile çevrilmiştir. Eğimli arazide kurulan kentin surları yer yer burçlarla, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlarla desteklenmiştir. Tiyatroya bitişik devam eden sur, kentin kuzeyindeki en yüksek tepede kule ile birleşir. Kule hem savunmaya hem de gelecek düşman tehlikesini gözetlemeye yöneliktir. Su Yolları: Tripolis Antik Kenti her ne kadar Menderes Nehri kenarında kurulmuş olsa bile, kentin ihtiyacını karşılayacak olan gerekli su, kente 25 km. uzaklıkta bulunan şimdiki Güney İlçesi yakınındaki kaynaktan temin edilmiştir. Kaynak ile Tripolis arası dağlık ve engebeli arazi olduğundan bu güzergahta su yortusunu, tünel, künk ve kemer izlerinin kalıntıları bulunmaktadır. Nekropol: Antik Tripolis Kenti’nin doğu ve güney yamaçları Nekropol olarak kullanılmıştır.

Kültür ve Turizm Müdürlüğü

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/denizli/gezilecekyer/tripolis-antik-kenti

Aşağıda Tripolis antik kenti tarihinin yazıldığı tabelayı uzun olduğu için iki bölümde çekiyorum

1. Bölüm

20180429_110038_HDR

2. Bölüm

20180429_110048_HDR

Antik kentin girişi yok, herhangi bir gişe de yok. Serbestçe girip hızlıca resim çekerek etrafı geziyorum. İki taş duvar kalıntısı az uzakta.

20180429_110112_HDR

Büyük yapıların blok taşları düzgün yontulup duvarı örmüşler.

20180429_110527_HDR

Büyükçe bir blok taş üstünde daha küçük blok taşın üzerine kahramanımız Ferdimen çıkmış bana poz verdi. Ben de çekiyorum az uzaktan. Ferdimen sanki bir kolunu ileri uzatıp uçacakmış gibi duruyor. Arkada tepeler giderek yükselmekte ardı sıra.

20180429_110622_HDR

Tripolis antik kentinde buraları henüz kazı yapılmamış sanki. O yüzden araziyi ot kaplamış, kalıntılar ortaya çıkmamış. Bir kaç duvar kalıntısının ucu görüyor arazide.

20180429_110631_HDR

Büyükçe bir yapı olduğu anlaşılan binanın 7 sıra taşları, o da fazla değil.

20180429_110633_HDR

İçlere doğru gidince beyaz mermer sütunlu bir yol görüyorum. 7 den fazla sütun sıralı, zemin de kalın mermer döşeli.

20180429_111427_HDR

Kalın bir duvarın dibinde yazılı bir blok taş konulmuş. Yazılar çok küçük.

20180429_111436_HDR

Bisikletleri dışarıda bırakmadık, yanımızda götürüyoruz yürüyerek. Ferdimen taş döşeli yolda durmuş resim çekiyor. Yolun sağında bir kaç sütun, solunda yüksekçe bir duvar.

20180429_111448_HDR

Bir yapı, tapınak olmalı, köşesinde üç sütun, üzerinde kiriş L biçiminde. Köşedeki sütun kare, diğer iki sütun yuvarlak. Diğer sütunlar ayrı ve bağlantısı yok köşedeki üç sütunla.

20180429_111619_HDR

Başka bir sütunlu yol, buradaki sütunların başları tam, yol taş döşeli. Solda alçak bir duvar var.

20180429_111638_HDR

İçlere doğru gidince burada kazı yapıldığı ve restore çalışmalarını görüyorum. Bir binanın giriş kapısı, duvarları yüksekçe. Sadece çatısı yok.

20180429_111653_HDR

Kimi binaların kemerleri görünüyor. Kemer genişçe.

20180429_111710_HDR

Kalın, kısa kare ayaklar üzerine taş kemerlerle geçit halinde yapılmış bir yapının içinden çekiyorum. Sol tarafta ayaklar üzerinde kemer başlangıcı sağ tarafta duvara örülmüş.

20180429_111719_HDR

Kısa, kalın sütun kemeri diğer tarafa da yapılmış. İki taraf ta kemerli ve üstü kapalı bir geçit.

20180429_111721_HDR

Sütunlar sıra sıra dizilmiş yol boyu ve genişçe bir alanın kenarlarında dikili duruyor.

20180429_111728_HDR

Bu cadde hakkında yazılmış uzunca yazının resmini çekiyorum.

20180429_111746_HDR

Zeminde döşeli pişmiş toprak künklerin bir kısmı görünüyor.

20180429_111754_HDR

Antik kentin kenarındaki yola çıktık. Az ilerde sağda kazı çalışmaları devam ediyor. Sol tarafta tel örgü ile çevrelenmiş antik kent son kazılarda tel örgü dışında da kalıntılar ortaya çıkmış.

20180429_112026_HDR

Atik kentin tel örgüleri devam ediyor tepeye kadar. Biz dıştaki yolda rotamızı takip ediyoruz nehir boyu.

20180429_120629_HDR

İlerideki tepe yamacına gelince bu yamaçta kaya mezarları olduğunu zannettiğim delikler görüyorum. Biraz yumuşak kayaçlara kimi geniş, kimi dar giriş yapılmış. Hepsi aynı hizada değil, kimi yüksek, kimi alçak.

20180429_120757_HDR

Yamacın diğer tarafında da mezarlar görünüyor. Herhalde antik kentin nekropol kısmı burada yapılmış. Antik kenti gezerken nekropol (Mezarlık) görmemiştim.

20180429_121048_HDR

Antik kenti geçer geçmez vadiye girdik ve Büyük Menderes nehri bize kendini gösterdi. Gösterdi, gösterdi göstermesine ama beni şaşırtan akan suyun berrak ve temiz akmasıydı. Sevindim böyle temiz akmasına. Demek ki Denizli’den gelen Çürüksu çayındaki kirlilik Büyük Menderes nehrini kirletiyordu. Kıyılarda sazlar ve hayıtlar var.

20180429_121834_HDR

Vadiden gelen nehir dar bir yerden tertemiz akıyor. Karşı taraf kıyıları sazlık, beni olduğum tarafta Zakkum pembe çiçekler açmış.

20180429_121838_HDR

Yolu yaparken kazdıkları yerde iki farklı renkte toprak yapısı ortaya çıkmış. Alt kısım koyu gri, neredeyse siyaha yakın. Üst kısmında, 1.5 – 2 metre kalınlıkta toprak yüzeyi bej renginde.

20180429_124429_HDR

Burada üzüm bağları gözüme ilişiyor, boşluk olan yerlerde kırmızı gelincikler açmış.

20180429_125221_HDR

Nehrin karşı tarafına geçen bir köprü görünce o tarafa girdik. Ferdimen köprünün ortasında resim çekiyor. Köprü uzun, kenarları korkuluk demirleri uzayıp gitmiş. Tam ortada uzunca bir kavak göğe doğru uzamış gövdesini saran sarmaşıkla birlikte.

20180429_125224_HDR

Köprü başındaki demire tabelamızı bağlıyorum.

20180429_125520_HDR

Büyük Menderes nehri berrak ve temiz aktığını gördüğüm için şanslıyım. Yıllardır her geçişimde nehrin dibini görme şansım olmadı. Şimdi ise nehrin yatağındaki tüm çakıl taşlarını görmekteyim. Ayrıca bolca suyun akması da sevindiriyor beni. Yaptığımız turun amacına ulaşması için çabamızı sürekli göstermeliyiz. Tarımda ürünleri zehirlemeden, balıkların, kaplumbağaların, kurbağaların, yengeçlerin yüzdüğünü görmemiz gerek. Savaşımız bunlar için olmalı. İnsanlara bütün pislikleri nehre akıtmamalarını anlatmalıyız ki geleceğimize temiz bir miras bırakalım.20180429_125603_HDR

Büyük Menderes nehri ağaçların arasından usulca ve tertemiz akıp gidiyor.

20180429_125611_HDR

Dar vadi dibinden, nehrin akışına doğru, suyun kaynağına yolculuğumuz sürüyor. Vadinin yamaçları dik, Önde Ferdimen bisikleti ile gidiyor. Mehmet daha ileride.

20180429_133231_HDR

Yol bu kez karşı tarafa doğru köprü ile bağlanmış. Köprü başında durup demire tabelamızı bağlıyorum. Köprü korkuluk demirleri, KUZ, kıvrılarak akan nehir ve yamaçlar görüntüye giriyor.

20180429_133648_HDR

Karşı kıyıya geçer geçmez barajın gövdesi tüm ihtişamlığı ile karşıma çıktı. Burası vadinin en dar yeri olmalı. Baraj duvarı yüksek beton olarak milyonlarca metre küp suyu tutuyor. Önümde bir kaç ağaç ve akan nehir.

20180429_134053_HDR

Barajın gövdesinin en üst kısmına tırmandıktan sonra, barajın sağ tarafında yamaç betonla kaplanmış. Bu beton içine kocaman tüneli görünce içine girerek gölgelik ve serin yerde dinleniyoruz. Yokuşu çıkınca terledik ne de olsa. Ferdimen tünel girişine oturmuş gölgelik yerde, sağında ve solunda iki bisiklet duruyor.

20180429_135308_HDR

İlk önce Güney şelalesini görmeye gidiyoruz. Az daha tırmanış var. Baraj seviyesinden yükseklerdeyiz. Gölet geniş bir alan oluşturmuş. Üstümde çınar ağacı var, dalları resmin üstünde görünüyor birazcık. Karşıdaki yamaçta bir yol kıvrılarak yukarı doğru çıkmakta. Sanırım o yoldan gideceğiz. Yolun üstünde teras olarak bir kaç kademe daha var.

20180429_141828_HDR

Ve ağaçların arasından Güney şelalesini görüyorum yükseklerde. Su yüksekten dökülüyor ama ağaçlardan döküldüğü yeri göremiyorum.

20180429_143604_HDR

Sonunda Güney şelalesinin dibine geldik. Yüksekten, epey yüksekten, iki yerden dökülüyor. Burasının dibin görünmüyor. İkinci kademeden bir daha dağınık biçimde, bir kaç yerden yolun dibine kadar dökülüyor. Şelalenin yüksekliği 20 metre civarında. Şelalenin etrafı yeşil bitkilerle kaplı. Burası milli park olarak ilan edilmiş doğal güzellikte bir yer. Beton taş döşeli yolda Ferdimen’in bisikleti ve KUZ park etmiş durumda.

20180429_144205_HDR

Burada restoranlar var yemek yiyeceğiniz. Biz de oturup balık yiyeceğiz birinde. Bisikletim KUZ yolun kıyısında park edilmiş halde duruyor. Dik yamaç bitkilerle yemyeşil durumda

20180429_144341_HDR

Bu yamaçtaki bitkilerden yoğun olanı sarmaşık türü her tarafı kaplamış durumda. Nedeni ise yamacın her tarafından su çıkması. İki yerden su akıyor çeşme gibi.

20180429_144349_HDR

Restoranın birine oturduk. Manzara çok güzel, baraj göletini izleyerek yemek yiyeceğiz. Biraz yüksekteyiz, altımızda ağaçlar boy göstermiş, karşıdaki dağlar manzarayı tamamlıyor.

20180429_145200_HDR

Üstü kapalı bir yerde masanın birine oturduk, Alabalıkları ısmarlayıp beklemeye başladık. Dünyada en çok resim çeken garsona bizi çekmesini rica ettik. O da bizi kırmadı ve üçümüzü masada otururken çekiyor göl manzaralı olarak.

20180429_145441_HDR

Pişen balıklar gelince yanına da soğuk bira eşliğinde yiyoruz. Balığı ağlatmamak gerek değil mi? Karnımızı doyurduktan sonra bisikletlere binip kendimizi yokuş aşağı saldık. Yemekten sonra kahve içmemiz gerek. Göl manzaralı bir yer seçerek duruyoruz. Kahve takımlarını çıkararak kahve pişirmeye başladım. Ferdimen Mehmet ile beni arkadan göl manzaralı olarak çekiyor benim telefonumla.

20180429_160502_HDR

Kahve pişiyor, logolu fincanımı elimi uzatarak gölü çekiyorum. Fincanın içinde köpüklü kahve, baraj gölü ve karşıda tepeler olarak manzarayı oluşturuyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20180429_160602_HDR

İnişte göletin karşı kıyısını ve tepeleri çekiyorum. Baraj gövdesi üzerinde yol var ve devamında yokuş başlıyor.

20180429_162709_HDR

Tam karşımda koca bir dağ gölet yüzünden tepeye dönüşmüş. Kayalıktan oluşan dağ girintili, çıkıntılı ve az olarak bitki görünüyor. Dağın yansıması gölete vurmuş. Hafif esen rüzgarın titrettiği su yüzeyinde yansıma net değil.

20180429_162715_HDR

Baraj gövdesinin üzerine geldik, tam ortasından göl yüzeyini dar olan vadiyi çekiyorum. Göl dar ve uzun bir vadidedir. Göldeki su seviyesi tamamen dolu.

Su yüzey alanı: 2.80 km2

Toplan su hacmi: 84.27 hm3

20180429_163206_HDR

Baraj altındaki elektrik santralını ve kanallara ayrılmış beton yapıları çekiyorum. Buradan Büyük Menderes havzasını sulamak için su kanallara ayrılıyor. Santralın kurulu gücü 28.72 MVA dır.

20180429_163219_HDR

Baraj duvarına nehre atılan plastik atıklar su yüzeyinde birikmekte. Bu da barajın yukarılarında insanlar nehri kirletmekte olduğunu gösteriyor.

20180429_163326_HDR

Düzlük bitince sert yokuşlar başladı, hem de ne sert. Zig – zag sürerek çıkarken Ferdimen Mehmet’i bisiklet üzerinde arkasında gölet manzaralı çekiyor.

IMG_2610

Yavaş ve emin pedallarla çıkıyoruz. Bazen durup nefesi azaltırken geriye dönüp çıktığımız yolu ve baraj göletini çekiyorum. Epey çıkmışız demek ki. Ve hala çıkmamız gereken yokuşlar var.

20180429_165804_HDR

Ağır ağır çıkarken Mehmet ve Ferdimen’i direkler üzerinde kiremit döşeli çatısı olan, üç tarafı bir metre duvar örülü, üzeri yeşil gölgelikli bir yapıda koltuklarda otururken görüyorum. Bisikletlerini park etmişler, koltuklarda gel keyfim gel beni bekliyorlar. Yapının ön kısmı açık, zemini beton kaplı. Burada kamp yapılabilir.

20180429_172202_HDR

Ben de biraz dinlenip nefesim normale dönmesiyle tekrar kıvrılarak yukarı giden yola çıktım. Etrafta çam ağaçları var.

20180429_173054_HDR

Rakım yüksek olsa da buralarda zeytin ağaçlarını görünce durup resmini çekiyorum Demek ki Akdeniz havası buralara kadar geliyor.

20180429_174051_HDR

Eğim o kadar çok ki arada durup dinlemeden yol alamıyorum. Gidonumda takılı iki tüy ve dönemeç olan önündeki yokuş nereye çıkıyor bilmiyorum. Ne zaman bitecek bu yokuş, artık bitsin gayri.

20180429_180149_HDR

Yokuşu çıkarken üzerimi çıkarıyorum ki terim atletimi sırılsıklam yapmasın. Üzerim güneş ışınlarına maruz kalınca kıpkırmızı olmuş durumda. Ferdimen beni çıkarken resmediyor bir an için.

IMG_2615

Yokuşu çıkarken bir çeşme karşıma çıkıyor. Tamamen betondan yapılıp, beyaz badana ile boyanmış. Aynasına yeşil sprey boya ile İsmail yazmış birisi. Yalak kısmına da 93/1 devre yazmış askerin birisi. Çeşmeden su az akıyor. Suları dolduracak kadar değil. Arkası tamamen yeşillik olarak kaplamış ağaçlar.

20180429_181105_HDR

Bahçenin girişinde 50 X 80 cm boyutlarında içi oyuk taş dibek konulmuş. Yanına SATIK ARZİ olarak yazılmış. Yanında demir bir direk ve uzun bir demirle bahçe girişi 6 tahta dağınık biçimde konularak kapatılmış. Hemen dibinde incir ağacı ve bahçe içinde zeytin  ve nar ağaçları görünüyor.

20180429_181728_HDR

İncir ağacına tabeladan bir tahta konulmuş. Tahtaya kırmızı boya ile “İncir yemek selbes. Marangoz Orhan” yazılmış. Maalesef incir mevsimi olmadığı için yiyemiyoruz.

20180429_181806_HDR

Sonunda Güney kasabası göründü. Yamaçta kurulu olan kasabanın evleri fazla yüksek değil. Biraz daha yokuş çıkacağız demek ki.

20180429_183333_HDR

Kasabaya giriş yaptık, yolda kazı çalışmaları yapıldığı için cadde tamamen toprak. Ferdimen beni yokuşu çıkarken çekiyor arkamdan.

IMG_2628

Yokuşu çıkarken bir çeşme görünce duruyorum çeşmenin başında. İki tane geniş borudan su akıyor. Çeşmenin duvarı kayrak taşı ile kaplanmış. Beyaz bir mermer üzerinde “Kocapınar 1950 Belediye” yazılmış. Su iki bölmeli yalağın içine akıyor. Her olasılığa karşı sularımı dolduruyorum çeşmeden.

20180429_183650_HDR

Kasabanın merkezine geldik. Bisikletleri kahvenin birisinin önünde park ettik. Karşıda bir dükkanda yazılanları görünce dükkan tabelasını yakından çekiyorum. Tabelanın üstünde 34 Nolu sokak (TN. 4) tabelası sokağı belirtmiş. 4 B dükkan numarası. Dükkan tabelasında yazan ise; “Özen kundura tamircisi, O ŞİMDİ UZAKLARDa Ömer Kanlı

20180429_191430_HDR

İşin ilginç yanı dükkanda yazılı kartondan tabelalar. Büyük küçük harf karışık olarak şunlar yazılı;

AYAKKABI

TAMİRİ YAPILIR

HER RENK AYAKKABI

BoyanıR HeRkesin

istedigi paRaya

TamiR yapıLIR

(Nedense R harflerini hep büyük harf olarak yazmış kunduracı Ömer usta)

20180429_191434_HDR

Daha aşağıda;

AYAKabı

TamiRi GaRanTİ

YAPILIR

20180429_191438_HDR

Dükkanın başka bir yerinde de üç kartona şunlar yazılmış;

1. Karton

AYAKKABI

BOYANIR

İki yazı yazıcı ile düzgün yazılmış. İki yazı arasına;

Cila ile De

Boyanır

Cila ile De olur

yazılmış.

Daha küçük bir kartona;

Kaveye

gittim

Geliyorum

Bekle

Yazılmış.

3, Kartona görünen kısmı kadarıyla;

KKabı

boyanır

miRyaPILIR

Sağ üst köşede;

1 TL DİR

20180429_191450_HDR

Bu ilginç ayakkabı tamirci dükkanında yazılanları çekmemin sebebi ilginç yazılar ve en önemlisi de şu; Herkesin istediği paraya tamir yapılır yazması. Demek ki bu kasabada fakir çok ve yeni ayakkabı almasını bırak tamiri bile yaptıracak gücü yok.

Kasabanı meydanında kazı çalışmaları var. Kanalizasyon boruları döşeniyor. Yaklaşık 1.5 metre genişliğinde beton boru ve çalışma yapan traktör kepçe ve kamyonlar meydanda.

20180429_192414_HDR

Üzerinde iki kat ev olan kahvenin önünde bisikletlerimiz park halinde. Sonradan burasının belediyenin oteli olduğunu öğrendik.

IMG_2635

Akşam olmak üzere, karşıdaki belediye binasına giderek kalacak yer konusunda görüştük görevlilerle. Bu görüşmeyi daha çok istihbarat şefimiz Mehmet Aydın yapıyor. Ne de olsa Asker emeklisi. Bu konularda çok yetenekli olduğu kesin. Bisikletlerimiz Belediye önünde park halinde. Zafer kazanmış komutan edasıyla Mehmet belediyeden çıkmış bisikletini alarak bize doğru gelmekte. Belediyenin otelinde kalacağımızı Mehmet müjdeliyor bize.

20180429_192421_HDR

Kalacağımız otel deminki kahvenin üzerinde, bisikletleri otele götürüp görevliden anahtarı aldık. Çantaları odaya taşıdıktan sonra dışarı çıkıp pazar için tezgahını kurmuş bir pazarcıyı Ferdimen çekiyor. Tezgahın başında köylü, kafasında kasketi ile arkasındaki kasaya bir elini dayamış şekilde duruyor. Kasalarda domates, salatalık var, önündeki tezgahın üzeri kırmızı bir örtü ile örtülmüş. Herhalde pazar yarın kurulacak gibi.

IMG_2636

Ferdimen tezgahı çektikten sonra ben de hem Ferdimen’i hem de tezgahı olduğu gibi çekiyorum. Kırmızı örtülü tezgahın yanında patates serilmiş.

20180429_193235_HDR

Kahvenin bahçesinde çok basınçlı su akan bir çeşme var. Yalağın içi ve biraz yukarısı yosun tutmuş. Çeşmeden su basınçlı akarken arkada T borudan normal akan su var. Bu çeşmedeki su daha güzel olduğunu belirtiyor kahvedekiler. Daha önce çeşmeden doldurduğum suları dökerek buradaki çeşmeden dolduruyorum. Yukarıda bir halkaya bağlı uzun zincir çeşmeye kadar gelmiş. Ucunda da krom bir tas bağlı. Maalesef çeşmelerde olağan bir durum bardağı zincirle koruma altına almak. Bu ahlaksızlık ne zaman bitecek belli değil. Yalağın yanında iki saksı ve bir tahta kahve sandalyesi duruyor.

IMG_2638

Otelin odasına çıkıp odadaki yataklara yerleşiyoruz. Otelde çeşmelerden su akmıyor, tuvaleti bozuk işler durumda değil. Artık suyu aşağıdaki çeşmeden alacağız. İstihbarat şefimiz Mehmet yakınlarda hamam olduğunu öğreniyor. Havlumuzu, su donları ve temiz eşyaları alıp hamama giderek bir güzel yıkanıp keselendik. Sıcak su bizi kendimize getirip tüm yorgunluğu alıp hafifliyoruz. Terli çamaşırları bir sabun su ile yıkayıp pakladık. Temiz ve kuru elbiseleri giyip otele döndük odamıza. Odanın içine ip gererek çamaşırları astık kuruması için. Ferdimen beni eşyalarımı çıkarırken yatağın ucunda çekiyor. Odanın içinde üçten fazla yatak var.

IMG_2639

Akşam yemeğini yapmıyoruz çünkü istihbarat şefimiz yaptığı araştırmalarda yakınlarda ızgara salonu buluyor ve bizi oraya götürdü. Burada kelle paça çorbası, acı biber, sarımsaklı sirke ve bol limon ile karnımızı doyurduk. Ferdimen Mehmet ile beni masada boş çorba kaseleri ile çekiyor.

IMG_2640

Karnımızı doyurduktan sonra çayları da içerek bir süre daha lokantada oturduk. Fazla geç olmadan otele giderek odamıza çekildik. Bisikletleri otel içindeki koridora kilitledik bu ara. Telefonları ve şarj edilecek cihazları prize takıp şarj ediyoruz.  Sonrasında yatağa yatıp uyku moduna geçtik. Bu gün her ne kadar az yol yapsak ta Güney barajından sonra sert yokuş bizi çok yordu. Yaklaşık 600 metre tırmandık sayılır. 148 metreden 753 metre rakıma çıktık. Fazla zorlamaya gerek yok. Nerde tırak orda bırak.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 40 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

İki Sade Bir Ortaca Festivali 3. Gün

22 Ekim 2017 Pazar

Dalyan – İztuzu Tekne Turu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Gözlerine bakarken,

güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma.

bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde,

kayboluyorum…

Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,

Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

 

sırrını her gün bir parça veren.

fakat hiç bir zaman;

büsbütün teslim olmayacak olan…”

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, İztuzu kumsalında denize girinti yapmış ortası delik kayalık.

Sabah erkenden kalkıp dün su pınarında, kaynağından aldığım su ile kahvemi içiyorum. Yanımda şanslı olanlar da kahvesini içiyor. Kahvenin tadı bir başka oluyor kaynaktan alıp pişirdiğim su ile. Sürekli kahve pişiriyorum ve sürekli kahve değirmeni ile kahve çekiyoruz. Kahveyi de sevgili Doktorumuz Mete çekiyor. Kahveyi çekerken de ayakta dolaşırken bu işi yapıyor. Bir ara Doktor Mete’ye baktım ve sordum; “Ne yapıyorsun?” diye. O da farkında değil cevap verdi; “Kahve çekiyorum ya.” “Peki eline bak bakalım nereye çekiyorsun” dedim. Mete kahvenin öğütülen alt kısmını yere düşürmüş, diğer yarısı elinde toprağa kahve ekiyor. Neyse ki dik düşmüş hazneden fazla kahve yere dökülmemiş. Bu duruma hep beraber kahkahaları bastık. Güne böylece başlamış oluk neşe ve kahkaha ile. Bu gün kahvaltıyı kamp alanında yapıyoruz. Bisiklet sürmeyeceğiz, tekne turu var. Yanımıza su donları ve havluları alıp teknelerin kalktığı yere doğru yürümeye başladık. Eşpedal üyeleri tren misali birbirlerine tutunarak yürüyor kayıklara doğru.

Güneşin ilk ışıkları kayalık Kaunos dağının tepesine vuruyor. Dağ kanalın karşı kıyısında.

Belli sayıda teknelere biniyoruz. Eşpedal üyeleri bir tekneye biniyor sadece. Bir arada olmalıyız ve birbirimizi tanıyoruz, birlikte hareket ediyoruz. Tekneye biner binmez gözüme tavla ilişti. Hemen alıp yere oturdum ve Hakan Sevin’i oyuna davet ettim. Kaçacak yeri yok ki, haliyle karşıma oturdu. Başladık oynamaya, zarlar atıldı, pullar oynadı yerinden. Kapılar alındı, pullar kırıldı. Kıyasıya, çekişmeli bir oyun oynanıyor. Şanslı olan kazanacak. Hakan Sevin ile tavlayı yerde oynarken bizi Seferi Keskin çekiyor. Bizi bir tek Baattin izliyor, o da meraklı tavlaya. Teknenin yanlarında oturma yerinde Eşpedal üyeleri oturuyor.

Durum benim için vahim, çok açık oynadığımdan Hakan beni sürekli kırıyor. İnsan hiç arkadaşını kırar mı? Vicdansız Hakan’da acıma yok ki! Kırdı geçirdi sürekli. Üç pulum onun sahasında ve pullarımın çoğu da dışarıda. Hakan da kendi pullarını üst üste dört ve yanında dokuz pulu dizmiş minare boyu. Bu büyük bir beceri ve ustalık isteyen bir durum. Açık vermeden, kaçak oynayıp bir de şanslı olarak istediği zarı gelince mars oluyorum haliyle.  Ama biraz şans olsaydı çok fena dağıtmıştım Hakan’ı ama zarlar ondan yanaydı. Böylece yenildim ve tavlayı koltuğumun altına almak zorunda kaldım. Kader, ne yaparsın, elbet bunun rövanşı olacak.

Teknede Eşpedaldan  olmayan bir kaç kişi daha var. Onlar da tekneyi süren kaptan gibi sessizler. Kaptan pek yüksek olmayan köşkünde sürekli etrafına bakıyor ve gideceği rotadan çıkmamaya çalışıyor. Dalyan kanalından sonra geniş bir alana çıktık. Burası sazlıklardan kocaman adacıklardan oluşmuş. Sadece kanaldan gelen sular denize doğru kendine genişçe bir akış kanalı oluşturmuş. Tekneler de bu geniş kanallardan gidiyor.

Tekne bir sağa, bir sola devamlı dönerek sazlık alandan çıkıyor ve İztuzu kumsalına gelmeden geniş bir alana çıktık.

Geniş alanda kumsalın olduğu yerdeki iskeleye gidiyoruz. Önümüzdeki tekneyi çekiyorum bir poz. Teknenin arkasında Türk bayrağı dalgalanıyor.

Tekne iskeleye yanaştı, bizler indik karaya. İztuzu geniş ve uzun bir kumsal. Sağ tarafımı çekiyorum Solda deniz, kayalıklı bir ada, daha uzaklarda yüksek bir dağ görünüyor. Kumsalda bezden çardaklar yapılmış.

Burası da sol taraf. Kumsal burada daha uzun ve dağlar epey uzakta. İlk gün bu dağların ardına gitmiştik.

Rüzgar pek esmiyor, deniz sakin. Sadece dip dalgaları kumsalı yalıyor köpürerek.

Dijital zom yaparak adayı yakınlaştırıyorum. Tepesinde bir deniz feneri yapılmış. Tepenin alt solunda kayalıkta kocaman bir delik var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçtim.

Hepimiz su donlarımızı giyip denize girmeye hazırlanıyoruz. Kumlar çok güzel ve incecik, en ufak taş bile yok.

İztuzu kumsalı deniz kaplumbağalarının (Caretta Caretta) yumurtlama alanı. Her yıl Mayıs aylarında deniz kaplumbağaları buraya gelip çiftleşiyorlar. Sonrasında kumu kazıyıp yumurtalarını bırakarak gidiyorlar. Burada çevrecilerin bireysel çabaları ile yumurta bırakılan yerler işaretlenip bir direk dikiyorlar başlarına. İnsanların buralara yaklaşmasına izin vermiyorlar. Yumurtadan çıkan binlerce yavru gece boyu büyük bir mücadele ile denize ulaşmaya çalışıyorlar. Başaranlar soylarını devam ettirmek için tekrar buralara gelip yumurtalarını bırakacaklar. Geçmiş yıllarda buraya otel yapmayı planlamışlar ve çevrecilerin büyük protestoları sayesinde geri adım atılarak bu doğal güzelliği kurtarmışlar. Aslında bizler buraya gelmekle büyük hata yapıyoruz. Dalyan kanalından itibaren sazlık alan ve bu kumsala insanların girmesi önlenmelidir. Her şeyi ile doğal olarak bırakılmalı. Kimse denize girmemeli, denizden gelen tekneleri de yanaştırmamalı. Turizm ayağına giderek kirlenecek doğal üreme yerleri. Sazlıklarda kuşlar, kumsalda deniz kaplumbağaları insan yüzü görmemeli.

Denizin tadını çıkarıyoruz birlikte. Herkes suyun içinde yüzüyor.

Deniz sefamızı bitirip karaya çıkıyoruz carettalar gibi. Ben, Hakan ve Mete.

Sadece bir farkımız var; yumurta bırakmak için değil. Koluma görme engelli Özgür’ü alıp teknelerin olduğu iskeleye giderken Sevgi bizi çekiyor bir poz.

Teknelere binip geri dönüşe geçtik. Sazlıkların arasından dolanarak giden önümdeki iki tekneyi çekiyorum. Karşıda yüksek bir dağ tüm heybetiyle görünüyor.

Tekne fazla süratli gitmeden suları yara yara gidiyor. Teknenin burnu suları yararken karıştırıp duruyor girdap örneği.

Arkamızdan gelenler de var, tekne konvoyu oluşturduk. İki tekne sazlıkların arasından bizi takip ediyor.

Teknelerde can simitleri asılmış, rengi de turuncu. Can simidinin orta deliğinden arkadan gelen teknenin bir kısmı görüntüye giriyor.

Teknenin yanlarında oturma yerlerinde oturuyoruz. Ben, Suat, Baattin ve Doktor Mete yan yanayız.

Karşımızda da çoğu görme engelli arkadaşlar oturmakta. Pınar, Berktuğ ve Gündüz.

Böyle tembel tembel otururken aklıma birlikte türkü söyleyelim fikri  geldi. Karşılıklı koro halinde atışmalı olsun. Buna en uygun türkü de “Bilmem şu feleğin bende nesi var” Her satırını bir taraf söyleyecek, tekrarını karşı taraf söyleyecek. Hakan Sevin ile beraber cep telefonumda kayıtlı şarkı sözlerini açıp söylemeye başladık avazımız çıktığı kadar. Sağ olsun sevgili Sevgi de bizi cep telefonu ile videoya kayıt etmiş.

Teknede koro halinde “Bilmem Şu Feleğin Bende Nesi Var” türküsünü karşılıklı iki grup koro halinde söylediğimiz video aşağıda. İyi seyirler

Bu da youtube deki video

Biz türküyü söyledikçe diğer tekneler bize gıpta ile bakıyorlardı. Teknenin ismi ilginç; “Negündü” Teknedekiler bize el sallıyor.

Doktorumuz Mete Güney’in elinden çekilen elçek resim. Mete teknenin içindekiler, kaptanı ve bizi takip eden diğer tekneleri çekiyor.

Dalyan kanalına geldik ve teknenin kaptanı kıyıya yaklaşırken sadece onu çekiyorum çaktırmadan. Kaptan bana bakmıyor yapacağı manevrayı yaparak tekneyi iskeleye yanaştırmakla meşgul.

Karaya çıkıp çadırların olduğu yere geldik. Öğle yemeği yendi ve bu günkü programa göre Sultanbeyli kaplıcalarına gidilecek. Gitmek isteyenler bisikletine bindiler ve kamptan ayrılırken festivalin pankartlarını gördüm. Bunları belgelemek gerek diyerek ilkinin resmini çekiyorum. Pankartta bisiklete binen bisikletçilerin resminin yanında “Hürpedal Ortaca bisiklet festivali 11 – 14 Mayıs 2017” yazılmış yeşil zemin üzerine.

Başka bir pankartta “3. Hürpedal Ortaca bisiklet Festivali’ne hoş geldiniz” yazısı yazılmış Pankart beyaz renkte.

Başka bir pankartta “Dalyan Hürpedal camping. Soran olursa kamp yapıyor dersiniz” yazısı var. Pankart siyah renkte. Pankartın solunda pembe çiçeklerle süslenmiş iki bisiklet var. Biri tamamen mavi, diğeri beyaz renge boyanmış.

Başka bir bisiklet girişte tel çite asılmış. Rengi beyaz, pembe çiçeklerle süslenmiş. Küçük bir tabelada “#DalyanHürpedalCamping” yazılmış. Beni ve Eşpedal grubunu davet eden sevgili Sevgi Kırak ile bizleri davet ettiği için teşekkür edip vedalaştık.

Eşpedal grubu da festivali sonlandırdı. Çadırları söküp eşyaları toparladık. Bu gün bisikletim KUZ sakin durdu hiç hareket etmeden. Ben ve Mete bisikletlerin tekerleklerini söküp arabanın arka koltuğu yatırılmış şekilde yan olarak yükledik. Arabalara binip Köyceğiz’e geldik. Vedalaşıp ayrılmadan önce birer dondurma yiyelim dedik. Köyceğiz de nefis dondurma yapan dondurmacıdan meyveli dondurmaları külaha dizdirdik. Renkli çiçeklerle süslenmiş küçük havuzla birlikte resmini çekiyor Mete dondurma külahı ile. Külahta; krem, beyaz ,sarı ve mor renkte meyveli dondurma var üst üste. Sardunya çiçekleri kırmızı ve pembe açmış. Yeşil yapraklar arasından maviye boyalı havuz ağzına kadar su dolu. Ortasından su akıyor havuzun içinde kendiliğinden. Bu su artezyen suyu, Köyceğiz de her yerden sular fışkırıyor kendiliğinden.

Havuzun başında Baattin elinde dondurma külahı ile poz veriyor Mete’ye.

Dondurmaları yalayıp bitirdik. Havuzdaki artezyen suyundan da birer bardak su içerek tadına vardık dondurmaların. Yakında olan Köyceğiz gölünün kıyısına gelip bir hatıra resmi çektik kordonda göl manzaralı. Soldan sağa; Berktuğ, Pınar, Hakan, Ben, Özgür, Mete, Baattin ve Suat. Gündüz önde, yere çömelmiş durumda.

Eşpedaldaki arkadaşlarla vedalaşıyoruz. En son olarak Hakan Sevin ile vedalaştık. Bizleri ağırladığı için teşekkürlerimizin en yükseğini bildirdik Mete ile. Arabamıza binip yola koyulduk. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuktan sonra İzmir’e vardık. Mete sağ olsun eve kadar bıraktı beni.

Böylece güzel bir festivalin sonuna geldik. Yeni dostlar edindim, yeni hikayeleri hazine torbalarıma doldurdum. Bazen ilham perileri geldi, kaybolmadan tutup dolmak bilmeyen hazine çantama özenle yerleştirdim ki ilerde gerektiğinde kullanayım diye.

Bu gün tekne ile yaptığımız yol yaklaşık 16.82 Deniz Mili civarı.

Aşağıda tekne ile yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

 

 

 

 

 

 

İki Sade Bir Ortaca Festivali 2. Gün

21 Ekim 2017 Cumartesi

Hürpedal Bisiklet Festivali 2. Gün Dalyan – Yuvarlakçay

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır)

 

“Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,

belini sarmayalı,

gözünün içinde durmayalı,

aklının aydınlığına sorular sorular sormayalı,

dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni

                   bir şehirde bir kadın.

Aynı, daldaydık, aynı daldaydık

Aynı daldan düştük ayrıldık.

Aramızda yüz yıllık zaman,

                         yol yüzyıllık.”

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, Sığla ormanında sık ağaç gövdeleri, parlayan Güneş ışıkları

Güzel bir güne daha uyanıyorum, sonbaharın ılık sabahında kahvaltımızı yapmak için yola çıktık. Kahvaltı yeri her sabah olduğu gibi sığla ormanı içinde. Eşpedal ile yolda bisiklet sürerken.

Gündüz pilot, eşpedalı Berktuğ tandem kullanıyorlar. Liderimiz Hakan ve ben kareye giriyoruz. Resmi çeken Süleyman Seniz.

Kahvaltı yapacağımız yere geldik Sıraya girip kahvaltılık tabaklarını alıp masalara oturduk. Eşpedal üyeleri ile birlikte kahvaltıyı güle oynaya yiyoruz.  Masada 10 kişi varız. En önde Doktorumuz Mete, En arkada liderimiz Hakan bana poz veriyor. Yanımızda ismini hatırladıklarımdan Berktuğ, Baattin, Şevket ve Elif Öğretmen var.

Çay bol olunca biten çayları almaya giden Gündüz ve eşpedalı Berktuğ çayları almışlar masalara doğru giderken çekiliyorlar resmi. Gündüz’ün başında kenarlı şapkası kovboy gibi giymiş. Bir de güneş gözlükleri ile sanki artiz. Gündüz’ün elinde iki bardak çay plastik bardağında taşıyor. Gündüz’ün koluna da Bertuğ takılmış.

Baattin ve eşpedalı Furkan yan yana oturmuş masada. Üzerlerinde kırmızı forma.

Kahvaltıyı bitirip bisikletlerin başına gidip elimize aldık, Hareket zamanını bekliyoruz. Bu arada tandem bisikleti deniyorum, Eşpedal olarak yanıma Pınar Öğretmeni aldım. Kendisi az kilolu olduğundan daha rahat kontrol edebilirim dedim. Ne de olsa ilk defa tandem kullanıyorum ve arkamda birisi var. Korkum ona zarar gelmesi. Aslında onlar korkmadan arkamıza biniyorlar bize güvenip. Bir kaç tur atıyorum Pınar ile birlikte. Gayet kolaymış ve ağır yüklü bisiklet kullanmaya alışığım. Kontrolü kısa sürede öğrendim, bundan sonra tandem sürebilirim. Bu cesaret bana geldi. (7 Ay sonra buralarda Eşpedal ile tandem kullandım festival boyunca. Yardımcı pilotum Nevin Garip İle beraber sürdük.) Hareket zamanını bekleyen yüzlerce bisikletçi yola çıkmaya hazır.

Ana yoldan değil de ara yollardan gidiyoruz, bir süre sonra toprak yola girdik. Geridekileri beklemek için sık sık durup bekliyoruz ormanın içinde.

Ormanın içinde akan bir çay görüyorum. Su berrak ve temiz, buralarda her yerden su fışkırıyor resmen.

Kaybolanları, geride kalanları çayın köprüsünde bekliyoruz. Beklerken de kimisi ayakkabılarını çıkarıp pistonları soğutuyor çayın serin sularında. Çayı karşıya geçmek için tahta köprü yapmışlar.

Ana yola çıktık sığla ormanından, jandarma trafik bizim için yolu kapattı. Yol boş olarak ters yönden bir süre kavşağa kadar gittik. Kavşaktan köy yoluna saptık ve Beyobası köyünde çay molası veriyor grup. Biz de takılıyoruz köyde. Çay içerek arkadaşlarla sohbet ediyoruz ayakta. Elimde çay bardağı, Mete, Baattin, Şevket ve Özer yanımda. Tam da tabelada yazdığı gibi Beyobası mahalle muhtarlığı önündeyiz. Köyler artık mahalle deniyor resmi dilde.

Biraz zorlu bir yoldan yokuş çıkarak Yuvarlakçay’a vardık. Burası meşhur bir yer ve çok gelen var. O yüzden bir çok restoran, piknik yeri, işletme açılmış açıkgözler tarafından. En güzel yerleri de kapmışlar. Çaydan berrak ve yeşilimtırak bir renkte su akıyor. Zaten berrak su akması insanları buraya çekmeye yetiyor. Haliyle gelenlerin hepsi arabası ile geliyorlar. Yiyip içip çöplerini etrafa bırakarak geri dönüyorlar. İşletmeler de burayı temiz tutmak için sürekli temiz ve bakımlı tutuyorlar. Çevre düzenlemesi güzel, tahta çitlerle sınırlar belirlenmiş çayın kenarında. Karşı tarafa geçmek için demir destekli tahta köprüler yapılmış.

İnsanların çaya rahatça girebilmeleri ve daha çok su alanına sahip olmak için bentler yapılmış. İşte o bentlerden birisi karşımda. Taş ve odun parçalarınla destek yapılarak 1.5 metre yüksekliğinde  bir duvar çekilmiş boydan boya. Çayda akan su bu bendin üzerinden akarak beyaz köpükler oluşturmuş. Öğle yemeğini burada, çayın kenarındaki çardaklarda yiyoruz.

Yemeği yedikten sonra sıra geldi yüzmeye.  Doktor Mete’ye beni çekmesini söylüyorum. Kolayca çıkılabilen çınar ağacının kalın dalına çıktım. Sudan 3 metre yüksekteyim.

Mete beni aşağı atlarken çekiyor. Ayaklarım hala dalda.

Sonrasında buz gibi suya dalıp çıkıyorum. Koca bir havuzun içindeyim.

Kollarımı açıp Mete’ye poz veriyorum. Su harika ve serin, beni kendime getiriyor.

Yuvarlakçay da bir süre zaman geçirdik, Yemeğimizi yedik, kimimiz bu gibi çayın sularına attı kendini, kimi seyretti. Kimi çardakta oturup dinlendi. Herkes kendine göre takıldı demek daha doğru olur. Daha önce buraya değil de kimselerin olmadığı yere, daha yukarılara gitmiştim Hakan Sevin ve Cem Tabanlı ile. Daha geçen hafta buradaydık. İşletmelerin olduğu yerleri görmemiştim. Burası çok güzel, bakımlı ve temiz ama bana göre pek kalabalık.

Dönüş yolu değişik yerden yapıyoruz. Sadece iniş ve kısa sürede ana yola geldik bile. Ana yoldan karşıya geçtik, hemen sığla ormanının içinde yol almaya başladık. Burada yol toprak. Önümde giden bisikletliler.

Toprak yola girince haliyle lastikler de patlıyor. Lastiği patlamış bir kişi lastiğini söküp yamamaya uğraşıyor. Yanında da birisi ona yardım ediyor. Herhangi bir yardıma gereksinim var mı diye soruyorum. Onlar da hallediyoruz deyince yoluma devam ediyorum.

Sığla ormanında giderken birden bire Köyceğiz göl kıyısına vardık. Karşı kıyı çok uzakta. Göl rüzgar olmadığı için çarşaf gibi. Karşıda dağlar, eteklerinde köyler görünüyor.

Göl ormanla bütünleşmiş sanki. Orman bitiyor, göl başlıyor birden bire.

Göl kıyısında resimler göl manzaralı, Mete çekiyor cep telefonu ile. İlk resimde Baattin, Berktuğ, Suat  ve Pınar poz veriyor.

Resim çekildiğini gören kareye girince 8 kişi olduk ben de dahil.

Bizi gören çoğaldı ve 17 kişi olduk.

Olay gittikçe çığırından çıkınca topluca resim çekiliyoruz tüm katılımcılarla birlikte. Arkamızda iki çam ağacı ve göl manzaralı. Önde yerde bir tandem bisiklet yatırılmış.

Etrafta resim çeken Hakan elinde cep telefonuyla birlikte onu çekiyorum bir poz. Yanında da Doktor Mete ve sağda Furkan tek başına duruyor.

Orman içinde tekrar yol almaya başladık. Ağaçların dalları yolu tamamen kaplamış. Yol gölgelik, güneş ışıkları çok az vuruyor asfalta.

Küçük bir derenin üzerinden tek bisikletçini geçebileceği darlıkta demir bir köprüden geçiyoruz. Her geçeni çeken festivallerin gönüllü fotoğrafçısı Mustafa benim cep telefonumla çekiyor. ben köprüden geçerken.

Festivalde görevli arkadaşlar yolda kaybolmayalım diye yol ayrımlarında durup bizleri doğru yola yönlendiriyorlar. Sığla ormanında kaybolmadan ilerlemek olası değil. Bilmeyenler kaybolma olasılığı yüksek.

Orman yolu sık ağaçlarla kaplı ve yol düz değil. Önüm görünmüyor, sadece önde giden bisikletçiyi takip ediyorum.

Sık ormanın içinde Güneşi çok az görebiliyorum. Bazen Güneş seyrek ağaçların arasından kendini gösteriyor. O da parlak ışıklarını vuruyor yüzüme. Sanki ihtiyacımız olan Güneşi az gördüğümüzden dolayı kendini gösterince fazlası ile ışıklarını fışkırıyor üstüme. Bu resim sarmaşıklarla kaplı sığla ağaçlarının gövdeleri arasında parlak Güneş ışıkları ile öne çıkmış resim olarak seçiyorum.

Kimi sığla ağacının gövdesi kabukları sıyrılmış. Sığla yağı elde ediliyor sanırım sızan suyundan. Nasıl elde edilir bilmiyorum ama böyle topladıkları kesin.

Yine bir yol ayrımında görevli arkadaş sola gideceğimizi belirtiyor.

Ormanın içinden çıktık ama sanki hala ormanın içindeymişiz gibi. Asfalt yolda ilerliyorum, önümde bir kaç kişi gidiyor.

Akşam üzeri, herkes bir an önce kamp alanına varmak için var gücü ile pedala basıyor. Benim acelem yok, sakince kendi tempomda pedal basıyorum. Bir yere yetişme gibi bir telaşım da yok. Zaten akşama varacağım. Etrafı izliyorum, daha önce buradan geçmiştim bisikletle ve Tepearası köyü yakınlarında bir su kaynağı olduğunu bildiğimden kaçırmak istemiyorum. Biraz da bu kaynaktan su almak için yavaş gidiyorum. Tam neresi olduğunu kestirmeye çalışırken yeri buluyorum. Yolun hemen sağında bir yere girince beton kanal içinde akan suyu gördüm. Daha önce burada mola verip bu kanalın içine yatmıştım boydan boya.

Su pınarı Sığla ağacının kökleri arasından çıkıyor yer yüzüne. Saf, berrak, süzülmüş kaynak suyunun tadı da çok güzel. Daha önce tattığım bu kaynak suyundan şişelerimin hepsini dolduruyorum. Ben buraya girince üç kişi bir yere oturmuş çilingir sofrasında şarap içiyorlardı. Beni de davet ettiler şaraba ama ilk önce sularımı doldurdum. Şişeleri yerine koyduktan sonra aralarına katıldım. Bisikletimin sele demirine takılı olan krom tasımı uzatıyorum şarap şişesine. Saki de dolduruyor tasımı toprak dolmadan. Ben de onlara çantamdan elma çıkarıp veriyorum. Elma, şarap ve sohbet mükemmel bir ortamda içiliyor. Kimse karşılık beklemeden, sadece geçen bir yolcuya bir tas şarap ikram ve bölüşülen elma. Böyle bir zamanı, şarabı ve sohbeti hiç bir yerde bulamazsın. Şarap bildiğimiz en ucuz şaraplardan. Hani Can Yücel’in içtiği köpek öldüren şarabı Evin. Ama o an içtiğim şarap kıymetliydi ve en güzel, yıllanmış şaraplardan bile daha lezzetliydi. Şanslıyım bu akşam üzerinde içtiğim bir bardak şarap için. Karnım biraz aç ve içtiğim şarap biraz başımı döndürse de aklıma Ömer Hayyam tarafından yazılan şu Rubai aklıma geldi;

“- Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,” – dedi Hayyam.

 Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam:

 “- Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,” – dedi,

 “şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param…”

Ömer Hayyam

Sığla ağacının kökleri, suyun kaynağından çıkan küçük bir pınar kendine küçük bir kanal açmış. Uzun sürecek bir yolculuktan sonra engin denize kavuşacak.

Şarabın ve elmanın tadı ağzımda, çilingir alemi yapan üç kişiye ikramı için teşekkür edip ayrılıyorum o güzel yerden. Burası Tepearası köyü, tabelada öyle yazıyor. Hafif çakırkeyf ile yolda gidiyorum neresi olursa, yol beni iyi yerlere götüreceğine eminim.

Kamp alanına en son ben vardım herhalde, akşam yemeğine yetiştim sayılır. Bisikletimi bırakıp Eşpedal ile yemek kuyruğuna giriyorum. Suat’ın ardına takılmış üç görme engelli arkadaş ve ben kuyrukta beklerken sevgili Sevgi bizi çekiyor. Kamp alanında plastik masa ve sandalyeler.

Yemek sonrası eğlence başladı. Sizlere bunları anlatmak yerine 7 ay sonra gerçekleştirilen Hürpedal Ortaca bisiklet festivalinde yapılan eğlence ve masal dinletisinin videosunu izlemenizi öneririm. O festivalde Eşpedal derneği adına katıldım ve tandem sürdüm pilot olarak. Yardımcı pilotum da Nevin Garip vardı. Sevgili masalcı Esma bize esmavi masallar anlattı. Biz de şarkılar eşliğinde büyülenmiş olarak masalları uslu çocuklar gibi dinledik. Ne güzel masallardı. Aşağıdaki videosunu izleyebilirsiniz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 64 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc