Etiket arşivi: turna

Eşpedal Bisiklet Turu 2.Gün

3 Ağustos 2021 Salı

Zeytinli – Kızılkeçili – Hasan boğuldu – Zeytinli – Akçay – Zeytinli

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

iki turna geçti güz mavisinden

sandım bir ömür geçti

bilinmezden görünmezden bir ateş

gelip özüme düştü

ben acının aşk ilinden olduğunu bilmezdim

yokluğa değdi geçti

özlemden içti geçti

gelip gönlüme düştü

ben mi aştım bu dağları “kerem“sel özlemlerde

ben mi teptim bu yolları kavuşmak diye diye

iki turna bir çift göz

gelip türküme düştü

erenler hey erenler

bu günü dünden görenler

bilin dedim bilmek dedim yetmedi

sonum önüme düştü

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, gece karanlığında deniz kıyısındaki betona 12 kişi sırtı dönük oturmuş. Ayakları denize sarkıtmış durumda. Hepsinde de beyaz tişört var, kimisinin başında beyaz şapka. İskelede bağlı kayıklar ve sokak lambaları ışık saçıyor 6 tane. 5 tanesinin ışığı denize yansımış.

IMG_20210803_212631

İyi bir uyku çektim bu gece. Hava sıcak olduğundan örtünmedim bile. Alarm çalmadan uyanıyorum, etraf sessiz, kuşlar bile ötmüyor. Nedense çok az kuş sesi duyuyorum. Herkes çadırında mışıl mışıl uyuyor, kimisinin horultuları geliyor kulağıma. Belki de ben de horlamışımdır uyurken. Kesin horlamışımdır, buna eminim. Zaten horlamadım diyen doğru söylemiyordur. Kendimden bilirim. Bazen şekerleme yaparken kendi horultumdan uyanmışlığım olmuştur. Çadırımdan çıkıp sabah henüz kimse uyanmadan tuvalette işimi hallediyorum. Yoksa iki tane tuvalet var ve kalabalıkta kuyrukta beklemek durumunda kalmamak elde değil. Çadır yerine gelip kahve takımlarını çıkararak kendime kahve yapmaya başladım. Piknik masasının oturulan yerin kenarında kahve ocağı, üstünde cezve. Etrafında rüzgarlık, rüzgarlıkta Urim Baba’nın kahvesi logosu. Altında da Maksat Muhabet yazıyor. (Muhabet yazmamın nedeni Kosova’da ki yeğenim oranın Türkçesi ile iki tane B yerine tek B harfi koymasından dolayı baskıda öyle basılınca yapacak bir şey yok.) Sadece cezvenin sapı görünüyor rüzgarlığın dışında. Arkada mavi çadırım ve diğer çadırlar.

IMG_20210803_063341

Kahvem pişti ve fincana döküldü. Fincan masanın üzerinde, bol köpüklü olarak duruyor. Arkada çay yatağında çınar ağaçları. Keyifle kahvemi içerken çınar ağaçlarının arasındaki boşlukta, havada bir turna kuşu göründü bir anda. Turna kuşu ardında iki tane daha küçük turna kuşu kanatlarını çırparak bir anda önümden, dar bir alandan gelip geçti. Ben sadece baka kaldım geçerken. Öyle bir andı ki resim çekmeye fırsatım bile olmadı. Her şey bir anda olup bitti. Ben turlarımı arkadaşlarıma anlatırken derim ki “Bazı anların resmi çekilmez, sadece o anı yaşarsın!” Ben de o anı yaşadım. Ve gördüklerim beynimin bir kıvrımına kaydedildi. Benden başkası göremez.

Masanın üstünde köpüklü kahve fincanı, arkada çınar ağaçları.

IMG_20210803_063425

Kahvemi içtikten sonra diğer arkadaşlar uyanmaya başladı birer, ikişer. Kahvaltı servisi başlayınca az da olsa kahvaltılıklarımızı alıp yedik. Herkes kendi copilotu ile birlikte kahvaltısını aldı. Benim copilotum Hamide. Birlikte kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıdan sonra herkes bisikletini alıp kontrollerini yapmaya başladı. Ben de kendime 5 numaralı bisikleti seçmiştim daha önce. Arkasında bagajı var, çantamın birini bagaja takacağım. Bir de büyük pompayı da bagajda taşımam gerek. Herkes bisikletini alınca bir de baktık ki bir tane bisiklet eksik. İzmir’den getirdiğimiz bisiklet sayısı 9 tane. Halbuki 10 tane bisiklet getirdiğimizi biliyorum. Eyvah bir tane bisikleti götürmüşler geceleyin. Bisikletleri de kilitlememiştik. Bisikletin bir tanesi yok. Ne yapacağız, durumu kamp görevlisine bildirdik. Jandarmaya da haber saldık bisikletimiz çalındı diye. Artık iki kişi boşta kaldı. Araçla birlikte bizi takip edecekler. Hareket zamanı gelince topluca resim çekilirken ben de cep telefonum ile çekiyorum. Herkesin bisikletleri elinde, pankartımız ağaç dallarına bağlı. Toplamda 35 kişiyiz.

IMG_20210803_093139

Herkes hazır olunca yola çıktık. Kızıl keçili köyünden yukarıya doğru tırmanmaya başladık. Bu günkü rotamız Hasan boğuldu şelalesi. Toprak yolda gidiyoruz. Yol kıyısındaki çeşmelerden su takviyesi yaptık. Hava sıcak, bol su tüketince suları tazelemek gerek. Yol kıyısındaki çeşmeler sayesinde susuz kalmıyoruz. Hamide’nin bisiklet deneyimi pek yok, o yüzden bana daha çok yük bindi pedala basarken. Beni yordu açıkçası bu yokuş. Neyse zar zor çıkmaya devam. Dar ve yüksek çeşmeyi bisikletim ve Hamide ile birlikte çekiyorum.

IMG_20210803_105225

Hasan boğuldu şelalesine geldik. Şelaleye kadar resim çekmedim, önemli bir şey de yoktu çeşmeden başka. İçeri girerken ücretini ödüyor herkes. Böyle yerleri parselleyip kiralamışlar. Girenlerden ücret alıp para kazanıyorlar. Türkiye’de tüm çay yatakları, piknik yerleri kiraya verilmiş durumda. Neyse içeriye bisikletlerimiz elde giriyoruz. Girer girmez karşıma 8 ila 10 metreden dökülen şelale çıktı. Şelaleyi tamamen kareye sığacak şekilde dik olarak çekiyorum. Sular kayaların arasından köpürerek aşağıdaki kendi göletine dökülüyor.

IMG_20210803_111041

Şelalenin döküldüğü gölet aşağıda. Bir kişi gölete atlamaya hazırlanıyor.

IMG_20210803_111053

Hasan boğuldu şelalesi daha yukarıda olduğu için yürümeye devam ediyoruz. Çayda yer yer küçük göletler var.  Su o kadar berrak ki yeşil rengi ve Güneş ışıkları uyumlu bir halde beni dinlendiriyor adeta. Kıyılarda ağaçlar renk katıyor çaya. Çayın üstüne tahtadan köprü yapılmış karşıya geçmek için. Köprü üzerinde çaydaki güzelliği çekiyorum.

IMG_20210803_112111

Geçmişte sanayi ve fabrikalar olmadığı için boru üretimi yokmuş. O yüzden şehirlere, köylere içme suyunu su kemerleri yaparak sağlamışlar. İşte bu su kemerlerinden ayakta kalan kısmı karşımda. Tamamen duvar değil de kemerli sütunlar örülmüş taşlarla. Su belirli seviyede taşınmış yerleşim yerlerine kadar. Kemerlerin üstünde kanaldan sular akıyor. Şimdiki zamanda bu kemerler kullanılmıyor. Zamanla kimi yerler yıkılıp yok olmuş. Boru üretimi başlayıp ucuzlayınca çay kaynaklarından boru ile taşınıyor içme suları. Bir tane çınar ağacı, kemerler sarmaşıklarla kaplı.

IMG_20210803_112355

Bazı yerden sular fışkırıyor kayaların içinden. Kaz dağlarının bereketli su kaynakları bu bölgeyi susuz bırakmıyor. Dağın her tarafı su kaynakları ile dolu. Kaz dağları büyük bir su deposu gibi. Kayaların arasından çıkan sular çaya karışıyor bir süre sonra. Sonrası mı? Sonrası deniz ana.

IMG_20210803_112646

Hasan boğuldu şelalesine geldik Hamide ile birlikte. Şelale önüne tahtadan platform yapmışlar. Kenarları tahta korkuluklar ile çevrelenmiş. Hamide ile korkuluklara yaslanıp resim çekiliyoruz birlikte. Hamide’nin üzerinde uzun kollu beyaz tişört var. Önüne biri küçük, biri büyük iki tane tüy resmedilmiş. Başında bordo renkli eşarp bağlı. Bende yeşil, beyaz, mavi renkli Eşpedal tişörtü. Arkada yeşil çınar ağaçlarının yaprakları.

IMG_20210803_112953

Hasan boğuldu şelalesi burası, Fazla yüksek olmayan kayalıklardan geniş bir gölete çay akıyor.  Söylentiye göre Hasan burada ortadan kaybolmuş, kendisini bir daha gören olmamış. Sevdiği Emine de burada kendini ağaca asarak Hasan’a kavuştuğu söylenir.

IMG_20210803_113127

Sebahattin Ali tarafından Hasan ve Emine için 1942 yılında yazdığı şiir.

Uzaklardan sesin aldım;
Çevreni derede buldum;
Nereye gittiğin bildim,
Hasan’ım arkandan geldim.
Sarı kahküllü, dal boylum;
Saz benizli, ayva tüylüm;
Tatlı sözlü, melek huylum,
Hasan’ım ardından geldim.
Köyden, obadan koğulan,
Duru sularda boğulan,
Toz köpük olup dağılan
Hasan’ım ardından geldim.
Sarp dağlara getirdiğim,
Kavuşmadan yitirdiğim,
Ak kefensiz yatırdığım
Hasan’ım ardından geldim.
Emine’yi yaslı eden,
Kerem olup Aslı eden,
Dağı taşı sesli eden
Hasan’ım ardından geldim
Sebahattin Ali

Tahta platformun kenarında Sebahattin Ali’nin şiiri tabelaya yazılmış.

IMG_20210803_113235

Hasan boğuldu olayının hikayesi tabelaya siyah zemine sarı harflerle şöyle yazılmış;

Hasan Boğuldu

Hasan boğuldu bir aşk hikayesini ve onun hazin sonunu anlatır. Obalı Emine’yle Ovalı Hasan’ın aşk hikayesidir. Hasan’la Emine birbirlerini severler. Ancak ikisinin de yaşayış tarzları birbirinden farklı olduğu için kavuşmaları zordur ama yine de ailesinden ister. Oba geleneğinde ise Emine’nin Hasan’la evlenmesi için bir şart vardır. Hasan’ın köyden Oba’ya kadar hiç dinlenmeden sırtında bir çuval tuz getirmesi gerekir. Hasan bunu kabul eder. Emine de Hasan’la birlikte gider. Hasan köyden bir çuval tuzu alır ve yola koyulur. İlk zamanlarda zorlanmaz ama güneşin ve yorgunluğun tesiri ile terler ve çuvaldaki tuzlar sırtını yakmaya başlar. Emine töreyi bozmamak için dinlenmesine izin vermez ve yardım etmez. Hasan bütün gücüyle tuz dolu çuvalı taşımaya çalışır. Ancak belirli bir süre sonra takattan düşer, tuz çuvalıyla yığılır kalır. Bunun üzerine Emine tuz çuvalını alır yola devam eder. Hasan Emine’nin arkasından bağırır “Emine ben gelemedim, sen benim arkamdan gel” der. Hasan’ı o günden sonra gören olmamıştır. Emine gömleğinin bir parçasını derenin kenarında bulur. Hasan’ın sesi sürekli Emine’nin kulağına çınlar. Sürekli Emine’yi çağırır. Emine’nin durumu hergün daha da kötüleşir. En son dere kenarındaki bir ağaca Hasan’ın gömleği ile kendini asar.

(Altında da İngilizce yazılmış yazı, yazıda hikaye farklı anlatılmış nedense. Olay 1800’lü yılların sonunda Çarşamba günü markette başladığı yazılmış. Tabelayı yazdırana sormak gerek neden farklı anlatım olmuş diye)

IMG_20210803_113250

Hasan boğuldu olay yerinden aşağı inip yemek yiyeceğimiz yerde toplandık. Yemek henüz gelmemiş, o yüzden biraz serinlemek gerek diyerek su donumu giyiyorum. Gerçi ayaklarımızı sokunca su pek serin değil. Adeta buz dolabından çıkmış gibi çok soğuk. Neyse ben az çok alışkınım. Daha soğuk sulara girmişliğim var. Cep telefonumu Baattin Şimşek’e verdim. Beni suya atlarken nasıl çekeceğini ve nereden çekeceğini bir güzel anlattım. O da tamam baba diye cep telefonumu aldı. Yerine geçti ve çekmeye başladı 40 poz arka arkaya. Yoksa beni havada yakalaması olanaksız. Bu sahne bir kez çekilir. İkincide saçlarım ıslak olduğundan pek kıymeti olmaz. Atlarken saçlarım dalgalanmaz rüzgarda. Burada 40 pozu yayınlamıyorum. Sadece 7 poz yeter. İlk poz, kameraya bakıyorum, mavi su donu var üstünde. Arkada koca kayalar arasından akan çay. Atlayacağım yer biraz derin ve geniş. İlk önce atlayacağım yeri inceliyorum. Arkadaki kaya üzerinde pembe don giymiş bir kız oturuyor.

IMG_20210803_115354

İlk önce hafifçe eğilip yaylanıyorum, dizlerim kırık, kollarım arkada. Öne eğilmiş durumdayım.

IMG_20210803_115407_3CS

İyice yaylanıp ileri fırlıyorum. Ayaklarım taşın üzerinden ayrılırken suyun bir kısmı da arkamdan geliyor. Belim yukarıda, ayaklarım ve kollarım aşağıda öylece donup kalmışım su üzerinde.

IMG_20210803_115407_8CS

İlk önce ellerim suya değiyor. Bıııırrrr, su buz gibi, acaba geri çıksam mı. Ama fizik kuralları bunu kabul etmez. Mecburen soğuk suya dalacağım. Hazır havadayken güneşin keyfini biraz çıkarayım bari. Bir süre öylece havada kaldım.

IMG_20210803_115407_9CS

Sonra başım buz gibi suya kollarımla birlikte girdi. Kalp hizasına kadar su içindeyim. Kalbim henüz soğuk suyu algılamadı.

IMG_20210803_115407_10CS

Ve sadece dizlerimden aşağısı suyun dışında. Tamamen su içindeyim ve soğuk suyu hissetmeye başladım. Ama daha önceki deneyimlerimden vücudum hemen alışıyor saliseler içinde. Kaya üstündeki pembe donlu kız da bana bakıyor atlarken.

IMG_20210803_115407_11CS

Balık gibi suya dalıp çıkıyorum dışarı. Göğsümden yukarısı su dışında. Saçlarım suda tamamen ıslanmış halde sırtıma yapışmış. Su gerçekten soğuk. Biraz daha yüzüyorum buz gibi suda ve alışıyorum. Ağustos ayının ilk günlerinde buz gibi suda serinlemek gibisi yok. Ama herkesin denememesi gerek, yoksa üşütebilirsiniz. Ayrıca nasıl atlayacağınızı bilmeniz gerek. Yoksa kafanızı ya da diğer yerlerinizi kayalara çarparak yaralanırsınız. Aman dikkat!

IMG_20210803_115407_19CS

Suda fazla kalmayıp çıktım, havlu ile kurulanıp cep telefonumu alıyorum Baattin den. Çektiği resimlere bakıyorum, güzel çekmiş, tam istediğim gibi. Suya balıklama atladığımı Hamide görmedi, sadece suya atlarken çıkardığım sesi duymuş olabilir. Hamide kayaya oturmuş, bir ayağı su içinde, diğer ayağı dışarıda. Su ayaklarını üşütmüş olmalı ki suya ayaklarını tek tek sokarak idare ediyor. Bordo yazması başında, beyaz tişört üzerinde. Kiremit renginde pantolonu. Paçalarını sıyırmış yukarıya doğru.

IMG_20210803_120345

Tam oturduğumuz yerin karşı kıyısında çınar ağacının ilginç şekli gözüme çarpıyor. Suya yakın yerde kocaman ağzını açmış, iki kolu da ağzının içine sokmuş durumda. Ağzının üstündeki delik burnunu andırıyor. Suyun içinde mat renkli küçük kaya parçaları net görünüyor. Su o kadar berrak ki kaya parçalarını daha canlı gösteriyor.

IMG_20210803_121526

Yüzdüğüm yeri çekiyorum. Buranın önünde bent yapılmış, su geniş bir havuza dönüşmüş. Karşıdan karşıya geçmek için tahtadan köprü yapılmış. Havuza girip yüzenler var.

IMG_20210803_121533

Ben çıkıp kurulandıktan sonra Baattin de benim gibi suya atlamak istedi. Ben de cep telefonumla onu çekmeye başladım. Deklanşöre basılı tutunca kamere 40 pozu arka arkaya çekiyor ve tüm hareketleri tek tek ayrıntılı çekmiş oluyoruz. Baattin aynı benim gibi dizlerini kırıp kollarını geriye ayarak yaylanıyor.

IMG_20210803_121944_1CS

Yay gibi gerilip ileriye fırlıyor. Suya paralel havada yakalıyorum. Kolları ileri doğru uzanmış, daha suya değmemiş durumda.

IMG_20210803_121944_6CS

Öğle yemeğimiz geldi, sandviç ekmeği içinde bir parça marul, bir parça ince dilim peynir, iki parça ince dilim salam ve yanında ayran. Hepsi bu kadar öğle yemeği. Karnımız ekmekle doyacak. Neyse yiyoruz sandviçi ayranla birlikte. Oturduğumuz yer üst üste konulmuş blok  beton parçaları. Hamide ile yan yana oturmuş durumdayız. Solda tandem bisiklet duruyor. Şapkam gidonda takılı. Bagajda bir tane çanta takılı turuncu, siyah renkli. Havlumu da çantanın üstüne seriyorum kurusun diye. Arkada çınar ağaçları bize gölge yapıyor. Burada kahve pişirip içiyorum şanslı üç kişi ile birlikte.

400be441-dadf-494f-bfa8-c1f4b47b59ed

İyi bir dinlenmenin ardından bisikletleri alıp yola çıktık. Çıkarken zorlandık ama inişimiz kolay oldu. Hava sıcak, arkada kalanları beklemek için gölgelik bir yerde mola veriyoruz. Burada çeşme var, su içip serinlerken bir yandan da suları tazeliyoruz çeşmeden. Çeşmenin yanı başında dut ağacı gölgesinde toplanmış bisikletliler.

IMG_20210803_135126

Kaz dağlarının bütün yamaçları belli bir yere kadar zeytin ağaları dikilmiş. Zeytin ağaçları yamaçta seyrek dikilmiş hava alsın, birbirine gölge etmesin diye. Zeytin ağaçlarını bir poz çekiyorum.

IMG_20210803_135855

Kamp alanına gelip biraz dinleniyoruz. Akşam yemeğini erken yiyoruz. Bu akşam bisiklet yolunda belediye başkanı ile bisiklet süreceğiz. Yemekten hemen sonra yola çıktık. Edremitli bisikletçiler bize kılavuzluk edip bisiklet yolunun başladığı yere götürdü. Bisikletlerimizle meydanda beklerken bir çocuk küçük bisikletine binmiş elini havaya kaldırarak poz verdi.

IMG_20210803_201924

Küçük meydanda toplanıp resim çekilirken ben de kareye girmeyip kendim çekiyorum hepsini.

IMG_20210803_202119

Aslında biraz geç kaldık gibi, belediye başkanı gelmedi ve belediye görevlileri ile kısa bir sürüş yaptık. Belediye görevlileri ve Edremitli bisikletçiler yanımızdan ayrıldı. Kamp alanına kestirmeden gidelim, ana yolu kullanmayalım diye yamaçtaki toprak yoldan gitmeye başladık. Hava karardı, ışıklarımızı yaktık önümüzü görmek için. Zeytinliklerin arasında bağıra çağıra, sohbet eşliğinde, neşe içinde sürüyoruz tandemleri. Ara sıra kendi slogan türkümüzü söylüyoruz gecenin karanlığında.

“Ay akşamdan ışıktır Eşpedal Eşpedal, Yüküm tulum çadırdır Eşpedal Eşpedal” diye

Böyle giderken birden bire yol bitti. Kaybolduk sanki, önümüzde derin bir dere yatağı var. Herkes durup bisikletten indi. Aramızdan iki kişi yolu bulmak için keşfe çıktı. Gece zifiri karanlık, etrafta ışık yok, sadece kendi aydınlatmalarımız var. Benim aydınlatmamın bataryası bitti. Önümü diğer aydınlatmalarla görüyorum. Keşif grubu ileriye doğru gitmişti, dönmelerini bekliyoruz. Uzun bir bekleyiş oldu. İleriden köpek havlamaları gelmeye başladı. Kendi kendimize dedik ki arkadaşları köpekler sardı. Gerçi Baattin keşifte olduğundan köpeklerle baş edeceğini biliyorum. Baattin köpekleri parçalar.

Biz ileriden geri döneceklerini zannederken bir de baktık ki arkamızdan geldi keşiftekiler. Baattin bize eskiden yol varmış ama dere taşkınında köprüyü alıp götürdüğünü anlattı. Az geride dere yatağına inip tekrar yola çıkacaktık. Baattin önde bizler arkasında, tandemler elimizde yavaşça ve dikkatli dere yatağına indik. Taşlı dere yatağını geçip yola doğru sert çıkış olan yerden bisikletleri ittirerek çıkardık. Yolumuzu bulmuştuk ya, tandemlere binerek yolumuza devam ettik. Asfalt yol çıktı karşımıza, kimisi asfalt yoldan gidelim dedi. Ben de “Nasıl olsa kaybolduk düz devam edelim. Kaybolmaktan korkmayın, biraz doğada kalmayı, çetin yollardan gitmeyi  öğrenin” deyince düz gidip kaybolmayı seçtiler. Bir süre daha giderek yine karşımıza asfalt yol çıkınca bu kez biraz korku duyanlar düz devam etmeye yanaşmadılar. Asfalt yolda gidelim diye tutturunca mecburen onlara uymak durumunda kaldım. Halbuki düz olan yer daha kestirme bir yol ve gideceğimiz Zeytinli köye varacak.

Bu arada bir kaç kez lastik patlaması oldu. El birliği ile yedek lastiklerle değiştirip şişirdik. Bende büyük pompa var. O yüzden lastiği çabuk şişiriyoruz. Neyse biraz yolları karıştırsak ta girmediğimiz toprak yolun çıktığı yere gelip Zeytinli köyüne vardık. Buradan kamp alanına geldik. Bir süre dinlendik, arkadaşlar tutturdu dondurma yiyelim diye. Birlikte karar alıp sahilde dondurma yemeye gideceğiz. Gece geç olmasına rağmen tandemlere atlayıp sahile vardık. Dondurmaları alıp deniz kıyısındaki betona oturarak yalamaya başladık. Ayakları denize sallamış durumdaki arkadaşları betona oturmuş halde arkalarından çekiyorum. Hepsi de beyaz tişört giymiş. Kimisinin başında beyaz şapka var. İleride kayıklar bağlı iskele var denize doğru uzanmış. Direklerdeki lambalar parıldıyor altı tane. Beş tanesinin ışığı denize yansımış.

Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20210803_212631

Dondurmaları yedik, sahilde yürümeye başladık bir süre. Hava güzel, tam yürünecek sıcaklıkta. Ne terliyorsun ne de üşüyorsun, ayar tam. Sahilde zeytin yağı fabrikası yapılmış. Tarihi bir fabrika, tuğladan yüksek duvarı, uzun bir bacası var. Pencereleri eski, duvar üstünde üçgen çatılı bir yer yapılmış. Burada iki yanda hilal, ortada yıldız delik olarak örülmüş tuğladan. Fabrikanın duvarı çok uzun, on metrede bir sarı aydınlatma lambası alttan ışıklandırmış duvarı. Uzun baca dolu tuğladan örülmüş.

IMG_20210803_213134

Gece yürüyüşümüzü bitirip kamp alanına sorunsuzca vardık. Bu gün epey yorulduk sayılır. O yüzden hemen çadırıma girip yattım.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 43 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

İki Ada Bir Yarımada 7. Gün

29 Ağustos 2017 Salı

Kapıdağı Yarımada Turu – İzmir

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun.

Yarasalar duyurmada bana
Kanatlarının ihtizazını.
Şimdi hep korkular benden yana
Bekliyor sular, açmış ağzını.

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak vurmada nabzı ruhun.

Siyah ufukların arkasında
Seslerle çiçeklenmede bahar
Ve muhayyilemin havasında
En güzel zamanın renkleri var.

Ölmedim hâlâ.. yaşamaktayım.
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun!
Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.

Ruhum ölüm rüzgarlarına eş,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor… lâkin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.

Orhan Veli KANIK

 

Öne çıkan görsel, Dalgaların sahile vuran sesi ile uyandım. Gece sıcaktı, çadırımdan yine deniz manzaralı uyanmak güzel. Kumlar her tarafta, çadırlar sitenin çardağının dibinde kurmuştuk. Önümde Cem’in bisikleti ve çadırı, kumsal ve dalgalı deniz.

Kalkar kalkmaz deniz donumu giyip denizin tadını çıkarıyorum. Deniz suyu da sıcaktı. Sabahın erken saatlerinde kimseler yok sahilde. Kumsalın bittiği yerde kayalık burun var denize uzantılı.

Kumsalda kahvaltı yapmıyoruz. Toparlanıp yakında olan Çayağzı köyüne doğru gitmeye başladık, kısa sürede köye vardık. Aslında çok yakın olan köye nedense varamamıştık ve arkadaşları ikna edememiştim. Köyün evleri ve küçük limanı görünüyor.

Kahvaltıyı burada yapacağız, köyün kahvesinde konuşlanıp kahvaltıyı hazırlamaya başladık. Kahvenin bahçesinde incir ve dut ağaçları var. Ağaçların gövdeleri böceklerden korumak için kireç vurulmuş. Olmuş incirlerden bir kaç tane koparıp kahvaltı öncesi yiyorum.

Kahvaltıyı yapıp toplanarak yola çıktık. Bu günkü hedef Erdek, Cem ve Yıldız Bandırma yol ayrımında düz devam edecekler. Ben Erdek tarafına giderek arabayı park ettiğim yerden alıp İzmir’e doğru gideceğim. Arkadaşlarla öyle anlaştık. Bulunduğumuz köyün adı Çayağzı. Burada devamlı akan bir çay denize kavuşuyor. O yüzden Çayağzı ismi konulmuş. Çay küçük te olsa bu ayda akması iyi. Su hayattır ve etrafa yaşam katıyor.

Çay akınca çeşmeler de akıyor. Yolcular için çeşme yapılmış ve yolcu olarak suyun tadına bakıp mataramı dolduruyorum çeşmeden. Çeşme bej renginde fayanslarla yapılmış. Arkasında çınar ağaçları.

Çayağzı’ndan itibaren deniz kıyısından ayrılıp karadan gitmeye başladık. Yol öyle yapılmış. Deniz kıyısından bir yere kadar yol var ve bitiyor. Haliyle karaya vurunca hafiften tırmanışlar da başladı. Havada bu gün de bulutlar parçalı olarak üzerimizden geçiyor.

Ağustos ayı olmasına rağmen şeftali ağacındaki şeftaliler henüz olgunlaşmamış yeşil renkte. Herhalde kış şeftalisi, bu mevsimde çoktan olgunlaşması gerek. Şeftaliler yeşil olunca yiyemiyorum. Ağacın dalları şeftali dolu durumda.

Tırmanış devam ediyor, durup hem soluklanıyorum hem de yolun resmini çekiyorum kartal tüyümle.

Çayağzı çayını besleyen küçük bir gölet görünce durup resmini çekiyorum. Gölet çayın ağzına bent yapılıp su toplanıyor havzada. Gölet uzunlamasına dar bir alanda. Buradan göletin başlangıcını görebiliyorum. Etraf çam ağaçları ile çevrelenmiş.

Su olunca su kuşları da kendine mesken ediniyor. İki tane turna kuşu görüyorum uzaktan. Umarım resimlerini çekebilirim.

Turna kuşları beni fark edince havalanıp uçmaya başladılar. Cep telefonumla hazır beklediğimden havada uçarken ikisini de yakalıyorum bir poz. Çektiğim resimde pek belirgin olmasa da cep telefonuyla iyi yakaladım. İkisi tam ortada üst üste uçuyorlar.

Çayın gölete kavuştu yerdeyim, yatağında su gelmeye devam ediyor. Dibinde yeşil çimenler çıkmış. Az yukarıda da tarla olarak sürülmüş bir yer görüyorum.

Sağdaki ağaç yığınları yola gölgelik yapıyor. Ben de en sağdan, gölgeden gidiyorum.

Yolcunun tatlı meyvesi burada da var. Böğürtlen, tam da mevsimi. Olgunlaşmış böğürtlenlerden bir avuç toplayıp yiyorum. Dünkü topladığımız böğürtlenler kabın içinde iyice dağıldıklarından reçel yapamamıştık. O kadar böğürtlen boşa gitti. Avucunda bir kaç böğürtlen resmini çekiyorum dikenli çalısı ile.

Yolda bir çeşme daha görünce duruyoruz, hava da iyice sıcakladı. Serinlemek gerek. Çeşmeyi büyük yapmışlar ve iki tane yalak var altında. Çeşme tarafı fayans döşeli, yalak ve üstü duvar örülü ve kireç badana yapılmış. Biz çeşmenin başındayken amcanın birisi eşek ile geliyor. İki tane plastik bidonla çeşmeden su alacak. Eşek ve çeşmenin yalağı ile birlikte çekiyorum. Yerde bir tane bidon yatık durumda. Arkada incir ağacı ve zeytin bahçesi.

Ağaçlar sık ve büyük. Aralarında iki tane ağaç kurumuş.

Amca sularını doldurup eşeğe yüklerken bisikletlerimiz ve çeşmeyi olduğu gibi uzaktan karenin içine alıyorum. Çeşmenin üzerini asma sardırılmış. Bakalım üzüm var mı?

Çeşmenin üzerine çıkıp yakından bakıyorum asmaya. Kimi salkımlar siyahlaşıp olgunlaşmış. Kimi salkımlar da yeşil koruk olarak yeni büyüyorlar. Asma yediveren galiba.

İri bir salkımı elimle tutup resmini çekiyorum. Üst taraftaki üzüm taneleri mor renkte, altta ise bir kaç yeşil tane var.

Üzüm salkımını koparıp çeşmede tozlarından arındırarak hep beraber yiyoruz tane tane üzümü. Tadı da nefisti. Başka bir köylü tarlasından topladığı otları atın semerine bağlamış. İki yanında da kocaman sepetler var. İçinde meyveler olmalı bahçesinden topladığı. Köylü geçerken meraklı gözlerle bize bakıyor. Üç tane bisikletçi, üçü de yüklü kendi atı gibi. O bize bakarken atı üzerinde bir poz çekiyorum.

Bu tarafları daha düz ve eğimi az olan yerler. Ayrıca sık sık çeşme de görüyorum. Dağdan gelen iyi bir su kaynağı var demek ki. Ayrıca buralarda bir çok tavuk çiftliği de var. Sık sık yem tankerleri gelip gidiyor yolda. Sonunda denizi uzaktan görüyorum yolun ucunda.

Bir evin bahçesinde gördüğüm beyaz renkte çiçek açmış bitkinin arasından bir kaç kırmızı gül kendini göstermiş.

Sonunda sahilde deniz ile kavuştuk. Sahil olunca yazlıkçıların evleri birleşip köy gibi olmuş. Bir çok tekne de kıyıya yakın yerde bağlı duruyor.

Bir çeşme daha, bu kayrak taşlarından yapılmış. Su akıyor ve biraz su içiyorum çeşmeden. Çeşme bakımından bereketli yerler buraları. Çeşme tamamen çınar ağacının gölgesi altında kalmış.

Yarımadanın bu kesimi  daha sakin ve düz, o yüzden kıyıda boş yer yok gibi.

Marmara denizinin Bandırma tarafını görüyorum uzaklardan. Hava açık, sadece ince bir sıra bulut parçaları var ufuk çizgisinin üzerinde.

Yarımadanı Tatlısu köyüne geldik. Su bereketi hala devam ediyor. Adından da belli Tatlısu. Tabelanın resmin çekiyorum Tatlısu ve altında 50 Km hız sınırını belirtir trafik levhası.

Tatlısu köyünde de bir çok yazlık ve yazlıkçıların tekneleri denizde bağlı.

Aşağı yapıcı yerleşim yerinde mola veriyoruz. Burada çay içiyoruz deniz kıyısında üzerinde örtüsü olan masada. Tam karşıda da kimya fabrikası var manzara olarak. Cem kimya mühendisi ve bu fabrikada bir zamanlar çalışmış. Kimya fabrikası olur da çevreye zararı olmaz mı. Elbette olur ve insanlar pek farkında değil.

Sonunda yol kavşağına geldik, az sonra Cem ve Yıldız Edincik tarafına dönecekler. Edincik sol tarafta, ben düz Erdek tarafına gideceğim. Kavşağa gelmeden Cem ve Yıldız’ı arkalarından çekiyorum kavşak tabelası ile birlikte. Cem bana arabanın anahtarlarını veriyor ayrılmadan önce. Cem ve Yıldız ile vedalaşıp iyi turlar dileklerimi iletiyorum. İzmir’e kadar bisiklet sürerek gelecekler. Tabelada solda Edincik, düz olarak Erdek yazısı var.

Kapıdağı yarımadasını ana karaya bağlayan dar bir yerden geçiyorum. İki tarafın denizi aynı anda görünebiliyor. Burası deniz  seviyesinden 7 metre yükseklikte bir yer. İki denizin bu kadar dar bir yerde birleşmesi kış aylarında arabalara kar lastiği taktıracak kadar soğuk ve karlı geçtiğini belirtiyor. Karayolu tabelasında lastiklere zincir takmak için uyarı levhası takılmış.

Zeytin bahçesinin dibinde Marmara mermerinden bir çeşme yapılmış. Çeşmenin resmini çekiyorum.

Arkadaşlardan ayrıldıktan sonra Erdek tarafına tek başıma bisiklet sürmeye başladım. Önümdeki son yokuşu da tırmandıktan sonra Erdek ilçesine giriş yapıyorum. Tabelası da orta refüjde olunca bisikletim KUZ sol şeridin kaldırımına yakın park ediyorum. Erdek tabelası, nüfus : 34700 yazılmış. Bisikletim KUZ, turuncu çantalar. Çantanın üzerinde güneş paneli bataryayı doldurmaya devam ediyor. Orta refüj çim ekili.

Erdek merkeze geliyorum, Cumhuriyet meydanında bisikletim KUZ ve Atatürk heykeli ile meydanı çekiyorum bir poz. Direklerde 5 tane Türk bayrağı asılı.

Hiç zaman kaybetmeden arabayı park ettiğimiz yere geldim. Araba yerinde duruyordu, bu iyi. Otoparkın hemen yanındaki gölgelik çimenli yere oturup kahve takımlarımı çıkarıyorum. Tek kişilik cezvede kahvemi pişiriyorum. Kahvemi içerken hayallerimden birini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Kapıdağı yarımadası kıyılarını bisikletle dolaştım ve turun sonundayım. Bu turda telefonumla sürekli resimler çektim yol boyunca. Güneş panelinde bataryamı Güneş altında şarj ederek, geceleri de telefonumu bataryadan şarj ettim. Kahve cezvesi ocakta pişerken turu bitirmenin rahatlığı ile kendimi elçek ile çekiyorum yeşil çimenlerin üzerinde.

Kahvemi içtikten sonra arabanın yanına geldim. Bisikletimdeki çantaları arabanı içine attım. Gidondaki tüyleri de aldım yolda rüzgardan uçmasın diye. Bisiklet taşıyıcısını arabanın arkasına takıp bisikletimi bağladım sıkıca. Ardından yola çıktım ve bir kez kahvenin birinde mola verdim sadece. 5 Saat civarında bir yolculuktan sonra eve geldim. Bisikletimi ve çantaları arabadan eve taşıdım. Bisiklet taşıyıcısını arabanın içine yerleştirip eve girdim. Evdekilerle hoş geldin beş gittin muhabbetinden sonra sıcak bir duşun ardından akşam yemeğini yiyip yatıyorum balkonda.

Artık erken kalkmaya iyice alıştığımdan erkenden uyanıp balkondaki masamın başına oturdum. Bilgisayarı açıp cep telefonumdan çektiğim resimleri yükledim. Ayrıca harici hard diske de yedeğini kopyaladım. Bunu yaparken de kahvemi pişiriyorum bu arada. Kahve ocağım, cezve, içi kahve dolu fincan içilmeye hazır. Kuru dut taneleri ve bilgisayarım masada. Solda balkon dışında demir çubuğa bağlı Türk bayrağı aşağı sarkmış.

Sabahın erken saatleri olmasına karşın beyaz güvercinim de bana günaydın demeye gelmiş. Beyaz güvercin beni unutmamış bir haftalık yokluğumda. Sabah yemini yemek için tele kondu, yem atmamı bekliyor. Alttaki telde de çarşı güvercinleri ayrı duruyor. Hemen yemlerini atıyorum ve tur boyunca çektiğim resimleri tek tek bilgisayardan bakmaya başladım kahvemi içerken.

Bir tur yazısı daha bitiyor. Hayallerimden birisini yaptım. Kapıdağı yarımada turu. Bunu yaparken de iki adayı da dolaştım; Avşa adası ve Marmara adasını. Çok güzel anlarım oldu, hepsini an be an yaşadım, resim çektim ve hazine torbama bir çok hikaye koydum. Yaşadığım hikayelerin hepsini anlattım sizlere, umarım sıkılmamışsınızdır. Gezip göremeyenler için ve görmeyen kör arkadaşlarım için resimlerde elimden geldiği kadar betimleme yapmaya çalıştım. Dilim sürçtüyse affola der ya anlatıcılar ben de öyle diyorum. Yazmak gerçekten zor bir zanaat. İki yıl oldu ama zaman anca bulup yazabildim affola.

Başka turlardaki yazılarımda görüşme dileği ile yeni maceralara pedal çevirelim

Bu gün yaptığımız yol 33 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc