Etiket arşivi: böğürtlen

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 3. Gün

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Eynal – Küplüce – Kuşu – Pazarlar – Simav – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

sokakları koşmak diye bildim bileli

şiir  yaşar şiir söyler şiille oynaşırım

ne garibim ali tanır bu ozan kardeşini

ne de benim onu görmüşlüğüm var

garibim taştan taşa çalar emeklisini

saçıp gider yollara dizelerimi

“kör olasın demiyorum kör olma

kör olma da gör beni”

mutluluk bu değilse

ya nedir başka

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, festivali düzenleyen Öğretmen Şeref Akdemir Efe heykelinin önünde kollarını kaldırmış zeybek oynar gibi poz vermiş durumda. Efe sağ elindeki mavzeri havaya kaldırmış. Belinde fişeklik. Salgına dikkat çekmek için ağzına maske takılmış.

DSCN3083

Vücudun hamlığından dünkü turda epey yorulmuşum. Bu gece derin bir uyku ile iyice dinlenmiş olarak kalktım fişek gibi. Kendimi çok iyi hissediyorum. Her sabah olduğu gibi kahvemi içiyorum kalkar kalkmaz. Kahvemi içerken yerde bir kavun dilimi gördüm. Kavun dilimi üzerine karıncalar hücum etmiş. Neredeyse beyaz kavun dilimi siyaha dönüşmüş. Gözle görülmese de her karınca kendine bir parça koparıp yuvaya götürüyor. Bu günkü nasipleri ayaklarına gelmiş karıncaların. Kavun dilimi yuvanın dibinde. Öyle yiyecek bulmak için uzaklara gitmeyecekler.

Kahvemi içtikten sonra taslak olarak yazmaya başladığım romanı deftere yazmaya başladım. Nedense ilham perileri olmadık yerde geliyor. Hazır ilham perileri gelmişken bir kaç satır yazayım kimse yokken. Yazı yazarken birisi olduğu zaman ilham perileri ortadan kayboluyor. Kahvaltı zamanına kadar biraz yazıyorum.

DSCN3079

Kahvaltıyı yapıp yola çıkmaya hazırız. Herkesin toplanmasını beklerken bir video çekeyim dedim. Kamp alanının dışındaki yola çıkıp beklemeye başladım. Benim gibi video çekmek için bekleyen rotasız Ramazan da video çekecek. Çektiğim videonun linki aşağıda.

https://youtu.be/cIATm2RJohs

Videoyu çektikten sonra grubun peşinden yola çıktım. Şeref hoca beni önceden uyarmıştı, Simav girişinde Efe heykeli önünden geçeceğiz, heykelin resmini çekebilirsin. Efe heykelinin olduğu yere geldim. Şeref hoca heykelin önünde durmuş bisikletçilere yol gösteriyor. Efe sağ elindeki mavzeri havaya kaldırmış, diğer eli aşağıda. Sol ayağını önündeki taşın üzerine  koymuş halde poz vermiş. Belinde fişeklik, çifte kama kuşağa takılı. Başında poşu, üzerinde uzun kollu mintan ve yeleği. Kısa donunu giymiş, ayağında körüklü çizmeleri. Günümüzdeki salgına dikkat çekmek için ağzına beyaz renkli bir maske yakılmış uyarı amacıyla. Arkada elektrik direkleri ve telleri. Heykel yüksekçe mermer kaidenin üzerine konmuş.

DSCN3082

Şeref hocaya Zeybek oynarken heykelle birlikte seni çekeyim deyince o da kollarını kaldırıp oynamaya başladı. Arkasında Efe heykeli ile birlikte resmini çekiyorum. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN3083

Aynı yerde bu kez ben poz veriyorum bisikletim KUZ ile. Arkamda Efe heykeli.

241261675_4196869787098116_8815846078079101974_n

Hala gelmekte olan bisikletçilerin peşine takıldım. Bu günkü rotamız dağlara doğru, tırmanış olacak. Ana yolda gidiyoruz bir süre. Önümde sağ şeritte giden bisikletçiler.

DSCN3084

Kısa bir süre ana yoldan giderek sağa, dağlara doğru saptık. Sapar sapmaz da yokuşlar hemen başladı.

DSCN3085

Bu yol Selendi yolu olduğunu ilk kavşakta gördüğüm tabeladan anladım. Kavşakta görevliler gideceğimiz yolu gösteriyor bizlere. Sağa doğru Selendi tabelası var, sola, düz giden yol için Küplüce yazılmış. Yol da yokuş hani.

DSCN3087

Kimi yerde asfalt iyice yumuşamış sıcaktan. Henüz erimemiş ama hamur gibi yumuşak olan ziftli yerdeki bisiklet tekerlek izlerini yakından çekiyorum. Lastik izleri gayet belirgin olmuş. Her biri ayrı iz bırakmış yumuşak zift üzerine.

DSCN3088

Yaklaşık 350 metre yükseldikten sonra Küplüce köyüne geldik. Hemen hemen herkes benden önce buraya geldiğinden köyün meydanında toplanıp resim çektirirlerken buldum. Hazır hepsi bir araya gelmişken ben de kameram ile bir poz çekiyorum. Kimisi yere oturmuş, kimisi çömelmiş, kimisi de ayakta.

DSCN3089

Hazır mola verilmişken ben de çevreyi şöyle bir dolanayım dedim. Eski köy evleri biraz harap görünse de bütünlüğü henüz bozulmamış. Temel taşları ile su basmanı epey yüksek yapılmış. Burası bodrum katı olarak kullanılıyor. Su basmanın üzerine kerpiçten yapılmış, üzerinde kiremitli çatı var. Sadece sol duvarda küçük bir pencere var. Daha küçük bir pencere de solda altta. Taş duvarın bittiği yerde. Sağ tarafta taş duvar devam etmiş, sanki bir oda var, üzeri yarım çatı yapılmış. Bina çamur ile sıvanmış ama epeydir bakım görmemiş, sıvalar bozulmaya başlamış. Solda ayrı bir kerpiç bina daha var.

DSCN3090

Sanırım kullanılmayan eski bir cami. çatısının bir bölümü çökmüş. Cami binası pişmiş tuğladan, iki katlı yapılmış. Kısa ve kalın minaresinin tepesindeki külah tenekeden yapıldığı için paslanıp akmış, pas izleri görünüyor. Ezan okunan şerefede demir parmaklık ile çevrelenmiş korkuluk olarak.

DSCN3091

İki bina yan yana, çoğu kerpiç, bir kısmı taş ile örülmüş. Yamaç olduğu için ön taraflarda iki katlı olarak görünüyor. Girişlerinde büyük tahta kapı var. İki bina da kullanılmıyor. Çünkü pencerelerindeki bazı camlar kırık durumda. Binaların sağındaki bina sağlam duruyor. Beyaz badana ile boyanmış, yanda da çanak anten var

DSCN3092

Küplüce köyünün ismi nerden geldiğini bilemem ama köyün meydanındaki kahvede kocaman bir küp konmuş. Küp altına borudan bir kaide üstüne yan olarak yerleştirilmiş. Küpün ağzı teneke kapak ile kapatılmış, üzerine de “Küplüce Köyü” yazılmış.

DSCN3093

Köyün meydanındaki kahvelere bütün bisikletçiler  dağılmış durumda. Epey sert bir yokuş terletti bizleri. Çay, soda, kahve içerek hem serinliyoruz, hem de dinleniyoruz. Köyün meydanına yeni bir cami yapılmış. Epey büyük.

DSCN3094

Festivale renk katan Yüksel Yıldırım motoru ile bize kavşaklarda yol gösteriyor, geride kalanları toparlayıp doğru yola sokuyor. Bir ileri, bir geri sürekli gidip geliyor. Motoru çapır tipi, geniş ve oturaklı. Üzerine komando elbisesine benzer kamuflaj kıyafet giymiş, hem pantolonu, hem de tişörtü. Başında siyah bandana bağlamış, gözünde güneş gözlüğü. Boynunda asker künyesi asılı olduğu halde motoruna oturmuş durumda.

240879211_4182990055152756_4223408963837484369_n

Geniş bir alana naylon serilip meyve kurutuyorlar. Kuruttukları meyve elma, kesip parçalar halinde güneş altına serilip kurumaya bırakılmış. Bu kuru meyveleri kış aylarında hayvanlara yem olarak verildiğini öğrendim.

DSCN3095

Küplüce köyü en yüksek çıktığımız rakım. Az daha tırmandıktan sonra inişe geçtik ve sanki düz bir ovada gidiyormuşuz gibi. Yol yüksek kavak ağaçları arasından gidiyor. Yolun iki yanına da kavak ağacı dikilmiş. Durduğum yerde erik ağacı var. Bir kaç erik koparıp yiyorum yeşil yeşil. Erikler buralarda daha yeşil halde, olgunlaşmamış. Bazı yerlerde mürdüm eriği de var. Mürdüm eriklerinden de bir kaç tane koparıp yolda yerim diye formanın arkasındaki ceplere koyuyorum.

DSCN3096

Buralar bahçelik, bahçelerde damlar var. Damın birinde kuru soğanlar birbirine bağlanıp büyük demetler halinde çivilere asılmış. Böyle asmalarının nedeni hem kuruması için hem de yerden rutubet almaması için. Yoksa yerde alt kısımlarından çürümeye başlar. 1 Metreden uzun 3 soğan demeti.

DSCN3097

Bahçelerde mısır, lahana, ve sebzeler ekilmiş. Kargalar başta olmak üzere diğer kuşları korkutmak için bahçenin ortasına korkuluk konmuş. Korkuluk bir dik sopa, üst tarafta yatay başka bir sopa çakılıp üzerine siyah bir ceket giydirilmiş. Tepeye de siperli bir şapka. Uzaktan insana benzemiş biraz. Korkuluğun sağına Türk bayrağı takılmış. Tarlanın arkasında kavak ağaçları uzun ve duvar gibi.

DSCN3098

Kavak ağaçları dibinden giden yolda gidiyoruz. Önümde bir kaç bisikletli gidiyor.

DSCN3099

Gideceğimiz yer Kuşu göleti. Tabela bize gideceğimiz yönün sol tarafa olduğunu gösteriyor.

DSCN3100

Benim ile birlikte yol alan Emine, yanında Doktor Aydın ve bir kişi daha yanlarında, üçünü gelirken bisiklet üzerinde çekiyorum.

DSCN3101

Bahçenin birinde kocaman bir bal kabağı görünce durup yakından resmini çektim. Kabaktan daha büyük ve geniş olan yaprakların arasında, gölgede kalan kabak Güneşten korunuyor.

DSCN3102

Delik deşik olmuş kerpiç bir duvar karşıma çıktı. Bu delikleri yapan bir arı türü var. Toprak olan yerde delip kendine yuva yapıyor. Aynı arılardan benim evimdeki bahçedeki toprakta yuva yaptıklarını izliyorum her baharda. Arıların arka ayakları kırmızı renkte, dikkat çekici. Killi topraktan yapılan kerpiçler arılara yuva olmuş durumda. Kerpiç duvar bir yerde son buluyor. Duvarın üstünde tahtalar enine konmuş, üstüne bir sıra kerpiç konularak çatı altı oluşturulmuş. Çatı tahta kaplı. Sol tarafta sundurma tarafına düzgün ve uzun ağaç dallarından korkuluk ile tamamen örtülmüş.

DSCN3104

Kuşu göletine geldik. Göze ilk çarpan “Gölete girmek tehlikeli ve yasaktır” cümlesi. Yasak kelimesini bir türlü anlamıyorum! Neden her yerde yasak var. Nedense yöneticiler yasaklar sayesinde yaşıyormuş gibi geliyor bana. Tehlikeli ve sakıncalı yazsalar daha anlamlı olur bence. Yada “Girmediğiniz için teşekkür ederiz” yazsalar. Yasak insanı cezbedebilir, yasaklara uymama gibi psikolojik etken her zaman var. Tabelanın arkasında yeşile çalan gölet görünüyor. Karşı kıyıda tepe var.

DSCN3105

Ağaçtan yapılmış kağnı arabası, büyük ve çemberli tekerlekleri, küçük kasası ve uzun direği öne çıkmış.  Direğin ön tarafına öküzleri bağlamak için ağaç konulmuş düz olarak. Direğin atlında destek olsun diye daha küçük bir tekerlek konulmuş. Arabanın üstünde sepetler var.

DSCN3106

Tek at ile çekilen kara saban. Önde atı bağlama kancası, biraz arkasında dikine konulmuş bir demirin altına küçük bir tekerlek konulmuş. Pulluk tekerlekten biraz aşağıda ve sabanı tutacak kol  yukarıya kadar çıkmış.

DSCN3107

Kollu bir makine, üs tarafta mısır taneleri konulan bir hazne, altında iki tane silindir. Bu silindire bağlı çevirme kolu. Makinenin altında uzun ayaklar demir dökümden yapılmış. Bu makine ile mısır taneleri kırıp ufaltıyorlarmış yem olarak.

DSCN3109

İki kalın demir çubuk arasında yivli vida ile yapılmış pres makinesi.

DSCN3110

Belediyenin burada tesisi var. Ağaçtan çardak biçiminde, gölete doğru balkon olarak geniş bir yer yapılmış. Üzeri çatı ile örtülerek Güneşten ve yağmurdan korunmuş. Burada restoran var ve aileler gelip göl manzaralı yemek yiyorlar.

DSCN3111

Gölet olur da kazlar olmaz mı, olur elbette. Dört tane kaz kıyıda, Güneş altında tüylerini yağlıyorlar.

DSCN3112

Optik zoom ile iyice yakınlaştırıyorum iki kazı. Başları siyah, birisinin gövdesi beyaz, diğeri siyah renkte tüyleri var. Siyah tüylü kaz başını geri çevirip gagası ile sırtındaki tüyleri yağlıyor.

DSCN3113

Buraya gelir gelmez hemen elime köfte – ekmek veriyorlar. Bir de ayran yanında. Karnım da iyice acıkmış olmalı ki bir çırpıda yiyorum köfte – ekmeği. Sonrasında gölgesi olan çardağın birine oturuyoruz. Şeref Akdemir’i de çağırıyorum kahve içmeye. Piknik masasında oturup kahveyi pişiriyorum. Yanımda şanslı üç kişi daha benimle kahve içiyor. Emine, Doktor Aydın ve Şeref hoca. Birlikte kahve içiyoruz.

DSCN3116

Şeref hocaya belediye başkanına da kahve içirelim deyince belediye başkanını çağırıp yanımıza geliyor. Kuşu belediye başkanı Feridun Aktay piknik masasında yardımcıları ile birlikte oturup kahvelerini içiyorlar. Belediye başkanı ile muhabbet ediyoruz. Başkan bize “Buraları turizm açısından nasıl değerlendirebiliriz?” diye sorunca ben “Gölet yanına çadır kamp alanı kurulmalı, gençlere yönelik kamplar, spor faaliyetleri, kano yarışları, tiyatro ve kültür etkinlikleri yapılabilir. Ayrıca Türk toplumuna yerleşmiş olan MANGAL kültüründen kurtulup daha değişik etkinliklere yönlenmek gerekir” diye cevap verdim. “Ayrıca bisiklet kampı da olabilir, Dünyayı ve Türkiye’yi  dolaşan bir çok bisiklet gezgini var. Burası işaretlenirse bisiklet gezginleri buradan geçerken konaklayabilir” Başkan da bizleri dinledi ve kafasına notları aldığını biliyorum. Şimdilik salgın dönemindeyiz, pek bir işe  yapılamayacak ama salgın bittikten sonra pekala hayata geçirilebilir. Masada 8 kişi oturuyoruz.

DSCN3119

Göletin bir kademe üstünde düz bir alan yapılmış. Sahneye benzer bir alanda kilitli taş döşenmiş. Düz alan yeşil çimenler ile kaplı. Sağ tarafta sular çıkıyor yer altından. Buraya basarsan vıcık vıcık çamura saplanırsın. Belediye başkanı ile birlikte bir araya gelip yan yana dizilerek resim çekiliyoruz. Ben de az yukarı çıkıp hepsini kareye sığdırıyorum.

DSCN3123

Göletteki yemek ve dinlenme zamanı bitti, yola çıktık. Kuşu büyük bir yer olduğu için belde olmuş ve belediyelik kurulmuş. Tabelayı çekiyorum Kuşu beldesine girerken. Önümde bisikletçiler gidiyor.

DSCN3124

Yüksek rakım olunca kış ayları soğuk geçiyor. Böyle soğuk ve yüksek yerlerdeki böğürtlenler de ona göre büyük oluyor. Böğürtlenleri görünce durup topluyorum bir avuç kadar. İri böğürtlenler hem lezzetli hem de enerji veriyor bana. Kimi böğürtlen kararıp olgunlaşmış, kimisi de kırmızı renkte. Yeni çiçek açan da var. Böğürtlenleri yakından çekiyorum.

DSCN3125

Sadece yol kenarında yiyecekler yok. Başka güzellikler de var. Onlardan birisi de pembe açmış gül. Bir yandan Güneş vurmuş gülü yakından çekiyorum. Kokusunu içime çekiyorum bir güzel. Bu güzellikleri görmek gerek, koklamak gerek. Her ne kadar bülbül güle yakışsa da ben de gülün kokusundan faydalanıyorum

DSCN3126

Kuşu beldesinin girişinde dev bir kartal heykeli var. Boyun ve baş kısmı beyaz tüylü, diğer yerleri siyah olan kartal kanatlarını iki yana açmış durumda. Kuşu adını kartal kuşundan aldığı anlaşılıyor.

DSCN3127

Kocaman kartal heykeli yedi kat üzerine, yüksekçe bir yere konmuş. Her katın üstündeki kat küçülüyor. Bisikletçiler resim çekiliyor kartal ile birlikte. Ben de onlar gittikten sonra KUZ’u tek başına kartal ile birlikte çekiyorum. KUZ’un gidonunda kartal tüyü var. Kartal heykeli yokuştaki geniş caddenin ortasında. Beldeye sert bir yokuştan çıkacağız. Kimi bisikletçi yürüyerek çıkıyor yokuşu.

DSCN3129

Tek katlı kerpiç bir evin yanında, çekyat konulmuş iki tane. Sağdaki çek yatta dört yaşlı oturuyor. İkisi kadın, ikisi erkek. Seksen yaş üstü olduğunu tahmin ediyorum yaşlıların. Oturdukları yer gölgelik. Evin çatısı dikdörtgen kiremit, diğer yarısı yuvarlak kiremit ile kaplanmış. Yaşlılara selam veriyorum, Yaşlılar da bizi çağırıp soğuk ayran ikram ediyorlar. Teşekkür edip soğuk ayranları içiyoruz. Ayran için teşekkür ediyorum yaşlılara. Bu yaşta bizlere bir şeyler ikram etmeleri çok hoşuma gitti. Misafirperverlik, misafire bir şeyler ikram etme geleneği hala sürüyor.

DSCN3131

İlginç yapıda bir çeşme görüyorum. Durup su içtim, şişelerimdeki suları tazeledim. Bisikletim KUZ çeşmenin önünde bana poz veriyor. Çeşmeyi ilginç yapan ayna kısmı. Ayna 1 metre yüksekliğinde, 4 metre eninde duvar olarak yapılmış. Ön kısmı renkli fayanslarla kaplanmış. Yalak tarafı iki sıra beyaz fayans. Üstünde kahverengi fayans ile çerçeve şeklinde. Çerçevenin ortasında beyaz fayans. Üstte bir sıra yeşil beyaz desenli fayans ile tamamlanmış. Duvarın üstünde kuğu boyunlu iki şekil birbirine ters şekilde konulmuş. Ortada altı geniş bir sürahi şekli. Kuğu boyunlu yerin üstlerinde birer kahverengi hilal. Sürahinin üstünde iki tane yıldız, ortasında bir küre. Borudan sürekli su akıyor yalağın içine.

DSCN3132

Köyün birinden geçerken yere çarşaf gibi bez serilmiş, üstüne de mısır koçanları. Güneşte kurusun diye bırakılmış.

DSCN3134

İnce kıyılmış saman yığını, üstü branda ile örtülerek yağmurdan korunmuş. Rüzgar brandayı kaldırmasın diye bir tane ağaç gövdesi ağırlık olsun diye dayalı olarak konulmuş. Samanları almak için yan tarafı örtülü değil, alttan da samanlar dışarıya taşmış durumda.

DSCN3135

Kimi samanlık balya halinde üst üste konulmuş bir ev boyutunda. Alın kısmına bir direk, yanlardan desteklenmiş ağaç direklerle. Üzerine de brandalar ile tamamen kapatılmış. Artık tüm kış boyu hayvanlara buradaki samanlarla besleyecekler.

DSCN3136

Bir yerde Ayçiçeği başları kurutuluyor güneşte. Ayçiçekleri bayağı büyük, neredeyse tepsi kadar. Arkada çam tomrukları duruyor.

DSCN3137

Vadinin tepesinde, başlangıcındayız. Buradan sonra genişliyor ve oluşan çayın çevresinde kavak ağaçları yeşillikler içinde boy göstermiş. Herhalde buradan aşağı ineceğiz.

DSCN3138

Ama yol vadiden inmiyor, aksine daha çıkacağımız tepeler var hala.

DSCN3139

Aşağılardaki çayın üstünde küçük bir köprü görünüyor. Uzun kavaklar da çayın dibinde.

DSCN3140

Yol kıyısındaki meşe ağaçları kökleri ile toprağa o kadar sıkı tutunmuş ki gövdenin altındaki toprak aşınmış, yaklaşık 1 metre kadar boşluk var. Kökler yamaçtaki toprağın içine dalıp sıkıca tutunmuş. Bu kökler ağacı besliyor.

DSCN3141

İnce tekerli yol bisikletinin lastiği patlamış. Bisiklet ters çevrilmiş durumda yerde. İki kişi lastiği yamamaya çalışırken soruyorum “Yardım lazım mı?” diye.  Onlar da  “Teşekkür, hallediyoruz” cevabını veriyorlar. “Kolay gelsin o zaman” diye yoluma devam ediyorum.

DSCN3142

Çam ormanının bittiği yerde bir çam ağacı kurumuş halde öylece duruyor. Diğer yeşil ağaçlardan ayrı yerde duruyor  gibi.

DSCN3143

Henüz inişe geçmediğimizden yorulanlarla karşılaşıyorum. Yolun kıyısına iki kadın, bir erkek oturmuşlar gölgeye dinleniyorlar. Selam verip resimlerini çekiyorum dinlenirlerken.

DSCN3144

Pazarlar ilçesine geldik tabelaya göre. Pazarlar Kütahya’nın en küçük ilçesi yüz ölçümüne göre.

DSCN3145

Pazarlar ilçesinde mola veriyoruz. Burada çayları belediye başkanı ısmarlıyor. Pazarlar belediyesinin genç başkanı olan Bilal Demirci ve genç eşi ile aramıza gelerek hoş geldiniz diyor. Karşılıklı sohbet ediyoruz çay içerken. Ayrıca teşekkür ediyoruz çaylar için. Masada Belediye başkanı, eşi, iki çocuğu, biri kucağında bebek ve bisikletçiler.

241394649_4196935943758167_3000686560017897817_n

İlçenin meydanında tüm bisikletçiler toplanıp belediye başkanı ile birlikte resim çekiliyoruz. Bayağı kalabalığız.

241371978_4196936560424772_616188916423658581_n

Pazarlardaki mola bitiminde yola çıktık, Güzel bir inişin ardından ana yola inip Simav’a doğru gidiyoruz. Yol kıyısında, yamaç olan yerde Güneş panelleri konulmuş elektrik üretiyorlar.

DSCN3146

Simav’a daha yolumuz epey var, ana yolda trafik kalabalık. Ana yola çıktıktan sonra yokuş başlayınca pilim bitmeye başladı. Çok yoruldum ve şekerim düştü. Karnım iyice acıkınca yol üzerindeki ilk köyde durup bakkaldan helva, ekmek ve yoğurt alıp yiyerek şekerimi dengeye getirdim. Yoksa gidecek halim kalmamıştı. Kendime geldikten sonra yola devam ettim.

Simav’a gelmeden kestirme yola girdik. Kamp alanına doğru gidiyoruz. Yolun kıyısında iki korkuluk görüyorum. Bunlar kuşları pek korkutacağa benzemiyor. Biri kadın, biri erkek olarak giydirilmiş korkuluklar briket üzerine karşılıklı oturmuş sohbet ediyorlar. Erkek siyah elbise giymiş, kadın ise uzun bir etek, yeşile çalar, üstüne kırmızı renkte uzun kollu elbise. Başında da beyaz baş örtüsü. İki korkuluğun da yüzleri belli değil. Arazide iki tavuk dolaşıyor korkuluklara aldırmadan.

DSCN3147

Aynı bahçede iki korkuluk daha var. Yine biri kadın, biri erkek olan korkuluklar yan yana, ayakta duruyorlar. İkisi de kollarını açmış, kadının sağ kolu erkeğin belinde, aynı şekilde erkeğin de sol kolu kadının belinde. Uzun kollu mintan giymişler. Kadında siyah, erkekte beyaz mintan var. Kadın beyaz etek ayaklarına kadar, erkek açık gri pantolon giymiş. Kadın baş örtülü, erkekte şapka var. Erkek renkli desenli atkı takmış boynuna. Erkek korkuluğun arkasındaki sopada oyuncak bebek kafası takılmış nedense!. Tavuklar korkulukların önünde korkusuzca dolaşıyorlar.

DSCN3148

Bir başka korkuluk, kadın ve erkek yan yana, Kadının kolları aşağıya sarkmış, erkek kollarını yana açmış durumda. Kadın uzun kollu tişört, uzun etek giymiş. Başında kırmızı ve çiçek desenli başörtüsü takmış. Erkek uzun kollu mintan, pantolon ve şapkası var. Sol elinde değnek var. Bu korkulukların hepsi aynı bahçede. Yapanlar büyük bir olasılıkla sanatçı kişiler olduğunu zannediyorum. İlk defa böyle korkuluklar görüyorum.

DSCN3149

Kamp alanına geldik bir süre sonra. Hemen havlumu ve su donumu alıp doğru hamama. Bir güzel yıkanıyorum ve sıcak havuzda yumuşuyorum adeta. Terli eşyalarımı da sudan geçiriyorum. İçeriden çıkıp giyinme yerine gidince genç arkadaşlardan birisi bana soruyor;

“Urim baba saçların peruk mu? Bir bakıyorum kısa saçlı, bir bakıyorum uzun saçlısın”

Genç arkadaşın ne demek istediğini anladım. Bana çok benzeyen, aynı boyda, aynı keçi sakallı olan biladerim dediğim Ramazan Küçükberber ile karıştırıyor. Sadece onun saçları kısa.

“Yoo değil, saçlarım uzun, bak istersen diye saçlarımı çekiyorum ona göstererek. Sen biladerim ile karıştırıyorsun” diye cevap verdim.

Hamamdan sonra akşam yemeğini yedik. Hava karardıktan sonra İzmir’den arkadaşım Şahin Bulut yanıma geldi. Yanında getirdiği yan flütü çıkardı. Ben az biraz üfleyebiliyorum ama tam öğrenmiş değilim. Neyse ki Şahin üflemeyi öğrenmiş. İyi bir müzik kulağı olmalı ki bir çok parçayı kendi kendine kulaktan duyup çalmayı öğrenmiş. Şahin çaldı flütü bizler de şarkı söyledik. Bu arada kahve pişirip ikram ediyorum yanımıza gelenlere. Şahin yan flüt çalarken resmini çekiyorum flaş ışığı ile.

DSCN3150

Tripoda kamerayı koyup 10 saniye zaman ayarlı çekiyorum kendimizi Şahin flüt çalarken bizler dinliyoruz gecenin karanlığında.

DSCN3153

Geç saatlere kadar flüt dinletisi ile şarkıları seslendirdik. Bu akşam pek kalabalık yok, çoğu erkenden çadırına çekilip uyudu bile. Bu günkü yol hem yokuş hem de uzun bir parkurdu. Ama çok güzel yerler gördüm, yorgunluğa değdi doğrusu. Fazla geç olmadan herkes çadırına çekilip yattı. Ben de çadırıma girip derin bir uykuya daldım.

Yaptığımız yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

İki Ada Bir Yarımada 7. Gün

29 Ağustos 2017 Salı

Kapıdağı Yarımada Turu – İzmir

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun.

Yarasalar duyurmada bana
Kanatlarının ihtizazını.
Şimdi hep korkular benden yana
Bekliyor sular, açmış ağzını.

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak vurmada nabzı ruhun.

Siyah ufukların arkasında
Seslerle çiçeklenmede bahar
Ve muhayyilemin havasında
En güzel zamanın renkleri var.

Ölmedim hâlâ.. yaşamaktayım.
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun!
Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.

Ruhum ölüm rüzgarlarına eş,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor… lâkin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.

Orhan Veli KANIK

 

Öne çıkan görsel, Dalgaların sahile vuran sesi ile uyandım. Gece sıcaktı, çadırımdan yine deniz manzaralı uyanmak güzel. Kumlar her tarafta, çadırlar sitenin çardağının dibinde kurmuştuk. Önümde Cem’in bisikleti ve çadırı, kumsal ve dalgalı deniz.

Kalkar kalkmaz deniz donumu giyip denizin tadını çıkarıyorum. Deniz suyu da sıcaktı. Sabahın erken saatlerinde kimseler yok sahilde. Kumsalın bittiği yerde kayalık burun var denize uzantılı.

Kumsalda kahvaltı yapmıyoruz. Toparlanıp yakında olan Çayağzı köyüne doğru gitmeye başladık, kısa sürede köye vardık. Aslında çok yakın olan köye nedense varamamıştık ve arkadaşları ikna edememiştim. Köyün evleri ve küçük limanı görünüyor.

Kahvaltıyı burada yapacağız, köyün kahvesinde konuşlanıp kahvaltıyı hazırlamaya başladık. Kahvenin bahçesinde incir ve dut ağaçları var. Ağaçların gövdeleri böceklerden korumak için kireç vurulmuş. Olmuş incirlerden bir kaç tane koparıp kahvaltı öncesi yiyorum.

Kahvaltıyı yapıp toplanarak yola çıktık. Bu günkü hedef Erdek, Cem ve Yıldız Bandırma yol ayrımında düz devam edecekler. Ben Erdek tarafına giderek arabayı park ettiğim yerden alıp İzmir’e doğru gideceğim. Arkadaşlarla öyle anlaştık. Bulunduğumuz köyün adı Çayağzı. Burada devamlı akan bir çay denize kavuşuyor. O yüzden Çayağzı ismi konulmuş. Çay küçük te olsa bu ayda akması iyi. Su hayattır ve etrafa yaşam katıyor.

Çay akınca çeşmeler de akıyor. Yolcular için çeşme yapılmış ve yolcu olarak suyun tadına bakıp mataramı dolduruyorum çeşmeden. Çeşme bej renginde fayanslarla yapılmış. Arkasında çınar ağaçları.

Çayağzı’ndan itibaren deniz kıyısından ayrılıp karadan gitmeye başladık. Yol öyle yapılmış. Deniz kıyısından bir yere kadar yol var ve bitiyor. Haliyle karaya vurunca hafiften tırmanışlar da başladı. Havada bu gün de bulutlar parçalı olarak üzerimizden geçiyor.

Ağustos ayı olmasına rağmen şeftali ağacındaki şeftaliler henüz olgunlaşmamış yeşil renkte. Herhalde kış şeftalisi, bu mevsimde çoktan olgunlaşması gerek. Şeftaliler yeşil olunca yiyemiyorum. Ağacın dalları şeftali dolu durumda.

Tırmanış devam ediyor, durup hem soluklanıyorum hem de yolun resmini çekiyorum kartal tüyümle.

Çayağzı çayını besleyen küçük bir gölet görünce durup resmini çekiyorum. Gölet çayın ağzına bent yapılıp su toplanıyor havzada. Gölet uzunlamasına dar bir alanda. Buradan göletin başlangıcını görebiliyorum. Etraf çam ağaçları ile çevrelenmiş.

Su olunca su kuşları da kendine mesken ediniyor. İki tane turna kuşu görüyorum uzaktan. Umarım resimlerini çekebilirim.

Turna kuşları beni fark edince havalanıp uçmaya başladılar. Cep telefonumla hazır beklediğimden havada uçarken ikisini de yakalıyorum bir poz. Çektiğim resimde pek belirgin olmasa da cep telefonuyla iyi yakaladım. İkisi tam ortada üst üste uçuyorlar.

Çayın gölete kavuştu yerdeyim, yatağında su gelmeye devam ediyor. Dibinde yeşil çimenler çıkmış. Az yukarıda da tarla olarak sürülmüş bir yer görüyorum.

Sağdaki ağaç yığınları yola gölgelik yapıyor. Ben de en sağdan, gölgeden gidiyorum.

Yolcunun tatlı meyvesi burada da var. Böğürtlen, tam da mevsimi. Olgunlaşmış böğürtlenlerden bir avuç toplayıp yiyorum. Dünkü topladığımız böğürtlenler kabın içinde iyice dağıldıklarından reçel yapamamıştık. O kadar böğürtlen boşa gitti. Avucunda bir kaç böğürtlen resmini çekiyorum dikenli çalısı ile.

Yolda bir çeşme daha görünce duruyoruz, hava da iyice sıcakladı. Serinlemek gerek. Çeşmeyi büyük yapmışlar ve iki tane yalak var altında. Çeşme tarafı fayans döşeli, yalak ve üstü duvar örülü ve kireç badana yapılmış. Biz çeşmenin başındayken amcanın birisi eşek ile geliyor. İki tane plastik bidonla çeşmeden su alacak. Eşek ve çeşmenin yalağı ile birlikte çekiyorum. Yerde bir tane bidon yatık durumda. Arkada incir ağacı ve zeytin bahçesi.

Ağaçlar sık ve büyük. Aralarında iki tane ağaç kurumuş.

Amca sularını doldurup eşeğe yüklerken bisikletlerimiz ve çeşmeyi olduğu gibi uzaktan karenin içine alıyorum. Çeşmenin üzerini asma sardırılmış. Bakalım üzüm var mı?

Çeşmenin üzerine çıkıp yakından bakıyorum asmaya. Kimi salkımlar siyahlaşıp olgunlaşmış. Kimi salkımlar da yeşil koruk olarak yeni büyüyorlar. Asma yediveren galiba.

İri bir salkımı elimle tutup resmini çekiyorum. Üst taraftaki üzüm taneleri mor renkte, altta ise bir kaç yeşil tane var.

Üzüm salkımını koparıp çeşmede tozlarından arındırarak hep beraber yiyoruz tane tane üzümü. Tadı da nefisti. Başka bir köylü tarlasından topladığı otları atın semerine bağlamış. İki yanında da kocaman sepetler var. İçinde meyveler olmalı bahçesinden topladığı. Köylü geçerken meraklı gözlerle bize bakıyor. Üç tane bisikletçi, üçü de yüklü kendi atı gibi. O bize bakarken atı üzerinde bir poz çekiyorum.

Bu tarafları daha düz ve eğimi az olan yerler. Ayrıca sık sık çeşme de görüyorum. Dağdan gelen iyi bir su kaynağı var demek ki. Ayrıca buralarda bir çok tavuk çiftliği de var. Sık sık yem tankerleri gelip gidiyor yolda. Sonunda denizi uzaktan görüyorum yolun ucunda.

Bir evin bahçesinde gördüğüm beyaz renkte çiçek açmış bitkinin arasından bir kaç kırmızı gül kendini göstermiş.

Sonunda sahilde deniz ile kavuştuk. Sahil olunca yazlıkçıların evleri birleşip köy gibi olmuş. Bir çok tekne de kıyıya yakın yerde bağlı duruyor.

Bir çeşme daha, bu kayrak taşlarından yapılmış. Su akıyor ve biraz su içiyorum çeşmeden. Çeşme bakımından bereketli yerler buraları. Çeşme tamamen çınar ağacının gölgesi altında kalmış.

Yarımadanın bu kesimi  daha sakin ve düz, o yüzden kıyıda boş yer yok gibi.

Marmara denizinin Bandırma tarafını görüyorum uzaklardan. Hava açık, sadece ince bir sıra bulut parçaları var ufuk çizgisinin üzerinde.

Yarımadanı Tatlısu köyüne geldik. Su bereketi hala devam ediyor. Adından da belli Tatlısu. Tabelanın resmin çekiyorum Tatlısu ve altında 50 Km hız sınırını belirtir trafik levhası.

Tatlısu köyünde de bir çok yazlık ve yazlıkçıların tekneleri denizde bağlı.

Aşağı yapıcı yerleşim yerinde mola veriyoruz. Burada çay içiyoruz deniz kıyısında üzerinde örtüsü olan masada. Tam karşıda da kimya fabrikası var manzara olarak. Cem kimya mühendisi ve bu fabrikada bir zamanlar çalışmış. Kimya fabrikası olur da çevreye zararı olmaz mı. Elbette olur ve insanlar pek farkında değil.

Sonunda yol kavşağına geldik, az sonra Cem ve Yıldız Edincik tarafına dönecekler. Edincik sol tarafta, ben düz Erdek tarafına gideceğim. Kavşağa gelmeden Cem ve Yıldız’ı arkalarından çekiyorum kavşak tabelası ile birlikte. Cem bana arabanın anahtarlarını veriyor ayrılmadan önce. Cem ve Yıldız ile vedalaşıp iyi turlar dileklerimi iletiyorum. İzmir’e kadar bisiklet sürerek gelecekler. Tabelada solda Edincik, düz olarak Erdek yazısı var.

Kapıdağı yarımadasını ana karaya bağlayan dar bir yerden geçiyorum. İki tarafın denizi aynı anda görünebiliyor. Burası deniz  seviyesinden 7 metre yükseklikte bir yer. İki denizin bu kadar dar bir yerde birleşmesi kış aylarında arabalara kar lastiği taktıracak kadar soğuk ve karlı geçtiğini belirtiyor. Karayolu tabelasında lastiklere zincir takmak için uyarı levhası takılmış.

Zeytin bahçesinin dibinde Marmara mermerinden bir çeşme yapılmış. Çeşmenin resmini çekiyorum.

Arkadaşlardan ayrıldıktan sonra Erdek tarafına tek başıma bisiklet sürmeye başladım. Önümdeki son yokuşu da tırmandıktan sonra Erdek ilçesine giriş yapıyorum. Tabelası da orta refüjde olunca bisikletim KUZ sol şeridin kaldırımına yakın park ediyorum. Erdek tabelası, nüfus : 34700 yazılmış. Bisikletim KUZ, turuncu çantalar. Çantanın üzerinde güneş paneli bataryayı doldurmaya devam ediyor. Orta refüj çim ekili.

Erdek merkeze geliyorum, Cumhuriyet meydanında bisikletim KUZ ve Atatürk heykeli ile meydanı çekiyorum bir poz. Direklerde 5 tane Türk bayrağı asılı.

Hiç zaman kaybetmeden arabayı park ettiğimiz yere geldim. Araba yerinde duruyordu, bu iyi. Otoparkın hemen yanındaki gölgelik çimenli yere oturup kahve takımlarımı çıkarıyorum. Tek kişilik cezvede kahvemi pişiriyorum. Kahvemi içerken hayallerimden birini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Kapıdağı yarımadası kıyılarını bisikletle dolaştım ve turun sonundayım. Bu turda telefonumla sürekli resimler çektim yol boyunca. Güneş panelinde bataryamı Güneş altında şarj ederek, geceleri de telefonumu bataryadan şarj ettim. Kahve cezvesi ocakta pişerken turu bitirmenin rahatlığı ile kendimi elçek ile çekiyorum yeşil çimenlerin üzerinde.

Kahvemi içtikten sonra arabanın yanına geldim. Bisikletimdeki çantaları arabanı içine attım. Gidondaki tüyleri de aldım yolda rüzgardan uçmasın diye. Bisiklet taşıyıcısını arabanın arkasına takıp bisikletimi bağladım sıkıca. Ardından yola çıktım ve bir kez kahvenin birinde mola verdim sadece. 5 Saat civarında bir yolculuktan sonra eve geldim. Bisikletimi ve çantaları arabadan eve taşıdım. Bisiklet taşıyıcısını arabanın içine yerleştirip eve girdim. Evdekilerle hoş geldin beş gittin muhabbetinden sonra sıcak bir duşun ardından akşam yemeğini yiyip yatıyorum balkonda.

Artık erken kalkmaya iyice alıştığımdan erkenden uyanıp balkondaki masamın başına oturdum. Bilgisayarı açıp cep telefonumdan çektiğim resimleri yükledim. Ayrıca harici hard diske de yedeğini kopyaladım. Bunu yaparken de kahvemi pişiriyorum bu arada. Kahve ocağım, cezve, içi kahve dolu fincan içilmeye hazır. Kuru dut taneleri ve bilgisayarım masada. Solda balkon dışında demir çubuğa bağlı Türk bayrağı aşağı sarkmış.

Sabahın erken saatleri olmasına karşın beyaz güvercinim de bana günaydın demeye gelmiş. Beyaz güvercin beni unutmamış bir haftalık yokluğumda. Sabah yemini yemek için tele kondu, yem atmamı bekliyor. Alttaki telde de çarşı güvercinleri ayrı duruyor. Hemen yemlerini atıyorum ve tur boyunca çektiğim resimleri tek tek bilgisayardan bakmaya başladım kahvemi içerken.

Bir tur yazısı daha bitiyor. Hayallerimden birisini yaptım. Kapıdağı yarımada turu. Bunu yaparken de iki adayı da dolaştım; Avşa adası ve Marmara adasını. Çok güzel anlarım oldu, hepsini an be an yaşadım, resim çektim ve hazine torbama bir çok hikaye koydum. Yaşadığım hikayelerin hepsini anlattım sizlere, umarım sıkılmamışsınızdır. Gezip göremeyenler için ve görmeyen kör arkadaşlarım için resimlerde elimden geldiği kadar betimleme yapmaya çalıştım. Dilim sürçtüyse affola der ya anlatıcılar ben de öyle diyorum. Yazmak gerçekten zor bir zanaat. İki yıl oldu ama zaman anca bulup yazabildim affola.

Başka turlardaki yazılarımda görüşme dileği ile yeni maceralara pedal çevirelim

Bu gün yaptığımız yol 33 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

İki Ada Bir Yarımada 6. Gün

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Kapıdağı Yarımada Turu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;
Saçları, dudakları
Deniz koktu sabaha kadar;
Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.

Yoksuldu, biliyorum
-Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya-
Kulağımın dibinde, yavaş yavaş,
Aşk türküleri söyledi.

Neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir.
Denizle boğaz boğaza geçen hayatında!
Ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak,
Olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek…
Dikenli balıkları hatırlatmak için
Elleri ellerime değdi.

O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
Onun saçları öğretti bana dalgayı;
Çalkalandım durdum rüyalar içinde.

Orhan Veli KANIK

 

Öne çıkan görsel, Yüksekçe bir yerde, yere oturmuş, Marmara denizini izliyorum. Solda küçük bir ada ve biraz daha büyük ada var.

Güzel bir uyku olmasa da iyi uyudum sayılır. Rüzgarla beraber uçuşan kumların sesi ve dalgaların kıyıyı kucaklarken çıkan sesler sabaha kadar sürdü. Kaya biraz korusa da rüzgar bizi hissetmiş olmalı kıyıdan dönüp üzerimize esti tüm gece. İşin en tatlı yanı da çadırın fermuarını açınca direk denizi görmek. Bir süre denizi ve kıyıyı döğen dalgaların sesini dinliyorum. Çadırımın içinden deniz manzarası.

Her tarafım kumlu olarak eşyaları ve çadırı topluyorum. Kahvaltı yapmadan yola çıkmaya hazırız. Bisikletim KUZ ve dut ağacı ile birlikte resimlerini çekiyorum. Dutun bir dalı rüzgara dayanamamış yere yatık durumda öylece büyümüş.

Gecelediğimiz küçük koydan yola çıktık. Yukarıdan küçük koy ve açığında kayalık ada. Koy içeri doğru çay ağzına benzeyen kumluk bir yer.

Yola çıkınca çeşme görüyorum ama ne çeşmesi kalmış ne de su akıyor. O yüzden şişelerimi dolduramıyorum. Bisikletim KUZ ve akmayan çeşme. Arka bagajda gece telefonu şarj edip boşalttığım bataryayı güneş paneli ile doldurmaya başladım sabahtan. En son Avşa adasında prizden şarj yapmıştım. Ondan sonra hep güneş panelinden elektrik sağlıyorum. Güneş paneli 7.5 Wattlık, tüm gün bataryayı şarj etmeye yetiyor. Ayrıyeten göbek dinamo şarj için var ama çok sıkışırsam ve güneş olmazsa onu devreye sokarım yeri gelirse.

Kapıdağı yarımadası kıyıları o kadar girintili ve çıkıntılı ki sürekli S çiziyoruz. Girinti ve çıkıntılar, yukarıda ise kara bulutlar görünmeye başladı.

Biraz geniş sahili olan koya tepeden bakıyorum. Burası daha çok yazlıkçıların olduğu sahil yeri. Kumsalı ve denizi iyi görünüyor.

Burada durmayıp devam ediyoruz. Kahvaltı yapacak bir yer de yoktu. Koydan çıkarken solda arabanın çarptığı bir domuz ölüsü yatıyor. Henüz kokmaya başlamamış. Demek dün gece birisi çarptı domuza.

Bir koyu yukardan çekiyorum, burası geçtiğimiz yer.

Diğer tarafta gideceğimiz yerde aynı büyüklükte başka bir koy daha var. İki koy birbirine komşu. Sadece denize uzanmış yarımada iki koyu birbirinden ayırıyor. Burası Doğanlar köyü.

Bulutlar denizi kapatmaya başladı. Belki yağmur geliyor, hava tahminlerine de bakmıyorum. Yağarsa bereket yağar deyip karşımdaki yarımadayı izliyorum.

Bulutlar dağın tepesini örtmeye başladı. Dur bakalım neler olacak.

Çayıra bağlanmış at bana bakarken çekiyorum.

Doğanlar köyüne girdik. Sahilde bir bankta oturup kahvaltılıkları seriyoruz. Bakkaldan domates, salatalık ve yumurta alıp hazırlıyoruz. Yakında olan kahveden de çayları içeceğiz.

Yumurtaları kaynamaya koyduk, bu arada denizde bağlı olan küçük bir kayığın resmini çekiyorum. İnsanın burada yaşayası geliyor. Küçük bir ev, küçük bir bahçe. Denize yakın olmalı. Her gün küçük tekneye binip günlük kısmetini yakalamaya gideceksin. Balıkları biraz besleyip bir  tane tutarak o günkü kısmetinle karaya çıkacaksın. Yaşamdan fazla beklentin olmayacak, sade ve sakin.

Çınarların altında kalmış kahve ve masalar uzaktan çekiyorum komple.

Buranın serçeleri sakinliğe ve insanlara o kadar alışmışlar ki yanıma kadar yaklaşıyor. Ben de ekmek parçalarını serçenin yemesi için atıyorum az ileriye. Zeminin sağ tarafı Arnavut kaldırımı. Sol taraf beton dökülmüş.

Serçeyi dijital zom ile daha yakından çekiyorum. O da çekinmeden bana bakıp poz veriyor Arnavut kaldırım taşları üzerinde. Bana bir anlık poz verdikten sonra yerinde durmayıp zıp zıp zıplayıp yiyecek peşinde gidiyor.

Kahvaltıyı yapıp yola çıktık. Yol kıyısında olgunlaşmış böğürtlenleri görünce durup tadına bakmak gerek. Olgunlaşmış siyah taneler ye beni diyor. Ben de onları kırmayıp yemeğe başladım. Kahvaltıdan sonra tatlı meyve iyi gidiyor. Böğürtlenin dikenli dalları arasında henüz olmamış kırmızı renkte meyvelerin yanında siyah renkteki böğürtlenler tüm hayvanlara olduğu gibi bizlere de nasip oluyor.

Bir avuç kadar böğürtlen toplayıp cep telefonum ile bisikletim KUZ, yol ve deniz manzarada resmini çekiyorum. Böğürtlenler sol avucumun içinde.

Dağların başı dumanlı, bulutlar sürekli devinim içinde. Gelen bulut zirvedeki bulutlarla karşılaşıp dönüyor. Henüz üzerimize gelip yağmur damlalarını bırakmaya niyetleri yokmuş gibi.

Bisikletle gezmenin en güzel tarafı küçük te olsa çeşmeyi görebilmek. Araba ile görmek olanaksız. Az da olsa akıyor çeşme ve sularımı dolduruyorum. Etraf bitkilerle sarılmış durumda. Çeşmenin solunda birazı silinmiş bir yazı var. Sadece TÜRKÜM DİYENE kalmış. Her ne kadar üst taraftaki yazı silinse de Atatürk’ün ünlü sözü hep aklımızda “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

Yol kıyıdan değil de içe doğru, karadan gidecek bir süre. O yüzden denizi ve Doğanlar köyünü yükseklerden çekiyorum bir poz.

Biraz arkada kaldığım için Cem ve Yıldız beni beklerken buluyorum. Biraz da yokuşun etkisi var. Sürekli içe doğru çıkıyoruz rampayı.

İyice denizden uzaktayız, tepelerin ardından denizi biraz görebiliyorum.

Ormancılar tepeleri paralel temizleyip ağaç dikmişler. Yamaç paralel teraslar olarak kademeli yapılmış. İleride büyük bir orman olacağa benziyor.

Bir süre karadan gidip tekrar denizin olduğu kıyı şeridine yaklaştık. Deniz olmadı mı pek güzel olmuyor. Orman iyi hoş ve yeşillik olsa da mavi rengin ortama kattığı güzellik inkar edilemez. Deniz kıyısı sürekli girintiler ile denize doğru uzamışlar.

Bazı yerler bakir ve henüz ulaşılmamış yerler. O yüzden temiz olarak kalmalı, sadece uzaktan izlemek yeterli olur sanırım.

Bir yerde duruyoruz. Burada böğürtlen tarlası var ve bolca toplamaya başladık olgunlaşmış böğürtlenleri. Topladıklarımızı bir kaba koyuyoruz, Yıldız reçel yapacakmış. Bisikletler park etmiş, Cem ve Yıldız çalılarda böğürtlen topluyor.

Biraz yüksekte güzel bir manzara bulunca durup manzaranın keyfini çıkarmak gerek. Elbette kahve içerek. Kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım manzaraya karşı. Karşımda Marmara denizi ve Marmara adası. Solda iki tane kayalık ada manzaramın süsü. İnsan manzarayı izlerken derin hülyalara dalabilir. Bir sakıncası da yok, nasıl olsa yoldasın ve yolun uzun. Aynı zamanda her gördüğüm yeri ilk defa görüyorum ve anı yaşamaya çalışıyorum. Kafam engin Marmara denizi gibi dingin, sakin ve huzurlu. Kanatlarım olmasa da kendimi Marmara denizinin üzerinde uçuyormuş gibi hissediyorum. Harika bir an yaşıyorum kimine göre ulaşılmaz ama benim yakınımda ve içindeyim hayatın. Dünyalar sizin olsun, bana bir fincan kahve ve bu manzara yeter. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kahveler pişiyor ve arkadaşlara ikram ediyorum. Sol elimde kahve dolu fincan eşsiz manzarada denize karşı yudum yudum içiyorum Marmara denizini.

Yanımda şanslı olan Cem ve Yıldız da aynı manzarayı izleyerek kahvelerini yudumluyorlar ellerinde ki fincanlardan. Cep telefonumla elçek resim çekerek üçümüzü ölümsüzleştiriyorum bir anın içinde.

Manzara pek değişmese de küçük yarımadaların boyutu ve şekli değişiyor sürekli olarak.

Yüksek bir dağ ve dibinde harika bir koy görünüyor tepeden. Burası Turan köyü, bakalım nasıl bir yer.

Turan köyüne gelmeden önce toprak bir yoldan küçük bir kumsala inen yolu görüyorum. Acaba burada denize mi girsek. Yüksekte olduğumuzdan epey aşağı inmek ve tekrar çıkmak gerek. Köyün girişinde kumsalın başladığı yere dalgakıran yapılıp teknelere güvenli bir yer yapılmış.

Koy ve manzara güzel de çöp ve molozlar manzarayı bozuyor. İnsanlar kendi ürettiği her türlü pisliği yaşadığı yere değil de az dışarıya götürüp çevreyi kirletmesi kadar korkunç bir şey yok. İnsanlar gerçekten korkunç yaratıklar.

Çalıların, otların arasında saklı kalmış bir çeşme görüyorum. Suyu akmasa da çeşme görmenin mutluğu var.

Öğle sıcağında serinlemek için kumsalı güzel olan Turan köyünün sahiline giriyoruz. Burada denize gireceğiz. Deniz donumu giyip denize giriyorum. Su harika, Marmara denizinin turkuaz renkli denizindeyim. Yanımda taşıdığım su geçirmez kamerayı deneme fırsatım oldu. Denizin içinde çekim yapmak kolay değil. Anca kendimi bir poz yakalayabiliyorum. Uzamış sakalım ve su kabarcıkları etrafımda yukarıya doğru çıkarken bir an donduruyorum.

Bir süre zaman geçiriyoruz denizde, sonra çıkıp kurulanıyorum. Arkadaşlar duşu olan yerde denize girdiklerinden onları kumsaldan az içeride bir ağacın gölgesinde bekliyorum. Beklerken de kahve içiyorum. Onlar yanıma geldiğinde hazırdım yola çıkmaya. Deniz seviyesinden tekrar yukarılara çıkarak az önce denize girdiğim Turan köyünün denizini çekiyorum.

O koy bitiyor başka koy başlıyor. Sürekli olarak değişik yapıda koylar önümüze çıkıyor. Hepsi de birbirinden değişik ve ayrı güzellikte. Düzlük bir alanda çiftlik ve bahçesi var. Solda deniz kıyısında sıralı şemsiyeler burasını işletenler olduğunu gösteriyor.

Koyu geçip giderken arkadan sevimli koyu çekiyorum sahili ile beraber.

Küçük adalardan oluşmuş, sadece kayalıklı sıra halinde denizin az açığında. Açığa doğru kayalıkların üst kısmı denizin üzerinde az görünüyor. İlk başla üç tane kaya ada daha büyük boyutta.

Bakir koylardan birisi daha karşımda. Her koyda deniz seviyesine inip burunda zirvelere çıkıyoruz. Koy epey aşağılarda, yani yüksekteyim.

Daha geniş ve az düzlüğü olan yerlere yazlıkları konduruvermişler. Güzel koylardan birisi daha. Burası Orhanlı köyü.

Bazen o kadar çıkıyoruz ve sonra hızlıca aşağıya bırakıyoruz kendimizi. Yıldız önde, Cem arkada dönemeci dönerlerken.

Yakınlardan gelen tekneler demir atmış olta ile balık tutmaya çalışıyorlar. Uzaktan küçük karınca gibi görünüyor tekneler. Marmara denizinde kaybolmuşlar sanki.

Çöp attıkları yetmiyormuş gibi mutfak dolapları ve çekmecelerini de atmışlar çalıların arasına.

Güzel bir koy ama kıyı o kadar dik ve kayalık ki ne inilmesi ne de çıkılması olanaksız. Yani insan eli değmediği için bakir koylardan birisi.

Koylardan birisinin iç kısmı düzlük ve birisi burada tarlalar oluşturmuş ekip biçiyor.

Buraların bitki örtüsü de çok hoşuma gitti. Dönemecin olduğu yerde bol ve sık orman kıyısında bir ev yapıp burada yaşamak isterdim. Küçük bir dere yatağı da var. Suyu eksik olmaz buranın.

Düzlüğü olan koyu geçip az yukarıdan bakınca koyun muhteşem görünümü ortaya çıkıyor. Koyun uç tarafı yüksek kayalık sanki koyu koruma altına almış devlerden birisi oturmuş gibi. Belki de dev bir deniz canavarı yüz yıllık uykusuna yatmış uyuyor.

Yokuşları sürekli olarak inip çıkıyoruz. İşte onlardan birisi.

Harika bir bitki örtüsü ormanı oluşturmuş sık dalların arasından küçük bir aralık bulan güneş ışınları hüzmeler halinde yere ulaşmaya çalışıyor.

Kayaların üzerinde kalmış bağımsız yassı kaya parçası güneşlenen kertenkele gibi duruyor. Yanına yaklaşınca kaçacakmış gibi. Solda ağaçlar uzun ve gölgesi yolu kapatmış durumda.

Az yana yatmış dikilitaş gibi tek başına kaya parçası duruyor.

Yine güzel koylardan birisini geride bırakıyorum.

Yolda bisikletli bir grup ile karşılaşıyoruz. Bunlar İzmir’den tanıdıklar. 4 kişiler ve Erdek’ten başlamışlar bizim yaptığımızın tersini yapıyorlar. Yolda karşılaşmamız burada oluyor. Hoş beş sohbet ederek ayak üstü konuşuyoruz. Elçek ile hepimizi alacak şekilde elçek çekiyorum bir poz.

Kıyıdaki kayalıklar 45 derece yatık durumda yalçın kayalıklar olarak deniz dalgalarına karşı koyuyorlar binlerce yıldır. Kayalar o kadar sert ki henüz kumsal olmamış. Belki daha binlerce yıl daha denizin dalgaları kayaları döğmesi gerekiyor.

Terasların olduğu yamaçların altındaki yoldan gidiyoruz.

Denize girinti yapmış kayalığın ardında geniş bir koy olduğunu tahmin ettiğim bir yerleşim yeri görüyorum. Bakalım nasıl bir yermiş.

Burası Balpınar köyü, geniş bir sahili var. Köy karşı tarafta kurulmuş. Bu tarafta hiç bir şey yok, safi kumsal. Köyün tarlaları da geniş bir arazide ekilmiş duruyor.

Koy denize sıfır bir yolda dümdüz gidiyor. Solda deniz ve kumsal. Haliyle denizden gelen çöpler kumsalda duruyor öylece.

Köyde kahve var, burada çay molası vereceğiz.  Köyün sol tarafındaki kayalıklara tekneler karaya çekilmiş. Burada bakımları yapılıyor teknelerin.

Kahvede oturup atıştırmalık bir şeyler yiyip çay içiyoruz. Ortalıkta kimseler yok, kahvenin sandalyeleri ve banklarını bisikletlerimizle çekiyorum. Çekerken uzamış gölgem de yerde.

Çay molasında biraz dinlendik. İn çıklar yordu biraz. Tekrar yola çıktık ve bir çeşme yalağı ile birlikte karşıma çıktı. Solda yamaçta batan güneşin ışıkları ile çeşmenin resmini çekiyorum. Bu güneşin batışının birincisi.

Bazı koylar derinde ve ulaşılması olanaksız.

Yol yukarıda görünüyor ve ben aşağıdayım. Demek epey bir tırmanış var önümde.

Demin aşağıda çeşmenin başında güneşi batırmıştım. Yükseğe çıkınca güneş yeniden ortaya çıkıp tekrar batmaya başladı. Bu ikinci güneşin batışı. Koy güneşin arkadan ışık vermesi ile harika görünüyor.

Güneşten uzaklaştıkça tekrar doğmaya başladı ve batmaya niyeti yok sanki. Harika koy manzaraları, yarımadalar ve uzaklarda kalan Marmara adası.

O kadar yükseğe çıktık ki güneş te yükseldi bizle beraber. Oysa iki kez batmıştı. Manzara kıyı şeridinin girintileri süper.

Ve güneşi üçüncü kez batırıyorum bir gün içinde. Bu hayatımda ilk defa oluyor. Bir günde üç gün yaşamış gibiyim. Çünkü üç kez güneş batmıştı. Artık ilerlemenin zamanı, tırmanış bitti ve yolumuz şimdilik düz. Önde Cem ve Yıldız gidiyor.

Hava henüz kararmadı, bir çeşme daha görünce şişelerimi dolduruyorum ağzına kadar. Yakınlarda kamp atacağız ve su gerekli bize.

Aynasından düşmüş olan çeşmenin yazıtı üste konulmuş. Mermere yazılana göre; “Hanım Suyu Uzun ve Oğulları Hayratıdır Emin Uzun 1972” Çeşmeyi yaptırandan Allah razı olsun. Yolcunun yolda tek istediği sudur. Su olmazsa yolculuk yapılmaz.

Yine yükseklerdeyim ve aşağıda küçük bir koy görüyorum alaca karanlıkta. Bir araba deniz seviyesindeki yolda farlarını yakmış bana doğru gelmekte.

Yukarıdan alaca karanlıkta gördüğüm koya inince hava iyice karardı. Gece lambalarını yakıyorum ve tekrar çıkmaya başladım. Karanlıkta ilerlerken bir kedi sesi duyunca duruyorum. Kedi sürekli miyavlıyor ve aç olmalı ki peşimden gelmeye çalışıyor. Kedinin miyavlamalarına fazla dayanamayıp duruyorum. Yanımda taşıdığım ekmekten bir parça koparıp veriyorum. Hayvan çok aç olmalı ki kuru ekmeği iştahla yemeye başladı. Bir parça daha ekmekten koparıp önüne attım ve yapacak başka bir şeyim olmadığı için gecenin karanlığında ilerlemeye başladım. Yazlıkçılar böyle evcil hayvanları bırakıp gidiyorlar. Arkadaşlardan geride kaldım biraz kediye ekmek verirken. Aşağıda düzlükte beni bekliyorlardı. Burada kamp atalım dediler. Cep telefonumdan konumu ve haritayı açınca biraz daha 1.5 Kilometre sonra köy var. Orada kamp atalım deyince, çok yorulduk, pedal basacak halimiz yok deyip burada kamp atalım diye ısrar edince mecburen kabul ettim. Kumsala doğru gittik, kumlarda bisikletleri elde ittirdik ve uygun bir yerde durduk. Biraz canım sıkıldı bu duruma, köyde daha uygun ve çeşmesi olan bir yerde rahat ederdik. Ama Yıldız dileğimi kabul etmedi ve her tarafı kum olan yerde kamp atacağız. Benim söylendiğimi anlayan Yıldız hadi oraya gidelim deyince bu kez ben “Burada oyun oynamıyoruz, artık gitmenin anlamı kalmadı” diyerek kestirip attım. Çadırları kurup yerleştikten sonra akşam yemeğini yapmaya koyulduk. Karnımız doyduktan sonra zaten ilerlemiş saat olmasından dolayı çadırlara girip yatıyoruz. Bu gün fazla yol yapmadık ama koylarda sürekli inip çıkmaktan epey yorulduk. Hemen uyumuşum yorgunluktan.

Bu gün yaptığımız yol toplam 46 Kilometre.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu 4. Gün

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Peja – Mitrovica

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

GÜL ÇİÇEKLİ DÜŞ

senden başka

kimsenin bilmediği

yaşadığım gülvercin katlı

oda

dünyanın son durağı olur

 günün birinde

belki de.

İlhami EMİN

 

Öne çıkan görsel, yeşil renkli gölet, karşıda kıyılar duvar, çam ve servi ağaçları ve yüksek dağlar.

20150819_121932

Harika bir akşamın tatlı yorgunluğu ile güzel bir uyku çektim. Dağların başladığı yerde, şehir gürültüsünden uzak uyumak insanı dinlendiriyor. Uykuyu tam tadında alıyor, sabah güneşin ilk ışıkları ile uyanıyorsun. Yeni bir güne başlamadan çadırımdan görünen ilk görüntüyü kareye alıyorum. Sararmış otlar, kayalık dağ ve çam ağaçları.

20150819_062912

İlk olarak Denis’i gördüm dışarıda. Yeni uyanmış ayakkabılarını giymeye uğraşıyor uyku mahmurluğunda. Akşam şehre eğlenmeye gittiydi bir kaç kişi ile. Ne de olsa genç, delikanlı. Kanı kaynıyor kıpır kıpır. Eğlenceden geç dönmüşler anlaşılan. Uykusunu tam alamadan uyanmak zorunda kaldı.

20150819_071703

Restoranda yediğimiz alabalıklar büyükçe bir polyester havuzun içinde, yuvarlak cam arkasında yüzerken müşterilerini bekliyor.

20150819_081606

Sabah kahvaltısı yapıyoruz hep beraber. Restoran sahibi şehre gitmiş bir kaç kadın hazırlıyor kahvaltıyı. Bu kadar kalabalık görmemiş restoran. Biraz zorlandılar açıkçası. Ama kadınlar hesap yapmada uzman olmuş. Hesap biraz kabarık gelince itiraz ettik haliyle. Restoran sahibi ile telefonda konuşarak hesabı indirdik uygun bir fiyata. Bilemiyorum belki de restoran sahibi bilerek kaçıp kadınlara bıraktı hesap görme işini! Çardak altında, gölgede, uzun bir masada hep beraber kahvaltı yaparken.

20150819_084052

Neyse kahvaltının ardından eşyaları toplayıp arabaya yükledik tek tek. Aramıza katılan Semra ve Doktor Serhat’ın eşyaları da sığdı arabaya. Bunu anlayamadım bir türlü nasıl sığdı diye. İlk gün 2 kişi eksik olmasına rağmen sığmamıştı. Hayret bir şey!

Gece çalışanlar var! Onlardan biri örümcek. Örümcek boş durmamış yeni ağlarını örmüş av yakalamak için. Güneş ışıkları da vuruyor ince örümcek ağının ipliklerine. Rüzgar hafif esip ağı oynatsa da Örümcek köşesinde sabırla bekliyor avını. Ağa takılan bir sineğin yapışkan ipliklerden kurtulmak için çırpınma titreşimlerini rüzgarın titreşimlerinden ayırt edebiliyor.

Sabahın erken saatleri, henüz kimseler yok havuzda yüzecek. Devamlı akan su havuzun temiz görünmesine neden oluyor. Aslında sabah duşu almak gerekti henüz kimsenin yıkanmadığı sularda ama bu gün yolumuz biraz uzun ve iniş – çıkışlı. Örümcek ağı ardında havuz.

20150819_075316

Arabaya yüklenen eşyaları araba yoldan gidecek. Biz ise dağların dibinde yapılmış yürüme ve bisiklet yolundan şehre gideceğiz. Burada bisiklet yolu olduğunu söylemişlerdi restoranda. Bisiklet yolundaki arkadaşlara dağın gölgesi vurmuş.

20150819_094615

Yol parke taşı ile döşenmiş, araçların girmediği bir yürüyüş yolu. Yol kıyısında akan çeşmeler de yapılmış. Çeşmede suları tazeleyip dolduruyoruz mataralarımızı.

20150819_095208

Suları tazelerken Muhlis Dilmaç bana poz veriyor.

20150819_095211

Yolu harika yapmışlar, beğendim doğrusu. Ormanın içinden, ağaçların arasından temiz oksijen soluyup yürüyüş yapmak insan sağlığı açısından önemli. Şehirdeki insanlar da sabah yürüyüşünü burada yapıyor. Yürüyüşünü yaptıktan sonra evde duşunu alıp işine dinç olarak gidip çalışmaya başlıyor huzurlu biçimde.

20150819_095435

Vadi burada genişlemeye başlıyor. Biraz aşağısı düz ovaya dönüşecek. Asfalt yol karşıda. Altında görünen binalar askeriye olabilir. Dün çıkarken yüksek duvarlarla çevrilmiş, içerisi görünmüyordu.

20150819_095526

Dağın dibinden giden yol hafif iniş – çıkışlı olmasına rağmen bizi zorlamadı. Zaten yavaş gidiyoruz, etrafı seyrederek, tadını çıkarıp.

20150819_095538

Şehrin kalabalığı biraz rahatsız etse de mecburen geçeceğiz. Denis’e araba ile ilerideki İstog yol ayrımına gidip bizi beklemesini söylüyorum. Ana yoldan gitmeden köy yolundan trafiği daha az olan yoldan gideceğiz. Yol ayrımı yakın şehre, çabucak vardık bile. Köy yolu sakin, bizler de tadını çıkarıyoruz bu sakinliğin.

20150819_104319

Yol kıyısında şehit mezarları çıkıyor sık sık. Her mezarda çift başlı kartal olan Arnavut bayrağı direğe çekilmiş.

20150819_104421

Kosova’nın her yerinde şehit mezarını görmek mümkün. Bağımsızlığını ilan ettikten sonra ordusunu kurup Sırpların zulmüne karşı silahlı birlik UÇK ile saldırıya geçmişti. Bu savaşta bir çok savaşçı vurularak şehit olmuş. Şehit olduğu yerde anıt mezar yaptıran şehit aileleri mezarları kendileri sürekli bakmaktadır.

20150819_104509

Yol harika, neredeyse bomboş. İnsan yalnızlığını hissediyor yolda giderken. Yol hiç bitmesin. Biz de bisiklet sürelim doyasıya, çevreyi kirletmeden. Ağaçların arasından.

20150819_104858

Yol ayrımı olduğuna bakmayın, düz gitmemiz gerek. Bizimkiler böğürtleni bulmuş yol kıyısında habire toplayıp yiyor. Böğürtlenin de tam zamanı, nefis tadı bizleri mest ediyor yerken. KUZ yol ayrımında, soldaki yolda böğürtlen toplayan arkadaşlar.

20150819_105527

Böğürtlen dalında ve toplanmış elde yenmeye hazır.

11903985_10153557509019861_6157320860607415263_n

Dağın yamaçlarında köyler kurulmuş. Ovada fazla yerleşim yeri yok, daha çok tarım alanları olarak kullanılıyor.

20150819_105917

Hayvanlara yem olarak yetiştirilen mısır tarlası. Henüz biçilmemiş, sararıp kurumuş. Biçilip yem ambarına konacak kış aylarında hayvanları besleyecekler. Kışın yağan karda yiyecek ot olmadığından yazın ekilen mısır kış yemi olarak kullanılıyor.

20150819_114856

Henüz öğle olmaya az kalmış durumda İstog’a vardık bile.

20150819_115706

İstog kasabası dağın bittiği, ovanın başladığı yere kurulmuş. Dağlardan buz gibi suların aktığı derelerde yetişen alabalıklar çok olunca buraya alabalık çiftlikleri kurulmuş. Kooparatif olarak kurulan bu çiftlikte yetişen alabalıklar tüm Yugoslavya içinde her yere gönderiliyormuş zamanında. Yugoslavya dağıldıktan sonra Kosova da kalan bu çiftlik alabalık üretimini sürdürüyor. Dağlardan gelen suları önce arıtmadan geçirildikten sonra havuzlara veriliyor. Havuzlarda binlerce alabalığı sağlıklı ve temiz yetiştirmenin yolu.

20150819_115937

Büyük bir tesis olan alabalık çiftliğinde balık pişirilip yenilen devasa bir restoran yapılmış. Çevre bakımlı çim ve ağaçlarla süslenmiş. Burada ayrıca tatilini geçirebileceğin tek katlı evler ve otel var. Arabayı park ettikten sonra içeriye bisikletlerimizle giriyoruz hep birlikte.

20150819_120050_HDR

Güzel ağaçlarla süslenmiş çevre fotoğraf çekmeye zemin hazırlıyor. Artık herkesin akıllı telefonu var ve iyi resim çekiliyor. Ayrıca fotoğraf makinası taşımaya gerek yok. Dokun çekme düğmesine, istediğin resmi çek, hem de binlerce. Dengesiz İrfan önümde havuzu çekerken.

20150819_120546

Mehtap hanım Denis ile el çek yapıyor.

IMG-20150819-WA0073

Balık havuzu olarak kullanılan gölet ortasına fıskiye konulmuş. Ara sıra çalıştırıyorlar. Belki de öğle zamanı yaklaştığı için balık yemeye gelenler için. Belki de biz kalabalık olarak geldik diye olabilir fıskiyenin çalıştırılması. Şef garson da akıllı olabilir. 16 kişi birdenbire elinde cep telefonu habire resim çektiğimizi görünce resimler daha iyi olsun diye fıskiyenin çalışmasını söylemiştir elemanlarına. Restoran çok büyük olduğu için onlarca garson ve görevli ortalıkta dolaşıyor.

20150819_120636

Resim çekeni bile çekmekten geri kalmıyoruz.

20150819_120650_HDR

Toplam 2 kadın katılımcı olunca resimlerin ana teması onlar oluyor.

20150819_120758

Bahçede el arabası olunca yaramaz kızlardan birisi arabaya biniyor, diğeri taşıyor. Yeşil çimenlerin ortasında küçük bir tepe kırmızı renkli çiçeklerle süslenmiş.

IMG-20150819-WA0087

Bizim gelişimiz ile restoran hareketlendi. Neşeli hareketlerimiz, bolca resim çekilmekle dikkatini çektik restorandakilerin. Pek alışık değiller bisikletçilere anlaşılan. Doktor Serhat elçek resmimizi çekerken başka biri bizleri çekiyor.

IMG-20150819-WA0077

Dört arkadaş havuz kenarında çekiliyoruz.

IMG-20150831-WA0023

Havuz kenarlarında çiçekler ayrı bir renk katıyor ortama. Çiçeğin beyazlığı Güneşin ışıkları ile daha da parlıyor.

20150819_120902

Restoran geniş bir alanı kaplıyor ve bir çok masa  ile çardakların altına konularak yağışlı havalarda bile yemek yeniyor. Resimde görünen sadece bir kaç çardak, bunun gibi daha çok yer var. Belki de bin kişi aynı anda oturabilir masalara.

IMG-20150831-WA0094

Alabalıklar büyük havuzda sürü halinde dolaşıyorlar serbestçe. Siyah alabalıklar arasında bir, iki tane beyaz alabalık var.

IMG-20150819-WA0069

Pembe renkli erguvan yeşilliklerin içinde kendini belli ediyor.

20150819_120927

Henüz öğle 12 olmadığından siparişleri bekletiyoruz biraz. Resim çekmekten yorulunca bize ayrılan uzun masaya oturup sohbet ediyoruz. Elçek ile masadakileri çekiyorum.

20150819_121534_HDR

Doktor Serhat yarıda bıraktığı Now We Bike turunun haritası olan formasını giymiş. Muğla dan Brüksel’e kadar 2700 km yolun yarısından fazlasını yaptı. Şimdi bizimle pedallıyor. Harita sırtında basılı.

20150819_121638

Çevre düzenlemesi o kadar güzel olmuş ki tablo gibi. Yeşilin her tonunu yansıtan ağaçlar gölette rengini vermiş.

20150819_121837

Alabalıkların arasına beyaz renkli bir tane balık yüzüyor. Kara sırt rengine sahip alabalıkların arasında beyaz alabalık tam alabalık.

20150819_121903

Tablo gibi resimler çekmeden olmuyor çiçekler arasında.

Artık sessizlik türkülerini söylemek gerek

 dağlara sis inmiş, gökte bulutlar

gerçeklerden kaçıp masallarda tünemek

kaçmak uzaklara kanadıkça yaralar

İskender Muzbeğ

Mor çiçekler ardına havuz, ağaçlar ve dağlar.

20150819_121917

Havuz göletine akan su kanalının üstündeki değirmen çarkı ayrı bir görsellik katıyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150819_121932

Artık yemek zamanı, herkes menü defterinden yiyeceği balığı seçip siparişini garsona veriyor. Balıkların pişmesini bir süre bekledikten sonra nefis alabalıklar geliyor. Afiyetle yiyoruz alabalıkları. Elimde menü defterleri, arkadaşlara işaret parmağımı gösterip herkesin menüden balığını seçmesini söylüyorum. İşaret parmağımı sallamamın nedeni sadece 1 tane bira içebilirsiniz balığın yanında diye.

IMG-20150819-WA0063

Artık yola çıkma zamanı deyip İstog tan ayrılıp yola çıkmak gerek. Bir süre hafif inişle gidiyoruz. Kosova enerji iletişim hatları direkleri basit 2 ayaklı yapılmış. Bizde böyle direkler yok. Buradaki direklerden 5 katı daha fazla demirden yapılmış bizdeki taşıyıcı direkler.

20150819_152821

İstog yolu ana yol ile birleştiği yere geldik. Buradan sonra araç trafiği artacak.

20150819_153223

Yolda haldır huldur gitmenin anlamı yok. Gördüğümüz meyve ağaçları bize meyvelerini sunmuş. Tadına bakmadan olmaz değil mi?

20150819_154604

Yol kıyısında daha çok Elma ağaçları var. Elmalar doğal yetişiyor ve küçük boyutta. Tadı da iyi değil, ekşi bir tat bırakıyor ağzımızda ama doğal elma diyerek bir kaç elma koparıp çantaya yerleştiriyorum.

20150819_154617

Henüz düz ovada ilerliyoruz.

20150819_155344

Ova bitti, buradan sonra iniş, çıkışlı yolda ilerleyeceğiz. Köy evleri dağınık durumda, tarlasına uzak olmayan bir yere yapınca evleri bir arada görmek neredeyse imkansız.

20150819_160944

Mezarlıklarda bazı mezar taşları değişik. Eski Osmanlı mezar taşlarına benzetilmiş. Aslında taş değil beton, kalıba dökülerek şekil verilmiş. Beton ucuz olduğu için ve işçilik yok. Hazır kalıba dök betonu olsun bitsin. Getir mezarın başına dik, işte sana Osmanlı mezar taşı.

20150819_162003

Arazi düz olmasa da evsiz bir alan neredeyse yok gibi. Eğimli yerler bile tarlaya çevrilmiş durumda.

20150819_173144_HDR

Daha önce araba ile yaptığımız keşifte yolun eğimini pek anlayamamıştım. Zaten arabada hiç bir şey belli olmuyor. Araya motor girince arazinin varlığını hissetmiyorsun. Bisiklette her şey ortada, yokuşsa yokuş. İnişte rüzgar yüzüne vuruyor, hissediyorsun. Bu rüzgar kendi rüzgarın, koruyucu olmadığı için olduğu gibi karşıdan bir engel gibi vurmakta gövdene. Yolun inişinde duyduğun bu mutluluğu çıkarken düşünürsen bu yokuşu rahat çıkılacağına eminim. Ben her zaman yokuşu çıkarken inişi düşünürüm. Bazen kan ter içinde kalırsın, yokuş bitmek bilmez. Uzadıkça uzar, dönemecin sonunda yokuş bitecek dersin ama dönemeçten sonra yokuş hala devam eder. Ne kadar yükselirsem o kadar inişi çok olur, hep inişi düşünürüm. Uzun sürede çıktığın yokuşu bir çırpıda iniyorsun zaten. Çabuk inildiğinden çıktığın yokuş kadar inersin. İniş senin normale dönmeni sağlar, bisiklete binmenin zevki ortaya çıkmış olur böylece. Sadece inerken rüzgarlığını giymen yerer. Terli olduğun için rüzgardan korunmak gerek.

20150819_173202

En arkada ben varım, haliyle etrafın resmini çekmeden geçmiyorum. Resmin iyi olması için de durmam gerek. Cep telefonun denklanşörü  ekranda dokunmatik olunca tek elle de çekemediğimden durmam gerek.

Durum böyle olunca grup ile aram açılıyor. Buradan sağa giden bir yol var, yol Kosova kurtuluş savaşında Sırplar tarafından şehit edilen komutanın anıt mezar ve müze evine gidiyor. Adem Yaşari Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Sırplara karşı Kosova’nın bağımsızlığını başlatan kişi. Kosova askeri örgütü  USHTRIA ÇLIRIMTARE E KOSOVES UÇK kurucularından. Sırplara karşı direnmek için Arnavutları silahlı eğitimden geçirerek Kosova’nın ilk ordusunu kurmuştur. Adem Yaşari Sırpların baskıları, hapiste işkenceleri yıldırmamış bağımsızlık mücadelesine devam etmiştir. Sırplar 5 Mart 1998 de evini kuşatınca 3 gün süren çatışmaların ardından ailesi, akrabaları ve 4 misafiri ile birlikte 7 Mart 1998 de 56 kişiyi öldürerek şehit etmiştir. Bu katliam ile direniş daha da artarak Kosova bağımsızlığına kavuşmuştur. Kosova Milli kahramanı Adem Yaşari her zaman anılarak heykelleri dikilmiş adı yaşatılıyor.

Mezarı yoldan epey içerde olduğu için buraya uğramadan geçiyoruz. O yüzden burada durup Kosova’nın kahramanını anmadan edemedim. Mezarını başka bir zamanda ziyaret ederim. Yol ayrımında Yaşar beni beklemiş, bakmayın yukarı çıktığına aşağı doğru gideceğiz. Yaşar beni görünce şöyle bir yuvarlak çizerek aşağı doğru benimle beraber geliyor. Yol tam dönemeç U biçiminde.

20150819_174658

Yol ayrımında Mitrovica tarafına gideceğiz. Priştine başkent olunca kestirme yol yapmışlar Mitrovica’ya gelmeden.

20150819_184922

Araçların dikkatini çekmek için okul önlerine konulan trafik tabelaları ilginç. Çocukların her zaman yola fırlayabileceklerini anlatan güzel bir tabela. Okul çevresindeki çocuklara dikkat! Okul var tabelası kırmızı üçgen içinde koşan çocuklar. Solda üçgeni parçalayıp dışarı çıkmışlar. Mitrovica’ya girmişiz tabelasını göremedim.

20150819_185057

Mitrovica girişinde bisikletçi Sabri Hüseyin bizi karşılıyor. Spor müdürü Ardian Kavaja bizi karşılamak için göndermiş. Sabri ile tanıştıktan sonra bize rehberlik ederek Spor binasına getirdi. Spor müdürü Ardian bizi karşıladı. Hoş beşten sonra resim çekiliyoruz hep birlikte. Daha önce bir okulun bahçesinde kamp yeri olarak bildirilmişti. Şimdi sıcak suyu olan duş taleplerini değerlendiren Ardian gerekli ayarlamaları yaparak sıcak suyu olan ve kapalı ve güvenli bir yer ayarladı. Üç dilde, Arnavutça, Sırpça ve Türkçe “Mitroviça Belediyesi yazılmış. Türkçe yazmalarının nedeni Mitroviça da Türkçe konuşan çok insan ve Türkler var.

11990407_10207492934937003_9125501376389747532_n

Belediye binası önünde 20 kişi birlikte resim çekiliyoruz.

20150819_191019

Ardian bizi spor kompleksi olan bir yere götürdü. Burası şehrin stadı ve basketbol sahası. Yüksek duvarlarla çevrili basket sahası bizler için güvenli bir yer. Hem kapalı, hem de açık basket sahası var. Açık alan tartan pist olarak döşenmiş. Kenarda seyirci oturma yerleri yapılmış. Sahayı inceliyoruz.

11988577_10207492935617020_3007421987228141087_n

Uğur Tanılkan çadırını kurmuş bile, tam basket potasının altında.

11137100_10207492950257386_2332998588368577278_n

Çadırları dışarı basket sahasına kurduk. Ardından dışarıdaki futbol sahasının olduğu yerdeki duşlara giderek sıcak duşumuzu da aldık. Duştan sonra kapının anahtarını bize veren Ardian evine gitti. Akşam yemeği için şehrin lokantaları olan yere geze geze gittik. Yemeği yedikten sonra gezmeye devam ettik şehri. Sırpların yaşadığı tarafa bağlanan köprü başında durduk. Diğer taraf Sırpların denetiminde olduğu için tehlikeli. Gece ne olacağı belli olmaz deyip köprüden karşı tarafa geçmedik. Kamp alanına gelerek günün yorgunluğunu çıkarmak için dinlenmeye başladık. Bu gün biraz fazla yol olunca yorulduk haliyle.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 76 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu, Hazırlık

Kosova Bisiklet Turuna Hazırlık

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

 YOL GÖRÜNDÜ

Gidiyorum dedim

 Zor olmayacak mı dedi

 Kolay var mı dedim

 Sen ki Gölü’nü beslemek için Taşı delip akıyorsun

 Haklısın dedi Zora alışıp yol ediyorum

 Yolu bulup akmak Lazım dedim

 Kendi yolunu açıp Akman Lazım dedi

 Yollara akmak lazım dedim

 Yolunda akasın, dedi

 Gözüme bir damla verdi akıttı

Al dedi yolluk olsun….

Esmaeseraçıkgöz

 

Öne çıkmış olan görsel, avucumda böğürtlen, bisikletim KUZ ile birlikte.

20150811_122347

Türkiye’nin bir çok yerinde bisiklet festivali düzenleniyor. Bisiklet festivalleri o kadar çoğaldı ki aynı tarihlerde 3 ayrı yerde görmek olası. Her yıl tekrarlanan bisiklet festivallerinin bazılarına gittim. Festivallere giderken araç kullanmayı sevmediğimden festivalin yapıldığı yere kadar bisikletimle gitmeyi tercih ettim.

Festivalde en önemli unsur ; yemek, çadır kurma yeri, duş ve tuvalet. Bu üçünü haletin mi gerisi kolay. Bunlar önemli festivalde. Diğer bir konu da turu götürecek ekibin iyi olması. Ekipteki arkadaşlar tur güzergahlarını iyi bilecek, olabilecek sorunların üstesinden anında başa çıkıp güvenli bir biçimde tura katılanları varacağımız noktaya götürmek. Turda bir öncü ve bir artçı olmalı ve turdakileri kimseyi yolda bırakmadan hep birlikte yol almalı. Lastik patlağı ya da herhangi bir arızada teknik konuları çözebilmeli. Diğer bir konu da mutlaka ufak tefek yaralanmalarda kullanılmak üzere sağlık çantası olmalı. Bunların dışında festival harcamaları için sponsor bulunursa katılımcılardan alınacak ücret düşer. Tabi ki sponsorun ne kadar katkı sağlayacağı önemli.

Ben Kosova Prizren doğumluyum, 9 yaşımda ailem ile birlikte Türkiye’ye göç ederek İzmir’e yerleşip evimizi yaptık. Diğer akrabalarım hala Kosova da yaşamakta ve sık sık Kosova’ya gidip geliyorum. Bisikletçi arkadaşlarım Kosova da bisiklet turu yapalım diye bana istekte bulunuyorlardı sık sık. Ben de ne zaman vizesiz gideriz o zaman Kosova da ve Balkanlar da bisiklet turu yaparız diyordum. Gerçekten de şu vize işlemleri, konsoloslukta bin bir çeşit eziyet. Yetmedi sınırda bekleme, gümrük memurunun insafına kalmışsın. Bunları hiç sevmiyorum ve daha çok gidip gelirken uçakla yolculuk yapıyorum. Kosova’ya gitmek için 3 sınırdan geçmek gerek. Her sınırda bir çıkış işlemi yaptırıyorsun bir de diğer ülkeye girerken giriş işlemi. Benim için büyük eziyet. Her gün gümrük memurlarının yüzlerce insanla uğraşmasının getirdiği psikolojik bozukluk ister istemez kapıdan geçen insanlara yansıtıyor.

Böyle gidip gelmelerde geçen yıl Prizren de Perşembe akşamı bisikletçileri grubu kurdum. Bisikletçi Yaşar Curci ile tanışıp birlikte her perşembe saat 20:00 de Prizren’in merkezinde Şadırvan çeşmesindeki meydanda buluşup şehir turu atmaya başladık. Bir kaç perşembe turundan sonra ben görevi Yaşar Curci’ye bırakarak Türkiye’ye döndüm. Yaşar elinden geldiği kadarı ile her perşembe turu yaptı. Bu yıl Kosova’ya gidince Perşembe akşamı bisikletçilerinin 1. yıl dönümü oldu. Yıl dönümü için güzel bir pasta yaptırdık hep birlikte.

220120158569

Kafamda olan Kosova bisiklet festivali için çalışmalara başladım. Kosova da yada başka bir yerde bisiklet festivali yapmak için kurumlar ve sponsorlar için resmi bir kimlik, yani dernek olmak gerek. Bunun için Prizren Bisikletçileri Derneği kurma çalışmalarına başladık. Dernek kurucuları oluşturup resmi makama başvuruyu yaptık. Haritadan tur rotasını planlayıp kamp yerlerini, mola yerlerini belirledik. Tur programını hazırlayıp nerede mola vereceğimiz, nerede kamp yapacağız, hangi yoldan gideceğiz, bunların hepsini tek tek belirledik. Festival tarihi Prizren de her yıl yapılan Dokufest kısa film festivalinin son gününde biz de orda olacak şekilde ayarladık. 16 Ağustos pazar günü film festivalinin son günü. Ertesi gün biz turumuza başlayacaktık. 5 gün boyunca Prizren’den başlayıp Gjakova – Peja – Mitrovica – Priştine – Ferizay – Prizren dolaşacaktık. En önemli sorun yemek işi oldu ama tanıdık birisini yemek işi için görüştüm. Yemek listesini vererek bana günlük fiyat çıkarmasını söyledim. Her gün sabah kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği ve günde 2 kez çay. 5 gün boyunca bize bulunduğumuz yere getirerek yemekleri saatinde verecekti. Yemek listesine göre günlük kişi başı fiyatı bildirince anlaştık. Yemek işi hallolmuştu, benim için en büyük iş buydu tur için. Henüz dernek kurulmadığı için belediyelerle resmi görüşme yapamadık. Hava kış ve soğuk olduğundan tur keşfi de olmadı. Keşif işlerini bahar aylarına bıraktık. Dernek kurulduktan sonra da resmi başvuruları yaparsınız diyerek Yaşar Curci’ye görevi bırakıp Türkiye’ye döndüm.

Daha sonra hazırlıklara başladım. Tur için düşündüğüm katılımcı sayısı 30 kişi. Ne olacak? nasıl olacak? bilemediğimden daha kalabalık yapmak istemedim. Tur 16 Ağustos 2015 – 22 Ağustos 2015 tarihleri arasında yapılacağından son 1 ay kala duyurusunu facebook ta etkinlik açarak bildirdik. Muhlis Dilmaç ile birlikte tur programı, tur rotası ve gidiş dönüş otobüs işlerini ayarlayıp katılımcıları belirledik. Yemek işini yapacak tanıdık işten vaz geçince ne yaparız diye düşünürken zaten her yerde köfteci, lokanta var. Fiyatlar da ucuz diyerek bir şekilde hallederiz dedik. Benim Kosova pasaportum olduğundan Bulgaristan dan vize almam gerekti. Son bir hafta kala vize için firmalara gidince vizenin bir hafta süreceğini öğrendim. Vize yetişmediği için uçakla gitmeye karar verdim. Bu bana biraz tuzluya patladı ama turu ben düzenlediğim için gitmem gerekti. Katılımcıların çoğu yeşil pasaportlu idi. Sadece biri şengen vizesi aldı, o da bin bir güçlükle.

Nasıl olsa uçakla gideceğimden biraz erken gidip henüz belirlenmemiş kamp yerlerini ayarlamam gerekti. Bisikletim için bir kutu aldım bisikletçiden. Tekerleklerini söküp havalarını indirdim. Bisikleti ve bagaj çantamı kutunun içine yerleştirip kutunun kapağını güzelce bantlıyorum. Bisiklet kolisini tartı aletinde tartınca 32 kg geldiğini gördüm. Uçakta bagaj hakkı 20 kg, ne yapacağız, 15 kg fazla var. Yanıma da öyle fazla bir şey almadım. Neyse 20 kg ilave bagaj aldım. Gideceğim gün daha önce bisikleti ile uçağa binmiş arkadaşım Mehmet Değirmenci’yi aradım telefonla bisikleti nasıl verdin diye. O da ” Bileti chek-in yaptırırken bisiklet olduğunu bildiriyorsun. Bisiklet ücreti 80 TL ödeyip tartıya girmeden koliyi alıyorlar” dedi. Ee ben ilave bagaj ücreti ödedim. Dur bakalım ne olacak. Yeğenim Beni arabasıyla hava alanına bıraktı. Bagaj el arabasına koliyi koyarak içeri girdim. Şansıma girişteki kontrol yerlerini kaldırmışlar İzmir de. Biletlerin alındığı yere gelip bileti almak için kimliğimi verdim. Görevli kolide ne var diye sormadan bisikletim var deyince “git ücretini yatır” dedi. Ücretini yatırdım gişesinden, sonra gelip biletimi aldım. Bisiklet kolisini tartmadan alıp götürdü bir görevli. Koli İstanbul da almadan direk Priştine de alacağım artık.

Uçak biletini alırken sabah uçağı 06:20 de İzmir İstanbul bilet fiyatı Akşam 23:15 uçağından 100 TL fazla olduğu için akşam uçağına almıştım. Nedense uçaklar rötarlı olduğu için benim uçağım 00:15 te anca kalkabildi. Bence sakıncası yoktu, nasıl olsa İstanbul Sabiha Gökçen hava alanında sabaha kadar bekleyecektim Priştine uçağının kalkış saatini. İstanbul’a vardım, saat 02:00 oldu bile. Hemen iç hatlardan dış hatlara gelerek pasaport kontrolünden geçerek sakin, yatabileceğim bir yer arayıp buldum. Yanımda el bagajı olarak bagaj çantamın üst kısmı var. İçinde de çamaşırlarım, pantolon ve tişörtler var. Polar ceketi ve kot pantolonu giyerek oturma yerine uzandım. Yastık olarak el çantası işe yaradı. Sabaha kadar öylece fazla derin uykuya dalmadan uyudum. Sabah olunca kalkıp tuvalette elimi yüzümü yıkayıp yanımda olan bisküvi ile sabah kahvaltısı yaptım. Eskiden 100 ml den fazla sıvı alamazdın dışarıdan hava alanının içine. Şimdi 1 Litreye kadar alabiliyorsun. Hava alanında nedense dükkan kiraları aşırı pahalı olduğu için yarım litrelik bir şişe su 4 TL civarında. Yiyecekler de ona göre ateş pahası, sanki aylık gelirimiz 10.000 Euro anasını satayım da dükkan kirasını ödesin. Suyumu da İzmir de evde çeşmeden doldurmuştum. Tonu 4 TL, burada tonu 16.000 TL. Bileti akşamdan aldığımdan uçağın binileceği kapı sabah saatlerinde monitörden öğrenerek kapıya doğru giderek açılmasını beklemeye başladım. Uçaklarım biri iniyor biri kalkıyor. Hava yağışlı diyordu ama parçalı bulutlu görünüyor dışarısı.

20150811_075256

Fazla rötar yapmadan uçak havalandı. Telefonum uçak modunda sadece resim çekmek için açtım. İstanbul – Priştine uçuşu 1 saat 15 dakika sürdü. Tam kanat üstündeyim, hem de pencere kenarında. Uçağın kanadını çekiyorum.

20150811_100837

Priştine hava alanına indi uçağımız. Pasaport kontrolünden geçerek bisiklet kolisinin gelmesini bekledim bir süre. Bagaj alım yerinden kolinin gelmesini beklerken el arabası ile bisikletim gelmiş haberim yok. Akamı dönünce kolimi gördüm, el arabasına üstünde öylece ortada duruyordu. Kolimi alıp tam çıkacakken gümrük polisleri beni durdurarak kolinin içinde ne var diye sordu Arnavutça olarak. Bende bisiklet var dedim tarzanca. Gümrük memuru maket bıçağı getirerek koli banlı olan kapağı keserek açtı. İçine şöyle bir baktıktan sonra geçebilirsin dedi. Diğer memur elimde koli bandı getirerek kapağı tekrar bantlamak istedi. Ben de gerek yok diyerek bantlatmadım. Araba ile koliyi dışarı çıkardım. İlk defa hava alanında beni karşılamaya kimse gelmedi. Bisiklet ile geldiğimden Prizren’e kadar bisiklet sürecektim nasıl olsa. KUZ’u kolisinden dikkatlice çıkararak tekerlekleri taktım. Ardından inik olan lastikleri pompa ile şişirdim, yola çıkmaya hazırım artık. Ben bisikleti toplarken meraklılar etrafımda toplanmaya başladı. Herkes bir şey soruyor Arnavutça, ben de Tarzanca cevap veriyorum. Koli içinde bisikletim.

20150811_104142

KUZ yola çıkmaya hazırdı, ilk defa yurt dışında bilinmeyen yerlerde gidecekti. Koliyi taşımaya gerek olmadığından katlayıp duvar kenarına bıraktım. KUZ ters olarak yerde nalları dikmiş olarak duruyor. Arkasında karton koli.

20150811_104823

Priştine Adem Jashari Havaalanı, KUZ ile bir resmini çekiyorum.

20150811_111149

Bagajın arkasına sarı yeleği takıyorum ki arkadan gelen arabalar beni fark etsin diye.. Sarı yelekte fosforlu iki şerit var.

20150811_111207

Hazır olunca yola çıktım, daha önce gideceğim yolu Wikioc adlı harita programında çizip telefonuma yüklemiştim. Program tam çalışmayınca bu kez navigasyon programını açtım. Hava alanı içinden geçen bir yol var, gideceğim yere doğru diğer yolla birleşiyor. Yol çok sakin, bir süre sonra Nato’nun askeri kamyonları görünmeye başlayınca herhalde askeri bölgeye girdim ilerde geri döndürecekler endişesi ile geri dönerek arabaların gittiği yoldan gitmeye başladım. Havaalanından çıkan yolu görünce sadece beton bariyerle araç girmesin diye kapatıldığını görünce boşuna geri döndüğümü anladım. Artık yapacak bir şey yok diyerek yola devam ettim. Önüme küçük köyler çıkıyor ama hiç birinde durmadan geçiyorum. Zaten köylerde bir şey yok, herkes işinde gücünde.

20150811_121115

Dağın bu tarafı ağaçsız, çıplak tepeler görünümünde. Biraz yükseklerde solda ağaçlar görünüyor. Yanımda evde yaptırdığım börek ve limonata var. Henüz kahvaltı yapmadım. Etrafta gölgelik bir alan olmadığı için güneşin altında durulmaz deyip dağa doğru çıkmaya devam ediyorum.

20150811_121343

Yol kıyısında böğürtlenler olmuş, hem de bayağı iriler. Durup atıştırıyorum taze olgunlaşmış siyah böğürtlenleri. Tatları nefis, yemeğe doyamıyor insan. Böğürtlenleri dalında çekiyorum.

20150811_122205

gi

git dedin

giderim dedim

gitme dedin

gitmem dedim

artık sen bilirsin dedin

artık ben bilrim dedim

agim rıfat yeşeren

Avucumda böğürtlenler ve bisikletim KUZ. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150811_122347

Ağaçlık alana geldim ama öyle yol kenarında düzlük yer olmadığından  dağın tepesine çıkıp inişe geçtikten sonra şöyle oturup karnımı doyuracak gölgelik bir alan görünce hemen duruyorum. Böreğimi limonata ile afiyetle yiyerek karnımı bir güzel doyuruyorum. Bayağı acıkmışım.

20150811_124747

Yoldan geçen arabalar beni fark etmiyor. Sadece traktörle geçenler beni fark ederek meraklı gözlerle bakıyorlar. Karnım doydu, ee bunun üstüne bir kahve gitmez mi ? Kahve takımımı çıkarıp kendime şöyle güzel bir kahve pişiriyorum. Keyfimin kahyasına diyecek yok çünkü yerine geliyor keyfimin kahyası. Kahve pişmekte bir güzel. Kamp tüpü üzerinde içi kahve dolu cezve pişerken yanında fincan.

20150811_130107

hiç önem vermediğim

çok önemli bir şey var

nedir o

ah !  bir bilsem nedir o

agim rıfat yeşeren

20150811_125806

Daha önce haritada çizdiğim yolu göremediğimden artık sorarak gidiyorum Prizren’e doğru. Marketteki çocuğa Prizren’e hangi yoldan gideceğimi sorunca o da bana sağdaki yola gideceğimi gösterdi. Güneşe bakarak az çok ters tarafa gittiğimi anlayıp motorlu birine daha sordum. Motorlu gittiğim taraf otobana doğru gidiyor dedi. Diğer taraftan gitmemi söyledi. Otobana bisikletle girmek yasak olduğunu biliyorum. Motorcu da bunu bildiğinden bana doğru yolu göstermişti. Üzüm bağı ve dağlar.

20150811_132931

Daha sonra bir köyde yol ikiye ayrıldığını görünce duraksadım. Sağdan dağa doğru gitmem gerektiğini tahmin ediyordum ama emin olmak için arabalı birine soruyorum yolu. O da ileride giden otobüsü takip etmemi söyledi. Neyse adamın dediği yerden gitmeye başladım. Ama yolun biraz uzattığını fark ettim ana yola çıkınca. Nedense Türkiye de olduğu gibi burada da yolu tarif edemiyor insanlar. Kendi bildiği yolu gösteriyorlar. Kestirme yada alternatif yolları bilemiyorlar maalesef. Beni her zaman yanlış yola sokuyorlar. Şu navigasyonu artık öğrenmem şart.

20150811_145306

Ana yola çıkınca hafif rampada zorlanmadan bisiklet sürmeye başladım. Kosova da araçların nasıl hareket edeceğini bilmiyordum. Gittiğim bu yolda araç trafiği yoğun. Ama dikkatimi çeken bir şey oldu; araçlar beni sıkıştırmadan, karşı yönden gelen araba olmadığı zamanda geçtiklerini fark ettim. Bu iyi bir durumdu, demek rahat gidecektim. Dhula diye bir yere doğru çıkıyorum. Çıkışı fazla sert olmayan bir yol da ilerliyorum. Bu ikinci dağ tırmanışım olacak. Zirveden sonra sadece iniş olacak ta Prizren’e kadar. Yol kıyısında meyve satan bir seyyar satıcıdan muz, şeftali ve üzüm alarak biraz vitamin takviyesi yapıyorum. Fazla yorulmasam da biraz dinlenmek iyi geldi.

20150811_151849

Bizde olduğu gibi burada da yol kenarları pet şişelerle dolu. Arabasında suyunu içen camdan dışarı atıyorlar sorumsuzca.

20150811_162059

Nihayet dağın zirvesine vardım. Bundan sonra iniş, zirvede durup bir resim çekiyorum KUZ’u. Prizren karşıda görünen dağların dibinde. Daha önce arabayla bir çok kez yolda gidip gelmiştim. Bana bu yokuşlar sert görünmüştü. Oysa bisikletle fark etmedim bile. Tıngır mıngır rahatça çıktım zirveye kadar. KUZ kavşağın ortasında.

20150811_162115

Zirveden aşağı kendimi bırakıyorum. Hızım zaman zaman 60 km’yi geçiyor. Yokuşu çıkarken beni sollayan arabalar artık beni sollayamıyorlar. Arabalarla aynı hızda iniyorum düzlüğe kadar. İniş elbette hızlı olunca çabuk oluyor. Ama rüzgar etkilemesin diye yağmurluğumu giyiyorum inmeye başlamadan önce, terliyim çünkü.

20150811_164132

Yol kıyısında restorant’ın yanında  tahta fıçı görüyorum. Fıçı ilgimi çekiyor, hem kocaman hem de elips biçiminde. Daha önce gördüğüm tahta fıçıların hepsi yuvarlaktı. Tahtalar dik, enine dört tane demir çemberle fıçı sabitlenmiş.

20150811_165252

İniş bitince düzlükte bisiklet sürmeye başladım. Düzlük dedimse hafif bir inişle gidiyorum. Gördüğünüz gibi yol kıyısında emniyet şeridi yok ve düşük banket. Araçlar saygı gösteriyor bana. Trafikte beraber gidiyoruz sorunsuz.

20150811_170740

Yaşar Curci ve yeğenim Denis benim geleceğimi biliyorlardı. Sadece ikisine haber vermiştim geleceğimi. Beni yolda karşılayacaklardı. Yaşar’ın işi çıkmış gelemiyor, Denis geliyor karşılamaya. Prizren’e yakın bir yerlerde buluşuyoruz Denis ile. Beraber tek sıra gidiyoruz, yol dar, yan yana bisiklet sürmek imkansız. Prizren şehrine giriş tabelası önünde durup resim çekiliyorum. Tabelada dört dilde yazılmış, Arnavutça, Sırpça, Türkçe ve İngilizce. Arnavutça; mirë se vini. Sırpça; Dobro došli. Türkçe Hoşgeldiniz. İngilizce; Welcome. Altında Prizren ve hız sınırı uyarısı kırmızı daire içinde 40 Km hızla gidileceği belirtilmiş. Denis beni tabela önünde çekiyor.

20150811_175945

Prizren de bir çok akraba var, ilk defa bisikletle böyle giriş yapıyorum. Benim için alışılmadık bir olay. Garibime gidiyor, şu sınırlar, vize olayları olmasaydı İzmir’den gelmek isterdim buralara kadar. Bir çok akraba olunca Denis nereye gideceğimi soruyor. Ben de ilk önce Şadırvana gidelim, bir makiato içelim çeşmeye karşı. Akşam üzeri saat 19:00 civarı. Kimseyi görmeden Şadırvana gelerek bir resim çektiriyorum KUZ ile. Arkada Şadırvan çeşmesinde su içen insanlar. Yer Arnavut kaldırım taşı ile döşeli.

20150811_182543

Dokufest film festivali olduğu için Şadırvan meydanı kalabalık. Çeşmenin üstüne de bizim havaalanı işletmesi Tav şirketi maket uçaklarla kapatmış. Tekrar gelmek için ilk önce Şadırvan çeşmesinden su içtim. Su dağlardan geliyor, buz gibi soğuk, sürekli akıyor durmadan. Denis ile kafeye oturup makiatoları ısmarladık. Denis’e babasını telefonla aratıp “Türkiye den bir arkadaşın gelmiş, seninle buluşmak istiyor Şadırvanda” demesini söyledim. Amcaoğlu Muharrem bir süre sonra Şadırvana geldi, meraklı gözerle bizleri arıyor neredeyiz diye. Ben onu gördüm ama o beni fark etmedi ilk önce. Ayağa kalkıp kendimi gösterince çok şaşırdı, sevindi, ne yapacağını bilemedi. Hasretle kucaklaştık çarşının ortasında. Benim geleceğimi hiç beklemiyordu. Beraber oturup hal hatır sormaya başladık. Geleceğimi biliyordu ama erkenden gelmemi beklemiyordu doğrusu. Makiatoları içtikten sonra izin istedim. “Nereye gidiyorsun bize gel” ısrarlarına karşılık; “Halama gideceğim ilk önce onunla buluşayım” diyerek halama doğru yola çıktım. Ne de olsa Kosova da ailenin en büyüğü. Alttan uçaklarla çekiyor beni Denis.

20150811_182554

Halamların da geleceğimden haberi yoktu. Bahçe kapısına bisikletin ön tekeri ile vurarak açıp içeri girince halamın oğlu, yengem şaşırdılar ne oluyor diye. Beni görünce sevinçle karşıladılar, hasretle kucaklaştık. Halam içerideydi, içeri girip beni görünce o da şaşırdı, sevinçten başladı ağlamaya beni görünce. 88 yaşında Tonton bir ihtiyar halam var. Hal hatır sormalardan sonra halamın oğlu bahçede kendisinin yetiştirdiği patlıcanları ( domates ) övünerek gösterdi. Domates te neredeyse bir kilo gelecek, maşallah. Kızarmış bir domatesi kopararak akşam yemeği için mutfağa götürdü.

20150812_082439

Ertesi gün akrabaları dolaşarak buluştum. Kosova turu için hemen araştırmalara başladım. Amca oğlunun arabası ile tüm Kosova’yı dolaşıp kamp yerlerini, mola yerlerini belirlememiz gerek. Buradaki arkadaşlar hiç bir ön hazırlık yapmamışlar. Artık benim halletmem gerek. İlk önce Prizren de dere kenarındaki kamp yerine giderek işletmeye bakan görevli ile görüştüm. Yanımda Denis var, tercümanlık yapıyor. Ben çok az Arnavutça biliyorum, kimisi hiç Türkçe bilmiyor yada az biliyor benim gibi. Kamp görevlisi ile anlaşarak ilk sorunu hallettik böylece. Kampta Dokufest film festivaline gelen çadırcılar kalıyor. Bize de yer var kamp alanında.

20150812_163825

Kamp yerini hallettikten sonra ertesi gün araba ile Turda gideceğimiz yerleri dolaşmaya başladık Denis ile. İlk önce Kosovanın Drin nehrinin aktığı, Şivan köprüsüne geldik. Burada çay ve dinlenme molası vereceğiz. Burayı işleten elemanla görüşerek neler var, ne içebiliriz, ne yiyebiliriz diye oturup konuştuk. Öğle yemeği burada olacak, nehir balığı pişirebilirim deyince fiyatta da anlaştık. Restoranın bahçesi, üstü çardak, masalar altına konmuş. saksılarda bitkiler var. Denis’i çekiyorum bahçede.

20150813_092448

Şivan köprüsü, her yıl buradan nehre atayışlar düzenleniyor. Aslında burada kamp yapılabilir, yer uygun ama Prizren’e yakın bir yer. Köprü tek kemerli ve büyük

20150813_092504

Gideceğimiz yolda çeşmeler var, demek ki susuz kalmayacağız. Kalın gövdeli bir ağacın gövdesine çeşme yapılmış. Su içerken Denis beni çekiyor ağaç ve çeşme ile.

20150813_120450_HDR

Gjakova da kamp yeri için Spor müdürü ile görüşerek nerede kamp yapılır diye danışınca bize kamp için. Spor müdürlüğü bahçesinde yer gösterdi. Tuvaletler de var, bakımsız ama idare eder. İlk gün için kamp yeri ayarlandı. Kampı çimenlerin üzerine kuracağız. Çimenlerin üstünde şimdilik kargalar dolaşıyor.

20150817_173432

Gjakova kamp yeri ayarlandıktan sonra Peja’ya doğru gittik. Peja da Spor biriminden sonuç alamadık. Öğlen tatiline denk geldiğimiz için biz de öğlen yemeğini yedik bu arada. Turizm infarmasyon bürosunda ki görevliden nerede kamp yapabiliriz diye sorunca Peja dan 1.5 – 2 km uzakıkta, dağların arasında Rugova denilen yerde uygun kamp atabilirsiniz deyince hemen o yere gittik. Dağlardan gelen dere kenarında muhteşem bir yer keşfettik. Dere önüne set çekip yüzmek için havuz yapmışlar. Su soğuk çünkü devamlı akıyor dere. Yanımıza şortları almamıştık, yoksa şöyle bir serinlemek iyi olurdu. Dere üstüne bir de köprü yapmışlar, gençler köprü korkuluklarına binip havuza balıklama atlıyorlar. Cesaret işi, gençler bunu başarıyor daha küçük yaşlarda. Köprü üstünden havuzu ve yüzenleri çekiyorum.

20150813_142921

Derenin geldiği dağlar ve vadi.

20150813_143006

Restoran sahibi ile anlaşıyoruz akşam yemeği ve sabah kahvaltısı için. Düzlükte de kampı kurabileceğimizi söyleyince Peja kamp yeri de hallolmuş oldu.

20150813_143056

Peja dan sonra dağların kıyısında bulunan İstok adlı kasabada öğlen molası için durduk. Burası alabalık üretim yeri, büyük havuzlarda binlerce alabalık dağlardan gelen soğuk sularda yetişiyor. Ayrıca Trofta adlı restoranda alabalıkları çeşitli biçimde pişiriyorlar. Fiyatlar da uygun. Restoran sivri servilerin arasında kaybolmuş gibi.

20150819_120050_HDR

Daha sonra yolumuza devam ettik. İstok yolu dağların kıyısından gidiyor. Anayoldan bir süre uzaklaştık. Anayola çıktıktan sonra iniş ve çıkışlar başladı, ta Mitrovica’ya kadar. Ben de Denis de ilk defa geliyoruz Mitrovica’ya. Açıkçası biraz çekincelerim var, devamlı Sırplarla Arnavutlar arasında çatışmalar olduğunu televizyonlarda duydum. Bakalım ne olacak. İki şerefeli minareli cami. Adı İsa Beg camisi.

20150813_171800

İşte Mitroviça’nın ortasında akan nehir, adı İbre nehri. Şehri ikiye bölmüş. Hem öyle bir ikiye bölünmüş ki. Kuzeyde Sırplar oturuyor, güneyde ise Arnavutlar. Aralarındaki düşmanlığı dere biraz soğutmuş durumda. Pek diğer tarafa geçmiyorlar karşılıklı olarak. Geçerlerse kavgalar başlıyor. Mitroviça da sorunların başlıca kaynağı değerli altın madenlerinin burada Sırpların oturduğu bölgede olması. Altın madenini kaptırmak istemiyorlar Arnavutlara. Aslında eşit paylaşsalar hem Sırplar hem de Arnavutlar ihya olur. Gerçi bu durumda olmasının nedeni altın madenini işleten şirketler. Bu şirketler böyle anlaşmazlıkların ortasında istediği gibi altını çıkarıp halka zırnık koklatmadan kendilerine alıyorlar. Sırplar da madenler elimizde diye avuna dursun. Sırplar devamlı Arnavutlarla uğraşmaktan kendileri de fakir. Aşırı milliyetçiler sayesinde adil paylaşılmayan altın çatışmalara neden oluyor.

Dere kenarında nerede kamp kurabiliriz diye Denis ile araştırırken restorana girip birer makiato içtik. Denise restoranda çalışanlara sor bakalım nerede kamp kurabiliriz diye. Denis sorunca kasadaki arkadaş telefonla birini aradı. Saat 17:00’yi geçti bile. Arkadaş Mitrovica’nın Spor müdürü ile görüşmüş. Spor müdürü bir süre sonra geldi yanımıza. Ardian Kavaja, Mitroviça da Türkçe bilen çok, çat pat Spor müdürü ile anlaşıyoruz. Makiatoları içerken nerede kamp kurabiliriz deyince dere kenarı sakıncalı ve tehlikeli olduğunu söyledi. Spor müdürü Ardian bize hesabı ödetmedi, kendisine teşekkür ettik. Kamp yapacağımız yere yürüyerek gittik. Pazar yeri gibi, bir tarafında okul olan geniş bir yerde kamp yapabileceğimizi söyledi. Zemin beton, olsun önemli değil. Tuvalet yakında, çeşmede var, daha ne olsun diyerek anlaştık müdürle. Mitroviça da bayağı çay satan çayhaneler var. Burada çay için sorun yok, diğer yerlerde kafeler daha çoğunlukta. İbre nehir kenarı, yürüme yolu kademeli.

20150813_173021

İbre nehri üzerinde İbri köprüsü.

20150813_173034

Mitroviça kamp yerini ayarladıktan sonra Priştine’ye doğru yola çıktık. Bisikletle gideceğimiz yol Vıçıtırın’a kadar ara yol ve tenha. Akşam olmak üzere, gündüz gözüyle yetişebilirsek son kamp alanını da ayarlamamız gerek. Şimdiye kadar işlerimiz iyi gittik, kamp yerleri ayarlandı. Ferizaj nasıl bir yer, kamp için bir yer bulabilecek miyim, bunun endişesindeyim. Priştine de öğle yemeği yiyecektik ve şehri şöyle bir turlayacaktık. Denis Priştine de Üniversitede okuduğundan Priştine’yi avucunun içi gibi biliyor. Onun için şehre girip zaman kaybetmeden doğruca Ferizaj’a devam ettik. Priştine yakınlarında Kosova savaşında şehit düşen Sultan Murat’ın türbesi var. Ana yola çok yakın, tabelası da gösteriyor. Yol çok kalabalık, akşam saati. Başkent Priştine’de işi olan gelip işini hallettikten sonra geldiği yere doğru gidiyor. Ayrıca Makedonya’ya giden yol burası. Fazla derecede araç trafiği var. Bakalım bisikletlerle buradan nasıl geçeceğiz. Priştine – Üsküp otoban yol yapımına başlanmış, ne zaman biter bilinmez. Akşam hava kararmadan Ferizaj’a vardık. Araba içinden kiliseyi çekiyorum.

20150813_200614

Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra şehirde yayan olarak dolaşmaya başladık. Karnımız da acıktı, bir şeyler atıştırıyoruz. Karnımızı doyururken karşımızda bir berber dükkanı gördüm. Denis’e ” Sor bakalım çadır kurabileceğimiz bir kamp yeri var mı?” diye. Berberlerin kulağı delik olur. Denis te berbere sordu ama berberin kulağı delik değilmiş bunu öğrendik. Şehirde araç trafiğine kapatılmış yürüme yolunda şöyle bir turladıktan sonra hadi gidelim artık diyerek arabanın olduğu yere gitmeye başladık. Giderken cep telefon aksesuarları satan bir dükkanın önünde bir bisiklet var. Markalı ve kaliteli görünüyor. Denis’e sor bakalım bisikletin sahibi kim diye. Dükkana girip soruyor Denis. Bisikletin sahibi vücudunda dövmeleri olan kel kafalı biri. Bunu öğrendikten sonra “Biz de bisikletçiyiz, Kosova da bisiklet turu yapacağız, Ferizaj da çadır kurabileceğimiz bir yer var mı? ” diye muhabbete başladık. Muhabbete dükkan sahibi de karışınca bize piknik yapılan bir yerde kalabilirsiniz deyince tamam dedim kamp yeri bulduk. Denis kamp yerinin olduğu yerin tarifini aldıktan sonra kamp yerine doğru hareket ettik.

Şehrin merkezinde aynı alanda birbirine duvar komşusu Cami ve Kilise. Aralarında da saat kulesi. Hepsini bir yere yapmışlar. Kilise solda, dört kubbesi yüksek duvarların üstünde. Ortasında daha geniş bir kubbe ile çatısı örtülmüş. Saat kulesi kiliseden biraz küçük, altı katlı. Cami iki minareli ve geniş bir kubbesi var.

20150813_202011

Hava iyice karardı, etraf ışıkların gösterdiği kadarını görebiliyoruz. Sora sora kamp yapacağımız yerin giriş yolunu bulduk. Yol bayağı dik ve toprak. 500 Metre kadar çıktıktan sonra restoran çıkıyor karşımıza. Birer makiato içip kamp yerini soracağız. Restoranın sahibi ile muhabbete başladık. Tabi ki Denis Arnavutça konuşuyor, ben de anladığım kadarı ile çat pat bazı kelimelerle muhabbete karışıyorum. Biraz yukarıda ormanlık alanda kamp kurabiliriz. Yemek ve tuvalet restoranda olacak. Fiyatta da anlaştık. Artık gecenin bu saatinde göz gözü görmüyor başka neresini bulacağız.

Böylece son kamp yerini de ayarladıktan sonra derin bir nefes aldım. İçim birden ferahladı. Sanki büyük bir yük üzerimden kalktı, tüy gibi hafifledim. Gideceğimiz yol dağların zirvesinden Brezovica – Prevalac yolu. Artık o gün gideriz deyip ana yoldan Prizren’e  Saat 23:30 gibi geldik. O gece rahat, misler gibi bir uyku çektim.

Ertesi gün Matbaacı olan amcaoğlunun dükkanında tur programını hazırladık. Hareket saatleri, gideceğimiz yol, mola yerleri ve akşama varacağımız kamp yerlerini yazan broşürler hazırladık 20 tane. Otobüsle gelecekler 11 kişi. Yaşar, Denis ve ben 14 kişi olacağız toplam. Eşyalarımızı taşıyacak arabayı da Yaşar ile beraber ta Keşan’a kadar gelen Ergin verecekti. Arabası minibüs, tam bize uygun.  Gerçi yeğenimde opel binek araba var, alabilirsin demişti ama arabayı bulunca gerek yok dedim. Ergin son gün telefonla arayarak araba lazım deyip vermekten vaz geçti, ne yapalım sağlık olsun dedim. Yeğenime arabayı alıyorum dedim, ona göre hareket et boşta kalma. Araba işi böylece halloldu. Arabayı amcaoğlu Muharrem kullanacaktı. Şimdilik her şey yolunda, tura katılacakları beklemeye başladım. Gezi programı kağıda basılı durumda. Üç günlük program, Programda tahmini saatte neler yapılacağı yazılmış. Altta da benim, Yaşar Curci ve Denis’in Kosova telefon numaraları yazılı.

20150918_083148

Diğer sayfadaki üç günlük hareket programı.

20150918_083200

Gelecekler Cuma akşamı saat 17:00 de İstanbul dan otobüsle yola çıkacaklardı. İnternetten mesajla Saat 19:00 da ikinci bir otobüs ile yola çıkacaklarını bildirdi Muhlis Dilmaç. Gelirken obüste çekilen bir resim, otobüs sadece bisikletçilere çıkarılmış, Yunanistan üzerinden gelecekler.

IMG-20150831-WA0009

15 Ağustos Cumartesi öğlen vakitlerinde otobüs geldi. Garajda bisikletlerini ve yüklerini indirmiş bisikletlerin tekerleklerini takmaya çalışırken buldum. Hepsi ile buluşup kucaklaştım. Muharremin arabasına eşyaları doldurduk. Bisikletlere binip Kamp alanına gittik hep birlikte.

Bu tura katılanlar sırası ile;

1- Urim Babacan          Prizren – İzmir

2- İrfan Özden                  İzmir

3- Tamam Taşdemir        İzmir

4- Ahmet Kamil Selçuk   Antalya

5- Mehtap Dilmaç            İzmir

6- Muhlis Dilmaç              İzmir

7- Murat Yılmaz               Fethiye

8- İdris Bal                         İzmir

9- Uğur Tanılkan              Alanya

10- Şahin Güngör            İzmir

11- Zafer Tanılkan           Ankara

12- Kemal Lale                İzmir

13- Yaşar Curci               Prizren

14- Denis Gjafiqi            Prizren

Çadırları kurup eşyaları yerleştirdikten sonra şehir merkezi Şadırvana gelerek bir resim çekildik.

20150815_170413

Burada şehir merkezinde Şadırvanda bulunan gezinti yerine Korzo diyorlar. Ben bildim bileli her akşam insanlar akşam yemeğinden sonra Korzo da yürüyüş yapıyorlar. Büyüklerimiz “Yemekten sonra ya 40 adım at, ya da uzanıp yat” der. İnsanlar yürürken burada kimi muhabbetlerini yaparken kimi kendine bir kız arkadaşı bulup bir süre sonra evleniyor. Bütün kasaba her akşam Korzoda yürürken herkes birbirini artık iyice tanıyorlar. Çok güzel dostluklar ve arkadaşlıklar kuruluyor. Bu yürüyüşler sadece 1999 yılında savaş zamanında kesintiye uğradı. Biz de Korzo da yürümeye başladık birlikte. Korzoda gezinirken bir bisikletçi ile karşılaştık, bisikletin önü arkası doluydu. İrfan’ın İngilizcesi iyi, muhabbete başladık. Adı Alfonzo, İspanyol, Avrupa’yı bisikleti ile tavaf ediyor. Hıristiyan olduğu için Avrupa da belirli Kiliseleri dolaşarak elinde bulunan bir belgeye mühür bastırarak bin çeşit hacı oluyor kendi dinindeki inanışa göre. Listesindeki çoğu mühürlenmiş durumda, az bir yer kalmış gezmediği. Ona çadırını kamp alanına götürüp kurmasını söyledik. Bir iki gece kalacakmış, o da bizden olsun deyip Alfonzo’yu kamp yerine yolladık. Alfonzo ile birlikte resim çekiliyoruz.

20150815_172252

Bu akşam herkes serbest dedik, istedikleri yerde yemek yiyebilirler deyip serbest bıraktım. Çarşıda kafenin birinde oturup makiyato içerek bir süre dinlendik. Dokufest film festivali olduğu için çarşı kalabalık. Festivale dışarıdan gelenler çok, tüm oteller neredeyse dolu, yer bulmak zor. Korzoda sürekli insan kalabalığı var, bitmek bilmiyor. Kafelerin hepsi dolu, yer bulamıyorsun oturacak. Bazen birilerinin kalkmasını beklemek zorunda kalıyorlar. İrfan, Tamam, Muhlis’i elçek resim çekiyorum kendimle birlikte.

20150815_175916_HDR

Oturduğum yerden diğer masadaki arkadaşları çekiyorum. Arkada Sinan Paşa camisinin giriş kısmı görünüyor.

IMG-20150831-WA0007

Prizren den akşam manzaraları. Gece karanlığında lamba ışıkları altında Akdere ve taş köprü.

IMG-20150817-WA0002

Bu da Sinan Paşa camisi ve minaresi. Şerefesinde lambalar var.

IMG-20150817-WA0001

Akşam yemeği için Teyzemin Kızı Arife, Halamın torunu Lumri bize köfte aldılar. Mangalda köfteleri pişirerek hep beraber yedik. Diğer halamın oğlu Sedat ta sucuk aldı ama o kadar yedik ki sucukları pişiremedik bile. Yemeğimizi yer sofrasında yiyoruz.

IMG-20150818-WA0000

Akşam yemeğini yedikten sonra çadırlara girip dinlenmeye çekiliyoruz. İki gecedir uykusuzluk ve otobüs yolculuğu yormuş arkadaşları.

Priştine hava alanı – Prizren arası yaptığım yol aşağıda haritada. 74 km civarında.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc