Etiket arşivi: zaman

Simav Eynal Bisiklet Festivali 2. Gün

3 Eylül 2016 Cumartesi

Simav – Eynal – Efir – Eynal

( Kör arkadaşlar için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

Ne zaman eğilip baksam yüreğime 
Eski aşklarımın kırıntıları
Parlayıp söner
Ve bir yaz gecesi karanlığında gözlerim
İKİ GÖLGE SEÇER
İstasyon Binası Ağaçlar ve Merdivenler
Rumca söylenen bir ezgiyi dinlerken
DALAR gider 
Ve bir tren gelip geçer aniden 
NE ZAMAN EĞİLİP BAKSAM YÜREĞİME

 

Arif Damar

 

Öne çıkan görsel, yerden fışkıran sıcak su buharı, bisikletçiler sağ ellerini kaldırmış. Herkesin yüzü buhara dönük.

Tatlı düşlerden erkenden uyanıyorum. Erkenden uyanmak en güzel şey. Güzel olan şeyi de yapmak gerek.  İnsan güzel şeyi yapmalı ki güne renk katmalı, güneşle beraber doğmalı Dünya’ya. Erkenden kalkmışken kahve içilmeden olmaz. Etrafımda benimle beraber erken uyananlara kahve yapıyorum bir pişirimlik. Kahveyi de değirmende taze çekiyoruz. Değirmende kahveyi çekenlerden birisi de Antalya dan Gülin Sevi Genç. İlk başta tanımamıştım, kendini tanıtınca kim olduğunu anımsadım ve yanımda oturup hem değirmende kahve öğüterek hem de sohbet ederek kahvemizi pişirip içtik.

Gülin Sevi ile yan yana oturmuş durumda poz veriyoruz kameraya. Gülin Sevi kahve değirmenini çekiyor, ben de kahve pişiriyorum taze taze. Arkamda çadırım mavi rengi ile.

Kahvaltıyı hep birlikte yaptıktan sonra hareket saatini beklerken kaplıcaların önünde çeşitli kuşların olduğu kafesler var. Kafesin birinde sarı renkli tüyleri, boynunda kahverengi ve siyah desenleri ile bezenmiş. Boynundan devam eden renk değişikliği kanatların ucuna kadar devam ediyor. Uzun kuyruğu siyah beyaz minik renklerin karışımı ile gri görünümünde. Kısa gagası olan bu kuşun cinsi sülün.

El gücü ile çalışan değirmen. Dökümden yapılmış kocaman tekerleğini el ile çevirmek kolay görünüyor. Kalın döküm ayakları üzerinde duran değirmenin çarklarının üzerinde üçgen haznesi üst kısmı geniş, alt kısmı iyice daralmış. Değirmenin yanında da yeşil gömlekli, mavi ceket giymiş, kahverengi pantolonlu, şapkalı heykel duruyor.

Eynal kaplıcaların yönetim binası ve hamam olan yeri, önü geniş bir alan parke kilitli taş döşeli temiz bir yer. Belediye görevlileri sürekli çevreyi kontrol edip çöpleri topluyor. Eynal kaplıcalarının tedavi amaçlı olarak; Romatizma, nevralji, cilt ve deri hastalıkları, böbrek taşları, siyatik, kireçlenme, kadın hastalıkları ve sedef hastalıklarına olumlu etkileri görülmektedir. Fiziksel özellikleri; Hipotonik su grubuna girmektedir. Kimyasal özellikleri; Kalsiyum, sodyum bikarbonat ve sülfat içerir. Su sıcaklığı 70-97 ºC olarak çıkmaktadır. Su içinde 2000 mg/lt mineralizasyon içermektedir.

Belediye başkanı da gelerek bisiklete binip aramıza katıldı. Başkan bisikletin üzerinde poz veriyor. Bizler de etrafında bisikletsiz başkana destek olduk.

Eynal kaplıcalarının sıcak su kaynağına doğru gidiyoruz. Kuyular yakınlarda bir yerde. Kuyudan çıkan su sıcaklığı ve basıncı fazla oluna fazlalık dışarıya püskürtülüyor. Bu püskürtme uzaklardan da rahatça görünmekte. Basınç çok olunca buhar onlarca metre yukarıya fışkırmakta. Sıcak buhar olarak havaya dikine çıktıktan sonra en tepede soğuyunca rüzgara göre yana doğru yağmur biçiminde yere düşmekte. Buhar hüzmesinin yanı perde gibi. Kuyu başından borularla tesislere taşınmakta sıcak buhar.

Bisikletleri bir tarafa bırakıp kuyulara doğru yürümeye başladık. Arazide toprak susuzluktan derin çatlaklar oluşturmuş. Çatlaklar diz boyunu aşkın. Yabani otlar da termal sudaki minerallerden rengi bir acayip olmuş.

Kuyudan çıkan geniş borudan fışkıran buharın yoğunluğu Güneş ışınlarını tamamen kapatıyor bir bulut gibi.

Kuyu borusundan çıkan buhar jet sesi çıkarıyor. İyice yanına yaklaşarak bir resim çekiliyorum.

Rüzgarın estiği yönün ters tarafında sağanak yağmur sürekli yağıyor, yer sulak araziye dönmüş durumda.

Kuyunun dibinden buhar hüzmesini çekiyorum. Güneş hayal meyal görünüyor.

Katılımcılar bir araya toplanıp resim çekilmek için kollarını havaya kaldırıp poz veriyor. Ben de kollar yukarıda arkadan resimlerini çekiyorum.

Yukarıya doğru fışkıran buhar kütlesi ve eller havaya kalkmış. Güneş buhar hüzmesinin arkasında yakından çekiyorum bir kaç eli arkadan. Kuyuların vanaları bizler için özel olarak açıyorlar buharın gökyüzüne çıkışını izlememiz için. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Yeterince buhar çıkışını izledikten sonra topluca yola çıktık. Ara yollardan Balıkesir yönüne doğru gidiyoruz. Yol toprak ve ağaçlı olunca zevki bir başka oluyor.

İlk molamızı ağaçların serin gölgesinde veriyoruz.

Burada alabalık tesisleri var, havuzda balık yetiştiriliyor. Yakınlarda akan bir çay ve gölet bulunmakta. Çaydan gelen soğuk sular havuza boşalıp balıkların sürekli soğuk suda kalmalarını sağlıyor. Havuzun içinde bir sazan balığı görünüyor.

Dinlenme yerinde piknik yapılmakta ve piknik artıklarından beslenen köpekler de yiyecek peşinde. Krem renkli yavru köpek maskotumuz oluyor.

Bisikletleri mola yerinde bırakıp gölete doğru yürümeye başladık. Gölet yukarılarda bir yerde olduğu için biraz tırmanmak gerekecek.

Gölet küçük, bent ile su tutulmuş. Su olması etrafı değiştirmiş bir nebze. Durgun yeşil rengi, kıyılarında sazlıklar ile seyredilmesi insana huzur veriyor. Dağın gölgesi su yüzeyine yansımış.

Akasya ağacının yaprakları arasından gölet manzarası.

Göletin etrafını dolanmaya başladık. Gölet küçük olunca kısa sürede dolaşıyoruz. Karşı kıyıda yürüyen bisikletçiler ve göletin sularına yansımaları. Çınar ve çam ağaçlarının da yansımaları gölet yüzeyinde.

Pistonları ısınan Antalyalı Adnan Tutucu kalın bir borudan ayaklarını akan suda soğutuyor. Boru içine sokulmuş başka bir boru çeşme için su sağlıyor.

Yol kıyılarında kocaman ceviz ağaçları neredeyse yolu kaplamış durumda. Ceviz ağaçlarının gölgesinde bisiklet sürüyoruz.

Küçük bir çayda akan su ve ağaçlar etrafı kaplayıp görülmesi gereken bir tablo oluşturmuş. İzliyorum ve huzura erişerek orman kuşlarının şakırtılı nağmeleriyle. Su kenarındaki kuşların şakırdamaları başka bir tonda çıkıyor. Onları kendi yerinde dinlemek bana huzur veriyor doğrusu. Bir süre ormanın sesini dinliyorum akan çayı izleyerek.

Buradaki toprağın ve kayaların yapısı Kütahya da ki gibi sodalı beyaz görünümünde. Tek tük çam ve meşe ağaçları bayırda serpilmiş.

Köy yollarının bazıları henüz asfalt ile tanışmamış. Burada toprak yol köyleri birbirine bağlıyor. Araç ta görünmüyor bu yolda. Sadece bizler bisiklet sürüyoruz. Ağaçlar çalı boyunda ve dağınık .

Yol kıyısında çeşme ve su görmek olası. Borudan az da olsa su akması bana yetiyor. Sularımı tazeliyorum çeşmeden. Biraz da içmek gerek her çeşmede olduğu gibi. Borudan akan su ve döküldüğü yalak görünüyor resimde. Akan su aşağılarda iri damlalar şeklinde ayrılarak yalağa dökülmekte.

Her yerde olduğu gibi çocuklar bizi meraklı gözlerle izliyorlar sessizce. Ellerinde Türk bayraklarını sallayıp bizlere selam veriyor. Çocuklar havuz duvarının üzerine oturmuşlar. Oğlan çocuğu ayakta. Küçük bir kız da yerde ayakta duruyor. Toplam dört kişiler. Şimdiye kadar hiç görmedikleri kadar bisikletli görmenin heyecanı içindeler belli. Havuzun ön kısmında taş ve dal parçaları ile çit çekilmiş bahçeye.

Efir köyünün kavşağından geçiyoruz. Tabelada sağ yönnde ok işareti ile Efir, Kınık 5, Akdağ 7, Güney 10. Altına siyah çizgi çekilip diğer yöne ok işaretiyle Kusumlar 4, Yeşilçam 6, Hisarbey 9 kilometre olduğunu belirtiyor. Üç kavak ağacının boyu epey uzun.

Kavşağın diğer tarafında da bu kez ok yönleri sola gösterir biçimde Efir, Kınık 5, Akdağ 7, Güney 10,. Yine çizgi ile ayrılmış ters yönü gösterir ok işareti Boğazköy’e 5 kilometre kaldığını belirtiyor.

Küçük taş bir ev bakımsız ve terk edilmiş olarak karşımda duruyor. Kiremitli çatısı, bana bakan yanda çatı aynası tahta ile kaplanmış . Bir kısın tahtalar yerinde yok. Evin girişinde tahta kapı ve üzeri boşluk. Evin önünde ince tomruk olarak kesilmiş ağaçlar yığılı. Solda ise çalı çırpı konulmuş ocakta yakmak için.

Efir köyünün yakınlarındaki bir gölete daha geldik, etrafında pek ağaç yok. Göleti uzaktan çekiyorum.

Tarlanın kıyısında kocaman bir armut ağacı var. Gölgesinde bisikletim KUZ dinlenirken uzaktan resmini çekiyorum armut ağacı ile birlikte.

Akdağ köyünde köylüler yiyeceklerini Güneşe kurumaya bırakmışlar sokakta. Mısır sarı rengi ile, ayçiçeği siyah rengi ile kurumakta brandanı üzerinde.

Mısır ile beraber parça parça brandaların üzerinde diğer meyveler de kurumaya bırakılmış yol kıyısında.

Geniş arazilere kavak ağaçları dikilmiş yol boyunda. Gölgesi toprak yola vurmuş, bisikletliler de kavak ağaçlarının gölgesinde gidiyorlar.

Güney köyündeyiz, eski kerpiç evler zamana karşı direniyor. Biraz yıpransa da hala ayakta ve içinde oturanlar var. Karşımda uzun bir ev, tek katlı, yuvarlak kiremitli, kerpiç duvar.

Tarihi taş köprüye girerken beyaz gelinliğini giymiş gelin ve beyaz ceket, lacivert pantolon giymiş damat ışıl ışıl resim çektiriyor. Ben de onları bir poz çekiyorum. Sonrasında mutluluklar dileyerek bir yastıkta kocasınlar temennisinde bulundum genç çifte.

Simav çayı üzerinde tarihi köprü onarılarak yenilenmiş. Köprü 9 göz olarak yapılarak tarihi doku korunup halkın ziyaretine açılmış. Evlenecek gelin – damat, nişanlılar, sevgililer ve halk buraya gelip resim çektiriyorlar. Biz de bisikletlerimizle köprünün üzerine çıkarak poz vereceğiz.

Ben de köprünün diğer yanından köprü kenarına dizilmiş bisikletlilerin resmini çekiyorum. Köprünün 9 gözü ile birlikte. Köprünün altında su akmasa da etraf ağaçlarla kaplı.

Yan yana dizilmiş bisikletler ve katılımcıların yandan ve yakından resmini çekiyorum. Karşıdan bizleri çekenler var fotoğraf makinesi ile.

Kamp alanına gelip bisikletleri çadırın yanına bıraktık. Doğru hamama. Bir güzel yıkanıyoruz termal sıcak su ile. Terli eşyaları da elden şöyle bir geçirip yıkıyorum. Kuru ve temiz elbiseleri giyip yıkadığım çamaşırları kurusun diye astım. Rüzgarda çabuk kuruyor çamaşırlar. Akşam yemeğinden önce Mehter takımı gelip meydanda yerlerini alıyorlar.

Davullar, zurnalar, kös, zil çalgı elemanları. Ellerinde uzun sopalarda flamalar, bayraklar ve sancak. Başlıyorlar mehter marşları çalmaya. Davul sesi bir yanda, zurnalar barım barım ötüyor. Kös davuluna tokmaklar vurdukça veriyorlar coşkuyu, veriyorlar mehteri.

Mehter başı orkestrayı yönetiyor, sağında kös davulu iki tane, yanlarında bayrak tutan iki asker. Yeşil elbise giymişler. Arkada 7 kişi kırmızı elbise giymiş mehter marşlarını söylüyor. Karşıda Simav belediyesi Eynal kaplıcaları yazılı termal hamam binası. Sağda davullar. Mehter takımındakilerin başlarında çeşitli kavuklar, başlıklar takılı.

Mehter veya mehteran, Osmanlı Yeniçeri Askerî Bandosu. Dünyanın en eski askerî bandolarından birisidir.

Farsçadaki “mihter” kelimesinden türemiştir. İslamiyetten önceki Türk devletlerinde, küçük değişikliklerle yer almıştır. Yeniçerilerin olduğu gibi Mehteranın da Piri Hacı Bektaşi Veli olup, her icraattan önce mutlaka Peygamber, Ali ve Hacı Bektaşi Veli adına dua okunması ve marşlarda adlarının zikredilmesi gelenektendir. Üç önemli sembol yer alır; ocak, sancak ve zafer.

Osmanlı mehterinde; zurna, boru, kurrenay ve mehter düdüğü gibi nefesli, üflemeli, kös, davul, nakkare, zil ve çevgân gibi vurmalı ya da çarpmalı çalgılar yer almıştı. Tüm çalgıların sayısı eşit tutulmuş ve bu sayıya dayanarak mehterin kaç katlı olduğu belirlenirdi.

Kaynak; Vikipedi

Solda üç davul, bir zil. Bir kişi elinde sırık, tepesinde hilal, altında iki yana sarkmış püskül. Yanındaki de yeşil sancağı bir eliyle tutuyor. Giydikleri elbiseler yeşil ve kırmızı ağırlıklı.

Mehter takımı çalıp gittikten sonra yemeğimizi yedik. Hava karardı, bize gösterilen yere gidip varilde ateşi yaktık bir güzel. Hava karardıktan sonra serinlik üşütmeye başlıyor. Ateş karşısında iyice ısındıktan sonra Antalya dan gelen Nevzat Özdemir kardeşim alıyor sazı eline başlıyoruz türkü söylemeye. Nevzat çaldıkça bizler söyledik.

İki yarım varilde odunlar yalımlarla yanıyor  gecenin karanlığında. Alevlerin kızıllığı yüzlerimize yansıyıp türkülerimize renk katıyor.

Türküler yüreklerimizi ısıtıp coştu gecenin ilerleyen saatine. Artık odun atmıyoruz varile ve son kalan közlere su döküp söndürüyoruz. Ateş yakıp türkü söylediğimiz yer top sahasının diğer tarafı ve çadırlardan uzak. O yüzden çadırdakileri rahatsız etmemiş olduk. Ateş söndükten sonra çadırlara gidip yatıyoruz günün yorgunluğunu çıkarmak için.

Bugün yaptığımız yol yaklaşık olarak 60 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 5. Gün

29 Nisan 2016 Cuma

Ergenli – Bayındır – Torbalı – Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır.)

 

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Ahmet Telli

Öne çıkan görsel, Ortada büyük, yanında küçük kemer, içinden çay akıyor. Sağda büyük kemer büyük ama su akmıyor.

En iyi dinlenme uykudur. Hele bir de akşam sıcak bir banyo yaptıysan deliksiz uyumamak elde değil. Biraz da şarabın etkisi var diyelim. Bir gezgin olarak iyi bir şeyler yaptığına inanıyorsan geceleri huzur içinde uyursun. Sabah erkenden kuşlar seni uyandırır zaten. Güne kuş sesleriyle uyanmak bizim ayrıcalığımız olmalı. Çünkü çadırda kalıyoruz ve etrafımız kuşların yuva yaptığı ağaçlar var. Sabah şarkılarını söylemeden yiyecek bulmaya gitmez kuşlar. Ben de o şanslı insanlardan biri sayılırım. Kuş sesleriyle uyanıp bir süre onları dinliyorum. Çadırları beton üzerine kurduğumdan Dünyaya kazık çakmadan kurdum. Henüz uyanıp dışarıda olan yok sabahın köründe. Kalkıp çadırın dışına çıkıyorum, bisikletlerimiz öylece duruyor. Masaların üzerinde bıraktığımız torbalar ellenmemiş.

Bir süre akan çayı izliyorum sessizce. Çayın bir tarafında taşlardan duvar örülmüş. Duvarın taşları çaydan toplandığı belli. Çünkü çayın yatağında aynı büyüklükte bir sürü taş daha duruyor.

Tesisin avlusu köprü ile diğer tesislere bağlanmış durumda. Tek katlı banyo odaları sıralı dizilmiş ağaçların altında. Bütün gece havlayıp yaygarayı koparan köpek te avlunun ortasında durmuş tekrar havlamak için bahane arar gibi.

Çayın ördekleri de erkenden çayda yiyecek bir şeyler aramaya çıkmışlar ailecek.

Henüz çadırımı toplamadan bir kahve içeyim diyerek kahve takımlarını masada kurup kahve pişiriyorum. Pişen kahveyi cezveden fincanlara döküyorum. Yanımda da Kaya Palancılar kahvenin pişmesini bekliyor yanımda.

Millet yavaş yavaş uyanıp yanımıza geldi. Sabah kahvaltısı için hazırlıklara başladık. Çay demlendi, yumurtalar haşlandı, domatesler doğranıp tabağa özenle dizildi. Fırından aldığımız taze ekmekle bir güzel kahvaltı yaptık afiyetle.

Şafak, Sevil, ben kahvaltıyı hazırlarken. Ferdimen de resmimizi çekiyor.

Acelemiz yok o yüzden ağırdan alıyoruz. Kahvaltının ardından kahve pişiriyorum herkese. Masaların kıyısında oturmuşuz.

Çadırları, eşyaları toparlayıp çöplerimizi de çöp tenekesine attıktan sonra yolcu yolunda gerek diyerek yola çıktık. Aşağıda yolda tek sıra arkadaşların videosunu çektim. Müzik bana ait, flütü çalıyorum fon müziği olarak.

İnişte olduğumuzdan çabucak indik ve Bayındıra doğru kestirmeden gideceğimiz yola saptık. Yola saptığımız yerde tarihi üç gözlü bir taş köprü var. Çayın üzerindeki bu tarihi taş köprü bir zamanlar üzerinden arabalar geçiyormuş. Şimdi yeni köprü yapılınca kaderine terk edilmiş. Bizler çevreci ve doğa sever olduğumuz için tarihi taş köprüyü yalnız bırakmayacağız. Taş köprüye sahip çıkıp geçmişteki günlerini, üzerinden insanların geçtiği günlere götüreceğiz.

Akan çayın iki yakasını birbirine bağlayan üç gözlü tarihi taş köprü. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Köprüye ulaşmak için bisikletleri yeni köprünün oraya bırakıp yaya olarak yamaçtan, zeytin ağaçlarının arasında yürüyoruz.

Neşeli neşeli yürürken Figen elçek ile resmimizi çekiyor. Karede Sevil, Figen Şafak ve ben varız. Güneşin parlak ışıkları yüzümüze vuruyor.

Köprüye varıp üzerine çıktık bile. Köprünün üzerinde iki kişi kıyısında oturuyor.

Sonra hep birlikte taş köprüye oturup poz veriyoruz Figen’e. Çalılarda sarı çiçekler açmış yoğun olarak.

Tarihi taş köprüde biraz zaman geçirdikten sonra yakınlarda olan Bayındır’a giriş yapıyoruz. Büyük bir taş binanın duvarına Büyük bir Türk bayrağı, yanında aynı boyutta Kalpaklı Atatürk portresi. Yanında da Aziz şehitlerimiz için bir afiş asılmış. Sol tarafta işlemeli iki çeşmesi olan beyaz mermerden yapılmış çeşme.

Her tarafta bir bayram havası var. Etraf rengarenk çiçeklerle donatılmış. Hafta sonunda Bayındır da çiçek festivali düzenlenecek. Palmiye ağacının dibinde mor ve kırmızı çiçekler. At arabasında da kırmızı renkli çiçekler konulmuş.

Bayındır’ın ana caddelerinden birisinde belediye stantlar kurmuş çiçek  festivali için. Festivalde rengarenk olacak büyük bir olasılıkla. İplerde de Atatürk posterleri ve Türk bayrakları sağa sola çekilmiş.  Stantlar boş olarak duruyor. Henüz hareket yok ama insanlar dolaşıyor caddede.

Bayındır gençlik spor binasına geliyoruz. Görevliler bizleri arkada olan bahçesine alıp çay veriyorlar. Hep birlikte çayları içiyoruz sıralara  oturup. Spor müdürü Erdal İnce ortalarda görünmüyor, yoğun işleri ve festival olunca kendisini göremedik ama yardımcıları bizleri ağırladılar sağ olsunlar.

Çayları içip teşekkürlerimizi sunduktan sonra yola çıktık. Yavaş yavaş kasaba kalabalıklaşmaya başladı caddelerde.

Emniyet polis teşkilatı iki direk arasına bir pankart asmış. Pankartta şunlar yazıyor “BİR KASK BİR CAN, KASK TAK HAYATTA KAL” Bu yazı motosikletliler için yazılmış motor kaskı takın diye. Buralarda motorlu çok ve kask takmıyorlar o yüzden ölümcül kazalar olmakta. Emniyet müdürlüğü uyarı niteliğinde bu pankartı asmış. Daha çok gençler için. Biz bisikletliler için de geçerli bu yazı. Kask takmak gerek diyerek bisiklete kasksız binmemeliyiz.

Yolda bir çeşme görünce suları tazelemek ve dinlenmek için duruyoruz. Çeşmenin aynalığında mermere yazı yazılmış. Yazı şöyle ;

“VAKIF

PEHLİVAN İBRAHİM AĞA

HAYRATI

İHYA TARİHİ 1978

FERDİ = ÇEŞMESİ

Bu yazıda dikkati çeken kısmı ise Ferdi Çeşmesi olarak yazılması. Bizim Ferdi nam-ı diğer Ferdimen üzerine alınıyor benim çeşmem diye. Çeşmeye asılı bir su matarası çeşmeden akan su ile doluyor.

Bayındır tarafında fidan ve çiçek yetiştiriciliği ile meşhur. Küçük Menderes havzasındaki bereketli milli toprakta her şey yetişiyor. Fidancılar gübre gerektirmeyen bu toprakları alıp fidan yetiştirip satıyor. En önemli geçim kaynaklarından birisi fidan yetiştiriciliği. O yüzden yol kıyılarında fidancıları görmek olası. İyi hoş ta karayolunda ne işleri var, emniyet şeridini işgal etmişler korsan pazarcılar gibi. Kimsenin de bir şey dediği yok bu duruma.

Sevgili arkadaşım Şafak Omaç’ı sonunda yakalıyorum dinlendiğimiz bir anda. Şimdiye kadar bir çok tur yaptık beraber, aynı düşüncelerle çevreye olan duyarlılığımızı belirtmek için birlikte bu projeyi, Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turunu gerçekleştirdik. Turu başarıyla bitirmek üzereyiz. Çevre ile ilgili başka turlar olmuştu bisikletlerle ama kirli akan nehirlerimizde böyle bir tur ilk defa gerçekleşiyor. Eylemimiz ne bir siyasi parti, ne bir dernek, ne de başkasının emrinde değiliz. Kimseden para almıyoruz para da vermiyoruz. Gönüllü olarak bu turu hiç bir kimseden gelir beklemeden sadece çevreye olan duyarlığımızı bir parça olsun insanların dikkatini çekmek, insan eliyle yapılan çevre kirliliği ve oluşturduğu erozyonu ortadan kaldırmak için hep anlattık. Anlatmaya da devam edeceğiz. Bu ilk ve devamı da gelecek diğer nehirlerimizde. Çünkü hepsi kirli akıyor, çevreye zarar ve zehir saçmaya devam ediyor sürekli. Geleceğimize temiz yarınlar bırakmak için mücadeleye devam edeceğiz. Bunu yaparken de gurur duyacağız.

Şafak ile beraber resim çekiliyorum.

Yolumuza devam ediyoruz ana yolda, hedefimiz Torbalı.

Torbalıya geldik sonunda. Torbalının nüfusu bayağı kalabalık, tabelada yazan 157.000 nüfus.

Torbalıya gelmeden önce arkadaşlar bir yerde mola vermişlerdi. Ben durmadan yoluma devam edip Metro İzban istasyonuna bir an önce vardım. Arkadaşlar Tepeköy istasyonuna, ilk durağa gitmişler arkamdan. Tek başıma KUZ’u ve kıytırığı ayrı ayrı taşıyarak trene bindim. Arkadaşlar önceden bindiklerinden karşılaştık. Artık trendeyiz ve biraz dinlenme zamanı. Hem KUZ için hem de kıytırık için. 9 Gündür yoldalar ve hiç problem olmadı. Beni ve eşyalarımı taşıdılar, dinlenmeyi hak ettiler bence.

Bisikletim KUZ ve kıytırık yan yana, bindirirken ikisini ayırmıştım.

Trenin son vagonunun giriş kapısını işgal ettik neredeyse. Ayakta Gökay poz veriyor bisikletlerle beraber.

Gürel de ayrıca poz veriyor. Diğer arkadaşların bir kısmı oturmuş kendi halinde.

Şafak ve Ferdimen de dönüp bana gülümsüyor resim çekerken. Sağda yabancı biri var, o bizi ilgilendirmiyor.

Yaklaşık yarım saatte Alsancak istasyonuna geldik. Bisikletleri indirip kıytırığı KUZ’a bağlıyorum. Bisikletler elde çıkış kapısına doğru yürüyoruz. Şafak, Gökay, Kaya ve Gürel. Dördünün de bisikletleriyle birlikte resimlerini çekiyorum.

İstasyondan sahile, çimenlere gelip oturduk. Turu bitirmenin keyfini kahve içerek kutlamalıydık. Biz de öyle yaptık, bir kahveyi hak ettik doğrusu. Ferdimen bisikletim KUZ, kıytırık ve beni yerde bağdaş kurmuş olarak otururken çekiyor. Kahve takımlarımı çıkarıp hazırlık yapıyorum.

Kahveler içilirken yakınlarda olan Cinatı cafe barın sahibi bisikletçi arkadaşımız Ahmet Yılmaz elinde bir şişe ev yapımı şarap ile çıkıp geliyor. Birer bardak turumuzun şerefine kaldırıyoruz. Gelecek yıl başka bir nehirde buluşmamız dileği ile.

Resimde olanlar Sevil, ben, Ahmet Yıldırım, Ferdimen, Şafak, Kaya Gökay ve Gürel var. Hepimiz çimenlere oturmuşuz.

Alsancak ta arkadaşlarla vedalaşıp yola, eve doğru gitmeye başladık bisiklet yolundan. Bisiklet yolu Alsancak tan Üçkuyular iskeleye kadar kesintisiz yeni yapıldı. Sağ tarafımız deniz ve iyot kokusunu içimize çekerek aheste aheste pedal çeviriyoruz. Gürel yoldan gitmeye karar vermiş trafikte gidiyor bizim hizamızda.

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 2016 turunda çektiği resimleri Şafak Ömaç videosunu yapmış, iyi seyirler.

Bu da Şafak Omaç’ın ikinci videosu

Bu videoyu da Figen Gülgör resim ve videolardan derlemiş, iyi seyirler.

İki turu bir arada yapıp evlerimize mutlu döndük. ABAK turunu her yıl yapıyoruz ama Suyun Kaynağına Yolculuk turunu ilk defa yaptık. Bu turu planlarken acaba nasıl olacak, becerebilecek miyiz derken el birliği ile gönüllü katılan arkadaşlarla bitirdik. İnsanların gözüne bir şeyler gösterebildiysek ne mutlu bize. İnsan ilk önce kendine saygı duymalı, eğer kendine saygı duyarsa zaten bilinçlenmiş olarak çevreye saygı ve diğer insanlara saygı duyar. Ama ilk önce kendine saygı.

Bir turumu da burada bitirirken eğer bir hata yaptımsa affola. Diğer bir tur yazısında görüşme dileği ile.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 45 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası var

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular yol haritası var.

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc