Etiket arşivi: flüt

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 3. Gün

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Eynal – Küplüce – Kuşu – Pazarlar – Simav – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

sokakları koşmak diye bildim bileli

şiir  yaşar şiir söyler şiille oynaşırım

ne garibim ali tanır bu ozan kardeşini

ne de benim onu görmüşlüğüm var

garibim taştan taşa çalar emeklisini

saçıp gider yollara dizelerimi

“kör olasın demiyorum kör olma

kör olma da gör beni”

mutluluk bu değilse

ya nedir başka

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, festivali düzenleyen Öğretmen Şeref Akdemir Efe heykelinin önünde kollarını kaldırmış zeybek oynar gibi poz vermiş durumda. Efe sağ elindeki mavzeri havaya kaldırmış. Belinde fişeklik. Salgına dikkat çekmek için ağzına maske takılmış.

DSCN3083

Vücudun hamlığından dünkü turda epey yorulmuşum. Bu gece derin bir uyku ile iyice dinlenmiş olarak kalktım fişek gibi. Kendimi çok iyi hissediyorum. Her sabah olduğu gibi kahvemi içiyorum kalkar kalkmaz. Kahvemi içerken yerde bir kavun dilimi gördüm. Kavun dilimi üzerine karıncalar hücum etmiş. Neredeyse beyaz kavun dilimi siyaha dönüşmüş. Gözle görülmese de her karınca kendine bir parça koparıp yuvaya götürüyor. Bu günkü nasipleri ayaklarına gelmiş karıncaların. Kavun dilimi yuvanın dibinde. Öyle yiyecek bulmak için uzaklara gitmeyecekler.

Kahvemi içtikten sonra taslak olarak yazmaya başladığım romanı deftere yazmaya başladım. Nedense ilham perileri olmadık yerde geliyor. Hazır ilham perileri gelmişken bir kaç satır yazayım kimse yokken. Yazı yazarken birisi olduğu zaman ilham perileri ortadan kayboluyor. Kahvaltı zamanına kadar biraz yazıyorum.

DSCN3079

Kahvaltıyı yapıp yola çıkmaya hazırız. Herkesin toplanmasını beklerken bir video çekeyim dedim. Kamp alanının dışındaki yola çıkıp beklemeye başladım. Benim gibi video çekmek için bekleyen rotasız Ramazan da video çekecek. Çektiğim videonun linki aşağıda.

https://youtu.be/cIATm2RJohs

Videoyu çektikten sonra grubun peşinden yola çıktım. Şeref hoca beni önceden uyarmıştı, Simav girişinde Efe heykeli önünden geçeceğiz, heykelin resmini çekebilirsin. Efe heykelinin olduğu yere geldim. Şeref hoca heykelin önünde durmuş bisikletçilere yol gösteriyor. Efe sağ elindeki mavzeri havaya kaldırmış, diğer eli aşağıda. Sol ayağını önündeki taşın üzerine  koymuş halde poz vermiş. Belinde fişeklik, çifte kama kuşağa takılı. Başında poşu, üzerinde uzun kollu mintan ve yeleği. Kısa donunu giymiş, ayağında körüklü çizmeleri. Günümüzdeki salgına dikkat çekmek için ağzına beyaz renkli bir maske yakılmış uyarı amacıyla. Arkada elektrik direkleri ve telleri. Heykel yüksekçe mermer kaidenin üzerine konmuş.

DSCN3082

Şeref hocaya Zeybek oynarken heykelle birlikte seni çekeyim deyince o da kollarını kaldırıp oynamaya başladı. Arkasında Efe heykeli ile birlikte resmini çekiyorum. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN3083

Aynı yerde bu kez ben poz veriyorum bisikletim KUZ ile. Arkamda Efe heykeli.

241261675_4196869787098116_8815846078079101974_n

Hala gelmekte olan bisikletçilerin peşine takıldım. Bu günkü rotamız dağlara doğru, tırmanış olacak. Ana yolda gidiyoruz bir süre. Önümde sağ şeritte giden bisikletçiler.

DSCN3084

Kısa bir süre ana yoldan giderek sağa, dağlara doğru saptık. Sapar sapmaz da yokuşlar hemen başladı.

DSCN3085

Bu yol Selendi yolu olduğunu ilk kavşakta gördüğüm tabeladan anladım. Kavşakta görevliler gideceğimiz yolu gösteriyor bizlere. Sağa doğru Selendi tabelası var, sola, düz giden yol için Küplüce yazılmış. Yol da yokuş hani.

DSCN3087

Kimi yerde asfalt iyice yumuşamış sıcaktan. Henüz erimemiş ama hamur gibi yumuşak olan ziftli yerdeki bisiklet tekerlek izlerini yakından çekiyorum. Lastik izleri gayet belirgin olmuş. Her biri ayrı iz bırakmış yumuşak zift üzerine.

DSCN3088

Yaklaşık 350 metre yükseldikten sonra Küplüce köyüne geldik. Hemen hemen herkes benden önce buraya geldiğinden köyün meydanında toplanıp resim çektirirlerken buldum. Hazır hepsi bir araya gelmişken ben de kameram ile bir poz çekiyorum. Kimisi yere oturmuş, kimisi çömelmiş, kimisi de ayakta.

DSCN3089

Hazır mola verilmişken ben de çevreyi şöyle bir dolanayım dedim. Eski köy evleri biraz harap görünse de bütünlüğü henüz bozulmamış. Temel taşları ile su basmanı epey yüksek yapılmış. Burası bodrum katı olarak kullanılıyor. Su basmanın üzerine kerpiçten yapılmış, üzerinde kiremitli çatı var. Sadece sol duvarda küçük bir pencere var. Daha küçük bir pencere de solda altta. Taş duvarın bittiği yerde. Sağ tarafta taş duvar devam etmiş, sanki bir oda var, üzeri yarım çatı yapılmış. Bina çamur ile sıvanmış ama epeydir bakım görmemiş, sıvalar bozulmaya başlamış. Solda ayrı bir kerpiç bina daha var.

DSCN3090

Sanırım kullanılmayan eski bir cami. çatısının bir bölümü çökmüş. Cami binası pişmiş tuğladan, iki katlı yapılmış. Kısa ve kalın minaresinin tepesindeki külah tenekeden yapıldığı için paslanıp akmış, pas izleri görünüyor. Ezan okunan şerefede demir parmaklık ile çevrelenmiş korkuluk olarak.

DSCN3091

İki bina yan yana, çoğu kerpiç, bir kısmı taş ile örülmüş. Yamaç olduğu için ön taraflarda iki katlı olarak görünüyor. Girişlerinde büyük tahta kapı var. İki bina da kullanılmıyor. Çünkü pencerelerindeki bazı camlar kırık durumda. Binaların sağındaki bina sağlam duruyor. Beyaz badana ile boyanmış, yanda da çanak anten var

DSCN3092

Küplüce köyünün ismi nerden geldiğini bilemem ama köyün meydanındaki kahvede kocaman bir küp konmuş. Küp altına borudan bir kaide üstüne yan olarak yerleştirilmiş. Küpün ağzı teneke kapak ile kapatılmış, üzerine de “Küplüce Köyü” yazılmış.

DSCN3093

Köyün meydanındaki kahvelere bütün bisikletçiler  dağılmış durumda. Epey sert bir yokuş terletti bizleri. Çay, soda, kahve içerek hem serinliyoruz, hem de dinleniyoruz. Köyün meydanına yeni bir cami yapılmış. Epey büyük.

DSCN3094

Festivale renk katan Yüksel Yıldırım motoru ile bize kavşaklarda yol gösteriyor, geride kalanları toparlayıp doğru yola sokuyor. Bir ileri, bir geri sürekli gidip geliyor. Motoru çapır tipi, geniş ve oturaklı. Üzerine komando elbisesine benzer kamuflaj kıyafet giymiş, hem pantolonu, hem de tişörtü. Başında siyah bandana bağlamış, gözünde güneş gözlüğü. Boynunda asker künyesi asılı olduğu halde motoruna oturmuş durumda.

240879211_4182990055152756_4223408963837484369_n

Geniş bir alana naylon serilip meyve kurutuyorlar. Kuruttukları meyve elma, kesip parçalar halinde güneş altına serilip kurumaya bırakılmış. Bu kuru meyveleri kış aylarında hayvanlara yem olarak verildiğini öğrendim.

DSCN3095

Küplüce köyü en yüksek çıktığımız rakım. Az daha tırmandıktan sonra inişe geçtik ve sanki düz bir ovada gidiyormuşuz gibi. Yol yüksek kavak ağaçları arasından gidiyor. Yolun iki yanına da kavak ağacı dikilmiş. Durduğum yerde erik ağacı var. Bir kaç erik koparıp yiyorum yeşil yeşil. Erikler buralarda daha yeşil halde, olgunlaşmamış. Bazı yerlerde mürdüm eriği de var. Mürdüm eriklerinden de bir kaç tane koparıp yolda yerim diye formanın arkasındaki ceplere koyuyorum.

DSCN3096

Buralar bahçelik, bahçelerde damlar var. Damın birinde kuru soğanlar birbirine bağlanıp büyük demetler halinde çivilere asılmış. Böyle asmalarının nedeni hem kuruması için hem de yerden rutubet almaması için. Yoksa yerde alt kısımlarından çürümeye başlar. 1 Metreden uzun 3 soğan demeti.

DSCN3097

Bahçelerde mısır, lahana, ve sebzeler ekilmiş. Kargalar başta olmak üzere diğer kuşları korkutmak için bahçenin ortasına korkuluk konmuş. Korkuluk bir dik sopa, üst tarafta yatay başka bir sopa çakılıp üzerine siyah bir ceket giydirilmiş. Tepeye de siperli bir şapka. Uzaktan insana benzemiş biraz. Korkuluğun sağına Türk bayrağı takılmış. Tarlanın arkasında kavak ağaçları uzun ve duvar gibi.

DSCN3098

Kavak ağaçları dibinden giden yolda gidiyoruz. Önümde bir kaç bisikletli gidiyor.

DSCN3099

Gideceğimiz yer Kuşu göleti. Tabela bize gideceğimiz yönün sol tarafa olduğunu gösteriyor.

DSCN3100

Benim ile birlikte yol alan Emine, yanında Doktor Aydın ve bir kişi daha yanlarında, üçünü gelirken bisiklet üzerinde çekiyorum.

DSCN3101

Bahçenin birinde kocaman bir bal kabağı görünce durup yakından resmini çektim. Kabaktan daha büyük ve geniş olan yaprakların arasında, gölgede kalan kabak Güneşten korunuyor.

DSCN3102

Delik deşik olmuş kerpiç bir duvar karşıma çıktı. Bu delikleri yapan bir arı türü var. Toprak olan yerde delip kendine yuva yapıyor. Aynı arılardan benim evimdeki bahçedeki toprakta yuva yaptıklarını izliyorum her baharda. Arıların arka ayakları kırmızı renkte, dikkat çekici. Killi topraktan yapılan kerpiçler arılara yuva olmuş durumda. Kerpiç duvar bir yerde son buluyor. Duvarın üstünde tahtalar enine konmuş, üstüne bir sıra kerpiç konularak çatı altı oluşturulmuş. Çatı tahta kaplı. Sol tarafta sundurma tarafına düzgün ve uzun ağaç dallarından korkuluk ile tamamen örtülmüş.

DSCN3104

Kuşu göletine geldik. Göze ilk çarpan “Gölete girmek tehlikeli ve yasaktır” cümlesi. Yasak kelimesini bir türlü anlamıyorum! Neden her yerde yasak var. Nedense yöneticiler yasaklar sayesinde yaşıyormuş gibi geliyor bana. Tehlikeli ve sakıncalı yazsalar daha anlamlı olur bence. Yada “Girmediğiniz için teşekkür ederiz” yazsalar. Yasak insanı cezbedebilir, yasaklara uymama gibi psikolojik etken her zaman var. Tabelanın arkasında yeşile çalan gölet görünüyor. Karşı kıyıda tepe var.

DSCN3105

Ağaçtan yapılmış kağnı arabası, büyük ve çemberli tekerlekleri, küçük kasası ve uzun direği öne çıkmış.  Direğin ön tarafına öküzleri bağlamak için ağaç konulmuş düz olarak. Direğin atlında destek olsun diye daha küçük bir tekerlek konulmuş. Arabanın üstünde sepetler var.

DSCN3106

Tek at ile çekilen kara saban. Önde atı bağlama kancası, biraz arkasında dikine konulmuş bir demirin altına küçük bir tekerlek konulmuş. Pulluk tekerlekten biraz aşağıda ve sabanı tutacak kol  yukarıya kadar çıkmış.

DSCN3107

Kollu bir makine, üs tarafta mısır taneleri konulan bir hazne, altında iki tane silindir. Bu silindire bağlı çevirme kolu. Makinenin altında uzun ayaklar demir dökümden yapılmış. Bu makine ile mısır taneleri kırıp ufaltıyorlarmış yem olarak.

DSCN3109

İki kalın demir çubuk arasında yivli vida ile yapılmış pres makinesi.

DSCN3110

Belediyenin burada tesisi var. Ağaçtan çardak biçiminde, gölete doğru balkon olarak geniş bir yer yapılmış. Üzeri çatı ile örtülerek Güneşten ve yağmurdan korunmuş. Burada restoran var ve aileler gelip göl manzaralı yemek yiyorlar.

DSCN3111

Gölet olur da kazlar olmaz mı, olur elbette. Dört tane kaz kıyıda, Güneş altında tüylerini yağlıyorlar.

DSCN3112

Optik zoom ile iyice yakınlaştırıyorum iki kazı. Başları siyah, birisinin gövdesi beyaz, diğeri siyah renkte tüyleri var. Siyah tüylü kaz başını geri çevirip gagası ile sırtındaki tüyleri yağlıyor.

DSCN3113

Buraya gelir gelmez hemen elime köfte – ekmek veriyorlar. Bir de ayran yanında. Karnım da iyice acıkmış olmalı ki bir çırpıda yiyorum köfte – ekmeği. Sonrasında gölgesi olan çardağın birine oturuyoruz. Şeref Akdemir’i de çağırıyorum kahve içmeye. Piknik masasında oturup kahveyi pişiriyorum. Yanımda şanslı üç kişi daha benimle kahve içiyor. Emine, Doktor Aydın ve Şeref hoca. Birlikte kahve içiyoruz.

DSCN3116

Şeref hocaya belediye başkanına da kahve içirelim deyince belediye başkanını çağırıp yanımıza geliyor. Kuşu belediye başkanı Feridun Aktay piknik masasında yardımcıları ile birlikte oturup kahvelerini içiyorlar. Belediye başkanı ile muhabbet ediyoruz. Başkan bize “Buraları turizm açısından nasıl değerlendirebiliriz?” diye sorunca ben “Gölet yanına çadır kamp alanı kurulmalı, gençlere yönelik kamplar, spor faaliyetleri, kano yarışları, tiyatro ve kültür etkinlikleri yapılabilir. Ayrıca Türk toplumuna yerleşmiş olan MANGAL kültüründen kurtulup daha değişik etkinliklere yönlenmek gerekir” diye cevap verdim. “Ayrıca bisiklet kampı da olabilir, Dünyayı ve Türkiye’yi  dolaşan bir çok bisiklet gezgini var. Burası işaretlenirse bisiklet gezginleri buradan geçerken konaklayabilir” Başkan da bizleri dinledi ve kafasına notları aldığını biliyorum. Şimdilik salgın dönemindeyiz, pek bir işe  yapılamayacak ama salgın bittikten sonra pekala hayata geçirilebilir. Masada 8 kişi oturuyoruz.

DSCN3119

Göletin bir kademe üstünde düz bir alan yapılmış. Sahneye benzer bir alanda kilitli taş döşenmiş. Düz alan yeşil çimenler ile kaplı. Sağ tarafta sular çıkıyor yer altından. Buraya basarsan vıcık vıcık çamura saplanırsın. Belediye başkanı ile birlikte bir araya gelip yan yana dizilerek resim çekiliyoruz. Ben de az yukarı çıkıp hepsini kareye sığdırıyorum.

DSCN3123

Göletteki yemek ve dinlenme zamanı bitti, yola çıktık. Kuşu büyük bir yer olduğu için belde olmuş ve belediyelik kurulmuş. Tabelayı çekiyorum Kuşu beldesine girerken. Önümde bisikletçiler gidiyor.

DSCN3124

Yüksek rakım olunca kış ayları soğuk geçiyor. Böyle soğuk ve yüksek yerlerdeki böğürtlenler de ona göre büyük oluyor. Böğürtlenleri görünce durup topluyorum bir avuç kadar. İri böğürtlenler hem lezzetli hem de enerji veriyor bana. Kimi böğürtlen kararıp olgunlaşmış, kimisi de kırmızı renkte. Yeni çiçek açan da var. Böğürtlenleri yakından çekiyorum.

DSCN3125

Sadece yol kenarında yiyecekler yok. Başka güzellikler de var. Onlardan birisi de pembe açmış gül. Bir yandan Güneş vurmuş gülü yakından çekiyorum. Kokusunu içime çekiyorum bir güzel. Bu güzellikleri görmek gerek, koklamak gerek. Her ne kadar bülbül güle yakışsa da ben de gülün kokusundan faydalanıyorum

DSCN3126

Kuşu beldesinin girişinde dev bir kartal heykeli var. Boyun ve baş kısmı beyaz tüylü, diğer yerleri siyah olan kartal kanatlarını iki yana açmış durumda. Kuşu adını kartal kuşundan aldığı anlaşılıyor.

DSCN3127

Kocaman kartal heykeli yedi kat üzerine, yüksekçe bir yere konmuş. Her katın üstündeki kat küçülüyor. Bisikletçiler resim çekiliyor kartal ile birlikte. Ben de onlar gittikten sonra KUZ’u tek başına kartal ile birlikte çekiyorum. KUZ’un gidonunda kartal tüyü var. Kartal heykeli yokuştaki geniş caddenin ortasında. Beldeye sert bir yokuştan çıkacağız. Kimi bisikletçi yürüyerek çıkıyor yokuşu.

DSCN3129

Tek katlı kerpiç bir evin yanında, çekyat konulmuş iki tane. Sağdaki çek yatta dört yaşlı oturuyor. İkisi kadın, ikisi erkek. Seksen yaş üstü olduğunu tahmin ediyorum yaşlıların. Oturdukları yer gölgelik. Evin çatısı dikdörtgen kiremit, diğer yarısı yuvarlak kiremit ile kaplanmış. Yaşlılara selam veriyorum, Yaşlılar da bizi çağırıp soğuk ayran ikram ediyorlar. Teşekkür edip soğuk ayranları içiyoruz. Ayran için teşekkür ediyorum yaşlılara. Bu yaşta bizlere bir şeyler ikram etmeleri çok hoşuma gitti. Misafirperverlik, misafire bir şeyler ikram etme geleneği hala sürüyor.

DSCN3131

İlginç yapıda bir çeşme görüyorum. Durup su içtim, şişelerimdeki suları tazeledim. Bisikletim KUZ çeşmenin önünde bana poz veriyor. Çeşmeyi ilginç yapan ayna kısmı. Ayna 1 metre yüksekliğinde, 4 metre eninde duvar olarak yapılmış. Ön kısmı renkli fayanslarla kaplanmış. Yalak tarafı iki sıra beyaz fayans. Üstünde kahverengi fayans ile çerçeve şeklinde. Çerçevenin ortasında beyaz fayans. Üstte bir sıra yeşil beyaz desenli fayans ile tamamlanmış. Duvarın üstünde kuğu boyunlu iki şekil birbirine ters şekilde konulmuş. Ortada altı geniş bir sürahi şekli. Kuğu boyunlu yerin üstlerinde birer kahverengi hilal. Sürahinin üstünde iki tane yıldız, ortasında bir küre. Borudan sürekli su akıyor yalağın içine.

DSCN3132

Köyün birinden geçerken yere çarşaf gibi bez serilmiş, üstüne de mısır koçanları. Güneşte kurusun diye bırakılmış.

DSCN3134

İnce kıyılmış saman yığını, üstü branda ile örtülerek yağmurdan korunmuş. Rüzgar brandayı kaldırmasın diye bir tane ağaç gövdesi ağırlık olsun diye dayalı olarak konulmuş. Samanları almak için yan tarafı örtülü değil, alttan da samanlar dışarıya taşmış durumda.

DSCN3135

Kimi samanlık balya halinde üst üste konulmuş bir ev boyutunda. Alın kısmına bir direk, yanlardan desteklenmiş ağaç direklerle. Üzerine de brandalar ile tamamen kapatılmış. Artık tüm kış boyu hayvanlara buradaki samanlarla besleyecekler.

DSCN3136

Bir yerde Ayçiçeği başları kurutuluyor güneşte. Ayçiçekleri bayağı büyük, neredeyse tepsi kadar. Arkada çam tomrukları duruyor.

DSCN3137

Vadinin tepesinde, başlangıcındayız. Buradan sonra genişliyor ve oluşan çayın çevresinde kavak ağaçları yeşillikler içinde boy göstermiş. Herhalde buradan aşağı ineceğiz.

DSCN3138

Ama yol vadiden inmiyor, aksine daha çıkacağımız tepeler var hala.

DSCN3139

Aşağılardaki çayın üstünde küçük bir köprü görünüyor. Uzun kavaklar da çayın dibinde.

DSCN3140

Yol kıyısındaki meşe ağaçları kökleri ile toprağa o kadar sıkı tutunmuş ki gövdenin altındaki toprak aşınmış, yaklaşık 1 metre kadar boşluk var. Kökler yamaçtaki toprağın içine dalıp sıkıca tutunmuş. Bu kökler ağacı besliyor.

DSCN3141

İnce tekerli yol bisikletinin lastiği patlamış. Bisiklet ters çevrilmiş durumda yerde. İki kişi lastiği yamamaya çalışırken soruyorum “Yardım lazım mı?” diye.  Onlar da  “Teşekkür, hallediyoruz” cevabını veriyorlar. “Kolay gelsin o zaman” diye yoluma devam ediyorum.

DSCN3142

Çam ormanının bittiği yerde bir çam ağacı kurumuş halde öylece duruyor. Diğer yeşil ağaçlardan ayrı yerde duruyor  gibi.

DSCN3143

Henüz inişe geçmediğimizden yorulanlarla karşılaşıyorum. Yolun kıyısına iki kadın, bir erkek oturmuşlar gölgeye dinleniyorlar. Selam verip resimlerini çekiyorum dinlenirlerken.

DSCN3144

Pazarlar ilçesine geldik tabelaya göre. Pazarlar Kütahya’nın en küçük ilçesi yüz ölçümüne göre.

DSCN3145

Pazarlar ilçesinde mola veriyoruz. Burada çayları belediye başkanı ısmarlıyor. Pazarlar belediyesinin genç başkanı olan Bilal Demirci ve genç eşi ile aramıza gelerek hoş geldiniz diyor. Karşılıklı sohbet ediyoruz çay içerken. Ayrıca teşekkür ediyoruz çaylar için. Masada Belediye başkanı, eşi, iki çocuğu, biri kucağında bebek ve bisikletçiler.

241394649_4196935943758167_3000686560017897817_n

İlçenin meydanında tüm bisikletçiler toplanıp belediye başkanı ile birlikte resim çekiliyoruz. Bayağı kalabalığız.

241371978_4196936560424772_616188916423658581_n

Pazarlardaki mola bitiminde yola çıktık, Güzel bir inişin ardından ana yola inip Simav’a doğru gidiyoruz. Yol kıyısında, yamaç olan yerde Güneş panelleri konulmuş elektrik üretiyorlar.

DSCN3146

Simav’a daha yolumuz epey var, ana yolda trafik kalabalık. Ana yola çıktıktan sonra yokuş başlayınca pilim bitmeye başladı. Çok yoruldum ve şekerim düştü. Karnım iyice acıkınca yol üzerindeki ilk köyde durup bakkaldan helva, ekmek ve yoğurt alıp yiyerek şekerimi dengeye getirdim. Yoksa gidecek halim kalmamıştı. Kendime geldikten sonra yola devam ettim.

Simav’a gelmeden kestirme yola girdik. Kamp alanına doğru gidiyoruz. Yolun kıyısında iki korkuluk görüyorum. Bunlar kuşları pek korkutacağa benzemiyor. Biri kadın, biri erkek olarak giydirilmiş korkuluklar briket üzerine karşılıklı oturmuş sohbet ediyorlar. Erkek siyah elbise giymiş, kadın ise uzun bir etek, yeşile çalar, üstüne kırmızı renkte uzun kollu elbise. Başında da beyaz baş örtüsü. İki korkuluğun da yüzleri belli değil. Arazide iki tavuk dolaşıyor korkuluklara aldırmadan.

DSCN3147

Aynı bahçede iki korkuluk daha var. Yine biri kadın, biri erkek olan korkuluklar yan yana, ayakta duruyorlar. İkisi de kollarını açmış, kadının sağ kolu erkeğin belinde, aynı şekilde erkeğin de sol kolu kadının belinde. Uzun kollu mintan giymişler. Kadında siyah, erkekte beyaz mintan var. Kadın beyaz etek ayaklarına kadar, erkek açık gri pantolon giymiş. Kadın baş örtülü, erkekte şapka var. Erkek renkli desenli atkı takmış boynuna. Erkek korkuluğun arkasındaki sopada oyuncak bebek kafası takılmış nedense!. Tavuklar korkulukların önünde korkusuzca dolaşıyorlar.

DSCN3148

Bir başka korkuluk, kadın ve erkek yan yana, Kadının kolları aşağıya sarkmış, erkek kollarını yana açmış durumda. Kadın uzun kollu tişört, uzun etek giymiş. Başında kırmızı ve çiçek desenli başörtüsü takmış. Erkek uzun kollu mintan, pantolon ve şapkası var. Sol elinde değnek var. Bu korkulukların hepsi aynı bahçede. Yapanlar büyük bir olasılıkla sanatçı kişiler olduğunu zannediyorum. İlk defa böyle korkuluklar görüyorum.

DSCN3149

Kamp alanına geldik bir süre sonra. Hemen havlumu ve su donumu alıp doğru hamama. Bir güzel yıkanıyorum ve sıcak havuzda yumuşuyorum adeta. Terli eşyalarımı da sudan geçiriyorum. İçeriden çıkıp giyinme yerine gidince genç arkadaşlardan birisi bana soruyor;

“Urim baba saçların peruk mu? Bir bakıyorum kısa saçlı, bir bakıyorum uzun saçlısın”

Genç arkadaşın ne demek istediğini anladım. Bana çok benzeyen, aynı boyda, aynı keçi sakallı olan biladerim dediğim Ramazan Küçükberber ile karıştırıyor. Sadece onun saçları kısa.

“Yoo değil, saçlarım uzun, bak istersen diye saçlarımı çekiyorum ona göstererek. Sen biladerim ile karıştırıyorsun” diye cevap verdim.

Hamamdan sonra akşam yemeğini yedik. Hava karardıktan sonra İzmir’den arkadaşım Şahin Bulut yanıma geldi. Yanında getirdiği yan flütü çıkardı. Ben az biraz üfleyebiliyorum ama tam öğrenmiş değilim. Neyse ki Şahin üflemeyi öğrenmiş. İyi bir müzik kulağı olmalı ki bir çok parçayı kendi kendine kulaktan duyup çalmayı öğrenmiş. Şahin çaldı flütü bizler de şarkı söyledik. Bu arada kahve pişirip ikram ediyorum yanımıza gelenlere. Şahin yan flüt çalarken resmini çekiyorum flaş ışığı ile.

DSCN3150

Tripoda kamerayı koyup 10 saniye zaman ayarlı çekiyorum kendimizi Şahin flüt çalarken bizler dinliyoruz gecenin karanlığında.

DSCN3153

Geç saatlere kadar flüt dinletisi ile şarkıları seslendirdik. Bu akşam pek kalabalık yok, çoğu erkenden çadırına çekilip uyudu bile. Bu günkü yol hem yokuş hem de uzun bir parkurdu. Ama çok güzel yerler gördüm, yorgunluğa değdi doğrusu. Fazla geç olmadan herkes çadırına çekilip yattı. Ben de çadırıma girip derin bir uykuya daldım.

Yaptığımız yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

VI. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

24 Nisan Pazartesi 2017

Bergama – Dikili

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Güneş, mermer kaidenin içindeki siluet kısmından parıldıyor. Sağ alt köşede benim başım görünüyor. Deniz ve dağ, diğer yerler turuncu renge bürünmüş.

Köseler köyündeki soğuk havadan eser yok, Deniz seviyesine yakın olan yerler daha sıcak. O yüzden bu gece üşümedik desem yeridir. Güzel bir güne başlamanın sevinci ile uyanıyorum güneş doğmadan. Çadırımın yönü doğuya doğru kurulu. Fermuar açık olarak dışarısının resmini çekiyorum. Karşımda dört çadır ve parkın yüksek çam ağaçları. Gün yeni ağarmış, havanın pusu görünümü biraz bulandırmış fon olarak.

Herkes uyandıktan sonra kahvaltı faslına geçiyoruz. Bahçedeki masalar kahvaltı düzeninde. Kahvaltı almak için sırada bekleyenler ayakta duruyor.

Çadırlar toplandı, hep birlikte bize ait olan ve bizden önce bırakılan tüm çöpleri toplayıp bulduğumuzdan daha temiz bıraktık kamp alanını. Grup hareket ettikten sonra en son olarak etrafı dolaşıp unutulan, kalanları yola çıkarıp son kontrolleri yapıyoruz. Yeşil çimenlerin üzerinde artçı grup  bisikletleri park halinde son hazırlıkları yapıp birazdan biz de yola çıkacağız. Solda kafeterya binası, masa ve sandalyeler. Yeşil alanın bitimi tahta çitlerle diğer bölümlerden ayrılmış. Ortasında tahta geçit açık. Parktaki çam ve servi ağaçları.

Son kalanlarla beraber yola çıktık, Hedefimiz önceden belli olduğu için acele etmeden arkalarından gidiyoruz. Bergama biraz yüksekte, o yüzden hafif bir inişle hızlıca Çanakkale – İzmir ana yoluna çıktık. Kavşağa gelmeden yön tabelalarının resmini çekiyorum. Sola ok işareti ile Aliağa İzmir yönünü belirtmiş. Sağa ok işareti ise Ayvalık Çanakkale yönünü. Altlarında da karayolu numaraları yazılı.

Şansımıza lodos rüzgarı esiyor ve gruba Ovacık köyünde mola yerine yetişiyoruz. Burada çay, ayran, gazoz, soda, kahve içerek dinlenip biraz enerji topluyoruz. Solda üç tarafı kapalı otobüs durağı. Tabelada Ovacık yazısı durağın neresi olduğunu belirtmiş. Karşıda köyün iç yolu ve mola verdiğimiz köy kahvesi. Bisikletler yolun kıyısında park etmiş.

Mola bitimi grup  olarak yola çıkıyoruz hep birlikte. O kadar çay, ayran, soda içersen kaçınılmaz son başa gelir. Tuvalete gidenleri beklerken benzinlikte henüz ayını doldurmamış yavru bir köpek tüm sevimliliği ile yanıma geliyor kuyruğunu sallayarak. Üstü tamamen siyah, altı ise beyaz rengi ile kendini bana sevdiriyor. Ben de sevilmesine yardım ederek isteğine karşılık veriyorum. Sevimli yaratık erkek. Sol kolumun altında sessizce poz veriyoruz Ferdimen’in kamerasına. Mavi kot pantolon, beyaz tişört kısa kollu, lacivert yelek ve sarı kaskım güneş altında köpekle beraberim. Solda bisikletlerimiz park halinde tuvalettekilerin işini bitirmesini bekliyoruz kaldırıma oturmuş olarak.

Bu gün ilk olarak Atarneus antik kentini dolaşacağız. Yoldan sağa doğru saparak iç kısımdaki tepenin kıyısına geldik. Bisikletim KUZ önde park edilmiş olarak duruyor. Arkasında Antik kentin olduğu zeytin ağaçları ile kaplı tepe görünüyor.

Bulunduğumuz yerde koyun – keçi ağılı var. Aynı yerde su deposu ve çeşme de var. Hayvanlar içsin diye uzun bir yalak ta yapılmış çeşmenin altına. Çeşmenin arkasında çalılar ve büyük bir dut ağacı taze yaprakları ile yeşile bürünmüş. Ferdimen’in bisikleti park etmiş durumda sol tarafta. Resmi Ferdimen çekiyor kamerası ile.

Ferdimen mataralarını çeşmeden doldururken ben de olduğu gibi çeşme ile birlikte çekiyorum.

Daha önce planladığımız bir olay yapılacaktı. Gönüllülerimizden Mert ARDAR evlenmeye kesin karar vermişti. Bunu bildiğimizden Son akşam dikili kampında kına gecesi yapacağımızı karar vermiştik. Ama beklenmedik bir durumdan gelin adayı Eskişehir’e dönmesi gerektiğinden kına gecesi seremonisini Atarneus antik kentine çıkmadan yapmışlar. Ben gündüz zamanı yapılan kına gecesini kaçırdım. Zaten daha sonra evlenmekten vaz geçince kına gecesinin önemi de kalmadı. Kınayı gelin yerine damada yapıldı. Kırmızı tülbent damadın üzerinde, eli kınalı, ağzında da bir emzik, elinde kına tepsisi ve tepside mumlar. Gelinle beraber resim çekilmişler.

Dağın dibinde bisikletleri bırakıyoruz. Antik kente yürüyerek çıkacağız. Bisikletler park halinde, insanlar yukarıya çıkmak için son hazırlıklarını yapıyor.

Bazen beklenmedik sürprizler de başa geliyor. Katılımcılardan birisinin lastiği patlamış. Arka tekerleği yerinden söküp patlağı tamir etmeye çalışıyor. Bisiklet yerde yatık olarak durmakta.

Atarneus antik kenti savunma açısından yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş. Doğal savunma sistemi olsa da tarih boyunca bir çok saldırı ile karşılaşmış. Yukarıya çıkan yol henüz keşfedilmediğinden yamaçta oluşan patikadan tek sıra çıkıyoruz. Önümde gidenleri tepe ile beraber Ferdimen çekiyor.

Keçiler diyarında olduğumuzdan keçi sürüsü ile karşılaştık. Keçiler genellikle ağaçların filizlerini yemeye bayılırlar. O yüzden bıraksalar ormanı yer bitirirler. Keçilerin olduğu yerde  orman pek yetişmez çünkü yeni yetişen bitkileri, fidanların filizlerini yiyerek büyümelerine olanak sağlamaz. Hatırlarım, eski Yugoslavya Tito döneminde Josef Broz Tito keçilerin ormanı yok ettiğini bildiğinden keçi beslenmesini yasaklamıştı. Haliyle Tito öldü mertlik bozuldu. Keçiler başında çoban ile otluyorlar, bir tane beyaz keçi de arka ayakları üzerine kalkmış küçük bir ağacın bahar ayında taze sürgün vermiş filizini yiyor.

Laleler açmış kırmızı gelinliği ile, böceğin biri de lale çiçeğinden nektarını almaya çalışıyor. Etraf çiğdem çiçekleri açmış bitkilerle dolu.

Keçiier her ağacı yemiyor, sevmedikleri ağaçlar da büyüyüp gelişerek koca bir ağaç olmuş. Bunlardan birisi çitlembik ağacı. Zaten buralarda çitlembik ağaçlarından başka bir ağaç ta göremezsin. Yamaçta kocaman gövdeli asırlık çitlembik ağacı ve keçi sürüsü.

Tepeye yaklaştık, şehrin surlarının duvarları göründü. Yamaçta çitlembik ağacı ve taş bloklarla örülü yer yer yıkılmış duvar.

Yukarıya bizden önce varmış olanlar oturulacak bir alanda yere oturarak rehberimizi dinlemeye hazırlar. Resmin üst kısmında incir ağacının bir dalı boydan boya geçmiş. Yaprakları tam olarak büyümemiş henüz.

Ferdimen hem sağ tarafta oturanları.

Hem sol tarafta oturanların resmini çekmiş. Kimi çimenlere uzanmış boylu boyunca.

Koca çitlembik ağacı da sessizce rehberi dinlemeye hazır.

Amatör tarih meraklısı Taylan Köken elinde notları Atarneus hakkında bizleri bilgilendiriyor. Etrafındakiler de onu pür dikkat dinliyorlar.

Anlattıklarının detayı: http://arkeodenemeler.blogspot.com/2012/01/atarneus-antik-kenti-i-izmir-aiolis.html

Taylan hoca anlatırken onu dinlemeye gelen sinekler de hem güneşleniyor hem de atalarının ataları neler yapmış burada onu öğreniyorlar. Bir zamanlar sinekler o kadar çoğalmışlar ki artık kentte yaşayamaz olmuş insanlar ve şehri terk ederek sineklerin olmadığı bir yere göç etmişler. Zambakgillerden bir bitkinin uzun yapraklarına konmuş bir kaç sinek hiç kımıldamadan güneşleniyorlar.

Yerde dağınık bulunan, belki de kaçak kazı yapanların etrafa saçtığı tarihi eser parçaları iki döneme ait. Kaçakçı mezar hırsızların değer vermediği bu parçalarından birisi altta kırmızı renkte pişmiş tuğla. Bunlar yakın döneme ait. Üstte ise geniş bir çömleğe ait ağız kısmının beşte biri kadar bir parçası gri renkte. Bu gri renkli çömlek daha eski dönemlere ait olmalı.

Bundan iki yıl önce yazdığım yazıda Atarneus hakkında daha detaylı okuyabilirsiniz. http://www.urimbaba.net/?p=7621

Atarneus antik kente ait anlatılanlar bitince aşağıya doğru iniş başladı. İniş geldiğimiz yoldan değil de Güney tarafından olacak.  İlk başlarda dağınık olarak düzensiz yürüyüş kollarında gruplar halinde yürüyoruz.

Yamaçtan aşağıya patikadan tek sıra olarak taşlı arazide dikkatlice inişe başladık. Buradan manzara süper. Tarlalar, bir kaç kapalı sera ve tepeler görünmekte.

Patika derken öyle patika yolu yok, taşların üzerinde sekerek iniyoruz.

Tarlalar, kimi yeşile bürünmüş, kimi yeni sürülüp ekim yapılmış. Bazı yerde seralar var. İzmir – Çanakkale yolu, yol boydan boya gidiyor. Sağ tarafta birisi bir şeyler yakmış, dumanı havaya doğru çıkıyor. Buradan rahatlıkla görebiliyorum.

Dikili buradan görünüyor bir parçası olsa da. İnişte antik kentin kalıntılarının üzerinde yürüyoruz.

Artık Dikili’nin tamamı görünüyor bulunduğum yerden deniz ile beraber.

Kaçak yapılan kazılardan birisi karşıma çıkıyor. Bir odaya benziyor, dört tarafı duvar örülü, yaklaşık 1.5 metre derinliğinde. Toprağın tazeliğine bakarak geceleri sürekli kaçak kazılar yapıldığı belli. Atarneus öyle zengin kentlerden biri değil. Burada sadece Aristoteles’in kurduğu felsefe okulu var ve mezar soyguncularının aradığı değerli şeyleri bulamayacakları kesin. Sadece düşünce, fikir ve teoriler bulabilirler toprak altında. Taşların oyuklarında sözcükler kalmıştır belki geçmişten.

İnişimiz devam ederken düz duvarlar karşımıza çıkıyor. Üstte bir yerden 20 cm civarı çıkıntı olarak yapılmış iki taş. Taş blokların hepsi aynı ölçüde ve düzgünce örülü 9 sıra olarak. Taş duvarı yandan çekiyorum.

Duvarı bir de karşıdan çekiyorum. Duvardaki taşların üzerinde liken denilen yosunlar yer yer yapışık olarak kendilerine yer bulmuş.

Bisikletlerin olduğu yere geldik, güneş havayı ısıtınca ve yürüyüşün etkisi ile iyice ısındık. O yüzden ağaçların gölgesine toplanmış bisikletçiler.

Tüm bisikletçiler bisikletlerini alıp yola çıkasıya kadar bekledim. En son olarak ben de yola çıkarak yakın olan Dikili kasabasına vardım. Kasabanın meydanında Atatürk ata binmiş halindeki heykelin önünde toplandık. At şaha kalkmış durumda, Atatürk subay elbisesi giymiş, sağ elini ileriye uzatarak “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini verdiği anı betimlemiş.

Herkes hazır olduktan sonra sahilden kamp yapacağımız yere geldik. Çadırlar kuruldu, yerleştik ve Güneşin henüz batmasına epey var. Solda çadırın bir kısmı, kıyıda kayaların üzerine çıkmış birisi denize bakıyor. Bir bisiklet kıyıda park halinde ve güneş sol tarafta parlak ışıklarını saçmaya devam ediyor.

Kamp alanı, çadırım ve diğer çadırla üç sıra halinde kurulmuş. Zemin çimen ekili yemyeşil. Üç kişi arkası bana dönük sohbet ediyorlar. Birisi yere çömelmiş durumda.

Henüz yemek zamanına epey var, hemen su donumu giyerek beni çağıran denize koşarak atlıyorum balıklama. Beni denize atlarken Ferdimen çekiyor yandan. Tam da havada uçarken ve henüz ıslanmadan. Biliyorsunuz deniz yaş, insanı ıslatır sırılsıklam yapar. Mavinin tutkusu aşık eder kendisine. Ben de dayanamam bu aşka ve kendimi henüz ısınmamış denize bırakırım. Sırılsıklam mavi bir aşk bu. Böylece deniz sezonunu açmış oluyorum.

Denizde bir süre yüzüp tuzlu su duşumu alıyorum. Su şahane ve serin su hücrelerimi uyandırıp kılcal damarlarımı harekete geçirip kan dolaşımı hızlanıyor. Hani aşık olduğun birisini görünce kalbin küt küt atar da hücrelerin atağa kalkar ya işte öyle maviye olan aşkım da beni bu duruma getiriyor. Denizden çıkıp üzerimi kuruladıktan sonra giyinerek yemek zamanını beklerken kıyıda dolaşmaya başladım. Geri dönüşte denize hafif burun yapmış olan yerde kocaman mermer bir blok var. Mermer blok içi oyulup kesilerek anlamadığım bir şekil yapılmış. İşte şu an güneşin mermer blokun arkasında kalması gerçeği görmeme neden oldu. Daha dikkatli bakınca kızıl renk arkada, oyuk olan yerde bir siluet görünmeye başladı. Kıyıda buluşmuş iki sevgili hasretle birbirine yaslanmış duruyor. Kadın erkeğe göre kısa boylu, erkeğin başı kadına doğru hafifçe eğilmiş durumda.  Bu durumun farkına vardığımda güneş daha da yukarıdaydı. Bir gözüm Güneşi takip ederek elektrik işlerini hallettikten sonra mermer blok hizasına gelerek resim çekmeye başladım.

Güneşin ışıkları parlak olunca cep telefonumdaki kamera siluetin içinde sanki alev topu varmış gibi çekiyor.

Güneş tepelerin üzerine gelince batmadan son ışıltıları ile daha belirgin bir resim çekiyorum.

Gürel Gürselp’in makinası profesyonel olduğundan daha kaliteli çekimler yaptı. Çekim yaparken ben de heykelin diğer tarafında oturarak iki sevgili silueti içinde altta benim siluetim de görünüyor.

Keşanlı üç kafadar kendi yeşil formaları ile elleri göğsüne kavuşturarak poz veriyor. Üçünde de güneş gözlükleri var. Ferdimen yandan çekmiş.

Yemek geliyor ve gönüllü dağıtıcılar kazanların başına geçip kepçelerle yemek dağıtmaya başladılar. Acıkan sıraya girip yemeğini aldı. Masaların üzerinde yemek kazanları, dağıtıcılar solda, sıradakiler sağda.

Gürel ile Olcay da Ferdimen’e poz vermişler. İkisi de kafalarını birbirlerine doğru hafifçe eğmişler.

Yemek masası olmayınca kimi duvarda, kimi yerde oturup karnını doyurmaya çalışıyor.

Zeynep Nuray Oymak dizinde yemek tepsisi, çalakaşık yemeğini yerken poz veriyor Ferdimen’e.

İlknur ile Gürel de çalakaşık bardakta çorbalarını bitirmeye çalışıyor.

Bu gün 24 Nisan, Olcay’ın doğum günü bu gün. O yüzden küçük bir çikolatalı pasta, üç mum ile yaş gününü kutluyoruz.

Yaş günü çocuğu mumları üfledikten sonra sevinçle ellerini çırparak resmi çeken Ferdimen’e dönerek poz veriyor.

ABAK Ateşini yaktık kazanda. İlk dansı da yaş günü çocuğu Olcay ve eşi Şeyma ile yaparak kutlamalar başladı. Ben de kahve takımlarımı çıkarıp bol bol kahve yaparak içenlere ikram ediyorum.

Henüz Nisan ayında olduğumuzdan akşam havalar serin oluyor. Ateş başında toplaşıp ısınmaya başladık. Delikli kazanda yanan odunların alevi hem etrafı aydınlatıyor hem de sohbetimizi ısıtıyor karanlıkta.

Eskişehir den katılan müzik Öğretmeni Burak Çardak yan flütü ile bizlere şarkılar türküler üflüyor dudaklarından. Ateşin etrafında toplananlar da türkülere eşlik ederek katılıyor.

Gitar ve yan flüt ateşe hükmederek daha çok ısı yaymasını sağlıyor. Çember giderek genişlemeye başladı.

Ferdimen beni ve ateşi bir karede resmediyor. Alevin kızıllığı yüzüme vurmuş. Ayağımın dibinde Urim Baba’nın kahvesi tabelası duruyor.

Bir tarafta gitar ve ateş,

Bir tarafta yan flüt bazen bizleri alıp uzaklara götürüyor dinlerken.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar  şarkılar, türküler eşliğinde güzel zaman geçirdik. Uyku kapının ardına gelmeye niyeti yok. Zaten kapı da yok ortalarda. Olan çadır kapısı ama bezden olunca sesi duyulmuyor uyku geldiğinde.

Bu gün yaptığımız yol 49 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 5. Gün

29 Nisan 2016 Cuma

Ergenli – Bayındır – Torbalı – Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır.)

 

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Ahmet Telli

Öne çıkan görsel, Ortada büyük, yanında küçük kemer, içinden çay akıyor. Sağda büyük kemer büyük ama su akmıyor.

En iyi dinlenme uykudur. Hele bir de akşam sıcak bir banyo yaptıysan deliksiz uyumamak elde değil. Biraz da şarabın etkisi var diyelim. Bir gezgin olarak iyi bir şeyler yaptığına inanıyorsan geceleri huzur içinde uyursun. Sabah erkenden kuşlar seni uyandırır zaten. Güne kuş sesleriyle uyanmak bizim ayrıcalığımız olmalı. Çünkü çadırda kalıyoruz ve etrafımız kuşların yuva yaptığı ağaçlar var. Sabah şarkılarını söylemeden yiyecek bulmaya gitmez kuşlar. Ben de o şanslı insanlardan biri sayılırım. Kuş sesleriyle uyanıp bir süre onları dinliyorum. Çadırları beton üzerine kurduğumdan Dünyaya kazık çakmadan kurdum. Henüz uyanıp dışarıda olan yok sabahın köründe. Kalkıp çadırın dışına çıkıyorum, bisikletlerimiz öylece duruyor. Masaların üzerinde bıraktığımız torbalar ellenmemiş.

Bir süre akan çayı izliyorum sessizce. Çayın bir tarafında taşlardan duvar örülmüş. Duvarın taşları çaydan toplandığı belli. Çünkü çayın yatağında aynı büyüklükte bir sürü taş daha duruyor.

Tesisin avlusu köprü ile diğer tesislere bağlanmış durumda. Tek katlı banyo odaları sıralı dizilmiş ağaçların altında. Bütün gece havlayıp yaygarayı koparan köpek te avlunun ortasında durmuş tekrar havlamak için bahane arar gibi.

Çayın ördekleri de erkenden çayda yiyecek bir şeyler aramaya çıkmışlar ailecek.

Henüz çadırımı toplamadan bir kahve içeyim diyerek kahve takımlarını masada kurup kahve pişiriyorum. Pişen kahveyi cezveden fincanlara döküyorum. Yanımda da Kaya Palancılar kahvenin pişmesini bekliyor yanımda.

Millet yavaş yavaş uyanıp yanımıza geldi. Sabah kahvaltısı için hazırlıklara başladık. Çay demlendi, yumurtalar haşlandı, domatesler doğranıp tabağa özenle dizildi. Fırından aldığımız taze ekmekle bir güzel kahvaltı yaptık afiyetle.

Şafak, Sevil, ben kahvaltıyı hazırlarken. Ferdimen de resmimizi çekiyor.

Acelemiz yok o yüzden ağırdan alıyoruz. Kahvaltının ardından kahve pişiriyorum herkese. Masaların kıyısında oturmuşuz.

Çadırları, eşyaları toparlayıp çöplerimizi de çöp tenekesine attıktan sonra yolcu yolunda gerek diyerek yola çıktık. Aşağıda yolda tek sıra arkadaşların videosunu çektim. Müzik bana ait, flütü çalıyorum fon müziği olarak.

İnişte olduğumuzdan çabucak indik ve Bayındıra doğru kestirmeden gideceğimiz yola saptık. Yola saptığımız yerde tarihi üç gözlü bir taş köprü var. Çayın üzerindeki bu tarihi taş köprü bir zamanlar üzerinden arabalar geçiyormuş. Şimdi yeni köprü yapılınca kaderine terk edilmiş. Bizler çevreci ve doğa sever olduğumuz için tarihi taş köprüyü yalnız bırakmayacağız. Taş köprüye sahip çıkıp geçmişteki günlerini, üzerinden insanların geçtiği günlere götüreceğiz.

Akan çayın iki yakasını birbirine bağlayan üç gözlü tarihi taş köprü. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Köprüye ulaşmak için bisikletleri yeni köprünün oraya bırakıp yaya olarak yamaçtan, zeytin ağaçlarının arasında yürüyoruz.

Neşeli neşeli yürürken Figen elçek ile resmimizi çekiyor. Karede Sevil, Figen Şafak ve ben varız. Güneşin parlak ışıkları yüzümüze vuruyor.

Köprüye varıp üzerine çıktık bile. Köprünün üzerinde iki kişi kıyısında oturuyor.

Sonra hep birlikte taş köprüye oturup poz veriyoruz Figen’e. Çalılarda sarı çiçekler açmış yoğun olarak.

Tarihi taş köprüde biraz zaman geçirdikten sonra yakınlarda olan Bayındır’a giriş yapıyoruz. Büyük bir taş binanın duvarına Büyük bir Türk bayrağı, yanında aynı boyutta Kalpaklı Atatürk portresi. Yanında da Aziz şehitlerimiz için bir afiş asılmış. Sol tarafta işlemeli iki çeşmesi olan beyaz mermerden yapılmış çeşme.

Her tarafta bir bayram havası var. Etraf rengarenk çiçeklerle donatılmış. Hafta sonunda Bayındır da çiçek festivali düzenlenecek. Palmiye ağacının dibinde mor ve kırmızı çiçekler. At arabasında da kırmızı renkli çiçekler konulmuş.

Bayındır’ın ana caddelerinden birisinde belediye stantlar kurmuş çiçek  festivali için. Festivalde rengarenk olacak büyük bir olasılıkla. İplerde de Atatürk posterleri ve Türk bayrakları sağa sola çekilmiş.  Stantlar boş olarak duruyor. Henüz hareket yok ama insanlar dolaşıyor caddede.

Bayındır gençlik spor binasına geliyoruz. Görevliler bizleri arkada olan bahçesine alıp çay veriyorlar. Hep birlikte çayları içiyoruz sıralara  oturup. Spor müdürü Erdal İnce ortalarda görünmüyor, yoğun işleri ve festival olunca kendisini göremedik ama yardımcıları bizleri ağırladılar sağ olsunlar.

Çayları içip teşekkürlerimizi sunduktan sonra yola çıktık. Yavaş yavaş kasaba kalabalıklaşmaya başladı caddelerde.

Emniyet polis teşkilatı iki direk arasına bir pankart asmış. Pankartta şunlar yazıyor “BİR KASK BİR CAN, KASK TAK HAYATTA KAL” Bu yazı motosikletliler için yazılmış motor kaskı takın diye. Buralarda motorlu çok ve kask takmıyorlar o yüzden ölümcül kazalar olmakta. Emniyet müdürlüğü uyarı niteliğinde bu pankartı asmış. Daha çok gençler için. Biz bisikletliler için de geçerli bu yazı. Kask takmak gerek diyerek bisiklete kasksız binmemeliyiz.

Yolda bir çeşme görünce suları tazelemek ve dinlenmek için duruyoruz. Çeşmenin aynalığında mermere yazı yazılmış. Yazı şöyle ;

“VAKIF

PEHLİVAN İBRAHİM AĞA

HAYRATI

İHYA TARİHİ 1978

FERDİ = ÇEŞMESİ

Bu yazıda dikkati çeken kısmı ise Ferdi Çeşmesi olarak yazılması. Bizim Ferdi nam-ı diğer Ferdimen üzerine alınıyor benim çeşmem diye. Çeşmeye asılı bir su matarası çeşmeden akan su ile doluyor.

Bayındır tarafında fidan ve çiçek yetiştiriciliği ile meşhur. Küçük Menderes havzasındaki bereketli milli toprakta her şey yetişiyor. Fidancılar gübre gerektirmeyen bu toprakları alıp fidan yetiştirip satıyor. En önemli geçim kaynaklarından birisi fidan yetiştiriciliği. O yüzden yol kıyılarında fidancıları görmek olası. İyi hoş ta karayolunda ne işleri var, emniyet şeridini işgal etmişler korsan pazarcılar gibi. Kimsenin de bir şey dediği yok bu duruma.

Sevgili arkadaşım Şafak Omaç’ı sonunda yakalıyorum dinlendiğimiz bir anda. Şimdiye kadar bir çok tur yaptık beraber, aynı düşüncelerle çevreye olan duyarlılığımızı belirtmek için birlikte bu projeyi, Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turunu gerçekleştirdik. Turu başarıyla bitirmek üzereyiz. Çevre ile ilgili başka turlar olmuştu bisikletlerle ama kirli akan nehirlerimizde böyle bir tur ilk defa gerçekleşiyor. Eylemimiz ne bir siyasi parti, ne bir dernek, ne de başkasının emrinde değiliz. Kimseden para almıyoruz para da vermiyoruz. Gönüllü olarak bu turu hiç bir kimseden gelir beklemeden sadece çevreye olan duyarlığımızı bir parça olsun insanların dikkatini çekmek, insan eliyle yapılan çevre kirliliği ve oluşturduğu erozyonu ortadan kaldırmak için hep anlattık. Anlatmaya da devam edeceğiz. Bu ilk ve devamı da gelecek diğer nehirlerimizde. Çünkü hepsi kirli akıyor, çevreye zarar ve zehir saçmaya devam ediyor sürekli. Geleceğimize temiz yarınlar bırakmak için mücadeleye devam edeceğiz. Bunu yaparken de gurur duyacağız.

Şafak ile beraber resim çekiliyorum.

Yolumuza devam ediyoruz ana yolda, hedefimiz Torbalı.

Torbalıya geldik sonunda. Torbalının nüfusu bayağı kalabalık, tabelada yazan 157.000 nüfus.

Torbalıya gelmeden önce arkadaşlar bir yerde mola vermişlerdi. Ben durmadan yoluma devam edip Metro İzban istasyonuna bir an önce vardım. Arkadaşlar Tepeköy istasyonuna, ilk durağa gitmişler arkamdan. Tek başıma KUZ’u ve kıytırığı ayrı ayrı taşıyarak trene bindim. Arkadaşlar önceden bindiklerinden karşılaştık. Artık trendeyiz ve biraz dinlenme zamanı. Hem KUZ için hem de kıytırık için. 9 Gündür yoldalar ve hiç problem olmadı. Beni ve eşyalarımı taşıdılar, dinlenmeyi hak ettiler bence.

Bisikletim KUZ ve kıytırık yan yana, bindirirken ikisini ayırmıştım.

Trenin son vagonunun giriş kapısını işgal ettik neredeyse. Ayakta Gökay poz veriyor bisikletlerle beraber.

Gürel de ayrıca poz veriyor. Diğer arkadaşların bir kısmı oturmuş kendi halinde.

Şafak ve Ferdimen de dönüp bana gülümsüyor resim çekerken. Sağda yabancı biri var, o bizi ilgilendirmiyor.

Yaklaşık yarım saatte Alsancak istasyonuna geldik. Bisikletleri indirip kıytırığı KUZ’a bağlıyorum. Bisikletler elde çıkış kapısına doğru yürüyoruz. Şafak, Gökay, Kaya ve Gürel. Dördünün de bisikletleriyle birlikte resimlerini çekiyorum.

İstasyondan sahile, çimenlere gelip oturduk. Turu bitirmenin keyfini kahve içerek kutlamalıydık. Biz de öyle yaptık, bir kahveyi hak ettik doğrusu. Ferdimen bisikletim KUZ, kıytırık ve beni yerde bağdaş kurmuş olarak otururken çekiyor. Kahve takımlarımı çıkarıp hazırlık yapıyorum.

Kahveler içilirken yakınlarda olan Cinatı cafe barın sahibi bisikletçi arkadaşımız Ahmet Yılmaz elinde bir şişe ev yapımı şarap ile çıkıp geliyor. Birer bardak turumuzun şerefine kaldırıyoruz. Gelecek yıl başka bir nehirde buluşmamız dileği ile.

Resimde olanlar Sevil, ben, Ahmet Yıldırım, Ferdimen, Şafak, Kaya Gökay ve Gürel var. Hepimiz çimenlere oturmuşuz.

Alsancak ta arkadaşlarla vedalaşıp yola, eve doğru gitmeye başladık bisiklet yolundan. Bisiklet yolu Alsancak tan Üçkuyular iskeleye kadar kesintisiz yeni yapıldı. Sağ tarafımız deniz ve iyot kokusunu içimize çekerek aheste aheste pedal çeviriyoruz. Gürel yoldan gitmeye karar vermiş trafikte gidiyor bizim hizamızda.

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 2016 turunda çektiği resimleri Şafak Ömaç videosunu yapmış, iyi seyirler.

Bu da Şafak Omaç’ın ikinci videosu

Bu videoyu da Figen Gülgör resim ve videolardan derlemiş, iyi seyirler.

İki turu bir arada yapıp evlerimize mutlu döndük. ABAK turunu her yıl yapıyoruz ama Suyun Kaynağına Yolculuk turunu ilk defa yaptık. Bu turu planlarken acaba nasıl olacak, becerebilecek miyiz derken el birliği ile gönüllü katılan arkadaşlarla bitirdik. İnsanların gözüne bir şeyler gösterebildiysek ne mutlu bize. İnsan ilk önce kendine saygı duymalı, eğer kendine saygı duyarsa zaten bilinçlenmiş olarak çevreye saygı ve diğer insanlara saygı duyar. Ama ilk önce kendine saygı.

Bir turumu da burada bitirirken eğer bir hata yaptımsa affola. Diğer bir tur yazısında görüşme dileği ile.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 45 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası var

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular yol haritası var.

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 9. Gün

27 Mayıs 2015 Çarşamba

9. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdimene aittir)

Dereköy – Yeşilova – Salda Gölü

 

Biri sana sorarsa;

Sana, beni sorarsa;

Gitti, der misin?

Gittiğimi söyler misin?

Gidiyorum ben sana

Benimle gider misin?

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, Bisikletim KUZ, arkasında kıytırık römork, yeşil alan ve  Akgölün bir kısmı. Dağlar uzakta.

20150527_110742

Bütün gece yağan yağmurun sesiyle uyumak ne güzel. Ve yağmur ile uyanmak tertemiz havada. Yağmur damlalarının yıkadığı hava ciğerlerime doldukça ne kadar mutlu olduğumu düşünün. Yağmurun sesini dinleyerek bir süre dışarısını seyrediyorum çadırımın açık olan girişinden. Öyle usulca yağıyor ki tüm bitkiler kana kana yağmur suyunu içiyor. Kuşlar da çoktan uyanmış, günlük yiyecek bulma telaşı içinde bir o oyana bir bu yana uçuşup duruyor. Uçarken de tatlı ötüşleri eksik değil. Çadırımın içinden dışarısı, çam ağaçları ve tek katlı bir bina. Yerde otlar fışkırmış.

20150527_064237

Çadırımın içinden yağan yağmuru seyrediyorum, ne güzel yağıyor çisil çisil. Islak otların kokusu etrafı sarmış, hava mis gibi. Köyün meydanında Atatürk büstü, binanın bahçesinde, bir kaidenin üstünde.

20150527_065526_HDR

Köyün camisi yakın, el yüz yıkandı paklandı, sabah mahmurluğu üzerimden gidiverdi. Hemen yanı başımızda köyün ilk okulu temiz ve bakımlı olduğuna göre burada eğitim var. Yağmurdan dolayı çadırları henüz toplamadık.

20150527_065701

Çadırlara geliyoruz, yağmur çisil çisil yağmaya devam ediyor. Çadıra girip eşyaları toplayıp hazır hale getirdim. Bir ara yağmur şiddetlendi, dışarı çıkmanın anlamı yok. Yağmurun sesini dinleyerek zaman geçirmek, hiç bir şey yapmadan. Nasıl olsa acelemiz yok. Keyfimiz de yerinde. Mavi çadırımın içi, kapalı ve yağmur damlalarını dinliyorum.

20150527_100700

Yağmur yağarken sabah kahvaltısını yapalım diyerek kahvaltılıkları alıp köyün kahvesine soframızı kurduk. Bir güzel kahvaltıyı yaptık, kahvaltıyı yaparken Ferdi ile ne yapacağımızı karar verdik. Festival toplanma yeri Burdur, hemen hemen 80 Kilometre var. Yağmur da hala yağdığına göre Burdur’a gitmeye gerek yok. Nasıl olsa Salda gölüne gelecekler. Biz de Salda gölünde onları bekleriz. Biraz fazla tatil yapıp dinlenmiş oluruz. Yağmur saat 10:00 civarı dindi. Bu kararı aldıktan sonra yağmurun dinmesiyle çadırları toplamaya gittik kamp yerine. Toparlanıp eşyaları bisikletlere yükledikten sonra yola çıkma zamanı. Köyün camisi karşıda, kahve sağda. Ben de bisikletimle soldan geliyorum kahveye doğru. Ferdimen beni çekiyor.

IMG_1116

Çadırları toplatıp eşyalarla birlikte bisikletlere yükledikten sonra yola çıktık. Yolun kıvrımları her daim güzel görünüyor gözüme. Sağa kıvrılan yol ve tarlalar.

20150527_110735

Son kez Akgöl’ün manzarasında KUZ ve kıytırık ile bir resmini çekiyorum. Her şeyim yerli yerinde, yerim bol. Daha da eşya koyacak yerim var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150527_110742

Yol kıyısında sarı çiçekleri görmek olası. Sarı çiçekler bir ilkbahar da açarlar, bir de sonbahar da. Bahar çiçekleri hep doğanın güzelliğine güzellik katar. Doğanın ana rengi yeşil olması çiçeklerin cezbedici renkleri ile uyum sağlıyor. Sarı çiçekler de bunlardan biri. Eeee KUZ ile kıytırık bu güzelliği hak etmiyor mu? Elbette hak ediyor ve ben bunun resmini çekerek ödüllendiriyorum bir nebze de olsa.

20150527_112503

Bazen yol kıvrımlı değil, dümdüz. İp gibi ve hiç bir araç yok. Motor gürültüsü olmayan yol her zaman güzeldir. Sadece esen rüzgarın sesi gelir kulaklarıma. Arada tarla kuşlarının sesi rüzgar sesine karışır. Ve bu yolda olmaktan mutluluk duyarım, hiç bitmesin isterim.

20150527_112745

Yol o kadar güzel ki kendimi rüzgara kanadımı açıp uçuyormuşum gibi hissediyorum. Yalnız iki kanadımı açamıyorum, tek kanadım açık benim. Dümeni bırakamam çünkü dümen düz durmaz hemen dönüverir. Tek kanatla da uçabilirim. Ferdimen beni sol kolum açık halde çekiyor.

IMG_1138

Tarlalar yeşil, etrafta pek te ağaç yok. Yamaçlarda bile tarım yapılıyor.

20150527_113214

Yol kıyısında çeşmeyi görünce durup şişelerimdeki suları tazeliyorum. Çeşmenin suyu gür akıyor ve yalağı epey uzun. Belli ki hayvanlar su içsin diye. Evet, evet hayvanlar içsin diye.

20150527_114520

Orhanlı köyüne geldik, burada mola vermek gerek. Tabelada köyün nüfusunun 389 olduğu yazılmış.

20150527_114536

Köyün kahvesine gelip oturanlara selamı verip selamlarını alıyoruz. Hemen duble çayları kahveciye ısmarladık. Kahvede oturanlar meraklı gözlerle benim KUZ’a ve kıytırığa bakıyorlar. Şimdiye kadar böyle bir şey görmedikleri belli oluyor. Ferdimen bisikletime merakla bakan köylüleri çekiyor.

IMG_1146

Sadece Afyon da değil buralarda da afyon yetiştiriliyor. Demek ki afyon 1000 metrelerde yetişiyor. Sert havalardan hoşlanıyor. Çiçekleri de pek nazlı, saten gelinliklerini giymiş baharı karşılıyor. Tarladaki afyon çiçeklerinin hepsi beyaz renkte. Aralarında sadece bir tanesi mor çiçek açmış ve tarlaya ayrı bir güzellik katmış sanki.

20150527_115739

Kırlarda, ovalarda yolun en güzel tarafı böyle kıvrımlı olması. Daha önce eşeklerle gidip gelinerek açılan patika aynı yere yol yapılarak asfaltlanmış. Yani geçmişten günümüze yolda değişen sadece toprak yolun asfalt oluşu. Tarla sınırları patikaya göre belirlenmiş öylece kalmış.

20150527_121001

Yeşilova kasabası uzaktan göründü. İlçe olmasına rağmen pek te küçük bir kasaba.

20150527_124942

Kasabanın ilk mahallesindeyiz, genç bir bisikletçi bizi görünce etrafımızda bisikletini sürerek hava atmaya başladı. Belli ki kanı kaynıyor, gücünü ve yeteneklerini sergilemeden duramadı. Ön tekerleğini kaldırarak on – onbeş metre sürünce resimlerini çekip tebrik ediyorum. Bizim gibi turcu abilerinden kutlamaları alınca sevincinden duramıyor yerinde. Yolda ve her yerde çok karşılaştığımız sorulardan birisi “Önü kaldırabiliyon mu?” Elbette hiç bir zaman denemedim ön tekerleği kaldırmayı. Artık bizden geçti, ön tekerleği kaldırma işini genç delikanlılara bırakmak gerek.

20150527_130838

Bazen ön tekerleği fazla kaldırınca durum resimde olduğu gibi sonuçlanıyor. Artık iyice alışmış olmalı ki ayakları üstünde kalıyor.

20150527_130840

Genç delikanlı ön tekerleğini kaldırmaya devam ediyor.

20150527_130851

Bir süre genç delikanlının hareketlerini izleyip yolumuza devam ediyoruz. Kasabanın ilk mahallesi biraz aralı kalmış. Yol düz gidiyor, yanlarda kavak ağaçları.

20150527_143446

Yeşilova kasabası tabelasında durup bir resim çekiyorum. Tahmin ettiğim gibi küçük bir kasaba, nüfusundan anlaşılıyor. Tabelada; Yeşilova, Nüfus: 5700 yazıyor.

20150527_144148

Yeşilova kasabasına öğle zamanı vardığımızdan ara sokaktaki bir lokantada kuru – pilav ikilisi ile karnımızı doyuruyoruz. Sonrasında fırından kocaman bir ekmek ve bakkaldan da eksik olan yiyecekleri alarak çantalara yerleştiriyoruz. İşimiz bitince kamp yapacağımız Salda gölü kıyısına doğru pedallar dönmeye başladı. Etrafı yeşil bir yolda, ufukta beliren Salda gölüne doğru pedallarken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_1149

Sonunda Salda gölüne vardık, göl o kadar büyük değil. Gölün etrafı dağlarla çevrilmiş, karşı kıyılar görünmekte. Gölün sol tarafını çekiyorum.

20150527_145550

Burası da sağ tarafı, önde bir kaç çam ağacı var.

20150527_145553

Kamp yapacağımız yeri tam bilemediğimizden gidiyoruz habire. Sonra telefon ile yeri öğrendik, kamp alanını geçmişiz bile. Salda gölü, yay çizen kumsalı ve çam ağaçları.

20150527_145945

Eh ne yapalım geri dönüyoruz mecburen. Ben bisiklet sürüyorum Salda gölü manzarası ile.

IMG_1152

Kamp yapacağımız yeri sormak için restoranda durduk. Restoran sahibi burada kalabilirsiniz dedi ama kabul etmedik. Çünkü Burdur dan gelecek olanlar Yeşilova belediyesinin kamp alanına gelecekler. Ayrı gayrı olmaz. Havuzunda müşterilerini bekleyen alabalıklar buz gibi akan suda sakince yüzüyorlar. Canlı alabalık denilen bu olsa gerek.

20150527_150538

Yeşilova Belediye halk plajına gelip kamp alanına geldik. Daha önce tabelayı görmüştük ama burası olduğunu kestiremedik doğrusu. Tabelada yazan; Yeşilova belediyesi kamp alanı. Ferdimen tabelaya bakıyor bisikletinin üzerinde.

20150527_150754

Kamp alanına girip işletmeciye “Salda gölü bisiklet festivali kamp alanının burası mı?” diye sorunca o da “Evet burası” diyerek kamp alanını ve çadır kuracağımız yeri gösterdi. Burayı işleten Ahmet sevimli, cana yakın ve dostça karşıladı bizi, çabuk kaynaştık. Ahmet bize çadır kurulacak yeri gösterdikten sonra işinin başına gitti. Ferdi ile arazi çalışması yaptık, burayı belediye yeni düzenleyip temizlemiş. Restoranın aşağısında tüm yaz kalan çadırcılar var. Festival için yeni düzenlenen alanı bize ayırmışlar. Arazi çalışmaları sonucunda en uygun yeri seçerek çadırı kuracağımız yeri küreklerle düzelttik. Yağmur yağma olasılığına karşı çadır etrafına hendek açarak herhangi bir su baskınında helak olmayalım. Kamp alanına fıstık çam ağaçları düzenli bir biçimde dikilmiş. Gövdeleri beyaz kireç ile badanalamışlar. Mavi çadırım kurulu durumda, kürekle kıyılarına kanal açıyorum.

20150527_161543

Çadırlar kuruldu bir güzel, eşyaları da bisikletten indirip yerleştirdik. 5 Gün buradayız nasıl olsa. Çadır sabit kalacak. Ferdi kamerası ile çadırlarla birlikte elçek resmimizi çekiyor.

IMG_1158

Kampa ilk gelenlerdeniz, onun için bir masa dört sandalye çadırların önüne getirerek yerde yemek yemekten kurtulacağız bir süre. Festival başlamadan yerine götüreceğiz çünkü katılımcılar bu masalarda yemek yiyecekler.

IMG_1169

Yerleşmemiz bitince Ferdi ile gölün kıyısına gidiyoruz. Bakalım nasıl bir gölmüş. Göl sodalı suyu ve beyaz kumu ile şimdiye kadar görmediğim güzellikte. Hava serin ve rüzgarlı olduğu için göle girmekten vaz geçiyorum. Kumsal iri beyaz çakıllı taş ile kaplı, suyun rengi beyaz taşlardan turkuaz yeşil renginde.

20150527_165557

Rüzgardan dolayı göl çalkantılı, bu yüzden dalgalar kıyıya vuruyor sürekli.

20150527_165602

Dalgaların kıyıya vurmasını izlemek bile insanı dinlendiriyor. Terapi gibi, her dalga kumsala vurup ileri gidiyor, ardından geri çekilip güç kazanarak dalga yükselip ileri hamle yapıyor.

20150527_165607

Hava kapalı ve her an yağmur yağabilir o yüzden hazırlıklıyız. Gölün kumsalına oturup birer tane bira ile tatilimizi başlatıyoruz. Ferdimen tipodda cep telefonum ile çekiliyoruz. Ben katlanır tabureme oturmuşum, Ferdimen ise yere oturmuş bağdaş kurup. Göl manzarası ve dağlar ardımızda. Üzerimde deri mont var, Ferdimen de uzun kollu ceketini giymiş.

20150527_165952

Yanımda taşıdığım flütü çıkarıp ilk defa çalmaya başladım. Bakalım neler çalınacak göl kıyısında.

IMG_1159

Uzun süredir çalmadığından bildiğim parçaların notaları çıkmaya başladı yavaş yavaş.

IMG_1160

Çaldıkça aklıma geliyor, Ferdi de can kulağı ile rüzgarla karışık flütün ince sesine kaptırdı. Ne de olsa memleketinde uzakta gurbette sayılır. Günlerdir yolda olmanın verdiği hasretle flütün yanık sesi Ferdi’yi alıp memleketine götürüyor bir süreliğine. Her ne kadar uzun yolculuklarda tek başına bisiklet sürüp olgunlaşsa da hasretlik ağır basıyor. Annesini, babasını, kardeşini özlemiş belli. Gerçi gözünden hiç yaş gelmedi ama flütün sesi ona bu duyguların ortaya çıkmasını sağladı. Ferdi otomatik zamanlı olarak kamerası ile çekiyor ikimizi.

IMG_1162

Beklenen yağmur birden bire yağmaya başladı. Kendimizi hemen tahta barakaların saçağının altına atıyoruz. Bir süre gelip geçici bahar yağmurunu seyrederek bekledik. Yağmurun kokusu bir başka duygu veriyor bana. Bunu ciğerlerime çektiğim her nefeste hissediyorum. Kendimi yağmurun güzelliğine kaptırıp flütümle eşlik etmeye başladım ahenk içinde.

CAM01653

Yağmur dindikten sonra kamp alanına gelirken lahit mezar kapaklarını görüyorum. Kapaktaki işaretler mezarın erkek için yapıldığını belirtiyor. Kalıntıları buraya başka yerden getirdikleri belli. Buraya ait değiller. Bunları incelerken Ahmet bize bu işten anlıyorsunuz, hazine bulabilir miyiz diye söyleyince; merakımız var tarihi eserlere ama hazine ile işimiz olmaz deyip kestirip attık. Bulunan altının ve zenginliğin insanlara hiç bir zaman faydası ve rahatlığı olmamıştır. Başları beladan kurtulamamıştır altın ile. Biz özgür insanlarız ve zenginliğimiz dostlarımızdır dedik Ahmet’e. Parayla pulla işimiz yok.

20150527_181222

Kırık bir kiriş blok başka yerden getirilip buraya konmuş.

20150527_181443

Kamp alanına, çadırların yanına geldik. Kamp alanı yeni olmasına rağmen zamanla daha güzelleşeceğe benziyor.

20150527_181848

Yapacak bir şey olmadığı için hadi 5 çayı içelim deyince çaydanlığı hemen ocağa koydum. Poşet demlik çayı ile çayı demleyip bir güzel keyif çatarak içtik. Ortam çok güzel, yeni yağmur yağmış ve çam yaprakları daha da yeşillenmiş sanki. Mis gibi çam ve yağmur kokusu ile içilen çayın tadını hiç bir yerde bulamazsınız. Masanın yanına sandalyelere oturmuş keyif çayı içerken otomatik çekiliyoruz bir poz.

IMG_1170

Akşam olmadan yemeği yapıp bir güzel karnımızı doyurduktan sonra Restoran’a Ahmet ile sohbet etmeye gittik. Henüz sezon açılmadığı için restoran boş. Biz bize oturuyoruz. Fazla geç olmadan çadırlara gelip yatmak gerek diyerek Ahmet ten izin istedik. Pek yorgun olmasak ta havanın kapalı ve yağmurun etkisi ile insanın uykusu geliyor. Elbette uykuyu kaçırmamak gerek. Çadırın yanına gelip çadırın yerinden oynamış olduğunu görünce herhalde biri kurcalamış olacak dedim. Fermuarı açınca ekmek torbasının delinip bir kaç dilimin eksik olduğunu gördüm. Çadırın alt sağ yanından delinmiş. Köpeğin biri ekmeği aşırmış anlaşılan. Çadırı düzeltip öylece bıraktım deliği, umarım böcek girmez. Ekmeği de kıytırığın çantasına koydum gece köpekler rahatsız etmesinler. Yapacak bir şey yok artık, olan olmuş. İzmir den buraya festivale gelecek olan Mustafa Güven’i telefonla arayıp bana yeni bir çadır almasını söyledim. Artık gerisini yarın düşünürüz. Çadırın iç kısmındaki deliği yakından çekiyorum. Tabanda da bir delik açılmış.

20150528_082343

Telefon ile arkadaşlarımı arıyorum, ilk önce Göller bölgesinden yola çıkan Şafak Omaç ile konuştum. Kendisi Ağlasun da kamp attığını, yarın akşam Salda gölünde olacağını söyledi. Ardından bizim dengesiz İrfan Özden’i aradım. O da İzmir den yola çıkmıştı, Başmakçı bisiklet  festivaline katıldıktan sonra Hayıtlı da termal tesislere gitmiş. Yarın akşam yanımıza geleceğini bildirdi. Yarın büyük buluşma olacağı kesin.

Bu gün kısa bir yol kat ettik. Yaklaşık 23 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc