Etiket arşivi: cinatı

VI. AzBilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 1. Gün

22 Nisan 2017 Cumartesi

Alsancak – Aliağa – Yuntdağı Köseler

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

(Bazı resimler Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı

Ama atıldı yine de serüvenlere

Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya

Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, bisikletim KUZ önde, turuncu çantalarıyla. İzmir saat kulesi, iki palmiye ve saat kulesi etrafında dönen bisikletçiler.

Uzun gecelerin çok olduğu kış günlerinde sıcak ortamlarda her ne kadar soba yanmasa da Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu, kısacası ABAK için toplaşmaya başladık. Daha önceki yıllarda yaptığımız İzmir’in kuzey tarafı olan Aiolis bölgesini gezeceğiz. Aiolis bölgesinde 12 kent var. Bunlar;  Kyme Aliağa – Nemrut limanı, Larissa Menemen – Buruncuk, Neonteikhis Menemen – Yanıkköy, Temnos Menemen – Görece köyü, Killa Edremit – Akçay – Zeytinlik, Notion Yeri belli değil, Aigiroessa Bornova – Kavaklıdere köyü, Pitane Çandarlı, Aigai Yundağı Köseler köyü, Myrina Aliağa -Çaltıdere köyü, Grynation Yenişakran, Smyrna İzmir – Bayraklı. Bunlardan; Aigai, Aiolis kentleri içine girmeyen PergamonAtarneusPitane antik kentlerini göreceğiz.

Rotalar belli, gidilecek yerler belli olunca yol için keşif turu yapmadık. Kamp yerleri için belediyelerle görüşülüp destek alındı. Sadece Aliağa dan destek olmadı. Zaten biz de gerek görmedik. Katılımcılar belli oldu, her zaman olduğu gibi 100 kişi. Okul belli, Yuntdağı Köseler köyü. (Keşifte okulun bu yıl son defa öğretim yapılacağını öğrendik. Bu üzüntü içimizde bir burukluk yarattı.) Okulun dış cephesini boyayacağız. Elinde boya olan sevgili Uluğ Cem Balkan bize destek verecek. Sadece boya fırçası ve rulo alacağız duvarları boyamak için. Yemekleri de Ayşe ve Hatice sağlayacak ana kız olarak.  Hediyelikler alındı, torbalara yerleştirildi ve görev dağılımı yapılarak turun yapılacağı zamanı beklemeye başladık. Bu yıl her zamankinden daha iyi olacağın tahmin ediyorum. Geçtiğimiz turda küçük bir tatsızlık yaşamıştım ama o sorun ortadan kalkınca turda görev almaya devam edeceğim gönüllü olarak. Görevim her zaman olduğu gibi en arkada süpürücü. Bisiklet için gerekli olacak bir kaç yedek malzeme, lastik ve sağlık malzemeleri de bende. Teknik destek olarak ta görevim var. Aynı zamanda Elektrik şefiyim, gerektiğinde müdahale edeceğim. Zaten herkes gönüllü olarak tura katkı sağlıyor. Adı üstünde ABAK Gönüllüleri.

Her yıl bizlere kapısını açan Cinatı bu yıl da Cuma akşamı turun teknik toplantısı için kapısını açtı. Sevgili Ahmet Yıldırım ABAK Gönüllülerinden olunca kapılar her zaman açık. Ahmet Yıldırım’a çok teşekkürler. Turdan önce Cuma akşamı Cinatı’nda toplandık. Şehir dışından gelenlerin kayıtları alındı. Torbaları verildi hoş beş sohbet içinde. Turun amacı, gideceğimiz rota hakkında gerekli bilgi katılımcılara kısaca aktarıldı.

Kayıt masasında Fırat Okutucu oturmuş, önünde bufflar, kayıt defteri, kitapçıklar, Aydan Çelik tarafından yazılan bisiklet manifestosu yazılı cümlelerin olduğu kare levhalar. Keten ipler takılı, bisikletin bir tarafına bağlanacak. Fırat’ın arkasında kocaman bir ayna var. Ben resim çekerken elimde cep telefonum ile aynada yansımışım. Bu yansımayı fark eden Ferdimen de oturduğu yerden yana eğilerek yansımanın içinde yerini almış. Yansımada duvar saati de var.

Ertesi gün erkenden Konak Saat kulesinin olduğu meydana geldik. Ferdimen bende misafir oldu. Saat kulesinin etrafında güvercinlerden başka kimse yok. Güvercinler de yeni gelmiş meydana, yem atacak insanları bekliyorlar. Kimisi dünden kalan buğday tanelerini döşeme taşların arasından bulup yiyor. Bisikletim KUZ turuncu heybeleri ve sosis çanta ile bagaja yüklenmiş hazır olarak bekliyor. Solda Saat kulesi ve bir palmiye ağacı.

Katılımcılar birer ikişer gelmeye başladı. Kayıtlar alınıp hediyelik torbaları verildi. Kayıt bitiminde bisikletlere binip artık geleneksel hale gelen Saat Kulesinin etrafında üç kez dönüp hacı olduk. ABAK İzmir hacısı. İzmir saat kulesi, yanında iki kocaman palmiye ağacı, saat kulesinin etrafında dönen hacılar. Herkesin eşyaları bagajında yüklü. Saat kulesinin saati 09:47 olarak gösteriyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Bisikletçiler hacı olduktan sonra bisiklet yolundan Alsancak İzban istasyonuna geldik. Burada görevlilerle koordineli olarak belli sayıda iki seferde hepimiz trenlere bindik. Hedef Aliağa. Arabası ile gelenler direk Aliağa’ya giderek tura oradan katılacaklar. O yüzden katılımcıların yarısı yok. İstasyonun gişelerinde ilk önce ben geçiyorum. İkinci gruba kalanlar turnikelerin diğer yanında bekliyorlar. İstasyon binasına Türk bayrağı asılmış 23 Nisan bayramı için.

Üçer beşer ön ve arka vagonlara binerek bir saatlik yolculuğumuz başladı. Vagonun içinde kimisi bisikletini ayakta tutuyor devrilmesin diye.

Aliağa’ya vardık, yardımlaşarak bisikletleri merdivenlerden indirip çıkardık. Alsancak istasyonunda ne güzel düz ayak biniyoruz. Dışarıda ikinci grubun gelmesini bekliyoruz. Bu arada istasyona arabası ile gelenlerin kayıtları da yapılıyor.

Son gelenler de aramıza katılıp yola çıkmadan Olcay rota ve tur hakkında gerekli açıklamaları yapıyor.

Hazırlıklar bitip yola çıkma zamanı diyerek turu başlatıyoruz. Aliağa şehir içinden sahili takip ederek trafiğe fazla takılmadan şehir dışına doğru İzmir -Çanakkale yoluna çıktık. Kalabalık araç trafiğinde emniyet şeridinde gidiyoruz artarda.

Yol güzel, asfalt kaymak gibi ama karayollarını garip, bir o kadar da saçma olan emniyet şeridinin içine tırtık oyarak bisikletlilere eziyet edercesine yapmışlar. Karayolları işletmesinde ki zihniyet sadece motorlu araçlar ve onlara hizmet etmek. Başka bir araç düşünülmüyor. Bu dar kafalı yöneticiler henüz bisikletten haberi yok. Bisikletin karayolu kanunlarında olmasına rağmen. Bisikletle bu tırtırlardan gitmek hem bisikletin tüm cıvatalarını dağıtır hem de binicinin organlarını. Böbrek taşlarını bedava dökmekte cabası.

İlk molamızı Çaltıdere kahvesinde veriyoruz. Burada kumanyalar dağıtılıyor. Hem atıştırmalık, hem de öğle yemeği gibi. Bunun yanında çay, kahve, soda, ayran içerek su ve sıvı takviyesi yaptık. Bisikletler park yerinde bagajları yüklü olarak duruyor. Kahve binası ve ağaçlar gölgelik yapıyor.

Mola bitiminde yola çıkıp Yenişakran’a geldik. Yol güzel, hızlı geldik sayılır 15 Kilometre civarı. Oradan Yuntdağlarına doğru tırmanışa başladık. Esas bir 15 Kilometre var o da sıkı bir rampa. İlk kilometrelerde yorulanlar sık sık mola vermeye başladı. En arkadan süpürerek geldiğimden mola verenleri görüyorum önümde.

Ben gelince mola da bitiyor, biraz dinlenenler yola çıkınca arkalarından bisikletimin gidonuna taktığım üç martı tüyü ile beraber resim çekiyorum.

Arkamı dönüp baktığımda epeyce yukarılara çıktığımı anlıyorum. Çandarlı körfezi, Çandarlı, dağları ve deniz uzaklarda silik görünüyor. Yolun sonunda yağmur sularını biriktirdikleri küçük bir gölet var. Gölet hayvanların su içmesi için.

Yolun kıyısında küçük bir kuyu var. İçinde her zaman su bulunur ve ipe bağlı tenekeden su çekerek kullanabilirsiniz. Damacana suyuna alışanların içeceğini sanmam kuyudaki suyu. Ama ben içiyorum. Kuyunun ağzından resim çekiyorum. Harç kullanılmadan düzgün taşlar ile örülmüş. Bazı taşlar ışığın girdiği yere kadar yosun tutmuş yeşil görünüyor. Kuyunun dibi karanlık.

Kuyunun ağzı beton dökülerek düz bir alan ortaya çıkmış. Yanımda beni bırakmayan Cem Tabanlı bisikletinin üzerinde beni bekliyor. Kuyunun yerini bildiğimden geride kalanlardan önce çıkıp bekliyorum. Yolun kıyısında Cem ve bisikletim KUZ duruyor.

Çıkacağımız en yüksen nokta olan Kapıkaya köyüne geldik. Buranın rakımı 315 metre. Köyün girişinde biraz geniş alanı kaplayan gölet, içi su dolu. Kapıkaya yazan tabela ve köyün evleri.

Arkada kalanları beklerken karşıma şirin bir köy evi çıkıyor. Ev tek katlı, çatısı kiremitli. Kapısı demirden mavi renge boyalı. Kapının üst ortasında kare camekan yapılmış. Penceresi ahşap, parmaklık takılı ve mavi boyalı. Elektrik kablo direği, biri eski paslanmış iki elektrik panosu görünüyor. Evin yanında bahçe kapısı büyük ve tahtadan. Bir araba yada traktör girecek kadar geniş. Evin önü yarım metre yüksekliğinde beton dökülmüş düzgünce. Bu şirin eve güzellik katan birisi daha var. O da betonun üstünde, pencerenin altında ayaklarını öne uzatıp oturmuş büyük bir köpek. Duruşu gururlu olduğunu gösteriyor. Önünden geçen bisikletçileri sakince, havlamadan seyretmesi hoşuma gidiyor. Küçük ev ve ona bekçilik yapan köpek. Köpek gelip geçenlere saldırmadan durması diğer köpeklerin başına diyerek resmini çekiyorum.

Artık Köseler köyüne kadar ineceğiz. Önümde bir kaç kişi var, İniş sert olduğundan dikkatlice iniyoruz.

İki ağaç görüyorum, biri yaşlı, biri genç. Yaşlı olan ayakta ve kalın, kısa olan gövdesinin bazı yerleri çürümüş. Genç olanın gövdesi daha ince oradan anlıyorum. Genç olan yerde yatıyor ve kurumuş. Durup daha yakından bakınca iki ayrı ağaç değil gövdesinden çürüyüp kopan ağacın kendi dalı görüp anlıyorum. Doğa hastalıklı, çürük olanları ayıklar. Sağlıklı ve sağlam olanlar ayakta kalır. Doğanın yasaları bunu gerektirir.

Kapıkaya köyünden hemen sonra, yakın olan Karaahmetli köyüne geldik. Karaahmetli köyüne girince Manisa il sınırını geçiyoruz. Köylüler ulaşımı her ne kadar motorlarla yapsa da ata yadigarı eşekler de kullanılıyor. Hem eşekler çevreyi kirletmeden motorun girmediği yamaçlarda, patikalarda rahatlıkla yük taşıyabiliyor. Ya da sahibini. Resimde dört tane eşek yeşil otluk alanda otluyorlar. Otladıkları yer taşlık ve yamaç.

Katılımcıları serbest bıraktık, isteyen istediği gibi gidecek. Nasıl olsa en arkada ben varım, süpürerek geride kalanları ilerletiyorum üçer beşer. Kendi başlarına kalınca yolu şaşırmasın diye bazı yerlerde işaretler yapılıyor önde gidenler. İşte onlardan birisi; üstte ok işareti gidilecek yönü belirliyor. Düz olarak çizilmiş. Altta ise ABAK yazısı kırmızı renkli sprey boya ile yazılı.

Ferdimen’in çektiği resimlerden biri. Gürel sevilmek isteyen sevimli köpeği bisikletinden inmeden sevip okşuyor. Artık hedefe yaklaştık, Manisa il sınırına girmiş olduk. Aigai antik kentin olduğu tepe görünüyor. Tepe de tam Gürel’in arkasında.

Bahar yağmurlarıyla coşmuş olan otlar ortalığı yeşil bir halıya bürümüş. Yeşil halıdaki kırmızı desenleri de gelincik çiçekleri gelişigüzel serpilerek baharı müjdeliyor sanki.

Yuntdağı Köseler köyüne geldik sonunda. Köyün ilk evleri, taş bina iki katlı, yanında da hayvanlar için dam yapılı. Üzerleri kiremit çatı ile kaplı. Daha çok hayvancılık ile geçinen Anadolu köylerinden bir yer. Köy kokusu kokmaya başladı, yani tezek kokusu.

Köyde yeni evler de yapılmış, dışındaki sıvadan belli. Köyün iç yollarında kaybolmayalım diye yere yine işaretler çizilmiş.

Geçtiğimiz yıllarda yön gösteren tabelalar yoktu. Az bilinen antik kent zamanla ve bizlerin bisiklet turlarından iyice tanınınca işe el atmış Manisa belediyesi. Yeni tabelalarla antik kente gidilecek yönü belirtmişler. İki ayaklı tabela kahverengi boyanıp beyaz yazı ile “Aigai Antik Kenti” ve ok işareti yazılmış. Köyün sokakları ve bahçelerin sınırlarını belirleyen kalın taş duvarlar. Duvardaki taşlar düzgün, harç kullanılmadan üst üste konularak bir metre civarı yüksekliğe kadar yapılı. Sokakta Elektrik direkleri ve elektrik telleri evlere enerji dağıtımını sağlıyorlar. Evler genelde tek katlı.

Artık sona geldik, yerdeki işaret kamp yerini belirtiyor. Tam karşı köşe de kamp yapacağımız yer olan okul ve kazıevi bahçesi. Bahçenin etrafı bir metrelik duvarla çevrelenmiş. İçeride sarı boyalı, tek katlı binalar var. Bahçeye önceden gelen katılımcılar çadırlarını kurmaya başlamış bile. Ben geldiğime göre herkes gelmiştir, arkada kalan yok ve iyi geldik doğrusu. Herkes kendi yükünü taşısa da yolda kalan olmadı. Yerde yazılı olan sola doğru kırık ok işareti ve KAMP ABAK yazısı. Bisikletimin gidonun da ki üç martı tüyü de sağ alt köşede yerini almış. Kamp yerine gelişimiz dörde on kala olarak çektiğim resimde kayıt altına alındı. İyi bir zamanlama.

Okulun bahçesine girip bisikletimi park ediyorum. Bahçede çadırlar kurulmuş çoktan. Sanki çadır tarlası gibi rengarenk, yeşil, açık yeşil, koyu yeşil, mavi, koyu mavi olarak renk cümbüşü. İyi ki okul sınırları taş duvar ile örülü. Yoksa köyün inekleri girip çadırları yeşil diye yiyebilirlerdi.

Kamp yapıldıktan sonra katılımcılar iki gruba ayrıldı. Birinci grup daha önce Aigai antik kentini ilk defa görecek olanlar ve bir daha antik kenti görmek isteyenler bisikletlerine binip 2 kilometrelik bir tırmanışla Aigai antik kente doğru gittiler. Kalanlar da okulun dış duvarlarını boyayacaklar. ABAK gönüllüsü Uluğ Cem Balkanlı önderliğinde okul binası boyanmaya başlandı. Boya hazırlama işini Cem kendi işi olduğundan ustaca karıştırarak kovalara koyup eline boya rulosu, fırça alan duvarı boyamaya başladı. Bir kısım katılımcı da iki yıl önce köyün çocuklarına hediye verdiğimiz bisikletleri tamir işine girişti.

Sarı olan okul duvarı mavi renge boyanıyor bir kaç kişi tarafından. İki kişi de bisikletleri tamir ediyor. Bisikletler ters çevrilmiş durumda. Kimisinin lastiği patlak, kimisinin frenleri tutmuyor, kimisinin jant teli kopmuş. Hepsini tek tek tamir ediyoruz. Başlarında ekip başı olarak ben gerekli malzemeleri veriyorum.

Boya işin başında olan Cem boya tenekeleri yanında, elinde sırık ucuna rulo takmaya uğraşıyor. Cem işin ustası, ne kadar boya gideceğini, su bazlı boyanın karışım oranını iyi ayarlamayı biliyor. Boyanın yapılacağı yüzeyin nasıl temiz olması gerektiğini iyice vurguluyor. Zaten en önemli kısım da alanın temiz olması. İşin özünü iyi yapmazsan yaptığın boya fazla dayanmaz, çabuk bozulmaya başlar. İşinin ustası olması onu çok titiz olmasını sağlamış ve bu konuda çok hassas. İki kişi duvarı maviye boyuyor elindeki rulo ile. Yerde boya tenekeleri, dışı paslı ama boyalar sağlam. Oturma yeri olan bir bankın üzerinde karton koli, içinde malzemeler var. Kolinin yanında da gitar çantası. Akşama müzik ziyafeti çekeceğiz.

İlkokul binasını biraz gerilerden komple çekiyorum resmini. Binanın giriş yerini mavi renge boyayan gönüllüler, bisikletleri tamir edenler ve bisikletlerin tamir olmasını bekleyen çocuklar. Bayrak direğinde Türk bayrağı dalgalanıyor rüzgarın etkisiyle. Binanın solunda profil iskelet önünde ABAK için yaptırdığımız hatıra resim çekilme pankartı. Sağda ise okulun tuvaleti küçük bir binada.

Elektrik aydınlatma işini de Şerafettin, kısa adı Şeref ve Eskişehir den gelen Barbaros (Kızıl sakal)  Oğuzhan yapıyor. Bu ikilinin yapmasının bir nedeni var; uzun boyları sayesinde merdivene gerek kalmıyor.  Her yere rahatlıkla uzanabiliyorlar. Daha önceden hazırladığım kabloda ampulleri takıyorlar. Kablonun bir ucu bağlı, taka taka sona yaklaşarak diğer ucu da balkon demirine doğru gerip bağlayacaklar. Taş bina kazıevi binası olarak kullanılıyor. Bina iki katlı, önünde merdivenli sundurma yapılmış. Üst katın balkonunda demir korkuluk var. Taş döşeli avluda çocuklar bir o yana bir bu yana koşturup duruyorlar.

Taş binanın arkasında avluda yemek masaları sıralanmış. Burası kazıda bulunan ekibin yemekhane ve yatak odaları bulunuyor.

Eskişehir den velESBİD bisiklet derneği başkanı Kübra elinde boya fırçası ile duvarı boyuyor. Üst kısım boyalı, eğilerek son kalan alt kısmı boyamaya çalışıyor.

Ön tarafta boyama işi bittiğinden arka kısmı boyamaya başladılar. Yarısı boyanmış bile. Binanın yan yüzeyindeki tabelada “Yuntdağ Köseler İlkokulu” yazısı var. Tabela mavi renkte. Üç tane penceresi var binanın. Bahçede çadırlar kurulu.

Bodrumdan katılan Bahar Bülüç elinde ıspatula ile poz veriyor bana. Ispatula ile yüzeydeki bozuk yerleri düzeltiyor.

ABAK hatırası için hazırladığımız pankartta Mavi boyalı zeminde sütunlar üzerine çatısı konmuş antik bir bina çizilmiş tam ortada. Yanlarda biri kadın, biri erkek taş devrinden kalma bisiklete binerken ki hali çizili. Tekerlekler taş, kadro kemikten yapılı. Kadın ve erkek baş kısmı delik, buradan başları çıkarıp hatıra resmi çekilebiliyor. Üste de kemer biçiminde yazı ile “Az Bilinen Antik Kentler Turu” Altında ” Hatırası” ( S harfi ters yazılı ) En altta heçtekimiz olan #abakheryerde #abakseninlegüzel yazısı. Erkek tarafında ben, kadın tarafında da Gürel (başında sarı buf var) ile hatıra resmi çekiliyoruz.

İlknur kadın yerine geçip Gürel erkek yerinde resim çekiliyorlar.

Mavi boya işi bitince binanın penceresiz olan yanları turuncu renge boyanmaya başladı. Köyün çocuklarının eline ruloyu vererek boyamalarını sağladık. Boyama işini çok sevdiler.

Bir kısım gönüllü okulu boyama, tamir, elektrik işlerini hallederken diğer grup ta Aigai antik kentini dolaşıyor. Ben antik kente gitmediğimden resimleri çeken Ferdimen dolaşıp resimleri çekiyor. Antik kentteki tüm resimler Ferdimen’e aittir.

Kademe kademe taş duvar örülü bir yapı, iki küçük sütun en aşağıda duruyor.

 

Kazı ekibinden arkeolog hocası katılımcılara kentin tarihini anlatıyor. Burası kentin girişindeki kapıdan hemen sonra gelen tapınak. Yola gidip geri dönen yolcular ilk önce tapınakta adaklarını tanrılara ve yolcuları koruyan Hermes için adaklarını sunuyorlar.

Anlatım bitince diğer yere doğru yürüyenler çekilmiş resimde. Taş duvar örülü yapının içinden zeytin ağacı büyümüş.

Kentin Agora binasının arka tarafları kademe kademe yukarıya doğru taş duvarlar örülerek çıkılmış.

Daha üstte Agora meclisinin toplanma yeri. Yarım daire oturma yerlerinde çarşı pazar, alış veriş, fiyat belirleme toplantıları düzenleniyor. Duvarlarda kapı yerleri blok taşlardan düzgün yontulup yapılmış. Duvarlardaki taşlar da öyle.

Agora binasının ön duvarı, ince ve yüksek. Yandan görünüşü ve çimenler üzerinde Agora binasına gidenler. Etrafta büyümüş ağaçlar ve aşağılarda kalan tepeler görünüyor.

Agora binasının ön duvarı düzgün blok taşlardan yapılmış. Önemli bir yapı olan Agora binası özenilerek yapılmış. Burada Agora çarşısının olması hareketli ticaretin, bol kazancın ve zenginliği gösteriyor. Bir zamanlar zenginlik, şatafat üst düzeydeymiş. Bu yaşamı korumayı da bilmişler.

Agoranın önünde balık pazarı ve kocaman daire biçiminde taş bloklardan yapılı balık pazar yeri. Helenler “Makellon” Romalılar da “Macellum” adını vermişler balık pazarı yerine. Burası et pazar yeri olarak ta kullanılmış. Büyük bir olasılıkla adı üstünde Aigai keçi yurdu anlamına geldiğinden yetiştirilen keçileri kesip etlerini burada satıyorlarmış. Ayrıca Çandarlı körfezinde yakalanan balıklar buraya getirilip mezatta halka satıyorlarmış. Pazar yeri dört basamaklı oturma yerleri kıyıda taş blok parçaları düzgün biçimde yerleştirilmiş. Daire içinde zeminde de düzgün yontulmuş taşlar yerleştirilmiş. Sol tarafta bir kısım taşlar sökülüp alınmış.

Aigai antik kenti bir tepenin doruğuna kurulmuş. Etrafı doğal uçurumla koruma altına alınarak sadece Köseler köyü tarafında giriş yeri var. O da dik bir yokuştan çıkmak gerek. Düşmanlar haldur huldur saldıramıyorlar ve savunması kolaylaşıyor kentte yaşayan Aigaililer için. Uçurumun kenarında aşağıda akan Kocaçay çok derinlerde görünüyor. Bir kaç kişi uçurumun kenarındaki zeytin ağacının dibinde manzarayı seyrediyor.

Balık pazarının altı kalın blok taş duvar ile desteklenerek sağlamlaştırılmış. Hem balık pazarı, hem de Agora önünde geniş bir meydan açılmış. Taş duvar 4 tane çıkıntı ile desteklenmiş yıkılmasın diye. Etraf ve aşağısı ağaçlardan görünmüyor. Sadece taş duvar ve Agoranın yüksek duvarı görünüyor. Bir kişi de durmuş etrafı seyrediyor duvarın üstünde.

Aigai antik kentin kazı çalışmaları ile ilgili resmi web sitesi http://www.aigai.info/

Akşam yemeği için karınlar acıkmaya başlayınca Ketring Ayşe, kızı Hatice ile birlikte imdadımıza yetişti. Yemekleri daha önceden hazırladığımız yer olan kazıevinin avlusunda yiyeceğiz. Yemek kuyruğuna girmiş olanlar yemek almak için bekliyorlar. Önceden yemek alanlar da masalarda oturup karınlarını doyuruyor. Yemek dağıtımı sundurmanın altında yapılıyor. Çatıda 5 tane güneş su ısıtma paneli var.

Yemek sonrası ABAK ateşi yandı varilde. Varili çamaşır makinesinin kazanından yaptık. Kazanın delikli olması ve paslanmaz krom olması uzun süre dayanacak ateşe ve paslanmaya karşı. Ateş yanınca etrafı hemen doldu. Buraların soğuk havası insanı üşütüyor. Odunların çıtırtıları, kızıl alevi içimizi ısıtmaya başlatınca muhabbet ve ardından şarkılar türküler başladı. Her ne kadar ateş ısıtsa da üzerimize kalın giysileri de giyiyoruz bu ara. Ateş sadece önümüzü ısıtıyor, arka taraflar buz gibi.

Delikli kazan içinde yanan odunların alevi yukarıya yalımlar saçarak yükselirken üşüyenler ateşin başında ısınmaya çalışıyor.

Gecenin geç saatlerine kadar muhabbet, şarkılar, türküler söyleyerek devam etti. Şarkıları söylerken fazla ses çıkarmadan uyuyanları rahatsız etmeden söyledik. Yarın güzel bir gün olacak ve 23 Nisan Çocuk bayramını kutlayacağız. Onun için türküler enerjimizi depolamaya katkı sağladı. Bu heyecanla uyku zamanı gelince gidip yatıyorum çadırıma. Mutlu ve huzurlu biçimde tura iyi başlamanın getirdiği rahatlama güzel bir uykuyu hak ettiğimin belirtisi olarak tatlı düşlere dalıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak 41 Kilometre civarı bisiklet sürdük.

Aşağıda Üçkuyular – Konak -Alsancak yol haritası 10,35 Km

Powered by Wikiloc

Aşağıda Aliağa – Şakran – Köseler köyü yol haritası 30,21 Km

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 5. Gün

29 Nisan 2016 Cuma

Ergenli – Bayındır – Torbalı – Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır.)

 

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Ahmet Telli

Öne çıkan görsel, Ortada büyük, yanında küçük kemer, içinden çay akıyor. Sağda büyük kemer büyük ama su akmıyor.

En iyi dinlenme uykudur. Hele bir de akşam sıcak bir banyo yaptıysan deliksiz uyumamak elde değil. Biraz da şarabın etkisi var diyelim. Bir gezgin olarak iyi bir şeyler yaptığına inanıyorsan geceleri huzur içinde uyursun. Sabah erkenden kuşlar seni uyandırır zaten. Güne kuş sesleriyle uyanmak bizim ayrıcalığımız olmalı. Çünkü çadırda kalıyoruz ve etrafımız kuşların yuva yaptığı ağaçlar var. Sabah şarkılarını söylemeden yiyecek bulmaya gitmez kuşlar. Ben de o şanslı insanlardan biri sayılırım. Kuş sesleriyle uyanıp bir süre onları dinliyorum. Çadırları beton üzerine kurduğumdan Dünyaya kazık çakmadan kurdum. Henüz uyanıp dışarıda olan yok sabahın köründe. Kalkıp çadırın dışına çıkıyorum, bisikletlerimiz öylece duruyor. Masaların üzerinde bıraktığımız torbalar ellenmemiş.

Bir süre akan çayı izliyorum sessizce. Çayın bir tarafında taşlardan duvar örülmüş. Duvarın taşları çaydan toplandığı belli. Çünkü çayın yatağında aynı büyüklükte bir sürü taş daha duruyor.

Tesisin avlusu köprü ile diğer tesislere bağlanmış durumda. Tek katlı banyo odaları sıralı dizilmiş ağaçların altında. Bütün gece havlayıp yaygarayı koparan köpek te avlunun ortasında durmuş tekrar havlamak için bahane arar gibi.

Çayın ördekleri de erkenden çayda yiyecek bir şeyler aramaya çıkmışlar ailecek.

Henüz çadırımı toplamadan bir kahve içeyim diyerek kahve takımlarını masada kurup kahve pişiriyorum. Pişen kahveyi cezveden fincanlara döküyorum. Yanımda da Kaya Palancılar kahvenin pişmesini bekliyor yanımda.

Millet yavaş yavaş uyanıp yanımıza geldi. Sabah kahvaltısı için hazırlıklara başladık. Çay demlendi, yumurtalar haşlandı, domatesler doğranıp tabağa özenle dizildi. Fırından aldığımız taze ekmekle bir güzel kahvaltı yaptık afiyetle.

Şafak, Sevil, ben kahvaltıyı hazırlarken. Ferdimen de resmimizi çekiyor.

Acelemiz yok o yüzden ağırdan alıyoruz. Kahvaltının ardından kahve pişiriyorum herkese. Masaların kıyısında oturmuşuz.

Çadırları, eşyaları toparlayıp çöplerimizi de çöp tenekesine attıktan sonra yolcu yolunda gerek diyerek yola çıktık. Aşağıda yolda tek sıra arkadaşların videosunu çektim. Müzik bana ait, flütü çalıyorum fon müziği olarak.

İnişte olduğumuzdan çabucak indik ve Bayındıra doğru kestirmeden gideceğimiz yola saptık. Yola saptığımız yerde tarihi üç gözlü bir taş köprü var. Çayın üzerindeki bu tarihi taş köprü bir zamanlar üzerinden arabalar geçiyormuş. Şimdi yeni köprü yapılınca kaderine terk edilmiş. Bizler çevreci ve doğa sever olduğumuz için tarihi taş köprüyü yalnız bırakmayacağız. Taş köprüye sahip çıkıp geçmişteki günlerini, üzerinden insanların geçtiği günlere götüreceğiz.

Akan çayın iki yakasını birbirine bağlayan üç gözlü tarihi taş köprü. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Köprüye ulaşmak için bisikletleri yeni köprünün oraya bırakıp yaya olarak yamaçtan, zeytin ağaçlarının arasında yürüyoruz.

Neşeli neşeli yürürken Figen elçek ile resmimizi çekiyor. Karede Sevil, Figen Şafak ve ben varız. Güneşin parlak ışıkları yüzümüze vuruyor.

Köprüye varıp üzerine çıktık bile. Köprünün üzerinde iki kişi kıyısında oturuyor.

Sonra hep birlikte taş köprüye oturup poz veriyoruz Figen’e. Çalılarda sarı çiçekler açmış yoğun olarak.

Tarihi taş köprüde biraz zaman geçirdikten sonra yakınlarda olan Bayındır’a giriş yapıyoruz. Büyük bir taş binanın duvarına Büyük bir Türk bayrağı, yanında aynı boyutta Kalpaklı Atatürk portresi. Yanında da Aziz şehitlerimiz için bir afiş asılmış. Sol tarafta işlemeli iki çeşmesi olan beyaz mermerden yapılmış çeşme.

Her tarafta bir bayram havası var. Etraf rengarenk çiçeklerle donatılmış. Hafta sonunda Bayındır da çiçek festivali düzenlenecek. Palmiye ağacının dibinde mor ve kırmızı çiçekler. At arabasında da kırmızı renkli çiçekler konulmuş.

Bayındır’ın ana caddelerinden birisinde belediye stantlar kurmuş çiçek  festivali için. Festivalde rengarenk olacak büyük bir olasılıkla. İplerde de Atatürk posterleri ve Türk bayrakları sağa sola çekilmiş.  Stantlar boş olarak duruyor. Henüz hareket yok ama insanlar dolaşıyor caddede.

Bayındır gençlik spor binasına geliyoruz. Görevliler bizleri arkada olan bahçesine alıp çay veriyorlar. Hep birlikte çayları içiyoruz sıralara  oturup. Spor müdürü Erdal İnce ortalarda görünmüyor, yoğun işleri ve festival olunca kendisini göremedik ama yardımcıları bizleri ağırladılar sağ olsunlar.

Çayları içip teşekkürlerimizi sunduktan sonra yola çıktık. Yavaş yavaş kasaba kalabalıklaşmaya başladı caddelerde.

Emniyet polis teşkilatı iki direk arasına bir pankart asmış. Pankartta şunlar yazıyor “BİR KASK BİR CAN, KASK TAK HAYATTA KAL” Bu yazı motosikletliler için yazılmış motor kaskı takın diye. Buralarda motorlu çok ve kask takmıyorlar o yüzden ölümcül kazalar olmakta. Emniyet müdürlüğü uyarı niteliğinde bu pankartı asmış. Daha çok gençler için. Biz bisikletliler için de geçerli bu yazı. Kask takmak gerek diyerek bisiklete kasksız binmemeliyiz.

Yolda bir çeşme görünce suları tazelemek ve dinlenmek için duruyoruz. Çeşmenin aynalığında mermere yazı yazılmış. Yazı şöyle ;

“VAKIF

PEHLİVAN İBRAHİM AĞA

HAYRATI

İHYA TARİHİ 1978

FERDİ = ÇEŞMESİ

Bu yazıda dikkati çeken kısmı ise Ferdi Çeşmesi olarak yazılması. Bizim Ferdi nam-ı diğer Ferdimen üzerine alınıyor benim çeşmem diye. Çeşmeye asılı bir su matarası çeşmeden akan su ile doluyor.

Bayındır tarafında fidan ve çiçek yetiştiriciliği ile meşhur. Küçük Menderes havzasındaki bereketli milli toprakta her şey yetişiyor. Fidancılar gübre gerektirmeyen bu toprakları alıp fidan yetiştirip satıyor. En önemli geçim kaynaklarından birisi fidan yetiştiriciliği. O yüzden yol kıyılarında fidancıları görmek olası. İyi hoş ta karayolunda ne işleri var, emniyet şeridini işgal etmişler korsan pazarcılar gibi. Kimsenin de bir şey dediği yok bu duruma.

Sevgili arkadaşım Şafak Omaç’ı sonunda yakalıyorum dinlendiğimiz bir anda. Şimdiye kadar bir çok tur yaptık beraber, aynı düşüncelerle çevreye olan duyarlılığımızı belirtmek için birlikte bu projeyi, Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turunu gerçekleştirdik. Turu başarıyla bitirmek üzereyiz. Çevre ile ilgili başka turlar olmuştu bisikletlerle ama kirli akan nehirlerimizde böyle bir tur ilk defa gerçekleşiyor. Eylemimiz ne bir siyasi parti, ne bir dernek, ne de başkasının emrinde değiliz. Kimseden para almıyoruz para da vermiyoruz. Gönüllü olarak bu turu hiç bir kimseden gelir beklemeden sadece çevreye olan duyarlığımızı bir parça olsun insanların dikkatini çekmek, insan eliyle yapılan çevre kirliliği ve oluşturduğu erozyonu ortadan kaldırmak için hep anlattık. Anlatmaya da devam edeceğiz. Bu ilk ve devamı da gelecek diğer nehirlerimizde. Çünkü hepsi kirli akıyor, çevreye zarar ve zehir saçmaya devam ediyor sürekli. Geleceğimize temiz yarınlar bırakmak için mücadeleye devam edeceğiz. Bunu yaparken de gurur duyacağız.

Şafak ile beraber resim çekiliyorum.

Yolumuza devam ediyoruz ana yolda, hedefimiz Torbalı.

Torbalıya geldik sonunda. Torbalının nüfusu bayağı kalabalık, tabelada yazan 157.000 nüfus.

Torbalıya gelmeden önce arkadaşlar bir yerde mola vermişlerdi. Ben durmadan yoluma devam edip Metro İzban istasyonuna bir an önce vardım. Arkadaşlar Tepeköy istasyonuna, ilk durağa gitmişler arkamdan. Tek başıma KUZ’u ve kıytırığı ayrı ayrı taşıyarak trene bindim. Arkadaşlar önceden bindiklerinden karşılaştık. Artık trendeyiz ve biraz dinlenme zamanı. Hem KUZ için hem de kıytırık için. 9 Gündür yoldalar ve hiç problem olmadı. Beni ve eşyalarımı taşıdılar, dinlenmeyi hak ettiler bence.

Bisikletim KUZ ve kıytırık yan yana, bindirirken ikisini ayırmıştım.

Trenin son vagonunun giriş kapısını işgal ettik neredeyse. Ayakta Gökay poz veriyor bisikletlerle beraber.

Gürel de ayrıca poz veriyor. Diğer arkadaşların bir kısmı oturmuş kendi halinde.

Şafak ve Ferdimen de dönüp bana gülümsüyor resim çekerken. Sağda yabancı biri var, o bizi ilgilendirmiyor.

Yaklaşık yarım saatte Alsancak istasyonuna geldik. Bisikletleri indirip kıytırığı KUZ’a bağlıyorum. Bisikletler elde çıkış kapısına doğru yürüyoruz. Şafak, Gökay, Kaya ve Gürel. Dördünün de bisikletleriyle birlikte resimlerini çekiyorum.

İstasyondan sahile, çimenlere gelip oturduk. Turu bitirmenin keyfini kahve içerek kutlamalıydık. Biz de öyle yaptık, bir kahveyi hak ettik doğrusu. Ferdimen bisikletim KUZ, kıytırık ve beni yerde bağdaş kurmuş olarak otururken çekiyor. Kahve takımlarımı çıkarıp hazırlık yapıyorum.

Kahveler içilirken yakınlarda olan Cinatı cafe barın sahibi bisikletçi arkadaşımız Ahmet Yılmaz elinde bir şişe ev yapımı şarap ile çıkıp geliyor. Birer bardak turumuzun şerefine kaldırıyoruz. Gelecek yıl başka bir nehirde buluşmamız dileği ile.

Resimde olanlar Sevil, ben, Ahmet Yıldırım, Ferdimen, Şafak, Kaya Gökay ve Gürel var. Hepimiz çimenlere oturmuşuz.

Alsancak ta arkadaşlarla vedalaşıp yola, eve doğru gitmeye başladık bisiklet yolundan. Bisiklet yolu Alsancak tan Üçkuyular iskeleye kadar kesintisiz yeni yapıldı. Sağ tarafımız deniz ve iyot kokusunu içimize çekerek aheste aheste pedal çeviriyoruz. Gürel yoldan gitmeye karar vermiş trafikte gidiyor bizim hizamızda.

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 2016 turunda çektiği resimleri Şafak Ömaç videosunu yapmış, iyi seyirler.

Bu da Şafak Omaç’ın ikinci videosu

Bu videoyu da Figen Gülgör resim ve videolardan derlemiş, iyi seyirler.

İki turu bir arada yapıp evlerimize mutlu döndük. ABAK turunu her yıl yapıyoruz ama Suyun Kaynağına Yolculuk turunu ilk defa yaptık. Bu turu planlarken acaba nasıl olacak, becerebilecek miyiz derken el birliği ile gönüllü katılan arkadaşlarla bitirdik. İnsanların gözüne bir şeyler gösterebildiysek ne mutlu bize. İnsan ilk önce kendine saygı duymalı, eğer kendine saygı duyarsa zaten bilinçlenmiş olarak çevreye saygı ve diğer insanlara saygı duyar. Ama ilk önce kendine saygı.

Bir turumu da burada bitirirken eğer bir hata yaptımsa affola. Diğer bir tur yazısında görüşme dileği ile.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 45 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası var

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular yol haritası var.

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 13. Gün Dönüş

11 Eylül 2014 Cuma

Altınova – Aşağı Kırıklar köyü – Yenişakran – Aliağa – Alsancak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

KARŞILAŞMA

 

Donmuş tarlalardan geçiyorduk bir vagonla şafakta.

Kızıl bir kanat havalandı karanlığın içinde.

 

Ve birden koşarak bir tavşan geçti yoldan.

İçimizden biri eliyle gösterdi bize.

 

Aradan çok zaman geçti. Artık ikisi de sağ değil,

Ne tavşan, ne de tavşanı eliyle gösteren adam.

 

Ah sevgilim, nerdeler, nereye gidiyorlar

Elin çakıp sönüşü, koşunun hızı, çakıl taşlarının hışırtısı.

Çektiğim acıdan değil, meraktan soruyorum.

 

 

 Czeslaw MILOSZ

 Çeviri : Cevat ÇAPAN

 

Öne çıkmış olan görsel, iki kişi deniz kıyısında bisikletle gidiyor deniz manzaralı.

120920148376

Uzun bir tur sonucu her gün bisiklete binmenin verdiği yorgunluk kendini uykudan uyanınca gösteriyor. Biraz da eve dönmenin psikolojisinin de sonucu olsa gerek.  Elbette güneş doğmadan uyanıyorum her sabah olduğu gibi. Çadırımdan tatlı bir yorgunlukla çıkıp güneşin doğmasını bekliyorum gerinme hareketleriyle. Güneşin doğması başlayınca durup ilk ışıklarını seyretmeye başladım. Yine harika bir güne başladım, içimi bir sevinç kaplıyor.

120920148359

Deniz sakin görünüyor, karşıda Midilli adası hayal meyal. 300 metre ileride dalgakıranlar var. Deniz sakin olunca dalgakıranlar da sanki denize sırt üstü yatmış dinleniyorlar gibi. Sağda bir tekne demirli.

120920148360

İşletme sahibi Hasan ile bir elçek resmi çekilmeden olmaz. İskelede bir süre sohbet ediyorum Hasan ile. Tüm yaz boyu çeşitli insanlarla uğraşmaktan yorulmuş. Artık sezon bitti sayılır, pek gelen de olmayınca dinlenme zamanı başlıyor Hasan ve ailesi için.

120920148361

Yaşar ve İlkay da kalkmış durumda, eşyaları ve çadırları toparlayıp bisikletlere yüklüyoruz. İlkay’ın lastiği inmiş, yama tutmamış anlaşılan. Lastiği söküp tekrar yama yaparak sağlamlaştırdık.

120920148362

Sabah kahvaltısını Altınova şehir merkezinde gevrek, poğaça ile kahvenin birinde yaptıktan sonra yola çıktık. Ana yolda bir süre gideceğiz. İlkay üzerini çıkarıp Güneşleniyor bisiklet üzerinde. Yanında da Yaşar var. Arkalarından çekiyorum bir poz.

120920148363

Yol düz olunca hızlı gidiyoruz, Bergama’ya gelmeden kestirme bir yola girdik. Burası Bakırçay deresinin suladığı bereketli ova. Aynı zamanda karayel rüzgarlarının bol estiği düzlük. Sürekli rüzgarın esmesi elektrik enerji üretimi için rüzgar türbinleri kurulmuş. Yaşar ve İlkay rüzgar türbinleri manzarasında bana poz verdiler. Ben de çektim tabi ki.

120920148364

Sonra Yaşar ile poz verdim. Bizi de İlkay çekti bu kez.

120920148365

Bu kez Yaşar İlkay ile beni çekiyor. Böylece birbirimizi üç resimde tamamladık.

120920148366

Neredeyse tüm ovayı rüzgar türbinleri ile kaplayacaklar. Kimisi işletmeye alınmış çalışıyor durmadan, kimisi de yeni yapılıyor. Daha da yapılacağa  benziyor. Ana yoldan girdikten sonra bir süre toprak yolda ilerliyoruz. Rüzgar türbinlerinden sonra asfalt dökülmüş.

120920148367

Yol ovanın ortasına kurulmuş Aşağı Kırıklar köyüne geldik. Bizi ilk karşılayan köyün kenar evlerindeki kaz sürüsü. Bizi görünce boyunlarını yukarı kaldırarak kıyıya kaçıyorlar. Kazlar hiç bir zaman kendilerinden olmayan canlıları istemezler. Evcil olmalarına rağmen insanları da aralarına istemiyorlar. Yabanilikleri devam ediyor anlaşılan.

120920148368

Aşağı Kırıklar köyünün kahvesinde molamızı verdik. Biraz acıkmışız, ocaktan sıcak su alıp birer çorba ekmekle yiyip açlığımızı giderdikten sonra çayları da içtik. Bu köy hep sakin olmuştur ve yine bu gün de öyle. Hasat zamanı ve köylüler tarlalarında olmuş ürünlerini toplamakta. Sadece köyün ihtiyarları ve çocuklar ortalıkta görünüyor.

120920148369

Kestirme olan yolda araç trafiği olmadan rahat gittik. Yeni Kent köyünden tekrar gürültülü ana yola çıkıyoruz. Artık Aliağa’ya kadar ana yoldayız. İki haftalık sakalım da iyice uzadı. Kendimi elçek ile çekiyorum arkamdaki yol ile birlikte.

120920148371

Yenişakran’a kadar düz olan yol iniş ve çıkışlara bırakıyor. Eve yaklaşmanın yorgunluğu yokuşlarda kendini belli ediyor. Yokuşun tepesine varınca biraz nefes normale dönsün diye dinleniyoruz. İlkay nefeslenirken.

120920148373

Hava da iyice sıcakladı, yolda gölgelik pek yok. Tepeyi yol için indirilmiş olan yerde bir parça gölgede oturup iyice ısınan Yaşar terini soğutmaya çalışıyor. Dinlenirken de biraz atıştırmadan da edemiyor.

120920148374

Bir kaç kez inip çıktıktan sonra Aliağa’ya vardık. Aliağa başlangıcında hemen deniz kıyısına doğru girerek ana yoldan kurtulduk böylece. Aliağa belediyesi iyi çalışmış ve sahili araç trafiğine kapatarak yaya ve bisiklet gezinti yeri yapmış. Biz de bisikletlerimizi rahatça sürüyoruz bize ayrılan bisiklet yolunda.

120920148375

Öğleden sonra çıkan hafif rüzgar denizi çalkantılı yapmış. Tatlı esen rüzgarda sahil boyunca aheste bisiklet sürmenin keyfini yaşıyoruz. Sahilde Yaşar ve İlkay önümde giderken çekiyorum.

120920148376

Aliağa da akşam 20:00 ye kadar oyalanıyoruz. Akşam yemeğini de bu arada yedik. Metro İzban bisikleti alma saati olan 20:00 de kent kartı hem Yaşar için hem de İlkay için ikişerden benimle birlikte 6 tane bilet parası kesiliyor. Merdivenlerden indirip tekrar biniş yerine çıkardıktan sonra metro vagonuna yerleştik üç bisikletli. Aliağa ilk istasyon olmasından dolayı rahatça binebildik. Bisikletlerimize yer bulmak sorun olmuyor ilk bindiğimizden. Haliyle koltuklarda da boş olunca ilk vagonun ön kısmını kapatıyoruz böylece. Zaten Alsancak istasyonuna girince kapıya yakın ineceğiz. İlkay ve Yaşar vagonda oturmuş, yüklü bisikletler yanlarında.

120920148377

Ben de Yaşar ve İlkay’ın karşısına oturarak trenin kalkmasını beklemeye başladık. Artık iyice gevşedim, yol ve tur bitti sayılır. Sadece Alsancak tan eve kadar bir yolumuz var ve o da bisiklet yolundan olacak. İlkay beni çekiyor otururken.

120920148378

1 Saat 5 dakikada Alsancak istasyonuna vardı metro. İstasyondan düz ayak çıkış yaparak bisiklet yolundan arkadaşım Ahmet’in işlettiği bisikletçilerin mekanı Cinatı cafe bara vardık. Yaşar ilk defa geldi ta Kosova dan buralara. Birlikte bir resim çekildik Cinatı’nın önünde.

120920148379

Cinatı’na gelip te Cinatı hatırası çekilmeden olmaz değil mi? Resimden sonra birer bira içerek turumuzun bittiğini kutladık hep birlikte. Ta Keşan dan buraya kadar 5 gündür yollardayız. Yine de ondan öncesi var. Üst kattaki Cinatı Hatırası yazısı önünde Yaşar ile çekiliyorum.

120920148381

Yaşar ilk defa İzmir’e gelmiş, İzmir’in sembolü olan tarihi Saat kulesinde durup resim çekilmeden olmaz. Saat kulesi ışıl ışıl.

120920148382

Sahil bisiklet yolundan giderek eve vardık. Bisikletleri apartmanın içine alarak yerleştirdik. Ardından sırayla sıcak birer duş alarak rahatladık. Üstüne birer kahve iyi gitti doğrusu, evde gibisi yok. Yaşar ve İlkay’ yataklarını yapıp hazırladıktan sonra yatıyoruz. Ertesi gün iyi bir kahvaltının ardından İlkay yoluna devam edeceğinden onu Üçkuyular vapur iskelesine bırakıyoruz bisikletlerimizle. İlkay’ın daha izni var ve Antalya’ya kadar gitmeyi düşünüyor bisikletle. İlkay için bir rota çizdim ve kalacağı noktaları, yerleri işaretlemiştim dün akşam. İlkay ile daha önce Az bilinen antik kentler turunda tanımıştım ama Gelibolu da karşılaşmamızdan itibaren 9 gün birlikte yolda olmamızdan dolayı iyice tanıdım. İyi bir yol arkadaşı ve iyi bir dost, iyi ki beraber uzun bir süre pedal çevirdim. Seni daha yakından tanıdım. Tanıdığıma da çok memnunum. Yola tek başına çıkacağından beni aramasını söylüyorum sık sık. Gerçi telefonu yok ve kullanmaktan da hoşlanmıyor. Yola çıktıktan sonra telefon kulübesinden beni arayıp iyi olduğunu söyledi her akşam. Üçümüz vapur iskelesinde birlikte çekiliyoruz.

130920148383

İlkay ilk önce Bostanlı da bir arkadaşına uğrayacak. İlkay ile vedalaşıp vapura bindirdikten sonra Yaşar ile eve gelerek bisikletleri bıraktık. Bisiklet satan arkadaşın dükkanından Yaşar’ın bisikleti için karton kutu almaya gittik araba ile. Karton kutuyu eve getirip bisikletin tekerleklerini söküp yerleştiriyoruz. Yarın sabah uçakla gidecek Kosova ya. Yaşar bana dedi ki bisikletimi satsam olur mu acaba? Ben de nerede, kime, nasıl, ne zaman satacağız acaba bu saatte? diyerek gülüp geçtim bu isteğine. Neyse Yaşar internette satışa koydu bisikletini. Benim cep telefonumu da ilanda verdi. Akşam birisi aradı bisiklet için cep telefonumu. Yaşara cep telefonumu verdim ve pazarlığı yaptılar. Ardından benden adresi istediklerinde şaşırdım. Arayan kişiye de ev adresimi verdim. Bir saat sonra arayan kişi geldi, bisikleti kutusundan çıkarıp gösterdik. Adam alıcı olacak ki Yaşar ile tekrar pazarlığa oturdu. Verdiği fiyatın az altında anlaştılar. Yaşar’ın düşüncesi de uçakta problem çıkarırlar, fazla para isterler nasıl olsa diyerek adamın verdiği fiyata razı olunca bisikleti adamın arabasına yükletip parasını aldık. Yaşarın içi rahatlamıştı, ben ise şaşkın olayları sadece izledim. Yaşar çantalarını kutudan çıkarıp eve aldıktan sonra boşalmış olan boş kutuyu çatıya götürüp bırakıyorum.

Ertesi sabah 04:30 da kalkıp Yaşar’ı hava alanına götürerek vedalaştıktan sonra uçağa bindirdim.

Ben Keşan’a doğru yola çıktıktan sonra festival davetiyesi eve gelmiş. Postadan gelen davetiye mektubu.

130920148387

Zamanında gelmeyen davetiyemi elden almaya Keşan’a kadar gittim. Bizim posta hizmetleri iyi çalışmadığından sorumsuz ve savsaklamalarından dolayı eve geç gelmesi normal postacılar için.

Posta dağıtım yapan kıza ;

“Neden zamanında getirmiyorsunuz mektupları mı?” diye sorunca postacı kız da ;

“Nereden geliyor mektubun?” diye sordu. Ben de ;

“Keşan dan” deyince

“Keşan Avrupa’nın hangi ülkesinde?” deyince artık konuşmanın anlamsızlığını anladıktan sonra konuşmayı kesiyorum. Demek ki böyle okumuş cahillerin elinde olan posta hizmetlerinden bir şey beklememiz doğru olmaz., Yazık hem de ne yazık PTT gibi bir kurum ne hale getirildi. Elden aldığım davetiye mektubu.

130920148387

Böylece bir tur yazısının sonuna geldik. Benim için çok güzel bir tur oldu. Hem gidişte, hem de gelişte güzel anılarım oldu. Elimden geldiği kadar sizlere anlatmaya çalıştım, hem yazı ile gem de görsel olarak. Bir sonraki tur maceralarında görüşmek dileği ile, kalın sağlıcakla

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak toplam 86 Kilometre civarında.

Yaptığım yolun haritaları aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Hakkımda

Hakkımda

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yaz ! Dedi uzun saçlı adam…
Kalem yoktu o zamanlar ve kağıt da.
Kalemi tutan el de yoktu
ve emektar bir bisikletin tekeri altında
aşkla ezilmemişti daha toprak.
Yaz ! Dedi uzun saçlı adam
Ocağa sürülürken kahve cezvesi…

Emine Gözde Özgürel

 

Öne çıkmış olan görsel, Bağdaş kurmuş halde, önümde kahve takımları. Arkamda çalılık yamaç.

39

Ben: Urim BABACAN

Şubat 1961 Kosova’nın Prizren kentinde dünyaya gelmişim. 1969 yılının Aralık ayında henüz 9 yaşına ramak kala ailemle birlikte Türkiye,  İzmir’e göç ettik.

İlk okula Prizren de Türkçe eğitime başladım, Türkiye’ye göç edince eğitimim kaldığı yerden İzmir de devam etti.

İlk okul 2. sınıfta çekilen bir resim. Ben alt sırada ortada çömelmiş olarak duruyorum. Yanımda kız ve erkek öğrenciler. Üstte iki sıra basamaklarda ayakta. Tam ortada genç Öğretmenimiz Mürvet Karahoda duruyor.

Ben küçükken 8 yaşındaydım…

1

Meslek Lisesini Elektrikçi olarak bitirdim. Demir çelik fabrikasında Elektrikçi olarak çalışarak Emekli oldum.

Emekli olduktan sonra bisiklet dünyasına girince hayatım ve yaşantım değişti. Bisiklet dünyasına internetten İzmir Bisiklet Derneği’ni bulup takip etmekle başladı. Daha sonra hafta sonu turlara katılarak dernek içinde aktif olarak görev almaya başladım. Sonrasında yönetimde yedek üye sıfatı ile destek olmaya devam ettim. Hala da dernekteyim.

http://izmirbisiklet.org/

Kahve ile birlikle başlayan turlarım bir çok yeri kendi gücümle görüp tanıma, yeni dostlarla tanışma fırsatı oldu.

Hep insanları dinlerim, kendilerine göre hikayeleri vardır ve biri ile paylaşmak ister. Ben de bu hikayeleri dinlerim.

Turlarda hep arkadan gelirim, arkada kalma nedenim doğayı, ormanın sesini dinlemek. Sonra yaşadığım, gördüğüm hikayeleri yazmak için resim çekerim. Resim not tutmaktan daha iyi gelir benim için. Aradan zaman geçse de resim her şeyi anlatır bana. Önemli olan görmek, görebilmek.

Hep arkada kaldığımdan bisiklet turlarında artçı olarak görev alırım. Kurt sürüsü tek sıra gider, en arkada en güçlü olan sürünün lideri olur. En önde de en zayıf olanlardır. Herhangi bir saldırıda sürünün korumasını yapar böylece. Turlarda da en arkada herhangi bir sorunla karşılaşana yardım eder, yolda bırakmam kimseyi.

Kendi web sitemde bisiklet turlarımı ve deneyimlerimi paylaşırım.

http://www.urimbaba.net

http://www.urimbaba.com

Güneşin doğuşunu seyretmeyi severim. Güneş doğmadan kalkar, kahvemi pişirir güneşin ilk ışıklarını beklemeye başlarım. Güneş yavaş yavaş doğar, içimi ısıtır, Dünyaya olduğu gibi bana da hayat verir. Hep Tanrıya şükrederim bu güzellikleri gördüğüm için. Manavgat nehrinin kıyısında, Güneş henüz ilk ışıklarını saçarken saçlarım salınık kahvemi içiyorum.

24

Hafta sonu bisiklet turlarına başladığım zamanlarda Bisikletçi arkadaşım Kutlu Özütemiz benim öyle bir resmimi çekti ki o zamandan beri profil resmi olarak kullanıyorum. Saçlarım daha yeni uzamaya başlamış bir durumdayım. Önde semaverde çaydanlık, arkada ben.

2

Bisiklete başladıktan sonra günü birlik turlar yetmemeye başladığından uzun turlara başladım. Tura uygun donanımlar olan çadır, uyku tulumu, mat, tencere – tava ocak gibi malzemeleri elde ederek başladım. Her turda yeni bir yer keşfettim, yeni dostlar ile tanıştım. Elbette deneyimlerim de giderek arttı bu turlarda.

Bir turda dostum Şafak Omaç benim yolda giderken resmimi çekti. Resim siyah – beyaz. Solda ağaçlar, bisiklet yolunda gidiyorum.

3

Her zaman tur da olmuyor, İzmir de Süslü Kadınlar Bisiklet Turunu başlatan Sema Gür kadınların da bisiklete süslü kıyafetleriyle binebileceğini gösterdi. Erkekler olarak bizler de tura destek vererek bir farkındalık oluşturduk. Takım elbiseli ve kravatlı resmim. Uzun saçların ve güneş gözlüğü gözümde.

4

Bisiklete binmenin en büyük etkenlerinden biri de kuşkusuz Perşembe Akşamı Bisikletçileri, kısaca PAB. Artık sadece bisiklete gündüz değil gece de bisiklete binebiliyoruz. PAB turlarını İzmir de başlatan dostumuz Muhlis Dilmaç tüm Türkiye’ye yaygınlaşmasına neden oldu.

Ay ışığı altında bisiklete binmek dünyada bir ayrıcalık olmalı. Yakınlaştırılmış dolunay, altta bisiklet süren bisikletçi.

5

Turlarda her zaman dostlarım vardır, onlarla tur yapmak beni her zaman mutlu etmiştir. Üç işi yüklü bisikletlerle asfalt yolda kameraya gelirken.

6

Evim evim güzel evim, dört duvarı olmayan evim. Kaplumbağa misali sırtımda taşıdığım evim. Mavi çadırımın kapısında sadece uzun saçlarımla başım görünüyor.

7

Denize dalmayı severim, nerde olursa olsun. Heyecan verici olan da havada bir an asılı kalmak. Bunu yakalayan bilir. Deniz üstünde balıklama uçarken.

8

Kahve içmeyi severim, pişirmesini de, en önemlisi taze olmalı benim için. Kahve değirmeni hep baş ucumda. Kahve bitti mi hemen çekerim taze taze, ezilen kahve çekirdeğinden çıkan kahve kokusu beni mest eder.

Kahve önemlidir, öyle aceleye gelmez. Değirmende ağır ağır çekeceksin, çekirdekleri yakmadan. Sonrasında cezveyi ocağa sürünce ocağın ateşi az olacak, yavaş yavaş pişireceksin. Kahve sabır ister. Bana sabrın ne olduğunu öğretir kahve. Pirinç kahve değirmeni ve kahve takımım.

9

Mesela kahveyi ulu orta içmeyeceksin, kahve güzel insanlarla güzel yerde içilmeli. İçilirken kahve dostluğu pekiştirir Ege denizinde, Dilek yarımadası, Samson dağında. Dengesiz İrfan ile sırtımız dönük oturmuşuz karşımızdaki Sisam adasına bakıyoruz. Ocakta kahve pişiyor.

10

Mutluluğu paylaştıktan sonra yakalarım, hele bir de çocuklar olunca mutluluk kat be kat artar. Az bilinen antik kentler bisiklet turunda, Yunt dağı Köseler köyünde 23 Nisan Çocuk bayramı kutlamalarında. Ben ortada, solda Şafak Omaç, sağda Olcay Ormankıran. Arkamızda köylü kadınları ve bisikletçi arkadaşlar.

11

Bazen kırmızı başlıklı kız gibi olurum. Başımda kırmızı buff.

12

Akan su gördüm mü dayanamam, nerede olursa olsun, su soğukmuş aldırmam. Kılcal damarlarım bile harekete geçer, gençleştiğimi hissederim damarlarımda dolaşan kandan. Kaz dağlarında, Ayazma şelalesinde buz gibi su üzerimden köpürerek akarken.

13

Kitap okumayı severim, sessiz, sakin, dingin. Yaprak bile düşmez dalından. Elbette kahve de olmalı kitabın yanında. Okuduğun hikayelere tat vermeli. Masa üzerinde kahve fincanı, kitap ve saksı, önde ağaçlar ve yeşil çimenler.

14

Bir göl kenarı düşünün, çevresi beyaz mı beyaz kumlarla çevrili olsun. Turkuaz renkli kıyılarda kahve pişer, şanslı olan üç kişi vardır yanımda. Zaten onlar dostlarımdır. Kahvemi paylaşırım karşılık beklemeden. Salda gölü kıyısında, beyaz kumsalda kahve cezvesi ocağın üstünde.

15

Hamama giren terler ama ben terlemeden girerim hamama. Roma hamamı havuzunda sırt üstü su içindeyim.

16

Soğuk bir kış günü olsa da ateşin alevi ısıtır içimi. Çoban ateşi keyfime keyif katar. Sohbet etmeyi severim ateşin başında bir dost ile. Kızıl alevler arkasında bisikletim KUZ.

17

Uzun turlarda yeni insanlarla tanışırım, kahve içerim. Kahvenin hatırı o kadar olur ki yüz kilometre daha pedal basar bir daha kahve içmek için. İşte özgürlük bu benim için. Bisikletim KUZ, römorkum kıytırık, ben nereye gidersem onlar da beni taşır eşyalarımla birlikte. Kısaca evimi taşırlar.

18

Uçmayı severim, hem de denizin üstünde. Kısa sürse de uçmak gibisi yok.

19

Yağmur yağsa da bardaktan boşanırcasına bisiklete binmekten zevk alırım. Üzerimde sarı yağmurluk, pantolon ve çizmelerle bisiklet sürüyorum yağmur altında.

20

Başkasının gözünden görmeye çalışırım dünyayı. Prizren kalesinde kahve içen Muhlis Dilmaç, gözünde sarımtırak gözlükte yansıyan kahve fincanı.

21

Urim Baba’nın kahvesi her yerde. Kahve tabelam gidonda asılı, çimenlerde oturmuş kahve pişiriyorum.

23

İçimde hep bir kahve açmak istemişimdir, sonunda istediğim bir kahve açtım. Kahvenin duvarları yok, tavanı da yok. Boya – badana, kira, elektrik, su derdi yok. Zaten kahve bedava, para ile satmıyorum. Bazen para çıkarıp vermek isteyen oluyor. İşte orda dur diyorum, benim kahvem satılık değildir, parayla içemezsin ki. Dört tabure, bir sehpa, üzerinde kahve takımı. Arkada bisikletim KUZ ve arkasında römorkum kıytırık. Kahve yaptığım yer deniz kıyısı.

25

Her daim dalarım denize, uçmak bir harika. Havada asılı kalmış haldeyim.

26

Yüzümdeki çizgiler derindir, kolay çizilmemiştir. Silinmezler de.

27

Su damlaları kar tanelerinden suya dönüşüp üzerimden aksa da içimi ısıtır. Üşümem hiç bir zaman, su damlacıklarını düşünürüm. Durmaksızın, devinim içinde. Göllerde, denizde buhar olur. Bulut bırakır su damlacıklarını. Bazen de her biri benzersiz kristal tanelerine dönüşür. Dağlara yağar, birikir. Yaz güneşi yavaşça eritir kar tanelerini. Tekrar göle, denize kavuşmak için usulca akmaya başlar, bazen coşar. Coşkun zamanında üzerimden akıp gider. Ve beni her damla saflaştırıp arındırır.

29

Kitap okumak sessizlik ister. Sadece deniz sesi ve martıların çığlığı rahatsız etmez. Onlar doğanın müziğidir. Ruhumun derinliklerine işler. Taburede oturmuş, sırtım ağaca dayalı kitap okurken.

30

Acelem yok, henüz kışa girmeye başlasak ta güneşli bir günde sanki kış olmadan bahara girmiş gibi günün tadını çıkarırım. Kahve cezvesi ocağa sürülür. Yerde bağdaş kurmuş, önümde kahve takımı, cezvede kahve pişiriyorum. Güneş ışınları başımın üstünden yere doğru hüzme şeklinde vuruyor.

31

Herkes hatıra resmini çektirir cinatı hatırasında. Belki cinatı çarpmıştır. Sırtım yerde, yukarıda bisikletimi sürer halde. Duvarda “cinatı hatırası” yazılı.

32

Kar taneleri düşerken çocukluğumda, düş görür gibi sokaklarda yürür, çocukluğumu ararım. Hamam çatıları kar kaplamış, tıpkı başımdaki bereye biriken kar taneleri gibi.

33

Saçlarımı suda tararım, hiç bir tarak su gibi taramaz. Saçlarımı ipek gibi tel tel, yumuşacık yapar. Berrak dere içinde, üzerimden sular geçiyor.

34

Akdeniz’in ufkuna bakarak kahve içerim. Teknenin güvertesinde kahve içiyorum. Başımda mavi buff var.

35

Bisikletim KUZ ile dünyaları sırtımda taşırım Titan Atlas gibi. Sırtım yerde, bisiklet üstte ters haldeyim.

36

Kalenin dibinde bir taş olaydım

Gelene geçene yoldaş olaydım

Yoğurtçu kalesi ve öndeki taş üstünde kahve fincanı.

37

Dağlar benim meskenimdir, ruhum tazelenir dağlarda. Yerde bağdaş kurmuş kahve pişirirken.

38

Yolda giderken yoldaşımın canı kahve istedi mi hiç üşenmeden oturup kahve pişiririm. Söz ağızdan bir kere çıkar, buna dikkat ederim. Bağdaş kurmuş halde önümde kahve takımı. Kahve pişiriyorum. Arkadaki yamaçta çalılar var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

39

Gönlümde, yüreğimde her zaman yeri vardır. İmzasını bir kere atmıştır. K. Atatürk imzalı  üç fincan ve bakır kahve cezvesi.

40

Benim, yani Urim Baba’nın kahvesini herkes içebilir. Yeter ki isteyin, üşenmem hiç bir zaman. Maksat Muhabbet. Arkadaşım Olcay Ormankıran’ın yaptığı tabela. Üzerinde bağdaş kurmuş halde kahve pişirirken çekilmiş resmim. Yazı ile; Urim Baba’nın kahvesi, maksat muhabbet. Solda Atatürk portresi.

41

Güneşin batışını da kaçırmam, kalbim ışığını her zaman saklar. Güneş batarken durup batmasını seyrederim, bilirim yarın tekrar doğacak.

270920134087

Yazdı ! Uzun saçlı adam…
Kalem vardı elinde beyaz bir kağıt ta.
Eli kalemi tuttu
ve emektar bisikletine bindi iki tekeri altında

toprağı aşkla ezdi.
Yazdı !  Uzun saçlı adam…
Ocağa sürülürken kahve cezvesi…

Sevgili sinemacı arkadaşım Uğur Cuya benden habersiz belgesel niteliğinde video hazırlamış. Ellerine sağlık Uğur Cuya. Videosu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Bu video da belgeselimi çeken Adem Giliz eseri, video linki aşağıda

https://youtu.be/8nHDzmCZk5o

İşte ben buyum….

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 4. Gün

22 Nisan 2014 Salı

Akkum – Sığacık – Seferihisar – Gümüldür – Kalemlik

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi

Bir renk değildir mavi huydur bende

 Ve benim yetinmezliğimdir

 Ve herkesin yetinmezliğidir belki

 Denecektir ki bir süre

 Ve denecektir

 Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten

 Başka nedir ki

Edip Cansever

 

Öne çıkmış olan görsel, küçük bir iskele ve barınakta bağlı kayıklar. Tavşan asası karşıda, deniz çarşaf gibi.

220420146853

Geç yatmama rağmen saat 07:00 de uyanıyorum. Gece iyi uyumuşum, dinlenmiş durumda kalkıyorum. Temiz havanın etkisi olsa gerek. Eşyalarımı ve çadırı toplayıp bisikletime yükleyerek hazır duruma getiriyorum. Daha sonra sabah kahvaltısını hep beraber neşe içinde yapıyoruz.

Kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı değil mi ? Şairin dediği gibi. 6 kişi masada oturmuş kahvaltı yaparken. Olcay, Serhat, Şafak Omaç, Ben ve iki kişi yanımızda.

220420146848

Kahvaltıyı yaptıktan sonra çöplerimizi hep beraber toplayıp bulduğumuz gibi bırakıyoruz kumsalı. El arabasının içinde hala köz var, duşun altında söndürerek arabayı boşaltıp aldığımız yere bırakıyoruz. Bir süre sonra arabanın sahibi gelerek serzenişte bulunuyor ama yapacak bir şey olmadığını söyleyip özür diliyoruz kendisinden. Hava açık, bulut yok. Turun 4. günü iyi başlıyor. Herkes toplandıktan sonra  yola çıkıyoruz. Dün arıza çıkaran iki kişi bizimle gelmiyor. Onları kamp alanında bırakarak yola çıkıyoruz. İlk metreler yokuş biraz zorluyor bizi, henüz ısınmadık. Ağır ağır çıkıyoruz yokuşu. Arkada körfez manzarası ve dağlar.

1-1

Sığacık köyüne tabelası yanında tepeden bir bakış.

220420146849

En arkada kalanı bekledikten sonra çıktığımız yokuşun inişine başlayabiliriz. Figen Gülgör en arkadan geldi, inişe başlarken.

220420146850

Normal yoldan gitmiyoruz, ara yoldan Akarca üzerinden Haritacılar sitesine kadar deniz kıyısından gideceğiz. Denize sıfır yol, hava sakin, küçük bir balıkçı barınağı. Tekneler bağlanmış sakince bekliyorlar. Denize uzanmış demir iskele, karşıda ada. Karşıda görünen adaya yürüyerek geçebiliriz. Karaya yakın olan yerinde daha önceden yol yapılmış. Zamanla kullanılmadığından dalgalar yolu bozmuş. Fakat derinliği bele kadar olduğundan yürüyerek geçebiliriz. Yalnız deniz kestaneleri batma olasılığı yüksek. Adada sadece tavşan yaşıyor ve çok sayıdalar. Kıyı tarafında siteler, bir de Açıkhava düğün yeri var. Geçen yıl yaz ayında otların kuru olduğu zamanda akşam yapılan bir düğünde hiç sevmediğim havai fişekleri atılmaya başlanmış. Rengarenk ışıklar saçarak görsel şölen yaratıyorlar ama hayvanlara verdiği zararı hiç düşünmüyorlar düğün sahipleri. Gerçi ülkemizde düğünlerde silahla pisi pisine vurularak ölen yüzlerce kişi var ama havai fişekleri hayvanları gece uykusundan kaldırıp rahatsız etmekle beraber ölümüne de neden oluyorlar. Kuşlar seslerden ürküp havalanıyorlar. Havada uçarken bir de havai fişek saldırısına yakalanarak ölümlerine neden oluyorlar. Buna üzülüyorum her seferinde. İşte düğünün yapıldığı o gece havanın sert poyraz rüzgarı olmasından dolayı atılan havai fişeği adaya kadar ulaşarak adadaki otların tutuşmasına neden oluyor. Ada tamamen yanarak tavşanların çoğunun canlı yanmasına neden olarak çevre felaketine neden oldu. Havanın sert rüzgarlı oluşu, kara ile araç bağlantısının olmaması ada yanarken sadece seyirci kalmış orada yaşayanlar. Kimse yangını söndürmek için bir şey yapamamış. Yiyecek hiç bir ot kalmadığından sağ kalan tavşanlara orada bulunan bir kaç doğa severin götürüp bıraktığı sebze artıkları ile yaşamlarını sürdürmüş bir süre. Bunu duyunca çok üzülmüştüm doğrusu. Ülkemizde insan hayatı da dahil doğa ve doğada yaşayan canlıların hayatı çok ucuz.

Denize uzanmış küçük bir iskele, İskeleye bağlı kayık. Arkasında küçük bir balıkçı barınağı var. Burada bir çok kayık bağlı duruyor. Deniz çarşaf gibi, Tavşan adası görünüyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

220420146853

Ara yoldan, sitelerin arasından gitmeye devam ediyoruz. Önümde bir kaç bisikletçi gidiyor, ortalık yemyeşil.

220420146854

Nisan ayı baharın en coşkulu ayı. Doğa tamamen uyanmış, ağaçlar ve otlar yemyeşil. Kuşlar, böcekler ve diğer hayvanlar neslini devam ettirmek için yeni yavrularını doğurmuş, bereketli ortamda yavrularını besleme telaşındalar. Bu hareketlilik Mayıs sonuna kadar devam ediyor. O zamana kadar yeni doğanlar yetişip kendi başlarının çaresine bakacak duruma geliyor. Ondan sonra normal düzene giriyor ortalık. Yaz aylarının sıcak ortamında otlar kuruyup sararıyor, yiyecekler tükenince değişik yerlere göç ediyor çoğu canlı. Herhalde bizde de bu genlerden var ki bisikletlerimizle ordan oraya habire gidiyoruz, durmaksızın. Yeşil otların ardı deniz.

220420146855

Bir süre sonra ara yollar bitiyor. Canavar yere işaret bırakmış, sağa döneceksiniz diye Naş yazmış. Bundan sonra ana yolda gideceğiz, az da olsa araç trafiği var. Biraz da yokuş ve iniş başlamış oluyor.

220420146856

İlk yokuştan çıkarak yokuşun başında duruyorum. geride kalanların resmini çekmeye başlıyorum teker teker. Artçı olduğum için arkada kalan az olunca anca bu kadar kişiyi çekebildim. İlk kişi geçiyor önümden, Figen Gülgör.

220420146857

İkinci kişi.

220420146858

Üçüncü kişi.

220420146859

Dördüncü kişi Ahmet Mumcu.

220420146860

Beşinci kişi doktorumuz Burcu Koçak

220420146861

Altıncı kişi.

220420146862

Yedinci kişi.

220420146863

Arkadaşımızın lastiği patlıyor, beraber yama yaparak hallediyoruz. Römorku bisiklet yere yatırılmış, ön tekerlek sökük. Burada da market varmış, yokuşta zorlananlar burada soğuk soda içerek biraz serinlemeye çalışıyorlar.

220420146864

Doğanbey köyüne varıyoruz, köy yoldan yukarıda olduğu için köye çıkmıyoruz. Doğan bey kıyılarında her yıl Deniz kurdu askeri tatbikatı yapılıyor. Tatbikat yapılırken yol araç trafiğine tamamen kapatılıyor, çünkü gerçek mermiler kullanılıyor. İç taraftan giden bir yoldan araçlar gidip geliyorlar tatbikat boyunca.

220420146865

Solda Karakoç kaplıcaları var, ama öyle turistlik bir tesis yok. Kaplıcalarda yeni kuyular açılıyor, çıkan suyun sıcaklığı 160 °C Burada açılan kuyulardan buhar santralinden elektrik elde etmeyi, konut ısıtma ve seracılıkta kullanılmayı düşünüyorlar. Tabelada kahverengi zemine Karakoç kaplıcaları 10 yazılmış sola ok işareti ile. Düz olarak ok işareti ile Selçuk, Kuşadası yazılı.

220420146866

Bu da Karakoç deresi, kaplıcalardan ve yağmur sularından dere oluşmuş. Haliyle köprü yapılmış dere üzerine, yoksa nasıl geçeceğiz dereden karşıya.

220420146867

Artçı grubumuz bir süre toplanamadı. Serhat hoca çok oyalanıyorsunuz geride, sizleri önlerde görmek istiyorum diyerek fırça atınca bir süre arkada şarkı türkü söylenmiyor. Zaman geçtikçe grup yine toplanıyor. Turda en neşeli artçı grubu oluyor, sohbet, şarkı, türkü, bol resim çekme artçılarda oluyor. Zaten buralara ilk defa gelmiş birisi doğal güzellikleri görünce durup resim çekiyor ve manzarayı bir süre seyrediyor. Her zaman görebilecekleri manzara değil. Haliyle durunca grubun arkasında kalıyorlar. Ben de süpürücü olduğum için onları bekliyorum. Hem bana destek oluyorlar hem de şarkılarla neşemize neşe katıyorlar. Benim yükümü hafifletmiş oluyor bir nebze olsun geride kalmaları. Artçı grubu birlikte poz veriyoruz kameraya. 8 Kişi varız.

1-2

Grup yolun kıyısından kendi hızında gidiyor. Burası askeri tatbikatın yapıldığı yer. Sağda deniz kıyısı, yol indikten sonra sağa kıvrılıp tepeye çıkıyor. Yolda onlarca bisikletçi bisiklet sürüyor.

1-3

Burada sınırlar birbirine girmiş durumda, Doğanbey bitiyor Ürkmez başlıyor aynı yerde. Ürkmez de yemek ve deniz molası vereceğiz. Yemekte kumanya, içinde salamlı peynirli soğuk sandviç, meyve suyu, yarım litre su ve bir tane çikolatalı gofret. Daha ne olsun öğünü böyle nefis yiyeceklerle geçiştireceğiz.

220420146868

Minik bir bisikletçi bizleri karşılıyor, kendisine korna çalarak selam veriyorum. Geleceğin bisikletçisi şimdiden yetişiyor. Umarım ona iyi bir gelecek bırakabiliriz, bisiklet yolları, bisikletle ulaşım ve trafikte bisiklete saygı. Çabalarımız bisiklet üzerine.

220420146869

Ürkmez sahili, sahilde yürüme ve bisiklet yolu, yanı başında kumsal ve deniz. Burada  öğlen yemeği yiyoruz. Yemekten sonra karşıda görünen yarım adada bulunan Lebedos antik kentini gezeceğiz. Bazı tekneler ters çevrili kumsalın üzerinde.

220420146870

Mola zamanımız bol, burada denize gireceğiz. Yemekten sonra su donumu giyip deniz kıyısına gelerek dalmaya hazırım. Devrim’e resmimi çekmesini söylüyorum. O da denize atlarken resmimi çekiyor. Denize coz diye dalarak kendimi serin sulara bırakıyorum. Yüzmek gibisi yok doğrusu, insanın yüzerken yaptığı hareketler en iyi spor hareketleri. Yüzerken bütün kasları hareket ediyor. Havaya zıplamış durumdayım.

1-5

Yerden zıplayıp ileriye doğru kollarımı uzatıp uçmaya başladım. Uçmak gibisi yok, tıpkı kuşlar gibiyim. Özgürlük uçmakla başlıyor. Havada süzüldüğümden henüz ıslanmadım.

1-6

Yemekten ve dinlenmeden sonra toparlanıp az ilerideki yarım adada bulunan Lebedos antik kentine doğru yola çıkıyoruz. Bisikletlerimizi park edip Lebedos antik kentini geziyoruz. Burada sadece deniz kıyısında kayalık üzerinde bir duvar var, başka da antik bir yapı görünmüyor Herkes kıyıda durmuş sahilde burayı anlatan Olcay’ı dinliyorlar.

220420146871

LEBEDOS

1. Antik çağda İon birliğini oluşturan on iki Yunan şehir devletinden biri olan Lebedos’un kuruluş tarihi MÖ 7. yüzyıl olarak tahmin edilmektedir. Ancak 2004 yılında sur duvarlarının bulunduğu yarım ada üzerinde yapılan bazı yüzey araştırmalarında, işlenmiş küçük bir obsidyen yonganın bulunmuş olması buranın Koloniler Öncesi döneme ait ve muhtemelen Neolitik Çağda yerleşilmiş bir yer olduğunu akla getirmektedir. Önümüzdeki yıllarda bu şehirde yapılacak kapsamlı bir araştırma ile bütün bu soruların cevaplanacağı aşikardır..

2. İonia bölgesi antik kentlerinden Lebedos, bugün Seferihisar ile Selçuk arasındaki kıyıda Ürkmez Köyü’nün (Kısık Köyü) yanı başındaki küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kolophon’un kuzeyinde, Kral Kodros’un oğullarından Andropompos tarafından kurulan Lebedos, İon göçü sırasında Helenlerin eline geçen ilk Anadolu kentlerindendir. İonia Birliği’nin on iki üyesinden biri olmasına karşılık komşusu Myus ile birlikte diğerlerinden sönük kalmıştır.

Lebedos antik kenti 175 m uzunluğunda, alçak ve kayalık bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Burası 201 m genişliğindeki bir kara parçası ile ana karaya bağlanmıştır. Akropol 61 m yüksekliğindeki bir tepededir. Kentin coğrafi konumu, iyi bir limanı olmayışı, çevresinde Kolophon ve Teos gibi gelişmiş kentlerin oluşu Lebedos’u engellemiştir. Bu yüzden deniz ticaretinden pay alamamış, diğer İon kentlerinin yaptığı gibi dış topraklarda koloni kuramamış, sanatçı ve bilim adamı yetiştirememiştir. MÖ 5. yüzyılda Atina delos Deniz Birliği’ne önceleri üç talent vergi ödemiş, sonra da bu vergi bir talente düşürülmüştür.

Horatius’un “Tekedilmiş Köy” olarak tanımladığı Lebedos, Klasik dönemde sikke basmayan tek İon kenti olmuştur. Helenistik dönemde isminden hiç söz edilmemiş, Kral Antigonos bu kenti Teos topraklarına katmayı düşünmüştür. Lysimakhos’un buradaki halkı Ephesos’a yerleştirdiği ve lebedos’u tamamen ortadan kaldırdığından söz etmiştir. Buna rağmen kent varlığını sürdürmüş, MÖ 226’da Mısır kralı II. Ptolomaios’un egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bundan dolayı da 60 yıllık bir süre “Ptolemais” ismi ile anılmıştır. MÖ 2. yüzyılda Teos, Ephesos ve Myonnesos’dan kovulan dionysos sanatçıları buraya yerleşmiş ve kentin kalkınmasında biraz da olsa katkıları olmuştur.

Lebedos’ta arkeolojik araştırma yapılmadığından geçmiş tarihi ile ilgili bilgi oldukça yetersizdir. Günümüze ulaşabilen kalıntıları yok denecek kadar azdır. Yalnızca yarımadayı çepeçevre kuşatan surların kalıntıları günümüze gelebilmiştir.

Lebedos’un karşısındaki ana karanın yamaçlarında, yüzeyde çok sayıda çanak çömlek parçaları ve duvar izlerine rastlanmıştır. Ayrıca buradaki düz bir tepenin üzerinde de oldukça büyük bir yapının temellerine rastlanmıştır.

Olcay anlatıyor, antik duvarda dinleyiciler pankart açmış dinliyorlar.

220420146873

İşte burada yeterli kazı yapılmadığından ve tarihte pek önemli bir İon kenti olmadığından Az bilinen antik kent sınıfına tamamen giriyor. İşin bir de şu yönü var, burası özel arazi. Özel bir şirkete satılmış nedense. Biz izin alarak giriyoruz, yoksa elini kolunu sallayarak giremiyorsun buraya. Ne garip değil mi ? Henüz kazılmamış antik kenti komple yarımadayı sat. Umarım Lebedos kentinin kaderi gibi olur burayı alan şirketin, hiç bir şey yapamasın buraya. İki sıra blok taş örülü duvar kalıntısını yandan çekiyorum.

220420146877

Enes Çalışkan tarafından çekilen resim, Devrim bir insanın oturacağı kadar boşluk olan yere oturmuş duvarda poz vermiş.

1959394_10152425329157369_8220481750008462286_n

Enes elçek ile pankartı ve duvarda oturanları çekiyor.

10175036_637627122998617_1299278508057459329_n

Lebedos antik kent ziyaretimiz bitince bisikletlerimize doğru gidiyoruz. Yarımadadan Ürkmez kumsalı.

220420146879

Sokak aralarında gençler bisiklete binerken selam veriyorum. Bizleri görünce hayretle baktıklarını görüyorum. Hiç bu kadar çok bisikletçi görmediklerinden öyle baka kalıyorlar. Bu turlar onlar için iyi bir anı ve gelecek olacak.

220420146880

Hava iyice ısınmaya başladı, güneş tepemizde. Dinlenmenin ardından bisiklet sürmek biraz zor geliyor. Ağır aksak yola devam ediyoruz. Gümüldür kavşağına geliyoruz, soldan Menderes’e yol gidiyor ama dağlık ve yokuşu bol olan bir yol. Biz Kuşadası yönüne gideceğiz.

220420146881

Özdere’ye varıyoruz, burada kamp yerimiz. Arkada kalanları toplaya toplaya gidiyorum.

220420146882

Sevimli canavarımız sevimli işaretler bırakmaya devam ederek ilerliyor. Kırmızı renkli ok işareti yerde.

220420146884

Nihayet kamp yapacağımız Kalemlik mesire yerine varıyoruz. İşaretler buraya kadar güzel, bundan sonra işaret bırakmamış bizim canavar. Tabelaya Kalemlik mesire yeri, market, piknik, duş, wc, manav, mangal, müzik, kafeterya, plaj, eğlence olarak yazılmış.

220420146885

Buraya ilk defa geliyorum, kamp alanı nerede bilemiyorum. Devrim önümdeydi, en arkada ben varım. Telefonla Olcay’ı arayıp ne tarafa geleceğimi soruyorum. Çam ormanında ağaçlardan hiç bir yer görünmüyor. Yerde de işaret yok, yol ayrımında yol sağa aşağıya gidiyor. Kamp yeri düz olan yerde imiş. Ben yolu öğreniyorum ama önümde giden bir kaç kişi aşağıya inmişler, Devrim de aralarında, o da yolu kaybetmiş. Benden sonra kamp alanına gelince yanlış yola saptığını öğreniyorum. Orman çok güzelmiş, beğendim burayı. Çam ağaçları ile kaplı.

220420146886

Kamp alanı çamların altında gölgelik bir yer. İşletmecisi ile daha önceden anlaşmıştık, Özgen ve Ahmet.  Burası için ücret almayacak sadece büfesinden alış veriş yapacaktık. Büfede Süleyman abi  var. Kamp alanına gelir gelmez ilk önce elektrik işini halletmemiz gerekiyor. Büfede elektrik yok, yan taraftaki kampingten elektrik çekeceğiz. 100 metre arası var elektrik panosuna. Takımlarımı, kabloları alıp panonun başına geliyoruz Ahmet Yıldırım, Olcay ve ben. Panoyu iple çam ağacına bağlamışlar. Kablo iki parça, ilk önce onları ekleyip bantlıyorum. Ucuna prizli kablo bağlayıp bantlayıp kabloyu çekiyoruz. Daha sonra sigortalardan bağlayıp enerji vererek kontrol ediyorum. Normal olması üzerine bir kaç çoklu priz grubunu ana prize takıp hazırlıyorum. Ardından tuvaletlere de aydınlatma için kablo çekip ampulleri takıp test ederek işimi bitiriyorum. Akıllı telefonu olanlar hazır bekliyorlar bu işleri yaparken. Çoğunun telefonu şarjı bitmiş, elektrik bekliyorlardı. Elektriği verince hücum ettiler prizlere. Aşağıda resimde bir servet şarj oluyor, hani satsan zengin olursun. İşim bittikten sonra elektronikçi Utku Balkan telefonları şarjda görünce bana ” elektriği nasıl buldun ” diye soruyor. Ben de ” valla ben bulmadım, hazır vardı ” diye cevap veriyorum espri olsun diye. Hep beraber gülüyoruz buna.

1-7

Daha sonra çadırımı kurup uyku tulumu, matımı ve eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Bulunduğumuz yer denizden 10 metre civarında yüksek. Çadırın kapısını denize bakacak şekilde kuruyorum. Sabah uyandığımda ilk önce denizi göreyim. Su donumu giyip denize girmeye hazırlanıyorum. Gözde Emine yanıma gelerek beraber girelim diyor. Aşağı deniz kıyısına inip kumsal olan yere kadar yürüyoruz. Kumsal olan yer yandaki kampinge ait ama kimseler yok. Kumsalda havluları, terlikleri bırakıp denize giriyoruz. Doktor Serhat o arada denizden çıkıyordu. Deniz gözlüğünü bize bırakmasını söylüyor Gözde. Serhat denizden çıkardığı iki deniz kabuğunu bize bırakıyor. Denizin içi mükemmel, gözlükle bakarak yüzüyoruz. Yüzerek kıyıya çok yakın küçük adacığa çıktık. Ada safi kayalık, sadece denizden biraz yüksek. Henüz Nisan ayındayız, deniz mevsimi açılmadı daha. Ada üzerinde kayaların üzerine oturup güneşleniyoruz güzel sohbet ederek. Epey sohbetten sonra dikkatlice suya giriyoruz, çünkü kayalar hem sivri hem de deniz kestaneleri dolu. Yüzerek kumsala çıkıp havlu ile kurulanarak tekrar güneşleniyoruz. Deniz soğuk olduğundan biraz üşüdüm. Bir süre güneşlendikten sonra çadırların yanına geliyoruz. Islak olan şortumu çıkarıp elbiseleri giyerek yemek  zamanını beklemeye başlıyoruz. Ketring Osman eşi ile birlikte ta Bergama’nın İsmailler köyünden çıkıp geliyor kamp alanına. Sıcak yemeğimizi yiyoruz. Yemekten sonra çaylarımızı yudumlarken ödül töreni yapıyoruz. İlk önce Ketring Osman Duman ve eşine bisikletçi dostu olduğunu belirten el yapını tahta bisikletleri veriyoruz. Bu gün 180 km civarında yoldan yemek getirip, çok az bir para karşılığında, hiç bir şey istemeden bir dost gibi turumuzdaki 95 kişiyi akşam yemeği ve sabah kahvaltısı ile 5 gün boyunca doyurdu. Emeğine, yüreğine, dostluğuna sağlık Osman DUMAN. Serhat, Osman Duman, Eşi Ayşe ve Olcay.

220420146887

Bu turda her ne kadar araç desteği olmadığını söylesek te aracını bize veren Bekir Kocamaz’a ve aracı 5 gün sürerek turda kullandığımız eşyaları taşıyıp her gün kumanyaları İzmir Büyük Şehir Belediyesinden getirerek bizlere ara öğün olarak dağıtan CİNATI mekanını bizlere açan Ahmet YILDIRIM ve biricik aşkı Berna KÜLAHÇI’ya tahta bisikleti sunuyoruz. Berna ve Ahmet çiftine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

220420146888

Turda yol kesen, yancılık yaparak grubun güvenli gitmesini sağlamak için elinden geleni sağlayan Eskişehir bisiklet derneği başkanı Serdar Acar ve Esra Alkan, Balıkkesir spor müdürü Erdun Mutlu, Ebit başkanı Oktay Balaban, İlkay Özvardar ve Mert Ardar, sağ olun var olun güçlü arkadaşlar.

220420146891

Az Bilinen Antik Kentler Turcuları Doktor Serhat ben ve Olcay elçek resim çekiliyoruz.

220420146892

Ve artçı grubu, teknik eleman gezgin Ahmet Mumcu, Doktor civanım Burcu Koçay ve süpürücü olarak ben. Birkaç patlak lastik dışında önemli bir arıza olmadı. Doktora gerek duyulmadı, buna çok sevindim. Ama yanımızda olması bize güven verdi. Burcu ve Ahmet iyi ki varsınız.

220420146893

Kahramanımız Olcay, Simpleman Thelasthero, elinde mikrofon konuşuyor.

220420146895

Motorize ekibimiz, önden giderek yolda sevimli işaretler bırakarak kaybolmamızı önleyen, gerekli yerlerde yolu keserek geçmemizi sağladılar. Sevimli canavar-ül velosipet Enes Çalışkan ve foto muhabirimiz Emin Mengüaslan. İyi ki varsınız.

220420146897

Yemek dağıtımında üstün başarı göstererek her gün sabırla bizlere bol kepçe yemek veren, yemek düzeni ve sorumlusu Selahattin Tavkaya. Ketring Osman’ın baş yardımcısı. Her halde bu gidişle turdan sonra bir lokanta açar Selahattin usta. Gönüllü olarak yemek dağıtımında yardımcı olan Antalya dan Meral Kurşungeçmez hanım. Bir ananın çocuklarını besler gibi hepimizi doyurdu, ellerine sağlık. En önemli görevi de genç arkadaşımız Anıl Baş üstlendi. Sabah akşam sıradakilerin önce fiş sonra yemek kuralını hiç bozmadan yerine getirdi. Öyle ben Serhat’ın dayısının oğlu, yok Olcay’ın teyzesi, yok Urim Baba’nın yakini diye yalvaranların gözünün yaşına bile bakmadı. Çünkü biliyordu ki Ketring Osman ta nerelerden yemekleri getirip bize bolca ve nefis yemeklerin karşılığı anca fiş sayısı ile belirleniyordu. Bir eksik fiş Osman’ın emeğini çalmak demekti. O da çaldırmadı, gerçi biz fazlasını verdik Osman’a

220420146898

Serdar Aydıngüler, Buufların yapımında ve çalıştığı ilaç şirketinden sağladığı diş macunu ve diş fırçalarını alarak çocukları sevindirmemizi sağladı. Ayrıca çok güzel kıro şarkıları söyleyerek her gece ateş başında ayrı bir renk kattı. Biraz da Arapça şarkı söyledi ama biz anlamadık!

220420146899

ABAK çalışma grubu. Yani Az Bilinen Antik Kentler Turunun beyin takımı. Bu turu düzenleyip organize ederek tura katılanları en üst derecede hoşnut kalacak biçimde yapmayı sağlayan ekip. Her birey kendi yeteneğine göre turun hazırlanmasında, turda görev alarak canla başla üstüne düşen görevi yerine getirerek başarı sağlamıştır. Serdar Aydıngüler sponsorumuz, öğrencilere vereceğimiz hediyelere katkı sağladı. Emin Mengüaslan, gazeteci, foto muhabir olduğu için güzel resimler çekti. En önemli görevi de motoru ile önden giderek yolda işaretlemeler yapıp grup gelince yolu keserek güvenli geçmemizi sağladı. Grubun öncüsü ile artçısı arasında gidip gelerek iletişimi de sağladı aynı zamanda. Ahmet Yıldırım, çalışma grubunun toplantılarını Cinatında yapmamızı sağladı. Hiç karşılık beklemeden. Araç ile gizli destek sağladı tur boyunca. Doktor Serhat Ferahi Değimli, çalışma grubumuzun en çalışkan elemanı. Bürokrası ve bağlantı işlerini yoğun telefon ve görüşme trafiği içinde, ikna kabiliyetini de kullanarak turda geçeceğimiz yerler ve konaklayacağımız yerleri ayarlayıp katkısının büyük olmasına neden oldu. En büyük katkısı da yarın olacak. İlk okulda 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerine katılacağız. 23 Nisan gününde denk gelen ilkokul yönetici ve öğretmenleri ile yüz yüze görüşerek tören ve kutlamalarda programlar yaparak Çocuk bayramında katkısı inanılmazdı. Ege Üniversitesinde okuyan Mert Ardar, EBİT eski başkanı. Turun çalışmalarında ve keşif grubunda çok yardımcı oldu. Tur boyunca yol kesme ve yancı olarak güvenli bir şekilde turu yapmamızda büyük katkısı oldu. Ben de süpürücü görevini üstlendim. Sevimli canavarımız Enes Şensoy. Afrikanın tozuyla gelip turda motoruyla Emin ile beraber yoldaki sevimli işaretleri yapan şahıs. Aynı zamanda haritacı olması gideceğimiz yolları en iyi şekilde analiz edip önden giderek işaretlerle bizlere yön verdi. Olcay Ormankıran, baş kahramanımız. ABAK turunu düşünen, yapan ve beraberce en güzel bir şekilde yapmamızı sağlayan başkanımız. Güzel fikir ve düşünceleri sayesinde bu tur oluşup bu güne kadar geldi. Hep beraber neşe içinde çalışarak sorunsuzca bu turu birlikte yapmayı başardık. Ayrıca resimde olmayan arkadaşlarımız da var. Muhlis Dilmaç, Yılmaz Murat Bilican, her turda aracını bize vererek destek olan Bekir Kocamaz ve onun bu yıl anısına  düzenlediğiniz, aramızdan istemediğimiz bir şekilde ayrılan rahmetli Alper Güngör…

1-8

Ankara dan turumuza katılan Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi edebiyatçı Gözde Emine bizlere turda ünlü edebiyatçılarımız hakkında bilgi vererek katkı sağladı, yüreğine sağlık.

220420146902

Bisiklette biraz acemi olduğundan bisiklete fazla binemedi, ama arabasıyla bizleri yalnız bırakmadı. Bu gece için müzik grubunu İzmir den  alıp buraya getirdi. Hem de tek başına, teşekkürler Ezgi Saydam.

220420146903

Afyon Başmakçı dan katılan ünlü masalcımız Esma Eser Açıkgöz. Yazdığı masallarla gönlümüzde taht kuran masalcı Esma aynı zamanda kadife sesiyle bizlere şarkılar, türküler söyledi. Ayrıca yüklü olduğu için yavaş giderek en arkada, yanımda artçı pedal sesi korosunda eleman olarak görev yapmaya başladı.

220420146908

Ebit başkanı Oktay Balaban ve Ege üniversitesi öğrenci arkadaşları ile her yıl bizlere destek oldu Ebit’e ve ekibine teşekkürler.

220420146909

Antalya dan katılan Işıl Dirlik Tutucu, her bisiklet turuna katılan biri olarak aramızda bulundu. Yalnız bu sefer araca bindirmedik, biraz mırın kırın etmesine rağmen yüküyle turu tamamlamayı başardı.

220420146911

Eskişehir den Eskişehir Bisiklet Derneği başkanı Serdar Acar. Alçak gönüllü ve dost olarak turumuzda güçlü performansıyla öne geçerek yol kesiciliği yaptı. İlk defa Eskişehir de bisiklet festivali düzenleyeceklerdi. Benim o tarihlerde başka bir turda olmam nedeniyle tura katılamadım.

220420146913

İşletmenin sahibi Özgen, bizlere kamp alanının kapılarını açarak burada kalmamızı sağladı. Kalemlik kamp alanını bisikletçi dostu olarak plaket vererek ilan ediyoruz.

220420146914

Soner ve Welat  ile bizim için ta İzmir den gelerek hep beraber çalıp söyleme işini bu gece doyasıya bizlere sunacaklar.

220420146915

Tören merasiminin ardından kamp alanının meydanında ateşi yakıyoruz. Etrafta kesilmiş kuru çam dalları var onları toplayıp ateşin yanına yığıyoruz. İzmir den gelen sanatçı arkadaşlarımız Welat vurmalı çalgı, Soner de gitarı ile başlıyorlar çalmaya. Ateşin etrafında çember yaparak oturuyoruz.

1-9

Ateş azaldıkça kuru çam dallarıyla besliyoruz. Bu gece ateş çok aç, habire odun yiyor. Sanki binlerce yıldır aç kalmış gibi, odunların yaş mı kuru mu olduğuna bakmadan kırmızıya çalan yalımlarıyla önce yalayıp kısa sürede yutuyor. Hani bıraksan koca ormanı yiyecekmiş gibi. Ateş kontrolümüz altında. Dışarı çıkmasına izin vermiyoruz. Devamlı besliyoruz aç kalmış ateşi. Bizimle beraber kalmasını sağlıyoruz sıcaklığı ile beraber. Herhalde şarkıların gece karanlığına karışan gitarın notaları iştahını kabartıyor ateşin. Her daldan şarkılar söylüyoruz gitarın tıngırtısıyla, her şarkıda alkış ile tempo tutuyoruz vurmalı çalgının ritmine. Ateşi odunla besliyorum.

1-10

Yanan odunların ısısı şarap ve biraların yardımıyla müzik eşliğinde ortam iyice ısınıyor. Hep beraber müzisyenlerin şarkılarına eşlik ediyoruz. Bu gece eğleneceğiz hep beraber, hakkettik doğrusu. Ruhumuzun gıdasını şarabın besleyici özelliği ile yudum yudum  birlikte alıyoruz. Yanan ateşi yakından çekiyorum.

220420146916

Kafalar iyice dumanlandıkça şarkılar da o kadar coşkulu oluyor. Müziğin ahengine kendimizi kaptırdık bir kere. Soner ve Welat kaptırmışlar kendini ateş başında

220420146918

Etrafta yerleşim yeri olmadığından müziğimizden kimse rahatsız olmuyor. Böylece gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğlencemiz devam ediyor Kamp alanı geniş olduğundan çadırlar da geniş alana yayıldı. Kimisi çadırına erkenden girip yatıyor.

Bu gecenin diğer bir süprizi de Esma Eser Açıkgöz’ün doğum günü olmasıydı. Küçük bir pasta, bir kaç mum yetti doğum gününü kutlamaya. İyi ki doğdun Esma, masalcı, seni çok seviyoruz. Nice güzel yaşlara dedik hep beraber. Serhat, Serdar, Emine ayakta. Esma ile ben sandalyeye oturmuşuz. Elimde küçük bir pastada mumlar yanıyor.

1

Gecenin finalini Alkım Arı yapıyor. Zincirlerin ucunda alkollü bez yakarak gecenin karanlığında alev topları ile hareketler yaparak harika bir gösteri sunuyor bizlere. Gecenin karanlığında sadece alevler görünüyor dönerken. Zincir ucunda birer alev topu karanlıkta ışık izi yapmış.

230420146919

Saat 01:00 olunca uyku ağırlığı basmaya başlıyor.  Ateşin başında oturanlara iyi geceler deyip çadırıma yatmaya gidiyorum. Dinlenmek gerek, günün yorgunluğunu anca uyku paklar.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 46 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc