Etiket arşivi: devrim

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 13. Gün. Salda Gölü Festivali 2. Gün

31 Mayıs 2015 Pazar

Pazar 13. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bır kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

Salda Gölü – Tefenni

 

Aşka gönül ile düşersen yanarsın.

Zeka ile düşersen kavrulursun.

Akıl ile düşersen çıldırırsın.

Duygu ile düşersen gülünç olursun.

Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.

Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç.

 

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, Salda gölü bisiklet festivali katılımcıları toplu halde. Festivali düzenleyen Antbis der ve Burdur bisiklet derneklerinin pankartları ile poz veriyoruz.

IMG_0214

Yüksek rakımlı yerde az oksijen ortamında olsak ta gün içinde iyi bir yaşam ve mutlu olarak uykuya dalmışsan rahat ve iyi bir uyku uyumana neden olur. Onun için iyi bir uyku sonrasında sabahın erken saatlerinde dinlenmiş olarak kalkıyorum. Diğer çadırlardan sesler gelmeye başladı. Kimisi erken uyanmış sabah hazırlıklarını yapıyor. Sabah kahvaltısını hep beraber yaptıktan sonra sabah kahvesini Devrim ben ısmarlayacağım diye tutturunca hayır diyemedik. İşletmenin mutfağına girip kahveleri kendisi pişirip askı ile bizlere servis yaptı. Tam kahveci çırağı gibi askıyı taşıyordu. Yanıma çırak mı alsam ne…

20150531_091309

Böyle güzel, böyle sevimli, böyle güleç kahveci çırağının elinden kahve içilmez mi. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Kahveyi her zaman kendim pişirir yanımdakiler de içer ama böyle yerlerde sevgiyle pişirilmiş kahveyi arkadaşımın elinden içmek ayrı bir zevk. Sevimli kahveci çırağı kahveleri gülümseyerek dağıttıktan sonra afiyetle içiyoruz. Kahve neşeli sohbet ile bitmiyor bir türlü. Devrim askıdaki kahve fincanlarını eli ile ikram ediyor.

20150531_091331

Uzun kahve muhabbetinden sonra hareket için hazırlanmaya başladık. Yanımıza pek eşya almadığımızdan hareket yerinde hazır durumda diğer katılımcıları beklemeye başladım. Herkes benim gibi pratik olmadığından henüz gelmeyenler çok. Bu gün kısa mesafe gideceğiz. Gideceğimiz yer beyaz adalar denen yer. Orada yarış yapılacak o yüzden yarışa katılacaklar dörder kişilik takımlar oluşturup isimlerini yazdırıyor görevlilere. Bizim Devrim de yarışmaya katılacak. Ben yarışmaları sevmediğimden katılmaya hiç niyetim yok.IMG_0137

Hazır olunca hareket başladı, dünkü yolun tersine Salda köyüne doğru beyaz adalara gideceğiz. Yolun iki tarafında çam ağaçları.

20150531_095753

Kısa sürede beyaz adalara vardık. Çam ağaçları arasından beyaz adalar göründü. Gölün suyu azalınca bu doğal güzellik ortaya çıkmış. Bu gün doğal güzelliğin içinde harika bir gün geçireceğime eminim.

20150531_095759

Salda köyüne gelmeden sağa doğru giden toprak yola saptık. İşte yine doğada ve yeşil çimenlerin arasında bisiklet sürmekteyim.

IMG_0141

Salda gölünü besleyen su kaynaklarından en büyüğü bu akan dere. Kamp yerinde kıyıya yakın yerlerde küçük su kaynaklarını görmüştüm. Dere yakınlardaki Düden köyü çevresinden çıkıp göle temiz olarak dökülüyor. Suyun berraklığı ve karşı kıyıdaki sazlıklar manzarayı oluşturuyor.

20150531_101313

Dere sakince usul usul kıvrılarak çevresine hayat verip göle, sevdiğine kavuşmaya gidiyor. Derenin çakılları temiz, sazları arasında kurbağalar sesleri ile eşlerine aşkla vırıak vırak diye seslenmekte.

20150531_101326

KUZ henüz göle kavuşmadan göl seviyesinde poz veriyor. Bir zamanlar buraları su altındaymış. Şimdi ise otlak olma yolunda. Yavaş yavaş toprak ve bitki örtüsü düz alanı kaplamakta.

20150531_101720

Bitkilerin kimisi göl kıyısına kadar ulaşmış yaşam mücadelesi vermekte. Göl sakin, neredeyse hiç rüzgar yok.

20150531_102151

Küçük bir tepenin üzerine çıkarak resim çekmeye başladım. Yüksekte olmak avantaj sağlıyor. Geniş bir alanı rahatça görüyorum. Aşağıda Ferdimen beni bekliyor. Ferdimen’in önünde, toprak üzerinde yuvarlak izler görünüyor. İşte gençler arabaları ile olduğu yerde döndürerek bu izleri yapmış. Arabanın tek tekeri sabit, diğer tekeri yumuşak zeminde patinaj çekerek toprağı kazıyor. Lastik izleri kalırken bunu yapmaktan zevk alan gençler böylece eğlenmiş oluyor. Tabi bunu yaparken alkol de alıyorlar. Lastikler bu hareketlerde çabuk yıprandığı için sık sık değiştirmek durumundalar. Baba parası yemek bu olsa gerek.

20150531_102203

Artık toprak arazi bitti, yerini beyaz kumsala bırakıyor. Hani derler ya Mars’a geldik, işte öyle bir yerdeyiz. Beyaz kumsalın bazı yerlerinde küçük te olsa saz kümesi fışkırmış.

20150531_102647

Havada bulutlar bazen kapatıyor bazen de açıyor. Bulutlar sürekli hareket halinde üzerimizden geçip gidiyor. Havada yağmur kokusu yok henüz. Yağacak gibi değil. Gerçi bahar ayındayız belli olmaz.

20150531_102827_HDR

Mersin den Zerrin kot pantolonu çekmiş hippi misali yanımdan geçip gidiyor.

20150531_102905

Beyaz taş ve çamur karışımı bir toprak üzerindeyim. Yağmur sürekli arazide şekil değişikliği yapmakta. Yağmur suları akarken kendine küçük kanallar açmış.

20150531_103038

Kıyıda durup bu doğal güzelliği çekmeden geçmek istemedim. Gölün suyu o kadar berrak ki sanki beni çağırıyor turkuaz rengi ile. Kendimi sulara bırakasım geliyor. KUZ ve göl manzarası.

20150531_103358

İşte beyaz adalar karşımda, buraya ismini veren adalar. Küçük ye olsa ada adadır. Zamanla yağmur damlaları küçük parçalar kopara kopara adalar görünmeyecek.

20150531_103411

Daha önce yanımdan geçip giden Zerrin tekrar geçiyor. Yoksa etrafımda tur mu atıyor bilemedim.

20150531_103419

Manzara her yerden, her bakış açısından güzel selemin üzerinden.

20150531_103456

Aaaaa o da ne Ferdimen de kadrajıma giriyor birden bire. Selemin manzarasına onu da alıyorum.

20150531_103508

Buranın yapısı oldukça ilginç, üst tabaka da çakıl – kum – toprak benzeri karışımdan oluşmuş. Alt kısmı da kalın bir tabaka yumuşak çamur. Çamur cilde iyi geliyor. Gölün kabaran dalgaları zamanla kıyıdaki çamur tabakasını aşındırmış. Göle buradan girmek için direk suya atlamak gerek. Çıkmayı düşünemiyorum bile. Çıkarken çamurdan adam olmadan çıkmanın imkanı yok. Kıyının girintisi, çıkıntısı görsel olarak olağanüstü bir yapıda.

20150531_110524

İşte çamurun faydalarını duyan biri kendini çamurla sıvamış durumda.

20150531_110559

Suyun içi berrak ve harika bir renkte. İnsana huzur veriyor ve seyrettikçe dinginleşiyorum turkuaz mavi renkte.

20150531_110711

İlginç kıyı yapılarından başka bir yer, içeri doğru oyulmuş bir mağarayı andırıyor.

20150531_110725

Hava açtı ve bisikletimi park edip hemen su donumu giyerek daha fazla harika gölün sularını bekletmemek gerek. Her zamanki atlayışımla kendimi gölün serin ve turkuaz sularına bırakıyorum. Başım ve kolların suya dalmış, ayaklarım hala dışarıda.

IMG_0162

Bir süre yüzdükten sonra çıkıp kurulanmaya başladım peştamalım ile. Suyun rengine dayanamayanlar da kendilerini suya bırakıyor. Kimisi de üzerine çamur sürerek şifa bulmaya çalışıyor.

IMG_0173

Beni sürekli çeken Ferdimen ile bir elçek yaptık arkamızdaki harika fon ile. Uzun saçlarımızı salmışız, benim üzerim çıplak, Ferdimenin üzerinde sarı tişört var. Arkamız turkuaz göl manzarası.

IMG_0174

Yerdeki çakıl taşlarından dolayı yalın ayak yürümek zor, çakıl taşları ayağıma battığından ayakkabılarımı giyerek yarışçıların ilk gelenin resmini çekmek için tümseğin üzerine çıkarken Ferdimen beni çeliyor. Antbisder derneğinin pankartı ve uzun bayrak flamaları yarış yerini belirtiyor. Yere de beyaz – kırmızı şerit bantlar çekilmiş.

IMG_0190

İşte yarışın ilk geleni.

20150531_111927

Ve ardından ikinci gelen.

20150531_111935

İlk gelen arazi yapısını bilemiyor ve toprak çakıl karışımının yumuşak zemininde gidemediğinden arkadan gelen kırmızı formalı yetişip geçiyor ve birinciliği kapıyor. Yarışın ve arazinin cilveleri bu olsa gerek.

20150531_111955

Diğer yarışmacılar da ufukta göründü.

20150531_112633

Dijital zoom ile ufuktaki bisikletçiyi anca bu karar çekebildim.

20150531_112650

Devrim de ufukta göründü ama onun etabı bittiğinden acele etmeden geliyor. Yarışmacılar 4 kişilik ekiplerden oluşup her ekipten biri bir etabı koşup diğerine devrederek en son kalan en hızlısı son etapta yarışı bitiriyor. Aynı 4 X 100 metre bayrak yarışı gibi ama bisikletle ve mesafesi uzun.

20150531_112655

Tümseğin tepesinde dört bisikletçi.

20150531_112834

Yarışın ilk etaplarında gidenler en son gelerek  yarış bitiyor.

20150531_112846

Devrim de tepeden aşağı iniyor, ve yarışı bitiriyor.

20150531_112853

Yarış bittikten sonra ikramlar yapıldı. Festivalin anısı olarak topluca resim çekilerek anı defterine kaydediyoruz. Solda Antbisder derneğinin pankartı, sağda Burdur bisiklet derneğinin pankartı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0214

Yarış ve heyecan bitti, şimdi sakinlemenin zamanı. Kahve takımını çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Ocağın yanında fincanlar duruyor.

IMG_0218

Çevremde bekleyenler var kahve içmek için ama şanslı olan 3 kişi içecek. Bakalım şanslılar kim olacak. Kahve pişti, elbette ilk kahve fincanı benim. Diğer üç fincan öylece içecek olanları bekliyor masumca. Gaz ocağı, üzerinde cezve, yerdeki kapağın içinde üç fincan kahve köpüklü. Bağdaş kurup oturmuşum. Sapı kırık fincanı ben alıyorum.

IMG_0220

Şanslı olanlar kahvelerini içtikten sonra takımları toplanıp giyindim. Artık harekete hazırım, Dünyanın en güzel gölünde en güzel kıyısında en güzel renklerin içinde suya girerek arınmışım. Üstüne de nefis bir Türk Kahvesi ile tadına doyum olmaz an. Bu anı silinmez kalemle hafızamın bir yerine yazarak kaydediyorum. Bisikletim KUZ park halinde, ben uzun kollu formamı giymişim, arkamda göl manzarası.

IMG_0222

Beyaz adaları işte böyle bir yarımada da ardımızda bıraktık kendi halinde. Belki de bu kadar kalabalık gelmemiştir şimdiye kadar. Yine kendi ıssızlığına dönüverdi biz ayrıldıktan sonra. Ferdimen elçek ile arkasından bizleri çekiyor.

IMG_0224

Bok böcekleri baharda kendilerine bir hayvan boku bularak yuvarlamaya çalışıyor. İçine yumurtalarını bırakarak geleceğine şimdiden yatırım yapmaktalar. Bok böceklerinin de yaşamı, çoğalması böyle.

20150531_124819

Salda Gölü sulak alan koruma sahasından çıkınca ağaçtan tabelasını gördüm. Aradan bir tahta parçasını söküp almışlar ne yazık ki.

20150531_125912

Dün buradan geçmiştik ama her geçişte başka manzaralar görüyorum. Güzelliği seyretmek için bir süre durup doyasıya seyrediyorum. Kim bilir bir daha buralara ne zaman geleceğim. Gölün solda kalan yeri çekiyorum.

20150531_131425

Şimdi de sağ tarafı çekiyorum.

20150531_131428

Salda gölü kıyısındaki asfalt yola çıktıktan sonra grubun tamamını beklerken öne geçip bir video çektim. Video aşağıda, izleyebilirsiniz.

Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kimbilir hangi gönüldür durağın

Her gören göğsüme taksam seni der
Kimi ateş gibi yaktın beni der
Kimi billur bakışından söz eder
Kimbilir hangi gönüldür durağın

Melek Hiç

Ortada açmış kırmızı gül, etrafında henüz açmamış goncalarla çevrelenmiş. 28 tane gonca var.

20150531_131804

Kamp alanına yakın Sultan Pınarı denen yere geldik. Acaba nasıl bir yer dile merakla pınarı incelemeye başladım. Burada bir restoran var aynı isimde ama benim merakım pınar. Dağdan çıkan pınar göle kavuşmadan kanallarla ilginç demir aletleri arasından şırıl şırıl Aşkla akıp duruyor sevdiceği göle kavuşmak için. Önünde hiç bir şey engel olamıyor. İnsanlar yolunu değiştirse de akıp gitmekte usulca. Suyun aktığı kanal U demirden yapılmış. Kanalın üzerinde de yuvarlak şekilli kalın demir döküm parçalarla süslenmiş. Demir zamanla paslanmaya başlamış ve bir zaman sonra dağılıp toprağa karışacak. Su tekrar yolunu bulur sen ne yaparsan yap.

20150531_131929

Su o kadar gür akıyor ki çeşme olmaktan çıkmış. 100’lük plastik borudan gürül gürül akıyor. Su buz gibi, temiz içilebilir. Ben de sularımı tazeliyorum şişelerimi. Öğleden sonra yola devam edeceğiz, şimdiden doldurmalı. Sultansuyu çeşmesinin mermerine oturmuş olan Devrim’i çekiyorum.

20150531_132056

Restoran’ın terasında birer çay içerek göl manzarasını doyasıya seyrettik. Buradan kamp alanı görünüyor.

20150531_132921

Sultan Pınarından ayrılarak kamp alanına geldik. Öğle yemeğinden sonra herkes çadırlarını toplamaya başladı bile. Artık festival bitti, evlere dönme zamanı. Hal böyle olunca Ferdi ve ben yolumuza devam edeceğiz haliyle. Bir çırpıda eşyaları, çadırı toplayıp bisiklete yükledikten sonra arkadaşlarla vedalaştık. Bizleri misafir eden işletmeci Ahmet’e de çok çok teşekkür ederek vedalaştım. Devrim’e Antalya da buluşuruz nasıl olsa görüşme dileği ile vedalaşmadık. Yeni aldığım çadırı da istemese de ona hediye ettim. İlk önce almak istemedi ama bahanem hazırdı. Başka birisinin kullandığı çadırda yatamam diyerek ikna ettim.  Artık Salda Gölü tatili bitti, hayatımda yaşadığım en güzel tatillerinden birisi oldu. Ferdi ile birlikte yola çıktık Salda Gölü Belediye kamp alanından. Yola çıkınca havam değişti, özgürlüğe pedal basmaya başladım birden bire. Yeşilova’ya varmamız kısa sürede oldu.  Tabela ile Ferdimen beni çekiyor arkamdan. Tabelada; Yeşilova, Nüfus: 5700 yazıyor.

IMG_0231

2 Gündür hazır yemek yedik festival dolayısıyla. Yeşilova da durup yolda yiyeceğimiz zerzevatı ve ekmeğimizi alarak tedarikleri tamamladık. Yolda nereye kamp atacağımız belli değil. Buralardan henüz geçmediğimizden yolu keşfedeceğiz bir anlamda. Yol çatağındayız, tabelalar yolumuzu gösteriyor. Soldaki yol Burdur’a gidiyor. Biz sağdaki yol olan Karamanlı, Antalya yoluna sapacağız.

IMG_0233

Tedariklerimizi aldık, tekrar yola çıkıp Yeşilova’ya veda ederek bilinmeze pedal dönmeye başladı. Tabela Yeşilova dan çıktığımızı belirtiyor.

20150531_162652

Yolda en sevdiğim tabelalardan birisi Ceylan çıkabilir tabelası. Üsteki dönemeç tabelası her zaman karşıma çıkıyor zaten. Ama Ceylan çıkabilir tabelasını görünce içimdeki umut tekrar canlandı. Beldi de Ceylan görebilirim belli mi olur. Umudumu yitirmiyorum hiç bir zaman.

20150531_163049

Ferdimen önümde gidiyor, resmini çekiyorum. Bazen o geride kalınca benim resmimi çekiyor. Beraber paslaşıyoruz resim çekerek.

20150531_163402

Yeni yetişen buğday tarlaları arasından gitmekteyiz. Her tarafta yeşilin tonlarını görerek.

20150531_165938

Çaltepe köyünden geçiyoruz ama köy yoldan biraz içeride olduğundan uğramadık. Bu gün yol alabildiğimiz kadar gideceğiz. Korkuteli’nden Az ilerde ara yoldan Antalya’ya kestirme yoldan gitmeyi düşündük. Ara yola saptıktan sonra rampa başlıyor, yani Toros dağlarına çıkacağız uzun bir yol. Bu yolda çeşme denk gelirse kamp atarız yanı başında. Öyle karar verdik.

IMG_0237

Solumuzda Karamanlı Barajı’nın göletinin başladığı yerdeyiz.

20150531_171304

Karamanlı ilçesine giriş yaptık, burada bir çay molası vermeli.

20150531_173106

Kısa bir çay molasından sonra Tefenni yönüne doğru yola çıktık. Kavşağın göbeğinde dev küpleri yerleştirmiş belediye.

20150531_173623

Afyon’a fazla uzak değiliz gibi. Buralarda mermer ocakları çoğalmaya başladı. Dağı yok edecekler neredeyse. Tepesini kese kese kocaman bir geçit oluşmuş durumda. Görünümleri çirkin bir durumda.

20150531_174240

Tefenni ilçesine geldik sonunda. İlçenin giriş tabelasında durup bir resim çekiyorum. Bu gün gördüğümüz 3. ilçe oluyor. Tabelada; Tefenni, Nüfus: 14000 yazıyor

20150531_180552

İlçenin girişinde at üstünde elinde mavzeriyle Efe karşılıyor bizleri meydanda.

20150531_181418

Kasabanın ara sokaklarından birinde bir kahve bulduk. Kahve sarmaşık çardaklı yeşil örtü ile kaplı. Hemen duble çayları ısmarladık kahveciye.

IMG_0260

Günün ilk başları tempolu geçti biraz, sonrasında yola çıktık. Biraz yorgunluk başladı, çay ve atıştırmalık iyi geldi. Çayları içerken bir yağmur indirdi seyretmeye değer. Bisikletleri çardağın altına aldık kıytırık ile birlikte. Bu arada kahvedekilerle bisiklet üzerine sohbet başladı. Her zaman sorulan soruları merakla sordular. Biz de cevaplarını sabırla verdik. Şimdiye kadar bisikletli seyyahlar görmemişler besbelli. Yağmur dinmek bilmiyor, akşam da yaklaşmak üzere. Yağmurdan dolayı yola da çıkamadık kahveden. Sohbet sırasında burada nerede kalabiliriz deyince kasabanın kapalı pazar yerinde kalabilirsiniz diye cevap verdi birisi. Artık bu saatte yola çıkmanın anlamı kalmadı, hem kalacak yer de bulduk üstü kapalı. Yağmur dininceye kadar kahvede oturduk. Yağmur diner dinmez kalkarak içtiğimi çay paralarını ödemeye çalışınca kahveci sizin çay paraları ödendi, gidin sağlıcakla deyip para almadı. Kahveciye ve oradakilere teşekkür edip ayrıldık. Yurdumda hala yolcu gözetenlerin olduğuna sevindim. Bisikletlerimiz çardak altında, ben çay içerken yağan yağmura bakıyorum.

IMG_0261

Kapalı pazar yerini sora sora bulduk. Bu gün pazar kurulmadığından boştu ama arabalar park etmiş. Etrafı açık, olsun üstü kapalı bize yeter bile. Gece her an yağmur yağabilir. Şöyle tam oryaya çadır kurabiliriz diye karar aldık. En uygun yer ortası. Kapalı pazar yeri geni ve boş. Bisikletlerimiz ortada duruyor.

IMG_0262

Ferdimen etrafta yaptığı küçük bir araştırmanın ardından daha kuytu olan balıkçı dükkanlarında kamp atalım deyince oraya gidip baktım. Dükkanlar boş ve kuruydu. Anlaşılan bu dükkanlar balıkçıların kullandığı yerdi. Ama uzun süredir balık satışı olmadığından balık kokusu yoktu. Bisikletleri dükkanın dibine koyup çadırları kurduk. Eşyaları da çıkarıp yerleştikten sonra ara sıra çalışan benzinli ocağı Ferdimen yaktı. Akşam yemeğini yapmaya başladık. Karnımız da iyice acıktı hani. Çadırları ve kızıl alevli yanan benzin ocağını çekiyorum. Ferdimen ocağın başında.

20150531_201539

Yemeğimizi afiyetle yedikten sonra keyif kahvelerini de içtik. Yanımda çaydanlık olunca çay demlenmez mi demlenir. Sıcak çay ile akşam serinliğini bir nebze olsun azalttık. Bu arada yarın gideceğimiz yolu da kararlaştırdık harita üzerinde. Hava karardıktan sonra gelip geçenler bizi fark etmedi bile. Sadece yaygaracı bir kaç köpek dışında bizi rahatsız eden olmadı. Gecenin bir vaktinde uyku ağır basmaya başlayınca kaçırmadan çadırlara girip yattık.

Bu gün yaptığım toplam yol 50 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 12. Gün. Salda Gölü Festivali 1. Gün

30 Mayıs 2015 Cumartesi

12. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

Salda Gölü etrafı

 

Gece; ne kadar karanlık ve sessizsin..

Öyle kaplıyorsun ki evleri, denizleri.

Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki;

Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Özdemir Asaf

 

 

Öne çıkan görsel, Salda gölü kumsalı, turkuaz rengi ve beyaz çakıl taşları harika görünüyor.

20150530_154617

Baharın coşkulu yağmuru tüm gece sürse de artık iyice çadır hayatına adapte oldum. Yağmurun sesi ninni gibi geliyor ve bir iki tuvalet dışında uykumu bölmüyorum fazla. Sabahın seherinde uyanmak alışkanlık hale geldiğinden erkenden kalkıp hazırlığımı yapıyorum. Artık tatil dönemi bitti ve kalabalıkta tuvalet sıkıntısı her zaman olduğu gibi bu gün başladı. Kahvaltının ardından tur başlayacak. Bu gün Salda gölünün etrafını şöyle bir dolanacağız. Katılımcılar başlangıç yerine toplanıp hareket zamanını beklemeye başladı. Elbette herkes aynı zamanda hazırlanamıyor ve yola çıkarmak için sürekli anonslar yapılarak davet ediliyor. Biz de hazır gecikmiş olanları bekliyoruz sohbet ederek birbirimizle. Ferdi’nin ve benim bisikletim park etmiş, arkada diğer bisikletçiler. Ferdi’nin bisikletinin arkasında, çubuğun ucunda Türk bayrağı var.

IMG_0015

Sonunda beklenen an geldi. Grup hareket ederek festival başlamış oldu. İlk başta toprak yoldan gitmemiz gerek. Grubun ardından ben de yola çıkarak onları takip etmeye başladım. Hava bisiklet sürmek için uygun, ne soğuk ne de sıcak. Pek terlemeyeceğiz anlaşılan. Boş arazı, gölün bir kısmı ve dağ.

20150530_095130

Göl kıyısında toprak yola girdik. Benim acelem yok, etrafı ve önde gidenleri gözlemleyerek hareket ediyorum. Göl kıyısına doğru giden yolda bisikletçiler.

20150530_095135

Ve toprak Aşkla ezilmeye başlandı. İki tekerleğin ıslak toprakla ilk buluşmasıydı. Toprak yolda kaybolmazsın pek. Tekerlek izlerini takip etmek yeterli. Yerdeki tekerlek izlerini çekiyorum.

20150530_095419

Ben de izleri takip ediyorum, yol yağmurdan dolayı yumuşak zemin. Bu izi bırakanlardan biri önümde gidiyor, Devrim ile beraber bisiklet sürüyoruz.

20150530_100327

Gölü besleyen derelerden birine denk geldik. Karşıya geçmek için köprü olmadığından taşların üzerinde sekerek bisikletleri tek tek karşıya taşımaya başlamışlar. Sırayla geçildiğinden bir süre beklemek durumunda kaldık. Artık dereyi gördüğümüze göre paçaları sıvamak gerek.

20150530_100924

Toprak yol bir süre daha devam ediyor, belki tüm yol böyle topraklı, ıslak ve güzel olur. Kim bilir!

20150530_101347

Aslında bisiklet sürdüğümüz toprak yol önceleri yokmuş. Gölün suyu azalmaya başlayıp kıyı genişleyince düz arazide rahatça bisiklet sürebileceğimiz alanlar ortaya çıkmış. Ne yazık ki su erozyonu bu gölde de var. Göl zaman geçtikçe su kaybından dolayı çekilmekte. Su erozyonunu önlemek için gerekli çalışmalara bir an önce başlanmalı. Yoksa çorak bir güzellik kalacak geriye. Devrim’i göl manzaralı bisiklet sürerken çekiyorum.

20150530_102000

Ferdimeni de çekiyorum aynı yerde.

20150530_102015

Beni çekecek kimse olmayınca ben de KUZ’u çekiyorum. Ne de olsa KUZ hak ediyor.

20150530_102348

Neyse ki beni çekecek bir arkadaşım var,  Ferdimen beni çekmeden edemiyor. Elbette onun makinası daha geniş ve detaylı çekiyor benim cep telefon kamerasından.

IMG_0023

Mersin den Zehra’yı çekiyorum.

20150530_102503

Çayır çimende bisiklet sürmek gibisi yok. Toprak yoldaki gibi tekerlek izi ve sesi yok buralarda. Gelen bisikletler sessizce gelip geçiyor yanımdan. Gölün kıyıları suyun çekilmesiyle kimi yerler bataklık durumuna gelmiş. Yaşam suda olduğu gibi karada da devam ediyor tüm formlarıyla beraber.

20150530_102455

Toprak yol bitti, hatta son kısımları yeşil çimenli harika bir yoldu. Ne de güzel gidiyorduk, ne olurdu toprak yol devam etseydi. Asfalt yola çıktığımız yerde Belediye ve Kaymakam’ın resmi araçları, polis ve jandarma ile Ambulans bizi karşıladı. Grup arkada kalanları bekliyordu.

20150530_102714

Ben de bu beklemeden fırsat bulup kıyıdan bir kaç poz çekeyim dedim. Güneş yüzünü göstermeyecek anlaşılan bu gün. Ama yine de mat renklerin büyüsü bir başka görünüyor. Mat renkler insana sade bir dinginlik, bir huzur ortamı, doğayla uyumu sağlıyor. Her ne kadar kalın bulutlar üzerimizden hızla geçse de yağmur bırakmaya niyetleri yok anlaşılan. Güneşin ışınları buluttan pek zayıf geçse de gölde az da olsa turkuaz rengi görebiliyorum. Bunu görmek bile bana yetiyor ve mutlu oluyorum. Daha ne olsun ki! Bir sağ tarafı çekiyorum sahili.

20150530_102924

Bir de sol tarafı.

20150530_102928

Ben resim çekerken grup hareket etti. Hiç te acelem yok, nasıl olsa yetişirim, gölün kıyısında sadece bir yol var.

20150530_102939

Ben de yola çıkıp grubun arkasından bisiklet sürmeye başladım. Solda küçük bir kayalık var göl tarafında. Üzerinden güzel resimler alabilirim diye düşünüyorum.

20150530_103140

Kayanın yanına gelince bisikletimi park edip kayanın üzerine çıktım. Ferdimen de beni yakalıyor resim çekmeye hazırlanırken.

IMG_0036

Grup epey ileride ve aralar iyice açılmış durumda. Yol, sahil ve göl manzarasını çekiyorum kaya üzerinden.

20150530_104232

Geriden gelenler var hala, bunlardan birileri de İzmir den Mustafa, Şeref, Gökşen ve Ahmet beni görünce Rimbaba Urimbaba, Rimbaba Urimbaba şarkısını tempolu biçimde söyleyerek geçiyorlar.

20150530_104244

Dağlar, bulutlar ve turkuaz renkli salda gölü.

20150530_104253

Selam verenler eksik olmuyor.

20150530_104305

Kayadan inip yola devam ediyorum. Fazla sürmeden grubu yakaladım. Grup mola vermiş beklerken göl kıyısının ilginç yerlerini keşfetmeye devam ediyorum. Bazı yerleri kil çamuru, kaygan ve yağlı. Ayakkabının altına iyi yapışıyor ve çıkmak bilmiyor. Ne de olsa şifalı çamur, bulaştı mı yakayı bırakmıyor şifa vermeden. Yağmur sularının akıp gittiği yerde çamurlu kalın tabakayı aşındırıp derinleştirmiş. Bunu yaparken de sanki kanyon gibi şekilli oluşmuş.

20150530_105345

Kanyonda gezerken birden bire karşıma bir dev çıkıyor. Eyvah ne yapacağım, dev keçi sakallı, kedi bıyıklı. Sırıtarak kollarını iki yana doğru açarak bana doğru geldi. Uzun saçlarına başlık geçirmiş ilginç kıyafetiyle sol ayağını kaldırıp sanki beni ezecekmiş gibi durdu. Acaba niyeti ne? Kocaman ağzından görünen iri dişleri ile tadımıza mı bakacak? Neyse ki kötü bir niyeti yokmuş, gülümsüyor. Resim çektiğimi görünce bana poz vermek için karşıma geçen bizim Ferdimen miş. Bir anda karşıma çıkınca ne oluyor dedim kendi kendime. Burayı devler mi bastı.

20150530_105409_HDR

Ferdimen neden burada resim çektiğimi anlamış olacak ki o da fotoğraf makinası ile benim resmimi çekiyor. Birden ben de kendimi dev gibi hissettim. Sanki küçük adamlar ülkesine gelmiş Guliver gibiyim.

IMG_0041

Bizim Mustafa’nın bisikleti yana devrilince ön fren kolu kırılmış. Kol için bir çözüm üretmeye çalışıyoruz ama pek yardımcı olunacak gibi değil.

IMG_0047

Kaymakam biraz geç gelecek gibi o yüzden beklemekteyiz. Festival anısı için topluca resim çekildik. Ben de fırsatı değerlendiriyorum, çekeni çekerek çekilenlerle birlikte. Antbisder ve Burdur bisikletçilerinin pankartı açılmış.

20150530_105433

Bekleme uzadıkça ben de çevreyi şöyle bir keşfe çıktım. Yol göl kıyısında, yolun yukarısı orman başlangıcı. Daha çok çam ağaçları var. Arada estetik görünümü ile Köknar ağacı az da olsalar ormana ayrı bir görünüm kazandırmış. Kim bilir kış aylarında yağan karda nasıl bir güzellik oluşur. Köknar ağaçları yılbaşı ağacı olarak ta bilinir. Diğer çam türlerinden ayrı bir görünüme sahip. Alt etek kısmı geniş, yukarıya doğru dallar yana doğru yere paralel ve kısalarak uçtaki filizde tek dala dönüşüyor. Ağaç bir üçgene bürünüyor. Diğer çamlar gelişi güzel, dallar yukarıya doğru. Köknar ağacının büyüleyici güzelliği beni cezbediyor. Uzunca bir süre seyrediyorum bu güzelliği. Ormanın sessizliği ile birlikte. Hava da mis gibi, taze oksijen de ciğerlerimi adeta tazeliyor her nefes alışımın da.

20150530_115105

Bir süre ormanda gezinerek zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Aşağıya indiğimde Kaymakam gelip gitmiş bile. Grup ta hareket etmiş, sadece bir kaç kişi kalmış. Ben de bisiklete binip peşlerinden gidiyorum. İşte suyu bol akan bir çeşme. Hemen durup sularımı tazeliyorum. Elbette biraz da su içerek susuzluğumu giderdim. Çeşme taş ile örülmüş, iki boru önde, bir boru yanda olmak üzere üç borudan şarıl şarıl su akmakta.

20150530_120554

Yol kıyısında normal kaya renklerinden ayrı kahverengimsi bir renkte kaya parçaları dikkatimi çekti. Acaba kayaların farklı bir renkte olması içinde maden mi barındırması mıdır?

20150530_120815

Daha da ilginci çam ağaçlarının altındaki kayalar simsiyah. Sanki ağacın gölgesi öylece kalıcı olarak duruyor. İlk bakışta bu algı oluştu bende. Ama hava bulutlu ve güneş görünmüyor. Güneş olmayınca gölge de olmaz. Elbette gölge değil, acaba neden siyah renge dönüşmüş kayalar. Belki de çam ağacının reçinesi akıp kahverengi kayaların üzerinde tabaka oluşturup güneş ışınlarının yakmasıyla oluşmuştur. Benimki varsayım, belki de başka nedenden bu renge dönüşmüştür. İlginç olan beni her zaman cezbetmiştir. Bisikletle gezerken ilginç şeyleri görüp bakmak bana yaşadığımı ve özgürlüğümü anımsatır her zaman.

20150530_120839

Dağlar, tepeler, kırlar. Tepelerde seyrek ağaçlar. Kırlar daha yeni bahar ayına girip sarı çiçeklerini açmış. Hal böyle olunca durup keyfini çıkarmadan geçip gitmek olmaz. Sanki şiir gibi. Dağlar, tepeler, kırlar ve sarı, sapsarı çiçekler…

20150530_121001_HDR

İşte bu güzelliklerin içinde bisiklet sürerken birden karşıma insanların şehirlerde yaptıkları çirkin betonların kalıntıları karşıma çıktı. Şehirleri yeterince çirkin betonlara dönüştürdükleri yetmez gibi beton mikserleri artan betonları yol kıyısına döküp durmuşlar. Beton döküntülerine bakıp anladığım kadarıyla uzun süredir buraya beton dökülmekte. Üzerinde bu çirkin betonu örtmeye çalışan bitkilerden anlaşılıyor. Doğa bir şekilde bu pisliği yok etmeye çalışıyor ama nereye kadar. Mikserler burayı bellemiş sürekli beton dökmekteler. Elbette bu durumu görüp engelleyen yok. Engelleme ve ceza olmayınca bu güzelim Salda gölü giderek yok olacak gibi, yazık ki ne yazık.

20150530_121613

Böyle dur kalk, etrafı gör, resim çek, incele derken grup görünmüyor bile. Benim gibi meraklı olan yol arkadaşım Ferdimen ile beraber baş başa gidiyorum. Zaten kalabalığa gerek yok, böyle hayatımdan memnunum. Uzun ince bir yolda Ferdimen gidiyor.

20150530_122003

Neyse ki bizimle bir kaç kişi daha var gerilerde kalmış. Ferdimen beni ve arkamdaki kişiyi çekiyor.

IMG_0056

İşte bahar ayında coşmuş bir İğde ağacı, çiçeklerini açmış, mis gibi kokusunu etrafa yayıyor.

20150530_122235_HDR

Salda gölü kıyısındaki köylerden biri olan Doğanbaba köyüne giriş yapıyoruz. Bu köyde mola verilecek herhalde. Nüfus 500 olarak kestirip atılmış sanki. Düz hesap, nedense rakım önemli değil. Yazılmamış tabelaya.

20150530_122727

Köyün girişinde eski yapılardan kerpiç ev karşıma çıkıyor. Yapı olarak sağlam duruyor ama terkedilmiş kimse yaşamıyor içinde. Geçmiş yaşamlara özlemden midir nedir böyle evleri görünce bir başka güzel görünüyor gözüme. Taştan yapılmış temeli yüksek su basmanı, üstünde kerpiçten kalın duvarı kış şartlarına uygun. Çatısı ahşap piramit yapıda kiremit kaplı. Eve çıkış tahta merdivenle sağlanmış. Merdiven geniş balkona çıkıyor. Ahşap, taş, kerpiç gözüme daha sağlıklı görünmekte. Uzun yıllar beton evlerde oturmaktan yılmış olarak böyle evlerin özlemi bir başka. Durup ta izlemesi bile bana yetti.

20150530_123501_HDR

Köyün içinde terkedilmiş daha büyük bir ev dikkatimi çekti. Altı depo gibi yapılmış, ambar da olabilir. Üstünde iki ayrı ev tek çatılı. İlginç bir ev!

20150530_123635_HDR

Köyün meydanı geniş bir alan ve kilitli beton taş ile kaplanarak çamurdan kurtulmuşlar. Grup bisikletleri park etmiş köyün kahvelerinde dinleniyorlar çay içerek. Ben de bisikletimi park edip köyü resmediyorum gözümün gördüğünce.

20150530_123650_HDR

Hiç zaman geçirmeden terkedilmiş evi yakından görmeye gidiyorum. Evin üst katına tahta merdivenle çıkıyorum. Merdiven ustaca sağlam ağaçlardan terazide yapılmış. Uzun yıllar geçmesine rağmen hala sağlam görünüyor. Merdivenin yukarısı tahta kapakla kapatılmış.

20150530_124854

Tahta kapağı açıp yukarıya çıkarak evi yakından resim çekmeye başladım. Ev şahane yapılmış, terkedilmiş olmasına rağmen hala oturulabilir. Duvarlar kerpiç, evin giriş kapısı, yerler tahta döşeli.

20150530_124916

Evin balkonundan köyün meydanı. Meydanda dut ağaçları, henüz taze yapraklarını açmış. Dutlar daha olgunlaşmamış ama eli kulağında. Bir iki hafta sonra dut yenebilir. Rakım 1000 metrenin üzerinde olunca haliyle biraz daha geç olgunlaşıyor meyveler.

20150530_125024_HDR

Telefonu birine verip resmimizi çektiriyorum evin balkonunda. Resmi çeken de ekranda görüntüyü göremediğinden sol tarafta parmağının bir kısmını da çekiyor farkında olmadan. Devrim ile balkonda çekiliyoruz bir poz.

20150530_125236_Burst04

Odanın içinde ocak var, bir zamanlar kullanılmış ama sobalar çıkınca bacaya bir delik açılarak soba ile ısınılmış. Borular hala duruyor ocağın içinde.

20150530_124953

Pencerede hala perde duruyor. Ortasında dama masası ve içi boşaltılmış tahta sandık. Bir de tahta 1 metre. Evin sahibi dama sever terzi olabilir.

20150530_124930

Başka bir odanın duvarları çamur sıvalı sağlam duruyor. Duvarın birinde süs olarak yapılmış boncuk ve kırmızı ve mavi kurdele ile süslenip örülmüş ortasında ay yıldız bir kuşak. Öylece çiviye asılmış. Kim bilir neler yaşanmıştır bu süs eşyasının önünde, bilinmez hikayeler boncukların içine sinmiştir.

Evin yaşlı nenesi yüzü kırış kırış olmuş, neler görmüş neler geçmiş başından. Yazmaya kalksan sayfalar sığmaz yaşadıkları. Sadece birini anlayayım size;

Soğuk bir kış akşamında, dışarda kar metreyi geçmiş, kurttan başka hayvan dolaşmaz bir saatte, nene torunlarını karşısına almış öğüt veriyor. Ocakta yanan meşe odununun alevi kırışmış yüzündeki çizgileri daha da derinleştirmiş. Ama sesi tatlı, dinlenesi, kulak verilesi bir tonda öğüdünü veriyor torunlarına. Hem de altın bir öğüt, paha biçilmez…

Gomşuluk insanın akan damarıdır. O damarda gan durdumudu tıkanır galırsın. Tat olursun Allah etmesin.

Ben gomşumun her huyunu beyenmen, o da benimkini beyenmez Allah va.

Emme hasta olusun dibindedir, Düğünün olu kapındadır, ölün olur, sarar başına gara cemberi yasındadır.

Datlı bişe bişirsin koka hak geçe deye getiri. Ağır işin olu ucundan duta.

Acele yetişcendir, gapını gapa, çocunu doyuru baka malına maşadını böğürtmez.

Gocanlan gavga et, gelir sakinle ökene ket vuru. Akıl veri vurup çıkıp gitmezsin. Iki gün sona gide öteki gomşularla lafını ede emme osun. Annecen gız gadın abam gomcu candır cancağzındır, yardır yarendir, anadan doğmayan gardeşdir.

Bişmişine daşmışına – gelmişine geçmişine – hırlına hırsızına-ölüne dirine- varına yoğuna, yazına gışına, yazgına gaderine ortaktır.

Gıymat bilcen dorunlarım, akıbeti hayır olsun gonşulamın……

esmaeseraçıkgöz

Duvarda asılı, boncuklu süs eşyası. Baklava dilimi gibi örülmüş, altta mavi – kırmızı bezden süsler takılmış.

20150530_125412

Arkası puslu aynada kendimizi gördük yansıttığı kadarı ile. Bilinmez kimler geçmiştir aynanın karşısına.

Evin hanımı şöyle bir bakmıştır saçım düzgün mü.

Genç delikanlı ergenlik sivilcelerini yok etmeye çalışır aynanın karşısında. Yeni çıkan sakalları bu sırada fark eder. İlk başlarda yadırgar bu değişikliği, sesi de kalınlaşır bu aralar. Ama delikanlı olma yolunda abilerine yetişecektir.

Genç kız her gün aynanın karşısında saçını tararken hayallere dalar. Beyaz atlı prens ne gün çalacak kapısını saçını tararken.

Baba kırlaşmış sakalını jilet taktığı tıraş makinesi ile sinek kaydı kıvamına getirir. Sonrasında uzamış kır bıyıklarının uçlarını makas ile düzeltir aynanın karşısında. Köyde berber yoktur. Zaten kasabaya ayda yılda bir ihtiyacı olunca gider. O zaman berber koltuğuna oturup saçını kestirir. Ardından köselede yeni bilenmiş ustura ile sakal tıraşı olur. En çok sevdiği usturanın sakalını keserken çıkardığı tını. Bu tını usturanın kalitesini belirler.

Taze gelin aynada saçını her gün tarar, ardından çeyizinde getirdiği allık, far, rimel ve ruj ile makyajını yapar. Her zaman kocasına ve evdekilere güzel görünmek ister.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
          Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım Hikmet RAN

Aynaya yansıyan görüntümüz, Devrim ve ben. Benim yüzümde cep telefonu. Cep telefonumla resmi çekiyorum.

20150530_125621

Buranın kıymalı tostu meşhur olduğundan tost yemeğe gidiyoruz. Tostçuya birer tost ısmarlayıp sıramızı beklemeye başladık. Tostçunun başı kalabalık, tost makinası da bir tane olunca. Tost yarım ekmek büyüklüğünde bir ekmek, ilk önce tereyağı sürülüyor. Ardından domates salçası bir miktar. Ekmeğin bir tarafına daha önce kavrulmuş kıyma konduktan sonra üstüne rendelenmiş kaşar peyniri. İşte kaşar peyniri tosta gerçek tadını veriyor. Son olarak üstüne maydanoz serpiştirilerek ekmek kapatıldıktan sonra sıcak makinada bir süre preslendikten sonra afiyetle yeniyor.

20150530_130529

Tostu tabi ki tek başıma yemiyorum. Ortadan ikiye bölerek Devrim ile birlikte yiyoruz. Tostları tadına bakalım diye yedikten sonra köyün meydanına giderken yıkık bir ev dikkatimi çekti. Evin çatısı çökmüş, çatı çökünce de evi onarmak yerine başka bir eve geçerek öylece kaderine terk edilmiş. Böyle yıkıntı evler köyü kötü gösteriyor. Ya onar ya da yık yerine yenisini yap.

20150530_131250

Bakın neler yapıyor yaramaz çocuklar, taze papaz eriğini bulmuşlar bir kaç tane çalarlarken yakalıyorum.

20150530_131708

Köyün meydanına geldim, meydanda bir çok kahve var. Zaten köylerde kahveden başka bir mekan yok Tostçu haricinde. Çay içmek için kahvenin birine giderken Antik sütün başı ve altında dikdörtgen prizma mermer taş var. Taşta süslemeler yapılmış kabartma olarak. Dikdörtgen taş sanki Romalıların kilometre taşına benziyor. Buralarda bir yerlerde antik bir kent olma olasılığı yüksek. Ama bildiğim kadarı ile yakın çevrede antik bir kent görünmüyor. Bu antik taşların nereden geldiği belli değil. Belki de hazine arayanların antik kentlerin birinden alıp buraya getirilmiş olabilir. Büyük bir olasılıkla bu taşı buraya getiren taşa kendi ismini ve getirdiği yılı yazmış. “Etem Zengin 1947” Altta da Ay Yıldız ve Usta Ali Kanat – Lütfü Sıy yazısı daha eski kazıldığı anlaşılıyor. Kendini usta diye yazanlar hazır yontulmuş, işlemeli binlerce yıl önceden kalma taşa doğru dürüst isimlerini bile yazamamışlar. Tarihi yapıları böylece yok etmişler bilmeden cahilce.

20150530_132032

Köyün az yukarısında seyir tepesi var. Gölü olduğu gibi görüyor, manzara süper. Hava kapalı ve bulutlu olmasına rağmen göl ayrı bir güzelliğini gösteriyor bana. Doyasıya seyrediyorum hafif rüzgarın esintisiyle. Sol tarafı çekiyorum, kalın bulutlar, göl ve dağlar.

20150530_133342

Sağ tarafı da çekiyorum. Salda gölünün üç tarafı dağlarla çevrili. Yeşilova kasabası tarafı düz arazi.

20150530_133345

Seyir tepesi köyden biraz yüksekte. Böylece köyü de resmediyorum.

20150530_133353

Benim gibi fotoğraf meraklısı olan Devrim de yanımda. Birlikte poz veriyoruz iki doğa aşığı olarak. İkimiz yan yana, birer elimizi havaya kaldırmışız.

20150530_133915

Köydeki molamız biraz uzun sürdü ama benim için çok iyi oldu. Bir çok resim çektim, köylülerle sohbet ettim. Bir zamanlar yaşanmışları sanki tekrar yaşadım terkedilmiş evlerde. Mola bitimi ile grubun arkasından gitmeye başladık. Yönlendirmeciler bizi öğle yemeğini yiyeceğimiz piknik alanına girmemizi sağladı. Öğle yemeğini ayak üstü çam ağaçlarının altında yedikten sonra gölün kıyısına kahve içmeye indik. Kıyıya ulaşmak o kadar kolay değil. Hem kum hem de bazı yerlerde sulak ve batıyorsun. Sadece ben bisikletle kıyıya kadar geldim, kahve takımı bende ne de olsa. Ferdimen beni çekiyor arazide bisiklet sürerken.

IMG_0097

Hiç zaman geçirmeden kahve takımını çıkarıp kahveyi yapmaya başladım. Devrim de yardım etmek istiyor ama yardım edilecek bir durum olmadığı için sadece merakla kahveyi yapmamı seyretmekle yetiniyor.

IMG_0099

Her zaman olduğu gibi şanslı olan 3 kişi kahvemi içebiliyor yanımda. Şanslı olanlar da mutlu bir şekilde kahvelerini yudumluyor. Şimdiye kadar tarih boyunca ilk defa burada kahve pişirilip içiliyor sanki. Ben de burada ilk kahve kokusunun etrafa yayıldığını biliyorum. Yaşamımda ilkleri yaşamayı ve yaşatmayı paylaşmayı seviyorum.

IMG_0101

Ferdimen de bu arada boş durmayıp kendine göre resimler çekiyor çaktırmadan. Ne de olsa o bir sanatçı ve çevresindeki çekilebilecek yerleri görmesini çok iyi görebilme yeteneğine sahip. Zaten önemli olan basit şeyleri olduğu kadarı ile değişik açılardan çerçeveye sığdırabilmek. Ferdimen de bunu en iyi şekilde yapabiliyor. Bisikletimin gidonundaki takılı tabelayı çekiyor. Üzerinde Urim Babacan yazıyor. Altında Salda gölü manzarası. Gidonda asılı olan kaskımda 660 yazıyor. Aslında kask ters olduğundan 099 yazmakta.

IMG_0103

Ferdimen beni oturmuş ufka bakarken çekiyor derin düşüncelere dalmış halde.

IMG_0105

Bisikletimin ön tekerleği arkasında yerde oturmuş olarak çekiyor Ferdimen.

IMG_0107

Gölün etrafı beyaz çakıl taşları ile kaplanmış. Beyaz taşlar sadece burada var, başka yerde bulamazsın. Beyaz taşlar Salda gölüne bu güzelliği sunuyor.

20150530_142504

Salda gölüne güneş ışınları vurunca daha da güzelleşiyor. Fotonların su içindeki beyaz taşlardan yansıyıp kırılmasıyla turkuaz bir renge bürünerek bizlerin ruhunu okşamakta. Bununla birlikte kıyıdaki çimlerin yeşil tonu ve çam ağaçlarının koyu yeşil tonuyla birleşince harika bir görsel şöleni yaşıyorum. Bu muhteşem manzarayı seyretmeye doyamadım. Sanki zaman durdu, varsın gitsin bisikletçiler umurumda değil. Güzelliği yerinde yaşamalı ruhuma işlemeli. Ve bu güzelliği yaşarken sizleri de düşünerek resmediyorum.

20150530_151852

Grubun ardından ben de hareket ediyorum, sık sık durarak gölün güzelliğini seyredip, resim çekerek gidiyorum. Yol biraz yüksekte, çam ağaçları ve aşağıda gölün kıyısı.

20150530_152321

Gölün suyunun çekildiğini buradan daha iyi anladım. Ağaçların bittiği yere kadar göl varmış, su azalınca ne kadar çekildiği anlaşılıyor. Ama güzelliğinden hiç bir şey kaybetmeden.

20150530_152705

Manzara güzel olunca duruyoruz, güzelliği bize sunan Güneş’e ve turkuaz renkli Salda gölüne saygı duymak gerek.

20150530_152809

Doğasever, artçı olarak keyfimizi çıkara çıkara kameraya poz veriyoruz bir kaç kişi. Üç kişi ellerimiz havada resim çekiliyoruz.

20150530_152910

Aramızda keçi gibi yamaçlara tırmanan var. İnerken dikkatli iniyor. Resim çekmek zahmetli iş ne de olsa. Devrim yamaçta inerken.

20150530_153126

Yolun kıyısında köylünün biri tarlasını satmak için kendine tabela yazmış! Bu tarla Satlık., cep telefonunun rakamları anlaşılır gibi değil.

20150530_153340

Gölün kıyısının her kıvrımı ayrı güzel.

20150530_153516

Yarın buraya geleceğimizden beyaz kumların olduğu yere girmeden geçip gideceğiz. Yay çizmiş sahil, turkuaz rengi ve beyaz kumsalı ile harika bir yer. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150530_154617

Yol harika, bizler harika, hava harika, bulutlar harika, arada bize yüzünü gösteren Güneş harika. Daha ne isteyeyim ki hayattan. Dört kişiyi arkadan çekiyorum bisikletlerin üzerinde.

20150530_154812

Harikalar diyarında bisiklet sürmekteyiz. Beyaz kumsal hizasındayım, göle girinti olarak görünen beyaz kumsal su çekildikten sonra ortaya çıkmış gibi görünüyor. Göründüğü kadarıyla küçük tepeler şeklinde kumsal. Aslında buraya beyaz adalar deniliyormuş. Tepeler ada olarak gölün içinde yer almış. Suların çekilmesiyle adalar da ortadan kalkmış doğal olarak. Yine de bir kaç küçük ada su içinde var.

20150530_155130

Salda gölüne adını veren Salda köyünden geçiyoruz. Salda gölü, şirin, sakin bir köy. Tabelada yazdığına göre nüfusu 1263. Bayağı büyük bir köy olmalı.

20150530_155307

Köyün içinden geçip giden yol kilitli beton taş ile döşenmiş. Sokaklar tertemiz, Evler iki katlı şirin bir köyden sakince geçiyoruz. Gerçi bir tane bina iki kattan fazla yapılmış köy evlerine inat. İnsanların hırsı, doymazlığı hiç bir şeyi dinlemeden sadece kendi çıkarları doğrultusunda her şeyi yapma özgürlüğüne sahip. Yasalar var ama denetleyenler mal sahibi olunca kim dur diyecek acaba merak ediyorum. Köyün caddesinde giden bisikletçiler.

IMG_0126

Her fırsatta durup resim çekiliyoruz. Hele böyle bir manzarada çekilmez mi? Beyaz çiçekli haşhaş tarlası, arada kırmızı gelincikler. Ardındaki tarlada da yine beyaz renkli afyon çiçekleri. Çok güzel renk uyumu sağlamış. Resimde o kadar belli olmuyor ama gözle görünen daha canlı ve daha harika. Doğanın bahar ayında bizlere sunduğu doğal güzellikler bizi mest ediyor adeta. Devrim tarlanın başında iken resmini çekiyorum.

20150530_160532

Biz ne kadar oyalansak ta grup bizleri bekliyor bir yerde. Biz de sonlarda olduğumuz için gelir gelmez hep birlikte hareket ederek yola çıktık. Bu yol Denizli bağlantılı ve trafik biraz artmaya başladı. O yüzden tek sıra yolun sağından gitmeye başladık. Yolun ortasından giden grubu çekiyorum, yol sola doğru yay biçiminde. Sağdaki uyarı tabelasında geyik çıkabilir uyarı levhası var.

20150530_160950

Tek sıra giden bisikletçiler, yol hafif yukarı çıkıp sağa dönüyor.

20150530_162649

Yola çıktıktan sonra hiç durmadan kamp alanına geldik. Gelir gelmez terli çamaşırları yanıma alarak gölde duşumu bir güzel alarak rahatladım. Çamaşırları da yıkadım. Göl biraz dalgalıydı ama idare ettik. Rüzgar akşam serinliğini getirmeye başladı. Fazla oyalanmadan çadıra gidip giyiniyorum. Yemek zamanı gelince hep beraber yedikten sonra henüz hava kararmadan kamp ateşi yanmaya başladı. Ateşin etrafında ilk önce üşüyenler toplanmaya başladı. Yanan odunların sarı alevleri bayağı büyük.

20150530_195920

Ateşi sürekli odunla besliyoruz. Buralarda yakacak odun bol olunca doymak bilmeyen ateş canavarını sürekli besliyoruz.

20150530_202208_HDR

Ateşin başı iyice kalabalıklaştıktan sonra ilk önce Antalya bisiklet derneği başkanı Nafiz Sağdur festival düzenleyicisi olarak bir teşekkür konuşması yaptı. Henüz kendisi ile pek tanışamadım ama iyi bir organizasyon yaptığı belli. Hem de Antalya’dan uzakta ve dünyanın en güzel gölünde. Kendisine ve emeği geçenlere teşekkürler. Konuşurken çekiyorum mikrofon elinde.

20150530_214800

Ateş varsa müzik te var, müzikte oynak oyun havaları da olunca eller havaya kalktı. Eller havaya kalkınca göbek yerinde durur mu? durmaz. Göbekte başlar atmaya ellerin ritmine ayak uydurup. Göbekler iyi atınca paralar havaya uçuştu coşkulu olarak. İşin kısacası vur patlasın, çal oynasın. Keyfimiz yerinde. 200 Euroluk banknotlar havada uçuşuyor. Antalyalılar zengin olmalı. Festivali düzenleyenlerden Çilem ile karşılıklı göbek atarken Ferdimen bizi çekiyor.

IMG_0132

Ateş başında oynamak gibisi yok. Rakım yüksek olunca gece serinliğinde oynamaktan başka çare kalmıyor. Oynarken daha da ısınıyorsun. Karşılıklı göbek atıyoruz sürekli.

IMG_0135

Havanın serinlemesi göbek havası ile ısınmaya dönüştü. Ama pek oynamaya alışkın değil diğerleri. Olsun oynamayan kurtlarını dökemez içinde kalır. Fırsatını bulunca hiç kaçırmam başlarım oynamaya. Ne kadar kurt varsa hepsini dökerim bir tane bile bırakmam. Müzik eşliğinde oynamak, dans etmek bana bir terapi gibi gelir. Yorgun bedenim hareket etmeyen yerlerimi oynarken hareket ettirerek her tarafıma masaj yapıldığını hissederim. Hele göbekler karşılıklı atmaya başlayınca tempo da artar. İşte sağlık ve mutluluğun formülü.

IMG_0133

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar ateşin başında hem oynadık hem de ısındık. Ateş sönmeye yakın üzerim soğumadan çadıra gelerek bu gün yaşadıklarımı beynimin derinliklerine kaydediyorum. İlerde hatırlamak için. En güzel günlerden birini yaşadım ve mutluyum.

Bu gün yaptığım yol 34 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 3. Gün

21 Nisan 2014 Pazartesi

Malkoç – Azmak – Seferihisar – Teos

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

GİTME ZAMANI

Üç kez çalmıyor artık postacı kapıyı

Bir toz duman da varoşlardan yükselen

Son çiçekçi de terk etti bu kenti

Sen durmadan bir hıçkırığa tutunuyorsun

Gözyaşınla suluyorsun içindeki kaktüsü

İçi patlamış bu kentin

Hançerlenmiş bağırsak gibi kokuyor

 

Duyuyorum,  ağır ağır atıyor adımını

Evet gelen o sevgilim, gelen, gitme zamanı

 

Ya deniz kokuyor damlalar, ya dağlar 

Artık yağmur düşmüyor bu kente

Çeviren yok umut sokağında kum saatini

İnanmıyorum mevsimlerin tükendiğine

Hepsi dönüp dönüp  geliyor geri de

Tükenen biziz oysa zamanın kollarında

 

Sarıyor bizi hüzne açılan kucağı

Sarıyor bizi sevgilim, gitme zamanı

 

Ali Rıza Kars

Öne çıkmış olan görsel, Devrim havada zıplamış, iki kolu yanlara açık durumda. Arkada Teos antik kent harabeleri.

5-1

Gece yine yağmur yağdı bir süre. Sabah erkenden uyanıyorum, yağmur yağmış, kumsal ıslak. Çadırdaki ıslak eşyaları çıkarıp kurumaya bırakıyorum hareket edesiye kadar. Çadırlar ve gri renkli deniz sakin görünüyor, çarşaf gibi.

210420146821

Az bilinen antik kentler turunun Kahramanı Olcay OMANKIRAN. Hayallerindeki bisiklet turunu yapmanın heyecanı içinde. Bu turu düşünen, ortaya çıkaran ve bizlerin yardımı ile bu yıl üçüncüsünü yaptığımız Az Bilinen Antik Kentler Turunun yaratıcısı. En büyük emek Olcay’ın, alçakgönüllülüğü ile herkesin sorularına bıkmadan cevap veren sabırlı ve herkesin bisiklete binmesini isteyen. İnsanlar bisiklete binerken de kültürü gelişsin diye Antik kentleri yılmadan anlatan ve bundan büyük mutluluk duyan Kahramanımız, Yoldaşımız, Arkadaşımız Halil Olcay ORMANKIRAN. Olcay’ın başında kırmızı renkli buff var, sakalları uzamış.

1-1

Az Bilinen Antik Kentler Turunun süprizlerle gelişmesini sağlayan mütevazi, bisikletle birlikte paylaşmayı seven Doktor Serhat Ferahi Değimli. Liderlik özelliği ve bu turda bürokratlarla olan iyi diyaloğu sayesinde, ikna kabiliyetini de kullanarak, kamp yerlerimizi ayarlayan, Belediyelerden turumuza destek alarak katkılar sağlamıştır. Grubun öncülüğünü yaparak trafikte güvenli bir şekilde yol almamızı her zaman düşünmüştür. Öncümüz, Liderimiz, Doktorumuz Serhat Ferahi DEĞİMLİ.

1-2

Bu da ben, Artçı, Süpürücü, İlkyardımcı, Elektrikçi, Kahveci, yalnız cezvem 4 kişiliktir. Şanslı olan 3 kişi yanımda kahve içebilir. Başımda mavi renkli buff var.

1-3

Bisikletçi dostumuz Ahmet Yıldırım. Bisiklete olan aşkıyla bisikletçilere özel Cinatı cafe bar mekanını açtı. Her zaman bisikletçilerin uğrak yeri olarak gittiğimiz Cinatın da bizlere her zaman kapısını açarak bisiklete olan sevgisini ortaya mangal gibi yüreği ile koymuştur. Az bilinen antik kentler turu için çalışma toplantılarını Cinatın da severek bize yer göstermiştir. Ahmet biricik sevdiceği Berna ile bize gizli araç desteği ile destek verdi. 5 Gün boyunca Belediyenin verdiği kumanyaları almak için her gün İzmir’e gidip kumanyaları alıp ara öğün olarak bizleri aç bırakmadı. Mangal yürekli, dost kısaca Cinatı Ahmet YILDIRIM. Başında kurukafalar beyaz, diğer yerleri siyah olan buff giymiş. Gözünde Güneş gözlüğü var.

257735_10150213441195886_1403937_o

Hem bisikletçi hem de fotoğrafçı, bir de gazeteci. Sessiz sakin ve elinden gelen her türlü olanakla tura desteğini ortaya koyan Emin MENGÜASLAN. Turda motoru ile destek vererek Öncü ile Artçı arasında sağlıklı haberleşmeyi sağladı. Aynı zamanda sessizce çektiği güzel fotoğraflar da birbirinden değerli. Bir kahveyi hakketti doğrusu. Aslan yürekli, motorize dost Emin MENGÜASLAN.

1-4

Sevimli canavarımız, mesleği haritacılık olan arkadaşımız Enes ŞENSOY Afrika dan henüz gelmesine rağmen dinlenmeden tura motoruyla katılarak önden yol tespit çalışmalarını yapıp işaretleri ile yollarda kaybolmayalım diye doğru yolu bulmamızı sağladı. Gerçi yediği Un Kurabiyeleri çizgilerini yamuk çizmesine neden olsa da o bir kurabiye canavarı olduğunu bize gösterdi. Canavar-ül-velosipet, kurabiye canavarı harika insan.

1-5

Ketring Osman’ın nefis besleyici kahvaltısının ardından toplanıp yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Çadır ve eşyalar kurumuş bu arada. Eşyalarımı bisiklete yükleyip hazır hale geliyorum. Tam çıkacakken bir arkadaşımızın lastiği patlamış. Lastiği yamayıp yola çıkarıyorum Ahmet Mumcu ile. Henüz çadırını toplamamış bir kaç kişi görüyorum. Ne olduğunu sordum, bizimle gelmeyeceğini bildirince diğerlerinin çadırlarını toplamasına yardım ederek onları da yola çıkarıyorum. Bisikletim KUZ park halinde, çantaları bağlıyorum bagaja.

1-6

Ana yola çıkmadan ara yollardan Seferihisar Sığacığa gideceğiz. Bu gün yolumuz az, fazla zorlanmadan aheste gideceğiz. Önümde iki kişi yeşil tarlalar arasında gidiyoruz.

210420146822

Artçı ekibimi gayet sağlam, dünyayı bir kaç kez dolaşmış Ahmet Mumcu ve Doktor civanım Burcu Koçay. Grubun en arkasından süpürerek grubu götürüyoruz emin bir şekilde.

210420146823

Yolun bu bölümü toprak yol. Her zaman asfaltta gidecek değiliz ya, biraz da toprak yol olsun. Zaten tarlaların arasından baharda yeşil elbisesini giymiş doğanın içinde bisiklet sürüyoruz. Tüm ağaçlar yeşillenmiş, tarlalar bereketini sunmaya hazır, rengarenk çiçeklerle kuşların cıvıltıları arasında yolun toprak olmasından daha doğal ne olabilir. Toprakta tekerleğin izi olmadan gitmenin anlamı olmuyor böyle yerde. Önümde giden bisikletçiler.

210420146824

Yolda yavaş yazısını görünce yavaşlıyoruz. Zaten yavaş gidiyoruz ama olsun işaretlere uymak gerek. Az ileride inek çiftliği var ve inekler kendi kafalarına göre otluyorlar. İneklere çarpmamak için yavaş yazısı yazılmış.

210420146825

İneği ağıla sokmaya çalışan nineyi bekliyoruz dar yolda. İnek bizden ürkmesin diye. Neneye selam veriyoruz, gülerek o da selam veriyor bize.

210420146826

Böyle bir tur ilk defa oluyor. Herkes kendi eşyasını kendi taşıyor. Kimse de şikayetçi değil. Zaten turun duyurusunu yaparken belirtmiştik herkes kendi eşyasını taşıyacak diye. Daha önceki turlarda eşyaları taşıyan bir araç mutlaka olurdu. Katılımcılar eşyalarını araca verip boş bisikletlerle tur yapıyorlardı. Bisiklet hafif olunca hızlı gittiklerinden etrafı doğru dürüst görmeden kamp alanına varıyorlardı. Kamp alanında bir karmaşa yaşanıyordu her zaman. Kendi eşyalarını her zaman bulamıyorlardı, beklemek zorunda kalıyorlardı. Ben hiç bir zaman eşyamı araca vermezdim. Kendim taşırım diyerek yüklü bisikletimle dağ taş, dere tepe yol almıştım. Diğerlerine göre biraz daha yavaş gidiyordum ama gün içinde pek fark etmiyordu benim için. Herkes hayret ediyordu bu kadar yükle nasıl tur yapıyorsun diye. Aslında kendileri farkında değillerdi, kendi yüklerini taşıyabilirlerdi ama denememişlerdi. Nasıl olsa araç vardı, ne gerek var taşımaya diye düşünüyorlardı. Bu turda herkes anladı ki kendi eşyasını taşıyabiliyormuş. Öyle fazla zorlana da olmadı yol boyunca. Önde giden bir grup bisikletçi.

2-1

Azmak koyuna varıyoruz, burada kumanyaları alıp deniz kıyısında afiyetle yiyoruz. Kimileri denize giriyor, benim girmeye niyetim yok henüz.

210420146827

Papatyalar güzellere ne de güzel yakışıyor. Önde papatyalar ve iki güzel kız beyaz tişört ve şapka giymiş.

3-1

Beyaz t-şort ve beyaz şapka ile çok ilginç pozlar vererek değişik resimler çekiliyor kumsalda.

3-2

Arka arkaya seri pozlarla değişik bir çalışma yapılıyor.

3-3

Bunlar da soğuk sandviç canavarları, bunlara da dikkat etmek gerek, ıssız yerlerde bir arada olmamalı. Bir sandviçe üç kişi ağzını açmış. Ortadaki Olcay’ın başında kese kağıdı var.

3-4

Kumsalda bir süre dinlendik uzanarak. Daha sonra yeni kurulan artçı grubuna yeni üyeler alıyorum. Bunlar benimle beraber şarkı, türkü söyleyerek en arkayı süpüreceğiz. Pedal sesi korosu. Abdurrahman Yurduseven, Gözde Emine, Esma Eser Açıkgöz ve Devrim Dağ . Koromuz beş kişiden oluştu.

3-5

Azmak koyunda kumanyalar yendi, denize girildi, kimimiz kumsalda uzanarak dinlendi. Mola sonunda kalanları yola çıkmalarını söylüyorum. En son kalan da çıktıktan sonra ortalığı şöyle bir kolaçan ediyorum bir şeyler unutulmuş mu diye. Çalıların üzerinde mavi renkli bir çadır kurusun diye serilmiş ama öylece toplanmadan duruyor. Çadırı toplayıp römorku olan arkadaşa veriyorum, nasıl olsa kamp alanında çadırını unutan arayacak. Kimse kalmadıktan sonra ben de yola çıkıyorum, bir süre gidiyoruz. Yolun kıyısında iki kişi oturmuşlar  dinleniyorlar sanırım. Bunlar kamp alanında en son kalanlardan. Yanlarından geçiyoruz, geçtikten bir süre sonra Devrim yanıma gelerek yolda oturan birisi yılan diye pantolon kemerini Devrim’in önüne atarak korkuttuğunu söyledi. İstanbul dan katılan bu kişilere gerekli uyarıları yapıyoruz. Böyle pis şakalar olmaz, hele bayanlara yapılınca. Neyse yolumuza devam ediyoruz hep birlikte. Yolda canavarın işaretlerini görüyoruz; Bisiklete Özgürlük… Yerde bir bisilket ve şablonla boyalı bisiklet ve Bisiklete Özgürlük yazısı.

3-6

Pedal Sesi Bisiklet Korosu. Esma başlıyor Selanik türküsüne ; aşağıda videosu.

Devrim kamerası ile elçek resim çekiyor. Gözde, Devrim, Abdullah ve ben çıkmışız, diğerlerinin yüzü görünmüyor.

3-7

Artçı grubu artık iyice şarkılarla, türkülerle şen şakrak pekişti. Doğanın en canlı mevsiminde güzel insanların bir araya gelerek şarkılarla yaşama daha çok sarılmamıza neden oluyor. Sık sık durarak çiçeklerle resim çekiyoruz kollarımızı açarak.

3-8

Esma başlıyor bir Rumeli türküsüne ;

Manastır’ın ortasında var bir havuz

Aman havuz canım havuz

Dimetoka kızları hepsi de yavuz

Biz çalar oynarız

Aşağıda videosu.

DEM BU DEM KORO-Manastır’ın Ortasında Var Bir… paylaşan: NafiTuncer

Video açmıyorsa tam ekran izleyin.

Gelincikler kırmızı renkleriyle yolun kıyısını bezemişler çam ağaçlarınla beraber.

210420146828

Yolun kıyısında bir restoran, çay bahçesine geliyoruz. Burada mola vermişler kalan bir kaç kişi çay içiyordu. Biz de tuvalet molası veriyoruz burada, kalanlara da hemen yola çıkmalarını söylüyorum. Tuvaletlerin yanında büyük bir kayada pembe çiçekler bulduğu bir parça toprakta yaşama çiçekler açarak doğaya güzellik  katmaya çalışıyor.

210420146829

 

Tatlı bir inişin ardından Seferihisar’ın Sığacık mahallesine geliyoruz. Küçük bir derenin üstüne taş köprü zamanında yapılmış hala ayakta duruyor. Köprü tek kemerli, köprüyü bozmamışlar. Yanına yol yaparak ulaşımı oradan sağlıyorlar. Köprü sadece bir at arabasının geçeceği kadar genişlikte.

 

210420146831

Taş köprüde hatıra resmi çekiliyoruz. 7 Kişi bisikletlerle taş köprü üstündeyiz.

4-1

İşte Sığacık denizi, buralar çok sığ. Derinlik 1.5 metreden fazla değil. Sadece limanın ağzı biraz derin. Her türlü rüzgara karşı korunaklı doğal bir liman. Tekneler, balıkçı kayıkları burada bağlanmış.

4-2

Sığacık kalesi, şimdiye kadar fazla bozulmadan günümüze gelmiş. Osmanlı zamanında önemli bir donanma yeri olarak kullanılmış Doğal liman olarak ve açık saldırılara karşı uygun olduğundan yakın zamana kadar kale ve liman kullanılmış.  Deniz seferlerine buradan çıkılırmış. En son Kore savaşına gönderdiğimiz askerler burada toplanıp gemilerle Kore’ye sefere buradan hareket edilmiş. Kale Selçuklular zamanında yapılmış zamanla depremlerden hasar görerek Teos antik kentten getirilen taşlara onarılarak günümüze kadar bu şekilde gelmiş. Bu arada telsizden Olcay beni arıyor ;

“Urim baba neredesin” diye anons ediyor;

“Kalenin dibinde bir taş olaydım” diyerek cevap veriyorum. Olcay da ;

“Gelene geçene, geçene yoldaş olaydım” diye cevap veriyor. Türkü biter mi, bitmez ;

” Bacısı güzele kardaş olaydım” diyor,

“Kalk gidek çayhanaya da meyhanaya da baba gönlüm eğlensin” diye söylüyorum.

“Yarin hakkın divanında doğru da söylesin” diye karşılık veriyor Olcay

Aşağıda bu türkünün videosunu izleyebilirsiniz.

Seferihisar, Sığacık kalesi önünde beni Devrim çekiyor. Arkamda surlar ve kemerli giriş kapısı, yanımda iki bisiklet. Devrim’in bisikletinin ayaklığı yok, benim bisiklete dayalı duruyor.

4-4

Burası iç kale, askerlerin kışlası olarak kullanılmış. Şimdi ise Pazar günleri Seferihisar da köylülerin ürettiği doğal sebze meyve pazarı olarak kullanılıyor. Kalenin dışında ise sokak aralarında halkın yaptığı çeşitli yemek, börek, yaprak sarması, baklava ve tatlıların satıldığı pazar yeri olarak kuruluyor. Yiyeceklerin yanında el işi örme eşyalar da görmek olası. Kale içinde bisikletlerle beni çekiyor Devrim.

4-5

Antalya Manavgat’lı dostumuz Mustafa Evini sırtlamış, bisikleti ile gidiyor. Arkada kale surları, etrafta dükkanlar var.

4-3

Burası da liman dışı, balıkçıların limanı. Arka tarafta özelleştirilmiş marina bulunmakta. Yelkenli tekneler burada barınıyor, içeriye girmek biraz zor oluyor, herkesi almıyorlar.

210420146833

Burada kıyıya bağlı uzun direkli yelkenliler.

210420146834

Sığacık’ta bir süre dinleniyoruz, bu arada birer dondurma yiyoruz, Devrim ısmarlıyor. Biraz dinlendikten sonra Sığacık sokaklarını dolaşıyoruz. Evler iki katlı, bahçeli, beyaz badanalı şirin mi şirin. Balkonlarda, pencerelerde rengarenk çiçeklerle süslemişler evleri. Daracık sokakları ayrı bir hava katıyor, sanki zaman duruyor sokaklarda dolaşırken.

210420146835

Karşıda görünen mavi kapılı evde Kavak Yelleri dizisi çekilmişti. Dizi çekilirken ve çekildikten sonra insanların bu evi görmek istemeleri Sığacık’ı ünlü yaptı ve tanınmasını sağladı. Seferihisar’ın Sığacık köyü Türkiye de ilk Yavaş Şehir ( Cittaslow) ünvanını almasıyla iç turizm patlaması yaşadı. Hafta sonları arabayı park edecek yer bulamazsınız. Bu sokaklarda kurulan satış tezgahları kalabalık ziyaretçilerle dolup taşıyor. Ayrıca balık lokantalarında lezzetli balıklarla pişirilmesi damak tadı olanların akınına uğruyor her hafta. Dış kalenin surları burada bitiyor. Kapının adı Kuşadası kapısı. Kalenin dışında bir sürü site ve ile ev dolmuş durumda ve devamlı yeni binalar yapılmakta. Fazla sürmez Yavaş Şehirlikten eser kalmayacak, müteahit ve emlakçıların rant kapısı olmaktan kurtulamayacak. Buna üzülürüm…

210420146836

Kalenin dış surları ve Kuşadası kapısı. Kapının üstü tuğladan kemer yapılmış. Evlerin duvarlarını anladım beyaz badana yapılması ama kapının duvar taşları niye boyanmış anlayamadım. Tarihi eserlerin değerini hiç bir zaman anlayamayan  düşüncede olan işgüzarlar tarafından boyanmış kapı taşları.

210420146837

Bizim canavar yolda doğru gidelim diye işaret bırakmaya devam ediyor. Kamp yerimiz Akkum sahili, yol düz gidiyor ama ilk önce Teos antik kentini göreceğiz, o nedenle sola kıvrılıyor yolumuz. Solu gösterir ok işareti ve bisiklet figürü yerde boyalı kırmızı renkte.

210420146838

Toprak yollardan, mandolin bahçelerinin aralarından Teos antik kentine varıyoruz. TEOS İzmir’in Seferihisar İlçesi’ne 5 kilometre uzaklıktaki Sığacık Köyü’nün bir kilometre güneyinde deniz kenarında. Teos’un M.Ö. 1000 yıllarında İon kolonisi olarak kurulmuştur. Kurucusu Dionysos’un oğlu Athames olarak bilinir.  Teos önce Pers yönetiminde kalmış, sonra Lidyalıların, ardından yine Pers yönetimine geçmiştir. İonlarla birlikte Teos bağımsızlığını kazanmış ve mimari alan ile ticarette önemli bir yer haline gelmiştir. Kentinin en önemlileri olan Teos’ta Hellenistik ve Roma dönemi kalıntıları bulunmaktadır. Ziyarete açık olan Teos’ta en önemli antik eser olarak bilinen, antik dünyanın en büyük Dionysos Tapınağıdır. Diğer önemli kalıntılar ise Agora, tiyatro, odeon, surlar ve liman kalıntılarıdır. Tarihi ve doğal çevre zenginliği Teos’un değerini artırmaktadır. Tarihi yıkıntılarda bir grup toplanmış anlatılanları dinliyorlar.

210420146839

Bir kaç denemeden sonra Devrim’i harabelerin üstünde havada yakalayabiliyorum. Kollarını iki yana açmış sanki yoga yapar gibi trans halinde geçmişte burada yaşanmışları görmeye çalışır gibi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

5-1

Hep beraber anı resmi çekiliyoruz. Teos antik kenti daha geniş bir alana yayılmış. Buranın arkasında antik tiyatro, devamında deniz kıyısında Antik liman var. İşte buradan taşlar alınarak Sığacık kalesinde ve evlerde kullanılmış. Hiç bir kimse, kurum yada devlet niye alıyorsun dememiş. Tarih şimdiye kadar korunmadan anca bu kadar kalabilmiş.

5-2

 

II

Gitmek mi zordur kalmak mı?” dedi işaret parmağını havaya dikerek, titrek sesini yükselten yaşlı adam.

 

“Beklemek mi kutsal, bekleyene adım adım yaklaşmak mı?”

 

“Kavuşmak mı yoksa kavuşma yolunda iki hayat harcamak mı ?”

 

Bu kadar antik şehri gezdiniz, Claros’ta bilicilerin şehrine gittiniz görür mü diye, Lebedos’ta şansınızı denediniz, Teos’ta hayatın sahnesinde seyretmek istediniz.

 

Anında döndü peşindeki kalabalığa “Yola çıktınız bunca baş, bunca fikir, bunca yürek !.. Eliniz boş dönmek de var bu yolda, aradığını bulamamak”

 

“Önemli olan yolda olmak” dedi Serkan.

 

Sana göre öyle evlat benim vuslatım yol değil yolunda ömrüm…

 

-Evlerin bir ırkı olduğunu bilirim- der Yorgo Seferis diye söz aldı Gözde Emine,

 

“Yanlış bilmiş evine duygu kattıysan duygunun ırkı yoktur. İş te o katıksız duygu feda edeceğin her şeye değer.”

 

“Gidecek yerin var mı, o zaman durmayacaksın. Umut en değerli hazinemizdir.”

 

Anlatmıyorsun hikayeni.” dedi Enes “Çok merak ediyorum, zaten merak beni yollara düşüren. Her gördüğümün fotoğrafını çekiyorum, çektiğimi paylaşıyorum. Sen de paylaş senin anlamın nedir?”

 

“Acelecisin çocuk, hem acele hem bisiklet. Henüz havadasın, oturmamış sende, toysun çocuk. Bu yollar pişirecek seni.”

 

“Rahat ol dayı, ne zaman istersen o zaman anlat bakma bunlara sen, ben sabrın eşiğini geçtim ama bilmezler rahat adam derler bana. Ben beklerim valla, her sözünden damıtırım seni. “ dedi Abdurrahman.

 

***

 

Yaşlı adam asma dalını budayan akranının yanında bir kütüğe oturdu. “Artık bitti Zelos, borcun bitti, git.”

 

Zelos elindeki makası düşürdü, döndü koca kara gözlerine yaş hücum etti kekeledi. “ Ne dersin. İşitir misin sen dediklerini Algos?”

 

“Bitti dedim, bitti ızdırabın. Artık hürsün hakkım helal, vebal yok.”

 

Sağına soluna baktı Zelos prangaları hiç ummadığı bir anda birden çözülmüş, düşmemek için sendelemişti. Saçını karıştırdı, az ötede duvar dibinde çeşmeye gitti yüzünü yıkadı. Yetmedi, kafasını çeşmeye soktu, Saçlarını savurdu etrafa damlalar saçıldı. Ceketini bile almadan yola düştü, yürümeyi öğrenen çocuklar gibi çözüldü dizleri. Durdu ardına bakmadan “ Neden şimdi Algos, ne oldu, nerden geldin? Ne oldu da taş yüreğin hamur oldu?”

 

“Öğrendim ki hastayım Zelos, sayılı günlerim dedi doktor. Öğrendim ki değmedi bunca öfkem. Hesaplı nefes Zelos çelik anlıma idi. Bildim ki öfkem kendime idi. Ama seni senden iyi bilirdim, bırakmayacağını bilirdim. Ondan zincirledim vijdanından. Sevmen insanlığından, sevmem insanlığımdan. İkinizden birinden vaz geçmem gerekti. Seni, kankardeşimi daha çok sevmişim, vazgeçtim Karya’dan. Yıllarca ızdırabımı çektin hiç konuşmadın benle, umudunu kaybetmedin. Sen böyle çırpındıkça ben tükendim, lakin vazgeçemedim senden. Ben hükmettikçe sen yükseldin. Sen itaat ettikçe ben ezildim. Ben ezildikçe öfkem hudut bilmedi Zelos. Şimdi sayılı zamanda göçeceğim bu dünyadan, göçmeden terk et beni. Bilesin ki Karya’nın elinden tutup giderken daha acizdim şimdiki marazlı hallerimden.”

 

Zelos günlerce yürüdü, ayakları patladı, dudakları kavruldu varmak için sevdiğine. Az uyudu çok yürüdü.

 

Biliyordu, bekliyordu Barbaros Köyü’nün tek göz taş evinde Karya’sı. Biliyordu vazgeçmezdi beklemekten, güveniyordu çünkü güven ekmişti.

 

***

 

devam edecek…

 

Esma Eser Açıkgöz

Devrim beni çekiyor harabedeki taşların önünde. Arkada taşlara oturmuşlar dinleniyor bisikletçiler.

5-3

Teos harabelerinde kısa bilgilendirmeden sonra antik kentin diğer yerlerini gezmiyoruz. Hava durumu yağmur gösterdiğinden bir an önce kamp alanına gidip çadırları kurmak üzere yola çıkıyoruz. Biraz yokuş çıkacağız gibi görünüyor. Herkesi yola çıkarıp ben de peşlerine düşüyorum. Yeşillikler arasında yokuş çıkan bisikletçiler.

210420146840

Biraz yokuş çıktıktan sonra çam ağaçlarının arasında yol alıyoruz. Fazla sürmeden kamp yapacağımız Akkum kumsalına tepeden bakan bir yere geliyoruz. Burada durup resim çekiyoruz, manzara harika. Deniz önümüzde, daha ileride Çeşme yarımadası. Devrim manzarayı seyrederken çekiyorum bir poz.

6-5

Akkum koyu doğal güzellikte bir koy. Kumsalı mavi bayraklı, temiz. Kumsala belediye bakıyor, yazın girişte insanlardan ve arabalardan ücret kesiyorlar. Tam burunda rüzgar sörfünün iskelesi bulunuyor. Her yönden esen rüzgarlara açık olması, burada sörf yapılmasını sağlıyor. Daha çok poyraz rüzgarı sert esiyor. Diğer tarafta Fransız tatil köyü oteli bulunmakta. Devamlı rüzgar olması sörf yapmak için yurt dışından turist akınına uğruyor devamlı. Burnun dışında dalga devamlı var, koyun içinde ise sakin ve dalga olmaması ayrı bir özellik katıyor. Buralara yeni otellerin yapılması, plajları özel şirketlere kiralanması insanların denize serbestçe girmesine neredeyse imkansız hale getiriyorlar. Sadece belediye plajına girebiliyoruz denize o da yazın ücretli. ileride buraya da giremeyebiliriz, kim bilir rantçılar halkın elinden en güzel yerleri kapıyor yavaş yavaş. Politikacıların soygunları devam ediyor. İstediği yasayı çıkarıp birilerine peşkeş çekiyor. Halk umurlarında değil, sadece kasası dolsun da boğulsun çaldıkları paralarla.

6-3

Akkuma inerken durduk, Devrim beni ve bisikletleri çekiyor koy manzaralı.

6-4

Henüz deniz mevsimi açılmadığından plajı işgal ediyoruz. Pankartımızı asarak buranın bize ait olduğunu ilan ediyoruz. Plaja giriş kapısına da şerit bant çekerek başka  girmesini engelliyoruz böylece. Plajda iğde ağaçlarının altına çadırlarımızı kuruyoruz. Devrim pankartın önünde poz veriyor bana.

7-1

Küçük sarışın bir kız topu ile meraklı bakışlarla bu kadar bisikletçiyi süzüyor. İlk defa da çadır kampını görmüş oluyor. Devrim de fotoğraf makinası elinde gezerken küçük sarışın kızın resmini çekiyor.

7-2

Bu gün az km yol yaptık, enerjimiz hala bitmediğinden kimi arkadaş güreş tutuyor. Kıspetleri olmasa da taytları yetiyor güreş tutmalarına, yerler de çimen olunca. Hayda bre pehlivan, iki yiğit çıktı meydane, İkisi de birbirinden merdane, hayda bre..

7-3

Çadırlar kuruldu, Ketring Osman henüz gelmedi akşam yemeği ile. Yolu da bir hayli uzun, ta Bergama’nın İsmailler köyünden gelecek. Devrim de boş durmuyor, habire resim çekiyor etrafta. Bir ara yanıma gelerek Urim baba bak çektiğim resme diyerek fotoğraf makinasındaki resmi gösteriyor. Çok güzel bir resim çekmiş. Çadırın dışından sineklik kapalı diğer yerleri açık olan kısımdan denizi ve palmiye ağacına dayanmış bisikleti. Sanatçılık bu olsa gerek, güzel anlar yakalamak gerek. Yerde papatyalar çiçek açmış

7-4

Denize girmem gerek, şortumu giyerek deniz kıyısına geliyorum. Go pro kamerası olan Enes Çalışkan’a benim videomu çeker misin diyorum, o da olur çekerim diyerek isteğimi kırmıyor. Enes’e nereden çekim yapacağını gösterdikten sonra bir kaç kez denize atlayıp çekimleri tamamlıyoruz. Ellerine sağlık Enes. Aşağıda denize atlarken dışarıda ve deniz içinde çekilmiş görüntülerin videosu

uydenuzedalayummi paylaşan: urimbaba

Video açmıyorsa tam ekran izleyin.

Nihayet Ketring Osman gelerek tezgahını kuruyor. Aç olanlar hemen kuyruğa giriyor fişleri elinde. Yemekler için her katılımcıya bizler dahil fiş dağıttık. Yemek alırken fişi verip öyle alıyoruz. Fiş sayısına göre Osman’a yemek ücretini veriyor Olcay. Yemeği piknik masaları olan park yerinde dağıtıp yiyoruz.

210420146844

Kuyrukta bekleyenleri çekiyorum.210420146845

Yemeği Osman, eşi, yemekten sorumlu Selahattin Tavkaya ve yardımcı Emin dağıtıyor. Herkes sırayla fişini verip yemeğini alıyor.

210420146846

Bu akşam kutlamamız motorize ekip olarak Emin Mengüaslan ve canavar-ül velosipetçi Enes Şensoy. Grubun önünde motorları ile bizlere nereye gideceğimizi gösteren işaretleri yaparak bu kutlamayı hak ettiler. Motorize ekip çok yaşa! Rakı kadehlerini tokuşturuyoruz. Olcay, Ahmet, Emin, Enes, ben, Serhat ve Balıkesir’den bir arkadaş.

10250217_10152409536792369_4383405777287360882_n

Yemeğin ardından kahve gider, benimle beraber 3 kişi daha kahve içiyor. Kahve cezvesinin içinde kahve köpürmeye başlamış.

210420146847

Hava karardıktan sonra gençleri odun toplamaya gönderiyoruz. Çevrede öyle odun olmadığı için topladıkları odun miktarı az olunca odun almak için bir araç gönderip bir çuval meşe odunu getiriyorlar. Ateşi de kumda yakmak istemedik, bir çöp varili aradık ama bulamadık. Onun yerine bir el arabası buluyor bir arkadaşımız. El arabasının içinde ateşimizi yakıyoruz kumsalda. Ateşin etrafında toplanıp şarkılar türküler söylemeye başladık yine. Herkes kendi içkisini alarak neşeli türküler eşiğinde kumsalda, gecenin karanlığında güzel zaman geçiriyoruz. Bu gece de karşılıklı iki grup atışmalı türküler söyleyerek gecenin ortasına kadar sürdü. Saat 02:00 civarında artık  yeter deyip iyi geceler diyerek yatmaya gidiyorum.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu günkü yaptığımız yol yaklaşık 33 Kilometre civarında.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 2. Gün

20 Nisan 2014 Pazar

Malkoç – Balıklıova – Ildır – Barbaros – Malkoç

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

kuşlar göç zamanı geldiğinde

k

u

ş

l

a

r

yürek atışı gibi kanat çırpar

özlem nereye, kiminle

ya

gittiğin yerde de

aşk

varsa

…..

 

Öne çıkmış olan görsel, seyirci oturma yerinin alt kısımları içe doğru yontulmuş.

200420146780

Gece yatmadan önce hava açık ve yıldızlı olmasına rağmen yağmurun çadırımın üstüne vuran damlaları beni uyandırıyor gecenin geç zamanında. Çadırın havalandırma örtüsünü takmamıştım. Hemen çıkıp takıyorum örtüyü yoksa çadırın içi epey ıslanacak. Bir süre yağmur yağdı gece boyu. Yağmurun sesiyle güzel bir uyku çekiyorum sabaha kadar. Saat 07:00 de uyanıp dışarıya çıkıyorum. Yerler ıslanmış gece yağan yağmurla. Çadırımın altında branda su toplamış azıcık uyku tulumum ıslanmıştı. Neyse yapacak bir şey yok, ıslaklığın kuruması için uyku tulumunu seriyorum matın üstüne. Akşama kadar kurur. Kalkıp hazırlanmaları için diğer çadırda yatanları kaldırıyorum. Gece bizimle kalan Ketring Osman eşi ve turumuzun şef garsonu Selahattin usta ile birlikte bizlere sabah kahvaltısı hazırlıyorlar. Bizlere kahvaltıyı verdikten sonra Osman arabasıyla Bergama’nın İsmailler köyüne gidecek. Akşama yemekle beraber geriye buraya dönecek. Masa üstünde domates, salatalık, tepsiler.

200420146725

Hava parçalı bulutlu, yağmur görünmüyor ufukta. Ördeklerin denizde yüzüşünden anlıyorum bu gün yağmur yağmayacağını. Akşama ne olur belli olmaz. Ördekler neşe içinde denizde yüzüyorlar.

200420146726

12 Gün boyunca  Çanakkale’ye birlikte pedal bastığım arkadaşım Mustafa deniz kıyısında sandalyeye oturmuş, evini özlemiş bir halde düşüncelere dalmış. 3 haftadır evden uzak ve hala gezmeye devam edecek.

200420146727

Kahvaltının ardından telsizleri açıp hazır hale getiriyoruz. Ardından grup yola çıkıyor, ben, Ahmet Mumcu ve Doktorumuz Burcu kampta kalanları yola çıkarıyoruz. Dün bir türlü gidemeyen Burcu Uçurum arkadaşımız bana ön tekerleğinin dönmediğini söylüyor. Bakıyorum bisikletin ön tekerleği sıkışmış dönmüyor. Fren ayarı bozuk olduğundan fren papucu  janta sürttüğünden tekerlek sıkışmış. Hemen fren ayarını yapıp tekerleğin sürtmemesini sağlıyorum. Kızcağız ta Konaktan buraya kadar böyle sürterek pedal basmış. Biz de söylenince bozulmuştu biraz. Kendi de görünce tekerleğin zor döndüğünü ve hemen hallettiğimizi bizlerden özür diliyor. Önemli olmadığını söylüyorum, eğer dün farkına varsaydı zorlanmazdı şimdiye kadar. İşimiz bittikten sonra herkesi yola çıkarıp ben de en son çıkıyorum kamp alanından. Kamp alanında çadırlarımız duruyor, çünkü tekrar buraya geleceğiz. Önümde Doktor Burcu ve Ahmet mumcu gidiyor.

200420146728

Grup önde olduğu için henüz yetişemiyorum, Karaburun kavşağına geldim. Buradan Balıklıova’ya doğru gideceğiz. Balıklıova da çay molamız var orada toplanacağız. Tabelada Alaçatı ,Çeşme düz olarak devam ettiğini, sağa doğru ise İ.Y.T.E kampüsü, Mordoğan ve Karaburun gittiğini gösteriyor.

200420146729

Grubun arkasında kalan bir kaç kişiye Gülbahçe köyüne girerken yakalıyorum. Karaburun kavşağından sonra hemen ilk köy Gülbahçe yazan tabela ve köy.

200420146731

Ardından Gümüşkoy köyüne varıyorum. Buralar daha çok yazlıkçıların oluşturdukları köyler. Yolumuz boyunca bir çok girinti çıkıntı arasında güzel koylara denk geleceğiz. Ve her koyda insanların yaptığı yazlıkların giderek çoğalan bir yapılaşmanın içinde kalması beni hep üzmüştür. Koy manzarası resmi çekeyim diyorum her birinde bir kaç yazlık yüzünden manzaranın bozulduğunu görüyorum. Tabelada Gümüşköy yazıyor, önümde bir bisikletçi gidiyor.

200420146732

Karapınar köyüne varıyorum, burası da yazlıkçıların kalabalıklaştırdıkları köylerden biri. Yalnız daha önce geçtim buralardan araba ile, bu kadar köy gördüğümü hatırlamıyorum. Amma da çok köy varmış art arda.

200420146733

Köyde genç delikanlı bizleri görünce çeşitli hareketler yapmaya başlıyor. Bizlere özendiğinden köyün çıkışına kadar eşlik ediyor bize.

200420146734

Bakir demeyelim de yazlık yapılmamış ender koylardan biri. Bir kaç baraka türü yapı var sadece. Üst tarafta gördüğünüz yol yeni yapıldı ve fazla olmadı açılalı araç trafiğine. Bizim gittiğimiz yol eski yol, gidiş geliş, dar ve çok virajlı yol. Yeni yapılan yol duble ve virajı olmayan yol. Bir kaç yıla kalmaz buraların bakirliği kalmaz. Yol güzel olmadığından insanlar arabalarını böyle yollara sürmek istemiyordu. Şimdi ise yeni yolda güzel olunca araba trafiği artacak ve buralardan rant elde edecek emlakçılar talan edecek ta Karaburun’a kadar tüm kıyıyı. Biz şanslıyız, henüz doğal haliyle güzel koyların yanında bisikletlerimizle gezip görüyoruz.

200420146735

Güzel deniz manzaralı yolda kıvrıla kıvrıla gidiyoruz. Önümde Gözde ve Abdurrahman gidiyor bisikletleriyle. Yol denizden biraz yüksekte.

200420146736

Ve ilk lastik patlağına geliyoruz. Hemen teknik ekip olarak Ahmet Mumcu patlağa girişerek çarçabuk hallediyoruz.

200420146737

Patlak yamandıktan sonra iç lastik yerine takılıyor. Tamir işinden anlamayanlar Ahmet Mumcu’ya bakıyorlar öylece.

200420146738

Biz lastik tamiri ile uğraşırken Devrim de kamerası ile hepimizi çekiyor. Yerde bir kişi, beş kişi de ayakta toplam altı kişi varız.

10252120_10152403548082369_1615348403924880920_n

Patlak işini hallettikten sonra yola devam ediyoruz. Mola yeri olan Balıklıova uzaktan görününce daha hızlı pedala basıyoruz. Bir an önce çay içmeli.

200420146739

İşte Balıklıova köyü, deniz kıyısında, güzel ve geniş bir koyda kurulmuş eski bir köy. Adından da anlaşılacağı gibi eskiden balık kaynıyormuş burası. Bilinçsiz balık avlanma balıklar büyümeden, üremeden avlandıkları için balık bulmak mucizelere kalmış durumda. Balıklıova Köyü’nün tarihteki ilk ismi Polikhne dir. Yerleşim yerinin ismi tarihte komşuları Klazomenai’nin MÖ 413’deki istila girişiminde geçmektedir. Yakın tarihte, Osmanlı zamanında da bu isimle anılagelmiş bir Rum köyüdür. Cumhuriyet sonrası Rumların göce zorlanması ve mübadele ile köy boşalmış, köyün eski yerleşim yeri terk edilmiştir. Şu anki ismi Polikne den Türkçe ye Balıklı ve Balıklıova olarak geçmiştir.

200420146740

Balıklıova böyle kalabalık bisikletli grubu 2 yıl önce görmüştü. Bu yıl da aynı bisikletli kalabalığı görünce pek şaşırmamışlardır. Köyün kahveleri bisikletçiler tarafından işgal edilmiş durumda. Ben de arkayı toplayıp geldikten sonra grup tamamlanmış oluyor. Önde bisikletler park etmiş, arkada kahvede kalabalık bisikletçiler masalara oturmuş.

200420146743

Balıklıova da balık kalmazsa bile esas ünlü olanı Un Kurabiyesi. Her yerde Un Kurabiyesi yapılır ama buranın Un Kurabiyelerinin tadı bir başka oluyor. Her zaman gelip yiyebilirsiniz. Un Kurabiyesinin tadı eskiden Rumlar tarafından yapıldığından şimdiki ustalar Rumların tarifi ile yaptıklarından bu kadar lezzetli oluyor. Fırınlar sürekli pişiriyor Un Kurabiyesi taze taze her zaman yiyebilirsiniz.

1-1

Un Kurabiyesi canavarları ortaya çıkarmış durumda. Enes’i zaten canavar olarak biliyorduk. Doktor Serhat, Burcu ve Onur’un Kurabiye canavarı olduklarını bilmiyorduk. Kurabiyeleri görünce asıl kimlikleri ortaya çıkmış oldu böylece. Bundan sonra kendimizi bu arkadaşlardan sakınacağız, demedi demeyin. Gerçi beni de davet ettiler ama sadece 2 tane yedim. Daha fazla aralarında bulunmak hayati tehlike yaratabilir.

1-3

Yol kıyısında enginar satıcısı  amcam kavalı almış eline öttürüyor kimseye beş para vermeden. Kendi havasında kendi havalarını çalıyor.

200420146742

Kaval sesinden yayılan türküler Ahmet Mumcu’yu türkü sever olarak enginar satıcısı amcanın yanına gelerek türkü çığırmaya başlıyor. Bizlere bir türkü söyleyerek kulaklarımızın pasını biraz olsun silinmesine neden oluyor.

200420146741

Mola yeter deyip grubu Doktor Serhat yola çıkarıyor. Yolumuz Balıklıova dan sola doğru Ildır da bulunan Eritrai antik kentine. En sonda olarak herkesi yola çıkardıktan sonra tam köyden çıkacağım ki cep telefonum çalıyor. Telefonda kahvede şarjda bir telefon unutulmuş olduğunu söylüyorlar. Geri dönüp telefonu şarj aletiyle birlikten kahveciden alıyorum. Ardından yola tekrar çıkıyorum.

Dağın yamacında gördüğünüz eski Polikne köyü. Evlerin tamamı taştan yapılmış eski bir Rum köyü. Mübadelede Rumlar gidince köy terkedilip deniz kıyısına taşınmış. Kim bilir taş evlerde ne anılar yaşanmıştır. Acı, tatlı ve hüzünlü hikayeler.

200420146744

Balıklıova’nın bir diğer ünlüsü de Enginar. Tam mevsimindeyiz Enginarın, tarlalarda Enginar başları yeni olgunlaşmış toplanmayı bekliyor. İnsanların sağlıklı besinlerinden olan Enginar Ege bölgesi kıyı şeridine ait bir bitki. Doktorların yalancısıyım her derde deva hatta kanseri bile önlüyormuş. Yalnız Enginarı yerken başındaki taç yaprakları yemeyin yoksa boğazınızda kalır. Taç yaprakları gayet sert, taç yaprağının iç kısmında dibinde beyaz olan kısmı yeniyor. Enginarın esas yenen kısmı göbeği. Zeytinyağlı dolması çok lezzetli olur. İnsanın ömrüne ömür katar.

200420146745

Az bilinen antik kentler turunda bisikletçileri serbest bırakıyoruz. Buraları ve yolu bilmeyenleri kaybolmasınlar diye  önemli yerlerde yola işaretler yaparak doğru yola gitmelerini sağlıyoruz. Bu işaretleme işini dünya turunu yapan arkadaşımız Gürkan Genç ile 3 ay boyunca pedalladıktan sonra yeni Türkiye ye gelmiş Canavar-ül velosipet Enes Şensoy’a vermiştik. Enes 3 ay boyunca Gürkan Genç’in ekipmanlarını ve kendi ekipmanlarını mahvettikten sonra daha fazla zarar olmasın diye Türkiye ye gelerek Gürkan’ın rahat nefes almasını sağlamış oldu. Yoksa Gürkan dünya turunu yarıda kesmek zorunda kalacaktı. Enes canavarı motorlu olarak önden gidip sprey boya ile yola gideceğimiz işaretleri yaparak bize yardımcı oluyor. Enes ile birlikte ekibimizde Emin Mengüaslan da motorlu olarak gruba yardımcı oluyor. İkisinde de sprey boya olunca iki tane ok değişik renkte görüyoruz asfaltta.

200420146746

Enes canavarı kurabiyeleri fazlasıyla yedi herhalde yolda garip yönlendirme ok işaretlerini görüyorum. Acaba yediği Un Kurabiyesi canavara ters etki mi yaptı, yoksa kafayı mı buldu bunu anlayamadık. Doktor Serhat hocaya bu durumu sormak gerek. Böyle işaret dünyada ilk defa görünüyor. Sarı renkte olan çizgi alttan yukarı düz gidiyor biraz. Sola dönüp yuvarlak çizdikten sonra sağa çiziyor. Orda da bir yuvarlak çizdikten sonra ileri doğru ok işareti ile bitiyor.

200420146747

Karaburun yarım adasının tam ortasında, en dar yerinde, doğu yönünden batı yönüne doğru gidiyoruz. Burası yarım adanın en alçak geçiş yeri. Yarım adanın diğer yerleri yüksek dağlar geçit vermiyor.

200420146748

Zeytin ağaçları altında kocaman bir boğayı görüyorum otlarken. Etrafında inekler usul usul otluyorlar. Boğanın azameti ineklerde güven oluşturmuş durumda. Taze yeşil çimenler leziz olmalı ki bizlere bakmıyorlar bile. Daha önce ineklerin önünden sırayla bisikletlerle geçerken nedense trene benzetip bize bakıyorlardı. Bu boğa hiç tren görmemiş anlaşılan.

200420146749

İnekler da sakin sakin boğanın gözetiminde otluyorlar. Kimisi genç boğa, yani dana.

200420146750

Yolun sağ tarafında mermer ocağı var. Buradan önemli miktarda mermer blok kesip işlenmek üzere fabrikalara götürülüyorlar devamlı olarak.

200420146751

Nihayet yarımadanın sırtına varıyorum, bundan sonrası iniş. En son süpürücü olarak en arkada geldiğimden tek başıma ilerliyorum. Ahmet Mumcu ve Doktor Burcu görünürde yoklar.

200420146752

Yol kıyısında çeşme görüyorum, mataralarımı tazeliyorum burada. Çeşmenin taşlarına yazı yazmasalar daha güzel görünecekti. Nedense insanlar mağara duvarlarına yazı yazar gibi yazı yazıyorlar. Sanki önemli bir şey yazmışlar gibi. Görüntü kirliliği yaptıklarının farkında olamayacaklar hiç bir zaman.

200420146753

Asfaltta yazı yazmaya başladı Enes canavarı, Un kurabiyeleri insanlaştırmış canavarı. İşaretlerden yazıya geçmiş baksanıza. Yerde Alayına gider yazılmış.

200420146754

Deniz kıyısına gelmeden yol ikiye ayrılıyor. Tabela nereye gideceğimizi gösteriyor, sola doğru. Yardımcılarım Ahmet Mumcu ve Doktor Burcu burada beni bekliyorlardı. Ben geldikten sonra hareket etik Ildır’a doğru. Tabelalarda; Küçükbahçe ve Karaburun sağ tarafa, Ildır ve Çeşme sol tarafa gidileceğini ok işareti ile belirtmişler.

200420146755

Artık yarım adanın diğer tarafında, batı kısmındayım. Deniz ve Ildır’ın koyu göründü. Resimde gördüğünüz gibi her koyda siteler oluşturmuşlar. Beton yığınına dönüşmüş güzelim koy, yazık buraya ve yatırılan paraya.

200420146756

Idırı köyüne az kaldı, karşıda göründü alçak tepeler arasından.

200420146757

Tepelerden sahile iniyoruz, sahil yolu denize sıfır. Bu yolda bisiklet sürmenin keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Her yerde böyle deniz kıyısında, yeşillikler içinde temiz hava ve iyot kokusunda bulamazsınız. Sağda deniz, önümde üç kişi gidiyor bisikletleriyle.

200420146758

Artçı olarak geride kalanları süpürerek ilerliyorum. Solumuzda bir yel değirmeni, biz de Don Kişot’luk yapıyoruz yel değirmenine karşı bisiklet sürerek. Önümde Gözde, Esma ve Apo var.

200420146759

İzmir dışından gelenler resim çeke çeke bisiklet sürüyorlar. Buraları ilk defa gördükleri için hem manzaraları seyrediyorlar hem de resim çekiyorlar. Bunlardan biri de Devrim, Antalya’dan geldi ve buralara hayran kaldı. Kamerası elinde habire resim çeke çeke grubun en arkasında gidiyor. Arada benim de resmimi çekiyor bir kaç poz. Bisikletim KUZ ve ben üstündeyim.

2-1

Devrim beni bisiklet sürerken deniz ve kayıkların manzarasında çekiyor. Bagajda sarı yelek dikkat çekmek için.

2-2

Yolda bisikletle gelirken Devrim beni ve Ahmet Mumcu’yu çekiyor. Arkamızda birisi daha var.

2-3

Köyde taş evler güzel yapılmış, fakat bazı taşların antik kentten olduğu görülüyor. Her antik kentin yanında olan yerleşim yerlerinde olduğu gibi hazır yontulmuş bir kaç taşı evlerin duvarlarında görüyoruz.

200420146762

Evlerin bahçeleri, duvarları rengarenk çiçekler ve güllerle donatılmış. Baharın coşkusunu yaşıyor taş evler. Evin sahibi olan kadın güllerin altında çekiyorum bir poz.

200420146763

Devrim’i kendi kamerası ile çekiyorum güllerin önünde. Güller kırmızı, duvar dibinde sarı çiçekler var.

2-5

Devrim bu kez beni çekiyor çiçekler arasında.

2-8

Köyün merkezi azıcık yukarıda, biraz tırmanıyoruz haliyle. Tırmanırken Devrim beni çekiyor. Yokuş bayağı sert.

2-10

Köylü amca dağlardan topladığı şifalı otları satmaya çalışıyor. Ildırı köyünde öğle yemeği yiyoruz. Telefonunu unutan Esra’ya telefonunu veriyorum bu arada.  Bir süre dinlendikten sonra Antik kente doğru yürümeye başlıyoruz hep birlikte. Yaşlı adam başında kırmızı başörtüsü takmış, önündeki kasada taze kekik demetleri var.

200420146765

Eritrai köyün yukarısında, bisikletleri aşağıda yemek yediğimiz alanda bırakıyoruz. Kahverengi tabelada Ildırı (Erythrai) yazılarak gideceğimiz yönü belirtiyor. Sola doğru gideceğiz.

200420146768

Antik kente tırmanırken köyün duvarlarındaki mor çiçekleri çekmeden edemiyorum.  Katırtırnağı mor çiçekler açarak yüksek duvardan aşağı sarkmış.

200420146766

Köyde eski taş evler görmek mümkün. Yüksek tavanlı, düzgün taşlardan olan evler Rumlardan kalma.

200420146767

Ildırı köyünün genç muhtarı antik kentin girişinde bizlere hem köy hakkında bilgi veriyor hem de antik kenti anlatıyor. Muhtar genç, dinamik, köye bir şeyler yapmaya çalışan biri. Konaklamalı turizm, olta balıkçılığı ve zeytinciliği anlatıyor heyecanla.

200420146771

Muhtarın konuşması bittikten sonra antik kenti dolaşmaya başlıyoruz. Tabelada sola doğru; Akropol, Tiyatro (Theater) yazılmış.

200420146769

Daha çok turistlere gezilecek yerleri yazan tabelada; Tiyatro The Theatre, Agora, Akropol Acropole, Athena tapınağı Temple Of Athena, Matrone  Kilisesi The Matrone Church yazılmış Bizlerin pek yazılanlara dikkat ettiğimizi zannetmiyorum. (Örnek olarak tabelada yazdığı halde okumayan birisi “Tiyatro ne tarafta? diye sorması gibi) Gidilecek yön sağ tarafı işaret ediyor.

200420146772

Erythrai

Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağını kırmızı renginden dolayı Erythra’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır.

Kentte ele geçen bulgular, bu yörede ilk Tunç Çağ’ından bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. İkinci kolonileşme döneminde kent, Atina Kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Basileuslar tarafından yönetildi. Ion kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katıldılar. Kent Pythagoras’la birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış, bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşlarıyla önem kazanmıştır.

Erythrai, Lidya ve daha sonra da Persler’in eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı diğer Ion kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün Ion kentleriyle birlikte M.Ö. 334’te İskender, bağımsızlığını kazandırır. İskender’in ölümünden sonra çıkan kargaşalar sonucu birçok el değiştiren Erythrai Pergamon (Bergama) Krallığı’nın eline geçer. M.Ö.133′ te Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı.

M.Ö.1 yy.’da depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre; 16.yy’dan sonra Ilderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başladı.

Şehirde 1963-1966 yılları arasında Prof.Hakkı Gültekin ve sonraları Prof. Ekrem Akurgal tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk önce M.Ö. 3.yy. sonlarında yapıldığı sanılan akrapolün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarıldı. Akrapol’ün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 km. uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı ve restorasyon çalışmaları yarım kaldı. Araştırmalarda akrapolde M.Ö. 6. ve 7.yy’dan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler bulundu. Bunlar Erythrai şehrinin en eski tarihi buluntularıdır.

Erythrai harabelerinin bulunduğu bölgede, tarlalarda bulunan eserler, ören yeri bekçisi Hüseyin Yavuz tarafından toplanarak, orada bulunan bir bina da muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Hüseyin Yavuz bu yıl aramızdan ayrılmıştır, Nur içinde yatsın. Kapı içinde, elinde şapkası ile yaslanmış Hüseyin Yavuz.

575945_10150764519966170_191596698_n

Zeytin’in Masalı

I

Tek göz taş evin kapısını buruşmuş elleriyle açtı yaşlanmış parlak zeytin yeşili gözlü kadın. Yine sabah olmuş yine yine, lakin gelmemişti yıllar yıllar sabahı beklediği. “Bekle…” demişti bekliyordu, “Gelecem…” demişti inanıyordu, “Seviyom…” demişti daha çok seviyordu. Kapının hemen yanında koca bir zeytin ağacı dibinde çeşmeye gitti yüzünü yıkadı sarıdan Beyaza dönmüş saçlarını boynunun kıvrımlarını yıkadı baharın yağmuruyla gecede yıkanmış bahçesi esintiyle hışırdadı yıkanan yüzünü dondurdu. Omzundaki şalına sarındı. Kapının önündeki sekide kurulmuş beyaz ferfoje küçük masa iki sandalyeden birine oturdu. Kahvaltısını dışarıda yapacaktı içeri girmeye niyeti yoktu “hayat dışarıda” idi –hayatı dışarıda idi- küçük evinde asma katının altında kurduğu mutfağında çayını demledi yaptığı ekmeği zeytini çıkardı dışarıya masaya yerleştirdi. Yıllardır yemeği buydu sabah akşam. Zeytin, ekmek, çay… hiç değişmedi, beklemek gibi… Kapının önünde üşüyen kuru bedenini sıcak çay ile ısıttı içinin üşümesine çare değildi. Neydi çay, sevdiğinin muhabbeti, kapkara gözleri, dem-di dem kokusu sevdiğinin kokusu. Neydi ekmek? Kavuşturandı umuttu elleri bir gün evet bir gün tutuşturan-dı. Sabır dı yoğrulmaktı, pişmekti, kıvamdı… Neydi zeytin? Bakmaktı o tepeye, Gözdü gönüldü kutsanmaktı aşk ile…

 

Demir atlar yükünü tutmuş geliyordu, aramaktaydı taşın sütunun altında… Geçmişten geleceğe şahitlik eden taş şehirlerde gömütleri, dikitleri limanları dolaşarak araya araya geldiler. Kâh dedesinden öğrendiğini anlattırdı köyün yaşlısına, ya da muhtarına bildiklerini saydırdı. Demir atlılar geliyordu şarkılarla türkülerle, Aradıkları- anlam – dı. Yaşamanın anlamı, çiçeğin böceğin, mavinin yeşilin anlamı. Her iklimden her satıhtan basıp pedala gelmiş birlikte bilmek istemişler.”

Lider Serhat sürati dengeleyerek ekibi dağıtmıyor, en süratli süvarileri bakışlarıyla yönetip yol açtırıyor. Akşamları onları ödüllendirip onurlandırıyor yiğitliklerini ilan ediyordu. Olcay ise iletişimi ile önü arkayı araları kontrol edip ekip birliği sağlıyor. En geç yatıp en erken kalkıyor. Bazen türküler söylüyor dolunaya, bazen susuyor denizin dibine…

Urim Baba ise ardını toplayandı demir atlıların geride bıraktıklarını toparlayıp, yorulanı bekliyor “aartık aydeee” diye en geride yol alıyordu. Grubun hekimi Burcu ve tekniği Ahmet Urim Baba ile aynı hareket edip grubun ihtiyaçlarını yerinde görüp inceleyip raporluyorlardı. Akşamları grup toplanıp aradıklarının peşine düşüp gördüklerini anlatıyor, Ateşin başında türküler söylenip ozan gibi atışılıyordu.

Grup gene koca sütunların başına gelmiş antik devirin masallarını genç Arkeolog Ali Burak paylaşırken sütuna dayanmış yalın ayak başı kaçak bir adam bilmediğiniz masalların peşine düştünüz bunca insan dedi. Doğruldu dinlendiği taştan ağarmış saçları dağınıktı, kararmış gözlerini kapatmadan. Karanlık bir mağara gibi açtı  ağzını yaşlı adam.

Hüseyin Yavuz yakından yüzü görünüyor.

548335_10150764519746170_176263664_n

Bu kadar insan düşmüşsünüz yola bir nedeni olmalı. Kızlı erkekli, genci yaşlısı nedir aradığınız.

“Bir derdimiz var” dedi sözü aldı Lider Serhat. “Paylaşmak!” Biz bildiklerimizi gördüklerimizi paylaşırız dedi”

Olcay. “Senin paylaşacağın var mıdır? desen, dinlesek ?” dedi, artçı Urim Baba. “Nedir Senin yaşamanın anlamı” diye sordular.

Urim Baba; “ Biz bu kaa insan sözü paylaşmaya geldik. Bilirsin masallar söz ilen paylaşılır bu güne gelir. Bu koca taşlarda şahittir zamana karşı.”

Peşimden gelirsiniz benim yol hikaye mi, benim yaşamımın anlamını görürsünüz dedi yolcu ihtiyar.

Devam edecek…

 

Esma Eser Açıkgöz

 

Amfi tiyatrodayız, tiyatronun seyircilerin oturduğu taşların çoğu yerinden sökülüp alınmış. Çok az taş var, merdiven olan yerde ve üst kısımlarda. Taş merdivenin solunda otların içinde iz var, işte orada demir raylar var. Büyük bir ihtimalle taşları raylardan aşağıya taşıyıp götürmüşler. Antik kentlerde korumasız olduğundan bu kadar büyük yağmalara rağmen yine de hepsini götürememişler. Bizlerin görebileceği kadar taş eserler var.

200420146779

Amfi tiyatronun seyirci oturma yerlerindeki yontulmuş taşlar bir sanat eseri gerçekten. Adamlar sanata, estetiğe, güzelliğe önem vermişler ta o zamanlarda. Bir tiyatro eserini seyretmek için oturulan yerin alt tarafı. Ama insan otururken ayakları alta sallamak için taşları içe doğru yontmuşlar. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

200420146780

Tiyatronun en üstüne çıkıp Akropol, Athena Tapınağı ve Matrone Kilisesini dolaşacağız. Bu yapılar antik kentin en tepesindeler. Tabelalar gideceğimiz yönü belirtiyor sağa doğru.

200420146781

Bahar ayında olmamızdan dolayı tabiat yeşil elbisesini giymiş, en güzel çiçeklerle başına taç yapmış, arılar ve böceklerin vızıltıları içinde bizi karşılıyor. Otların ve çiçeklerin yaydığı kokular, havada uçuşan polenler insanın aklının bir karış havada olmasına neden oluyor. Hele gençleri bir başka yapıyor bahar ayları. Soludukları havada bolca olan polenler kana karıştıktan sonra beyne ulaşınca akıl bir karış havaya çıkarak yerine AŞK nöronları doluyor beyinde. Sadece AŞK’ı düşünmekten kan dolaşımı yavaşlayıp tembelliğe doğru giderek bahar yorgunluğu yaşıyorlar. Ama suçları yok ki! doğa zaten AŞK tan oluşmuş. Doğa bütün canlılara bunu aşılamış, kaçacak yerimiz yok AŞK tan yana. Mor çiçekler açmış otlar yeşillik içinde.

200420146782

Sarı çiçekler de insanları Aşk’a davet ediyor. Patikada yürüyenlerin ayakları.

200420146783

Papatya gibisin beyaz ve ince,

Deli oluyorum seni böyle görünce,

İsmin dudaklarımı yakıyor, neden ?

Papatyam seni özlüyorum…

Bahar aylarında açan iri papatyalar içinde bir adam.

200420146784

Kilisenin iki duvarı hariç diğer yerleri yıkılmış. Burası Matrone kilisesi.

200420146785

Athena tapınağının temel duvarları kalmış sadece.

200420146786

Antik kent yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş. Körfezin manzarası harika. Batı, Güney ve kuzey rüzgarlarına açık olduğu için devamlı olarak esinti var. Yükseklikten dolayı da biraz sert esiyor rüzgar. Hani aşağıda rüzgar ekersen burada fırtına biçersin o derece yani. Tepenin batı kısmı yamacı dik bir uçurumla oluşmuş. Denizde bir çok irili ufaklı ada görünüyor buradan.

200420146789

Körfezde 12 ada var irili ufaklı, üzerinde yapı yapılmamış olması çok güzel görünmelerine neden oluyor. Umarım bundan sonra turizm diye adaların doğal güzelliklerini bozmazlar. Sağ tarafımda Ildırı köyü ve büyük bir ada var.

200420146790

Duvarların görünen yüzlerini Poligonal (Beşgen) şekilde yontulup örmüşler taşlardan. Böyle taş örme biçimi diğer İyon kentlerinde görmek mümkün. Bu duvar biçimi saraylar ya da zenginlerin evinde oluyor.

200420146787

Papatya çiçekleri ile adalardan oluşmuş körfez manzarası, daha ne olsun ki. Hele bahar ayında iseniz !

Seviyor,

Sevmiyor!

Papatya fallarında…

200420146788

Uçurumun kenarında oturup hem dinleniyoruz hem de manzaranın tadına doyum olmaz seyrini gerçekleştiriyoruz hep birlikte.

200420146794

Rüzgar bayağı kuvvetli esiyor, insanı üşütecek serinlikte.

Yorulmuş pistonları dinlendiren Abdullah keyfini çıkarıyor manzaranın.

200420146795

Bulunduğum tepede düşüncelere dalıyorum. Martı kuşu olmak istiyorum, şöyle kanatlarımı açıp kendimi rüzgara bırakmak, hiç kanat çırpmadan rüzgara karşı durdukça beni havada tutmasını istiyorum. Hayat ta böyle sanki, nasıl kuşlar rüzgara karşı kanatlarını açıp durdukça havada kalıyorlarsa, yaşamda da zorluklara karşı durdukça ayakta kalabiliyoruz. Zorluklara karşı durmazsak bir anda yere düşer yaşamdan koparız. Bisiklete binmek gibi devamlı pedala basmak gerek gidebilmen için. Kendimi bir an kollarımı açıp uçurumdan aşağıya bırakmak geçiyor, sadece bir an öyle düşünüyorum. Bıraksam kuşlar gibi rüzgara karşı süzülsem. Ta bulutlara çıkıp körfezi baştan başa dolaşsam, engin denizlerin üzerinde uçsam, uçsam. Sınırlar olmadan, pasaportsuz diğer ülkeleri gezsem. Hem de vize parası ödemeden! Bu düşüncelerden sıyrılıp kendime geliyorum. Demek ki bir an düşüncelerde kalsam kendimi uçurumdan boşluğa bırakacaktım. Yaşam bu mudur, pamuk ipliğine bağlı…

2-4

Bisikletçilerin ağır topları Ahmet Mumcu, Hakan Kayışlıgil, Bekir Kocamaz ve ben. Bekir Kocamaz açmış ellerini kocaman soyadı gibi. Doktor Burcu arada kalmış garibim.

2-6

Erytrai antik kentini bitirip bisikletlerin yanına dönmeye başlıyoruz. Elimde pankart katlanmış olarak önde ben, Arkamda Hakan Kayışlıgil, ve Ahmet Mumcu adalar manzarasında yürüyoruz.

2-9

Balıkçıların demirledikleri kayıklara selam verip aşağıya, sahile inmeye başlıyoruz. Denizde bir çok tekne demirlemiş, karada ise yazlık evler kaplamış yamacı.

548558_10150764532971170_2054027807_n

Köyden bisikletleri aldıktan sonra yola çıkıyoruz. Elinde fotoğraf makinesi ile habire resim çeken Devrim artık artçı fotoğrafçı olarak görevlendiriyorum. Zaten resim çekmekten hep geride kalıyor bari bir ünvanı olsun turumuzda. Devrim’e Barbaros köyünde bir süprizim olduğunu söylüyorum. Herkes yola çıktıktan sonra ben de yola çıkarak grubun en arkasında yol alıyorum. Kıyıda balıkçı tekneleri eşliğinde gidiyorum. Kayıklara ulaşmak için küçük iskeleler yapmışlar aralıklı. Kıyıda ters olarak konmuş polyester kayıklar duruyor üç tane.

200420146797

Yolumuz bundan sonrası biraz tırmanış olacak. En sert tırmanışlar ve en çok bu gün yol alacağız. Çadırlarımız kamp alanında olduğu için yüksüz daha hızlı hareket ediyor grubumuz. Arkada kalanları toplaya toplaya ilerliyorum. Önümde iki kişi tırmanırken yokuşu çekiyorum.

200420146798

Aslında çıktığımız yokuş %10 eğimden fazla ama moralimiz bozulmasın diye %10 yazmış sevimli canavarımız. Böyle yazmazsan turu yarım bırakanlar bile olabilirdi. Bizim canavar Enes normale döndü anlaşılan. yediği Un Kurabiyelerin etkisi geçmiş olmalı. Baksanıza yere sevimli 🙂 işaretleri yapmaya başlamış.

200420146800

Nihayet yokuş bitiyor ve tepedeyiz, aşağıda Kadıovacık köyü görünüyor. Barbaros köyüne kadar iniş olacak. Daha sonra biraz rampa var ama çıkacağız. Burada biraz soluklanıyorum, Henüz gelmemiş bir kaç kişi var. Onları da bekliyorum, ağır aksak çıkıyorlardı yokuşu. Geride kalanlar geldikten sonra terli gövdem rüzgar almasın diye yeleğimin fermuarını yukarı çekiyorum. Siz siz olun ne kadar terli olursanız olun yokuşun sonunda durup rüzgarlık yada yeleğinizi giyin. Terli bölgeniz rüzgar almasın yeter. Fermuarı da çektikten sonra kendinizi yokuş aşağıya rahatça bırakabilirsiniz. Hiç bir şey olmaz. Ben turlarımda böyle yapıyorum ve hiç bir zaman üşütmedim, hasta olmadım bisiklet üzerinde. Termal içliğim de yok, her zaman pamuklu atlet giyerim.

200420146801

Köye gelince yavaşlamamız konusunda uyarı yazısını canavarımız yazmış “Yavaş” diye. Onu dikkate almak gerek. Tabi ki ben durup resim çekiyorum. Gölgem yere düşmüş.

200420146802

Grubun en arkasında teknik eleman Ahmet Mumcu ile birlikte gidiyoruz.

200420146803

Barbaros köyü göründü ufukta. Dağın yamacında, en altta kurulmuş köy.

200420146804

Köy de yaşayan insan az. Köyün girişinde kültür evi var, burada sanatçı biri bir kültür sanat evi yapmış taş bina olarak. Doğada topladığı renkli taşları kum haline getirip resim üzerine yapıştırarak harika resimler yapıyor. Yalnız bu gün açık değil, o yüzden ziyaret edemiyoruz. Urla belediyesi tarafından yapılmış tabela köyün girişine dikilmiş. Tabelaya; Urla belediyesi Barbaros köyü, Nüfus 555, Hane 260 olarak yazılmış. İki yanda yeşil çam ağacı, sol üst köşede Türk bayrağı var.

200420146805

Yokuşlar yordu bizi çay molası vermek gerek. Köyün içinde kahvelerde çay molası vereceğiz. Canavar Enes yere Çay ve ok işareti çizmiş sarı boya ile.

200420146806

Enes Çalışkan kapmış çocuğun elinden bisikleti kendi binmeye çalışıyor. Köyün meydanında bir kaç tur atıyor en sevimli haliyle.

200420146807

Köyün meydanında kaldırımda gölgelik ağacın altına oturup kahve takımını, ocağı çıkarıp kuruluyorum. Cezveye kahveyi koyup ocağın üstünde pişirmeye başladım. Diğerleri kahvede oturmuş, kimi köfte ekmek yiyor, kimi çay içiyor. Benim kahvem var ve kahve içme zamanım geldi. Kahve takımlarım ve ocak kaldırımda. Ben de oturmuş kahve pişirmek için hazırlık yapıyorum.

3-6

Devrimi yanıma çağırıyorum, kahveyi, cezveyi görünce hem şaşırıyor hem de seviniyor. Süprizimi görünce ne diyeceğini bilemiyor. Canı kahve istemiş ama içememiş, şimdi ise sokakta, kaldırımda kahvenin pişmesini bekliyor. Cezvem ve fincanım 4 kişilik olunca bizimle beraber Olcay ve Emin de kahve içmeye hakketti. Onlara da veriyorum birer fincan kahve. Devrim karşımda oturmuş sohbet ederken cezvede kahve pişiriyorum.

3-3

Çay, kahve molasının ardından grubu yola çıkarıyorum, yol biraz yokuş. Çeşme İzmir yol ayrımına kadar çıkacağız, ondan sonra uzun bir iniş bizleri bekliyor. Devrim bizi çekiyor, ben ve önümde dört bisikletçi yokuşu çıkarken.

10294375_10152403673877369_3552891525844951191_n

Yol ayrımlarında işaretler bizi gideceğimi yeri belirtiyor “Düz” olarak. Canavar Enes iyi çalışıyor grubun önünde. Kutlamayı hak etti bu gün.

200420146808

Nihayet yokuşun sonuna Çeşme İzmir yol ayırımına varıyoruz. Burası manzarası olan bir yer ve adı manzara kahvesi. Aşağıda göletler var ve manzarayı daha görsel yapıyor.

200420146812

Yokuşun bittiğini söylüyor yer işaretleri, yaşasın…

200420146810

Ve sola dönüş ok işareti yere çizilmiş.

200420146811

Yol tabelaları nereye gideceğimizi belirtiyor. Biz İzmir yönüne gideceğiz. Bu yol D300 karayolu. Çeşmeden başlıyor Van’ın Saray ilçesine İran sınırına kadar gidiyor. 2000 km kadar bir karayolu. Bu yolu www.pedalla.com da Serkan Taşdelen ve Feyyaz Alaçam beraber D300 karayolunda yaptıkları turun hikayesini okumuştum. Bu yazıdan sonra bisikletçi olmuştum tam anlamıyla Serkan Taşdelen bu turda beraber pedallıyoruz aynı zamanda. Sağa Çeşme, sola İzmir yönünü gösteriyor tabelalar.

200420146813

Geldiğimiz yönü belirtir tabelalarda; Kahverengi tabelada Ildırı (Erythraı) Beyaz tabelaya Barbaros ve Kadıovacık yazılmış. Tabelalar sol tarafı gösteriyor. Tabelaların üstündeki yüksek yerde mavi tabelada ise; İzmir teknoloji geliştirme bölgesi. Burası İzmir yüksek teknoloji üniversitesinin arazisi başlıyor. Yaklaşık 7 Kilometre uzunluğunda bir arazi.

200420146814

Yaklaşık 7 km yokuş aşağı iniyoruz, bayağı uzun bir iniş oldu bizim için. Sadece iniş olduğu için İçmeler kamp alanına çabucak varıyoruz. Solda deniz görünüyor.

200420146815

Arka kadro oluşmaya başlıyor yavaş yavaş. Afyon Başmakçıdan  Esma Eser Açıkgöz, acele etmeden beraber kamp alanına varıyoruz. Çok güzel türkü de söyler, sesi kadife gibi. Türküler söyleyerek bisiklet sürüyoruz. Geçen yıl Az bilinen antik kentler turunda Küçük Yamanlar dağında gençlik kampında tanışmıştık. Tanışmamız da ilginç olmuştu doğrusu. 2013 yılının Az bilinen antik kentler turunun ilk gününde yaklaşık 22 km tırmanışlı günün ardından 1000 metre yükseklikte yemeği yedikten sonra buz gibi esen deli poyrazdan kaçarak gençlik merkezinin barakaların birinde sıcak çaylarımızı içerek muhabbet ediyorduk. Arkadaşlarla Afyon Başmakçı bisiklet festivalinden bahsederken Esma da oradaymış. Başmakçı sözünü duyunca heyecandan oturduğu tahta sandalyeden düşüverdi. Biz de tabi bu düşüşe anlam veremedik, ne oluyor diyerekten Esma’yı yerde görünce kahkahayı basıverdik hep birlikte. Meğerse Başmakçı bisiklet festivalini düzenleyen Esma imiş. Biz tabi bunu bilmeden öylesine nasıl gideceğimizi konuşuyorduk. Tanışmamız böyle oldu Esma ile ve güzel bir dostluğun temeli atıldı böylece. Başka festivallerde de beraber bisiklet sürdük. Esma bisiklet üzerinde çekiyorum bir poz.

200420146816

Kamp alanına geldik, herkes akşam yemeğine kadar serbest dolaşıp hazırlıklarını yapıyor çadırlarında. Bu akşamdan itibaren her akşam bir olay için kutlama yapacağız. Bu gün grubun artçıları ödüllendirildi, şerefine kadeh kaldırıldı. Yaşasın artçılar Doktor Burcu Koçay, Teknik destek Ahmet Mumcu ve süpürücü olarak ben. Resimde Burcu Koçay, Ahmet Mumcu, Olcay Ormankıran, Ben, Doktor Serhat Ferahi Değimli, Ahmet Yıldırım ve Berna Külahçı var. Elimizde kırmızı şarap kadehlerini tokuşturuyoruz.

1897817_10152403675417369_1502793782226024624_n

Akşam yemeğinde Ketring Osman’ın getirdiği nefis yemeklerle karnımızı doyuruyoruz. Yemekten sonra sınırsız çay eşliğinde gece sunumunda sevimli canavarımız Enes Şensoy bize anılarını resimlerle sunarak anlatıyor. Enes dünyayı dolaşmakta olan arkadaşımız Gürkan Genç ile İspanyada buluşup Cebelitarık boğazını geçerek Fas ta 3 ay kadar beraber bisiklet sürdüler. Çöllerde, okyanus kıyısında yaşadıkları maceraları bizlere anlattı. Bu turunda bisikletinde, notbook’unda ve telefonun da olmadık arızalar meydana gelmiş. Çölde gezen bahtsız Bedevi gibi bir macera yaşamışlar. Çektiği resimler çok olunca ve kamp ateşi yanmaya başlayınca çoğu resmi geç geç diye geçiştirdi sadece.

200420146819

Sunumun ardından şaraplarımızı alıp sahilde kamp ateşi etrafında toplanıyoruz. Karşılıklı iki grup oluşturduk, şarkılar türküler söyleyerek kahkahalar içinde gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor eğlencemiz. Ateşin kızıl rengi şarabın kırmızı rengine karışıyor.

10177432_10152263781143046_1677443648840957073_n

Artık ateşin üstünden atlamaya başlıyoruz. Şarabın verdiği coşkuyla bağıra bağıra türküler söylüyoruz. Ben ateşin üzerinden atlarken Cem Yatman beni çekiyor gecenin karanlığında.

10270561_10152263781013046_8807135107348367130_n

Gece epey ilerledi, uyku uyumak gerek, yarın erkenden kalkacağız. Yavaş yavaş sesimiz azalıyor, birer ikişer yatmaya gidiyorlar. Ben de uykum iyice gelince çadırıma yatmaya giderek derin bir uykuya dalıyorum.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu gün yaptığımız yol 64 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc