Etiket arşivi: helenistik

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 5. Gün. Denizli Bisiklet Festivali 2. Gün

23 Mayıs 2015 Cumartesi

5. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

Denizli – Pamukkale – Denizli

 

mektuplarınız yok ki sizin

gideceği adresler olsun

yemiş yüklü dallara olmayan kollarınızı nasıl uzatacaksınız?

çiğnenmekten vaktiniz kalmadığından zaten

kalkıp bir kıra,

bir buluta ayak basamayacaksınız

trenleri doldursanız da boş kalacak vagonlar

Savaş Ay

 

Öne çıkmış olan görsel, Kırmızı çiçekler ardında iki kemerli tarihi yapı.

20150523_111814

Ay dolandı geceye, gece karanlık ve soğuk. Ay aydınlık o da soğuk. Ay ile gece gün ağarıncaya kadar sarmaş dolaş ama kimseyi incitmeden. Gün ağarınca ayrıldılar tekrar buluşmak için. Akşam içtiğim nefis  ev şarabının etkisi sabaha karşı baş ağrısı ile kendini gösterdi. Kafamda sanki bir ton yük var ve başımı dik tutamıyorum. Zar zor sabah kahvaltısını yapıp hazırlanıyorum. Bu gün güzel yerler göreceğim ve ilk defa Pamukkale’nin beyaz travertenlerini göreceğim. Aynı zamanda en önemlisi Antik Hierapolis kentini görmem olacak. Kafamı zorla dik tutarak grup ile birlikte yola çıktım. Rakım olarak Pamukkale’ye göre daha yüksekte olmamız nedeni ile hızlıca şehrin ana caddesinden inip Pamukkale’ye vardık bile. Geçtiğimiz yerlerde resim çekmeye değer bir şey olmadığından anca Pamukkale de günün ilk resmini çektim. Oğlu ile birlikte pedal çevirerek geçenler.

20150523_095920

Arkasından diğerleri geldi. Pamukkale girişi rampalı olduğundan geçenleri rahat biçiminde çekebildim. Eeee resim çeken olunca yol kıyısında hemen de poz verirler. Kadın bisikletçi.

20150523_095942

Biri kadın, biri erkek iki kişiyi çekiyorum.

20150523_095958

İki kişi daha geçiyor önümden.

20150523_100000

Hep ikişer geçiyorlar.

20150523_100014

Sonunda tek bir kişi kadraja giriyor.

20150523_100023

Bir kadın da tek geçiyor önümden.

20150523_100037

Kalabalık olunca hepsini çekmeme olanak yok, o yüzden yoluma devam ediyorum. Pamukkale’nin beyaz travertenleri yolun sonunda göründü.

20150523_100220

Daha önce buraya kadar gelmiştim ama üzücü iki haberden dolayı hiç bir yeri görmeden geri dönmek zorunda kalmıştım. Başım çatlasa da bu gün gezeceğim hiç görmediğim güzellikleri.

Ne demiş şair; “En güzel şey henüz görmediklerindir.”

20150523_101745

Travertenlerin üzerinde yamaç paraşütçüsü dolanıp durmakta. Havadan görmek daha da güzel olurdu sanırım. Daha geniş bir alanı rahatça görebilir paraşütteki kişi.

20150523_102856_hdr

Pamukkale travertenleri beyazlığı ile gerçekten görsel olarak çok güzel. Uzaktan da yakından da. Beyaz travertenler yamaçta, düzlükte yeşil sazlarla kaplı göleti park haline getirmişler.

20150523_103341

Buradan da girişi var ama biz yukarıdaki kapıdan gireceğiz. O yüzden yola devam. Uzun bir kortej olmuş bisikletçileri çekiyorum.

20150523_103722

Yer altından çıkan termal suyun içindeki Kalsiyum Hidro Karbonat hava ile temasa geçince karbondioksit karbonatı terk ederek havaya karıştıktan sonra geride kalan Kalsiyum beyaz bir tabaka halinde sertleşir. Burada herhangi bir bitki yetişmediğinden beyaz renk tabakası ile doğaya renk katar. Depremlerle çöken, yükselen toprak ilginç yapılar oluşturmakta. Beyaz travertenle kaplı tepe. Sanki dağın tepelerine kar yağmış, etekleri yeşil otlarla kaplı.

20150523_103727

Yeni yapılmış kaymak asfalt zorlanmadan sessizce gitmemizi sağlıyor. Ses titreşimi olmadığından travertenlere zararımız olmuyor motorlu araçlar gibi.

20150523_103957

Uzakta ve yüksekte görünen travertenlerin üzerine çıkacağız. Önde sararmaya başlamış tarla var.

20150523_104452

Hafif yükselince Denizli şehri ve karlı tepeleri ile Babadağ görüntüye giriyor.

20150523_104457

Geldiğimiz yönün resmini çekiyorum travertenlerle birlikte.

20150523_104502

Daha da önümüzde yokuş var ama az kaldı.

20150523_104810

Avrupa birliği sözleşmesinin 27. maddesi çevre ile ilgili. Öyle olunca KUZ zaten çevreci, bu bayrağın anlamına da yakışır. Doğayı kirletmeyen, çevreci ve sağlıklı yaşam kaynağı bisiklettir. Ben de onun bir parçası olarak mutluyum ve sağlıklıyım. Daha ne olsun ki?

20150523_105859

Antik kentin dış mekanları olan mezarlıklara geldik. Mezarlar görkemli. Bakalım kent ne durumda, merak içindeyim.

20150523_110148

Antik kent Hierapolis girişindeyiz, ücret ödemeden içeri giriyoruz. Herhalde buralarda yarış yapılmış, finiş ve bitiş yazılmış şişme kemere.

20150523_110435

Antik kentin giriş kapısı ile harabelerin olduğu yer arasında epey bir yol var. İşte böyle yerlerde insanlar yürümek zorunda kalıyor. Bu durumdan şikayet edenler kim? Tabi ki her yere araba ile gidenler. Hani kapı olmasa araba ile ta antik tiyatronun sahnesine kadar gidebilirler diye düşünmekten edemedim kendimi… Bizler öyle miyiz? Elbette değiliz, öyle olsaydık bisikletlerimizle buraları görmek için 25 Kilometre pedal çevirir miydik. Böyle olmasından memnunum. En azından 250 kişi arabalara binip doğaya gaz salımını yapmadı, çevre de kirlenmedi. Antik kente giden taş yollar, çevre de yeşillendirip çiçeklerle süslenmiş.

20150523_110546

Dedim ya antik şehrin dış mahallesindeyiz, burada mezarlıklar var. Antik adı ile Nekropol. Mezar yapılarının görkemine bakılırsa Roma döneminin zengin kişileri için yapılmış. Savaşta ölmeyip termal hamamlarda ihtiyarlığında ölen şişko, yağlı, obez Romalı generaller ve para babaları kendilerine bir ev kadar kayalardan mezar yaptırmış. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de durum değişmedi. Mezarlıklara gidip bakın. Soğuk mermerden yapılan mezarlara dünyanın parasını vermekten kaçınmazlar. Sanki tahtalı köyde huzur içinde yatacaklar işledikleri günahları cehennem ateşinde yanarken….

20150523_110846

Nekropoller

Kent surlarının dışında ve ova dışındaki tüm yönlerde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardes’e giden kuzey yolunun ve Laodikya-Clossae’ye giden güney yolunun iki tarafında yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür.

Kuzey Nekropolis: Nekropolisteki anıtların iyi durumda koruna gelmiş olması ve yayıldığı geniş alanda, çok sayıda traverten lahit ile birlikte bulunması, etkileyici bir görüntü oluşturur. (Sayıları iki binden fazladır ve çoğunda yer alan yazıtta Yunanca Soros Süfiksi ile karşılaşılır.)

Hierapolis mezar anıtlarının mimarisi çok çeşitlidir ve değişik uygulamalar gösterir. En eski mezarlar Helenistik Dönem’e tarihlenen (İ.Ö. II – I. yüzyıllar) Tümülüs mezarlardır. Bu mezarlar düzgün kesilmiş taşlarla örülü silindir kasnak ile sınırlanan mezar odasının üstü koni biçimi verilmiş toprakla örtülüdür. Mezar odasına dramos adı verilen koridor ile ulaşılır. Tümülüsler, yol boyunca ve doğuya doğru çıkan bayırda yer almaktadır.

Bu mezarlar daha çok seçkin ailelerle aittir, fakir ailelere ise kayaya oyulmuş basit mezarlardır. Kentin kuzey kısmında yer alan, I., çoğunluğu II. ve III. yüzyıla tarihlenen diğer mezar anıtları, genellikle duvarlarla çevrili, ağaç (çoğunlukla selvi) ve çiçeklerle süslü bahçelere sahiptirler. Tamamen travertenden yapılmış olan mezar anıtları farklı tipler gösterirler: Basit bir lahitten kimi zaman ölü yataklarını içeren, üçgen alınlıklı veya kaide üzerinde yer alan, bir ya da birkaç lahit taşıyan, bazen de ev modellerini yansıtan daha gelişken formlara sahiptirler. Lahitleri taşıyan kaide üzerinde bulunan yazıtta Yunanca bomos (ayaklık, sunak) kelimesi yer alır: Ölünün yüksekte duran vücudu ile bağlantılı olarak anısını yücelten simgesel bir anlam taşır. Bu anıtlar heroon ile aynı işleve sahiptirler. (Kahramanların veya tarihte önemli kişilerin öldükten sonra tanrılaşmalarını kutlamak için yapılmış mezar anıtları.)

Güney Nekropolis: Sağ tarafta depremin etkileyici izleri görülmektedir. Geniş traverten düzlük tamamen alt üst olmuştur. Basit ve belki de daha eski nekropolise ait dörtgen çukur mezarlar ve taş ocağına ait izler dikkat çekmektedir. Kazılar sırasında, Denizli Müzesi uzmanları, uzun yazıtlı bomoslu bir mezar yapısı bulmuşlardır. Yakınında Genç Helenistik Dönem’e tarihlenen bir Tümülüs mezar yer almakta, bunun yanında ise yazıtlı mermer steller bulunmuştur. Alanın kuzeyinde kazı çalışmaları devam etmektedir, yamaçta Bizans surlarının olduğu yerdeki mezar yapılarında figürlü mermer lahitler bulunmuştur. Bu lahitler taş bir kaide üzerinde durmaktadır. Kerpiç tuğlalar ile yükseltilmiş olan çatı kiremit ile örtülüdür. Bu tip, bir yenilik oluşturmaktadır. Mezar yapısının içi ise çok renkli fresklerle süslenmiştir. Güneye Frontinus’a ait olabilecek olan Kapı’ya doğru ilerledikçe, Laodikeia ve Colossea’ya giden yol üzerinde, nekropolise ait başka mezar yapıları ile de karşılaşılır.

Uzun yazıtta adı geçen Tiberius Cladius Talamos’a ait mezar dikkat çeker. Cephesi ev mimarisini yansıtmaktadır, yarım sütunlu dor düzenindeki pilasterler, taş kafesli pencereler ile Blaundos’ta olduğu gibi, arşitrav, yazıtlı friz ve diş kesimli ion düzenindeki saçaklık yer alır. Yalnızca mimari düzenleme bakımından Frontinus Caddesi’ni hatırlatmaktadır. Frontinus Caddesi üzerindeki yapılarda ise dor düzeni, doğal olarak triglif-metop frizli saçaklıkta olduğu gibi başlıklarda da kendini göstermektedir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Taşlardan yapılmış mezar lahitleri.

20150523_110849

Antik kente ulaşmak için yürümüyoruz ama pedal çevirmek bizim işimiz. Taş döşeli temiz yolda gidiyoruz bisikletlerimizle.

20150523_110852

Önümde Gülhan Etiler durmuş ileriye bakarken çekiyorum. Sağda yüksek bir bina var, müze olmalı. Yerler Arnavut kaldırım taşları döşenmiş.

img_0661

Çevre düzenlemesi çok iyi olmuş, termal sular buraya kadar getirilip insan yapımı traverten yapılarak ayrı bir güzellik katmış. Traverten dört kademeli yapılmış.

20150523_111249

Bu güzelliğin yanında kırmızı ve beyaz çiçekler ayrı bir desen oluşturmuş tarihi doku içinde.

20150523_111442

Kırmızı – beyaz çiçeklerin görünümü harika. Arada kırmızı güller de var.

20150523_111551

İlk kalıntılar göründü, kemerli yapılar Roma döneminde buraların zenginliğini gösteriyor. Kırmızı çiçekler ardında iki kemerli tarihi yapı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150523_111814

Tarihi kalıntılar çoğalmaya başladı.

20150523_112130

Çoğu yıkılsa da ayakta kalan yapılar muhteşem. Binalar devasa insan boyuna göre. Yüksek, üç kemerli bina. Çatısı yok.

20150523_112142

Kalın sütunlu, üzerinde kirişler olan bir kalıntı.

20150523_112328

Sanırım antik kentin giriş kapısına geldik. Üç kemerli, yüksek bir kapı, yanları kale duvarı gibi kalın. Buradan içeri giriş yapıyoruz.

20150523_112519

Dikdörtgen bir kapıdan daha geçiyoruz. Burada sütun ayakları olan dikdörtgen prizma mermer bloklar sıralanmış.

20150523_113029

Kalın taş duvar, nöbetçilerin durduğu girinti duvarın anlına yapılmış.

20150523_113125

Aşağıdan gördüğümüz travertenlerin üstüne geldik sonunda.

20150523_113601

Tarihi kalıntılar etrafa saçılmış gibi.

20150523_113838

Antik yıkıntıların içinde havuz yapılmış. Girişi de 30 kusur Lira olunca girmekten vaz geçtim. Sanki biraz paragöz olmuş taşeron işletmeci. Girişte insanlardan para alıyorlar, havuza da ayrı para. Bir de normal insanlar girmesin diye ederini yüksek tutmuşlar. Aynı Roma dönemindeki yağlı, şişko, obez zenginler için. Çaktırmadan gireriz diye şortları giydik Ferdi ile birlikte. Ferdi kendini havuza bırakınca görevli hemen devreye girip Ferdi’yi dışarı çıkarınca havuz sefamız başlamadan bitti.

20150523_114310

Antik havuzda yüzen insanlar.

20150523_114318

Antik Havuz

Antik Havuz, Pamukkale’nin en önemli simgelerinden biridir. Özellikle sağlığa faydalı olan suyu ile dünyanın sayılı havuzlarından biri olarak kabul edilir. Yılda binlerce kişinin yüzdüğü bu havuz, birçok hastalığa da iyi gelmektedir. Özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaydı. O yıllarda kent ve etrafına kurulan 15’ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremdir. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmıştır. Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın geçmesi konusunda da etkilidir. Bu konuda yapılan araştırmalara göre Antik Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere çok iyi gelmektedir. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Tariki kalıntılar üstünde oturan, yüzen insanlar.

20150523_114420

Buraya da Denizli’nin simgesi Denizli horozunun parlak seramik heykelini yapmışlar.

20150523_123420

Madem havuza giremedik bari travertenlerde akan sulara bırakıyoruz kendimizi. Başımın üzerinden akan sular üzerimden havuza akıyor.

img_0673

Su bulduğumuz neresi olursa oraya seriliyorum. Her ne kadar yüzemesem de bu bana yetiyor. Dar bir kanalda sırt üstü uzanmış halde yatıyorum.

img_0677

Traverten havuzunda boy veriyorum, anca bileklerimin biraz üzerine karar derinlik. Artık bu havuzda eğlenmeye devam edeceğim.

img_0678

Sadece Kalsiyumlu beyaz bir tabaka kalıyor üzerimde ama idare etmek gerek. Bu havuzlar insan yapımı doğal olmayan betondan kademeli olarak tasarlanmış. Kademeli olması göze hoş geliyor. Bir zamanlar insanlar buralara ayakkabı ile dolaşmaya başlayınca beyaz renk yok olmaya başlamış.  Sonrasında ayakkabı ile girmek yasaklanmış. Zamanla pamuk gibi beyaz rengine dönüşmüş.

img_0687

Üzerimi kurulayıp giyiniyorum. Antik kentin yıkılmış ve ayakta kalmış taşlarına dalayım havuz yerine. Geçmişten gelen yapılar benim için daha değerli ve görülmesi bedava. Blok taş yıkıntıları, kimi yerler yıkılmamış düzgün görünüyor.

20150523_124439_hdr

Etrafı dolaşırken yerde bir yarık gördüm. Merak edip dikkatlice bakınca uzayıp giden fay hattı olduğunu anladım. Yarığın dibinde de turkuaz renkte su var. Güneş ışıkları suya vurunca renk canlılığını ortaya koyuyor. Beklide az kişinin, yada hiç kimsenin görmediği güzelliği görüyorum zannederken insanların içip attığı teneke içecek çöpünü görünce artık bir şey düşünemedim. İnsanlar neden bu kadar duyarsız, neden bu kadar pis anlaşılır gibi değil…  Yazık hem de çok yazık..

20150523_124529_hdr

Yarık uzun ve derin gidiyor, takip edince Antik havuzun olduğu yere işletmenin bahçesinde son buluyor. Sanki yarık bahçede toprakla kapatılmış, üstü örtülerek depremden ve yaratacağı etkiden etkilenmeyecek gibi. İşletme tam da fay hattında. Üzeri çimle, çiçekle süslenmiş, altındaki su dolu boşluğu görmeden büyük bir tehlikenin farkında değiller. Bir deprem anında çökmeyeceği nerden bilinebilir ki ?

20150523_124542

Ben gezime devam ediyorum antik kentte. İleride tiyatro var, yoldan gitmeyip kestirmeden araziden gidiyorum ayakta kalmış bir kaç blok arasından.

20150523_124623

İşte taşeron zihniyeti gördüğünüz gibi antik kentin ortasından siyah bir boru uzanmış gidiyor. Nereden gelip nereye gittiği belli değil. Hiç te yakışmamış tarih dokusuna, yazık…

20150523_124645

Anlaşılan o ki burası büyük ve önemli bir kent imiş zamanında. Henüz kazısı bitirilmemiş, kazılsa daha da neler çıkar ortaya.

20150523_124757 20150523_124842 20150523_124845

Devasa tiyatro binasına geldim. Hava sıcak, başım hala ağrımaya devam etmekte ve kafam o kadar ağır ki taşıyamıyorum. Ama Muhteşem tiyatroyu görmem gerek.

20150523_125046

Hierapolis (Yunanca: Ἱεράπολις ‘kutsal şehir’), Pamukkale (Denizli) yakınlarında bulunan bir antik kenttir.

Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürülmektedir. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Pergamon Krallığı zamanında II.Eumenes tarafından MÖ 2. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki MS 60 yılındaki büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS 80 yıllarında, İsa’nın havarilerinden Filipus’un burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. MS 395 yılında Bizans yönetimine geçen Hierapolis, Piskoposluk merkezi oldu. Hierapolis, 12. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu Selçukluları’nın sınırları dahilinde kalmıştır. Hierapolis antik kentinde; Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, tiyatro, Frontinus caddesi ve kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, Su Kanalları ve Nympheumları, Surlan, Filipus Martynonu ve köprüsü, Direkli Kilisesi, Nekropol Alanı, Katedral ve Roma Hamamı kalıntıları bulunmaktadır.

Tiyatro

Grek Tiyatrosu tipinde yamaca yaslanmış 300 ayak (91 m) tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına; 60 yılında olan büyük bir depremin ardından Flavius’lar döneminde 62 yılında başlanmıştır. Hadrian döneminde (117-137) inşa halindedir. Yapı Severuslar döneminde 206 yılında tamamlanmıştır.

Cavea’da 50 oturma sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merdivenle 7 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Cavea’nın ortasında yer alan krallık locası ve orkestrayı çevreleyen 6 ayak (3.66 m) yüksekliğindeki sahne ön duvarında 5 kapı ve altı niş bulunmakta, bunların önünde 10 adet sütun yer almaktadır. Mermer sütunların üzerleri istiridye kabuğu şeklinde motiflerle dekore edilmiştir. Sahnenin gerisinde arka duvarı süsleyen üst üste sıralanmış 3 sütun dizisinden, alttakiler sekizgen kaideler üzerinde yükselir ve yivsizdir.

Kabartmalar, stillerinden de anlaşılacağı üzere değişik dönemlerde farklı ustalar tarafından yapılmıştır. Özellikle mitolojik konuların işlendiği sahnelerde Helenistik dönem heykel sanatlarının etkilerini, kalabalık, hareketli ve canlı figürlerde görmek mümkündür. Bu figürlerde Bergama sanat ekolünün (Zeus Atları Kabartmaları) biraz etkileri görülmektedir. Sahne binasının kabartmalı frizlerle süslenmesi açısından tiyatro, Perge, Side ve Nyssa tiyatrolarıyla büyük bir benzerlik gösterir.

Mezarlık alanlarını ifade eden Nekropoller, Hierapolis’in ‘Kutsal Şehir’ olarak adlandırılmasının ardından ayrı bir öneme bürünmüştür. Bu nekropollerde yapılan araştırmalar dönemin bütün dini inançları gün yüzüne çıkarmaktadır. Mezar yapılarının görkemine göre varlıklı ya da halk mezarı olarak kolaylıkla ayrılabilen bu nekropoller kentin ana caddesinin kuzey ve güney doğrultusunda uzanmaktadır. Sayıları ise 2 binden fazladır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Tiyatroyu tamamen görecek şekilde oturma yerlerinin en üst tarafına çıkıp sütunlu sahnesi ve yarım yuvarlak oturma yerlerini neredeyse tamamıyla çekiyorum.

20150523_125539

Antik kent turu bitirip hep birlikte yola çıkıyoruz. Başımın ağrısı hala geçmedi ve güneş geçmesin diye havlumu başıma sardım. Grup gittikten sonra kendimi yavaşça yokuştan aşağı inmeye başladım. Yemek yenilen yerde yönlendiriciler beni durdurarak, yemek yememi söylediler. Zar zor bir şeyler atıştırdım. Biraz dinlenme ve karnımın doymasıyla baş ağrısı yavaş yavaş geçmeye başladı. Artık kafamı dik tutabiliyorum. Baş ağrısı gözle görülmese de ağırlığını hissettirdi. Sanki tonlarca kazan kafamda kaynıyordu. Yemekten sonra başımın ağrısı azalınca kendime geldim. Yemek bitiminde dönüşe başladık. Mermer fabrikasında serinleme molası verdik. Soda ve çay ikramı iyi geldi bu sıcak havada. Mermer fabrikasında heykeltraşlar sanatlarını göstermiş. Fabrikanın bahçesi Açıkhava heykel müzesi durumunda. Sütun başında iki kolunu yana açmış erkek zemine yapışmış halde. Sadece başı ve iki yana açılmış kolları var.

20150523_155114

Baş heykeli, ustaca yapılmış bir eser. Tek parça koca bir kütle mermerden güzel bir insan başı. Bana çok şey hatırlatıyor. Sanki gözlerini kapatıp huzura çağırır gibi. Her şeyi bir yana bırak, evini, işini, okulunu, bozuk düzeni, adalete sarsılmış olan güvenini, adam olmayı, geleceği düşlemeyi. Sadece huzuru düşün, ses çıkmasın sessizliği düşün gözlerin kapalı olsun. Işık girmesin dünyana, ışığı düşün. Zaten içinde olan ışık seni aydınlatır. Yaptığın iyilikleri düşünme, zaten onları denize attın ya! Çocukları düşünme, içinde hep çocukluğu yaşadın, hep çocuktun. Toplumun dayatmalarıyla bir kalıba soktular seni. Düşünerek kır kalıplarını, özgürleş. sen onlara dayat ben böyleyim diye. Ben huzurluyum! huzurlu. Yeter ki baş ağrısı olmasın.

20150523_155144

Güzel kadın heykeli poz vermiş aynaya kendini seyrediyor. Güzel olduğundan emin değil, acaba ne kusurum var diye aynadaki yansımasını gözlüyor sanki. Üzerinde ince bir elbise giymiş, kıvrımları gayet düzgün oyulmuş.

20150523_155243

Gökten inmiş bir melek gibi, kanatları alışılmadık. İnsanlara iyi olmayı, adaleti, birbirinizi boğazlamayın artık yeter diye yazan kitapla beraber yer yüzüne inmiş. Ama kitabı okuyan var mı ? Yada yazanları uygulayan ?

20150523_155302

Düş görmek, rüyaların içinde huzurla yatmak. Çimenlerin üzerine bir döşek, üstünde ince bir çarşaf. Yastık yok, kolunun üzerine başını koyacaksın. Güneş en tepeden öte yana devrilmeye başlamış. Kuşluk vakti. Üzerinde huzurlu bir yorgunluk, gözlerin kapanmadan uzanıverirsin döşeğe. Gözler usulca kapanır ve güneş ışıklarının verdiği sıcaklıkla şekerleme başlar. Kabus görmezsin rüyalarındaki düşlerde çünkü içinde kötülük yoktur senin. Tatlı düşler beliriverir rüyalarda. Düş ve huzur… Uyuyan kadın heykeli. Yere uzanmış, üzerinde ince bir çarşaf örtülmüş gibi kıvrımları gayet ustalıkla işlenmiş. Sadece başı ve ayak uçları çarşafın dışında kalmış.

20150523_155324

Böylece kalbini çaldığın biriyle 90 lı yaşları geçmiş yaşlılığı yaşarsın. Sevdiğin bahçedeki koltuğa oturmuş. Sen de koltuğun kenarına ilişip oturursun. Konuşmaya gerek yoktur, bahçede öten kuşlar konuşur cıvıltılarıyla. Sen onları dinlersin bunca yaşanmışlığınla yaşlanmış olarak. Huzur içinde ölümü beklersin kapını çalsın diye. Düşünmezsin bile ardında bıraktığın koca dünyayı. Kimseye kötülük etmemişsin, hep başkalarına yardımı esirgememişsin. Dünyalar senin olmuş, arkanda iyi ve güzel şeyler bırakıp dinginliğe ulaşmışsın. Bir gün uykudayken acı çekmeden bir daha uyanmayacağını biliyorsun huzurla… Biri kadın biri erkek iki heykel tek kişilik koltukta oturmuşlar. İkisi de ihtiyar, kadının başında baş örtüsü sarkıyor. Erkek başına fötr şapka takmış.

20150523_155355

Ve güneş kuşluk zamanını gösteriyor. Yani günün ikinci yarısının ortası. Güneş her gün kuşluk zamanını hiç sektirmez. Sen bunu değiştiremezsin, gücün yetmez. Sadece zamanı iyi değerlendir ve yaşa. Yarım yuvarlak oyulmuş Güneş saati, üstte ileri uzatılmış çubuk. Yarım yuvarlak oyuntuda ölçülü çizilmiş ve sayıları belirtir işaretler yapılmış.

20150523_160113

Çay ve soda ile dinlenmemiz bittikten sonra yola devam. Büyük Menderes nehrinin havzasındayız. Nehri besleyen çaylardan biri olan Çürüksu çayı kenarındayız. Çayda akan su gerçekten çürümüş, renginden belli. Neredeyse karaya dönüşmüş kahverengi. Geldiği yer sanayi sitesinin yanı olduğu için sanayide ne kadar atık su varsa hepsi derede. Hal böyle olunca iyice karışan renk homojenize olan kahverengi renginde.

Bu rengin neden olduğunu şöyle açıklayayım. Ortaokulda resim dersinde güzel bir kadın resim öğretmenimiz vardı. Sanata ve resme olan inancını bizlere yansıtmıştı ve resim dersi hep güzel geçmişti o yıllarda. Bizlere renkleri anlatmıştı, renk karışımlarını, hangi renk hangi renkle karışırsa ne olur diye. Ana renkler Kırmızı – Sarı – Mavi ara renkler Yeşil – Turuncu – Mor Üç ana rengi ikişer renkle karışırsa üç ara renk oluşur. Bunu güzelce kafamıza yerleşirdik ten sonra bir derste renk karışımlarını resim kağıdına yapın bakalım deyince ben değişik çaplarda altı daire her biri birbirini kıyısından içine alacak şekilde pergel ile çizdim. Üç daire ana renk, diğer üç daire ara renklerde sulu boya ile boyadım. Sarı kırmızı ile birleşince turuncu rengi aldı. Sarı mavi ile birleşince yeşil rengi oluştu. Kırmızı mavi renkle buluşunca morardı. Bunlar tamamdı ama bütün renklerin kesiştiği ortada küçük bir üçgenin rengi kahverengi olmuştu.

Bu durumu güzel öğretmenim bize açıklamamıştı. Belki de açıklamak istememiştir. Çünkü insanlar çevreyi kirlettiğinden nehirlerin böyle bir renk alacağını biliyordu. Kırk yıl sonra renklerin karışımının neden Kahverengi olduğunu anlamıştım. Kirliliğe dur demenin zamanı geldi artık..

Kahverengi akan çayı çekiyorum köprü ile birlikte.

20150523_160330

Her ne kadar çaylar ve nehirler kirli aksa da yaşam bir şekilde devam ediyor. Artık kirlilik bizleri ne kadar etkileyecek ilerde zaman gösterecek. Arpa tarlalarında olgunlaşıp sararmış halde görünce içimin burukluğu azaldı.

20150523_162342

Alabildiğine geniş tarladaki sarı renk huzur veriyor.

20150523_162444

Laodikeia antik kent ovanın ortasında sanki unutulmuş. Biraz da orayı canlandırmalı bisikletlerimizle. Ana yola yakın olan antik kentte giriş yapıyoruz ücret ödemeden. İlk tarihi kalıntılar karşımıza çıktı.

20150523_164541

Geniş caddeden yürüyerek şehrin merkezine doğru gitmeye başladık. Yol geniş kaya plakalardan, düzensiz yapılmış.

20150523_164609

60. yılda olan büyük depremde yıkılan şehirden kalan kalıntıların bir kısmı. Tam da Roma rakamlarını belirtmiş. I II III diye sütunlar sırası ile dikilmiş arkeologlar tarafından.

20150523_164919

Laodikeia Antik Kenti, Denizli İli’nin 6 km. kuzeyinde yer almaktadır. Helenistik kent, M.Ö. 3. yy.’ın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuştur. M.Ö. 130/129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya (önce Cumhuriyet, sonra İmparatorluk) bağlanmıştır. Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi’nde metropollük seviyesinde dini bir merkez haline gelmiştir. Laodikeia’da yapılan kazı çalışmaları, Erken Kalkolitik Dönem (Bakır Çağı, M.Ö. 5500’den M.S. 7. yy.’a kadar kesintisiz yerleşimlerin varlığını ortaya koymuştur. Laodikeia, önemli arkeolojik kalıntılara sahiptir. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikeia’nın önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; Anadolu’nun en büyük stadyumu (ölçüleri 285×70 m.), 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 nymphaeumu, 2 anıtsal giriş kapısı, Bouleuterionu, tapınakları, Peristylli evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir. Kentin dört tarafını ise nekropol alanları çevirir. Laodikeia, Hıristiyanlık dünyası için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yy.’dan itibaren Kutsal Hac Merkezi olma gibi dinsel bir özelliğe sahip olmuştur. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi adına vahiy gönderilen bir kentte Laodikeia Kilisesi’nin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha artırmaktadır. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında Milano Fermanı ile serbest olmasıyla birlikte yapılmıştır. Bu yönüyle Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olma özelliğini korumaktadır ve bu nedenle yapı bir hac kilisesidir.

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,51372/laodikeia-antik-kenti-denizli.html

Bir kaç sütunlu yapılar.

20150523_164939

Devasa yivli sütunlar zamanında muhteşem bir dönemin belirtisi. İki sütun arasında iki kadın.

20150523_165049

Üzeri kalın cam ile kapatılmış kazı bölgesi. Canlar kalın, üzerinde yürüyebiliyoruz. Buradan kazı çalışılmalarını izleyebilirsiniz.

20150523_165412

Kazı yıl boyunca devam ediyor. Üzeri kalın cam ile kapatılmış alanda gün yüzüne yeni çıkmış eserler görünmekte.

20150523_165137

Aşağıda sütunlar parça parça yerde.

20150523_165200

Kemerli yapılar da göze çarpıyor.

20150523_165232 20150523_165239

Başka bir alan da üzeri örtülerek korunmuş durumda.

20150523_165252

Şimdi şöyle düşünün; Eğer resimde görünen yapılar orijinal biçimde korunmuş olarak dursaydı böyle güzel görünür müydü  Gözümüze sadece taş bir bina olarak görünecekti. Oysa şimdiki görünümüyle sonradan dikilmiş 16 sütun, kimisinin üstünde kirişler konmuş. Görsel olarak bize geçmişi anlatıyor. Eskiyi, daha da eskiyi, binlerce yıl öncesini resmediyor uzaktan.

20150523_165403

Restore edilerek zamanında yıkılmış sütunlar dikilerek taştan bir kapı yapılmış. Ziyaretçiler kapıdan geçince sanki zamanda yolculuk yapar gibi zaman kapısından geçiyor. Sütunların arasında beş kişiyi çekiyorum.

20150523_165454

Sütunlar ve kirişlerdeki ince işçilik zamanında ustalık ve zanaatçılığın ileride olduğunu ve zenginlik bakımından ferah yaşanmışlığın göstergesi. İki sütun arasında beni çekiyorlar cep telefonum ile.

20150523_165601

Tarih dokuya güzeller de renk katmakta. Sanki bir kuş sütun başına bir kuş yuva yapmış gibi.

20150523_165617

Ne de olsa İzmir de yaşamış, güzelleşmişler. Gülhan Etiler’i çekiyorum iki sütun arasında.

20150523_165624

Yakın zamanda pişmiş tuğladan yapılan kapı kemeri, arka taraf henüz kazılmamış. Yarısına kadar toprakla örtülmüş durumda. Artık siz düşünün daha ne kadar kazılacak ve ne kadar sürecek. Günümüz iş makinaları ile belki de bir haftada kazılabilir bu alan ama kazı çalışmaları dikkatli ve kalıntılara zarar vermeyecek biçimde kazılıyor.

20150523_165659

Tek sütun.

20150523_170243

İleride sütunlu yol görünüyor.

20150523_170254

Hava sıcak, başıma güneş geçmesin diye peştemalı kafama sarıp öyle dolaşıyorum. Sütunlu yolda çekiliyorum.

20150523_170430

Antik kent turumuzu bitirip kapıya yöneldik. Kapıda diğer arkadaşların toplanmasını beklerken oturduğum basamağın altında bir kurbağayı fark ediyorum. Güneşin yakıcı sıcağından serin ve gölgelik yere konuşlanmış. Öyle sessizce bize aldırmadan dinleniyor kuytu yerde. Kamuflajlı rengi ile kurbağa ilk başta fark edilmiyor bile. Anca dikkatli bakınca görebilme şansınız var.

20150523_171439

Herkes geldikten sonra hareket edip ana yoldan kamp alanına doğru pedal çevirmeye başladık. Her belediyede olduğu gibi Denizli belediyesinde de henüz bisikletçilerin farkında değil. Daha alışmamışlar demek ki ince tekerlekli bisikletlere. Üç mazgal uzunlamasına delikleri ile bisikletlilere tehlike yaratıyor.

20150523_173357

Benim lastiğim ince ve mazgala giriyor. Eğer dikkat etmezsen jantı kırma olasılığın yüksek. Bakalım bu konuda belediyenin fen işleri ne zaman el atacak. Arka tekerleğim mazgalın yarığına tamamen girmiş durumda çekiyorum.

20150523_173457

İşin garip tarafı mazgallarda standart yok. kimi mazgal değişik yapılmış ve en uygunu da resimde gördüğünüz mazgal tipi. Kısa delikler ve yolda gidiş yönüne göre enine konmuş. Artık bütün mazgallar bir standartta gelmeli ve doğru olan biçimde konulmalı.

20150523_174013

Kalabalık Denizli trafiği içinde hızlıca geçip kamp alanına geldik. Sıcak duşları beklemeden kalın bahçe sulama hortumu ile güzelce duşumu alıyorum. Terli eşyaları da sudan geçirip duruladıktan sonra temiz elbiseleri giyerek yemeklerimizi afiyetle yiyoruz. Denizli’nin güzel insanlarından Reyhan – Murat Demirel çiftinin sevimli ikizlerini sevmeden geçemedik. Maşallah ikisi de topaç gibi, bir de sevimliler yemeden geçilmez ki.

20150523_201304

Akşam olduktan sonra masalara oturup Saz ve Gitar dinleyerek Türküler, Şarkılar söyledik hep birlikte. Gece ilerledikçe sayımız birer ikişer eksilerek azaldık. Fazla geç olmadan ben de çadırıma çekilip günün yorgunluğunu tatlı uyku ile gidermeye başladım.

Bu gün yaptığımız toplam yol 56 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

100. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu Gelibolu 3. Gün

20 Mart 2015 Perşembe

Babadere – Dalyan – Geyikli – Çanakkale

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Soğuk burası, yağmur kokuyor

Geceleri uyku tutmaz insanı burda

Bak, yıldızları görmem lazım benim dolunayda; çıldırırım

Yıkarım üstüne bu mahzeni, kaçamazsın…

 

Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Güneş batmak üzere, bisikletim KUZ ve kıytırık gölgesi duvara vurmuş.

20150319_173541

Gece sıfırın altına düştü hava sıcaklığı ve kalın giyinmeme rağmen üşüdüm. Üşümekten doğru dürüst uyuyamadım bile. Bu sabah az uyku olmasına rağmen neşemizi kaybetmedik. Hemen çayı demleyip güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Güne iyi başlamak gerek. Kahvaltı faslından sonra güneşin ortalığı ısıtmaya başlaması ile birlikte eşyaları ve çadırı toparlayıp bagaja yükledik. Yola çıkmaya hazırız. Güneşin biraz daha ısıtmasını bekledik bir süre. Kamp yaptığımız yer gayet güzel, 3 meşe ağacı, yeşil çimenler, düzlük ve az ileride yol kıyısında bol su akan bir çeşme.

20150319_080359

İyice ısındıktan sonra yola çıktık, Ege denizi göründü.

20150319_082636

Kaplıcanın olduğu bölgeye geldik, burası 3 yol kavşağı. Biri Ezine’ye gidiyor, birisi geldiğimiz yol. Geldiğimiz yolu U dönüşü yaparak Dalyan yönüne gidiyor. Biz Dalyan yönüne gideceğiz. Kavşakta bisikletim KUZ ve kıytırık park halinde.

20150319_111346

Dalyan köyünde bulunan Alexandria Troas antik kentinin kalıntıları yavaş yavaş görünmeye başladı. Uzaktaki kemer fark ediliyor.

20150319_113759

Antik kent kıyıdan biraz uzak, köyün girişinde. Kazı çalışmaları devam ediyor. Hazır gelmişken müze kartı ile içeri girip bisiklet yolculuğundan tarihi yolcuğa dönüyor yolumuz. Alexandria Toas tabelasını çekiyorum. Yazı kısmı sarı, altı beyaza boyanmış.

20150319_114228

Kentin kalıntı duvarları.

20150319_114243

Duvarlar.

20150319_114308

Kısa bir duvar ve yere mermer blok döşeli.

20150319_114438

Mermer kare kaide, yanında sütun parçası ve duvarlar.

20150319_114504

Kare kaideler, duvarlar ve kemerli bir yapı.

20150319_114515

Tapınak kalıntılarını sadece temelleri kalmış. Etrafı tel ile çevrelenmiş. Kazı devam ediyor demek ki.

20150319_114519

El işçiliği harika olan kirişler, sütün başları gibi değerli taşlara zarar gelmesin diye demir kafes içine almışlar.

20150319_114603_HDR

Dikdörtgen kare prizma mermer blok ve sütunlar.

20150319_114621

Kirişlerdeki süslemeler ince sanat eserleri olarak günümüze kadar gelmiş harika eserler. Yapıldığı tarihlerde sanata, el işçiliğine önem veriliyormuş. Sanatçı da iyi para kazandığından daha güzel eserler ortaya çıkarmaya başlamış. Böyle eserler kentin zenginliğini gösterir. Tabi ki bunları yaparken zaman önemi yoktu. Sadece iyi bir eser ortaya çıksın. Şimdi öyle mi? Beton kalıplar içine dökülen hazır beton tuğla ile örüldükten sonra sıvanıp renkli badana ile boyanıyor. Öyle sanatmış, ince el işçiliği falan yok artık. Kısa sürede beton binayı dikiveriyorlar sanattan yoksun olarak.

20150319_114636

O kadar düzgün bir biçimde oyulmuş ki kusursuz taş işçiliği göze çarpıyor.

20150319_114643

Değişik köşe kiriş blokları.

20150319_114656

Bulunan mermer blok taşları bir tapınağa ait olmalı.  Bu blokları ilk önce yerde birleştirmişler yatık olarak. Sağda temel taşı, düz taş, uzun bloklar ve sütun gelmiş. Binanın bir kısmını yere yatırmışlar gibi.

20150319_114715

Yerde sütun ve kirişlerin yanında büyük bir küp konmuş.

20150319_114745

Mermer parçalar arasında koltuk şeklinde bir parça var, kırık lahit te olabilir.

20150319_114808

Evet mermer olmayan granit taş lahit kapağı yerde duruyor. Demek ki üstteki lahit parçası.

20150319_114820

Kubbe şeklinde taş parçasının ortası delik.

20150319_114829

Alexandria Troas (“Alexandria of the Troad”; Yunanca: Αλεξάνδρεια Τρωάς ; Türkçe: Eski Stambul); Türkiye’nin batı kıyısının kuzey ucuna yakın, Bozcaada’nın güneyinde bulunan Antik Yunan kentidir. Çanakkale ilinin Ezine ilçesindeki Dalyan köyünün güneydoğusunda yerleşimlidir. Antik kent yaklaşık 400 hektarlık(4km2) alana yayılmıştır. Günümüze kalan birkaç yapı arasında bir Roma hamamı, Odeion, Antik Yunan tiyatrosu, gymnasium kompleksi ve yeni ortaya çıkarılmış bir stadion bulunur. Şehrin eski duvarları hala izlenebilir.

Tarihçe

Hellenistik

Strabon’a göre, bu bölge başlangıçta Sigeia olarak adlandırılıyordu; MÖ 306’da Büyük İskender’in komutanlarından I. Antiogonos Monophtalmos, eskiden nüfuzlu bir şehir olan Neandreia da dahil 5 yerleşim yerinin halkını Sigeria’ya yerleştirerek şehri çok daha genişletilmiş olarak yeniden kurdu. Kentin ismi MÖ 301’de Lysimakhos tarafından, Büyük İskender anısına ‘Alexandria Troas’ olarak değiştirildi.(Gaius Plinius Secundus, ismin Antigonia’dan Alexandria’ya değiştirildiğini belirtir.) Kuzeybatı Anadolu’nun ana limanı olan şehir, Roma döneminde büyük oranda gelişti ve MÖ 188 gibi erken bir tarihte ‘özgür ve özerk şehir’ niteliği kazandı; günümüzde bulunan kalıntılar bölgenin tarihteki önemini kanıtlamaktadır. Altın çağında şehrin 100,000’e yakın nüfusa ulaştığı düşünülüyor. Strabon’un bahsettiği üzere, Augustus’un hükümdarlığı sırasında bölgede ‘Colonia Alexandria Augusta Troas’ adında bir Roma kolonisi kurulmuştur.(O dönemde kısaca Troas olarak anılırdı) Augustus, Hadrianus ve Herodes Atticus şehrin süslenmesine hatırı sayılır düzeyde katkıda bulunmuşlardır. I. Konstantin, Troas’ı Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapmayı düşünmüştür.

Roma

Roma döneminde şehir, Anadolu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir liman konumundaydı. Pavlus, Avrupa’ya gitmek için Alexandria Troas’dan denize açılmıştır ve Avrupa’dan yine buraya dönmüştür. Yuhanna’nın öğrencisi Antakyalı piskopos Ignatius da Roma’da gerçekleşecek şehitliğine yol alırken bu şehirde bir süre kalmıştır.

Osmanlı

14.yüzyılda Troad bölgesine(Biga yarımadası) Karesioğulları yerleşmiştir. Beylikleri 1336 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Alexandria Troas harabeleri Türkler tarafından “Eski Stambul” olarak da bilinir. Bölgedeki tarihi yapılara ait taşların çoğu zamanla inşaat malzemesi olarak kullanılmıştır.(Örneğin IV. Mehmed, Valide cami’sinin yapımı için buradan sütunlar almıştır) 18.yüzyıl ortalarında bölge ‘soyguncu çeteleri için gizlenme yeri’ haline geldi.

Modern

1911 yılında bölge meşe ağaçlarıyla kaplanmış ve fazlaca yağmalanmıştı; ancak eski duvarlar hala izlenebilmekteydi, hatta bazı bölgelerde oldukça iyi korunmuştu. Şehir duvarlarının çevresi yaklaşık on kilometreydi ve duvarlar düzenli aralıklarla yerleşmiş kulelerle takviye edilmişti. Antik hamam ve gymnasium’un kalıntıları bölgede hala görülebilir; bu yapı ‘Bal Saray’ olarak bilinir ve aslında MS 135’te Herodes Atticus tarafından yaptırılmıştır. Trajan’ın inşa ettirdiği sukemeri hala izlenebilmektedir. Alman arkeologların 21.yüzyıl başlarındaki kazı çalışmaları sonucu, tarihi yaklaşık MÖ 100’e dayanan büyük bir stadyumun kalıntıları bulunmuştur.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Alexandria_Troas

İrfan bu parçaların arasında kollarını açarak bana poz veriyor.

20150319_114921

Geçmişteki yolculuğumuz bittikten sonra kaldığımız yerden bisiklet yolculuğumuza dönüyoruz. Yol sakin, ileride köy görünüyor.

20150319_115551

Yol kıyısında fare delikleri gözüme ilişiyor. Yol boyunca fare yuva delikleri bu kadar çok olunca yiyeceğin bol olduğunu gösteriyor. Bu da çiftçinin ürünlerinin bir kısmının fareler tarafından aşırıldığını gösteriyor. İşin diğer tarafı da bu fareleri avlayacak avcıların ortada olmaması. Avcı olmazsa fareler sürekli çoğalarak tarıma zarar vermekteler. Fareleri avlayan canlıların başında yılanlar var. İnsanlar da yılanlardan her zaman korkmaktalar. Bu yüzden yılanları yok etmişlerdir etrafta. Yılan olmazsa fareler de çoğalır ve her tarafa böyle yuvalar giderek artar.

20150319_122955

KUZ ve kıytırık şimdiye kadar sorun çıkarmadı ve dizimin ağrısı da geçmek üzere. Anlayacağınız iyi gidiyor yolculuğum. KUZ ve kıytırık yolda.

20150319_123019

Tamam da soğuktan korunmak için iyice sarınıp örtünmüş durumda bisikletini sürüyor. Böylede olsa keyfi yerinde görünüyor.

20150319_123040

Geyikli kasabasına vardık, ilk gözüme çarpan da tarihi hamamı.

20150319_124425

Öğle yemeğini Geyiklide bir lokantada yiyoruz. Lokantada bulunan bir müşteri lokantacıya emirler vererek konuşması ve lokantacının emirlere emredersin efendim deyip ezilip büzülmesi canımı sıktı biraz. Bir insan bu kadar alçalmaz başka bir insanın karşısında, yazık. Müşterinin pahalı İstanbul plakalı bir arabası da dışarıda duruyordu. Lokantacının o haline üzüldüm…

Neyse duruma karışmadan yemeği yedikten sonra kasabanın parkına gidip çay içelim dedik. Parkı yaptıran Eyvah Eyvah filminde oynayan Ata Demirer giriş kısmında KUZ ve kıytırığın resmini çekmek istedim. Bisikleti sehpasına alıp arkamı döndükten sonra tam dengede durmadığından devrildi. Bisikleti kaldırıp sağlam duracak biçimde olduğunu gördükten sonra resmini çekebildim. Bisiklet devrilince darbe alan kıytırık maşası arka tekere sürtmeye başladı. Biraz düzelmeye çalıştım ama tam istediğim gibi değil. Çay bahçesinde çayları içelim artık, sonra hallederim.

20150319_131856

Parkın yanında bulunan caminin duvarına güvercin yuvaları yapılmış. Dört ayrı bölmede bir çok yuva üst üste.

20150319_131908

Geyikli çıkışında kıytırığın maşası tekerleğe iyice sürtmeye başlayınca durup gevşeyen cıvatasını iyice sıktım. Arada çok az mesafe var. İzmir’e gidince bu sorunu hallederim artık. Köylerden geçerek İzmir – Çanakkale yoluna tekrar çıktık. Kalabalık trafik gürültüsü ile baş başa gitmeye başladık. KUZ, kıytırık ve arkadan gelen arkadaşları çekiyorum.

20150319_164120

Yanımdan ilk önce Tamam geçiyor.

20150319_164125

Arkasından İrfan geliyor.

20150319_164138

Güneş ufka iyice yaklaştı KUZ, kıytırık ve ben, gölgemiz duvara vurmaya başladı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150319_173541

Gelibolu yarımadası göründü karşı kıyıda. Çanakkale boğaz girişindeyiz. Güneş alçalmaya başlamış gökyüzünde.

20150319_174003_HDR

Dardanos tarafından giriş yapıyoruz Çanakkale’ye. Hava da kararmaya başladı. Çanakkale iskeleye vardık ve Tarihi saat kulesinde durup bir resmini çektim. Bu akşam pansiyonda kalacağız, İrfan daha önce yerini ayırtmış. Benim için de bir oda ayarladık pansiyonda.

20150319_195349

Pansiyona bisikletleri ve eşyaları yerleştirip akşam yemeğini yedikten sonra pansiyona dönüp sıcak su ile duş aldım. Sıcak su ile dizimin ağrıyan yerini iyice masaj ile yumuşattım. Ağrı neredeyse yok denecek kadar az. Kıytırığın verdiği zorluk dizimdeki yan bağların güçlenmesine neden oldu. Buna sevindim, daha kötü olabilirdi. Dün geceki soğuk bizi yormuştu, gece az uyku ve bisiklet sürme de iyice yordu. Sıcak yatakta uyumak gibisi yok diyerek fazla geç olmadan odalarımıza çekilip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 81 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 3. Gün

21 Nisan 2014 Pazartesi

Malkoç – Azmak – Seferihisar – Teos

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

GİTME ZAMANI

Üç kez çalmıyor artık postacı kapıyı

Bir toz duman da varoşlardan yükselen

Son çiçekçi de terk etti bu kenti

Sen durmadan bir hıçkırığa tutunuyorsun

Gözyaşınla suluyorsun içindeki kaktüsü

İçi patlamış bu kentin

Hançerlenmiş bağırsak gibi kokuyor

 

Duyuyorum,  ağır ağır atıyor adımını

Evet gelen o sevgilim, gelen, gitme zamanı

 

Ya deniz kokuyor damlalar, ya dağlar 

Artık yağmur düşmüyor bu kente

Çeviren yok umut sokağında kum saatini

İnanmıyorum mevsimlerin tükendiğine

Hepsi dönüp dönüp  geliyor geri de

Tükenen biziz oysa zamanın kollarında

 

Sarıyor bizi hüzne açılan kucağı

Sarıyor bizi sevgilim, gitme zamanı

 

Ali Rıza Kars

Öne çıkmış olan görsel, Devrim havada zıplamış, iki kolu yanlara açık durumda. Arkada Teos antik kent harabeleri.

5-1

Gece yine yağmur yağdı bir süre. Sabah erkenden uyanıyorum, yağmur yağmış, kumsal ıslak. Çadırdaki ıslak eşyaları çıkarıp kurumaya bırakıyorum hareket edesiye kadar. Çadırlar ve gri renkli deniz sakin görünüyor, çarşaf gibi.

210420146821

Az bilinen antik kentler turunun Kahramanı Olcay OMANKIRAN. Hayallerindeki bisiklet turunu yapmanın heyecanı içinde. Bu turu düşünen, ortaya çıkaran ve bizlerin yardımı ile bu yıl üçüncüsünü yaptığımız Az Bilinen Antik Kentler Turunun yaratıcısı. En büyük emek Olcay’ın, alçakgönüllülüğü ile herkesin sorularına bıkmadan cevap veren sabırlı ve herkesin bisiklete binmesini isteyen. İnsanlar bisiklete binerken de kültürü gelişsin diye Antik kentleri yılmadan anlatan ve bundan büyük mutluluk duyan Kahramanımız, Yoldaşımız, Arkadaşımız Halil Olcay ORMANKIRAN. Olcay’ın başında kırmızı renkli buff var, sakalları uzamış.

1-1

Az Bilinen Antik Kentler Turunun süprizlerle gelişmesini sağlayan mütevazi, bisikletle birlikte paylaşmayı seven Doktor Serhat Ferahi Değimli. Liderlik özelliği ve bu turda bürokratlarla olan iyi diyaloğu sayesinde, ikna kabiliyetini de kullanarak, kamp yerlerimizi ayarlayan, Belediyelerden turumuza destek alarak katkılar sağlamıştır. Grubun öncülüğünü yaparak trafikte güvenli bir şekilde yol almamızı her zaman düşünmüştür. Öncümüz, Liderimiz, Doktorumuz Serhat Ferahi DEĞİMLİ.

1-2

Bu da ben, Artçı, Süpürücü, İlkyardımcı, Elektrikçi, Kahveci, yalnız cezvem 4 kişiliktir. Şanslı olan 3 kişi yanımda kahve içebilir. Başımda mavi renkli buff var.

1-3

Bisikletçi dostumuz Ahmet Yıldırım. Bisiklete olan aşkıyla bisikletçilere özel Cinatı cafe bar mekanını açtı. Her zaman bisikletçilerin uğrak yeri olarak gittiğimiz Cinatın da bizlere her zaman kapısını açarak bisiklete olan sevgisini ortaya mangal gibi yüreği ile koymuştur. Az bilinen antik kentler turu için çalışma toplantılarını Cinatın da severek bize yer göstermiştir. Ahmet biricik sevdiceği Berna ile bize gizli araç desteği ile destek verdi. 5 Gün boyunca Belediyenin verdiği kumanyaları almak için her gün İzmir’e gidip kumanyaları alıp ara öğün olarak bizleri aç bırakmadı. Mangal yürekli, dost kısaca Cinatı Ahmet YILDIRIM. Başında kurukafalar beyaz, diğer yerleri siyah olan buff giymiş. Gözünde Güneş gözlüğü var.

257735_10150213441195886_1403937_o

Hem bisikletçi hem de fotoğrafçı, bir de gazeteci. Sessiz sakin ve elinden gelen her türlü olanakla tura desteğini ortaya koyan Emin MENGÜASLAN. Turda motoru ile destek vererek Öncü ile Artçı arasında sağlıklı haberleşmeyi sağladı. Aynı zamanda sessizce çektiği güzel fotoğraflar da birbirinden değerli. Bir kahveyi hakketti doğrusu. Aslan yürekli, motorize dost Emin MENGÜASLAN.

1-4

Sevimli canavarımız, mesleği haritacılık olan arkadaşımız Enes ŞENSOY Afrika dan henüz gelmesine rağmen dinlenmeden tura motoruyla katılarak önden yol tespit çalışmalarını yapıp işaretleri ile yollarda kaybolmayalım diye doğru yolu bulmamızı sağladı. Gerçi yediği Un Kurabiyeleri çizgilerini yamuk çizmesine neden olsa da o bir kurabiye canavarı olduğunu bize gösterdi. Canavar-ül-velosipet, kurabiye canavarı harika insan.

1-5

Ketring Osman’ın nefis besleyici kahvaltısının ardından toplanıp yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Çadır ve eşyalar kurumuş bu arada. Eşyalarımı bisiklete yükleyip hazır hale geliyorum. Tam çıkacakken bir arkadaşımızın lastiği patlamış. Lastiği yamayıp yola çıkarıyorum Ahmet Mumcu ile. Henüz çadırını toplamamış bir kaç kişi görüyorum. Ne olduğunu sordum, bizimle gelmeyeceğini bildirince diğerlerinin çadırlarını toplamasına yardım ederek onları da yola çıkarıyorum. Bisikletim KUZ park halinde, çantaları bağlıyorum bagaja.

1-6

Ana yola çıkmadan ara yollardan Seferihisar Sığacığa gideceğiz. Bu gün yolumuz az, fazla zorlanmadan aheste gideceğiz. Önümde iki kişi yeşil tarlalar arasında gidiyoruz.

210420146822

Artçı ekibimi gayet sağlam, dünyayı bir kaç kez dolaşmış Ahmet Mumcu ve Doktor civanım Burcu Koçay. Grubun en arkasından süpürerek grubu götürüyoruz emin bir şekilde.

210420146823

Yolun bu bölümü toprak yol. Her zaman asfaltta gidecek değiliz ya, biraz da toprak yol olsun. Zaten tarlaların arasından baharda yeşil elbisesini giymiş doğanın içinde bisiklet sürüyoruz. Tüm ağaçlar yeşillenmiş, tarlalar bereketini sunmaya hazır, rengarenk çiçeklerle kuşların cıvıltıları arasında yolun toprak olmasından daha doğal ne olabilir. Toprakta tekerleğin izi olmadan gitmenin anlamı olmuyor böyle yerde. Önümde giden bisikletçiler.

210420146824

Yolda yavaş yazısını görünce yavaşlıyoruz. Zaten yavaş gidiyoruz ama olsun işaretlere uymak gerek. Az ileride inek çiftliği var ve inekler kendi kafalarına göre otluyorlar. İneklere çarpmamak için yavaş yazısı yazılmış.

210420146825

İneği ağıla sokmaya çalışan nineyi bekliyoruz dar yolda. İnek bizden ürkmesin diye. Neneye selam veriyoruz, gülerek o da selam veriyor bize.

210420146826

Böyle bir tur ilk defa oluyor. Herkes kendi eşyasını kendi taşıyor. Kimse de şikayetçi değil. Zaten turun duyurusunu yaparken belirtmiştik herkes kendi eşyasını taşıyacak diye. Daha önceki turlarda eşyaları taşıyan bir araç mutlaka olurdu. Katılımcılar eşyalarını araca verip boş bisikletlerle tur yapıyorlardı. Bisiklet hafif olunca hızlı gittiklerinden etrafı doğru dürüst görmeden kamp alanına varıyorlardı. Kamp alanında bir karmaşa yaşanıyordu her zaman. Kendi eşyalarını her zaman bulamıyorlardı, beklemek zorunda kalıyorlardı. Ben hiç bir zaman eşyamı araca vermezdim. Kendim taşırım diyerek yüklü bisikletimle dağ taş, dere tepe yol almıştım. Diğerlerine göre biraz daha yavaş gidiyordum ama gün içinde pek fark etmiyordu benim için. Herkes hayret ediyordu bu kadar yükle nasıl tur yapıyorsun diye. Aslında kendileri farkında değillerdi, kendi yüklerini taşıyabilirlerdi ama denememişlerdi. Nasıl olsa araç vardı, ne gerek var taşımaya diye düşünüyorlardı. Bu turda herkes anladı ki kendi eşyasını taşıyabiliyormuş. Öyle fazla zorlana da olmadı yol boyunca. Önde giden bir grup bisikletçi.

2-1

Azmak koyuna varıyoruz, burada kumanyaları alıp deniz kıyısında afiyetle yiyoruz. Kimileri denize giriyor, benim girmeye niyetim yok henüz.

210420146827

Papatyalar güzellere ne de güzel yakışıyor. Önde papatyalar ve iki güzel kız beyaz tişört ve şapka giymiş.

3-1

Beyaz t-şort ve beyaz şapka ile çok ilginç pozlar vererek değişik resimler çekiliyor kumsalda.

3-2

Arka arkaya seri pozlarla değişik bir çalışma yapılıyor.

3-3

Bunlar da soğuk sandviç canavarları, bunlara da dikkat etmek gerek, ıssız yerlerde bir arada olmamalı. Bir sandviçe üç kişi ağzını açmış. Ortadaki Olcay’ın başında kese kağıdı var.

3-4

Kumsalda bir süre dinlendik uzanarak. Daha sonra yeni kurulan artçı grubuna yeni üyeler alıyorum. Bunlar benimle beraber şarkı, türkü söyleyerek en arkayı süpüreceğiz. Pedal sesi korosu. Abdurrahman Yurduseven, Gözde Emine, Esma Eser Açıkgöz ve Devrim Dağ . Koromuz beş kişiden oluştu.

3-5

Azmak koyunda kumanyalar yendi, denize girildi, kimimiz kumsalda uzanarak dinlendi. Mola sonunda kalanları yola çıkmalarını söylüyorum. En son kalan da çıktıktan sonra ortalığı şöyle bir kolaçan ediyorum bir şeyler unutulmuş mu diye. Çalıların üzerinde mavi renkli bir çadır kurusun diye serilmiş ama öylece toplanmadan duruyor. Çadırı toplayıp römorku olan arkadaşa veriyorum, nasıl olsa kamp alanında çadırını unutan arayacak. Kimse kalmadıktan sonra ben de yola çıkıyorum, bir süre gidiyoruz. Yolun kıyısında iki kişi oturmuşlar  dinleniyorlar sanırım. Bunlar kamp alanında en son kalanlardan. Yanlarından geçiyoruz, geçtikten bir süre sonra Devrim yanıma gelerek yolda oturan birisi yılan diye pantolon kemerini Devrim’in önüne atarak korkuttuğunu söyledi. İstanbul dan katılan bu kişilere gerekli uyarıları yapıyoruz. Böyle pis şakalar olmaz, hele bayanlara yapılınca. Neyse yolumuza devam ediyoruz hep birlikte. Yolda canavarın işaretlerini görüyoruz; Bisiklete Özgürlük… Yerde bir bisilket ve şablonla boyalı bisiklet ve Bisiklete Özgürlük yazısı.

3-6

Pedal Sesi Bisiklet Korosu. Esma başlıyor Selanik türküsüne ; aşağıda videosu.

Devrim kamerası ile elçek resim çekiyor. Gözde, Devrim, Abdullah ve ben çıkmışız, diğerlerinin yüzü görünmüyor.

3-7

Artçı grubu artık iyice şarkılarla, türkülerle şen şakrak pekişti. Doğanın en canlı mevsiminde güzel insanların bir araya gelerek şarkılarla yaşama daha çok sarılmamıza neden oluyor. Sık sık durarak çiçeklerle resim çekiyoruz kollarımızı açarak.

3-8

Esma başlıyor bir Rumeli türküsüne ;

Manastır’ın ortasında var bir havuz

Aman havuz canım havuz

Dimetoka kızları hepsi de yavuz

Biz çalar oynarız

Aşağıda videosu.

DEM BU DEM KORO-Manastır’ın Ortasında Var Bir… paylaşan: NafiTuncer

Video açmıyorsa tam ekran izleyin.

Gelincikler kırmızı renkleriyle yolun kıyısını bezemişler çam ağaçlarınla beraber.

210420146828

Yolun kıyısında bir restoran, çay bahçesine geliyoruz. Burada mola vermişler kalan bir kaç kişi çay içiyordu. Biz de tuvalet molası veriyoruz burada, kalanlara da hemen yola çıkmalarını söylüyorum. Tuvaletlerin yanında büyük bir kayada pembe çiçekler bulduğu bir parça toprakta yaşama çiçekler açarak doğaya güzellik  katmaya çalışıyor.

210420146829

 

Tatlı bir inişin ardından Seferihisar’ın Sığacık mahallesine geliyoruz. Küçük bir derenin üstüne taş köprü zamanında yapılmış hala ayakta duruyor. Köprü tek kemerli, köprüyü bozmamışlar. Yanına yol yaparak ulaşımı oradan sağlıyorlar. Köprü sadece bir at arabasının geçeceği kadar genişlikte.

 

210420146831

Taş köprüde hatıra resmi çekiliyoruz. 7 Kişi bisikletlerle taş köprü üstündeyiz.

4-1

İşte Sığacık denizi, buralar çok sığ. Derinlik 1.5 metreden fazla değil. Sadece limanın ağzı biraz derin. Her türlü rüzgara karşı korunaklı doğal bir liman. Tekneler, balıkçı kayıkları burada bağlanmış.

4-2

Sığacık kalesi, şimdiye kadar fazla bozulmadan günümüze gelmiş. Osmanlı zamanında önemli bir donanma yeri olarak kullanılmış Doğal liman olarak ve açık saldırılara karşı uygun olduğundan yakın zamana kadar kale ve liman kullanılmış.  Deniz seferlerine buradan çıkılırmış. En son Kore savaşına gönderdiğimiz askerler burada toplanıp gemilerle Kore’ye sefere buradan hareket edilmiş. Kale Selçuklular zamanında yapılmış zamanla depremlerden hasar görerek Teos antik kentten getirilen taşlara onarılarak günümüze kadar bu şekilde gelmiş. Bu arada telsizden Olcay beni arıyor ;

“Urim baba neredesin” diye anons ediyor;

“Kalenin dibinde bir taş olaydım” diyerek cevap veriyorum. Olcay da ;

“Gelene geçene, geçene yoldaş olaydım” diye cevap veriyor. Türkü biter mi, bitmez ;

” Bacısı güzele kardaş olaydım” diyor,

“Kalk gidek çayhanaya da meyhanaya da baba gönlüm eğlensin” diye söylüyorum.

“Yarin hakkın divanında doğru da söylesin” diye karşılık veriyor Olcay

Aşağıda bu türkünün videosunu izleyebilirsiniz.

Seferihisar, Sığacık kalesi önünde beni Devrim çekiyor. Arkamda surlar ve kemerli giriş kapısı, yanımda iki bisiklet. Devrim’in bisikletinin ayaklığı yok, benim bisiklete dayalı duruyor.

4-4

Burası iç kale, askerlerin kışlası olarak kullanılmış. Şimdi ise Pazar günleri Seferihisar da köylülerin ürettiği doğal sebze meyve pazarı olarak kullanılıyor. Kalenin dışında ise sokak aralarında halkın yaptığı çeşitli yemek, börek, yaprak sarması, baklava ve tatlıların satıldığı pazar yeri olarak kuruluyor. Yiyeceklerin yanında el işi örme eşyalar da görmek olası. Kale içinde bisikletlerle beni çekiyor Devrim.

4-5

Antalya Manavgat’lı dostumuz Mustafa Evini sırtlamış, bisikleti ile gidiyor. Arkada kale surları, etrafta dükkanlar var.

4-3

Burası da liman dışı, balıkçıların limanı. Arka tarafta özelleştirilmiş marina bulunmakta. Yelkenli tekneler burada barınıyor, içeriye girmek biraz zor oluyor, herkesi almıyorlar.

210420146833

Burada kıyıya bağlı uzun direkli yelkenliler.

210420146834

Sığacık’ta bir süre dinleniyoruz, bu arada birer dondurma yiyoruz, Devrim ısmarlıyor. Biraz dinlendikten sonra Sığacık sokaklarını dolaşıyoruz. Evler iki katlı, bahçeli, beyaz badanalı şirin mi şirin. Balkonlarda, pencerelerde rengarenk çiçeklerle süslemişler evleri. Daracık sokakları ayrı bir hava katıyor, sanki zaman duruyor sokaklarda dolaşırken.

210420146835

Karşıda görünen mavi kapılı evde Kavak Yelleri dizisi çekilmişti. Dizi çekilirken ve çekildikten sonra insanların bu evi görmek istemeleri Sığacık’ı ünlü yaptı ve tanınmasını sağladı. Seferihisar’ın Sığacık köyü Türkiye de ilk Yavaş Şehir ( Cittaslow) ünvanını almasıyla iç turizm patlaması yaşadı. Hafta sonları arabayı park edecek yer bulamazsınız. Bu sokaklarda kurulan satış tezgahları kalabalık ziyaretçilerle dolup taşıyor. Ayrıca balık lokantalarında lezzetli balıklarla pişirilmesi damak tadı olanların akınına uğruyor her hafta. Dış kalenin surları burada bitiyor. Kapının adı Kuşadası kapısı. Kalenin dışında bir sürü site ve ile ev dolmuş durumda ve devamlı yeni binalar yapılmakta. Fazla sürmez Yavaş Şehirlikten eser kalmayacak, müteahit ve emlakçıların rant kapısı olmaktan kurtulamayacak. Buna üzülürüm…

210420146836

Kalenin dış surları ve Kuşadası kapısı. Kapının üstü tuğladan kemer yapılmış. Evlerin duvarlarını anladım beyaz badana yapılması ama kapının duvar taşları niye boyanmış anlayamadım. Tarihi eserlerin değerini hiç bir zaman anlayamayan  düşüncede olan işgüzarlar tarafından boyanmış kapı taşları.

210420146837

Bizim canavar yolda doğru gidelim diye işaret bırakmaya devam ediyor. Kamp yerimiz Akkum sahili, yol düz gidiyor ama ilk önce Teos antik kentini göreceğiz, o nedenle sola kıvrılıyor yolumuz. Solu gösterir ok işareti ve bisiklet figürü yerde boyalı kırmızı renkte.

210420146838

Toprak yollardan, mandolin bahçelerinin aralarından Teos antik kentine varıyoruz. TEOS İzmir’in Seferihisar İlçesi’ne 5 kilometre uzaklıktaki Sığacık Köyü’nün bir kilometre güneyinde deniz kenarında. Teos’un M.Ö. 1000 yıllarında İon kolonisi olarak kurulmuştur. Kurucusu Dionysos’un oğlu Athames olarak bilinir.  Teos önce Pers yönetiminde kalmış, sonra Lidyalıların, ardından yine Pers yönetimine geçmiştir. İonlarla birlikte Teos bağımsızlığını kazanmış ve mimari alan ile ticarette önemli bir yer haline gelmiştir. Kentinin en önemlileri olan Teos’ta Hellenistik ve Roma dönemi kalıntıları bulunmaktadır. Ziyarete açık olan Teos’ta en önemli antik eser olarak bilinen, antik dünyanın en büyük Dionysos Tapınağıdır. Diğer önemli kalıntılar ise Agora, tiyatro, odeon, surlar ve liman kalıntılarıdır. Tarihi ve doğal çevre zenginliği Teos’un değerini artırmaktadır. Tarihi yıkıntılarda bir grup toplanmış anlatılanları dinliyorlar.

210420146839

Bir kaç denemeden sonra Devrim’i harabelerin üstünde havada yakalayabiliyorum. Kollarını iki yana açmış sanki yoga yapar gibi trans halinde geçmişte burada yaşanmışları görmeye çalışır gibi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

5-1

Hep beraber anı resmi çekiliyoruz. Teos antik kenti daha geniş bir alana yayılmış. Buranın arkasında antik tiyatro, devamında deniz kıyısında Antik liman var. İşte buradan taşlar alınarak Sığacık kalesinde ve evlerde kullanılmış. Hiç bir kimse, kurum yada devlet niye alıyorsun dememiş. Tarih şimdiye kadar korunmadan anca bu kadar kalabilmiş.

5-2

 

II

Gitmek mi zordur kalmak mı?” dedi işaret parmağını havaya dikerek, titrek sesini yükselten yaşlı adam.

 

“Beklemek mi kutsal, bekleyene adım adım yaklaşmak mı?”

 

“Kavuşmak mı yoksa kavuşma yolunda iki hayat harcamak mı ?”

 

Bu kadar antik şehri gezdiniz, Claros’ta bilicilerin şehrine gittiniz görür mü diye, Lebedos’ta şansınızı denediniz, Teos’ta hayatın sahnesinde seyretmek istediniz.

 

Anında döndü peşindeki kalabalığa “Yola çıktınız bunca baş, bunca fikir, bunca yürek !.. Eliniz boş dönmek de var bu yolda, aradığını bulamamak”

 

“Önemli olan yolda olmak” dedi Serkan.

 

Sana göre öyle evlat benim vuslatım yol değil yolunda ömrüm…

 

-Evlerin bir ırkı olduğunu bilirim- der Yorgo Seferis diye söz aldı Gözde Emine,

 

“Yanlış bilmiş evine duygu kattıysan duygunun ırkı yoktur. İş te o katıksız duygu feda edeceğin her şeye değer.”

 

“Gidecek yerin var mı, o zaman durmayacaksın. Umut en değerli hazinemizdir.”

 

Anlatmıyorsun hikayeni.” dedi Enes “Çok merak ediyorum, zaten merak beni yollara düşüren. Her gördüğümün fotoğrafını çekiyorum, çektiğimi paylaşıyorum. Sen de paylaş senin anlamın nedir?”

 

“Acelecisin çocuk, hem acele hem bisiklet. Henüz havadasın, oturmamış sende, toysun çocuk. Bu yollar pişirecek seni.”

 

“Rahat ol dayı, ne zaman istersen o zaman anlat bakma bunlara sen, ben sabrın eşiğini geçtim ama bilmezler rahat adam derler bana. Ben beklerim valla, her sözünden damıtırım seni. “ dedi Abdurrahman.

 

***

 

Yaşlı adam asma dalını budayan akranının yanında bir kütüğe oturdu. “Artık bitti Zelos, borcun bitti, git.”

 

Zelos elindeki makası düşürdü, döndü koca kara gözlerine yaş hücum etti kekeledi. “ Ne dersin. İşitir misin sen dediklerini Algos?”

 

“Bitti dedim, bitti ızdırabın. Artık hürsün hakkım helal, vebal yok.”

 

Sağına soluna baktı Zelos prangaları hiç ummadığı bir anda birden çözülmüş, düşmemek için sendelemişti. Saçını karıştırdı, az ötede duvar dibinde çeşmeye gitti yüzünü yıkadı. Yetmedi, kafasını çeşmeye soktu, Saçlarını savurdu etrafa damlalar saçıldı. Ceketini bile almadan yola düştü, yürümeyi öğrenen çocuklar gibi çözüldü dizleri. Durdu ardına bakmadan “ Neden şimdi Algos, ne oldu, nerden geldin? Ne oldu da taş yüreğin hamur oldu?”

 

“Öğrendim ki hastayım Zelos, sayılı günlerim dedi doktor. Öğrendim ki değmedi bunca öfkem. Hesaplı nefes Zelos çelik anlıma idi. Bildim ki öfkem kendime idi. Ama seni senden iyi bilirdim, bırakmayacağını bilirdim. Ondan zincirledim vijdanından. Sevmen insanlığından, sevmem insanlığımdan. İkinizden birinden vaz geçmem gerekti. Seni, kankardeşimi daha çok sevmişim, vazgeçtim Karya’dan. Yıllarca ızdırabımı çektin hiç konuşmadın benle, umudunu kaybetmedin. Sen böyle çırpındıkça ben tükendim, lakin vazgeçemedim senden. Ben hükmettikçe sen yükseldin. Sen itaat ettikçe ben ezildim. Ben ezildikçe öfkem hudut bilmedi Zelos. Şimdi sayılı zamanda göçeceğim bu dünyadan, göçmeden terk et beni. Bilesin ki Karya’nın elinden tutup giderken daha acizdim şimdiki marazlı hallerimden.”

 

Zelos günlerce yürüdü, ayakları patladı, dudakları kavruldu varmak için sevdiğine. Az uyudu çok yürüdü.

 

Biliyordu, bekliyordu Barbaros Köyü’nün tek göz taş evinde Karya’sı. Biliyordu vazgeçmezdi beklemekten, güveniyordu çünkü güven ekmişti.

 

***

 

devam edecek…

 

Esma Eser Açıkgöz

Devrim beni çekiyor harabedeki taşların önünde. Arkada taşlara oturmuşlar dinleniyor bisikletçiler.

5-3

Teos harabelerinde kısa bilgilendirmeden sonra antik kentin diğer yerlerini gezmiyoruz. Hava durumu yağmur gösterdiğinden bir an önce kamp alanına gidip çadırları kurmak üzere yola çıkıyoruz. Biraz yokuş çıkacağız gibi görünüyor. Herkesi yola çıkarıp ben de peşlerine düşüyorum. Yeşillikler arasında yokuş çıkan bisikletçiler.

210420146840

Biraz yokuş çıktıktan sonra çam ağaçlarının arasında yol alıyoruz. Fazla sürmeden kamp yapacağımız Akkum kumsalına tepeden bakan bir yere geliyoruz. Burada durup resim çekiyoruz, manzara harika. Deniz önümüzde, daha ileride Çeşme yarımadası. Devrim manzarayı seyrederken çekiyorum bir poz.

6-5

Akkum koyu doğal güzellikte bir koy. Kumsalı mavi bayraklı, temiz. Kumsala belediye bakıyor, yazın girişte insanlardan ve arabalardan ücret kesiyorlar. Tam burunda rüzgar sörfünün iskelesi bulunuyor. Her yönden esen rüzgarlara açık olması, burada sörf yapılmasını sağlıyor. Daha çok poyraz rüzgarı sert esiyor. Diğer tarafta Fransız tatil köyü oteli bulunmakta. Devamlı rüzgar olması sörf yapmak için yurt dışından turist akınına uğruyor devamlı. Burnun dışında dalga devamlı var, koyun içinde ise sakin ve dalga olmaması ayrı bir özellik katıyor. Buralara yeni otellerin yapılması, plajları özel şirketlere kiralanması insanların denize serbestçe girmesine neredeyse imkansız hale getiriyorlar. Sadece belediye plajına girebiliyoruz denize o da yazın ücretli. ileride buraya da giremeyebiliriz, kim bilir rantçılar halkın elinden en güzel yerleri kapıyor yavaş yavaş. Politikacıların soygunları devam ediyor. İstediği yasayı çıkarıp birilerine peşkeş çekiyor. Halk umurlarında değil, sadece kasası dolsun da boğulsun çaldıkları paralarla.

6-3

Akkuma inerken durduk, Devrim beni ve bisikletleri çekiyor koy manzaralı.

6-4

Henüz deniz mevsimi açılmadığından plajı işgal ediyoruz. Pankartımızı asarak buranın bize ait olduğunu ilan ediyoruz. Plaja giriş kapısına da şerit bant çekerek başka  girmesini engelliyoruz böylece. Plajda iğde ağaçlarının altına çadırlarımızı kuruyoruz. Devrim pankartın önünde poz veriyor bana.

7-1

Küçük sarışın bir kız topu ile meraklı bakışlarla bu kadar bisikletçiyi süzüyor. İlk defa da çadır kampını görmüş oluyor. Devrim de fotoğraf makinası elinde gezerken küçük sarışın kızın resmini çekiyor.

7-2

Bu gün az km yol yaptık, enerjimiz hala bitmediğinden kimi arkadaş güreş tutuyor. Kıspetleri olmasa da taytları yetiyor güreş tutmalarına, yerler de çimen olunca. Hayda bre pehlivan, iki yiğit çıktı meydane, İkisi de birbirinden merdane, hayda bre..

7-3

Çadırlar kuruldu, Ketring Osman henüz gelmedi akşam yemeği ile. Yolu da bir hayli uzun, ta Bergama’nın İsmailler köyünden gelecek. Devrim de boş durmuyor, habire resim çekiyor etrafta. Bir ara yanıma gelerek Urim baba bak çektiğim resme diyerek fotoğraf makinasındaki resmi gösteriyor. Çok güzel bir resim çekmiş. Çadırın dışından sineklik kapalı diğer yerleri açık olan kısımdan denizi ve palmiye ağacına dayanmış bisikleti. Sanatçılık bu olsa gerek, güzel anlar yakalamak gerek. Yerde papatyalar çiçek açmış

7-4

Denize girmem gerek, şortumu giyerek deniz kıyısına geliyorum. Go pro kamerası olan Enes Çalışkan’a benim videomu çeker misin diyorum, o da olur çekerim diyerek isteğimi kırmıyor. Enes’e nereden çekim yapacağını gösterdikten sonra bir kaç kez denize atlayıp çekimleri tamamlıyoruz. Ellerine sağlık Enes. Aşağıda denize atlarken dışarıda ve deniz içinde çekilmiş görüntülerin videosu

uydenuzedalayummi paylaşan: urimbaba

Video açmıyorsa tam ekran izleyin.

Nihayet Ketring Osman gelerek tezgahını kuruyor. Aç olanlar hemen kuyruğa giriyor fişleri elinde. Yemekler için her katılımcıya bizler dahil fiş dağıttık. Yemek alırken fişi verip öyle alıyoruz. Fiş sayısına göre Osman’a yemek ücretini veriyor Olcay. Yemeği piknik masaları olan park yerinde dağıtıp yiyoruz.

210420146844

Kuyrukta bekleyenleri çekiyorum.210420146845

Yemeği Osman, eşi, yemekten sorumlu Selahattin Tavkaya ve yardımcı Emin dağıtıyor. Herkes sırayla fişini verip yemeğini alıyor.

210420146846

Bu akşam kutlamamız motorize ekip olarak Emin Mengüaslan ve canavar-ül velosipetçi Enes Şensoy. Grubun önünde motorları ile bizlere nereye gideceğimizi gösteren işaretleri yaparak bu kutlamayı hak ettiler. Motorize ekip çok yaşa! Rakı kadehlerini tokuşturuyoruz. Olcay, Ahmet, Emin, Enes, ben, Serhat ve Balıkesir’den bir arkadaş.

10250217_10152409536792369_4383405777287360882_n

Yemeğin ardından kahve gider, benimle beraber 3 kişi daha kahve içiyor. Kahve cezvesinin içinde kahve köpürmeye başlamış.

210420146847

Hava karardıktan sonra gençleri odun toplamaya gönderiyoruz. Çevrede öyle odun olmadığı için topladıkları odun miktarı az olunca odun almak için bir araç gönderip bir çuval meşe odunu getiriyorlar. Ateşi de kumda yakmak istemedik, bir çöp varili aradık ama bulamadık. Onun yerine bir el arabası buluyor bir arkadaşımız. El arabasının içinde ateşimizi yakıyoruz kumsalda. Ateşin etrafında toplanıp şarkılar türküler söylemeye başladık yine. Herkes kendi içkisini alarak neşeli türküler eşiğinde kumsalda, gecenin karanlığında güzel zaman geçiriyoruz. Bu gece de karşılıklı iki grup atışmalı türküler söyleyerek gecenin ortasına kadar sürdü. Saat 02:00 civarında artık  yeter deyip iyi geceler diyerek yatmaya gidiyorum.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu günkü yaptığımız yol yaklaşık 33 Kilometre civarında.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc