Etiket arşivi: salda

Antalya Manavgat – Mersin Bisiklet Festivali 3. Gün

3 Ekim 2015 Cumartesi

3. Gün

Manavgat – Aspendos – Manavgat

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi

bir renk değildir mavi huydur bende

ve benim yetinmezliğimdir

ve herkesin yetinmezliğidir belki

denecektir ki bir süre

ve denenecektir

bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki.

 

gelecekten utanarak dönen bir sevinçliyim

ya sizler

ey sırasını beklemeden gelen akşamüstleri.

 

Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, sabahın serinliği, henüz Güneş doğmamış, alaca karanlıkta Toros dağları. Önden arkaya doğru üç sıra dağ.

Sabahın seheri Güneş doğmadan önce Toros dağlarından denize ulaşırken Dünyaya ve bana hayat veriyor. Akdeniz’in en güzel sabahlarından biri daha başlamak üzere. Güneşin doğuşunu izlemek üzere çadırımdan uykumu almış olarak çıkıp hazırlıklarımı yapıyorum. Sabahın hazırlığı ve Güneşin doğuşu kahve ile kutlanmalı. Alacakaranlıkta henüz aydınlanmış gökyüzü Toros sıra dağlarının uzayıp giden tepeleri üç sıra, kademeli olarak siluetleri gayet net biçimde görüyorum. Dün bu sıra dağların ikincisinin ardına gitmiştik.

Güneş henüz doğmamış, alaca karanlık. Önde Manavgat çayı, ardında sıra dağlar üç kademe art arda. Sıradağlar siluet halinde ufuk çizgisinde çizgileri belli oluyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Cezvemi ocağa sürüyorum pişsin diye, Güneş kızıl ışınlarını birazdan ufukta dağların ardında gösterecek. Manavgat çayı dingin su yüzeyinde sakin ama alttan aktığı belli olmasa da biliyorum aktığını. Ağaçların yansıması durgun sularda görünüyor.

İlk ışıkları dağların doruklarını aşmaya başladı.

Ve Güneş görünmeye başladı.

Saniyeler geçtikçe yükselmeye başladı. Işınlar içimi ferahlatıyor kahvemi yudumlarken. Sabah kahvesinin tadı güneş doğarken bir başka oluyor. Güneşin doğuşu bana bir müjdeli haber gelmesine neden oluyor. Festival başkanı Ceyhun yanıma gelerek müjdeyi verdi. Devrim aramıza katılmasına karar vermişler. Bu haber güne daha da mutlu başlamama neden oldu. Esma’nın çabaları sonucunu gösterdi. Devrim tek başına bisiklet sürerek Manavgat’a gelecek.

Güneş tamamen kendini gösterdi, yansıması Manavgat çayında.

Dedim ya bu gün başka bir güzel ve çevremdeki nesnele daha değişik geliyor. Kamp alanında bulunan heykeller bile gözüme göründü. Daha önce gözüme ilişmemişti. Heykellerin tarihi bir önemi yok, yeni yapılmış ama güzel bir çalışmanın ürünü.

İki dikdörtgen sütun, sanki üstteki kemeri yıkılmış gibi yapılmamış. Arkasında, içinde dikdörtgen mermere sadece başlar yontulmuş. Öndeki sütunda yazılar var.

Uzun kuyruk her sabah olduğu gibi kahvaltıda sıramızı beklememize neden oluyor. Kahvaltıyı yaptıktan sonra herkes bisikletlerini hazırlayıp kamp çıkışında beklemeye başladı.

Herkes hazır olunca hareket ediyoruz. Bisikletliler yola çıktı.

Yolun karşı tarafından geçen bisikletlilerin resmini çekiyorum.

Arkadan gelenleri de çekiyorum.

Epey kalabalığız, üç yüz kusur kişi var. Arkalarından çekiyorum.

Denize paralel şehrin mahallelerinden gidiyoruz ve ilk molayı veriyoruz. Yerde yeşil sprey bola ile bisiklet, Mola yazısı ve ok işareti çizilmiş. Gideceğimiz yönü belirtiyor. Ok sağa gidin diyor. Burada mola vereceğiz.

Mola yerinde sedirler, minderler, yer sofraları var. Pek turist olmadığından ortalık bize kaldı. Molayı çay içerek değerlendirip dinleniyoruz.

Yer minderinde  bağdaş kurarak oturuyorum. Tahta çitlerle oturma yerleri birbirinden ayrı bölmelerle ayrılmış birbirinden. Önümde kare bir masa, köşede sehpa, üzerinde eski bakır sürahi.

Molanın ardından köy yollarından sakin bir şekilde gidiyoruz. Bir kişi yolda bisiklet sürüyor. Çam ormanı içindeyiz.

Ardımda yol sola kıvrılarak hafif inişli. Kıyılarda tarlalar var. Bir grup bisikletli bana doğru geliyor.

Gelen grup önümden geçip gidiyorlar.

Daha önceki Büyük Taarruz bisiklet turunda bulduğum plastik dinozor oyuncağını bisikletimin gidonunda aylarca taşıdım. Babası ile birlikte katılan bu minik çocuğa dinozor oyuncağımı veriyorum hareket halindeyken. Çocuk, ilk önce şaşırdı ama elimden oyuncağı alıp seviniyor. Babası teşekkür edip sevincini belli ederek yoluna devam ediyor.

Babası ile bisiklete binen çocuk. Önde kadro demirine oturak yapılmış.

Önümden sürekli bisikletliler geçip gidiyor.

Aynı yerdeyim sürekli resim çekiyorum bisikletçiler geçtikçe.

Bisikletin bir güzelliği varsa o da çevrende gördüğümüz yeşillikler olsa gerek. Bu fırsatı değerlendirmek için de sürüyor olabiliriz.

Ekilmemiş tarla yeşil ot bürümüş. Sağda kargılardan oluşmuş saz kümesi. Hafif bir bayır, ağaçlar ve çalı ile kaplanmış durumda.

Az önce resim çektiklerim benden uzaklaşmış gidiyorlar.

Kırsal alan bitti, çam ormanları başladı.

Ağaçlar bazı yerde tünel olmuş, en sevdiğim görsellerden biri. Geçmeden önce resmini çekiyorum.

Yol kıyısındaki sazlıkların arasında bir geçit gözüme ilişiyor. O da bir köpeğin sazlıkların arasına girince fark edebiliyorum. Arkasında olasılıkla bir tarla var.

Akdeniz iklimi biraz sıcak bu aralar, su molası vermek gerek. Yerde beyaz boyanmış çeşme ve SU yazılmış.

Yolumuzun üzerinde köyler var, köylüler yaz boyu yetiştirdikleri ürünleri toplamış. Bu ürünlerden birisi de darı. Güneşte kurutup yemlik olarak kış aylarında hayvanlarına verecek. Büyük bir naylon yere serilmiş. Üzerinde sarı renkte darılar yapraklarından sıyrılıp kurumaya bırakılmış. Kenarda koçan yaprakların yığını. Ümit köylü ile poz veriyor bana.

Köyün içinde giderken arka tekerleğim oturuyor birden bire. Aylardır lastiğim ilk defa patlıyor. Daha doğrusu lastikleri taktığımdan beri ikinci defadır patlıyor. Çantaları çıkarıp bisikleti ters çeviriyorum. Lastiği söküp dış lastiği kontrol ediyorum, bir cisim batıp çıkmış. Yedek iç lastik ile değiştirip pompa ile şişirmeye başladım.

Lastik tamiri bittikten sonra yola çıkıp öndekilere yetişmek için basıyorum pedallara. Daha çok ana yolda olduğumuzdan Aspendos yol ayrımına vardım bile. Aspendos’a gelmeden önce Köprüçay üzerindeki taş köprüye geliyoruz.

Ümit köprüden öteye bakarken ardımdan çekmiş uzun saçlarım omuzlardan aşağı sarkmış durumda.

Köprüçay sakin sakin akıyor, uzun bir yoldan gelmiş. Yorgun ve dingin, Denizlerden buharlaşıp buluta karıştıktan sonra yağmur olarak yağacak. Çağlaya çağlaya kayaları, dağları aşıp gelmek o kadar kolay değil. Aradan uzun zaman geçmiş, belli ki denize kavuşmadan önce tekrar sakinliğine bürünmüş.

Köprü girişinde çay durgunluğunu yitirmiş taşların üzerinde çağlamakta.

Dingin sular son defa kayalarda çağlayıp şöyle bir silkindikten sonra tekrar sakince akmaya devam ediyor.

Bisikletim KUZ ise her zaman olduğu gibi sakince beni bekliyor köprünün üstünde.

Aspendos harabelerini gezmeden önce yemek yemeli diyerek yemeğimizi bir an önce almak için kuyruğa dahil oluyorum. Resimde gördüğünüz gibi menüde balık var.

Yerde balık resmi çizilmiş beyaz boyanmış. Ok işareti kırmızı dikdörtgen içinde siyah çizilmiş.

Eline fıs fıs boya tüpü olunca Ant bis Festival logosunu çizmişler yere. Fena olmamış yani. Bisiklete binmiş çizgi figür, deniz ve güneş.

Yol boyunca beni yalnız bırakmayan Ümit ile beraberim. Ümit’i bisikleti ile çekiyorum.

Yemekten sonra zamanımız olduğundan hemen şortlarımı giyip köprüçayın serin sularında yıkanıyorum. Kurulandıktan sonra giyinip Aspendos antik tiyatroyu bir dolaşıyorum. İlkbahar sonunda gelip görmüştüm Ferdimen ile birlikte. Giriş kapısı yüksek kemerli yapılmış. Onun üstünde küçük kemerli pencereler.

Kemerli tünelden geçiliyor tiyatronun içine. Çoğu yer onarılmış, yeni olduğu belli. Tünelin ucu aydınlık, içinde insanlar girip çıkıyor.

Tünelin ucundayım, dışarısı aydınlık. Güneş dik vurduğundan ışık bol.

Aspendos tiyatrosunun orijinal mavi renkte çizimi ve yanında tiyatro hakkında bilgi yazılmış.

Tiyatronun oturma düzen çizimi.

Tiyatronun oturma yerlerinin bir bölümü. Meydanda insanlar etrafa hayranlıkla bakıyor. Seyirci oturma yerleri orijinal mermer ile yenilenip restore edilmiş. Eski mermerlerin rengi solmuş, yıpranmış. Yenileri ise rengi çok açık, renk uyumu sağlamıyor.

İçeri giriş tünelinin ağzı, mermer bloklardan yapılmış.

Seyircilerin inip çıkılması için basamaklar yapılmış.

Seyirci oturma yerlerinin tepeden aşağı bakışı. Sahne ve meydan.

Eski ve yeni merdiven mermerleri. Renkler o kadar farklı ki. Ama aynı mermer, biri yeni, biri eski, hem de çok. Sadece yüzeylerinde zaman farkı var.

Festivale katılanlar toplanıp bir hatıra resmi çekiliyor, ben de kareye alıyorum hepsini bir arada. Gerçi sayı olarak eksik ama ne yapalım idare edeceğiz.

Daha uzaktan çekiyorum merdivendekileri.

Bu kez daha da uzaktan kemerli tünelin içinden çekiyorum bir poz. En üstte sütunlu kemerli revaklar sundurma olarak yarım daire biçiminde. Oturma yerlerinde onarılan yerler alacalı renkte.

Sonra ben de aralarına karışıp resim çekiliyoruz. Yandakileri çekiyorum.

Resimden resim çekiyorum tiyatronun yukarıdan çekilmiş halini.

Dönüşte taş köprüden değil de normal yoldan inip yeni köprüden taş köprüyü çekiyorum uzaktan.

Geri dönüşümüz serbest olarak ana yoldan kamp alanına gideceğiz. Bu arada Devrim’i arıyorum yolda olduğunu söylüyor. Dikkatli gelmesini söyledim. Kız tek başına ilk defa şehirlerarası yol yapıyor. Ana yol olunca fazla mola vermeye gerek yok deyip Manavgat’a kadar bir çırpıda geldim. İlk sapaktan Sorgun Titreyen göl yönüne saptım.

Artık gölgeler iyice uzamaya başladı. Asfalta düşen uzun gölgemin resmini çektim.

Yok kıyısında mazgallar hem derin hem de yönü bisiklet tekerleğini içine alacak şekilde konulmuş. Belediyenin bisikletten haberi olmadığı kesin. Bisikletim KUZ’un ön tekerleği mazgalın içinde.

Turistlerin ilgisini en çok deve çekiyor olmalı ki para kazanmanın en iyi yolu. Otellerin bile devesi var. Ne demeli…

Her zaman olduğu gibi Güneşin batışını kaçırmıyorum. Güneşin parlak ışıkları ağaçların tepesinde olunca alt kısım karanlık çıkıyor. Gökyüzü aydınlık açık mavi renkte.

Kamp alanına geldikten sonra hemen çeşmedeki hortumdan duşumu alıp ter kokusundan sıyrılıyorum. Yemek sonrası Antalya Bisiklet Festival komitesi bizler için ta Afrika dan gösteri ekibi getirtmiş. Çeşitli akrobasi hareketleri çevik hareketlerle bizlere sunuyorlar. Birisi yere paralel sırt üstü duruyor, diğeri ters yönde aynı pozisyonda alttakinin dik duran ellerinde omuzları. Onun üstünde yine ters ve elleri ile birine daha destek olmuş. Hepsinin üstünde amuda kalkmış biri elleri ile altındaki kişin ellerinin üzerinde değişik kule yaptılar.

En kuvvetli olanı  ayakta, iki kişi de üst üste omuzları üzerinde dik duruyor.

Yeni bir gösteri daha başladı, yere biraz büyükçe sandalye konuldu. Üstünde iki ayakları kıyıda yan yatırılmış arkalığa dayanmış olarak ikinci sandalye konuldu. Üzerinde de biri elleri üstünde amuda kalkmış.

Sonra yan yatık olan sandalyeye dört ayağı dik oturtuluyor. Adam bir kat daha yukarı çıkmış oldu.

Üstüne tersine başka bir sandalye daha konuyor. Her seferinde kule üzerindeki adam ile yükseliyor.

Bir sandalye daha ikinci sandalye gibi yan yerleştiriliyor.

En son üzerine tabure yerleştirildikten sonra kulenin tepesinde amuda kalkmış biri.

Yeni bir gösteriye başlandı, Limbo dansı. Sopanın altından müzik eşliğinde geçme dansı. Sopa alevler içinde, en hareketli olan altından geçerek gösterisini sunuyor. Her geçişten sonra sopa giderek alçalıyor.

Baldırları üzerinde biri ayakları üzerinde başka birini dizlerinden tutarak destek almış. Onun üzerinde elleri üzerinde amuda kalkmış birini tutuyor. En altta en güçlüleri, en üste ise minyon tipi, zayıf kadın var.

İki kişi ayaklarını açmış, bacakları biraz kıvrık karşılıklı durmuş. Dizlerinin üstünde ayakları ile iki kişi yine karşılıklı. En alttaki elleri ile dizlerinden tutarak destek almış bir durumda.. Üstteki iki kişinin elleri üzerinde kadın amuda kalkarak kuleyi oluşturmuş.

İki kişi sırt üstü yerde ayakları ile birisi ayaklarını başka birinin sırtına destek olmuş. Ayakları açık olarak yere basıyor. Ellerinin üzerinde amuda kalkmış. Ayakları açık olanın dizlerine ellerini dayamış amuda kalkmış birisi. Buna da ikinci yerde sırt üstü yatan ayaklarının üzerinde omuzlarını dayamış. Yerde sırt üstü yatanları elleri dik birer kişi amuda kalmış. İlginç bir yapı oluşturdular.

Aynı pozisyonu daha az kişi ile yapıyorlar.

Öyle hareketliler ki birbirleri üzerinde atlayıp zıplıyorlar

Öncekilere benzer başka bir pozisyon yapıyorlar.

Birbirine ters düz destek yaparak amuda kalkıyorlar.

Üç katlı bir kule oluşturdular bu kez.

En kuvvetli olanın beline dört kişi ayakları ile sarılıp yana doğru açıldılar.

7 Kişilik grubun nefes kesen gösterisi bitiyor. Gösteri sonunda bizleri selamlıyorlar alkışlar arasında.

Gösteriler bitince Devrim telefonla beni arayıp Manavgat’a geldiğini haber verdi, onu karşılamaya gidiyorum. Karşıladıktan sonra birlikte kamp alanına gelip çadırını kurmasına yardım ediyorum En son Salda gölü festivalinde görüşmüştük. Yerleşme bittikten sonra bisikletçi, karikatürcü, yazar aynı zamanda bisikletin manifestosunu yazmış olan Aydan Çelik ile oturup kahve pişiriyorum.

Yanımda şanslı olan üç kişi kahvemi içebiliyor. Esma, Devrim ve Aydan Çelik.

Aramıza beşinci olarak Işıl girmeye çalışıyor. Neyse ona da kahve pişiriyorum ama sağa sola gidip gelmekten doğru dürüst kahvesini içemiyor.

Aydan Çelik bana kitabını imzalıyor sağ olsun. Kahveyi hak etti nasıl olsa. Torpil geçmek gerek.

Kahve ile beraber güzel sohbetler yapıyoruz çadırların önünde. Herkes kendi hikayesini anlatıyor. Ben de kahve pişiriyorum sürekli. Kahve bol nasıl olsa. Durum kahve pişirilmesi olunca bana neden bir kahve dükkanı açmıyorsun diyorlar. Ben de dükkanla, müşterilerle uğraşamam, böyle daha iyi kahve yapıyorum diye dileklerini geçiştiriyorum.

Bunu söylerken de kafama gerçekten bir mekan, kahve pişirebileceğim bir yer düşünmeye başladım. Kahve para ile satılmayacak, dükkan kirası, vergi gibi ıvır zıvırla uğraşmadan bir yer. Bakalım İzmir’e dönünce iyice düşünüp hayata geçirmeliyim bu fikri. Hele bir döneyim de öyle düşünürüm.

Sahilde akşam ateşi yine yanıyor, ateş başını sevenler toplaşıyoruz. Türkücü dostumuz Nevzat sazı ile bizlere türküler çalıyor. Biz de ona eşlik ediyoruz. Devrim de güzel sesi ile muhteşem türküler söylüyor yıldızların altında. Türkülere ateşin yalımları çıtırtıları ile türkülerini fısıldıyor.

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık bile. Hiç birimiz sohbetin bitmesini istemiyor ama sabah yeni bir tur başlıyor ve uyumak gerek.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 86 Kilometre civarı.

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 12. Gün. Salda Gölü Festivali 1. Gün

30 Mayıs 2015 Cumartesi

12. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

Salda Gölü etrafı

 

Gece; ne kadar karanlık ve sessizsin..

Öyle kaplıyorsun ki evleri, denizleri.

Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki;

Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Özdemir Asaf

 

 

Öne çıkan görsel, Salda gölü kumsalı, turkuaz rengi ve beyaz çakıl taşları harika görünüyor.

20150530_154617

Baharın coşkulu yağmuru tüm gece sürse de artık iyice çadır hayatına adapte oldum. Yağmurun sesi ninni gibi geliyor ve bir iki tuvalet dışında uykumu bölmüyorum fazla. Sabahın seherinde uyanmak alışkanlık hale geldiğinden erkenden kalkıp hazırlığımı yapıyorum. Artık tatil dönemi bitti ve kalabalıkta tuvalet sıkıntısı her zaman olduğu gibi bu gün başladı. Kahvaltının ardından tur başlayacak. Bu gün Salda gölünün etrafını şöyle bir dolanacağız. Katılımcılar başlangıç yerine toplanıp hareket zamanını beklemeye başladı. Elbette herkes aynı zamanda hazırlanamıyor ve yola çıkarmak için sürekli anonslar yapılarak davet ediliyor. Biz de hazır gecikmiş olanları bekliyoruz sohbet ederek birbirimizle. Ferdi’nin ve benim bisikletim park etmiş, arkada diğer bisikletçiler. Ferdi’nin bisikletinin arkasında, çubuğun ucunda Türk bayrağı var.

IMG_0015

Sonunda beklenen an geldi. Grup hareket ederek festival başlamış oldu. İlk başta toprak yoldan gitmemiz gerek. Grubun ardından ben de yola çıkarak onları takip etmeye başladım. Hava bisiklet sürmek için uygun, ne soğuk ne de sıcak. Pek terlemeyeceğiz anlaşılan. Boş arazı, gölün bir kısmı ve dağ.

20150530_095130

Göl kıyısında toprak yola girdik. Benim acelem yok, etrafı ve önde gidenleri gözlemleyerek hareket ediyorum. Göl kıyısına doğru giden yolda bisikletçiler.

20150530_095135

Ve toprak Aşkla ezilmeye başlandı. İki tekerleğin ıslak toprakla ilk buluşmasıydı. Toprak yolda kaybolmazsın pek. Tekerlek izlerini takip etmek yeterli. Yerdeki tekerlek izlerini çekiyorum.

20150530_095419

Ben de izleri takip ediyorum, yol yağmurdan dolayı yumuşak zemin. Bu izi bırakanlardan biri önümde gidiyor, Devrim ile beraber bisiklet sürüyoruz.

20150530_100327

Gölü besleyen derelerden birine denk geldik. Karşıya geçmek için köprü olmadığından taşların üzerinde sekerek bisikletleri tek tek karşıya taşımaya başlamışlar. Sırayla geçildiğinden bir süre beklemek durumunda kaldık. Artık dereyi gördüğümüze göre paçaları sıvamak gerek.

20150530_100924

Toprak yol bir süre daha devam ediyor, belki tüm yol böyle topraklı, ıslak ve güzel olur. Kim bilir!

20150530_101347

Aslında bisiklet sürdüğümüz toprak yol önceleri yokmuş. Gölün suyu azalmaya başlayıp kıyı genişleyince düz arazide rahatça bisiklet sürebileceğimiz alanlar ortaya çıkmış. Ne yazık ki su erozyonu bu gölde de var. Göl zaman geçtikçe su kaybından dolayı çekilmekte. Su erozyonunu önlemek için gerekli çalışmalara bir an önce başlanmalı. Yoksa çorak bir güzellik kalacak geriye. Devrim’i göl manzaralı bisiklet sürerken çekiyorum.

20150530_102000

Ferdimeni de çekiyorum aynı yerde.

20150530_102015

Beni çekecek kimse olmayınca ben de KUZ’u çekiyorum. Ne de olsa KUZ hak ediyor.

20150530_102348

Neyse ki beni çekecek bir arkadaşım var,  Ferdimen beni çekmeden edemiyor. Elbette onun makinası daha geniş ve detaylı çekiyor benim cep telefon kamerasından.

IMG_0023

Mersin den Zehra’yı çekiyorum.

20150530_102503

Çayır çimende bisiklet sürmek gibisi yok. Toprak yoldaki gibi tekerlek izi ve sesi yok buralarda. Gelen bisikletler sessizce gelip geçiyor yanımdan. Gölün kıyıları suyun çekilmesiyle kimi yerler bataklık durumuna gelmiş. Yaşam suda olduğu gibi karada da devam ediyor tüm formlarıyla beraber.

20150530_102455

Toprak yol bitti, hatta son kısımları yeşil çimenli harika bir yoldu. Ne de güzel gidiyorduk, ne olurdu toprak yol devam etseydi. Asfalt yola çıktığımız yerde Belediye ve Kaymakam’ın resmi araçları, polis ve jandarma ile Ambulans bizi karşıladı. Grup arkada kalanları bekliyordu.

20150530_102714

Ben de bu beklemeden fırsat bulup kıyıdan bir kaç poz çekeyim dedim. Güneş yüzünü göstermeyecek anlaşılan bu gün. Ama yine de mat renklerin büyüsü bir başka görünüyor. Mat renkler insana sade bir dinginlik, bir huzur ortamı, doğayla uyumu sağlıyor. Her ne kadar kalın bulutlar üzerimizden hızla geçse de yağmur bırakmaya niyetleri yok anlaşılan. Güneşin ışınları buluttan pek zayıf geçse de gölde az da olsa turkuaz rengi görebiliyorum. Bunu görmek bile bana yetiyor ve mutlu oluyorum. Daha ne olsun ki! Bir sağ tarafı çekiyorum sahili.

20150530_102924

Bir de sol tarafı.

20150530_102928

Ben resim çekerken grup hareket etti. Hiç te acelem yok, nasıl olsa yetişirim, gölün kıyısında sadece bir yol var.

20150530_102939

Ben de yola çıkıp grubun arkasından bisiklet sürmeye başladım. Solda küçük bir kayalık var göl tarafında. Üzerinden güzel resimler alabilirim diye düşünüyorum.

20150530_103140

Kayanın yanına gelince bisikletimi park edip kayanın üzerine çıktım. Ferdimen de beni yakalıyor resim çekmeye hazırlanırken.

IMG_0036

Grup epey ileride ve aralar iyice açılmış durumda. Yol, sahil ve göl manzarasını çekiyorum kaya üzerinden.

20150530_104232

Geriden gelenler var hala, bunlardan birileri de İzmir den Mustafa, Şeref, Gökşen ve Ahmet beni görünce Rimbaba Urimbaba, Rimbaba Urimbaba şarkısını tempolu biçimde söyleyerek geçiyorlar.

20150530_104244

Dağlar, bulutlar ve turkuaz renkli salda gölü.

20150530_104253

Selam verenler eksik olmuyor.

20150530_104305

Kayadan inip yola devam ediyorum. Fazla sürmeden grubu yakaladım. Grup mola vermiş beklerken göl kıyısının ilginç yerlerini keşfetmeye devam ediyorum. Bazı yerleri kil çamuru, kaygan ve yağlı. Ayakkabının altına iyi yapışıyor ve çıkmak bilmiyor. Ne de olsa şifalı çamur, bulaştı mı yakayı bırakmıyor şifa vermeden. Yağmur sularının akıp gittiği yerde çamurlu kalın tabakayı aşındırıp derinleştirmiş. Bunu yaparken de sanki kanyon gibi şekilli oluşmuş.

20150530_105345

Kanyonda gezerken birden bire karşıma bir dev çıkıyor. Eyvah ne yapacağım, dev keçi sakallı, kedi bıyıklı. Sırıtarak kollarını iki yana doğru açarak bana doğru geldi. Uzun saçlarına başlık geçirmiş ilginç kıyafetiyle sol ayağını kaldırıp sanki beni ezecekmiş gibi durdu. Acaba niyeti ne? Kocaman ağzından görünen iri dişleri ile tadımıza mı bakacak? Neyse ki kötü bir niyeti yokmuş, gülümsüyor. Resim çektiğimi görünce bana poz vermek için karşıma geçen bizim Ferdimen miş. Bir anda karşıma çıkınca ne oluyor dedim kendi kendime. Burayı devler mi bastı.

20150530_105409_HDR

Ferdimen neden burada resim çektiğimi anlamış olacak ki o da fotoğraf makinası ile benim resmimi çekiyor. Birden ben de kendimi dev gibi hissettim. Sanki küçük adamlar ülkesine gelmiş Guliver gibiyim.

IMG_0041

Bizim Mustafa’nın bisikleti yana devrilince ön fren kolu kırılmış. Kol için bir çözüm üretmeye çalışıyoruz ama pek yardımcı olunacak gibi değil.

IMG_0047

Kaymakam biraz geç gelecek gibi o yüzden beklemekteyiz. Festival anısı için topluca resim çekildik. Ben de fırsatı değerlendiriyorum, çekeni çekerek çekilenlerle birlikte. Antbisder ve Burdur bisikletçilerinin pankartı açılmış.

20150530_105433

Bekleme uzadıkça ben de çevreyi şöyle bir keşfe çıktım. Yol göl kıyısında, yolun yukarısı orman başlangıcı. Daha çok çam ağaçları var. Arada estetik görünümü ile Köknar ağacı az da olsalar ormana ayrı bir görünüm kazandırmış. Kim bilir kış aylarında yağan karda nasıl bir güzellik oluşur. Köknar ağaçları yılbaşı ağacı olarak ta bilinir. Diğer çam türlerinden ayrı bir görünüme sahip. Alt etek kısmı geniş, yukarıya doğru dallar yana doğru yere paralel ve kısalarak uçtaki filizde tek dala dönüşüyor. Ağaç bir üçgene bürünüyor. Diğer çamlar gelişi güzel, dallar yukarıya doğru. Köknar ağacının büyüleyici güzelliği beni cezbediyor. Uzunca bir süre seyrediyorum bu güzelliği. Ormanın sessizliği ile birlikte. Hava da mis gibi, taze oksijen de ciğerlerimi adeta tazeliyor her nefes alışımın da.

20150530_115105

Bir süre ormanda gezinerek zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Aşağıya indiğimde Kaymakam gelip gitmiş bile. Grup ta hareket etmiş, sadece bir kaç kişi kalmış. Ben de bisiklete binip peşlerinden gidiyorum. İşte suyu bol akan bir çeşme. Hemen durup sularımı tazeliyorum. Elbette biraz da su içerek susuzluğumu giderdim. Çeşme taş ile örülmüş, iki boru önde, bir boru yanda olmak üzere üç borudan şarıl şarıl su akmakta.

20150530_120554

Yol kıyısında normal kaya renklerinden ayrı kahverengimsi bir renkte kaya parçaları dikkatimi çekti. Acaba kayaların farklı bir renkte olması içinde maden mi barındırması mıdır?

20150530_120815

Daha da ilginci çam ağaçlarının altındaki kayalar simsiyah. Sanki ağacın gölgesi öylece kalıcı olarak duruyor. İlk bakışta bu algı oluştu bende. Ama hava bulutlu ve güneş görünmüyor. Güneş olmayınca gölge de olmaz. Elbette gölge değil, acaba neden siyah renge dönüşmüş kayalar. Belki de çam ağacının reçinesi akıp kahverengi kayaların üzerinde tabaka oluşturup güneş ışınlarının yakmasıyla oluşmuştur. Benimki varsayım, belki de başka nedenden bu renge dönüşmüştür. İlginç olan beni her zaman cezbetmiştir. Bisikletle gezerken ilginç şeyleri görüp bakmak bana yaşadığımı ve özgürlüğümü anımsatır her zaman.

20150530_120839

Dağlar, tepeler, kırlar. Tepelerde seyrek ağaçlar. Kırlar daha yeni bahar ayına girip sarı çiçeklerini açmış. Hal böyle olunca durup keyfini çıkarmadan geçip gitmek olmaz. Sanki şiir gibi. Dağlar, tepeler, kırlar ve sarı, sapsarı çiçekler…

20150530_121001_HDR

İşte bu güzelliklerin içinde bisiklet sürerken birden karşıma insanların şehirlerde yaptıkları çirkin betonların kalıntıları karşıma çıktı. Şehirleri yeterince çirkin betonlara dönüştürdükleri yetmez gibi beton mikserleri artan betonları yol kıyısına döküp durmuşlar. Beton döküntülerine bakıp anladığım kadarıyla uzun süredir buraya beton dökülmekte. Üzerinde bu çirkin betonu örtmeye çalışan bitkilerden anlaşılıyor. Doğa bir şekilde bu pisliği yok etmeye çalışıyor ama nereye kadar. Mikserler burayı bellemiş sürekli beton dökmekteler. Elbette bu durumu görüp engelleyen yok. Engelleme ve ceza olmayınca bu güzelim Salda gölü giderek yok olacak gibi, yazık ki ne yazık.

20150530_121613

Böyle dur kalk, etrafı gör, resim çek, incele derken grup görünmüyor bile. Benim gibi meraklı olan yol arkadaşım Ferdimen ile beraber baş başa gidiyorum. Zaten kalabalığa gerek yok, böyle hayatımdan memnunum. Uzun ince bir yolda Ferdimen gidiyor.

20150530_122003

Neyse ki bizimle bir kaç kişi daha var gerilerde kalmış. Ferdimen beni ve arkamdaki kişiyi çekiyor.

IMG_0056

İşte bahar ayında coşmuş bir İğde ağacı, çiçeklerini açmış, mis gibi kokusunu etrafa yayıyor.

20150530_122235_HDR

Salda gölü kıyısındaki köylerden biri olan Doğanbaba köyüne giriş yapıyoruz. Bu köyde mola verilecek herhalde. Nüfus 500 olarak kestirip atılmış sanki. Düz hesap, nedense rakım önemli değil. Yazılmamış tabelaya.

20150530_122727

Köyün girişinde eski yapılardan kerpiç ev karşıma çıkıyor. Yapı olarak sağlam duruyor ama terkedilmiş kimse yaşamıyor içinde. Geçmiş yaşamlara özlemden midir nedir böyle evleri görünce bir başka güzel görünüyor gözüme. Taştan yapılmış temeli yüksek su basmanı, üstünde kerpiçten kalın duvarı kış şartlarına uygun. Çatısı ahşap piramit yapıda kiremit kaplı. Eve çıkış tahta merdivenle sağlanmış. Merdiven geniş balkona çıkıyor. Ahşap, taş, kerpiç gözüme daha sağlıklı görünmekte. Uzun yıllar beton evlerde oturmaktan yılmış olarak böyle evlerin özlemi bir başka. Durup ta izlemesi bile bana yetti.

20150530_123501_HDR

Köyün içinde terkedilmiş daha büyük bir ev dikkatimi çekti. Altı depo gibi yapılmış, ambar da olabilir. Üstünde iki ayrı ev tek çatılı. İlginç bir ev!

20150530_123635_HDR

Köyün meydanı geniş bir alan ve kilitli beton taş ile kaplanarak çamurdan kurtulmuşlar. Grup bisikletleri park etmiş köyün kahvelerinde dinleniyorlar çay içerek. Ben de bisikletimi park edip köyü resmediyorum gözümün gördüğünce.

20150530_123650_HDR

Hiç zaman geçirmeden terkedilmiş evi yakından görmeye gidiyorum. Evin üst katına tahta merdivenle çıkıyorum. Merdiven ustaca sağlam ağaçlardan terazide yapılmış. Uzun yıllar geçmesine rağmen hala sağlam görünüyor. Merdivenin yukarısı tahta kapakla kapatılmış.

20150530_124854

Tahta kapağı açıp yukarıya çıkarak evi yakından resim çekmeye başladım. Ev şahane yapılmış, terkedilmiş olmasına rağmen hala oturulabilir. Duvarlar kerpiç, evin giriş kapısı, yerler tahta döşeli.

20150530_124916

Evin balkonundan köyün meydanı. Meydanda dut ağaçları, henüz taze yapraklarını açmış. Dutlar daha olgunlaşmamış ama eli kulağında. Bir iki hafta sonra dut yenebilir. Rakım 1000 metrenin üzerinde olunca haliyle biraz daha geç olgunlaşıyor meyveler.

20150530_125024_HDR

Telefonu birine verip resmimizi çektiriyorum evin balkonunda. Resmi çeken de ekranda görüntüyü göremediğinden sol tarafta parmağının bir kısmını da çekiyor farkında olmadan. Devrim ile balkonda çekiliyoruz bir poz.

20150530_125236_Burst04

Odanın içinde ocak var, bir zamanlar kullanılmış ama sobalar çıkınca bacaya bir delik açılarak soba ile ısınılmış. Borular hala duruyor ocağın içinde.

20150530_124953

Pencerede hala perde duruyor. Ortasında dama masası ve içi boşaltılmış tahta sandık. Bir de tahta 1 metre. Evin sahibi dama sever terzi olabilir.

20150530_124930

Başka bir odanın duvarları çamur sıvalı sağlam duruyor. Duvarın birinde süs olarak yapılmış boncuk ve kırmızı ve mavi kurdele ile süslenip örülmüş ortasında ay yıldız bir kuşak. Öylece çiviye asılmış. Kim bilir neler yaşanmıştır bu süs eşyasının önünde, bilinmez hikayeler boncukların içine sinmiştir.

Evin yaşlı nenesi yüzü kırış kırış olmuş, neler görmüş neler geçmiş başından. Yazmaya kalksan sayfalar sığmaz yaşadıkları. Sadece birini anlayayım size;

Soğuk bir kış akşamında, dışarda kar metreyi geçmiş, kurttan başka hayvan dolaşmaz bir saatte, nene torunlarını karşısına almış öğüt veriyor. Ocakta yanan meşe odununun alevi kırışmış yüzündeki çizgileri daha da derinleştirmiş. Ama sesi tatlı, dinlenesi, kulak verilesi bir tonda öğüdünü veriyor torunlarına. Hem de altın bir öğüt, paha biçilmez…

Gomşuluk insanın akan damarıdır. O damarda gan durdumudu tıkanır galırsın. Tat olursun Allah etmesin.

Ben gomşumun her huyunu beyenmen, o da benimkini beyenmez Allah va.

Emme hasta olusun dibindedir, Düğünün olu kapındadır, ölün olur, sarar başına gara cemberi yasındadır.

Datlı bişe bişirsin koka hak geçe deye getiri. Ağır işin olu ucundan duta.

Acele yetişcendir, gapını gapa, çocunu doyuru baka malına maşadını böğürtmez.

Gocanlan gavga et, gelir sakinle ökene ket vuru. Akıl veri vurup çıkıp gitmezsin. Iki gün sona gide öteki gomşularla lafını ede emme osun. Annecen gız gadın abam gomcu candır cancağzındır, yardır yarendir, anadan doğmayan gardeşdir.

Bişmişine daşmışına – gelmişine geçmişine – hırlına hırsızına-ölüne dirine- varına yoğuna, yazına gışına, yazgına gaderine ortaktır.

Gıymat bilcen dorunlarım, akıbeti hayır olsun gonşulamın……

esmaeseraçıkgöz

Duvarda asılı, boncuklu süs eşyası. Baklava dilimi gibi örülmüş, altta mavi – kırmızı bezden süsler takılmış.

20150530_125412

Arkası puslu aynada kendimizi gördük yansıttığı kadarı ile. Bilinmez kimler geçmiştir aynanın karşısına.

Evin hanımı şöyle bir bakmıştır saçım düzgün mü.

Genç delikanlı ergenlik sivilcelerini yok etmeye çalışır aynanın karşısında. Yeni çıkan sakalları bu sırada fark eder. İlk başlarda yadırgar bu değişikliği, sesi de kalınlaşır bu aralar. Ama delikanlı olma yolunda abilerine yetişecektir.

Genç kız her gün aynanın karşısında saçını tararken hayallere dalar. Beyaz atlı prens ne gün çalacak kapısını saçını tararken.

Baba kırlaşmış sakalını jilet taktığı tıraş makinesi ile sinek kaydı kıvamına getirir. Sonrasında uzamış kır bıyıklarının uçlarını makas ile düzeltir aynanın karşısında. Köyde berber yoktur. Zaten kasabaya ayda yılda bir ihtiyacı olunca gider. O zaman berber koltuğuna oturup saçını kestirir. Ardından köselede yeni bilenmiş ustura ile sakal tıraşı olur. En çok sevdiği usturanın sakalını keserken çıkardığı tını. Bu tını usturanın kalitesini belirler.

Taze gelin aynada saçını her gün tarar, ardından çeyizinde getirdiği allık, far, rimel ve ruj ile makyajını yapar. Her zaman kocasına ve evdekilere güzel görünmek ister.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
          Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım Hikmet RAN

Aynaya yansıyan görüntümüz, Devrim ve ben. Benim yüzümde cep telefonu. Cep telefonumla resmi çekiyorum.

20150530_125621

Buranın kıymalı tostu meşhur olduğundan tost yemeğe gidiyoruz. Tostçuya birer tost ısmarlayıp sıramızı beklemeye başladık. Tostçunun başı kalabalık, tost makinası da bir tane olunca. Tost yarım ekmek büyüklüğünde bir ekmek, ilk önce tereyağı sürülüyor. Ardından domates salçası bir miktar. Ekmeğin bir tarafına daha önce kavrulmuş kıyma konduktan sonra üstüne rendelenmiş kaşar peyniri. İşte kaşar peyniri tosta gerçek tadını veriyor. Son olarak üstüne maydanoz serpiştirilerek ekmek kapatıldıktan sonra sıcak makinada bir süre preslendikten sonra afiyetle yeniyor.

20150530_130529

Tostu tabi ki tek başıma yemiyorum. Ortadan ikiye bölerek Devrim ile birlikte yiyoruz. Tostları tadına bakalım diye yedikten sonra köyün meydanına giderken yıkık bir ev dikkatimi çekti. Evin çatısı çökmüş, çatı çökünce de evi onarmak yerine başka bir eve geçerek öylece kaderine terk edilmiş. Böyle yıkıntı evler köyü kötü gösteriyor. Ya onar ya da yık yerine yenisini yap.

20150530_131250

Bakın neler yapıyor yaramaz çocuklar, taze papaz eriğini bulmuşlar bir kaç tane çalarlarken yakalıyorum.

20150530_131708

Köyün meydanına geldim, meydanda bir çok kahve var. Zaten köylerde kahveden başka bir mekan yok Tostçu haricinde. Çay içmek için kahvenin birine giderken Antik sütün başı ve altında dikdörtgen prizma mermer taş var. Taşta süslemeler yapılmış kabartma olarak. Dikdörtgen taş sanki Romalıların kilometre taşına benziyor. Buralarda bir yerlerde antik bir kent olma olasılığı yüksek. Ama bildiğim kadarı ile yakın çevrede antik bir kent görünmüyor. Bu antik taşların nereden geldiği belli değil. Belki de hazine arayanların antik kentlerin birinden alıp buraya getirilmiş olabilir. Büyük bir olasılıkla bu taşı buraya getiren taşa kendi ismini ve getirdiği yılı yazmış. “Etem Zengin 1947” Altta da Ay Yıldız ve Usta Ali Kanat – Lütfü Sıy yazısı daha eski kazıldığı anlaşılıyor. Kendini usta diye yazanlar hazır yontulmuş, işlemeli binlerce yıl önceden kalma taşa doğru dürüst isimlerini bile yazamamışlar. Tarihi yapıları böylece yok etmişler bilmeden cahilce.

20150530_132032

Köyün az yukarısında seyir tepesi var. Gölü olduğu gibi görüyor, manzara süper. Hava kapalı ve bulutlu olmasına rağmen göl ayrı bir güzelliğini gösteriyor bana. Doyasıya seyrediyorum hafif rüzgarın esintisiyle. Sol tarafı çekiyorum, kalın bulutlar, göl ve dağlar.

20150530_133342

Sağ tarafı da çekiyorum. Salda gölünün üç tarafı dağlarla çevrili. Yeşilova kasabası tarafı düz arazi.

20150530_133345

Seyir tepesi köyden biraz yüksekte. Böylece köyü de resmediyorum.

20150530_133353

Benim gibi fotoğraf meraklısı olan Devrim de yanımda. Birlikte poz veriyoruz iki doğa aşığı olarak. İkimiz yan yana, birer elimizi havaya kaldırmışız.

20150530_133915

Köydeki molamız biraz uzun sürdü ama benim için çok iyi oldu. Bir çok resim çektim, köylülerle sohbet ettim. Bir zamanlar yaşanmışları sanki tekrar yaşadım terkedilmiş evlerde. Mola bitimi ile grubun arkasından gitmeye başladık. Yönlendirmeciler bizi öğle yemeğini yiyeceğimiz piknik alanına girmemizi sağladı. Öğle yemeğini ayak üstü çam ağaçlarının altında yedikten sonra gölün kıyısına kahve içmeye indik. Kıyıya ulaşmak o kadar kolay değil. Hem kum hem de bazı yerlerde sulak ve batıyorsun. Sadece ben bisikletle kıyıya kadar geldim, kahve takımı bende ne de olsa. Ferdimen beni çekiyor arazide bisiklet sürerken.

IMG_0097

Hiç zaman geçirmeden kahve takımını çıkarıp kahveyi yapmaya başladım. Devrim de yardım etmek istiyor ama yardım edilecek bir durum olmadığı için sadece merakla kahveyi yapmamı seyretmekle yetiniyor.

IMG_0099

Her zaman olduğu gibi şanslı olan 3 kişi kahvemi içebiliyor yanımda. Şanslı olanlar da mutlu bir şekilde kahvelerini yudumluyor. Şimdiye kadar tarih boyunca ilk defa burada kahve pişirilip içiliyor sanki. Ben de burada ilk kahve kokusunun etrafa yayıldığını biliyorum. Yaşamımda ilkleri yaşamayı ve yaşatmayı paylaşmayı seviyorum.

IMG_0101

Ferdimen de bu arada boş durmayıp kendine göre resimler çekiyor çaktırmadan. Ne de olsa o bir sanatçı ve çevresindeki çekilebilecek yerleri görmesini çok iyi görebilme yeteneğine sahip. Zaten önemli olan basit şeyleri olduğu kadarı ile değişik açılardan çerçeveye sığdırabilmek. Ferdimen de bunu en iyi şekilde yapabiliyor. Bisikletimin gidonundaki takılı tabelayı çekiyor. Üzerinde Urim Babacan yazıyor. Altında Salda gölü manzarası. Gidonda asılı olan kaskımda 660 yazıyor. Aslında kask ters olduğundan 099 yazmakta.

IMG_0103

Ferdimen beni oturmuş ufka bakarken çekiyor derin düşüncelere dalmış halde.

IMG_0105

Bisikletimin ön tekerleği arkasında yerde oturmuş olarak çekiyor Ferdimen.

IMG_0107

Gölün etrafı beyaz çakıl taşları ile kaplanmış. Beyaz taşlar sadece burada var, başka yerde bulamazsın. Beyaz taşlar Salda gölüne bu güzelliği sunuyor.

20150530_142504

Salda gölüne güneş ışınları vurunca daha da güzelleşiyor. Fotonların su içindeki beyaz taşlardan yansıyıp kırılmasıyla turkuaz bir renge bürünerek bizlerin ruhunu okşamakta. Bununla birlikte kıyıdaki çimlerin yeşil tonu ve çam ağaçlarının koyu yeşil tonuyla birleşince harika bir görsel şöleni yaşıyorum. Bu muhteşem manzarayı seyretmeye doyamadım. Sanki zaman durdu, varsın gitsin bisikletçiler umurumda değil. Güzelliği yerinde yaşamalı ruhuma işlemeli. Ve bu güzelliği yaşarken sizleri de düşünerek resmediyorum.

20150530_151852

Grubun ardından ben de hareket ediyorum, sık sık durarak gölün güzelliğini seyredip, resim çekerek gidiyorum. Yol biraz yüksekte, çam ağaçları ve aşağıda gölün kıyısı.

20150530_152321

Gölün suyunun çekildiğini buradan daha iyi anladım. Ağaçların bittiği yere kadar göl varmış, su azalınca ne kadar çekildiği anlaşılıyor. Ama güzelliğinden hiç bir şey kaybetmeden.

20150530_152705

Manzara güzel olunca duruyoruz, güzelliği bize sunan Güneş’e ve turkuaz renkli Salda gölüne saygı duymak gerek.

20150530_152809

Doğasever, artçı olarak keyfimizi çıkara çıkara kameraya poz veriyoruz bir kaç kişi. Üç kişi ellerimiz havada resim çekiliyoruz.

20150530_152910

Aramızda keçi gibi yamaçlara tırmanan var. İnerken dikkatli iniyor. Resim çekmek zahmetli iş ne de olsa. Devrim yamaçta inerken.

20150530_153126

Yolun kıyısında köylünün biri tarlasını satmak için kendine tabela yazmış! Bu tarla Satlık., cep telefonunun rakamları anlaşılır gibi değil.

20150530_153340

Gölün kıyısının her kıvrımı ayrı güzel.

20150530_153516

Yarın buraya geleceğimizden beyaz kumların olduğu yere girmeden geçip gideceğiz. Yay çizmiş sahil, turkuaz rengi ve beyaz kumsalı ile harika bir yer. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150530_154617

Yol harika, bizler harika, hava harika, bulutlar harika, arada bize yüzünü gösteren Güneş harika. Daha ne isteyeyim ki hayattan. Dört kişiyi arkadan çekiyorum bisikletlerin üzerinde.

20150530_154812

Harikalar diyarında bisiklet sürmekteyiz. Beyaz kumsal hizasındayım, göle girinti olarak görünen beyaz kumsal su çekildikten sonra ortaya çıkmış gibi görünüyor. Göründüğü kadarıyla küçük tepeler şeklinde kumsal. Aslında buraya beyaz adalar deniliyormuş. Tepeler ada olarak gölün içinde yer almış. Suların çekilmesiyle adalar da ortadan kalkmış doğal olarak. Yine de bir kaç küçük ada su içinde var.

20150530_155130

Salda gölüne adını veren Salda köyünden geçiyoruz. Salda gölü, şirin, sakin bir köy. Tabelada yazdığına göre nüfusu 1263. Bayağı büyük bir köy olmalı.

20150530_155307

Köyün içinden geçip giden yol kilitli beton taş ile döşenmiş. Sokaklar tertemiz, Evler iki katlı şirin bir köyden sakince geçiyoruz. Gerçi bir tane bina iki kattan fazla yapılmış köy evlerine inat. İnsanların hırsı, doymazlığı hiç bir şeyi dinlemeden sadece kendi çıkarları doğrultusunda her şeyi yapma özgürlüğüne sahip. Yasalar var ama denetleyenler mal sahibi olunca kim dur diyecek acaba merak ediyorum. Köyün caddesinde giden bisikletçiler.

IMG_0126

Her fırsatta durup resim çekiliyoruz. Hele böyle bir manzarada çekilmez mi? Beyaz çiçekli haşhaş tarlası, arada kırmızı gelincikler. Ardındaki tarlada da yine beyaz renkli afyon çiçekleri. Çok güzel renk uyumu sağlamış. Resimde o kadar belli olmuyor ama gözle görünen daha canlı ve daha harika. Doğanın bahar ayında bizlere sunduğu doğal güzellikler bizi mest ediyor adeta. Devrim tarlanın başında iken resmini çekiyorum.

20150530_160532

Biz ne kadar oyalansak ta grup bizleri bekliyor bir yerde. Biz de sonlarda olduğumuz için gelir gelmez hep birlikte hareket ederek yola çıktık. Bu yol Denizli bağlantılı ve trafik biraz artmaya başladı. O yüzden tek sıra yolun sağından gitmeye başladık. Yolun ortasından giden grubu çekiyorum, yol sola doğru yay biçiminde. Sağdaki uyarı tabelasında geyik çıkabilir uyarı levhası var.

20150530_160950

Tek sıra giden bisikletçiler, yol hafif yukarı çıkıp sağa dönüyor.

20150530_162649

Yola çıktıktan sonra hiç durmadan kamp alanına geldik. Gelir gelmez terli çamaşırları yanıma alarak gölde duşumu bir güzel alarak rahatladım. Çamaşırları da yıkadım. Göl biraz dalgalıydı ama idare ettik. Rüzgar akşam serinliğini getirmeye başladı. Fazla oyalanmadan çadıra gidip giyiniyorum. Yemek zamanı gelince hep beraber yedikten sonra henüz hava kararmadan kamp ateşi yanmaya başladı. Ateşin etrafında ilk önce üşüyenler toplanmaya başladı. Yanan odunların sarı alevleri bayağı büyük.

20150530_195920

Ateşi sürekli odunla besliyoruz. Buralarda yakacak odun bol olunca doymak bilmeyen ateş canavarını sürekli besliyoruz.

20150530_202208_HDR

Ateşin başı iyice kalabalıklaştıktan sonra ilk önce Antalya bisiklet derneği başkanı Nafiz Sağdur festival düzenleyicisi olarak bir teşekkür konuşması yaptı. Henüz kendisi ile pek tanışamadım ama iyi bir organizasyon yaptığı belli. Hem de Antalya’dan uzakta ve dünyanın en güzel gölünde. Kendisine ve emeği geçenlere teşekkürler. Konuşurken çekiyorum mikrofon elinde.

20150530_214800

Ateş varsa müzik te var, müzikte oynak oyun havaları da olunca eller havaya kalktı. Eller havaya kalkınca göbek yerinde durur mu? durmaz. Göbekte başlar atmaya ellerin ritmine ayak uydurup. Göbekler iyi atınca paralar havaya uçuştu coşkulu olarak. İşin kısacası vur patlasın, çal oynasın. Keyfimiz yerinde. 200 Euroluk banknotlar havada uçuşuyor. Antalyalılar zengin olmalı. Festivali düzenleyenlerden Çilem ile karşılıklı göbek atarken Ferdimen bizi çekiyor.

IMG_0132

Ateş başında oynamak gibisi yok. Rakım yüksek olunca gece serinliğinde oynamaktan başka çare kalmıyor. Oynarken daha da ısınıyorsun. Karşılıklı göbek atıyoruz sürekli.

IMG_0135

Havanın serinlemesi göbek havası ile ısınmaya dönüştü. Ama pek oynamaya alışkın değil diğerleri. Olsun oynamayan kurtlarını dökemez içinde kalır. Fırsatını bulunca hiç kaçırmam başlarım oynamaya. Ne kadar kurt varsa hepsini dökerim bir tane bile bırakmam. Müzik eşliğinde oynamak, dans etmek bana bir terapi gibi gelir. Yorgun bedenim hareket etmeyen yerlerimi oynarken hareket ettirerek her tarafıma masaj yapıldığını hissederim. Hele göbekler karşılıklı atmaya başlayınca tempo da artar. İşte sağlık ve mutluluğun formülü.

IMG_0133

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar ateşin başında hem oynadık hem de ısındık. Ateş sönmeye yakın üzerim soğumadan çadıra gelerek bu gün yaşadıklarımı beynimin derinliklerine kaydediyorum. İlerde hatırlamak için. En güzel günlerden birini yaşadım ve mutluyum.

Bu gün yaptığım yol 34 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 9. Gün

27 Mayıs 2015 Çarşamba

9. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdimene aittir)

Dereköy – Yeşilova – Salda Gölü

 

Biri sana sorarsa;

Sana, beni sorarsa;

Gitti, der misin?

Gittiğimi söyler misin?

Gidiyorum ben sana

Benimle gider misin?

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, Bisikletim KUZ, arkasında kıytırık römork, yeşil alan ve  Akgölün bir kısmı. Dağlar uzakta.

20150527_110742

Bütün gece yağan yağmurun sesiyle uyumak ne güzel. Ve yağmur ile uyanmak tertemiz havada. Yağmur damlalarının yıkadığı hava ciğerlerime doldukça ne kadar mutlu olduğumu düşünün. Yağmurun sesini dinleyerek bir süre dışarısını seyrediyorum çadırımın açık olan girişinden. Öyle usulca yağıyor ki tüm bitkiler kana kana yağmur suyunu içiyor. Kuşlar da çoktan uyanmış, günlük yiyecek bulma telaşı içinde bir o oyana bir bu yana uçuşup duruyor. Uçarken de tatlı ötüşleri eksik değil. Çadırımın içinden dışarısı, çam ağaçları ve tek katlı bir bina. Yerde otlar fışkırmış.

20150527_064237

Çadırımın içinden yağan yağmuru seyrediyorum, ne güzel yağıyor çisil çisil. Islak otların kokusu etrafı sarmış, hava mis gibi. Köyün meydanında Atatürk büstü, binanın bahçesinde, bir kaidenin üstünde.

20150527_065526_HDR

Köyün camisi yakın, el yüz yıkandı paklandı, sabah mahmurluğu üzerimden gidiverdi. Hemen yanı başımızda köyün ilk okulu temiz ve bakımlı olduğuna göre burada eğitim var. Yağmurdan dolayı çadırları henüz toplamadık.

20150527_065701

Çadırlara geliyoruz, yağmur çisil çisil yağmaya devam ediyor. Çadıra girip eşyaları toplayıp hazır hale getirdim. Bir ara yağmur şiddetlendi, dışarı çıkmanın anlamı yok. Yağmurun sesini dinleyerek zaman geçirmek, hiç bir şey yapmadan. Nasıl olsa acelemiz yok. Keyfimiz de yerinde. Mavi çadırımın içi, kapalı ve yağmur damlalarını dinliyorum.

20150527_100700

Yağmur yağarken sabah kahvaltısını yapalım diyerek kahvaltılıkları alıp köyün kahvesine soframızı kurduk. Bir güzel kahvaltıyı yaptık, kahvaltıyı yaparken Ferdi ile ne yapacağımızı karar verdik. Festival toplanma yeri Burdur, hemen hemen 80 Kilometre var. Yağmur da hala yağdığına göre Burdur’a gitmeye gerek yok. Nasıl olsa Salda gölüne gelecekler. Biz de Salda gölünde onları bekleriz. Biraz fazla tatil yapıp dinlenmiş oluruz. Yağmur saat 10:00 civarı dindi. Bu kararı aldıktan sonra yağmurun dinmesiyle çadırları toplamaya gittik kamp yerine. Toparlanıp eşyaları bisikletlere yükledikten sonra yola çıkma zamanı. Köyün camisi karşıda, kahve sağda. Ben de bisikletimle soldan geliyorum kahveye doğru. Ferdimen beni çekiyor.

IMG_1116

Çadırları toplatıp eşyalarla birlikte bisikletlere yükledikten sonra yola çıktık. Yolun kıvrımları her daim güzel görünüyor gözüme. Sağa kıvrılan yol ve tarlalar.

20150527_110735

Son kez Akgöl’ün manzarasında KUZ ve kıytırık ile bir resmini çekiyorum. Her şeyim yerli yerinde, yerim bol. Daha da eşya koyacak yerim var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150527_110742

Yol kıyısında sarı çiçekleri görmek olası. Sarı çiçekler bir ilkbahar da açarlar, bir de sonbahar da. Bahar çiçekleri hep doğanın güzelliğine güzellik katar. Doğanın ana rengi yeşil olması çiçeklerin cezbedici renkleri ile uyum sağlıyor. Sarı çiçekler de bunlardan biri. Eeee KUZ ile kıytırık bu güzelliği hak etmiyor mu? Elbette hak ediyor ve ben bunun resmini çekerek ödüllendiriyorum bir nebze de olsa.

20150527_112503

Bazen yol kıvrımlı değil, dümdüz. İp gibi ve hiç bir araç yok. Motor gürültüsü olmayan yol her zaman güzeldir. Sadece esen rüzgarın sesi gelir kulaklarıma. Arada tarla kuşlarının sesi rüzgar sesine karışır. Ve bu yolda olmaktan mutluluk duyarım, hiç bitmesin isterim.

20150527_112745

Yol o kadar güzel ki kendimi rüzgara kanadımı açıp uçuyormuşum gibi hissediyorum. Yalnız iki kanadımı açamıyorum, tek kanadım açık benim. Dümeni bırakamam çünkü dümen düz durmaz hemen dönüverir. Tek kanatla da uçabilirim. Ferdimen beni sol kolum açık halde çekiyor.

IMG_1138

Tarlalar yeşil, etrafta pek te ağaç yok. Yamaçlarda bile tarım yapılıyor.

20150527_113214

Yol kıyısında çeşmeyi görünce durup şişelerimdeki suları tazeliyorum. Çeşmenin suyu gür akıyor ve yalağı epey uzun. Belli ki hayvanlar su içsin diye. Evet, evet hayvanlar içsin diye.

20150527_114520

Orhanlı köyüne geldik, burada mola vermek gerek. Tabelada köyün nüfusunun 389 olduğu yazılmış.

20150527_114536

Köyün kahvesine gelip oturanlara selamı verip selamlarını alıyoruz. Hemen duble çayları kahveciye ısmarladık. Kahvede oturanlar meraklı gözlerle benim KUZ’a ve kıytırığa bakıyorlar. Şimdiye kadar böyle bir şey görmedikleri belli oluyor. Ferdimen bisikletime merakla bakan köylüleri çekiyor.

IMG_1146

Sadece Afyon da değil buralarda da afyon yetiştiriliyor. Demek ki afyon 1000 metrelerde yetişiyor. Sert havalardan hoşlanıyor. Çiçekleri de pek nazlı, saten gelinliklerini giymiş baharı karşılıyor. Tarladaki afyon çiçeklerinin hepsi beyaz renkte. Aralarında sadece bir tanesi mor çiçek açmış ve tarlaya ayrı bir güzellik katmış sanki.

20150527_115739

Kırlarda, ovalarda yolun en güzel tarafı böyle kıvrımlı olması. Daha önce eşeklerle gidip gelinerek açılan patika aynı yere yol yapılarak asfaltlanmış. Yani geçmişten günümüze yolda değişen sadece toprak yolun asfalt oluşu. Tarla sınırları patikaya göre belirlenmiş öylece kalmış.

20150527_121001

Yeşilova kasabası uzaktan göründü. İlçe olmasına rağmen pek te küçük bir kasaba.

20150527_124942

Kasabanın ilk mahallesindeyiz, genç bir bisikletçi bizi görünce etrafımızda bisikletini sürerek hava atmaya başladı. Belli ki kanı kaynıyor, gücünü ve yeteneklerini sergilemeden duramadı. Ön tekerleğini kaldırarak on – onbeş metre sürünce resimlerini çekip tebrik ediyorum. Bizim gibi turcu abilerinden kutlamaları alınca sevincinden duramıyor yerinde. Yolda ve her yerde çok karşılaştığımız sorulardan birisi “Önü kaldırabiliyon mu?” Elbette hiç bir zaman denemedim ön tekerleği kaldırmayı. Artık bizden geçti, ön tekerleği kaldırma işini genç delikanlılara bırakmak gerek.

20150527_130838

Bazen ön tekerleği fazla kaldırınca durum resimde olduğu gibi sonuçlanıyor. Artık iyice alışmış olmalı ki ayakları üstünde kalıyor.

20150527_130840

Genç delikanlı ön tekerleğini kaldırmaya devam ediyor.

20150527_130851

Bir süre genç delikanlının hareketlerini izleyip yolumuza devam ediyoruz. Kasabanın ilk mahallesi biraz aralı kalmış. Yol düz gidiyor, yanlarda kavak ağaçları.

20150527_143446

Yeşilova kasabası tabelasında durup bir resim çekiyorum. Tahmin ettiğim gibi küçük bir kasaba, nüfusundan anlaşılıyor. Tabelada; Yeşilova, Nüfus: 5700 yazıyor.

20150527_144148

Yeşilova kasabasına öğle zamanı vardığımızdan ara sokaktaki bir lokantada kuru – pilav ikilisi ile karnımızı doyuruyoruz. Sonrasında fırından kocaman bir ekmek ve bakkaldan da eksik olan yiyecekleri alarak çantalara yerleştiriyoruz. İşimiz bitince kamp yapacağımız Salda gölü kıyısına doğru pedallar dönmeye başladı. Etrafı yeşil bir yolda, ufukta beliren Salda gölüne doğru pedallarken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_1149

Sonunda Salda gölüne vardık, göl o kadar büyük değil. Gölün etrafı dağlarla çevrilmiş, karşı kıyılar görünmekte. Gölün sol tarafını çekiyorum.

20150527_145550

Burası da sağ tarafı, önde bir kaç çam ağacı var.

20150527_145553

Kamp yapacağımız yeri tam bilemediğimizden gidiyoruz habire. Sonra telefon ile yeri öğrendik, kamp alanını geçmişiz bile. Salda gölü, yay çizen kumsalı ve çam ağaçları.

20150527_145945

Eh ne yapalım geri dönüyoruz mecburen. Ben bisiklet sürüyorum Salda gölü manzarası ile.

IMG_1152

Kamp yapacağımız yeri sormak için restoranda durduk. Restoran sahibi burada kalabilirsiniz dedi ama kabul etmedik. Çünkü Burdur dan gelecek olanlar Yeşilova belediyesinin kamp alanına gelecekler. Ayrı gayrı olmaz. Havuzunda müşterilerini bekleyen alabalıklar buz gibi akan suda sakince yüzüyorlar. Canlı alabalık denilen bu olsa gerek.

20150527_150538

Yeşilova Belediye halk plajına gelip kamp alanına geldik. Daha önce tabelayı görmüştük ama burası olduğunu kestiremedik doğrusu. Tabelada yazan; Yeşilova belediyesi kamp alanı. Ferdimen tabelaya bakıyor bisikletinin üzerinde.

20150527_150754

Kamp alanına girip işletmeciye “Salda gölü bisiklet festivali kamp alanının burası mı?” diye sorunca o da “Evet burası” diyerek kamp alanını ve çadır kuracağımız yeri gösterdi. Burayı işleten Ahmet sevimli, cana yakın ve dostça karşıladı bizi, çabuk kaynaştık. Ahmet bize çadır kurulacak yeri gösterdikten sonra işinin başına gitti. Ferdi ile arazi çalışması yaptık, burayı belediye yeni düzenleyip temizlemiş. Restoranın aşağısında tüm yaz kalan çadırcılar var. Festival için yeni düzenlenen alanı bize ayırmışlar. Arazi çalışmaları sonucunda en uygun yeri seçerek çadırı kuracağımız yeri küreklerle düzelttik. Yağmur yağma olasılığına karşı çadır etrafına hendek açarak herhangi bir su baskınında helak olmayalım. Kamp alanına fıstık çam ağaçları düzenli bir biçimde dikilmiş. Gövdeleri beyaz kireç ile badanalamışlar. Mavi çadırım kurulu durumda, kürekle kıyılarına kanal açıyorum.

20150527_161543

Çadırlar kuruldu bir güzel, eşyaları da bisikletten indirip yerleştirdik. 5 Gün buradayız nasıl olsa. Çadır sabit kalacak. Ferdi kamerası ile çadırlarla birlikte elçek resmimizi çekiyor.

IMG_1158

Kampa ilk gelenlerdeniz, onun için bir masa dört sandalye çadırların önüne getirerek yerde yemek yemekten kurtulacağız bir süre. Festival başlamadan yerine götüreceğiz çünkü katılımcılar bu masalarda yemek yiyecekler.

IMG_1169

Yerleşmemiz bitince Ferdi ile gölün kıyısına gidiyoruz. Bakalım nasıl bir gölmüş. Göl sodalı suyu ve beyaz kumu ile şimdiye kadar görmediğim güzellikte. Hava serin ve rüzgarlı olduğu için göle girmekten vaz geçiyorum. Kumsal iri beyaz çakıllı taş ile kaplı, suyun rengi beyaz taşlardan turkuaz yeşil renginde.

20150527_165557

Rüzgardan dolayı göl çalkantılı, bu yüzden dalgalar kıyıya vuruyor sürekli.

20150527_165602

Dalgaların kıyıya vurmasını izlemek bile insanı dinlendiriyor. Terapi gibi, her dalga kumsala vurup ileri gidiyor, ardından geri çekilip güç kazanarak dalga yükselip ileri hamle yapıyor.

20150527_165607

Hava kapalı ve her an yağmur yağabilir o yüzden hazırlıklıyız. Gölün kumsalına oturup birer tane bira ile tatilimizi başlatıyoruz. Ferdimen tipodda cep telefonum ile çekiliyoruz. Ben katlanır tabureme oturmuşum, Ferdimen ise yere oturmuş bağdaş kurup. Göl manzarası ve dağlar ardımızda. Üzerimde deri mont var, Ferdimen de uzun kollu ceketini giymiş.

20150527_165952

Yanımda taşıdığım flütü çıkarıp ilk defa çalmaya başladım. Bakalım neler çalınacak göl kıyısında.

IMG_1159

Uzun süredir çalmadığından bildiğim parçaların notaları çıkmaya başladı yavaş yavaş.

IMG_1160

Çaldıkça aklıma geliyor, Ferdi de can kulağı ile rüzgarla karışık flütün ince sesine kaptırdı. Ne de olsa memleketinde uzakta gurbette sayılır. Günlerdir yolda olmanın verdiği hasretle flütün yanık sesi Ferdi’yi alıp memleketine götürüyor bir süreliğine. Her ne kadar uzun yolculuklarda tek başına bisiklet sürüp olgunlaşsa da hasretlik ağır basıyor. Annesini, babasını, kardeşini özlemiş belli. Gerçi gözünden hiç yaş gelmedi ama flütün sesi ona bu duyguların ortaya çıkmasını sağladı. Ferdi otomatik zamanlı olarak kamerası ile çekiyor ikimizi.

IMG_1162

Beklenen yağmur birden bire yağmaya başladı. Kendimizi hemen tahta barakaların saçağının altına atıyoruz. Bir süre gelip geçici bahar yağmurunu seyrederek bekledik. Yağmurun kokusu bir başka duygu veriyor bana. Bunu ciğerlerime çektiğim her nefeste hissediyorum. Kendimi yağmurun güzelliğine kaptırıp flütümle eşlik etmeye başladım ahenk içinde.

CAM01653

Yağmur dindikten sonra kamp alanına gelirken lahit mezar kapaklarını görüyorum. Kapaktaki işaretler mezarın erkek için yapıldığını belirtiyor. Kalıntıları buraya başka yerden getirdikleri belli. Buraya ait değiller. Bunları incelerken Ahmet bize bu işten anlıyorsunuz, hazine bulabilir miyiz diye söyleyince; merakımız var tarihi eserlere ama hazine ile işimiz olmaz deyip kestirip attık. Bulunan altının ve zenginliğin insanlara hiç bir zaman faydası ve rahatlığı olmamıştır. Başları beladan kurtulamamıştır altın ile. Biz özgür insanlarız ve zenginliğimiz dostlarımızdır dedik Ahmet’e. Parayla pulla işimiz yok.

20150527_181222

Kırık bir kiriş blok başka yerden getirilip buraya konmuş.

20150527_181443

Kamp alanına, çadırların yanına geldik. Kamp alanı yeni olmasına rağmen zamanla daha güzelleşeceğe benziyor.

20150527_181848

Yapacak bir şey olmadığı için hadi 5 çayı içelim deyince çaydanlığı hemen ocağa koydum. Poşet demlik çayı ile çayı demleyip bir güzel keyif çatarak içtik. Ortam çok güzel, yeni yağmur yağmış ve çam yaprakları daha da yeşillenmiş sanki. Mis gibi çam ve yağmur kokusu ile içilen çayın tadını hiç bir yerde bulamazsınız. Masanın yanına sandalyelere oturmuş keyif çayı içerken otomatik çekiliyoruz bir poz.

IMG_1170

Akşam olmadan yemeği yapıp bir güzel karnımızı doyurduktan sonra Restoran’a Ahmet ile sohbet etmeye gittik. Henüz sezon açılmadığı için restoran boş. Biz bize oturuyoruz. Fazla geç olmadan çadırlara gelip yatmak gerek diyerek Ahmet ten izin istedik. Pek yorgun olmasak ta havanın kapalı ve yağmurun etkisi ile insanın uykusu geliyor. Elbette uykuyu kaçırmamak gerek. Çadırın yanına gelip çadırın yerinden oynamış olduğunu görünce herhalde biri kurcalamış olacak dedim. Fermuarı açınca ekmek torbasının delinip bir kaç dilimin eksik olduğunu gördüm. Çadırın alt sağ yanından delinmiş. Köpeğin biri ekmeği aşırmış anlaşılan. Çadırı düzeltip öylece bıraktım deliği, umarım böcek girmez. Ekmeği de kıytırığın çantasına koydum gece köpekler rahatsız etmesinler. Yapacak bir şey yok artık, olan olmuş. İzmir den buraya festivale gelecek olan Mustafa Güven’i telefonla arayıp bana yeni bir çadır almasını söyledim. Artık gerisini yarın düşünürüz. Çadırın iç kısmındaki deliği yakından çekiyorum. Tabanda da bir delik açılmış.

20150528_082343

Telefon ile arkadaşlarımı arıyorum, ilk önce Göller bölgesinden yola çıkan Şafak Omaç ile konuştum. Kendisi Ağlasun da kamp attığını, yarın akşam Salda gölünde olacağını söyledi. Ardından bizim dengesiz İrfan Özden’i aradım. O da İzmir den yola çıkmıştı, Başmakçı bisiklet  festivaline katıldıktan sonra Hayıtlı da termal tesislere gitmiş. Yarın akşam yanımıza geleceğini bildirdi. Yarın büyük buluşma olacağı kesin.

Bu gün kısa bir yol kat ettik. Yaklaşık 23 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 1. Gün

19 Mayıs 2015 Salı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi’ye aittir)

1. Gün

İzmir – Tire

 

Nerde beklenirse ordaydılar

bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya

savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, bisiklet yolunda gidiyorum, etraf çimen kaplı. Gökyüzü masmavi.

IMG_0327

Uzun zamandır düşlediğim yerleri görmek ve dostlarla sıcak sohbet etmek için fırsatlar üst üste bindi. Serin geçen kış günlerinde bu yıl yapacağım turlardan Denizli Bisiklet Festivali, Burdur – Salda festivali artarda gelmesi benim için daha da ileriye gitme fırsatı doğurdu. Amacım hazır Salda gölüne kadar gitmişken iyice yakınlaşan Antalya’ya şöyle bir dostları ziyaret etmek. Eeee madem Antalya’ya kadar gelmişim Feyyaz dostumu da görmeden olmaz diyerek Mersin’e kadar gidebilirdim.

Dubakalımneolcek!

Denizli ve Burdur – Salda bisiklet festivaline kaydımı yaptırdım. Tura tek başıma gitmeyi düşünüyordum. Gelibolu da Ferdi ile yapacağım turlarımı paylaşmıştım.  Ferdi beni telefon ile arayıp beraber tura gidebilir miyiz deyince elbette, yola çıkacağım tarihte İzmir de olursan gideriz dedim. Ferdi Çorludan 4 gün önce yola çıkıp 18 Mayıs akşamı İzmir’e gelerek bir gece misafirim oldu. Ferdi zaten hazırdı, ben de gerekli eşyaları hazırlayıp kıytırığa yükledim. Ferdi’ye kaba taslak gideceğimiz yol hakkında bilgi verdim. Güzel insan anlayışlı olur, hiç itiraz etmeden benim programıma uyacağını belirtti. Sohbetin sonunda “Kervan yolda düzülür” deyip yattık.

Apartman koridorunda Ferdi’nin ve benim bisikletler akşamdan hazır halde bekliyorlar.

IMG_0324

Sabah erkenden kalktık, balkonda nefis bir kahvaltı bizi beklemiyordu. Hepsini kendi ellerimle hazırladım. Bu sabah beni bekleyen Güvercinlere buğdayı Ferdi verdi. Uzun saçlarından dolayı kuşlar fark etmedi bile yemlerin kimin verdiğini. Balkondaki masada kahvaltılıklar ve Ferdi kuşlara yem atıyor balkonun ucundan.

IMG_0321-1

Güzel bir kahvaltı kahve ile sonlandı. Son eşyaları da bisikletlere yükledikten sonra yola çıktık. Metro izbana 09:30 da aldıklarından acelemiz yoktu. Göztepe iskelesindeki asma köprü üst geçidinde turun başlangıç resmini Ferdi’nin tripodunda çekiliyoruz. Bu gün 19 Mayıs gençlik ve spor bayramı. Göztepe iskelesi bayraklarla donatılmış. İkimiz bisikletlerimizle sarı – kırmızı kuşaklı Göztepe asma köprüsünde poz veriyoruz.

IMG_0325

Kısa sürede Konak saat kulesinin önüne geldik. Yoldaşım KUZ ve kıytırık saat kulesinin zamanı gösterdiği 09:17,59 de masmavi gök yüzünün altında bana poz veriyorlar.

20150519_091757

Sonrasında cep telefonumu birine verip resmimizi çekmesini istedim. Çeken arkadaş pek resimden anlamıyor olsa gerek bizleri kare içinde almış ama saat kulesi tam kadraja girememiş. Olsun buna da şükür. Herkes sanatçı değil ki! fotoğrafçı olacak ta değil ya!

20150519_091851

Resim çekiminden sonra Konak saat kulesinden ayrılıp Alsancak metro istasyonuna doğru yola çıktık. Benim resmimi çeken Ferdi  her zaman olduğu gibi.

IMG_0326

Bisiklet yolundan gidiyoruz. Bisiklet yolunun kıyılarında mavi şerit ve yeşil çimenler.

IMG_0327

Alsancak metro istasyonunda saatinde ikişer bilet basarak içeri girdik. Artık kötü bir trafik ortamından kurtulmuş olarak vagondaki yerimizi aldık.

20150519_094139

Sarnıç istasyonunda inerek çıkışa doğru gitmeye başladık. Merdivenleri kullanmayacağız, yandan engelli ve acil çıkış kapısı var düz ayak çıkışı yapacağız.

IMG_0330

İzmir den çıktık, Aydın yolundayız. Tempo gayet iyi, kıytırık pek zorlamıyor, usulca KUZ‘un ardından geliyor. Böyle usulca yoldan giderken arkamdan bir bisikletçinin geldiğini görüyorum. Yanıma gelince Emre Tavkaya olduğu görüp sevindim.  Sevgili dostum Selahattin Tavkaya Usta’nın oğlu. Geçen ay Az bilinen antik kentler turunda beraberdik.  Kamp ateşini yakmak için yakacak olarak palmiye dalını koparırken dikeni bacağına batarak yaralanmasına neden olmuştu. Acil hastaneye gidip tedavi olduktan sonra turu bırakarak evine dönmüşlerdi baba oğul. Hepimiz üzülmüştük. Şimdi durumu iyi, İzmir den Kuşadası’na gidiyor. Antrenman olsun diye uzun yol olan Selçuk tan gidiyor. Ferdi ikimizi arkadan çekiyor yolda giderken.

IMG_0332

Yol kenarında dut ağacı olan bir kahvede çay molası vererek hem dinlendik hem de sohbet ettik Emre ile. Üçümüz yeni yaprak açmış dut ağacının altında masada oturmuş halde çay içerken.

IMG_0333

Bu sayede Selahattin ustayı arayarak bu sürpriz buluşmayı konuştuk. Emre ile yan yana.

20150519_120758_HDR

Emre ile bir süre yol aldıktan sonra vedalaşıp o Belevi yönüne, biz Bayındır yönüne saptık. Hava baharın son ayında iyice ısındı. Köy kahvesinde pistonları soğutma ve çay iyi geliyor. Sarmaşık çardak altındayız, dut ağacının yaprakları yeni çıkmış, taze.

IMG_0337

Fazla eğimi olmayan Bayındır yolunda normal tempoda  yol alıyoruz. Bayındır’a geldik bile. Yolun orta bölümünde sarı çiçekler insanın içini açıyor. Zaten çiçekçiliğin merkezine gelmiş bulunmaktayız. Bayındır bahçe çiçeği yetiştirmede uzmanlaşıp epey ilerlemiş durumda. Her yıl Mayıs ayının ilk haftasında burada çiçek festivali düzenleniyor. İyi ki 2 hafta önce olmuş festival yoksa çok kalabalık oluyor. Arabalardan bisikletle bile geçemezdik bu yoldan. Yolun orta refüjünde, çiçeklerle birlikte poz veriyorum, yanımda bisikletim.

IMG_0341

Bayındıra hoş geldiniz yazısı bizi karşıladı. Biz de hoş bulduk deyip giriş yapıyoruz. Bayındırda bir kahvede çay molası vereceğiz.

IMG_0343

Yoldan yukarı, şehir merkezine hafif rampa çıkarak bir kahve ararken birden bire adamın biri önümüze atlayarak heyecanlı olarak

“Where are you from?”

diye İngilizce sordu. Ben İngilizce bilmediğimden

“Merhaba ne oldu, ne istiyorsun?”

diye cevap verdim. Adam;

“Aaa siz Türk müsünüz?”

diyerek kahkaha ile tanıştık. Bu durum epeyce gülmemize neden oldu. Bayındır gençlik ve spor müdürü Erdal İnce olarak tanıttı kendisini. Aynı zamanda Kendisi Öğretmen olarak okulda eğitim veriyor. Biz de kendimizi tanıttık. İkimizin de saçı uzun, keçi sakallı, bir de bisikletli ve römorklu olduğumuzu görünce yabancı turist sanmış Erdal İnce. Bizi müdürlüğe çay içmeye davet etti. Zaten müdürlüğün önündeydik. Eh biz de çay içmek için yer arıyorduk hali hazırda. Çay davetini kabul ederek müdürlüğün bahçesine bisikletleri park edip içeriye girdik. Binanın önündeki kaldırımda bisikletlerimiz park etmiş. Kaldırımda yeşil mini golf sahası var çocuklar için. Daha ileride satranç taşları dizilmiş damalı yere.

IMG_0344

Müdürlüğün arka bahçesi geniş ve yeşil, tam dinlenmek için uygun bir yer. Eskiden askeriyenin yeri imiş. Spor bakanlığına devredilerek gençlerin spor yapmaları için ayrılmış. Erdal İnce öğretmen, ek olarak sporla ilgilendiğinden geçici olarak spor müdürlüğü yapıyor. Bahçeye oturup sıcak çaylar içiliyor. Bizleri ağırlamaktan içleri kıpır kıpır, heyecanlılar. Biz de bu karşılamadan dolayı mutluyuz. Böyle bir çay molası bizim için iyi oldu, parasından değil bahçede hoş sohbet ve dostlukla içilen çayı kahve sandalyesinde içemezdik. Üçümüz masada çay içerken.

20150519_163225

Çaylar içildikten sonra binanın ön tarafına, bisikletlerin yanına geldik. Spor müdürlüğü önünde beyin sporu olan satranç taşları  ve tahtası kaldırıma konulmuş. Gençlerin ilgisini çekmek için güzel bir yöntem. Çocukların dev satranç taşları ile oyun oynama isteği satranç öğrenmeye kadar gideceğine eminim. Ben bile ilk bakışta oyun oynama isteği duydum. Kareler ve satranç taşları siyah – beyaz renkte.

20150519_165859

Artık yola çıkma zamanı diyerek Erdal İnce ile son bir resim çekilerek vedalaşıyoruz. Öncesinden telefonlarımızı birbirimize verdik. İrtibatı koparmamak gerek.. Kervan yolda düzülmeye başladı yavaş yavaş. Hazineme biri daha girdi. Yol kıyısında, gençlik merkezi binasının önünde bisikletlerimiz ve Erdal İnce ile poz veriyoruz.

20150519_170124

Tekrar yola çıktık, hava iyice ısınmaya başladı. Ama öyle bunaltıcı bir sıcaklık yok, gayet rahat gidiyoruz. Yol kıyısında fıstık çam ağaçları.

IMG_0346

Bir süre ovada gittikten sonra yol çatağına geldik. Karşı ki İzmir yolundan da gelebilirdik ama Bayındır yolu bana göre daha sevimli geldi. Sola Tire yönüne sapacağız.

IMG_0353

Çocukluğumda mahallemize develer gelirdi bir şeyler satmak için. Çoktandır uğramaz oldular, deve görmeyeli hayli zaman oldu. Şimdi ki zamanda deve daha çok güreş için besleniyor. Bu da insanoğlunun başka bir vahşeti, hayvanlara eziyetten başka bir şey değil. Deveyi görünce aklıma saz ustası Ruhi SU’nun söylediği bir türkü geldi. Sözleri ilginç !

Bir oba kalkıp ta yola koyuldu mu

Hayvanların çanları başlarmış konuşmaya.

Önden giden devenin çanı “Benim ağam zengin dir, benim ağam zengin dir” diye ötermiş.

Ortada giden devenin çanı “Neden, neden, neden, neden” diye ötermiş.

Arkadan gelen devenin ise “Ondan bundan, ondan bundan, ondan bundan, ondan bundan” diye ötermiş.

20150519_172920

Yol alabildiğine geniş, ovanın bir başından bir başına gidiyor. Gençler motorlarla gezinti yapıyor, arada kapışmadan da edemiyorlar.

20150519_173825

Küçük menderes nehrinden karşı tarafa geçtik köprüden.

20150519_181816

Güneş batmadan Tire’ye vardık bile. Tabelada Tire, Nüfus: 80400 olarak yazılmış.

20150519_184033

Akşam çadır kurulacak yer için daha önce kaldığımız bahçeye doğru tırmanmaya başladık. Yol hafif rampa, bu kez ben Ferdi’yi çekiyorum.

20150519_191802

Geçen ay kalmıştık bahçede ama aradan geçen bir ay günlerin uzamasına, havanın ısınmasına bağlı olarak buraya piknik yapmaya gelenlerin artmasına neden olmuş. Aynı zamanda 19 Mayıs olması nedeniyle resmi tatil. Bahçenin sahibi ile merhabalaşıp kalabilir miyiz diye sorunca elbette kalabilirsiniz ama gece saat birlere kadar piknik yapıyorlar o yüzden rahat edemezsiniz deyince burada kalmaktan vaz geçtik. Zaten ortam mangalda pişen et kokusundan durulmayacak kadar kötü durumda. Pek rahat edeceğimiz bir yer olmaktan çıkmış. Bahçe sahibine ilgisinden dolayı teşekkür edip tekrar aşağıya doğru inmeye başladık. Bahçe sahibi bize Fatih Sultan Mehmet parkında kamp atabilirsiniz diye yer de göstermişti. Bahçede bisikletlerimiz park halinde, etraf kalabalık, insan dolu çoluk çocuk pikniğe gelmişler.

IMG_0356

Daha önce yanından geçtiğimiz parka gelerek kendimize en uygun yeri beğenip bisikletleri park ettik. Çadırları kurmada acele etmiyoruz, hava biraz kararsın.

20150519_195308

Matımı yere sererek şöyle bir iki seksen uzanıp havanın kararmasını dinlenerek geçirmek iyi olacak. Ferdi de yere oturmuş, otomatik çekiyor ikimizi.

IMG_0358

Uzandığım yerden gök yüzünü kaplamış olan çam ağaçlarını bir süre seyrettim. Parka dikilen çam ağaçları epey uzun, belli ki yarım asırdan fazla olmuş dikileli.

20150519_195940_HDR

Hava karardıktan sonra çadırları kurup eşyaları yerleştirip yemeği yapmaya başladık. Karnımız doydu ve üstüne birer kahve iyi gitti doğrusu. Tire güzel bir kasaba. Parkta oturan gençlerle bir süre sohbet ederek zaman geçirdik. Yakınımızda tuvalet var. Tuvalete bakan yaşlı amcaya burada kalacağız haberin olsun dedik. Tam yatmaya hazırlanırken sivil polisler gelerek bizleri kontrol etti. Yaşlı amca haber vermiş kontrol etmeleri  için. Bizim çekincemiz olmadığı için rahatız. Kimlikleri vererek gbt kontrolü yapıldıktan sonra polisler iyi geceler deyip çekip gittiler. Ardından çadırlara girip yattık. Bisikletleri birbirine kilitlemiştik daha önce. Gecenin bir vaktinde parkın sulamasını açan görevli çadırlara hafif su gelmesine neden oldu. Ferdi’nin çadırına fazla su geldiğinden çadırı az yana almak zorunda kaldı. Sonrasında yorgunluktan ağır basan uykunun etkisine girdim.

Şaka maka toplam 90 kilometre civarında yol yapmışız.

Yaptığımız yolun haritaları aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc