Etiket arşivi: doçek

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 9. Gün Dönüş

8 Eylül 2014 Pazartesi

Keşan – Bolayır – Gelibolu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Önce bir insan durur

sonra bir sokak

derken bir semt

ve bir şehir

bir bakmışsınız

paldır küldür yıkılır

bütün bulutlar”

(a.ilhan)

 

Öne çıkmış olan görsel, hava kararmaya yüz tutmuş, Marmara denizinin üstünde dolunay aydınlatıyor denizi. Bolayır sırtlarındayız.

 

Dün bisiklet ve çamur beni epey yormuştu. Güzel ve derin bir uyku uyudum sabaha kadar. Saatim sabah 07:00 de çalmasına rağmen biraz tembellik yapıyorum bu sabah. 8 de kalkıp çadırımdan dışarı çıkıyorum. Parkta ki kuşlar güzel bir günün habercisi olarak cıvıldaşıp duruyor. Bir süre kuşların cıvıltılarını dinliyorum. Festival bitmişti ve yeni bir macera başlayacaktı bu gün. Eve dönüş başlıyor ve nereden nasıl gidecektim belli değil. Artık “Kervan yolda düzülür” diyecektim. Yanımda Antalya dan gelen İlkay ve Kosova dan gelen Yaşar yol arkadaşlarım olacaktı. Belki Şafak ile Gelibolu da karşılaşıp beraber de gidebilirdik. Bakalım yol bize ne gösterecek.

GülAyşe fırından bir sürü gevrek, simit, poğaça ne varsa almış gelmiş. Toplam 5 kişiyiz, fırını komple getirmenin anlamı yok. Aç kalmayalım diye biraz abartmış gibi. Neyse kahvaltı masasını hazırlayıp aç kurtlar gibi çatal, kaşık elimizde bekliyoruz çayın demlenmesini Rahman Karataş ile. Benim elimde tahta kaşık ve çatal var. Rahman’ın elinde demir çatal – kaşık bir arada.

10444342_10152673757573559_4803321019224593815_n

Rahman’da bulunan benzin ocağını kullandık çayı demlerken. Benzin lpg ocağa göre daha çabuk kaynatıyor çay suyunu. Piknik masasında 5 kişiyiz, Rahman, ben, Yaşar, İlkay ve GülAyşe.

10641138_10152673757058559_4683509847050411965_n

Güzel bir havada, güzel bir ortamda, güzel insanlarla mutluluğu yakalıyoruz şairin dediği gibi. Acele etmeden, yavaşça, sohbet ederek, sindire sindire kahvaltıyı yaptık. Masada; ben, Yaşar, İlkay ve GülAyşe var.

080920148250

Elinde güzel makine olunca sanatçılık ortaya çıkıyor. İlginç, değişik, şimdiye kadar çekilmemiş, illa ben çekeceğim, anı çekmek için şekilden şekle giren Rahman. Bazen bankın üzerine çıkarak resimler çekmeye başladı. Gerçi çektiği resimleri henüz göremedim ama ne yapalım çeksin bakalım, Allah çektirmesin. Alttan Rahman’ı fotoğraf makinesi ile resim çekerken ben de onu çekiyorum.

080920148251

Muhteşem kahvaltının ardından toparlanmaya başladık, ipte kuruyan eşyaları çantalara katlanıp kondu. Ön arka çantalar yerine takıldı, içine diğer eşyalar konulduktan sonra mat dürüldü, uyku tulumu torbasına sığacak kadar küçültülüp sığdırıldı. Ardından çadır söküldükten sonra bir güzel katlanıp torbasına yerleştirildi. Uyku tulumu, mat ve çadır arka bagajın üstüne konulup kancalı lastik ile sıkıca bağlandıktan sonra yola çıkmaya hazırım. Diğer arkadaşlar da hazırlandıktan sonra parkın dışında muhteşem dörtlü pozu verdik GülAyşe’ye. Park önünde, ben, Rahman, Yaşar ve İlkay. Parkın kapısında Mehmet Gemici cennet parkı yazılmış

Yollar bizim… diyerek kollarımızı kaldırıyoruz.

1501396_805147452870923_1329128817325903180_o

GülAyşe rehberliğinde Hakan Eşme’nin iş yerine gelerek hem festivalin bitişini kutlamak için hem de vedalaşmak için uğradık. İşyeri daracık bir merdivenden yukarı çıkıp ofisine girdik. Elbette ziyaretlerin vazgeçilmezi misafirlere çay ikram edildi.

10672289_10152673758803559_4212442376738348405_n

Çaylar içildikten sonra hep beraber DOÇEK derneğinin lokaline geldik. Kirası ucuz olsun diye ara sokakta bir yerlerde tutulmuş. Hakan bize birer tişört hediye ediyor derneğin. Hep beraber coşkuyu vererek resim çekildik bir DOÇEK anısı olarak. Hakan, Yaşar, GülAyşe, Rahman, ben ve İlkay.

080920148254

Dün aldığım bez ayakkabının arka kısmı, dikiş yerinden sökülmeye başladı bile. Dernek lokaline gelirken gördüğüm ayakkabı tamircisine gelerek ayakkabımın sökülen yerini diktirerek rahatladım. Eee ucuz etin yahnisi yavan olur derler ya işte öyle. Bakalım eve kadar götürecek mi bez ayakkabılar. Ayakkabı tamircisini tezgahının başında ayakkabımı tamir ederken.

080920148252

Ayakkabı tamircisinden lokale geri döndüm. Arkadaşlar içeride beni bekliyorlardı. Bisikletim KUZ park halinde lokal önünde.

080920148253

Ben geldikten sonra yola çıkmağa hazırız deyip GülAyşe’ye bir poz daha veriyoruz birlikte. Rahman İstanbul’a gidecek. Yolumuz burada ayrılıyor. İlkay, Yaşar ve ben İzmir’e kadar beraber gideceğiz. Hakan, ben, İlkay ve Yaşar eller omuzda. Rahman eli ile zafer işareti yapmış.

10608247_805147522870916_3463891203384830683_o

Arkadaşlarla vedalaşma seremonisinin ardından üçümüz ara sokaklardan yola çıktık. İlk önce ana yola çıkmamız gerek. Arkamızdan GülAyşe bizi çekmiş giderken.

10580943_805147709537564_2568536192985181828_o

Ana yola kısa sürede çıkıp normal tempoda yeşil tarlaları seyrederek yolculuğumuz başladı.

080920148255

Neredeyse öğlen oldu Keşan dan ayrılmamız. Kaymak gibi asfaltta tempoyu biraz artırmak gerek deyip asılıyoruz pedallara. Elçek ile kendimi ve arkadaki Yaşar ve İlkay’ı çekiyorum.

080920148257

Festivalin şamatası, telaşı, yeni arkadaşları, eski dostları hepsi geride kaldı. Yolun, yolculuğun sessizliği başladı. Yolda olmak başka bir şey. Sanki yeni yaşama doğru gidiyorum. Önümde yol boş, araç yok.

080920148258

Güneş enerjisi ile dolan feneri lastiklerle direksiyona bağlayıp şarj olacak yolda giderken. Gece fener olarak kullanıyorum. Nasıl olsa güneş bedava. Haliyle şarj da bedava oluyor. Yanında da ön aydınlatma feneri takılı.

080920148259

Arada bir durup nefes almak gerek. Hazır durmuşken Yaşar’ın bir resmini çekeyim dedim, o da pozunu bisikleti ile verdi. Koru dağlarını tırmanmaya başladık. Bulutlar toplanmaya başladı, belki yolda yakalar belli mi olur.

080920148260

Koru dağı zirvesine çıktıktan sonra tam inişe geçerken hava değişti. Birden yağmur başladı, hemen çöp torbalarını ile çantalarımı koruma altına aldım. Yağmurluğu da üzerime giyip inişe devam ettik. Gerçi yağmur fazla sürmedi, öyle bir yağıp geçti üzerimizden. Çay içmek için dinlenme tesislerine karşıdan karşıya geçerken.

080920148261

Yokuş aşağı olunca iniş te çabuk oluyor Koru dağlarından. Gelibolu’ya az kaldı. Gelibolu da ki Selim ile telefonla görüşüyorum bu arada. Gelibolu’ya az kaldı dedim. Şafak ile de telefonlaşıyorum bu arada. O da bizi beklememiş yola çıkmış Gelibolu dan Bizden 50 Kilometre önde. Bana yarımadanın köylerini dolaşarak Eceabat tan Çanakkale’ye geçecek. Belki yakalarız seni dedim. Tabelada; Gelibolu 26, Eceabat 68, Çanakkale 78 Kilometre yazılmış.

080920148262

Bazı yerlerde yol yapım çalışmaları dolayısı ile trafiğe kapatılmış durumda. Duble yapılmış yolu son kat asfalt atılmış, yer çizgileri çizilmiş. Ufak tefek işleri henüz bitmediğinden trafiğe açılmamış yola geçerek bir süre böyle gidiyoruz istediğim şeritte. Bir daha zor gideriz sol şeritte bisikletle. Yaşar’ı çekiyorum bisikletin üzerinde, hem de sol şeritte.

080920148263

İlkay’ı da çekiyorum bisikletinin üzerinde.

080920148264

Yaşar İlkay ve beni çekiyor yan yana bisiklet sürerken.

080920148265

Bolayır’a vardık, karnımız da acıktı. Bolayır da 2 Kilometre kadar yukarıda. Mecbur çıkacağız yemek işi için. Hem Namık Kemal hem de Gazi Süleyman Paşa türbesini ziyaret ederiz. Gerçi ben daha önce ziyaret etmiştim. Yaşar daha önce hiç gelmemiş buralara. İlkay da ilk defa geliyor Bolayır tarafına. Onların görmesi gerek.

080920148267

İlk önce bir lokantada yemeği yiyoruz, ardından mezarların olduğu yere geliyoruz. Katran ağaçları parkı süslüyor yeşil olarak.

080920148268

İlk önce Gazi Süleyman Paşa türbesini ziyaret ediyoruz.

080920148269

Ardından Vatan Şairi Namık Kemal’in mezarını ziyaret ediyoruz.

080920148270

Bolayır yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş şirin, küçük bir kasaba. Etrafa hakim bir tepe olması dolayısı ile manzaranın seyrine doyum olmuyor. Bir süre de olsa Saroz körfezinin güzelliğini seyre daldık. Buralara da yağmur yağıp geçmiş, hava şu an açık.

080920148271

Buradan Çanakkale boğaz girişi görünüyor.

080920148272

Ziyareti bitirip yola çıkacağız, kahvede bizi gören biri bize bu yolu devam edin Gelibolu’ya çıkarsınız. Eski İstanbul yolu olduğunu, sadece yol biraz bakımsızlıktan bozuk olduğunu söylüyor. Hem araç ta geçmiyor bu yoldan. Biz de eski yoldan gitmeye karar vererek yola çıktık. Yol tam Gelibolu yarımadasının başladığı yer olan Bolayır dan itibaren sırt üzerinde gidiyor. İki yan da manzaralı ve bize göre tam istediğimiz bir yol.

080920148274

Trakya’nın en önemli ürünü Ay çiçeği, tarlada olgunlaşmış toplanmayı bekliyorlar. Başı öne eğik, öylece mahzun durumda.

080920148276

Bazı tarladaki ürünler toplanmış.

080920148277

Saroz körfezinin ucunda, Ege denizinde güneş batmak üzere. İşte burada öyle bir an yakaladık ki her zaman denk gelmez. Güneş batıda ufukta alçalmakta. Doğuda ise Ay yeni doğmuş. Güneş batarken çekiyorum sağ tarafımdan.

080920148278

Biz de Gelibolu yarım adasının sırtında her iki yönü de rahatça görüyoruz. Doğuda Marmara denizi üzerinde Ay yeni doğmuş, henüz yükselmekte. İşin ilginç yanı bu gün dolunay. Tepsi gibi büyük olan ay muhteşem görünüyor gümüş renkli ışıltılarıyla. Bu anı dakikalarca seyrediyorum  ve kendimi çok şanslı hissettim birden bire. Güneş batı ufkunda, Dolunay doğu ufkunda. Batıda Ege denizi, Doğuda Marmara denizi. İki ayrı deniz, iki ayrı gök cismi, biri bize hayat veren yıldız, birisi de o yıldızın gezegeninin uydusu. İkisi de 180 derecede bana göre ve ben de yüksek bir tepeden bu olaya şahit oluyorum. Acaba bu durum ne kadar zamanda bir oluyor? Gerçekten kendimi şanslı hissediyorum. Normal yoldan, ana yoldan gitseydim bu durumu yaşayamazdım. Tesadüfler beni doğada erişilmeyecek anlara şahit olmama neden oluyor.

080920148279

Bu anı dakikalarca seyredip durduk, güneş bir süre sonra battı. Gecenin kraliçesi Dolunayın ışıkları gün kararırken daha da artıyor. Dolunayın yükselişini seyrediyoruz bir süre daha. Bisikletler park halinde ayçiçeği tarlası yanında.

080920148280

Digital zoom ile yakınlaştırıyorum Ayı. Ay parlak ışıkları ve dolunay olması nedeni ile gökyüzü biraz mavi gözüküyor.

080920148283

Ay iyice yükseldi, hava da karardı. Marmara denizine vuran ayın şavkı gümüş – altın bir yansıması gözler önüne seriliyor. Ayın büyüleyici ışığı dünyayı kapladı. Hayali bir dünya çıkıyor ortaya, tüm çirkinliklerin üzeri örtülerek ay ışığının büyüsü ile her şey güzelleşiyor gözümüze.

080920148286

Artık inişe başladık, Tüm Gelibolu ve Çanakkale boğaz girişi için kurulmuş olan baz istasyonunun önünden geçerken ağaçlı yolun arasından ayın muhteşem görüntüsü karşıma çıkıyor birden bire. Ben de bu anı çekiyorum.

080920148288

İnişe başladıktan sonra ışıkları yakıyoruz bisiklet üzerindeki. Yol ayın ışığında gündüzmüş gibi görünüyor. Bir ara Yaşar geride kaldı ve durdu, ne oldu diyerek bekledik bir süre. Yanımıza gelince anladık ki tekerlekleri çamurla dolmuş. Gündüz yağan yağmur yerdeki toprakları yumuşatmış. Yaşar’ın lastikleri dağ lastiği olduğu için çamurları toplamaya başlamış yerden. Yoldaki asfaltın büyük bir bölümü yok olmuş. Toprak olan yerler daha çok. Biraz daha aşağıda sağımızda boru döşenmiş ve taze toprak ıslanıp yola yayılmış durumda. Bu kez bizi de çamur tutmaya başladı. Öyle bir hal aldı ki dünkü olayı tekrar yaşamaya başladık. Yeni yapılan toprak harfiyatının artıkları yağmurun etkisi ile sakız gibi olmuş. Yapışkan çamur bizi bırakmıyor yine. 10 Metre gidip çamurları temizlemekten yorulmaya başladık. Böyle çamurla mücadele ederken Selim beni arıyor telefonla. Neredesiniz diyor, ben de Bolayır’dan, eski İstanbul yolundan geldiğimizi, inişe geçtiğimiz sırada çamura battığımızı anlatıyorum. Hemen gelip bizi kurtarmasını söyledim. Selim de merek edip karşılamak için ta Bolayır’a kadar gelmiş, bizi bulamayınca Gelibolu’ya geri gelip telefonla aradı. Biz Selim gelesiye kadar çamurla mücadele ederek inmeye çalıştık. Asfalt yola 500 metre kala Selim arabası ile geldi. Bisikletteki tüm çantaları arabaya verdikten sonra Boş bisikletle çamurları yara yara çıkıp asfalta ulaştık.

Daha önce kaldığım yere giderek arabadan eşyaları alarak çadırları kurduk. Kafeteryada yarım ekmek kokoreç mideme nasıl indi anlamadım bir bira ile. İki gün çamurla uğraşmak yıpratmıştı, yolda böyle olur diyerek moralimizi bozmaya gerek yok. Selime teşekkür ettik bizi çamurdan kurtardığı için. Ayrıca yediğimizin hesabını da bize ödetmedi. Sağ ol var ol Selim, borcumuzu nasıl ödeyeceğim bilemiyorum. Saat 12’ye doğru Selim evine gitti. Ben de deniz şortumu giyerek şöyle bir deniz duşu alayım diyerek denize girip üzerimdeki teri attım. Bu duş iyi geldi doğrusu. Kurulanıp eşofmanlarımı giyerek çadıra güzel bir uyku çekmek için arkadaşlara iyi geceler dedim. Çadıra girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak 70 Kilometre civarında yol yaptık.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 6. Gün

5 Eylül 2014 Cuma

Keşan _ Çamlıca – Gökçetepe

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Işılda henüz yaşıyorken

gamı tasayı at bir kenara

yaşam dediğin böyle kısayken

ve her şey yenik düşerken zamana.”

Seikilos Ağıdı Sümer İlahisi

 

Öne çıkmış olan görsel, Orman içinde sola kıvrılan toprak yol yokuş olarak görülüyor.

050920148144

Keşan’a ikinci gelişim, iklim Egeye göre değişik olsa da Trakya insanının sıcaklığı bizleri etkiliyor. Bunun huzuru ile uyumanın keyfi bir başka oluyor benim için. Güneş doğmadan uyanıyorum, hava güzel, ortam güzel. Park güvenli, bisikletleri bile kilitlemedik. Çadırın içindeki eşyaları topluyorum. Kahvaltıdan önce hazır olmam gerek.

050920148133

Kimisi hala uyuyor, uzun yoldan gelenler var, kimisi de alkolü fazla abartmış. Çadırlardan homurtular gelmekte. İlkay kalkmış çadırını sökmeye başlamış bile.

050920148134

KUZ yüklenmiş hazır bekliyor, zaten her zaman hazır bekler.

050920148137

Kahvaltı dışarıda çorbacıda mercimek çorbası ile kahvaltıyı hallediyoruz. Üstüne bir kaç bardak çay ile tamamladım. Parka geri dönünce kayıt masasında muzurların yaptığı şaka ile karşılaştık. Sevgili Ergun Oskay için mezar taşı yapmışlar kayıt masasında para topluyorlar ruhu için. Gerçi Ergun şakadan anlayan biri yoksa böyle şaka mı olur, işte oluyor. Kayıt masasında kaydımı yaptırıp forma ve diğer eşyaları alıyorum. Ergun Oskay’ın mezar taşı kartona şöyle yazılmış; Ergun Oskay Ruhuna 3 – 5 birşeyler atın Dt: (MÖ) 022 Öt: (MS)  ∞

997064_10203437897603022_2498508223537559738_n

Hemen formamı giyerek GülAyşe ile bir resim çekiliyorum.

10551540_805136096205392_5338123156236784035_o

Sabah Kosova dan gelecek olan Yaşar Curci beni telefonla arıyor. Edirne’ye varmışlar, ne yapalım diye soruyor Yaşar. Ben de otobüse binip Keşan’a gelin diyorum, henüz erken 2 saatte gelirsiniz diyorum. Yaşar ve Engin Kosova dan Edirne’ye kadar bisiklet sürerek geldiler. Daha önce davet etmiştim Yaşar’ı Keşan Bisiklet festivaline. Yaşar da programını yaparak 6 gün önce Ergin ile yola çıkıp Edirne’ye varmışlar. Kayıtlar anca 11’e kadar devam ettiği için Yaşar ve Ergin otobüsle Keşan’a gelmişler. Beni birisinin telefonundan çaldırarak aradı ve arayan telefonu arayarak nerede olduklarını öğrendikten sonra gidip ikisini alıyorum. Hakan Eşme ile önceden konuşmuştuk Kosova dan gelecekler diye. Hakan da misafirimiz olurlar deyince gelmişlerdi. Üçümü birlikte çekiliyoruz.

050920148139

Saat 11:00 de kayıtlar bitince Festival başladı. İlk önce hep birlikte öğle yemeği için önceden belirlenmiş Değirmentepe otelinin bahçesine giderek masaları dolduruyoruz. 250 kişilik bir yemek yeniyor ve otel çalışanları böyle kalabalık yemeklere alışkın olmalılar ki arı gibi çalışarak kısa sürede yemek işini bitiriyorlar. Yemek yediğimiz masaları üstten çekiyorlar.

1610809_10203438189770326_7172497437353198088_n

Yemekten sonra Hasan Gemici parkına gelerek yola çıkmaya hazırlandık. Trafik polisleri de bize belli bir yere kadar eşlik edecek. Ortalık mahşer yeri gibi, çok kalabalığız. Hani derler ya iğne atsan yere düşmez, işte öyle. Her taraf bisikletçi ile dolmuş durumda. Keşan yılda bir kez bu ayda en kalabalık bisiklet grubunu görmekte.

050920148138

Ve tur başlıyor hayırlısıyla, Önde Hakan Eşme 250 kişilik grubu götürüyor Keşan sokaklarında.

10506702_805145556204446_7813934478040434638_o

Herkes toplandıktan sonra hareket ettik. Keşan caddeleri artık bir süre bizim. Geçişimiz sırasında halk bizi alkışlarla destekledi sürekli olarak.

050920148140

İlk önceleri hafif rampa ile Keşan caddelerinde ilerledik. Artık şehrin dış mahallesindeyiz.

050920148141

Keşan bitti, kırsal alandayız, önümüzde Koru dağları var. Bir süre daha tırmanacağız.

050920148142

Yavaş yavaş asfalt yol da bitmek üzere. Orman yolu başlıyor. Genç çam ağaçları yeni büyümekte, ileride orman olma yolunda.

050920148143

Artık iyice ormanın içinde toprak yoldayız, tırmanış hala devam ediyor. Bisiklet sürmenin zevkini böyle yollarda çıkarmaya çalışıyorum. Her pedal da temiz orman havasını ciğerlerime çektiğim için mutluyum. Orman içinde sola çıkan yokuş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

050920148144

Daha önce yanıp yerine yeni yetişen orman eskisi gibi değil. Yangın yolları belli yerlerde bırakılmış. İtfaiye arabaları girip yangına daha çabuk ulaşsınlar diye ağaçlar parsellere ayrılmış. Ufukta tepenin üst kısmında yangın yolu görülüyor.

050920148145

Bazen yol ikiye ayrılsa da DOÇEK ekibi iyi çalışmış. Geride kalsak ta gideceğimiz yönü gösterir işaretler görmemiz olası. Taş üstüne kırmızı sprey boya ile bisiklet ve sola ok işareti yapılmış.

050920148146

Ok işaretleri gideceğimiz yönü göstermekte. İşaretler hep soldan solda gideceğimizi gösteriyor.

050920148147

Bazı yerler açıklık, geniş bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Yol mol da yok, öyle karabahtına gidiyoruz. Burada güzel futbol maçı yapılır.

050920148148

Bu ormanı ormancılar dikmiş. Ağaçların sıralı dikilmesinden belli oluyor. Doğal yetişmiş değil. Ağaçların dibinde çalı çırpı da yok.

050920148149

Bir taşın düz yüzeyi işaret için yeter de artar bile, bisiklet ve sağı gösterir ok işareti.

050920148150

Koru dağlarının yamaçları bazen dik, açılmış olan orman yolunda bir taraftan taş düşebilir. Diğer taraf ise uçurum. Gerçi bizi pek etkilemiyor bu durum.

050920148151

Bahçeköy de çay molası verdik. Kalabalık olduğumuzdan köyün kahvelerine dağılmak zorunda kaldık. Kahveler doldu taştı, oturacak yer bulmak bile mümkün değil. Kimimiz ayakta durmak zorunda kaldık, ne yapalım. Böyle idare edeceğiz.

050920148152

Ortalık bisiklet park yerine döndü. 250 den fazla bisiklet var.

050920148153

Çay molasının ardından tekrar yola çıkıyoruz. Yine ormanın içinde ilerliyoruz. Yol işaretleri bizi yönlendirmekte.

050920148154

Ok işaretini daha büyük ve daha görünür kılmak için  bir çok taşı bir araya getirip ilginç bir ok işareti meydana gelmiş. Yaratıcılığın sınırı yok ki!

050920148155

Buralar biraz daha yoğun ağaç bakımından. Gittikçe sıklaşıyor ağaçlar ve çalılar.

050920148156

Elbette olmazsa olmazlardan birisi lastik patlağı. Kimi arkadaşın lastiği patlıyor.  Yardımlaşarak patlakları onarmaya çalışıyorlar. Yardım gerekir mi diye soruyorum arkadaşlara. Onlar da gerekmez deyip teşekkür ediyor. Bu durumda yoluma devam ediyorum.

050920148157

Taşın olmadığı yerde ağaç gövdeleri işe yarıyor yönlendirme işaretleri için. Bu işaretler sayesinde yol kaybetmek diye bir şey olmaması gerek.

050920148158

Lastik patlakları devam ediyor orman boyunca. Şans işi, denk geldi mi gelir. Yanındaki geçer, sen dikene denk gelirsin. Lastik birden bire iniverir, belli olmaz. Bazen de küçük bir diken deler lastiği, hemen inmez. Bir süre gidersin farkında olmadan. Sonra lastik iyice iner, bisiklet neden ağırlaştı, neden gitmiyor diye düşünürsün. Sonra bir bakarsın ki lastik inmiş. Haydi, dur, lastiği sök, batan cismi ara, çıkar. Yedek varsa yama ile uğraşmadan hemen değiştirip pompa ile şişirip yola devam et. Yedek yoksa işin zor. patlak öyle kolay bulunmaz ki. Biraz tecrübeli olmak gerek bu durumlarda. Yedek lastiksiz ormanda gitmeyeceksin körü körüne. Ya yoksa herhangi bir şey yanında ! Haydi başkasından yardım iste. Zor bir durum. En iyisi zırhlı patlamayan lastik. Böyle ufak tefek dikenlerden etkilenmeden gidersin. Solda lastik patlağı ile uğraşanlar.

050920148159

İşaretler, işaretler… Bu aralar hep sağdan.

050920148160

Motorize ekip en son adamı bekliyor yol ayırımında. İşaretler olsa da bazıları işaretleri görmeden de yanlış yola sapınca motorlu ekip durumu kurtarıyor.

050920148161

Gökçetepe’ye inmeden karpuz molası veriyoruz. İyi oluyor karpuz, serinledik biraz. O kadar dağları aştık ta geldik. Enerji depoladık böylece.

10582972_10152509318994681_6253545610942726933_o

Koru dağlarının zirvesine çıktıktan sonra güzel bir iniş ile Gökçetepe köyüne varıyoruz. Oradan devamla deniz kıyısına kamp alanına geliyoruz. Kamp alanının giriş yeri.

050920148162

Sahil komple kapatılıp bir işletmeye verilmiş. Biz ücret vermeden giriyoruz içeriye..  Önceden gelenler kamp malzemelerini araçtan alıp çadırlarını kurmuş bile. Kimisi de araç ile direk buraya gelip kamp atmış bile. Ben kendi yükümü kendim taşıdığım için uygun bir yere çadırımı kuracağım.

Çadırı kurup eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Ardından deniz şortumu giyerek denize girip serinleme vakti. Denize girmek iyi geliyor. Yorgunluğumu böylece çıkarmış oluyorum. Denizden sonra duşumu alıp kurulandıktan sonra giyinerek yemek zamanını beklemeye koyulduk. Akşam 19:00 da yemek dağıtımı başladı. 250 kişi olunca uzun bir kuyruk oluşuyor. Kimse bu durumdan rahatsız değil. Yemek sırası gelesiye kadar etrafımdaki arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Sıranın bize nasıl geldiğini anlayamıyoruz bile. Kosova dan gelen Engin ve Yaşar yol maceralarını anlatıyor heyecanla. Bu ilk uzun turu olmasına rağmen hoşlarına gitmiş, yüzlerinden belli.

10628452_10203438278772551_4989778032879633966_n

Yemekten sonra Hakan Eşme katılanlara teşekkür konuşması yapıyor. Masalarda oturarak bol bol sohbet ederek yatasıya kadar eğleniyoruz. Fazla geç demeyeyim de 12 oldu bile. Çadıra gelip yatıyorum, etrafta konuşmalar bir süre uyumama engel olsa da bir süre sonra güzel bir uykuya dalıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 35 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 5. Gün

4 Eylül 2014 Perşembe

Gelibolu – Bolayır – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Geçiyorum denizin geçtiği yerlerden,

Bu fersah fersah su

Sevdalım olur benim

Şahitlik ediyor zamana

Yanık tenim

Evler sıralı boncuk boynumda

Gurbet gerdanımda bir yalan.

Çiğdem Baydar

 

Öne çıkmış olan görsel, çadırımın içinde Marmara denizinde sabahın erken vakitleri Önde bir ağaç var. Güzel bir uykunun ardından dinlenmiş olarak kalkıyorum deniz manzaralı çadırımdan. Güneşin doğduğu yerde bulutlar var, ufukta ışıkları belli oldu.  Bulutlar biraz geciktirecek güneşin ışıklarını anlaşılan.  Güneş henüz doğmamış, benim kalkmamı bekliyor.

040920148059

Çadırdan çıkmadan güneşin çıkmasını bekledim bulutların arasından. Ve sonunda güneş yüzünü gösterdi tüm görkemiyle. Hava neredeyse durgun, deniz hafif çalkantılı. Marmara denizi sakinliğini koruyor.

040920148061

Güneş bulutun üstünde kendini gösterince digital zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum.

040920148062

Çadırı kurduğum yer, gün ışığında güzel görünüyor. Burada her zaman kamp atabilirsiniz. Duvar örülü iki kademeli olan yerde birinci kademede kurmuştum çadırı. Alanı da tam bir çadır boyunda. Arkada tuvalet, yanda da büfe, önü kumsal ve deniz.

040920148063

Kumsal ince kumu ile harika bir görüntü oluşturmuş. Belediye her sabah traktör ile kumsalı düzeltiyor. Kumsal el ayak değmemiş oluyor. Kumsalın resmini çekerken köpeğini gezdiren biri ile tanışıyorum; Hüseyin Şahin. Biraz sohbet ederken bisiklet söz konusu olunca aslında facebook ta birbirimizi tanıdığımızı fark ettik. Hüseyin bisiklet gezgini ve Avrupa da, Asya da turlar yapmış birisi. Şafak’ı, Selim’i tanıyor, Gelibolu küçük bir kasaba değil ama bisikletten diye tahmin ediyorum. Sonradan öğrendim ki mahalle arkadaşları imişler. Selim işe giderken uğruyor yanıma arabası ile. Bana iyi yolculuklar dileyerek iş yerine doğru gidiyor. Şafak gelesiye kadar sohbet ediyoruz Hüseyin ile.

040920148064

Şafak geldikten sonra kahvaltı yapmak için kahveye doğru yola çıktık.  Yolumuzda açık hava müzesi durumunda olan Dumlupınar denizaltısının kalıntıları ile karşılaşıyoruz. 1953 yılında bir gemi ile çarpıştıktan sonra batmış Dumlupınar denizaltısı. Camekan içinde Dumlupınar denizaltısının resmi, Altında; Dumlupınar, 4 Nisan 1953 tarihinde Çanakkale Nara burnunda İsveç bandıralı Nabalant gemisi ile çarpışma sonucunda batmıştır. Subay 7, Astsubay 35, 39 er şehit olmuşlardır.

040920148065

Dumlupınar denizaltısının anıtı. Benzer denizaltı dük olarak batarken, kuyruğu havada.

040920148066

Radar anteni sergileniyor batık yanında.

040920148067

Dumlupınar denizaltısının maketi.

040920148068

İki tane denizaltı torpili.

040920148069

Açık hava müzesinden sonra üzerinde Gelibolu feneri olan falezler geliyor. Hava şartlarından ilginç bir şekil oluşturmuş falezler.

040920148072

Falezler kumdan oluşmuş, girintili çıkıntılı şekiller oluşmuş.

040920148073

Falezlerin bitiminde Çilehane çıkıyor karşımıza. Tabelada yazdığına göre:

Çilehane

Tasavvuf yoluna girenlerin manevi olgunluğa ulaşmak için insanlardan ayrılıp küçük bir odada yalnız Allah’ı düşünmek, ona ibadet etmek, onun isimlerini anmak, susmak, az yemek yemek, az içmek gibi uygulamalar ile zihnin Allah düşüncesine yoğunlaşma yeteneği elde etmesinin sağladığı bilinmektedir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Efendimizin S.A.V. peygamberlik gelmeden önce Hira mağarası’nda bir süre insanlardan uzak kalması, yine onun Ramazan ayı’nın son 10 gününde itifaka çekilmesi esas alınmıştır. Yazıcızade Mehmet efendi, çilehanede iken rüyasında peygamber efendimizi gördüğünü ve kendisinden onu anlatan bir eser yazmasını istediğini belirterek 7 (Yedi) yılda “Muhammediyye” adlı eserini 1449 yılında burada yazılmıştır.

040920148074

Bisikletleri sokak kıyısına bırakıp Çilehane bahçesine giriyoruz.

040920148075

Kayalara oyulmuş Çilehane odaları iç içe iki oda olarak yapılmış. İçerisi rutubet kokuyor kimse oturmadığı için.

040920148076

Esas Çilehane odası burası. Parmaklıkla kapatılmış, içeri kimse girmesin diye. Ayakta durulmayacak kadar alçak, ancak bir kişinin sığabileceği kadar genişlikte kayaya oyulmuş bir oda.

040920148077

Çilehane ziyaretimiz bittikten sonra kahvaltıyı karşıda kahvede yaptıktan sonra biraz sert bir yokuştan falezlerin üzerine çıkıyoruz. Gelibolu tarih kokuyor, her tarafta tarihi binalar, yerler, yapılar görmek olası. Falezlerin üstüne çıktıktan sonra Bayraklı Baba türbesini ziyaret ediyoruz.

Bayraklı Baba

Asıl adı Karacabey olan Bayraklı Baba, Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlı ordusunda sancaktar olarak görev yapmıştır. Ankara savaşı’nda Timur yenilgisinden sonra Emir Süleyman saflarında yer almıştır. Ankara savaşında ordunun sol kanat komutanı olan Süleyman çelebi yenilgiden sonra Çandarlı Ali paşa ile Rumeli’ye doğru çekilmiştir. Ağustos 1402’de Gelibolu’ya Venedik ve Ceneviz gemileri, O’nu ve askerlerini Rumeli yakasına taşımış, Edirne’ye giderek tahta oturmuştur. 1410 yılında yapılan bir savaşta etrafı düşmen askerlerince çevrilen Karacabey, taşıdığı sancağın düşman eline geçmemesi için parçalayarak yutar. Yaralı olarak bulunduğunda, kendisine taşıdığı sancak sorulur. Arkadaşları anlattıklarına inanmayınca palasıyla karnını yarar ve midesindeki kanlı sancak parçalarını gösterir. “Kıyamete kadar üzerimden bayrak eksik etmeyin” der. Gerçeği ispatlamanın huzuru ile ruhunu teslim eder.

040920148078

Bayraklı Baba türbesi bayraklarla donanmış, içerisi dışardan görünmüyor.

040920148079

Türbenin içine girerek anca mezarı görüyorum. Ruhuna bir Fatiha okudum burada yatan Karacabey’e. Bayraktar olan Karacabey, sancağı vermemek için parçalayıp yutmuş ve sancağı soranlara karnını yarıp sancak parçalarını göstererek ispat ettikten sonra şehit olmuş. Türklerin Şaman inanışından gelen adet üzerine türbeye gelenler Türk bayrağı satın alıp türbeye asarak dilek ortamına çevirmişiler. Anlayacağınız iş çığırından çıkmış başka yöne kaymış olan biten tarih. İşin sevindirici tarafı mezar bayraklardan görünmüyor.

040920148080

Bayraklı Babanın türbesinin bahçesinde güzel beyaz çiçekler de görselliğe renk katıyor asil rengi ile. Gramafon çiçeği.

040920148081

Osmanlı mezar taşları nerden getirmişlerse bahçe duvarının bir köşesine konulmuş öylece duruyorlar.

040920148082

Bahçede salyangozlar da boş durmuyor, yavaş hareketlerle olmadık yerlerde dolaşıyor. Mermerde salyangoz hedefine gidiyor.

040920148083

Hamzakoy kumsalı, falezlerin üstünden harika görünüyor.

040920148084

Fransız mezarlığı, Kırım savaşında ölenleri Osmanlılar zamanında Fransa’ya kadar götürmemiş buraya gömmüş ölülerini. Fransa’nın sömürgeciliği işte burada. Kendine toprak elde etmek için yaptığı bir uygulama. Osmanlı bitmiş Türkiye Cumhuriyeti kuruşmuş ama mezarlık kaldırılamıyor. Mezarlığı kaldırmaya kalktın mı kendi topraklarına saldırıldığını sayarak savaş ilan ederim diyor Fransa.

040920148085

Dumlupınar denizaltı batığı açık hava müzesi. Marmara denizi ve geçen yük gemileri.

040920148086

Elbette buraya İnsan eli değmemiş. Bazı kendini insan sananlar akşam gelip içmişler…. Gerisini siz getirin artık ortalık çöp dolu.

040920148087

Gelibolu Feneri

Çanakkale boğaz girişini kontrol edebilecek konumda bulunan Gelibolu Feneri denizden 50 metre yükseklik bulunuyor. Kâgir bina olarak inşa edilen ve 25 metre yüksekliğe sahip kulesinden çakan ışığı, 19 deniz mili uzaklıktan görülebiliyor. Osmanlı İmparatorluğu dönemi 1856 yılından bu yana görev yapan fenerin bulunduğu görkemli panoramaya sahip burun park olarak düzenlenmiş.

040920148088

Fenerden sonra az ileride Namazgah var. Namazgahı ziyaret ediyoruz.

Namazgah (Azepler camii)

1407 yılında Beşeroğlu İskender bey tarafından yaptırılmıştır. Sefere çıkan azep erlerinin (Denizci savaş eri) topluca namaz kılmaları için yaptırılmıştır. Sayısı az olan açık hava camiinin en önemli örneğidir. Mihrabı bir niş içindedir. Ladikli Süleyman oğlu aşık tarafından yaptırılan Rumi yazıtlı kapısı vardır. Osmanlı donanmasının savaş gemileri sefere çıkmadan önce Hamzakoyda toplanır ve hazırlıklarını burada yapardı.

040920148089

Yaz boyu Ramazan ayında teravi namazları burada kılınıyor. Namazgah küçük bir avlu şeklinde, kenarları bir sıra taş örülmüş. Girişinde kapı var. İmamın durduğu mihrap tarafı duvar olarak yapılmış, Sağda minber, kapısı, merdiveni ve kubbeli bölümü ile dikkati çekiyor. Solda ise kürsüye (vaaz verilen yer) merdiven ile çıkılıyor.

040920148090

Falezlerin üzerinde Çanakkale boğazı girişi manzarasında Şafak benim bir resmimi çekiyor. Hemen hemen aynı bölgede 5 ayrı tarihi yapı var. Hepsi de başka özellik taşıması ve falez üzerinde olması gezenler için bulunması imkansız bir yer. Aslında daha çok tarihi bina, yapı var çevrede. Hepsini gezmeye zamanım yok. Şafak buralı olduğundan önemli yerleri dar alanda hızlıca gezmemi sağladı.

040920148094

Hallac-ı Mansur türbesi. Kare bina üstünde altı köşe çatı ve kubbesi var.

040920148095

Gelibolu da sağlam kalan tek burç, iç limanın başında heybetli duruşu ile geçmişten kalmış. Restore edilerek Deniz müzesi olarak kullanılmakta.

040920148097

İç liman kapalı, sadece kayıklara ev sahipliği yapıyor. Eski zamanlarda normal savaş gemileri koruma yeri olarak kullanılıyormuş. Şimdi yolda köprü yapılınca anca küçük kayıklar girebiliyor.

040920148098

Gelibolu’nun her tarafı tarihi eserlerle dolu. Adeta açık bir müze gibi, iç limanın yanında mermer bir lahit meydanın yeşil alanında sergileniyor. Erkek mezarı olarak yapılan bu lahit biraz zengin, üst tabakasına ait olmalı. Mermerden yapılması bunun kanıtı. Fakir halkın böyle bir mezar yaptırmasına imkanı yok. Lahit kapağında haç var. Bu kapak lahite ait değil, başka yerden getirilip buraya konmuş.

040920148099

İç limanın başka bir açıdan resmi, burç ile beraber.

040920148100

İç limana giriş yeri.

040920148101

Şafak ile beraber burç ve iç limanda resim çekerken birisi “Urim Baba” diye seslenince bir baktım İlkay Celal Genç karşımda bisikleti ile duruyor. İlkay ile kucaklaşıyoruz hasretle. İlkay ile Az bilinen antik kentler turunun son gününde tanımıştım. Burada karşılaşmamız beni şaşırttığı kadar sevindirdi de. Hoş beşten sonra bir resim çekiliyoruz birlikte. Antalya dan otobüsle buraya gelmiş. Buradan Keşan’a pedallayacakmış. Desenize yine yalnız yolculuk yapamayacağım. Şafak ikimizi yan yana çekiyor bisikletlerimiz ile.

040920148103

Üçümüz beraber resim çekiliyoruz elçek ile. Arkada iç liman ve burç.

040920148106

Bisikletimin yanına gelince arka tekerlekte bir jant teli kırılmış. Bu teli değiştirmemiz gerek diyerek Şafak bizi bisiklet tamircisine götürüyor. Gelibolu sokaklarında ilerliyoruz.

040920148107

Gelibolu her yeri tarihi eser  dedim ya her taraftan değişik tarihi binalar çıkıyor. Bunlardan biri de iki katlı ahşap bina. İçi boş, kimse oturmuyor.

040920148108

Bisikletçi tamirci dükkanına varıyoruz ama dükkan kapalı. Çırağı da gelmiş dükkanın önünde ustasının gelmesini bekliyordu. Ustanın da ne zaman geleceği belli değil. Yola çıkmamız gerek, tarihi yerleri gezelim derken zaman geçmişti. Bagaj çantalarımı ve yükümü indiriyorum ve tekerleği çıkarıp kaset dişlisini söktüm. Ardından kırık olan teli çıkarıp yedek teli takarak tekerleği yerine taktım. Jant ayarını yaptıktan sonra yola çıkmaya hazırdı KUZ. Kendi işini kendi yapmalı insan, her türlü bisiklet onarımı için takım ve gerekli olacak parça da var. Bisiklet tamircisi gelmese de olur.

040920148109

Bisikletimin onarımı bittikten sonra yola çıkmağa hazırız deyip Şafak’ın kılavuzluğunda ara sokaklardan Keşan yoluna doğru ilerlemeye başladık. Ara sokaklarda bile tarihi eserler görmek olası. Taş bina iki katlı, çatısı yok üstünde.

040920148110

Hepsinin ayrı bir yapısı, ayrı bir dokusu var. Bu cami de onlardan biri. Bildiğimiz kubbeli değil, normal evlerdeki gibi kiremitli çatısı var.

040920148111

Caminin çeşmesinden su şileleri dolduruyoruz. Çeşme duvarda iki derin kemerli niş içinde. İlkay sularını doldururken.

040920148112

Şehirden çıkmadan önce marketin birinden yol için erzak alıyoruz. Ne olur ne olmaz diyerek. Şafak şehrin çıkışına kadar bize eşlik ediyor. Artık vedalaşma zamanı deyip Şafak ile vedalaşıyorum. Şafak iyi ve uyumlu bir yol arkadaşı, hem rota konusunda uzman hem de turcunun konaklayacağı kamp yerleri bulmada tecrübeli. Ben sadece onu takip ettim ve çok güzel dört gün geçirdik. Muhabbetimiz hep uyum içinde, hiç bir tartışma konusu da olmadı aramızda. Benim için kendi turunu ileri bir tarihe atarak beraber Gelibolu’ya kadar geldik. Çok teşekkür ederim yol dostum, arkadaşım, kardeşim. Mükemmel insan. Şafak ile vedalaştıktan sonra İlkay ile şehirden ayrılıp Keşan yoluna çıkarak ilerlemeye başladık.

Bu sabah tarihi yaşadım Gelibolu da. Sağımızda Marmara denizi göründü.

040920148114

İlkay bazen önde, bazen de arkamda yolun emniyet şeridinde gidiyoruz. İlkay cep telefonu kullanmıyor ve benden uzaklaşmadan bisiklet sürmekte.

040920148115

Bolayır yol ayrımına vardık, Bolayır biraz yukarıda olduğu için uğramadan geçeceğiz. Tabelada düz olarak; Keşan, Edirne, İstanbul, sağa doğru; Bolayır ve kahverengi zemine Gazi Süleyman paşa türbesi yazılmış.

040920148116

Bolayır yüksekte, koyu ağaçların olduğu yerde Namık Kemal ve Gazi Süleyman Paşa mezarı var. Geçmiş yılda girip görmüştüm. Trakya da en çok ayçiçeği tarlası görebilirsiniz.

040920148117

Geçen yıl buradan geçerken yolun bazı kısımları yapım aşamasındaydı. Bazı yerler de yeni asfalt dökülüyordu. Yol bitmiş durumda ve kaymak gibi asfaltta gidiyoruz. Hızımız yüksek kaymak gibi yolda.

040920148118

Düzlük bitmeden uygun bir yerde öğle yemeği molası verdik. Koru dağlarına çıkmadan önce enerji almamız gerek. Yol kıyısında pek uygun bir yer bulunmuyor, küçük ağaçlar olan bir yeri zar zor bulduk. Hava sıcak, güneş altında yemek pişiremezsin, dinlenemezsin bile. Gölgede makarna pişirerek içine ton balığı takviyesi ile güzelce karnımızı doyuruyoruz İlkay ile. Yemek molasını fazla uzatmadan yola çıkıyoruz. Koru dağları tırmanışımız başladı bile. Yol kıyısında çam ağaçları, aşağıda tarlalar ve Ege denizi.

040920148121

Saroz körfezi görünmeye başladı yükseldikçe. Denizde, sahile yakın iki adacık görünüyor.

040920148122

Tam yokuşa vurmuştuk ağır ağır çıkmaya çalışırken Çanakkale den İhsan Beceren arkamızdan gelerek bize yetişti. İhsan da bizimle beraber Keşan’a kadar gelecek. Yolun karşı tarafından arkadaşları bisikletleriyle çekiyorum.

040920148123

Koru dağı zirvesine gelmeden önce sağda dinlenme tesislerinde bir çay molası vermeden geçmek olmaz. Burası araçların uğrak yeri, çay, kahve, yiyecek, ne ararsan var.

040920148124

Koru dağı zirvesini gördük sonunda. Geçen yıl hem yol çalışması vardı hem de tabelası eskiydi. Şimdi ise yol bitmiş, tabela yenilenmiş. KUZ’un resmini çekmeden olmaz. Tabelada; Korudağ Rakım; 350 yazılmış.

040920148125

Edirne il sınırına girdik, bundan sonra Trakyalıyız beeaa.

040920148126

Koru dağları inişi başladı, yeşil çayırlıklarda koyun sürüsü tek sıra giderken dikkatimi çekti. Uzaktan hoş bir görüntü oluşturmuş. Eylül olmasına rağmen burada iklim değiştiği için çayırdaki otlar yemyeşil.

040920148127

Keşan’a az bir mesafede İlkay’ın lastiği patladı. Herhalde sert bir cisim battı. Yoksa patlamaz lastik vardı, kolayca patlamayan cinsten. Bazen denk geldi mi denk geliyor, illa patlayacak. İhsan ve İlkay beraber lastiği söküp yama yaparak işi hallediyor. Ben sadece resimlerini çekmekle yetindim. İkisi de lastik tamiri konusunda acemi biraz.

040920148128

Havanın nereden kaçtığını bulmaya çalışıyorlar.

040920148129

Sonunda deliği bulup yamamaya başladı İlkay.

040920148130

Lastik tamirinden sonra yola devam ederek Keşan’a vardık. Hava karardı, karanlıkta ışıklarımızı yakarak daha önceden bildiğim kamp yeri olan parkı bularak içine girdik. İşte bundan sonra curcuna başladı. Keşanlı dostlar sıcak karşıladı, beni gören hoş geldin Urim Baba diyerek kucaklıyor. Buluşma uzun sürdü, parkın içinde daha önce gelmiş arkadaşlarla resim çekiliyoruz.

10533431_10203437876882504_4888575640257408132_n

En sonunda bazılarının minik civciv dediği, benim ise GülAyşe dediğim Ayşegül bana posta ile yolladığı davetiye henüz ulaşmadığı için elden almaya geldiğimden GülAyşe bana ikinci davetiyeyi elinden sunuyor. Ben de büyük bir mutlulukla davetiyeyi kabul ederek alıyorum GülAyşenin elinden.

GülAyşe bana yeni bir fikir verdi davetiyede yazdığı yazıda. Benim adım soyadım Urim Babacan, GülAyşe bunu bir üst virgülle bambaşka bir duruma getirmiş. Hem de bana uygun olarak. Bisiklet camiasında beni herkes Urim Baba olarak tanır. Dostluğum da CAN dandır. GülAyşe Babacan keliemsini can olan kısmına ‘ koyarak Urim Baba’CAN olarak yapınca beni ben yapan özelliğim yazıya dökülmüştü. Gençler iyi fikirler üretmede olağan üstü olduklarını kabul etmişimdir her zaman.

Abe yaşayasın kızçe, yaşayasın GülAyşe. Eep gülesin, gülücüklerin eekssik olmasın… Elimde davetiyeyi GülAyşe den alırken bizi çekiyorlar.

040920148131

DOÇEK kutlaması yapıyoruz pasta ile. Mumlar yandı, 21. yaş gününü kutluyoruz DOÇEK’in. Hep beraber mumları üfleyerek sonsuz yaş günler diledik hep beraber. DOÇEK’in amblemi orfoz balığı pastanın üzerine resmedilmiş. Mumlar yanıyor pastanın üzerinde.

050920148132

DOÇEK başkanı Hakan Eşme pastayı kesiyor ilk önce. Ben ise pastaya dalmaya hazırım. DOÇEK başkanı Hakan Eşme pastayı keserken.

10665121_10203438020086084_97899332848316677_n

Pastaya dalmaya hazır, ağzını açmış olarak bekleyen Rahman’ı zor zaptediyoruz. İlk önce Urim Baba olarak tadına bakmam gerek diye parmağımı daldırıyorum pastaya. Pasta yumuşaktı, parmak hiç zorlanmadan, boya bırakmadan içine girerek kalitesini göstermişti. Pasta ilk testi başarı ile geçti. Bakalım tadı nasıl?

10653337_10203438021446118_2493717193075572633_n

Parmağımda pastanın bir parçası alınmış olarak ağzıma götürüyorum. Mmmm tadı iyi, ağızda dağılıyor. Sanki Saroz körfezi kokusu vardı tadında. Yenebilir diye onay veriyorum dedikten sonra daha kesilmesini beklemeden millet daldı pastaya. 5 dakikada pastadan eser kalmamıştı. Rahman yanaşamadan pasta bitti bile.

10556406_10203438022526145_4650620553668704236_n

Pasta kutlamasının ardından çadırları kurup eşyaları içine yerleştiriyorum. Ardından bahçe hortumu ile güzelce bir duş aldım. Ohh kendime geldim. Daha sonra masalara oturarak kahve pişirip sohbete daldık. Her zaman görmediğim dostlarla birlikte olmak, sohbet etmenin tadına doyum olmuyor. Fazla geç olmadan çadırlara girip yatma zamanı gelince yatıyoruz. Dostları tekrar görmenin huzuru içindeyim

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 74 Kilometre civarı. Gelibolu içinde dolaştığım Kilometre hariç.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Bisiklet Festivali 7. Gün

8 eylül 2013 Pazar

Gökçetepe sahil – Çamlıca – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Dünyanın fısıltılarını dinle kalbim, o fısıltılardır ki dünya senin için aşk dokur”
Tagore

 

Öne çıkmış olan görsel, Keşan Dağ Bisiklet Festivaline katılan katılımcılar Gökçetepe sahilinde toplu olarak poz vermişler. Yaklaşık 200 bisikletli var.

7-2-1

Dünkü zorlu bisiklet turu ve akşamında kurtları dökmemiz gece iyi uyumaya yetti. Sabah dinlenmiş olarak uyandım erkenden. Kalkar kalkmaz çadırımı ve eşyaları toplayıp bisikletime yükleyip erkenden hazırlanıyorum. Bisikletim hazır olduktan sonra sabah kahvaltısı için kuyruğa girerek hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz neşeyle. Kahvaltı neşe içinde, tatlı sohbet ile dostluğumuzu pekiştiriyoruz. Kahvaltı için kuyruğa girenler bekliyor kahvaltısını almak için.

7-1

Keşan turunda tanıştığım güleç yüzlü Tevfik Oytun Aka. Gülümsemesi hiç eksik değildi festival boyunca. Oytun burada kalıyor, arabası burada olduğu için akşama kadar tatiline devam edecek. Oytun ile vedalaşıyorum, ardından hatıra resmi çekiliyorum. Oytun benden yarım baş daha uzun.

7-2

Saroz körfezinin bu cennet köşesinde festival resmini hep birlikte çekiliyoruz. 200 demir atlı DOÇEK selamı vererek festivalin güzel karesinde yerimizi alıyoruz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

7-2-1

Resimden sonra yola çıkıyoruz. Deniz ile vedalaşıp kamp alanından, kumsaldan çıkarken resmimizi çekiyorlar.

7-3

Elbette yol dikleşmeye başlıyor ama herkes kendi temposunda çıkıyor. Koru dağı mükemmel manzarası ile kendini hissettiriyor.

7-4

Sabahın ilk saatlerinde birden bire yokuşa sarınca haliyle kısa molalar başlıyor. Ara sıra lastikler de patlamıyor değil. Şansıma bu turda, taşlı topraklı yollarda henüz lastiğim patlamadı. Patlak lastiğini onaranların yanında durup yardım gerek var mı? diye soruyorum. Hallederiz deyince kameraya poz veriyorum bisikletim KUZ üzerinde.

7-4-1

Gördüğünüz gibi yolumuz da bu gün harika. Asfalt yoldan çıkmışız, toprak yolda doğanın içinde ilerlemeye başladık. Elbette yaz aylarında güzel oluyor, yoksa yağmurlu havalarda kesinlikle çamurlara batmıştık. Buralardan yol bisikleti ile kışın, bir de yüklü olarak gidemezdim.

7-5

Kendimi ormanın içinde kaybolmuş gibi hissettim. Ormanın içi loş, güneş ışıkları yaprakların arasından süzülerek ışık oyunları arasında, ormanın sesini dinleyerek şu anı yaşamaya çalışıyorum. Orman kuşları bana harika müzik ziyafeti çekiyor resmen. İçime tatlı bir huzur doluyor, buradan hiç ayrılmak istemiyorum ama gruptan geri kalmamam gerek. Bisikletim KUZ yüklü olarak park etmiş, ben ayakta durmuş ormanı dinlerken.

7-6

DOÇEK ekibi bizleri susuz bırakmadı yol boyunca. Zaten çevrede herhangi bir çeşme yada su pınarı yok. Bizlere su takviyesi olarak yarım litrelik pet şişede su dağıtarak susuz bırakmıyorlar. Fakat ormanın içinde suyunu içenler nedenini bir türlü anlayamadığım, çözemediğim bir şekilde şişeleri yerlere atıyorlar. Ben de ormanı böyle plastik şişelerin kirletmesine dayanamayıp bütün şişeleri toplamaya başladım. Kimisi bagajları ve çantaları olmadığı için dolu şişelerini  düşürmüşler. Böylece 6 adet su dolu pet şişe ve bir sürü boş şişe topluyorum. İlerde çöp tenekesine atmak için bagajımda taşıyorum. Yapacak bir şey yok. Doğayı birileri korumak zorunda, bir yerde hazinemi de toplamış oluyorum böylece. Doğaya ait olmayan nesneler ormanın güzelliğini bozuyor. Bu bana bir fikir veriyor, önümüzdeki yılda bir proje hazırlayacağım çevre için. Bisikletimin yanında durmuş halde çekiyorlar beni. Ön bagajımın üstünde topladığım pet şişe.

7-7

Dünyayı hemen hemen on kez tavaf etmiş bir bisiklet gezgini Rahman Karataş. Rahman bisiklet kompedanı, bisiklet hakkında bilmediği bir şey yok. Aralıkta Başak ile birlikte Morocco da tur düzenleyecekler. Ben ve Rahman yan yana bisiklet sürerken çekiyorlar toprak yolda.

7-8

Buradan aşağıya indim, gördüğünüz gibi ormana aykırı herhangi bir şey yok. Etraf tertemiz gayet güzel görünüyor. Ormanı seviyorum, sizleri sevdiğim gibi, kardeşcesine ve hür. 7-9

Çam ormanı içinde orman yolu açılmış yangını söndürmek için.

7-10

Bazı yerler iniş için bayağı dik ve tehlikeli. Kimisi bisikletten inip yürüyerek aşağı iniyor. Ormanda geçtiğimiz yer yangın yolu, ormanda yangın olduğu zaman diğer ağaçları korumak için orman ekibi böyle yollar açarak bir nebze olsun diğer ağaçları koruyor. Önümde bir kişi bisikletinden inip eliyle dik yokuşu inerken.

7-11

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik, bir de baktık ki yol bitmiş. Önümüzde patika ve dere, patika bile yok o derece yani. Gideceğimiz yöne doğru ağaçlara şeritler bağlayarak bizlere yardımcı oluyor. Kalabalık olduğu için arkadaşların inmesini bekledim bir süre.

7-12

Patikadan iniş dik olduğundan patikanın boşalmasını bekliyorum. Çünkü bir tek bende bagajlar yüklü, ağır vasıta olduğum için bekliyorum. Ön ve arka bagajlar yüklü çantalarla. Arkadaki çantalarımın üstüne fosforlu sarı yelek bağlı.

7-14

Resimde görüldüğü gibi bisikletleri dere yatağından böyle geçiyoruz. Derede su olmaması bizlerin ıslanmamasına sebep oluyor. Yoksa sudan çıkmış balığa dönerdik.

7-15

Dere yatağını geçip diğer yola çıkıyoruz. Dere tarafında çınar ağaçları ormana ayrı bir renk katıyor. Çınar ağaçları suyu sevdiğinden dere yataklarında, su kaynakları ve göl kenarlarında görürüz. Doğal ortamda ormanın içinde her yerde göremezsiniz.

7-17

Yine bir bisikletçinin lastiği patlamış, yardıma ihtiyaç olup olmadığını soruyorum. Kendisi halledebileceğini söyleyince yoluma devam ediyorum. Üç gündür bisikletim yüklü olarak, taşlı topraklı ve dikenli yerlerden geçtim, şansıma lastiklerim patlamadı. İçimde bir his var dikenler benden korkunç bir şekilde intikamını alacak gibi geliyor. Hadi hayırlısı.

7-18-1

Orman içinde giden yol dönemeçten sonrası görünmüyor. Karşıma neler çıkacak belli değil. Bilinmeze doğru gidiyorum, bu daha heyecan verici.

7-20

Güçmen kızı Mavie’nin hikayesi

III

Yanık türküsünü duyan Bilge Urim Baba,
Oduncu Sencer’in yanına çöker, demir atından çıkardığı cezvesinde kahvesini yapar ikram eder.
– Diyesin derdini kızancık, türkünü ürekten sülersin yanık yanık. Bilirim ki dolaştırır durursun kervanı. Daglar aştık dereler geçtik çetrefilli yolları kat ettik, bilirim ki düner düner aynı yere celiriz. Uzaklaşmayız Cennet köyünden. Diyesin derdini, dolaştırmayasın bu ka demir atlıyı, Çeyiz toz toprak , güçmen celini Mavie perişan.
– Mavia benim sevdamdır Kosovali Bilge, biz kurduk birlikte hayalleri, kasap aldı akıttı paraları. Bilirim yoktur o ka para bende ama bilırım üregim doldukça taşar Mavie sevdamla. Süliyesin Kosovali Bilge nasıl verırım bu ka yanıkken sevdalimi el eline. Bu ka demiratlıyı sürün üstüme üldürün beni cürmesin bu cüzlerım….
Uzaklara baktı koyu kahvesini içen Kosovali Urim Bilge. İçtiği kahve kadar acıydı, dingediği hikaye.

Yol kıyısında oturmuş kahve içerken. Kahve takımları önümde.

7-20-1

Topladi Kosovali bilge Kumandan Aakan’ı ve kurmaylarını.
-Bir angi şey mi oldi? Neden topladın bizi anglamayz Kosovali?
– İsteym bişey sülema size. Bir angi şey olmuştur.
Kosovali Bilge Urim anlatır Sencer ile Mavie’nın sevdasını, ürekleri sızlar dingleyenlerin. Aakan kumandan kurmaylarına döner
– Süleyin yigitler bu durumda biz ne ederiz bir yanda emanet var bir yanda yanık sevda?
Faruk kararlıdır bakar Ayşe’ye :
– Biz sevdik kavuştuk pişman olmadık, üregımız tek atar, biz aşktan yanayız
Selda tutar elini Ayhan’ın
– Yolumuz sevda yoludur, biliriz aşik dilinden
Bıçkın Aykut ayağa fırlar:
– Tek başıma ordu olurum gene korurum bu aşikları. Yolu aşktan geçenlerin yılmaz bekçisiyiz
Gülayşe heyecanla
– U vakit süzümüz süzdür yolumuz birdır.

Demir Atlı Kervan, zengin çeyizi Sarozun dalgalarına bırakıp yula koyulur. Cennet çüyüne gelerek toplanırlar. Kasap Raci beklemektedir üfke ile. Kumandan Aakan ve kurmayları dikilir karşısına:
– O ka para döktüm size, emanet verdim. Siz ki içe sayarak geri dündünüz olsun aram gıram yıkılın karşımdan.
– Biz bu ka demir atlı senin parana degil ayırlı bir işe toplandık. Emanetine gözümüz gibi baktık, lakin… diyerek dikildi karşına Aakan Kumandan.
– Lakin nedir korkaklar? Er bir taraftan toplandınız bu ka demir atli ne işe yaradınız süleyin?
– Attırmayın Arnavutun kafasini! Bizim yolumuz cünül yolidir? Bileymisin kari diye aldığın Mavie’nın cünli çimdedir. Dükeysin paranı alaysın kızı. Bileymisin isteymidir seni!
Diye cürledi Urim Bilge.
Cünüle cünül vermiş bütün demiratlilar bi agızdan kaskları havada: “ Biz uzun yollardan celdık, yetmedi dagları aştık, zirveleri cürdük, derelere indık çiktık, emanete zarar cetirmedik. Ama cürdük ki Güçmen Kızı Mavie ve Oduncu Sencer’in aşklari Yüce daglar kadar büyük, güğü delen ağaçlar kadar yeşildir. Bundan büledir ki biz demir atlilar her yıl bu vakit Cennet Çüyünde buluşacak Güçmen Kızı Mavie ve Oduncu Sencer’in aşkını yad edecek Rumeli aşk türküleri ilen kutlayacagız. Şimdi bu Cennet Küyünden ayrılacagız lakin Mavie ve Sencer’in aşki bizim aşkimizdir , daglarda bıraktıgımız ayak ve teker izlerimiz aşkın izidir….”

O cün bu cündür Keşan’da demir atlilar her yıl toplanır, daglari dulanır Mavie ve Sencer’in aşkına…

Esma Eser Açıkgöz…2013

mavie-3 by urimbaba

Kahve cezvem 4 kişilik olduğundan şanslı olanlardan ilk önce Masalcı Esma, ardından Selim geliyor. Şehnaz Başaran Karabulut ve Betül Gezen kahvemi maalesef içemiyor. Kahveyi içerken Afyon Başmakçı’dan masalcı Esma bacı bize Güçmen Kızı Mavie’nin masalını anlatıyor bize güzel sesi ile. Masalı o kadar güzel anlatıyor ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Bütün bisikletçiler bizi geçiyor, böylece grubun gerisinde kaldık.  Kahve takımları önünde bağdaş kurup otururken bizi resim çekiyorlar. Betül, kadın bisikletçi, kafasında kask var. ben, Esma ve Selim kahve içerken.

7-20-2

Orman yolu yol değil sanki, cennette bisiklet sürüyorum. Nedense buradan ayrılmak istemiyorum. Keyifle, etrafıma bakarak, düşük tempoda ilerliyorum. Bol bol temiz havayı ciğerlerime sonuna kadar çekiyorum. Aklıma 18 yıl demir çelik fabrikasında soluduğum zehirli gazlar geliyor. O zamanlarda sigara içiyordum. Fabrikada bazen deli poyraz esince ortam o kadar duman ve toz oluyordu ki sigara dumanı daha temizdi inanın. Bununla beraber 30 kusur yıl boyunca sigara da içtim. Bisiklete başlamam sigaradan kurtulmama neden oldu. 5 yıl oldu sigarayı bırakalı, umarım bisiklete binip sigara içen arkadaşlarım bir an önce sigarayı bırakırlar.  Ve böyle ormanda bol bol bisiklete binip ciğerlerini temizlerler. Böyle yerde bisiklete binilmez mi?

7-21

Her ne kadar orman yolundan ayrılmak istemesem de bir süre sonra Koru dağından düzlüğe, tarlalara varıyorum. Burada tarlalar yemyeşil, İzmir deki gibi tarlalar sarı değil. Yeşil tarlanın ardı çam ormanı.

7-22

Burada Ayçiçeği tarlaları bile yeşil, hala sarı taç yaprakları duruyor.

7-24

Her bir saz dalı uzandığında gökyüzüne, her bir saz dalı gördüğünde bu gözler; dile gelip dolanır İrem’in kadife sesinden dökülen nadide dizeleri. Dizeler dile gelir de tınısı geri mi kalır.

Islık olur, söz olur, şarkı olur…

Sazlıklardan havalanır ördekler, kanat sesleri karışır boşluğa ve Yolcu, ıslak, yorgun ama tutkuludur.

Tutkusu yoldur, yolda olmaktır. Yolun boyundaki sazlıkların arasından geçerken böyle düşer sözcükler aklına, aklından diline ve kaleme. Bir ıslık oluvermiştir, si bemol.

Yol devam eder, Yolcu akar gider, yolunda, sazlıkların arasında…

Hakan EŞME / Kavak Kumulu

Sazlıklar arasından Ayçiçeği tarlası. Sazların ucunda sopa gibi çiçeği çıkmış.

7-26

Konvoyun en gerisindeyiz, ama acelemiz yok. Yolda bol bol resimler çekerek ilerliyorum. Haliyle benim de resimlerimi çekenler de olmuyor değil. Bisikletimi sürerken arkada Ayçiçeği tarlası resme giriyor.

7-24-1

Çantamda daima kahve içmem için gerekli edevat bulunur. 4 kişilik bir cezve, 4 adet porselen fincan, kendi yapımım ispirto ocağım, 1,5 litre mavi ispirto, şeker, kaşık ve su bulunur. Su kenarı, güzel bir manzaralı yer yada canım çektiğinde hemen dururum. Kahve takımımı çıkarıp 4 kişilik kahve hazırlayıp ispirto ocağına sürer kahvemi üşenmeden pişiririm. Eh dere kenarı bulunca kahvemi pişiriyorum. Kahveyi pişirirken konvoyun en arkasından gelen orman aracı geliyor ve yanımızda duruyor. Bize burada durmayın yola devam etmemiz konusunda ikaz ediyor. Ben de kahvemizi içip peşinizden geliriz diyerek savmaya çalışıyorum ama ısrar ederek kalkıp yola devam etmemizi istiyorlar. Eee ne de olsa Arnavut’uz, inadım galip gelince mecburen orman aracı devam ediyor yoluna. Biz de kahvemizi keyifle içiyoruz. Daha önce kahvemi içemeyen Betül Gezen ve Şehnaz Başaran Karabulut kahvemi içecek. Kahve ocağı önümde, üzerinde cezvede kahve pişiyor. Dört tane fincan yerde. Arkada ilginç bir bisiklet var. Küçük tekerlekli, üçgen bir kadro, sele dik olan kadroya tutturulmuş. Bisikletim KUZ arkada park etmiş beni bekliyor sakince.

7-26-1

Sevgili yol arkadaşımla birlikte keyifle kahvelerimizi içiyoruz. Böyle uyumlu sakin ve nazik yol arkadaşım var keyfimizi kimse bozamaz. Güzel sohbet eşliğinde kahve içerek dostluğumuzu da pekiştiriyoruz. Resimde görünen sigara paketi bize ait değildir, büyük bir olasılıkla resmimizi çeken çeken arkadaşa aittir. Umarım en kısa zamanda sigarayı bırakır.

7-26-3

Kahveleri içip toplanıyorum. Yola çıktık, İstanbul’dan Gönül Akkurt arkadaşımla Şehnaz Başaran Karabulut’a poz veriyoruz birlikte.

7-26-4

Tarlaların arasında yolumuzu kaybetmemek için işaretleri takip ederek grubu kaybetmiyoruz. Kanalın betonuna bisiklet ve sola doğru işaretli ok işareti gideceğimiz yönü belirtmiş.

7-26-5

Öğle yemeği molasından sonra yola koyularak Keşan’a ulaşıyoruz. Altın parka varıp festivali böylece kazasız belasız bitirmiş olduk. Altınpark kenarında bizleri çekiyorlar bir poz.

7-27

Parkın içinde çadırımı kurup eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Bahçe hortumu ile duş alıp kirlenmiş, tozlanmış bütün çamaşırlarımı ve çantalarımı bir güzel yıkayıp kurumak üzere ipe asıyorum. Ben ve birkaç arkadaş bu gece burada kalıp yarın yolumuza devam edeceğim.

İzmir’den festivallerin gülü Timukan Karaca tüm samimiyetinle gülerek poz veriyor.

7-28

Festivale katılan diğer bisikletçilerin çoğu ile vedalaşıp onları uğurluyorum. Kalan bir kaç kişi ile sohbet ederek çay içiyoruz. Birlikte geçirdiğimiz 3 günün hatıralarını konuşup anılarda yaşıyoruz.

Ayraboludan sevimli çift Sema Güvendağ Karabulut  eşi Ayhan Karabulut, Alper Kaçar ve yol arkadaşım Burcu ile tur sonu yorgunluk çaylarımızı içerek sohbet ediyoruz hep birlikte.

7-29

Keşan DOÇEK ekibi ile başta Başkan Hakan Eşme olmak üzere, Faruk Eker, Haluk Akalın, Nail Özkan, Mert Akpınarca, Mahmut Aksu, Aykut Celep  ve gülüşüyle, tatlı sohbetiyle tur boyunca güzel resimler çeken sevgili Kızçe Ayşegül Gökalp’a bu güzel festival için kendilerine teşekkürlerimi sunarım. Çok iyi organize olarak 3 gün boyunca Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği boyunca bizlere doyurucu yemekler sundular. Akşamları, hoş sohbetleri ile eğlence ile bizleri coşturarak festivale renk katarak gönüllerimize taht kurdular. Hepsine kendi adıma çok teşekkür ederim. Keşanlılar iyi ki sizleri tanıdım, harikasınız…

Bu arada Orhan Şentürk ile tanışıyorum, Karadeniz uşağı. Kendisi Edirne’ye gidecek yol arkadaşı arıyor, bu vesile ile tanışıyoruz. Ertesi gün birlikte yola çıkacağımız için yolculuk için plan yapıyoruz birlikte.

Akşam yemeğinden sonra  otobüs ile İzmir’e gidecek arkadaşları garaja hep birlikte götürüyoruz. Marmaris’ten Fırat Okutucu arabasıyla Esma’nın bisikletini ve diğer bagaj çantalarını garaja getiriyor. Ben,  Burcu, Ömer Uz, Tuğba Dağlar bisikletlerimizle garaja geliyoruz.  Burcu, Ömer, Tuğba  İzmir yolcusu. Masalcı Esma Denizli’ye gidecek. Burcu’ya bizimle tura devam etmesini söylüyorum ama babasın la buluşacağını söyleyerek teklifimi kabul etmiyor. Garajda otobüsün gelmesini beklerken birer çay içip, sohbet ederek zaman geçiriyoruz. Otobüs terminale gelince beklenen an geliyor ve 4 adet bisikleti otobüsün bagajına nasıl sığdıracağımıza geliyor sıra. Muavin ve şofer ile kısa bir tartışma yaşadıktan sonra tabi ki biz galip geliyoruz. Ömer ile bagajda 4 bisiklete yer açıp bisikletleri bir güzel yerleştirerek rahat bir nefes alıyoruz. Ne de olsa biletleri alırken bisikleti bagaja konulacağını arkadaşlar belirtmişler biletlerine. Haliyle otobüsün hareket saati biraz gecikiyor. Burcu ile birlikte yaptığımız 7 günlük turumuzda gayet uyumlu, sakin, hiç bir olumsuzluğa meydan vermeden, beni ve beraber yol yaptığımız arkadaşları hiç üzmeden ve gerçek bir yol arkadaşı, dost olduğu için kendisine teşekkür edip İzmir’de buluşma dileği ile vedalaşıyorum. Masalcı Esma ile başka bir turda buluşup yeni masallarını dinlemek üzere vedalaşıyorum. Ömer ve Tuğba ile vedalaşarak hepsini otobüse bindirerek arkalarından su dökerek uğurluyorum. Otobüs gittikten sonra park alanına gelerek çadırıma girip dinlenmek üzere yatıyorum.

Aşağıdaki resim DOÇEK ekibinin hazırladığı rotayı gösteriyor.

Bu yazıdaki bazı resimler diğer arkadaşlara aittir.

1236444_10201352344202917_1091643509_n

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 42 Kilometre civarı.
Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Bisiklet Festivali 6. Gün

7 Eylül 2013 Cumartesi

Gökçetepe sahil – İbrice limanı – Mecidiyeköy – Gökçetepe sahil

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Gece çiçeği ;

sabah kendisini öptüğü zaman

geç kalmıştı.

Titredi, iç  çekti ve toprağa düştü.”

Tagore…

Yaşanılası sabahlar….

Öne çıkmış olan görsel Denizin içinde ikişerli dört dalgıç, Tüplerden alınıp verilen hava kabarcıklarla yukarı çıkıyor.

1526849_10151947213953580_187601142_n

Güneş ilk ışıklarını ağaçların arasından kampımıza vuruyor. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı etmeden dalış grubu olarak sabah 08:00 de toplanıyoruz. Kamptakiler daha yeni uyanmaya başlamış, kahvaltı henüz hazır değil. Güneş henüz doğmamış ama ağaçların arkasında parlak ışıkları kendini belli ediyor.

6-1 (1)

Kısa sürede Güneş doğuyor ve karşıki yamaca vurmaya başladı. Çakıllı olan kumsal gölgede, henüz Güneş ulaşmamış.

6-2

Dalma grubu 16 kişi ve rehberimiz ile birlikte yola çıkıyoruz hep birlikte. Ben Burcu ile arkadan öndekilere yetişiyorum. Bizi bekliyorlar.

1

Sabahın erken saatlerinde, kahvaltı yapmadan bisiklete binmek fazla rahatsız etmiyor beni. Yolumuz 10 km deniyor İbrice limanı dalış merkezine. Yaklaşık 4 km civarı yol alınca solumda bir kap alanını görüyorum. İnsanlar kahvaltıya, masalara oturmuş kahvaltısını yapıyor. Kumsalı olan güzel bir koya benziyor. Demek ki buralarda koy çokça var.

6-6

Buraları tanımadığım için yakınlarda başka bir kamp alanı var diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Herhalde Saroz körfezinde bayağı kamp alanı var, biz sadece birinde kamp yapıyoruz. Bunları düşünürken kamp alanının çadırlarını görerek, bunlar da bizim gibi çadır kampı yapıyor derken kendi çadırımı görünce şaşkınlığım biraz kızgınlığa dönüşüyor birden bire. Hem de çadırım ile yol arası 15 metre. Hayretler içindeyim, biz 4 km yol yapıyoruz fakat geldiğimiz yol bir arpa boyu. Arkadaş bu nedir beea? Nasıl bir oyundur bu? Bize yapılır mı? Cık cık cık. Çamların altında kendi çadırım ve bir kaç çadır daha.

6-3

Neyse yolumuza devam ediyoruz yapacak bir şey yok. Kamp yaptığımız koydan uzaklaşıyoruz. Denizden epey yükseldik. Yol toprak ve taşlı o yüzden biraz daha yavaş sürüyorum. Ön bagajı ve o gün kullanmayacağım eşyalarımı çadırın için bırakmıştım, nasıl olsa akşam kampa döneceğiz

6-4

Yol deniz kıyısı ama orman yolu ve ormancılar burada da çamları kesip tomrukları yol kıyısına dizmişler.

6-5

İbrice limanının üst tarafında taş ocağı ortamı çirkinleştirmiş. Liman için taşları bu ocaktan temin etmişler sanki.

6-8

Oturdum sırtın üstüne
Geçmiş günleri düşündüm
Askerdim, Adilhan köyündeydim;
Böyle bir akşamdı yine;
İçimde yine İstanbul hasreti,
Dalmış düşünmüştüm;
“Bu dağlar Koru Dağları değil,
Bu köy Adilhan Köyü değil;
Ne şu değirmen Ferhat Ağanın,
Ne de bu türkü hazin;
Ne açım, ne susuz,
Ne de gurbet elde yalnız
Hele güneş bir çekilsin;
Gideceğim bir ahçı dükkanına
Bu akşam da orada içeceğim
Hele şu Haliç vapuru
İskeleye yanaşsın
Yolcular çıksın hele;
En güzel saati şimdi Eyüp’ün”
Hadi yavrum, yolcu yolunda gerek
Nihayet göründü İbricik Köyü…

***

Çadırımın üstüne yağmur yağıyor,
Saros körfezinden rüzgâr esiyordu,
Ve ben, bir roman kahramanı,
Ot yatağın içinde,
İkinci dünya harbinde
Başucumda zeytinyağı yakarak
Mevzuumu yaşamaya çalışıyordum
Bu şehirde Başlayıp
Kimbilir nerde,
Kimbilir ne gün bitecek mevzuumu…

Orhan Veli

 

Ve İbricik limanı, Saroz körfezinin kuzeyinde küçük bir liman. Balıkçıların kayıkları burada barınıyor. Aynı zamanda denizin kıyısı dalmaya uygun bir yapıda olduğu için önemli bir dalış merkezi. Ve burada yeni başlayanlar için dalış okulları var.

6-7

Dalış öğretmenleri öğrencilere dalış eğitimi vererek sertifika veriyorlar. Denizi iyi bilmek gerek yoksa şakası yoktur. Ne kadar güzel olursa olsun bu güzelliği görebilmek için denizin kurallarına uyacaksın. Deniz altında iki dalgıç.

2

Bizleri ikişerli olarak ayırdılar ve dalış öğretmenim Buğra. Buğra Öğretmen biraz gecikiyor. Nihayet gelip bize dalış hakkında bilgiler vererek deniz altında yaşayabileceğimiz sorunları nasıl alt edeceğimizi anlatıyor. Dalış alet ve edevatlarını tanıtıp nasıl kullanacağımızı anlatıyor. Ben daha önce gözlük palet denizde kullanmıştım ama ilk defa tüplü dalış yapacağım, biraz heyecan var. Vücuduma uygun dalış elbiselerini giyiyorum. Elbise üzerime cuk oturuyor. Üzerimde dalgıç elbisesi, kısa kollu ve kısa donlu tek parça, elimde paletleri tutuyorum.

6-12

Arkadaşlarla hatıra resmi çektiriyoruz dalgıç elbisesi ile.

6-12-1

Tüp ve paletleri alıp dalacağımız yere götürüyoruz hep birlikte. Benim elimde paletler, yardımcı arkadaş tüpleri taşıyor.

6-12-2

Cep telefonumu ve kameramı  Fırat Okutucu’ya veriyorum resim ve video çeksin diye. O da bol bol resim çekiyor, nasıl olsa bedava diye. Ben de ona poz veriyorum. Saçlar, bıyık ve sakal, bakalım nasıl dalacağım diye biraz alıştırma yapmak için kendimi serin sulara bırakıyorum. Biraz da deniz elbisesi güneş altında iyice yakmaya başladı. Suya girince sanki deniz yatağına binmişim gibi geliyor. İlk defa elbise ile yüzüyorum ama çabuk alışıyorum. Bir de paletleri de takınca  beni kimse tutamaz. Gözlüğün içine ara sıra su giriyor ama hocanın öğrettiği şekilde, gözlüğün üst kısmıyla parmaklarımla bastırıp burnumdan nefes vererek suyu boşaltıyorum.

6-13

Asuman Şen ile hatıra resmi çekiliyorum.

6-15

Dalıştaki diğer arkadaşların hepsi daldılar, benim grupta bir dalış öğretmeni olduğu için  tek tek dalıyoruz. Ben ikinci dalacağım o yüzden habire denize girip çıkarak hem antrenman hem de serinlemeye çalışıyorum.

6-16

Burcu dalışını yapmış mutlu bir şekilde denizden çıkıyor. Ben hala uslu çocuklar gibi sıramı bekliyorum.

6-14

Kenarları kayalıklı, dar bir alan çakıllı kumsal, Dalış buradan yapılıyor.

6-11

Nihayet sıra bana geldi, dalış Öğretmeni ile beraber oksijen tüpünü giyiyorum. Gerekli ayarlamaları yaparak beni dalışa hazırladı.

6-18

Sonra tüpten nefes alıp vermeye başladım. Öğretmenim beni yavaş yavaş, çaktırmadan suyun içine batırıyor. Oksijen tüpü ve elbise ile batmak zor, o yüzden kurşunlu kemeri takmıştım belime daha önce. Yine de kurşunlar hafif gelmiş olmalı ki öğretmen benim kafamdan bastırıp suya gömüyor.

6-19

Ve uslu bir çocuk olarak bu kadar beklememin mükafatını alıyorum. Denizin içi gerçekten mükemmel, başka bir dünyaya girmiş gibi oldum.  Bir de İbrice limanı dalışa uygun bir yer. Etrafımda renkli ve çeşitli balıklar bizimle beraber hareket ederek bana değişik bir haz veriyor. İşte burada fotoğraf makinesi gerekiyor ama maalesef gördüğüm ne varsa hiç birisinin resmini çekemiyorum. Neyse biz dalışımıza dönelim. Etrafımda karagözler, barbunlar, lidakiler ve çipuralar, ısparoz balıkları, çeşitli kaya ve ot balıkları, irili ufaklı etrafımda sakin sakin süzülerek yüzüyorlar.

Su altı resimleri için Gürkan Açıkel’e teşekkür ederim. (Deniz altındaki resimlker Gürkan Açıkel’e aittir)

1174953_10151699312393580_635281205_n

Denizin içinde ikişerli dört dalgıç nefeslerini vererek hava kabarcıkları oluşturmuş. Üsttekiler Öğretmen, alttakiler de dalış yapan biz öğrenciler. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1526849_10151947213953580_187601142_n

İlk defa ahtapotu kendi yuvasında görüyorum. Ahtapot beni görünce yuvasının ağzında merakla beni izliyor. Ben de onu rahatsız etmeden uzaktan bana sunduğu bu güzelliğe hayranlıkla izleyerek deniz altında diğer güzellikleri seyretmeye devam ediyorum. Dalgıç Öğretmenim beni eliyle yönlendirerek ilerliyorum. Artık deniz altında iyice alışarak bir yukarı bir aşağı serbestçe yüzüyorum. İndiğimiz derinlik 6 metre. Deniz tabanında bir deniz kabuğu buluyorum, kabuğu elime alarak yüzmeye devam ederken birden şirinleri görüyorum. 30 40 kadar miniminnacık küçük balıklar, boyları 10 mm civarında, cam mavisi, laciverte yakın şirin balıklar. Hepsi bir arada sürü halinde deniz tabanında topluca çok güzel bir görsel şölen sunuyorlar. Herhalde uslu bir çocuk gibi beklediğimden bana ödül olarak şirinleri görmeme neden oldu. Su altı fotoğraf makinamın olmaması iyi mi oldu, yoksa kötü mü oldu bilemiyorum. Belki de küçük şirin balıkları görüntülememek gerek, kim bilir. Kendimi şanslı hissettim nedense.  Balıklar bizi takip etmeye devam ediyor sakince. Derken karşıma çok iri bir karagöz çıkıyor. Balık o kadar iri ki benden ürkmüyor ve kocaman gözlerini bana dikmiş merakla bana baktı. Ben de şaşırıyorum böyle büyük bir balığı karşımda görünce. Bir süre karşılıklı birbirimize bakıştık. Balığın boyu 50 cm’den fazla olduğunu söyleyebilirim. Gözlerinin etrafındaki siyah halka kocaman gözlerini daha da büyütüyor sanki. Pulları da baş parmağımın tırnağından daha büyük ve gümüş renginde. Öyle yavaş yüzüyor ki sanki elimi uzatsam dokunacakmışım gibi geliyor bana. Bir süre birbirimizi izledikten sonra balık yavaşça arkasını dönüp koca kuyruğunu sağa sola hareket ettirerek denizin koyu lacivert karanlığa doğru gitmeye başladı. Sanki beni de çağırmış gibi onu takip etmeye başladım. Lacivert derinlik insanı daha çok derinlere çekiyor sanki. Yanımda dalış Öğretmenim olmasa balığın peşinden kaybolabilirdim denizin derinliklerinde. Öğretmenim beni uyararak daha fazla derine dalmadan yukarı doğru yavaşça çıkarmaya başlıyor. 6 metreden fazla dalmışım herhalde vurgun yememek için kademe kademe çıkıyoruz yukarıya doğru. Ben hala gördüklerimin sarhoşluğundayım. Su altında 25 dakika kadar kalıyoruz. Kıyıya yanaşınca yardımcı sırtımdan tüpü çıkarıp rahatlatıyor beni.

6-28

Oksijen tüpü ve kurşun ağırlık kemeri üzerimden çıkınca tüy gibi hafif hissediyorum. Ama hala deniz sarhoşluğu devam ediyor. O yüzden biraz oturuyorum. Başımda yardımcı arkadaş var.

6-30

Öğretmenim, yardımcı ve ben denizden çıkarken.

6-31

Böylece kısa dalış maceram harika bir şekilde sona eriyor. Yavaşça sudan çıkıyorum, Ama hala denizin atlındaymışım gibi geliyor ve hiç bitmesin istiyorum. Hala büyülüyüm. Burada denizden herhangi bir nesne almak yasak bilgilerinize dostlar. Denizde bulduğum kabuğu gözlüğümün içinde karaya çıkarıp çantama koyuyorum kimseye çaktırmadan.

6-32

Görevli arkadaşlardan birisi denizden çıkar çıkmaz elindeki poşetten kurabiye veriyor. Açlık kendini hissettirmeye başladı birden bire.

6-33

Dalgıç elbiselerini çıkarıp teslim ederek kuru pasta ve soda ile mükemmel kahvaltımı yapıyorum. Bisikletçilerin çoğu gitti bir ben ve bir kaç kişi kaldık. Toparlanıp son kalan artçılarla birlikte yola koyuluyoruz. Hala kendimi deniz altında balıklarla gidiyormuşum gibi geliyor. Öndekiler görünmüyor, boş yolda gidiyorum, önümde kimseler yok. Solda sulama kanaleti var.

6-35

Bir süre asfalt yolda ilerliyorum, önden gidenlere yetişmem imkansız gibi ama yetişebilirim. Zaten benim de yetişmeye niyetim yok. kendi tempomda ilerliyorum. Sonunda öndekilere yetiştim. Asfalt yoldan toprak yola girerek yine doğanın içinde ilerlemeye başlıyoruz. Hafif rampa olan toprak yolda bisikletçiler sıralanmış tepeye kadar.

6-34

Karşıma ulu bir meşe ağacı çıkıyor. Ağacı komple alabilmem için geri dönüp kadraja anca sığdırıyorum. Ağacın oralarda öndekilere yetişip onları geçiyorum üçer beşer.

6-36

DOÇEK öyle yollar seçmiş ki yol da denmez çünkü yol bitiyor. Normal düz bir arazide gitmeye başladık. Yani o kadar güzelliklerde pedal çeviriyoruz anlayın. Etraf çam ağaçları, patikadan gidiyoruz.

6-38

Güçmen kızı Mavie’nin hikayesi

II

Uzak memleçetlerden gelen 200 demiratlı, Kumandan Aakan, Kurmayları Nail, Faruk, Ayşe, Haluk, Ayhan, Selda, Aykut, kızçe Gülayşe Mert ve Mahmut aazır ve nazır kurdular çadırlarını.
Kosovali Urim yolun bilgesi, uzun saçlarını umuzlarına dükerek oturur çadırının ününe.
Bir terslik sezdi uzun uzun karanlıga bakarak.
Gözü ilişti kılavuz oduncu Sencer’in huzursuzluguna.
“Olacak bir hangi olaylar issederim” diye süylenir.
Sabah toplanır yük, sırtlanır çeyiz, Komutan Aakan, Klavuz Sencer önde yol alır,
kurmaylar aralara dağılır uzak memleçetlerden celen yolu bilmeyen aşk gönüllüsü demir atlıları kolaçan eder. Kosovali Urim Baba en sondan takipler kervanı.
Gelin Mavie koronakli demir atında sürerken yolunu yanık türküsünü söyler:

“Bir yigide bir sözüm var
Nasıl deyem ben turnalar
Güremedim aylar oldi
Güzlerim hep aglar oldi
Aramızda koca daglar
Manimiz oldi
Üremedim saclarimi
Belimi buldi
Keşan’a çıkamadım
Saroz’a atlayamadım
Dündüm durdum yar yolunda
Sana doymadım
Turnalari güğe saldim
Sana yolladım”

Manimiz oldi şarkısının videosu, kız söylüyor.

mavie1 ile urimbaba

Mavie’nın yanık sesi kılavuz Oduncu Sencer’e kadar gider. Sencer dertli derli geriye esen yele

“Bir cüzele bir süzüm var
Nasıl deyem ben turnalar
Saçlarının tellerinden
İnce beline dolaşam
İstey misın daglar aşam
Sana ulaşam
Alam seni yarim yapam
De bana paşam
Keşan’a çıkamadım
Saroz’a atlayamadım
Dündüm durdum yar yolunda
Sana doymadım
Turnalari güğe saldim
Sana yolladım”

Manimiz oldi şarkısının videosu, erkek söylüyor.

mavie2 ile urimbaba

Zengin çeyizi taşıyan, dertli göçmen gelini koruyan 200 Demir Atli daglari dolanır
Saroz’un serin akşamına kurarlar çadırlarını.
Kılavuz Sencer dagları bilir avucunun içi gibi amma elleriyle sevdicegini teslim edemez zalim kasapa. Derdini diyemez demir atlı kervana.
Üç gün üç gece dolandırır durur koca kervanı.
Bir yolunu bulup kaçıracaktır Mavie’sını.

Esma Eser Açıkgöz

( Hikayenin devamı var )

Bazı yerlere gideceğimiz yolu gösteren şirin işaretler görerek DOÇEK’in nasıl iyi organize olduklarını daha da iyi anlıyorum. Düz bir kaya dik olarak konulmuş. Üzerine sprey boya ile bisiklet ve sağa ok işareti ile boyanmış turuncu renkte.

3

Yol kıyısında ince dallar kesilip istif tapmışlar. Odunları yakından çekiyorum. Her biri değişik kalınlıkta, uçları kesik.

6-

Artık patikalarda ilerliyoruz resmen. Şu telefonlar yok mu, buralarda bile rahat yok, illa bakılacak. İzmir’den Yeşim Koşay telefonuna bakarken çam ormanı içinde resmini çekiyorum.

6-38-1

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık ki yol bitmiş. Ne yapcez önümüz dere yatağı, karşısı dağ ve yol yok. Mecburen bisikletlerimizi sırtlayıp dereden karşıya geçiyoruz. Timukan’ın dediği gibi yerlerden geçiyorum ama beni hiç zorlamıyor, dikkatli bir şekilde yavaşça dere yatağını sorunsuz geçiyorum. Yalnız karşıda görünen bisiklet konvoyu pek iç açıcı bir yol olduğunu göstermiyor. Yol da değil ve bisikletleri iterek çıkıyorlar dik yokuşu.

6-39

Elbette ki bisikletimi sırtlamıyorum diğerleri gibi. Benim bagajım yüklü ve sırtlamama gerek duymuyorum. Sadece ittiriyorum bisikletim KUZ’u

6-40

Burası küçük bir dere yatağı, biraz dik. Bisiklete binemiyorsun, çünkü 200 bisikletli elinde patikadan bisikletini ittirerek çıkıyor.

6-41

Bisikleti yokuş yukarı ittirmek bizleri zorluyor, ara sıra nefeslerimizin normale döndürmek için kısa molalar vererek tırmanmaya devam ediyoruz. İzmit mi desem, Kocaeli mi desem ne desem Şehnaz Başaran Karabulut nefes nefese kalmış. Anlaşılan nabız biraz yüksek yüzündeki kızarıklıktan belli.

6-42

Gördüğünüz gibi saç baş dağılmış bir vaziyette tırmanıyorum inatçı keçiler gibi. Kan ter içinde kalsam bile yılmak yok. Her zaman bisikletim KUZ beni taşımayacak, ara sıra ben onu taşıyorum. Bunu severek yapıyorum, yaparken de düşünmeden edemiyorum bunları.

6-43

Ve nihayet dik patika biterek dağın zirvesine varıyoruz. Yolun en zor kısmını atlattık. Artık zirvede olduğumdan buradan sonra rahatça kamp yerine kadar gidebilirim. Düzlüğe çıkınca bisikletime binerek az ilerdeki yangın kulesine doğru gidiyorum.

6-43-1

Burası dağın zirvesi, zirvede yangın gözetleme kulesi var. Dört bir tarafı rahatça görebiliyoruz. DOÇEK  ekibi bize sürpriz hazırlamış. Soda, soğuk nescafe ve çokonat zorlu tırmanışımızda kaybettiğimiz enerjiyi bize geri veriyor. Yangın  kulesi bisikletliler tarafından işgal edilmiş durumda. Yangın kulesi, alt kat geniş, üst kat küçük bir yer.

6-44

Coşkun Öztürk arkadaşımız resmimi çekiyor. Zirveye çıkmamın verdiği mutluluk bir başka oluyor benim için. Bir de bisikletle olunca daha da fazla oluyor.

6-45

Karaman’dan Melih Aslan, birlikte bir hatıra resmi çekiliyoruz beraber. Burcu da bağdaş kurmuş soğuk nescafesini, çokonatını ve sodayı bir an önce midesine indirmeye çalışıyor. Ne de olsa bisikletini iterek buraya kadar tırmandı, enerjisi bitmiş bir vaziyette atıştırmaya başlıyor.

6-46

Bandırmadan Prizren’li hemşerim Aykut Celep ile resim çekiliyorum. Güçlü kuvvetli oluşu festivale katılan bisikletçilere güven duygusu veriyor. Yolda kalanlara yardım ederek, ite – kaka bir şekilde yolda bırakmadan ekibi götürüyor. Aynı zamanda konvoyun bıçkın delikanlisi.

6-47

Komutan Aakan ve bizler birer resim çekilelim dedik, böyle bir poz verdik. Hakan Eşme DOÇEK derneğinin başkanı, iyi bir bisiklet sever. Keşan Dağ Bisiklet Festivalini DOÇEK ekibi ile beraber düzenliyorlar. Harika bir organizasyon yapmışlar, DOÇEK ekibini yürekten kutlarım. Yalnız yel değirmeni formam olmadı ona yanarım. Geçen yıl katılamamıştım tura, sağlık olsun. Aykut, Hakan ve ben poz verdik kameraya.

6-48

Şu kızçe var ya şu kızçe, ortadaki bıcırık, ayın ondördü gibi olan. Hani Trakya güzeli. Çok güzel resim çeker, marifetlidir. Denklanşöre ne zaman basacağını bilir. ( Ona ben ügretmişimdir, az bilinen antik kentler turunda fırtınalı havada denize atlarken nerden resim çekilir, beni havada atlarken ne zaman nerde yakalayacaksın hepsini ügretmiştim o zaman. ) Bir de tatlı gülüşü festival boyunca hiç eksik olmadı. Bizlere hep gülümseyerek bakar, konuşur ve dinler. Bakın onda da değirmenli forma var. Biz Saroz körfezinin orfoz balığına kandık. Hakan, kızçe Ayşegül ve ben.

6-49

Bizlerin resim çektirdiğimizi gören gelerek hep beraber resim çektiriyoruz. Resim çekilirken veriyoruz coşkuyu. DOÇEK selamı ile birlikte.

6-50

Bu resmide Kızçe Ayşegül çekiyor, demiştim güzel çeker diye. Saçlarım rüzgara kapılmış halde beni çekiyor.

6-51

Hava kararmadan erkenden kamp yerine dönüyoruz. Ama kamp giriş yeri çok uzak 4km kadar olunca kapalı olan yerden girmeye çalışıyoruz. Orada duran bir kişi de bize engel olmaya çalışınca biraz tartışarak giriyoruz. Adam yasak hemşerim demekten helak olunca dayanacak gücü kalmıyor karşımızda. Neyse içeri girerek çadırların yanına vararak biraz dinleniyoruz. Yemek yememize daha var, bu gün de hiç kahve içmemiştim. İspirto ocağımı, cezve ve fincan takımını çıkararak kahve pişiriyorum. Günün yorgunluğunu böylece gidiyor üzerimden. Kahvenin ardından denize girip üzerimdeki tozu toprağı bırakarak iyice rahatlıyorum. Benim için harika bir tatile dönüşüyor bu festival. Yanımda iki kişi daha var. Piknik masasında oturmuş kahve içiyoruz. Yanımdakilerden birisinin ismi İzmir’den arkadaşım İbrahim.

6-52

Hep o beni çekecek değil ya ben de kızçeyi çekiyorum bir poz olsa da. Masalcı Esma, Ayşegül ve bir arkadaş poz veriyor piknik masasında.

6-55

Ve aldı sazı pardon makinasını eline kızçe benim bir kaç resmimi çekiyor deniz kıyısında. İlk önce veriyorum coşkuyu Saroz körfezine doğru. Hakan Eşme coşkusu oluyor bu. Arkam dönük halde, iki kolumu yana kaldırıp baş parmağım yukarıda DOÇEK coşkusunu veriyorum. Formada DOÇEK yazıyor.

6-56

Ardından kendi selamımı veriyorum, urimbaba selamı ; selam kalbimdekiler… Sol elim yukarıya doğru kalkmış, Sağ elim de kalbimin üzerinde.

6-57

Hani bu da profil resmi olur ya öyle çekiyor bu kızçe. En güzel pozumu yakalıyor böylece. Sağol kızçe Ayşegül. Yandan profil resmim, başımda buff, sakallarım uzamaya başlamış.

6-58

Yemekten sonra muhabbetler başlıyor. Yeni arkadaşlarla tanışıyorum. Edirne de öğrenci Emre Ata, Selim Karagözler, Emrah Güçlü. Bu arkadaşlarla Edirne’de buluşup kalacak yer ayarlayacaklar. Telefonlarını alarak defterime yazıyorum, Edirne’de irtibata geçeceğim. İzmir Menemenli Didar Akyıldız la tanışıyorum. Haliyle bunları ara sıra not defterime yazıyorum. İsimleri aklımda tutamıyorum çünkü. İyice tanıştığım arkadaşlarla piknik masasına oturmuş, birlikte poz veriyoruz kameraya.

6-60

Festivallerin gülleri Timukan, Esma ve Gülhan. Hepside harika dostlar, birlikte resim çekiliyoruz Saroz körfezin arkamızda. Akşam karanlığı çökmeye başladı, yemeği de yedik. Eee bundan sonrası ne olur?

6-59

Tabi ki eğlence; davul, klarnet ve keman gelerek bizlere veriyor coşkuyu, veriyor neşeyi. 9\8 ‘lik coşku herkesin kanını kaynatıyor. Oynamayan kalmadı, ortam gayet neşeli.

6-60-1

Ne kadar kurt varsa hepsini döküyoruz bu gece. Kızçe ile karşılıklı gübek atarız beeaaaa.

6-61

Neşe, eğlence gecenin ilerleyen saatlerine kadar gırla devam ediyor. Ben ortamı gençlere bırakarak çadırıma çekilip tatlı uykuya dalıyorum. Eğlencenin olduğu yerden epey uzakta olduğumdan gürültü duymuyorum.

Bu gün yaptığımız mesafe 32 km. Mesafe kısa olmasına karşı bazı yerlerde yürüyerek gitmemiz biraz yordu bizleri. Ama kamp alanına erken dönüp deniz ve duş yorgunluğu alıyor.

Yazıdaki resimlerin bazıları festivalde paylaşılan resimlerdir, arkadaşlara resimler için teşekkür ederim.

Aşağıda görünen harita DOÇEK’in resim olarak hazırladığı haritadır.

1479727_735809973115557_1901973355_n[1]

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 49 Kilometredir.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc