Etiket arşivi: koru dağı

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 9. Gün Dönüş

8 Eylül 2014 Pazartesi

Keşan – Bolayır – Gelibolu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Önce bir insan durur

sonra bir sokak

derken bir semt

ve bir şehir

bir bakmışsınız

paldır küldür yıkılır

bütün bulutlar”

(a.ilhan)

 

Öne çıkmış olan görsel, hava kararmaya yüz tutmuş, Marmara denizinin üstünde dolunay aydınlatıyor denizi. Bolayır sırtlarındayız.

 

Dün bisiklet ve çamur beni epey yormuştu. Güzel ve derin bir uyku uyudum sabaha kadar. Saatim sabah 07:00 de çalmasına rağmen biraz tembellik yapıyorum bu sabah. 8 de kalkıp çadırımdan dışarı çıkıyorum. Parkta ki kuşlar güzel bir günün habercisi olarak cıvıldaşıp duruyor. Bir süre kuşların cıvıltılarını dinliyorum. Festival bitmişti ve yeni bir macera başlayacaktı bu gün. Eve dönüş başlıyor ve nereden nasıl gidecektim belli değil. Artık “Kervan yolda düzülür” diyecektim. Yanımda Antalya dan gelen İlkay ve Kosova dan gelen Yaşar yol arkadaşlarım olacaktı. Belki Şafak ile Gelibolu da karşılaşıp beraber de gidebilirdik. Bakalım yol bize ne gösterecek.

GülAyşe fırından bir sürü gevrek, simit, poğaça ne varsa almış gelmiş. Toplam 5 kişiyiz, fırını komple getirmenin anlamı yok. Aç kalmayalım diye biraz abartmış gibi. Neyse kahvaltı masasını hazırlayıp aç kurtlar gibi çatal, kaşık elimizde bekliyoruz çayın demlenmesini Rahman Karataş ile. Benim elimde tahta kaşık ve çatal var. Rahman’ın elinde demir çatal – kaşık bir arada.

10444342_10152673757573559_4803321019224593815_n

Rahman’da bulunan benzin ocağını kullandık çayı demlerken. Benzin lpg ocağa göre daha çabuk kaynatıyor çay suyunu. Piknik masasında 5 kişiyiz, Rahman, ben, Yaşar, İlkay ve GülAyşe.

10641138_10152673757058559_4683509847050411965_n

Güzel bir havada, güzel bir ortamda, güzel insanlarla mutluluğu yakalıyoruz şairin dediği gibi. Acele etmeden, yavaşça, sohbet ederek, sindire sindire kahvaltıyı yaptık. Masada; ben, Yaşar, İlkay ve GülAyşe var.

080920148250

Elinde güzel makine olunca sanatçılık ortaya çıkıyor. İlginç, değişik, şimdiye kadar çekilmemiş, illa ben çekeceğim, anı çekmek için şekilden şekle giren Rahman. Bazen bankın üzerine çıkarak resimler çekmeye başladı. Gerçi çektiği resimleri henüz göremedim ama ne yapalım çeksin bakalım, Allah çektirmesin. Alttan Rahman’ı fotoğraf makinesi ile resim çekerken ben de onu çekiyorum.

080920148251

Muhteşem kahvaltının ardından toparlanmaya başladık, ipte kuruyan eşyaları çantalara katlanıp kondu. Ön arka çantalar yerine takıldı, içine diğer eşyalar konulduktan sonra mat dürüldü, uyku tulumu torbasına sığacak kadar küçültülüp sığdırıldı. Ardından çadır söküldükten sonra bir güzel katlanıp torbasına yerleştirildi. Uyku tulumu, mat ve çadır arka bagajın üstüne konulup kancalı lastik ile sıkıca bağlandıktan sonra yola çıkmaya hazırım. Diğer arkadaşlar da hazırlandıktan sonra parkın dışında muhteşem dörtlü pozu verdik GülAyşe’ye. Park önünde, ben, Rahman, Yaşar ve İlkay. Parkın kapısında Mehmet Gemici cennet parkı yazılmış

Yollar bizim… diyerek kollarımızı kaldırıyoruz.

1501396_805147452870923_1329128817325903180_o

GülAyşe rehberliğinde Hakan Eşme’nin iş yerine gelerek hem festivalin bitişini kutlamak için hem de vedalaşmak için uğradık. İşyeri daracık bir merdivenden yukarı çıkıp ofisine girdik. Elbette ziyaretlerin vazgeçilmezi misafirlere çay ikram edildi.

10672289_10152673758803559_4212442376738348405_n

Çaylar içildikten sonra hep beraber DOÇEK derneğinin lokaline geldik. Kirası ucuz olsun diye ara sokakta bir yerlerde tutulmuş. Hakan bize birer tişört hediye ediyor derneğin. Hep beraber coşkuyu vererek resim çekildik bir DOÇEK anısı olarak. Hakan, Yaşar, GülAyşe, Rahman, ben ve İlkay.

080920148254

Dün aldığım bez ayakkabının arka kısmı, dikiş yerinden sökülmeye başladı bile. Dernek lokaline gelirken gördüğüm ayakkabı tamircisine gelerek ayakkabımın sökülen yerini diktirerek rahatladım. Eee ucuz etin yahnisi yavan olur derler ya işte öyle. Bakalım eve kadar götürecek mi bez ayakkabılar. Ayakkabı tamircisini tezgahının başında ayakkabımı tamir ederken.

080920148252

Ayakkabı tamircisinden lokale geri döndüm. Arkadaşlar içeride beni bekliyorlardı. Bisikletim KUZ park halinde lokal önünde.

080920148253

Ben geldikten sonra yola çıkmağa hazırız deyip GülAyşe’ye bir poz daha veriyoruz birlikte. Rahman İstanbul’a gidecek. Yolumuz burada ayrılıyor. İlkay, Yaşar ve ben İzmir’e kadar beraber gideceğiz. Hakan, ben, İlkay ve Yaşar eller omuzda. Rahman eli ile zafer işareti yapmış.

10608247_805147522870916_3463891203384830683_o

Arkadaşlarla vedalaşma seremonisinin ardından üçümüz ara sokaklardan yola çıktık. İlk önce ana yola çıkmamız gerek. Arkamızdan GülAyşe bizi çekmiş giderken.

10580943_805147709537564_2568536192985181828_o

Ana yola kısa sürede çıkıp normal tempoda yeşil tarlaları seyrederek yolculuğumuz başladı.

080920148255

Neredeyse öğlen oldu Keşan dan ayrılmamız. Kaymak gibi asfaltta tempoyu biraz artırmak gerek deyip asılıyoruz pedallara. Elçek ile kendimi ve arkadaki Yaşar ve İlkay’ı çekiyorum.

080920148257

Festivalin şamatası, telaşı, yeni arkadaşları, eski dostları hepsi geride kaldı. Yolun, yolculuğun sessizliği başladı. Yolda olmak başka bir şey. Sanki yeni yaşama doğru gidiyorum. Önümde yol boş, araç yok.

080920148258

Güneş enerjisi ile dolan feneri lastiklerle direksiyona bağlayıp şarj olacak yolda giderken. Gece fener olarak kullanıyorum. Nasıl olsa güneş bedava. Haliyle şarj da bedava oluyor. Yanında da ön aydınlatma feneri takılı.

080920148259

Arada bir durup nefes almak gerek. Hazır durmuşken Yaşar’ın bir resmini çekeyim dedim, o da pozunu bisikleti ile verdi. Koru dağlarını tırmanmaya başladık. Bulutlar toplanmaya başladı, belki yolda yakalar belli mi olur.

080920148260

Koru dağı zirvesine çıktıktan sonra tam inişe geçerken hava değişti. Birden yağmur başladı, hemen çöp torbalarını ile çantalarımı koruma altına aldım. Yağmurluğu da üzerime giyip inişe devam ettik. Gerçi yağmur fazla sürmedi, öyle bir yağıp geçti üzerimizden. Çay içmek için dinlenme tesislerine karşıdan karşıya geçerken.

080920148261

Yokuş aşağı olunca iniş te çabuk oluyor Koru dağlarından. Gelibolu’ya az kaldı. Gelibolu da ki Selim ile telefonla görüşüyorum bu arada. Gelibolu’ya az kaldı dedim. Şafak ile de telefonlaşıyorum bu arada. O da bizi beklememiş yola çıkmış Gelibolu dan Bizden 50 Kilometre önde. Bana yarımadanın köylerini dolaşarak Eceabat tan Çanakkale’ye geçecek. Belki yakalarız seni dedim. Tabelada; Gelibolu 26, Eceabat 68, Çanakkale 78 Kilometre yazılmış.

080920148262

Bazı yerlerde yol yapım çalışmaları dolayısı ile trafiğe kapatılmış durumda. Duble yapılmış yolu son kat asfalt atılmış, yer çizgileri çizilmiş. Ufak tefek işleri henüz bitmediğinden trafiğe açılmamış yola geçerek bir süre böyle gidiyoruz istediğim şeritte. Bir daha zor gideriz sol şeritte bisikletle. Yaşar’ı çekiyorum bisikletin üzerinde, hem de sol şeritte.

080920148263

İlkay’ı da çekiyorum bisikletinin üzerinde.

080920148264

Yaşar İlkay ve beni çekiyor yan yana bisiklet sürerken.

080920148265

Bolayır’a vardık, karnımız da acıktı. Bolayır da 2 Kilometre kadar yukarıda. Mecbur çıkacağız yemek işi için. Hem Namık Kemal hem de Gazi Süleyman Paşa türbesini ziyaret ederiz. Gerçi ben daha önce ziyaret etmiştim. Yaşar daha önce hiç gelmemiş buralara. İlkay da ilk defa geliyor Bolayır tarafına. Onların görmesi gerek.

080920148267

İlk önce bir lokantada yemeği yiyoruz, ardından mezarların olduğu yere geliyoruz. Katran ağaçları parkı süslüyor yeşil olarak.

080920148268

İlk önce Gazi Süleyman Paşa türbesini ziyaret ediyoruz.

080920148269

Ardından Vatan Şairi Namık Kemal’in mezarını ziyaret ediyoruz.

080920148270

Bolayır yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş şirin, küçük bir kasaba. Etrafa hakim bir tepe olması dolayısı ile manzaranın seyrine doyum olmuyor. Bir süre de olsa Saroz körfezinin güzelliğini seyre daldık. Buralara da yağmur yağıp geçmiş, hava şu an açık.

080920148271

Buradan Çanakkale boğaz girişi görünüyor.

080920148272

Ziyareti bitirip yola çıkacağız, kahvede bizi gören biri bize bu yolu devam edin Gelibolu’ya çıkarsınız. Eski İstanbul yolu olduğunu, sadece yol biraz bakımsızlıktan bozuk olduğunu söylüyor. Hem araç ta geçmiyor bu yoldan. Biz de eski yoldan gitmeye karar vererek yola çıktık. Yol tam Gelibolu yarımadasının başladığı yer olan Bolayır dan itibaren sırt üzerinde gidiyor. İki yan da manzaralı ve bize göre tam istediğimiz bir yol.

080920148274

Trakya’nın en önemli ürünü Ay çiçeği, tarlada olgunlaşmış toplanmayı bekliyorlar. Başı öne eğik, öylece mahzun durumda.

080920148276

Bazı tarladaki ürünler toplanmış.

080920148277

Saroz körfezinin ucunda, Ege denizinde güneş batmak üzere. İşte burada öyle bir an yakaladık ki her zaman denk gelmez. Güneş batıda ufukta alçalmakta. Doğuda ise Ay yeni doğmuş. Güneş batarken çekiyorum sağ tarafımdan.

080920148278

Biz de Gelibolu yarım adasının sırtında her iki yönü de rahatça görüyoruz. Doğuda Marmara denizi üzerinde Ay yeni doğmuş, henüz yükselmekte. İşin ilginç yanı bu gün dolunay. Tepsi gibi büyük olan ay muhteşem görünüyor gümüş renkli ışıltılarıyla. Bu anı dakikalarca seyrediyorum  ve kendimi çok şanslı hissettim birden bire. Güneş batı ufkunda, Dolunay doğu ufkunda. Batıda Ege denizi, Doğuda Marmara denizi. İki ayrı deniz, iki ayrı gök cismi, biri bize hayat veren yıldız, birisi de o yıldızın gezegeninin uydusu. İkisi de 180 derecede bana göre ve ben de yüksek bir tepeden bu olaya şahit oluyorum. Acaba bu durum ne kadar zamanda bir oluyor? Gerçekten kendimi şanslı hissediyorum. Normal yoldan, ana yoldan gitseydim bu durumu yaşayamazdım. Tesadüfler beni doğada erişilmeyecek anlara şahit olmama neden oluyor.

080920148279

Bu anı dakikalarca seyredip durduk, güneş bir süre sonra battı. Gecenin kraliçesi Dolunayın ışıkları gün kararırken daha da artıyor. Dolunayın yükselişini seyrediyoruz bir süre daha. Bisikletler park halinde ayçiçeği tarlası yanında.

080920148280

Digital zoom ile yakınlaştırıyorum Ayı. Ay parlak ışıkları ve dolunay olması nedeni ile gökyüzü biraz mavi gözüküyor.

080920148283

Ay iyice yükseldi, hava da karardı. Marmara denizine vuran ayın şavkı gümüş – altın bir yansıması gözler önüne seriliyor. Ayın büyüleyici ışığı dünyayı kapladı. Hayali bir dünya çıkıyor ortaya, tüm çirkinliklerin üzeri örtülerek ay ışığının büyüsü ile her şey güzelleşiyor gözümüze.

080920148286

Artık inişe başladık, Tüm Gelibolu ve Çanakkale boğaz girişi için kurulmuş olan baz istasyonunun önünden geçerken ağaçlı yolun arasından ayın muhteşem görüntüsü karşıma çıkıyor birden bire. Ben de bu anı çekiyorum.

080920148288

İnişe başladıktan sonra ışıkları yakıyoruz bisiklet üzerindeki. Yol ayın ışığında gündüzmüş gibi görünüyor. Bir ara Yaşar geride kaldı ve durdu, ne oldu diyerek bekledik bir süre. Yanımıza gelince anladık ki tekerlekleri çamurla dolmuş. Gündüz yağan yağmur yerdeki toprakları yumuşatmış. Yaşar’ın lastikleri dağ lastiği olduğu için çamurları toplamaya başlamış yerden. Yoldaki asfaltın büyük bir bölümü yok olmuş. Toprak olan yerler daha çok. Biraz daha aşağıda sağımızda boru döşenmiş ve taze toprak ıslanıp yola yayılmış durumda. Bu kez bizi de çamur tutmaya başladı. Öyle bir hal aldı ki dünkü olayı tekrar yaşamaya başladık. Yeni yapılan toprak harfiyatının artıkları yağmurun etkisi ile sakız gibi olmuş. Yapışkan çamur bizi bırakmıyor yine. 10 Metre gidip çamurları temizlemekten yorulmaya başladık. Böyle çamurla mücadele ederken Selim beni arıyor telefonla. Neredesiniz diyor, ben de Bolayır’dan, eski İstanbul yolundan geldiğimizi, inişe geçtiğimiz sırada çamura battığımızı anlatıyorum. Hemen gelip bizi kurtarmasını söyledim. Selim de merek edip karşılamak için ta Bolayır’a kadar gelmiş, bizi bulamayınca Gelibolu’ya geri gelip telefonla aradı. Biz Selim gelesiye kadar çamurla mücadele ederek inmeye çalıştık. Asfalt yola 500 metre kala Selim arabası ile geldi. Bisikletteki tüm çantaları arabaya verdikten sonra Boş bisikletle çamurları yara yara çıkıp asfalta ulaştık.

Daha önce kaldığım yere giderek arabadan eşyaları alarak çadırları kurduk. Kafeteryada yarım ekmek kokoreç mideme nasıl indi anlamadım bir bira ile. İki gün çamurla uğraşmak yıpratmıştı, yolda böyle olur diyerek moralimizi bozmaya gerek yok. Selime teşekkür ettik bizi çamurdan kurtardığı için. Ayrıca yediğimizin hesabını da bize ödetmedi. Sağ ol var ol Selim, borcumuzu nasıl ödeyeceğim bilemiyorum. Saat 12’ye doğru Selim evine gitti. Ben de deniz şortumu giyerek şöyle bir deniz duşu alayım diyerek denize girip üzerimdeki teri attım. Bu duş iyi geldi doğrusu. Kurulanıp eşofmanlarımı giyerek çadıra güzel bir uyku çekmek için arkadaşlara iyi geceler dedim. Çadıra girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak 70 Kilometre civarında yol yaptık.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 5. Gün

4 Eylül 2014 Perşembe

Gelibolu – Bolayır – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Geçiyorum denizin geçtiği yerlerden,

Bu fersah fersah su

Sevdalım olur benim

Şahitlik ediyor zamana

Yanık tenim

Evler sıralı boncuk boynumda

Gurbet gerdanımda bir yalan.

Çiğdem Baydar

 

Öne çıkmış olan görsel, çadırımın içinde Marmara denizinde sabahın erken vakitleri Önde bir ağaç var. Güzel bir uykunun ardından dinlenmiş olarak kalkıyorum deniz manzaralı çadırımdan. Güneşin doğduğu yerde bulutlar var, ufukta ışıkları belli oldu.  Bulutlar biraz geciktirecek güneşin ışıklarını anlaşılan.  Güneş henüz doğmamış, benim kalkmamı bekliyor.

040920148059

Çadırdan çıkmadan güneşin çıkmasını bekledim bulutların arasından. Ve sonunda güneş yüzünü gösterdi tüm görkemiyle. Hava neredeyse durgun, deniz hafif çalkantılı. Marmara denizi sakinliğini koruyor.

040920148061

Güneş bulutun üstünde kendini gösterince digital zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum.

040920148062

Çadırı kurduğum yer, gün ışığında güzel görünüyor. Burada her zaman kamp atabilirsiniz. Duvar örülü iki kademeli olan yerde birinci kademede kurmuştum çadırı. Alanı da tam bir çadır boyunda. Arkada tuvalet, yanda da büfe, önü kumsal ve deniz.

040920148063

Kumsal ince kumu ile harika bir görüntü oluşturmuş. Belediye her sabah traktör ile kumsalı düzeltiyor. Kumsal el ayak değmemiş oluyor. Kumsalın resmini çekerken köpeğini gezdiren biri ile tanışıyorum; Hüseyin Şahin. Biraz sohbet ederken bisiklet söz konusu olunca aslında facebook ta birbirimizi tanıdığımızı fark ettik. Hüseyin bisiklet gezgini ve Avrupa da, Asya da turlar yapmış birisi. Şafak’ı, Selim’i tanıyor, Gelibolu küçük bir kasaba değil ama bisikletten diye tahmin ediyorum. Sonradan öğrendim ki mahalle arkadaşları imişler. Selim işe giderken uğruyor yanıma arabası ile. Bana iyi yolculuklar dileyerek iş yerine doğru gidiyor. Şafak gelesiye kadar sohbet ediyoruz Hüseyin ile.

040920148064

Şafak geldikten sonra kahvaltı yapmak için kahveye doğru yola çıktık.  Yolumuzda açık hava müzesi durumunda olan Dumlupınar denizaltısının kalıntıları ile karşılaşıyoruz. 1953 yılında bir gemi ile çarpıştıktan sonra batmış Dumlupınar denizaltısı. Camekan içinde Dumlupınar denizaltısının resmi, Altında; Dumlupınar, 4 Nisan 1953 tarihinde Çanakkale Nara burnunda İsveç bandıralı Nabalant gemisi ile çarpışma sonucunda batmıştır. Subay 7, Astsubay 35, 39 er şehit olmuşlardır.

040920148065

Dumlupınar denizaltısının anıtı. Benzer denizaltı dük olarak batarken, kuyruğu havada.

040920148066

Radar anteni sergileniyor batık yanında.

040920148067

Dumlupınar denizaltısının maketi.

040920148068

İki tane denizaltı torpili.

040920148069

Açık hava müzesinden sonra üzerinde Gelibolu feneri olan falezler geliyor. Hava şartlarından ilginç bir şekil oluşturmuş falezler.

040920148072

Falezler kumdan oluşmuş, girintili çıkıntılı şekiller oluşmuş.

040920148073

Falezlerin bitiminde Çilehane çıkıyor karşımıza. Tabelada yazdığına göre:

Çilehane

Tasavvuf yoluna girenlerin manevi olgunluğa ulaşmak için insanlardan ayrılıp küçük bir odada yalnız Allah’ı düşünmek, ona ibadet etmek, onun isimlerini anmak, susmak, az yemek yemek, az içmek gibi uygulamalar ile zihnin Allah düşüncesine yoğunlaşma yeteneği elde etmesinin sağladığı bilinmektedir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Efendimizin S.A.V. peygamberlik gelmeden önce Hira mağarası’nda bir süre insanlardan uzak kalması, yine onun Ramazan ayı’nın son 10 gününde itifaka çekilmesi esas alınmıştır. Yazıcızade Mehmet efendi, çilehanede iken rüyasında peygamber efendimizi gördüğünü ve kendisinden onu anlatan bir eser yazmasını istediğini belirterek 7 (Yedi) yılda “Muhammediyye” adlı eserini 1449 yılında burada yazılmıştır.

040920148074

Bisikletleri sokak kıyısına bırakıp Çilehane bahçesine giriyoruz.

040920148075

Kayalara oyulmuş Çilehane odaları iç içe iki oda olarak yapılmış. İçerisi rutubet kokuyor kimse oturmadığı için.

040920148076

Esas Çilehane odası burası. Parmaklıkla kapatılmış, içeri kimse girmesin diye. Ayakta durulmayacak kadar alçak, ancak bir kişinin sığabileceği kadar genişlikte kayaya oyulmuş bir oda.

040920148077

Çilehane ziyaretimiz bittikten sonra kahvaltıyı karşıda kahvede yaptıktan sonra biraz sert bir yokuştan falezlerin üzerine çıkıyoruz. Gelibolu tarih kokuyor, her tarafta tarihi binalar, yerler, yapılar görmek olası. Falezlerin üstüne çıktıktan sonra Bayraklı Baba türbesini ziyaret ediyoruz.

Bayraklı Baba

Asıl adı Karacabey olan Bayraklı Baba, Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlı ordusunda sancaktar olarak görev yapmıştır. Ankara savaşı’nda Timur yenilgisinden sonra Emir Süleyman saflarında yer almıştır. Ankara savaşında ordunun sol kanat komutanı olan Süleyman çelebi yenilgiden sonra Çandarlı Ali paşa ile Rumeli’ye doğru çekilmiştir. Ağustos 1402’de Gelibolu’ya Venedik ve Ceneviz gemileri, O’nu ve askerlerini Rumeli yakasına taşımış, Edirne’ye giderek tahta oturmuştur. 1410 yılında yapılan bir savaşta etrafı düşmen askerlerince çevrilen Karacabey, taşıdığı sancağın düşman eline geçmemesi için parçalayarak yutar. Yaralı olarak bulunduğunda, kendisine taşıdığı sancak sorulur. Arkadaşları anlattıklarına inanmayınca palasıyla karnını yarar ve midesindeki kanlı sancak parçalarını gösterir. “Kıyamete kadar üzerimden bayrak eksik etmeyin” der. Gerçeği ispatlamanın huzuru ile ruhunu teslim eder.

040920148078

Bayraklı Baba türbesi bayraklarla donanmış, içerisi dışardan görünmüyor.

040920148079

Türbenin içine girerek anca mezarı görüyorum. Ruhuna bir Fatiha okudum burada yatan Karacabey’e. Bayraktar olan Karacabey, sancağı vermemek için parçalayıp yutmuş ve sancağı soranlara karnını yarıp sancak parçalarını göstererek ispat ettikten sonra şehit olmuş. Türklerin Şaman inanışından gelen adet üzerine türbeye gelenler Türk bayrağı satın alıp türbeye asarak dilek ortamına çevirmişiler. Anlayacağınız iş çığırından çıkmış başka yöne kaymış olan biten tarih. İşin sevindirici tarafı mezar bayraklardan görünmüyor.

040920148080

Bayraklı Babanın türbesinin bahçesinde güzel beyaz çiçekler de görselliğe renk katıyor asil rengi ile. Gramafon çiçeği.

040920148081

Osmanlı mezar taşları nerden getirmişlerse bahçe duvarının bir köşesine konulmuş öylece duruyorlar.

040920148082

Bahçede salyangozlar da boş durmuyor, yavaş hareketlerle olmadık yerlerde dolaşıyor. Mermerde salyangoz hedefine gidiyor.

040920148083

Hamzakoy kumsalı, falezlerin üstünden harika görünüyor.

040920148084

Fransız mezarlığı, Kırım savaşında ölenleri Osmanlılar zamanında Fransa’ya kadar götürmemiş buraya gömmüş ölülerini. Fransa’nın sömürgeciliği işte burada. Kendine toprak elde etmek için yaptığı bir uygulama. Osmanlı bitmiş Türkiye Cumhuriyeti kuruşmuş ama mezarlık kaldırılamıyor. Mezarlığı kaldırmaya kalktın mı kendi topraklarına saldırıldığını sayarak savaş ilan ederim diyor Fransa.

040920148085

Dumlupınar denizaltı batığı açık hava müzesi. Marmara denizi ve geçen yük gemileri.

040920148086

Elbette buraya İnsan eli değmemiş. Bazı kendini insan sananlar akşam gelip içmişler…. Gerisini siz getirin artık ortalık çöp dolu.

040920148087

Gelibolu Feneri

Çanakkale boğaz girişini kontrol edebilecek konumda bulunan Gelibolu Feneri denizden 50 metre yükseklik bulunuyor. Kâgir bina olarak inşa edilen ve 25 metre yüksekliğe sahip kulesinden çakan ışığı, 19 deniz mili uzaklıktan görülebiliyor. Osmanlı İmparatorluğu dönemi 1856 yılından bu yana görev yapan fenerin bulunduğu görkemli panoramaya sahip burun park olarak düzenlenmiş.

040920148088

Fenerden sonra az ileride Namazgah var. Namazgahı ziyaret ediyoruz.

Namazgah (Azepler camii)

1407 yılında Beşeroğlu İskender bey tarafından yaptırılmıştır. Sefere çıkan azep erlerinin (Denizci savaş eri) topluca namaz kılmaları için yaptırılmıştır. Sayısı az olan açık hava camiinin en önemli örneğidir. Mihrabı bir niş içindedir. Ladikli Süleyman oğlu aşık tarafından yaptırılan Rumi yazıtlı kapısı vardır. Osmanlı donanmasının savaş gemileri sefere çıkmadan önce Hamzakoyda toplanır ve hazırlıklarını burada yapardı.

040920148089

Yaz boyu Ramazan ayında teravi namazları burada kılınıyor. Namazgah küçük bir avlu şeklinde, kenarları bir sıra taş örülmüş. Girişinde kapı var. İmamın durduğu mihrap tarafı duvar olarak yapılmış, Sağda minber, kapısı, merdiveni ve kubbeli bölümü ile dikkati çekiyor. Solda ise kürsüye (vaaz verilen yer) merdiven ile çıkılıyor.

040920148090

Falezlerin üzerinde Çanakkale boğazı girişi manzarasında Şafak benim bir resmimi çekiyor. Hemen hemen aynı bölgede 5 ayrı tarihi yapı var. Hepsi de başka özellik taşıması ve falez üzerinde olması gezenler için bulunması imkansız bir yer. Aslında daha çok tarihi bina, yapı var çevrede. Hepsini gezmeye zamanım yok. Şafak buralı olduğundan önemli yerleri dar alanda hızlıca gezmemi sağladı.

040920148094

Hallac-ı Mansur türbesi. Kare bina üstünde altı köşe çatı ve kubbesi var.

040920148095

Gelibolu da sağlam kalan tek burç, iç limanın başında heybetli duruşu ile geçmişten kalmış. Restore edilerek Deniz müzesi olarak kullanılmakta.

040920148097

İç liman kapalı, sadece kayıklara ev sahipliği yapıyor. Eski zamanlarda normal savaş gemileri koruma yeri olarak kullanılıyormuş. Şimdi yolda köprü yapılınca anca küçük kayıklar girebiliyor.

040920148098

Gelibolu’nun her tarafı tarihi eserlerle dolu. Adeta açık bir müze gibi, iç limanın yanında mermer bir lahit meydanın yeşil alanında sergileniyor. Erkek mezarı olarak yapılan bu lahit biraz zengin, üst tabakasına ait olmalı. Mermerden yapılması bunun kanıtı. Fakir halkın böyle bir mezar yaptırmasına imkanı yok. Lahit kapağında haç var. Bu kapak lahite ait değil, başka yerden getirilip buraya konmuş.

040920148099

İç limanın başka bir açıdan resmi, burç ile beraber.

040920148100

İç limana giriş yeri.

040920148101

Şafak ile beraber burç ve iç limanda resim çekerken birisi “Urim Baba” diye seslenince bir baktım İlkay Celal Genç karşımda bisikleti ile duruyor. İlkay ile kucaklaşıyoruz hasretle. İlkay ile Az bilinen antik kentler turunun son gününde tanımıştım. Burada karşılaşmamız beni şaşırttığı kadar sevindirdi de. Hoş beşten sonra bir resim çekiliyoruz birlikte. Antalya dan otobüsle buraya gelmiş. Buradan Keşan’a pedallayacakmış. Desenize yine yalnız yolculuk yapamayacağım. Şafak ikimizi yan yana çekiyor bisikletlerimiz ile.

040920148103

Üçümüz beraber resim çekiliyoruz elçek ile. Arkada iç liman ve burç.

040920148106

Bisikletimin yanına gelince arka tekerlekte bir jant teli kırılmış. Bu teli değiştirmemiz gerek diyerek Şafak bizi bisiklet tamircisine götürüyor. Gelibolu sokaklarında ilerliyoruz.

040920148107

Gelibolu her yeri tarihi eser  dedim ya her taraftan değişik tarihi binalar çıkıyor. Bunlardan biri de iki katlı ahşap bina. İçi boş, kimse oturmuyor.

040920148108

Bisikletçi tamirci dükkanına varıyoruz ama dükkan kapalı. Çırağı da gelmiş dükkanın önünde ustasının gelmesini bekliyordu. Ustanın da ne zaman geleceği belli değil. Yola çıkmamız gerek, tarihi yerleri gezelim derken zaman geçmişti. Bagaj çantalarımı ve yükümü indiriyorum ve tekerleği çıkarıp kaset dişlisini söktüm. Ardından kırık olan teli çıkarıp yedek teli takarak tekerleği yerine taktım. Jant ayarını yaptıktan sonra yola çıkmaya hazırdı KUZ. Kendi işini kendi yapmalı insan, her türlü bisiklet onarımı için takım ve gerekli olacak parça da var. Bisiklet tamircisi gelmese de olur.

040920148109

Bisikletimin onarımı bittikten sonra yola çıkmağa hazırız deyip Şafak’ın kılavuzluğunda ara sokaklardan Keşan yoluna doğru ilerlemeye başladık. Ara sokaklarda bile tarihi eserler görmek olası. Taş bina iki katlı, çatısı yok üstünde.

040920148110

Hepsinin ayrı bir yapısı, ayrı bir dokusu var. Bu cami de onlardan biri. Bildiğimiz kubbeli değil, normal evlerdeki gibi kiremitli çatısı var.

040920148111

Caminin çeşmesinden su şileleri dolduruyoruz. Çeşme duvarda iki derin kemerli niş içinde. İlkay sularını doldururken.

040920148112

Şehirden çıkmadan önce marketin birinden yol için erzak alıyoruz. Ne olur ne olmaz diyerek. Şafak şehrin çıkışına kadar bize eşlik ediyor. Artık vedalaşma zamanı deyip Şafak ile vedalaşıyorum. Şafak iyi ve uyumlu bir yol arkadaşı, hem rota konusunda uzman hem de turcunun konaklayacağı kamp yerleri bulmada tecrübeli. Ben sadece onu takip ettim ve çok güzel dört gün geçirdik. Muhabbetimiz hep uyum içinde, hiç bir tartışma konusu da olmadı aramızda. Benim için kendi turunu ileri bir tarihe atarak beraber Gelibolu’ya kadar geldik. Çok teşekkür ederim yol dostum, arkadaşım, kardeşim. Mükemmel insan. Şafak ile vedalaştıktan sonra İlkay ile şehirden ayrılıp Keşan yoluna çıkarak ilerlemeye başladık.

Bu sabah tarihi yaşadım Gelibolu da. Sağımızda Marmara denizi göründü.

040920148114

İlkay bazen önde, bazen de arkamda yolun emniyet şeridinde gidiyoruz. İlkay cep telefonu kullanmıyor ve benden uzaklaşmadan bisiklet sürmekte.

040920148115

Bolayır yol ayrımına vardık, Bolayır biraz yukarıda olduğu için uğramadan geçeceğiz. Tabelada düz olarak; Keşan, Edirne, İstanbul, sağa doğru; Bolayır ve kahverengi zemine Gazi Süleyman paşa türbesi yazılmış.

040920148116

Bolayır yüksekte, koyu ağaçların olduğu yerde Namık Kemal ve Gazi Süleyman Paşa mezarı var. Geçmiş yılda girip görmüştüm. Trakya da en çok ayçiçeği tarlası görebilirsiniz.

040920148117

Geçen yıl buradan geçerken yolun bazı kısımları yapım aşamasındaydı. Bazı yerler de yeni asfalt dökülüyordu. Yol bitmiş durumda ve kaymak gibi asfaltta gidiyoruz. Hızımız yüksek kaymak gibi yolda.

040920148118

Düzlük bitmeden uygun bir yerde öğle yemeği molası verdik. Koru dağlarına çıkmadan önce enerji almamız gerek. Yol kıyısında pek uygun bir yer bulunmuyor, küçük ağaçlar olan bir yeri zar zor bulduk. Hava sıcak, güneş altında yemek pişiremezsin, dinlenemezsin bile. Gölgede makarna pişirerek içine ton balığı takviyesi ile güzelce karnımızı doyuruyoruz İlkay ile. Yemek molasını fazla uzatmadan yola çıkıyoruz. Koru dağları tırmanışımız başladı bile. Yol kıyısında çam ağaçları, aşağıda tarlalar ve Ege denizi.

040920148121

Saroz körfezi görünmeye başladı yükseldikçe. Denizde, sahile yakın iki adacık görünüyor.

040920148122

Tam yokuşa vurmuştuk ağır ağır çıkmaya çalışırken Çanakkale den İhsan Beceren arkamızdan gelerek bize yetişti. İhsan da bizimle beraber Keşan’a kadar gelecek. Yolun karşı tarafından arkadaşları bisikletleriyle çekiyorum.

040920148123

Koru dağı zirvesine gelmeden önce sağda dinlenme tesislerinde bir çay molası vermeden geçmek olmaz. Burası araçların uğrak yeri, çay, kahve, yiyecek, ne ararsan var.

040920148124

Koru dağı zirvesini gördük sonunda. Geçen yıl hem yol çalışması vardı hem de tabelası eskiydi. Şimdi ise yol bitmiş, tabela yenilenmiş. KUZ’un resmini çekmeden olmaz. Tabelada; Korudağ Rakım; 350 yazılmış.

040920148125

Edirne il sınırına girdik, bundan sonra Trakyalıyız beeaa.

040920148126

Koru dağları inişi başladı, yeşil çayırlıklarda koyun sürüsü tek sıra giderken dikkatimi çekti. Uzaktan hoş bir görüntü oluşturmuş. Eylül olmasına rağmen burada iklim değiştiği için çayırdaki otlar yemyeşil.

040920148127

Keşan’a az bir mesafede İlkay’ın lastiği patladı. Herhalde sert bir cisim battı. Yoksa patlamaz lastik vardı, kolayca patlamayan cinsten. Bazen denk geldi mi denk geliyor, illa patlayacak. İhsan ve İlkay beraber lastiği söküp yama yaparak işi hallediyor. Ben sadece resimlerini çekmekle yetindim. İkisi de lastik tamiri konusunda acemi biraz.

040920148128

Havanın nereden kaçtığını bulmaya çalışıyorlar.

040920148129

Sonunda deliği bulup yamamaya başladı İlkay.

040920148130

Lastik tamirinden sonra yola devam ederek Keşan’a vardık. Hava karardı, karanlıkta ışıklarımızı yakarak daha önceden bildiğim kamp yeri olan parkı bularak içine girdik. İşte bundan sonra curcuna başladı. Keşanlı dostlar sıcak karşıladı, beni gören hoş geldin Urim Baba diyerek kucaklıyor. Buluşma uzun sürdü, parkın içinde daha önce gelmiş arkadaşlarla resim çekiliyoruz.

10533431_10203437876882504_4888575640257408132_n

En sonunda bazılarının minik civciv dediği, benim ise GülAyşe dediğim Ayşegül bana posta ile yolladığı davetiye henüz ulaşmadığı için elden almaya geldiğimden GülAyşe bana ikinci davetiyeyi elinden sunuyor. Ben de büyük bir mutlulukla davetiyeyi kabul ederek alıyorum GülAyşenin elinden.

GülAyşe bana yeni bir fikir verdi davetiyede yazdığı yazıda. Benim adım soyadım Urim Babacan, GülAyşe bunu bir üst virgülle bambaşka bir duruma getirmiş. Hem de bana uygun olarak. Bisiklet camiasında beni herkes Urim Baba olarak tanır. Dostluğum da CAN dandır. GülAyşe Babacan keliemsini can olan kısmına ‘ koyarak Urim Baba’CAN olarak yapınca beni ben yapan özelliğim yazıya dökülmüştü. Gençler iyi fikirler üretmede olağan üstü olduklarını kabul etmişimdir her zaman.

Abe yaşayasın kızçe, yaşayasın GülAyşe. Eep gülesin, gülücüklerin eekssik olmasın… Elimde davetiyeyi GülAyşe den alırken bizi çekiyorlar.

040920148131

DOÇEK kutlaması yapıyoruz pasta ile. Mumlar yandı, 21. yaş gününü kutluyoruz DOÇEK’in. Hep beraber mumları üfleyerek sonsuz yaş günler diledik hep beraber. DOÇEK’in amblemi orfoz balığı pastanın üzerine resmedilmiş. Mumlar yanıyor pastanın üzerinde.

050920148132

DOÇEK başkanı Hakan Eşme pastayı kesiyor ilk önce. Ben ise pastaya dalmaya hazırım. DOÇEK başkanı Hakan Eşme pastayı keserken.

10665121_10203438020086084_97899332848316677_n

Pastaya dalmaya hazır, ağzını açmış olarak bekleyen Rahman’ı zor zaptediyoruz. İlk önce Urim Baba olarak tadına bakmam gerek diye parmağımı daldırıyorum pastaya. Pasta yumuşaktı, parmak hiç zorlanmadan, boya bırakmadan içine girerek kalitesini göstermişti. Pasta ilk testi başarı ile geçti. Bakalım tadı nasıl?

10653337_10203438021446118_2493717193075572633_n

Parmağımda pastanın bir parçası alınmış olarak ağzıma götürüyorum. Mmmm tadı iyi, ağızda dağılıyor. Sanki Saroz körfezi kokusu vardı tadında. Yenebilir diye onay veriyorum dedikten sonra daha kesilmesini beklemeden millet daldı pastaya. 5 dakikada pastadan eser kalmamıştı. Rahman yanaşamadan pasta bitti bile.

10556406_10203438022526145_4650620553668704236_n

Pasta kutlamasının ardından çadırları kurup eşyaları içine yerleştiriyorum. Ardından bahçe hortumu ile güzelce bir duş aldım. Ohh kendime geldim. Daha sonra masalara oturarak kahve pişirip sohbete daldık. Her zaman görmediğim dostlarla birlikte olmak, sohbet etmenin tadına doyum olmuyor. Fazla geç olmadan çadırlara girip yatma zamanı gelince yatıyoruz. Dostları tekrar görmenin huzuru içindeyim

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 74 Kilometre civarı. Gelibolu içinde dolaştığım Kilometre hariç.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Bisiklet Festivali 5. Gün

6 Ekim 2013 Cuma

Keşan – Şükrüköy – Gökçetepe kamp alanı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

TEKER İZİ

Bisiklet. Yeniden doğmaktır

Rüzgarın tarağı

Güneşe gülmek

Her bastığında pedala

Doğanın kalbinde var olmak

 

Bisiklet… aşk tır

Çiçek demeti sepetinde

Kelebekle yoldaşlığın,

Pedalındaki çamur

Bacağındaki zincirin dövmesi

 

Bisiklet candır…

Tanışamadığın dostun

açık mavi renginde

yaşlarla gözlerine gömdüğün

 

tolgadır belireveren karşında…

içini ısıtan nayıf yürek

heyecanını paylaştığın

boğazına takılan yutkunun

 

çağataydır yola dökülen…

Işıklı asfaltta,

Kaçıp meçhule gark olan

zorbaya kaptırdığın

 

merildir ağaca sevdalı…

gelin gibi beyaza boyanıp

bağlanır sevdalısına mektebinde

gözyaşlarından ip ile

 

onurdur karanfillere bezenen…

gönüllere zincirlenen

mumlarla yanan

hayaletidir  vicdanlara haykıran

 

bisiklet yaşatmaktır inadına

tanışamadığın  akrabalarınla

yeniden doğmaktır

bıraktığın teker izinde…

…………………esmaeseraçıkgöz…

 

Son zamanlarda bisikletçi arkadaşlarımızı trafik terörüne kurban verdik ve bu bizleri üzdü. Bu yıl Keşan Dağ Bisiklet Festivali formaları DOÇEK ekibini aldığı kararla siyah beyaz olarak tasarlanmıştır. Formaları da sanatçı dostumuz desinatör Rahman Ketenciler’in güzel çizimleri ile hazırlamıştır. Eline emeğine sağlık Rahman. Yukarıda Afyon Başmakçı’dan Esma Eser Açıkgöz’ün kaybettiğimiz bisikletçi arkadaşlarımıza yazdığı şiirle başlıyorum.

Tolga, Meril, Çağatay ve diğerleri rahat uyuyun.

Öne çıkmış olan görsel, kalabalık bisiklet grubu tura başlarken, kıyılarda ağaçlar yeşillendirmiş bisikletçileri.

5-5

Güzel bir günde, parkta kuş sesleri ile Keşan’da uyanmak harika oluyor. Yine telefonumun alarmından önce uyanıyorum. Uyandırma sesi olarak kuş sesiyle her sabah uyanıyorum. Burada doğal olan kuş sesleriyle uyanmak bir başka oluyor haliyle. Parkın ağaçları ve çimenlerin yeşilliği sabaha ayrı bir huzur veriyor. Erkenden uyanan pek kimse olmadığından ortalık sessiz. Tuvaletlerde henüz görevli gelmemiş, elimi yüzümü rahatça yıkayıp para vermeden dışarı çıkıyorum. Nedense tuvaletlere para verme taraftarı değilim. Öyle zoruma gidiyor ki 0,5 litre su 50 kuruş, tuvalet 1 Lira ne bu ya, böyle ticaret mi olur.

5-1

Tuvaletlerden çıkıp parkın sınırında su kanalını görünce hemen pistonlara masaj yapmak için bacaklarımı kanalın içine buz gibi suya daldırıyorum. Sabah masajı iyi geliyor pistonlara. Ne de olsa yüküm ağırdı yol boyunca. Kanalın içinde, kıyıya oturmuş olarak ayaklarım suyun içinde.

5-2

Sabah kahvaltısı için parkın dışında çorbacıda karnımızı doyuruyoruz. Can Küçükler bizimle beraber buraya kadar pedalladı. Keşan bisiklet festivaline katılmıyor, o yüzden Can Kırklareli’ne devam edecek. Keşan festivalinden sonra Pazartesi günü Edirne’ye  yakın bir yerde Havsa’da buluşmak üzere vedalaşıyoruz. Can’ı uğurladıktan sonra parka çadırlarımızın yanına dönüyoruz. Çadırları ve eşyaları toplayıp bisikletime yüklüyorum. Nasıl olsa yükümü kamyona vermeyeceğimden kendi eşyalarımı kendim taşıyacağım. Bisikletimi hazırladıktan sonra sıra kahveye geldi, malzemelerimi çıkarıp kahve pişiriyorum. Sabah kahvesi de pek güzel olur. İspirto ocağım rüzgarlık ile çevrili, cezve, fincanlar ve ispirto şişesi önümde. Katlanır tabureme oturmuş durumda resim çekiliyorum.

5-2-1

Kahveyi içtikten sonra malzemeleri bisiklete yüklüyorum. Kayıt masasına giderken karşıdan Trakya güneşi beliriveriyor Ergun Oskay. Günaydın diyerek sarılıyoruz birbirimize, sanki kırk yıldır görüşemiyoruz gibi. Harika adamsın Ergun Oskay.

“Günaydın urimbaba”

“Günaydın Ergun”

“iyi uyudun mu beaa?”

“uyudum beaa, sen uyudun mu beaa?”

“uyumaz mıyım beeaaa”

diye muhabbet le birbirimizi sarılıp kucaklıyoruz. Ergun Oskay kırmızı tişört giymiş, iki kolunu kaldırıp gülümseyerek bana doğru geliyor.

5-2-2

Kayıt için sıraya girip kaydımı yaptırıyorum, her katılımcıya birer karton çanta veriyorlar. İçinde 1 adet Keşan dağ bisiklet festival forması siyah beyaz, 1 adet beyaz t-şort, buff, başörtüsü, isim soy isim ve kan grubu çıkarması, birkaç çıkarma. Torbamı alıp formayı ve buffu giyip isim soy isim çıkarmasını bisikletin kadrosuna yapıştırıyorum. Geri kalanları bagaj çantasına yerleştiriyorum.  Ardından parkın dışında toplanmaya başlıyoruz. Siyah Beyaz formalar ne güzel yakışıyor festivale. Parkın giriş kapısına Mehmet Gemici cennet parkı yazılmış.

5-4

Gideceğimiz yolun haritasını inceliyorum. Gideceğim yeri önceden görmem gerek, ne de olsa gezginiz değil mi? Katılımcılar parkın önünde yolda toplaşıyoruz topluca. İzmir’den Timukan Karaca yanıma gelip benim bagajlarımı vermediğimi görünce;

” Urim ne yapıyorsun böyle?”

“Ne oldu ki?”

“Bagajlarını vermemişin kamyona”

“Neden vereyim ki?”

“Nasıl taşıyacaksın bunca yükü?”

“Taşırım merak etme”

“İyi de öyle bir yerlerden geçeceğiz ki gidemezsin, toprak yollardan, dere yatağından geçeceğiz, bazen bisikletlerimizi elimizde taşımak zorunda kalacağız”

“Sen üzülme ben her yerde kendi yükümü taşıyabilirim”

diyerek onu hayretler içinde bırakıyorum. Timukan geçen yıl katılmış, yolları daha önce geçtiğinden kendisine zorlu gelmiş. Beni böyle yüklü parkuru tamamlamayacağımı düşünüyor. Eh ne yapalım o öyle düşünebilir. Elbette Timukan severim, yıllarca beraber bisiklet turlarında pedallamışlığımız var.

5-4-1

Aşağıda gün boyunca çektiğim videoların derlemesi.

kesan festivali by urimbaba
Ve beklenen an geldi Keşan Dağ Bisiklet Festivali başladı, bisikletliler Keşan sokaklarına ayrı bir renk katıyor. Böyle festivaller çoğalarak insanların bisikletin bir ulaşım aracı olduğuna elbet  bir gün inanacak.

5-5

Sabah katılımcıların gelmesi, kayıt, hoş beşten sonra anca 11:00 de festival başlayınca bisiklete binmemiz kısa oluyor. Duracağımız yere yaklaştıkça burnumuza nefis kokular gelmeye başlıyor. Keşan şehir içinde belediyenin tesislerinde  hazırlanan masalara oturuyoruz. Keşan’ın meşhur kasap köftesi bizler için ızgaralarda pişiyor. Ortalık duman dumana. Bisikletçiler masalara oturmuş köftelerin pişmesini bekliyor çınar ağaçlarının altında.

5-6

Kasap köftenin tadı nefis, eğer yolunuz buralara düşerse mutlaka yemenizi tavsiye ederim. Buranın havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez tadı damağımızda kalıyor. Tabakta yayvan ve geniş köfte, bir parçası yenmiş, yanında bir dilim domates ve ısırılmış yarım biber. Tabağın kenarında çatalın ucu görünüyor. Bir dilim ekmek tabağın yanında.

5-7

İzmir’den katılan Betül Gezen benimle resim çekilmek istiyor. İsteğini yerine getirerek resim çekiliyoruz birlikte. Üzerimizde festivalin forması var.

5-7-1

Ben köftemi yedim, ızgarada yavaş piştiğinden diğer arkadaşların yemesini beklerken elimde cep telefonuna bakarken resim çekiyorlar öylece.

5-7-2

Herkesin yemesini beklerken Adnan Barım, oğlu yanında resim çekiliyoruz masaya oturmuş halde. Adnan nedense kafasında kaskı unutmuş.

5-7-3

Yemek faslından sonra yola çıkıyoruz, yine geldiğimiz yoldan parkın önünden geçip Keşan halkını selamlayarak çarşıdan geçiş yapıyoruz.

5-8

Aramızda biri var ki ona Koşan Adam Kemal Özdemir diyorlar. Müthiş biri kendisi, maratoncu. Festival parkuru boyunca aramızda koşarak  gelecek, kutlarım. Koşan adam Kemal’in sol kolu yok.

5-8-1

Nihayet şehirden çıkıp asfalt yoldan çıktık. Koru dağına doğru tırmanmaya başlıyor bisikletler. Tur güzel olacağa benziyor. Yol toprak ve bu beni hiç etkilemiyor. Kendi tempomla ilerliyorum. Önümde bisikletçi grubu ormana doğru gidiyorlar.

5-9

Tarlaların bitiminde çam ormanları başlıyor. Doğa harikası bir tur olacak, çam ormanlarından atmosfere devamlı temiz oksijen bizlere bisikletlerde harcadığımız güç olarak gitmemizi sağlıyor. Aynı zamanda hücrelerimizin oksijeni yaktıktan sonra karbondioksit olarak dışarıya verdiğimizde ağaçların karbondioksit soluyup, karbonu kendisine oksijeni bizlere vererek doğadaki devir daimi devamlı olarak yaşıyoruz. Önümde sürülmüş tarla, ötede sık çam ormanı var. İlerideki tepede orman içinde yangın yolu açılmış.

5-10

Sol tarafımda tarla sürülmemiş, sararmış otlarla kaplı. Az ileride çam ormanı başlıyor.

5-11

Meşe palamut ağaçları arasında, halimden memnun olarak gruptan geride kalmadan Koru dağını dinleyerek tırmanıyorum. Dağın değişik bir sesi var, sesi duyabilmeniz için kulaklarınızı iyice açarak etrafı dinlemeniz gerekiyor. Aynı türküde olduğu gibi;

“Ormanların gümbürtüsü başıma vurur”

Bisikletim KUZ, üzerinde beni çekiyorlar. Ön ve arka çantalarım yüklü.

5-12

Dere yatağına yakın olan yolda gidiyorum. Çınar ağaçları yola kadar taşmış. Önümde bir bisikletli gidiyor.

5-14

Arada açıklık olan yerlere geliyoruz, burada küçük göletler var. Sulama amaçlı kullanılıyor.

5-15

Ormancılar kesilen tomrukları yol kıyısına dizmişler. Sanayide değerlendirilmek üzere bekliyorlar. İnsanların ihtiyaçları bitmediğinden devamlı olarak tüketiyor. Buradaki çam tomrukları da tüketim çarkının içine girecekler.

5-16

Önden çekilmiş resimde bisiklete binerken. Orman yolunda olduğumuzdan kaskı takmıyorum. Başımda mavi bandana takılı saçlarını tutuyor dağıtmadan.

5-17

Ormanın içinde bazen kayboluyoruz, DOÇEK ne yapmak istiyor, bizleri ormanın derinliklerinde bisiklete binmemiz, bitmek tükenmek bilmeyen tırmanışlar. Ama herkes hayatından memnun güle oynaya  festivalin tadını çıkarıyoruz. Toprak yol, orman ve sık ağaçlar. Yol ağaçların gölgesi altında.

5-18

Hafif te olsa tırmanışlar var ve bazıları yürüyerek çıkıyor. Sağ tarafta kesilmiş çam tomrukları dizelenmiş uzun bir duvar gibi.

5-19

Çam ormanı içinde, doğa harikası bir yerde bisiklet sürmenin tadını yaşıyorum. Önümde iki kişi var. Çamların gölgesi toprak yola vurmuş.

5-21

DOÇEK ekibinde görevli arkadaşlar kritik yerlerde su takviyesi yapıyor bizlere. Su da soğuk olunca serinletiyor. Hava gayet güzel her zaman olduğu gibi. Biraz nefesimi normale döndürmek iyi oluyor. Ufukta bulutları gösteriyorum gördüğünüz gibi.

“Bulut mu olsam” diye haykırıyorum elimi bulutlara uzatarak!

5-23

Derken Başak Bulut beliriveriyor yanı başımda, ben de tam bulutlara bakmışken. Bulut Bulut’u çağırıyor. Başak Bulut bisiklet gezgini.http://www.bisikletgezgini.com/   Tayvan da geçen yıl güzel bir tur yapmıştı, şimdi de Rahman Karataş ile Fas ta tur yapacaklar.

5-24

İşte Rahman Karataş, Türkiye’nin en büyük gezgini. Aynı zamanda Laz uşağudur. Kemençeyi ağlatur, dinlemeye doyamazsınız. Su molasında su içen bisikletçiler. Rahman da su içiyor.

5-26

Kafamda gördüğünüz tüy Haziran ayında Gökova Bisiklet Turundan kalma Akyaka da Azmakta almıştım, benimle beraber binlerce kilometre yol yaptı.

5-22

Gittiğimiz yol yol değil, kimi yer orman yangın yolu, yani güzergah mükemmel, sağ olasın DOÇEK ekibi, Festival yolunu iyi seçmişler.

                        KEŞAN’DA GÖÇMEN KIZI MAVİE’NIN ÇEYİZİ 

                                                               – I –

Mavie bir güçmen kızı,

Mavie bir garip aşık tohumu, günlü zengin ekmegi fukara kızı.

Mavie’nin parıldar gük güzleri, uzar saçları,  çukurlaşır yanakları,

Mutludur Mavie fakir sofrasında doyar sevgiyle üregi

Dirençlidir Mavie, adını aldığı üzyıllar ünce yaşadıgı topraklarda yaşayan Kelt Kavminin kadınları gibi.

Te o kadınlar gibi mücadelesinde güçlü olsun diye koyar babiçkosu Mavie adını…

Şafakla kovkar başlar çalışmaya Üsref, üç evladına ekmek derdine

Ele ele vermiştir, sevdiceği, biricik karısı Binnaz ile kurduğu yuvanın ocagı tütsün diye

Mavie bir garip güçmen kızı. Güze gürünür, seçilir güzelliği Urumeli’nin Cennet Köyünde.

Mavie kaptırır günlünü, seyrek kumral sakallı oduncu bir yigide.

 

Sencer, Bir yigit delikanlı, çökgün anasının kestiği odunlarla ısıtır ucagını.

Sencer bir orman aşıgı. Sevdalandıgi ağaçlarının koluna kanadına vururken baltayı, kanar içi.

Rametli babasından ügrenmiştır odunculuğu, ormana aşıklıgı.

Kurban vermiştir yaşlı babasını, yaşlı bir ağaç gövdesinde.

Sencer bir yigit ormancı, agaca sevdalı

En kuytusunu bilir avucu gibi ormanın, bilir dalı nasıl çesılır üzmeden ulu güvdeyi.

 

Gürür Mavie ‘i Kasap Raci Aga. Pek begenir tazeyi.

Tazelesin ister gocamış renksiz aayatını

Çok zengindir Raci Aga, çiftliğinde bıçak vurduğu ayvanların kani gibi akar cebinden para.

Evi-barkı, inegi-danası, eti-ekmegi, odunu- ocagi boldur. Lakin yer gök renksizdir. Mutsuzluguna ilaç degildir.

 

Cürür Mavie’i Kasap Raci, cürür de renk celır dünyasına.

cünderir kuşagına çese çese altın koydugu aracı kadınları .

İster Yoksul Üsref’den bir’inci kızıni.

“Ayatınız degışecek, karnınız yumuşak ekmek cürecek!” diye muştular aracı kadınlar.

“Kasap Raci Aga damadınız olacak bundan daha cüzel ne olur?”

“ Kızçeniz anım olacak, çalışanları pervane etrafında, elmaslar düşenecek cerdanına, ciydiğini daha ciymeyecek. Müjdeler olsun Yoksul Üsrev ile Binnaz!”

 

“ İstemem yagli ekmek, parlayan kumaştan giyecek, istemem olsun gerdanımda elmas! İsteyim sevdigimle yuva kurmak, mutli olmak” der Mavie.

Cüzlerinden yanağında ki çukura dolan yaşlarla.

Derin derin nefes alır Üsref kapı ününe çıkar,

kızının tuzlu göz yaşı yakar içindeki yarayı daglar.

Ama ister ki bunca yıl veremedigıni cürsün koca evinde.

İster ki babasından kalan miras, yoksullugu daha fazla taşımasın çelimsiz umuzlarında. Dogduğu gün bu cün cibidir; pırıl pırıl bulutsuz gökyüzünün altında dogmuştur ilk kızçesi tıpkı cüzleri gibi.

Ocaga iki odun atar Binnaz akşama kızçelerine kızancıklarına pişirecegi yagsız çorbayı koyar.  Ateş ocakta degil üreğinde yanar, dalar cüzleri alevde yıllar önce elinden tutup

Yoksul Üsref’e kaçtığı cünlere.

Üsref’in yoksulluguna el verirçen bir an bile tereddüt etmemiştir.

Lakin, yoksulluğa doğurdugu çocukları canını yakmaktadır evinin kör ocagı cibi.

O yüklenir de dünyanın yükünü kıyamaz evlatçıklarına.

Kızının konmuştur başına padişah kuşi. Uçurmamak kaçırmamak lazim gelır.

Mavie koşar sevdıgına. Agacın dibine oturmuş bulur Oduncu Sencer’i,

sankim üregi sökülmüştür elindeki baltaylan.

Mavie’den önce gelmiştir haberi, çeyizi gidecektir.

Bu yüce dagların yolunu bilen tek çişi Oduncu Sencer’e verilir kılavuz görevi.

200 demir atli gelir kızanli – kızçeli Güçmen Mavie’nın çeyizini taşımak için.

Başlarından Aakan kumandan, Bilgesi Kosovali Urim Baba.

Daglar aşılacak dereler geçilecek dikenli yollarda yürüyecektir demir atlılar.

Yolda eşkiyadan korunacaktır Cennet Köyünün güzel kumrisi Mavie.

Sonbaharın müjdecisi Eylül ayıdır.

Sonbahar hüzün demişler fekat, belki yeni umutlara cebedir

….

Esma Eser Açıkgöz…

 

…..devamı var……….

Bu turda kaybolmak diye bir şeyden söz edemezsiniz, lastiğin patlasa geride kalsan da toprak yolda geçmiş olan 200 kusur tekerlek izi sana yol gösterir.

5-28

Nihayet Koru dağının zirvesine ulaştık. Dağın öbür yüzü Saroz körfezine bakıyor, buradan artık inişe geçiyoruz ta Gökçetepe sahiline kadar.

5-29

Yol kıyısında karpuz – kavun tarlasına denk geliyoruz. Tarlada kalan son toplanmamış küçük karpuzları kesip afiyetle yiyoruz.

5-30

Elimde bıçak, tahta tezgahta karpuzu keserken.

5-30-1

Karpuz o kadar tatlı ki tadına doyamıyorum, belki de bisiklet sürmemizin bir etkisi de olabilir. Ne de olsa epey efor sarf ettik, enerjimiz tükendi. Tezgahın üstü kavun, karpuz kabukları ile dolu. Yemeğe devam ediyoruz hala.

5-30-2

Kavunlar da öyle tatlı ki. Biraz olgunlaşmamış tam olarak ama kütür kütür. Rahman sevdiğine kavun ikram ederek aşkını ilan ediyor. Başak yere oturmuş, Rahman ayakta.

5-31

Karpuzdan öyle enerji aldık ki bir çırpıda Gökçetepe sahile indik. çadırımı kurup kendimi serin sulara bırakıyorum. Terimi yunduktan sonra kurulanıp elbiselerimi giydim. Tertemiz oldum ve yorgunluğum gitti. Sahil, deniz, şemsiyeler ve karşı kıyı akşam karanlığı henüz basmamışken.

5-32

Akşam karanlığı çökmeye başlıyor yavaş yavaş, epey de acıktık.

“Adalar’a bakarım ağaçların arasından. İnci gibi, incecik, sıra sıra dizilmiş Saroz’un kucağında. Orhan Veli’nin gördüğünü göremem elbet. Hem askerlik hem şairlik. Onun ki zor zanaat. Ama bilirim, soluğu bir zamanlar dolaşmış buralarda.

Adalar ki adı sanı yok. “Tavşan” derler, üzerinde yıllar önce yaşamış tavşanlardan ötürü ya da “Kaşık” uzaktan bakıldığında kaşığa benzediğinden. İşte bu Saroz’un yalnız çocuklarına doğru döner pedallarım ve içimde tatlı bir heyecan. Çok uzun zamandır göremediğin yarine kavuşmak ister gibi çevirir dururum aynakolu. Yolum Adalar’a doğrudur. Yolcu hızla yol almaktadır Saroz’un masmavi suları içinde kalan yalnız kara parçalarına. Zihninde, ışıklar saçan ozanın dizeleri…”

Hakan EŞME / Korudağlar / Saros Adaları

Sahilin sol tarafını çekiyorum, burada 6 tane hasır şemsiye var. Sahil yarım daire koy olduğundan iki kez çekebiliyorum.

5-33

Akşam yemeğini alıp masalarda yiyoruz afiyetle. Yemekler de nefis olmuş. DOÇEK yemekleri bisikletçilere özel proteinli ve karbonlu yemekler seçmiş. Aşçılar da özenerek pişirip emeklerinin hakkını vermişler doğrusu, hepsine teşekkürlerimi sunarım. Adnan Barım ile masaya oturmuş yemek yiyoruz.

5-34

Yemekten sonra oturup sohbetlere başlıyoruz, Yeni arkadaşlarla tanışıyorum, herkes kendi hikayesini anlatıyor kısaca. Birbirimize kaynaşıyoruz gecenin karanlığında, tatlı, huzurlu konuşup duruyoruz.

Derken Hakan Eşmenin sesi duyuluyor. İlk önce bizlere Keşan dağ bisiklet turuna katıldığımız için teşekkür ederek konuşmasına başlıyor. Ardından sıra çekilişe geliyor, bir kişiye bir bisiklet ve 16 kişiye de dalış var. Ortalığı heyecan kaplıyor, ben de bana zaten çıkmaz diyerek önemsemiyorum. İlk önce Burcu’ya dalış çıkıyor, Burcu sevinçle çekiliş kağıdını Hakan Eşmeden alıp yanımıza geliyor. Biz de onu kutluyoruz hep birlikte. Çekilişin sonunda benim adımı da duyuyorum, hadi len bana da mı diyerek şaşkınlıkla Hakan Eşme’nin yanına varıp çekiliş numaramı alarak masama geliyorum. Bu sefer beni tebrik ediyorlar, ben de tebrikleri kabul ediyorum. Çekilişi kazanan 16 kişi ile kısa bir toplantı yapıyorlar. Ertesi sabah kahvaltı yapmadan saat 08:00 de toplanıp dalış merkezi İbrice limanına gideceğimizi ve dalıştan sonra kahvaltı yapacağımızı bizlere söylüyorlar. Ayrıca önemli bir rahatsızlığımızın olup olmadığını soruyorlar. Dalışta problem olmaması için. Hadi hayırlısı diyerek güle oynaya muhabbetimize devam ediyoruz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde çadırıma girip yatıyorum.

Yaptığımız yolun harita üzerinde kırmızı çizgiler çizilmiş resmini DOÇEK hazırlamış. Yaptığım yol Keşan’dan  kamp alanına kadar 50 km gelmişiz.

1506925_735809976448890_713991927_n[1]

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 45 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 4. Gün

5 Eylül 2013 Perşembe

Bigalı kalesi – Gelibolu – Bolayır – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Nasıl istersen öyle dinle, bakın,

Dalların zirvesindeyiz ancak,

Yarı yoldan ziyade yerden uzak.

Yarı yoldan ziyade mâha yakın.

Ahmet Haşim

 

Öne çıkmış olan görsel, asfalt tam ufuk çizgisinde, Can bisikletlerin yanında.

4-17

Çadırda kalmanın eseri olsa gerek telefonumun alarmı çalmadan önce uyanıyorum. Ne olursa olsun gün her zaman güzeldir ve bu günümün de güzel olacağına inanarak çadırımdan çıkıyorum. Güneş henüz doğmamış. Tulumbadan elimi yüzümü yıkayıp etrafı şöyle bir inceliyorum. Bulunduğumuz yer tam da kamp atılacak bir yermiş gerçekten. Büyük okaliptus ağaçları, zemin düz, tulumba da var ama suyu yavan. Bir de en önemlisi deniz kıyısı, bol oksijen ve iyot kokusu insanı doğa manyağı yapıyor.

Böylece güneşin doğuşunu seyretmek için çadırımın önünde yerimi alıyorum. Sabah güneşin doğuşunu izlemek bana müthiş bir haz veriyor. Kendimi her zamankinden daha fazla özgür hissediyorum nedense. Yolda olmak çok güzel anasını satayım.

İşte Özgürlük; çadırım, KUZ, deniz ve yeni doğmakta olan Güneş.

4-1

Artık Avrupa’dayım ve bisikletimle kendi gücümle buraya kadar gelebilmeyi hayal etmişimdir. Hayallerim gerçek oldu en sonunda.

Şöyle bir oturup Çanakkale boğaz manzarasında not defterime aklımda kalanları yazıya dönüştürüyorum. Bisikletim KUZ yanımda.

4-2

Çanakkale boğazı Ege denizine bakan yer, Eceabat’tan epey gelmişiz. Karşısı Anadolu kıyısı.

4-3

Sabahın keyfini çıkardıktan sonra çadırlarımızı toplayıp bulunduğumuz yerde olan Bigalı kalesini ayak üstü şöyle bir geziniyorum. İngiliz donanması 1807 de hiç bir engelle karşılaşmadan Adalar önünde demirlemesi İstanbul a boğazların savunması gerektiğine inandırmıştır. Sultan III. Selim Çanakkale boğazının en dar 2. yerinde Bigalı kalesi ve karşısına Nara kalesini inşa ettirmesine başlamış, Sultan II. Mahmut anca bitirmiştir. Bigalı kalesi hakkında yazılan yazıyı çekiyorum.

4-4

Kalenin giriş kapısı yüksek kemerli ve kale duvarları. Bir kısmı yıkık durumda duvarların. İçeride kümbet görünüyor.

4-6

Kalenin ortasında sadece küçük bir kümbet bulunmakta. Üzerini otlar bürümüş. Kalenin karşı duvarında bir kapı daha var.

4-7

Kısa gezintim bittikten sonra bisikletimin yanına dönüyorum. Arkadaşlar da toplanmış. Kahvaltıyı yol üzerinde uygun bir yerde yapacağız. Can İzmir den beri taşıdığı nescafeleri içip yola öyle çıkacağız. Ayrıca Can’ın lpg gazlı ocağını ve kamp malzemelerini deniyoruz. Alüminyum çaydanlığa 4 bardak su döküp ocağı yakıyoruz. Bir süre sonra lpg ocağının çeşitli yerlerinden alevler çıkmaya başlayınca hemen alevleri söndürüyoruz.  Ama deposundaki bütün gaz boşalıyor. Bu sefer Can’ın yeni aldığı ispirto ocağını deniyoruz, fakat ispirtosu yok. Benim ispirtomu kullanıyorum. Su kaynadıktan sonra nescafelerimizi içince boğaz manzarasında da keyfimiz yerine geliyor. Bisikletimin ön lastiği biraz inmiş, pompa ile şişirdim.

Yolcu yolunda gerek deyip yola çıkıyoruz hep beraber. Yol deniz kıyısını takip ediyor. Kıyıda küçük liman, limanda kırmızı renkli tekne var.

4-8

Yol deniz manzarasıyla zorlanmadan, tatlı iniş-çıkışlarla akıp gidiyor.

Yolumuzun üzerinde Akbaş Şehitliğine denk gelince kısa bir mola vererek Şehitlere duamızı okuyoruz. Burası yeni yapılmış, Çanakkale de nerede kamp atabiliriz diye sorup soruşturduğumuzda bize burada kamp atabilirsiniz diye cevap vermişlerdi. Akbaş şehitliği giriş kapısı çok geniş, iki yanda bronz asker heykeli konulup şehitliği koruyorlar. Yolun kıyısında üç bisiklet park halinde Akbaş şehitlik kapısını çekiyorum.

4-10

Yolumuz üzerinde Ilgaldere yol ayrımı geliyor. Burada küçük bir cami, masaları olan market görünce burada kahvaltı yapmaya karar verdik. Duru Cafe’yi Burtay Aksoy ve eşi işletiyor. Burada her türlü kahvaltı yapılabilir, biz de kendi kahvaltılıklarımızı çıkarıp marketten eksiklerimizi tamamlayıp kahvaltımızı yapıyoruz. Burtay bir gemide 2. kaptan olarak çalışıyor. Görevde olduğu zaman eşi cafeyi işletiyor. Burada her türlü kamp atılabilir, bunu not ediyorum. Su , tuvalet, yiyecek, çay her şey var. Aile ile iyice dost olunca sonunda Türk kahvesi ile muhabbeti bitiriyoruz.

4-11

Kahveyi içip kalkmaya hazırlanırken Adnan kavunları görünce dayanamayıp bir kavun alıp kesiyor. Adnan ı kırmak olmaz deyip kavunu yemeye başlıyoruz. Kavun da pek bir tatlıymış, tadı damağımızda kalıyor. Burcu da yıllar önce buralarda yediği kavunun tadını unutamamış. Kavunu yedikten sonra damağında kalan o eski tadı yeniden yaşıyor. Gerçekten Trakya’nın kavununda bir başka tat var.

4-12

Sabah kahvaltısını biraz fazla uzattık galiba. Yola koyulmak gerek diyerek bisikletimin yanına gelince ön tekerleğimin lastiğinin tamamen indiğini görüyorum. Zaman biraz da patlak lastik için geçiyor. İlk patlağımı 315. km de tamir ediyorum çabucak. Tamirden sonra yola çıkıyoruz hep birlikte.

Her ne olursa olsun yolda olmak güzel. Denizden uzaklaşıyoruz, etraf Ayçiçeği tarlaları çoğalmaya başlıyor. Bir yerde durup tarladan bir tane Ayçiçeği koparalım deyip duruyorum. Tarlaya inip yakından bakınca Ayçiçeğindeki çiğdemlerin mini minnacık olduğunu görüyorum. Çekirdekler küçük olduğu için çitlenmiyor bile. Bunların cinsi yağlık Ayçiçeği. Ayçiçeklerinin içinde Burcu’yu çekiyorum. Elinde Ayçiçeğini tutmuş durumda.

4-14

Keşan’da Ayçiçeği gibi güzel bir kızçe var; Ayşegül Gökalp. Burada aklıma geldi, bu kızçe niye bu kadar güzel diye ; 14 yaşında iken  ay çiçeklerinin 14. haftasında Ayçiçeği yedikten sonra bu kadar güzel olmuş, Yoksa başka bir sebebi yok. Burcu da beni çekiyor Ayçiçeği tarlasında

4-15

Buralardaki ekilen Ayçiçeği yağ için ekiliyor. Çiğdemi zar zor çitleye çitleye yedik. Çiğdem dişimize sığmıyor o derece küçük yani. Yolda park ettiğimiz bisikletleri görünce tam resimlik deyip bisikletleri çekiyorum. Can bisikletlerin başında.

Yol ufuk çizgisinde olunca güzel bir tablo çıkıyor karşıma. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

4-17

Bölünmüş yol çalışmaları ara ara devam ediyor. Yeni yapılan yoldan güvenle yolumuza devam ediyoruz.

4-18

Etrafta doğru dürüst ağaç yok, tarlalar alabildiğine uzanıp  gidiyor. Arazi dalgalı biçimde inişli çıkışlı, düz olmasından iyidir bence. Konya ovasına bir gün gidersem düz arazide sıkılacağımı tahmin ediyorum şimdiden. Alıştık bir kez dağlarda gezinmeye. Gelibolu yarım adasında gittiğimizden arada deniz uzaktan şöyle bir kendini gösteriyor.

4-21

Kısa olsa da yokuşlar beliriyor önümüze ama fazla zorlamıyor bizi.

4-22

Nerde bölünmüş yol çalışması varsa yeni yapılan yere hemen dalıyoruz. Yolun başlangıcında arkadaşlarımın resmini çekiyorum. Can, Burcu ve Adnan.

4-23

Lambur lumbur

Tarhana bulgur

Lapseki bardak

Gelibolu çardak

Hoppala paşam

Malkara Keşan

Çanakkale halk tekerlemesi

 

Nihayet Gelibolu ya varıyoruz. Tabelada Nüfus 30.300  yazıyor. Tabela ile birlikte resim çekiliyorum.

4-24

Gelibolu şehir merkezine uğramadan yolumuza devam ediyoruz, çünkü yolumuz epey var ve biraz fazla eğleniyoruz yollarda. Ama kimsenin şikayet ettiği yok bu durumdan. Hepimiz yolda olmanın huzuruyla etrafı iyice görerek canımızın istediği yerde durup resim çekerek, yada çantalarımızda bulunan kuru yemişleri atıştırmak için küçük molalar vere vere ilerliyoruz. Tabelada; sağa şehir merkezi ve Lapseki feribot iskelesini belirtmiş. Düz olarak Keşan İstanbul yolunu gösteriyor. Biz soldan Keşan yolundan gideceğiz.

4-26

Alabildiğine uzanan Ayçiçeği tarlaları ufukta son buluyor ve devamında uzayıp gidiyor Trakya topraklarında.

4-27

Adnan Barım; Selçuk tan bisiklet arkadaşım. Bize Ayvalık tan katıldı, iyi bir turcu ama arada sırada kendini kaybedip önden önden gidiyor. Onu yakalayamıyoruz bir türlü. Dostluğu her zaman iyidir. Yolda her şeyi almak ister, bilhassa kavun sever. Kavunu alır yiyemeyiz, kavunu kilometrelerce taşıyıp başka yerlerde yeriz.  Eşi ve oğlu İstanbul da  üniversite için kayıt yaptırdıklarından Keşan’a İstanbul’dan gelecekler. Adnan’ın önden gitmesi belki de ailesine biran önce kavuşma isteği olabilir. Bisikletim KUZ’un kadro ortasından resmini çekiyorum Adnan’ı.

4-28

Can Küçükler; yol arkadaşım her zaman turlarda bizleri kontrol eder. Fazla gözden uzaklaşmaz, eğer göremezse bizleri durup bekler. Biraz bagaj çantalarında problemi var, çantalar iyi ve su geçirmez  ama herhangi bir şey lazım olup çantadan almaya kalkınca nedense hep alta kalmış oluyor, böylece bütün çantayı boşaltmak zorunda kalıyor. Düzenli ve tertipli olduğu için çantaya özenle eşyalarını diziyor, bu da epey zamanını alıyor. Uzun yola her zaman çıkabileceğim bir yol arkadaşım. Bisikletim KUZ’un kadro ortasından resmini çekiyorum Can’ı

4-29

Burcu Kural, Narin yol arkadaşım benim. Gökova bisiklet turunda beraber pedallamıştık. Turun anılarını yazdığımda yine birlikte pedallamak için dilekte bulunmuştu. Dileği gerçekleşti ve hayatından memnun olarak hiç bir sorun çıkarmadan, gayet uyumlu pedallıyor. Bazen tedirginlikler yaşıyor ama yolda yaşadıkları bu tedirginliklerin yersiz olduğunu görünce boşuna endişe ettiğini anlıyor. Yerleşim yerine uzakta, duş ve tuvaletin olmadığı yerde kalmasını öğrendi ve testi geçmiş oldu böylece. Doğada özgürce, fazla hijyenik olmayan yerde konaklama şartlarına alıştı. Kimseyi kırmaz ve kırılanlara da üzülür, onun üzüntüsünü paylaşır. Haksızlıklara tahammül edemez, ona karşı durur. Elinde olan her şeyi paylaşmasını sever. Yolda güveneceğim bir arkadaşım olarak her yere gidebilirim. Bisikletim KUZ’un kadro ortasından resmini çekiyorum Burcu’yu.

4-30

Trakya’nın bitmez tükenmez tarlaları uçsuz bucaksız, manzara pek değişmiyor. Yolda sığınacağımız bir ağaç gölgesi yok. Ay çiçekleri son defa güneş neredeyse orada kalıp olgunlaşıp kurumuş. Boynu bükük olarak biçerdöveri sakince bekliyorlar. Daha sonra fabrikada Ayçiçek yağı olarak tekrar sarı rengine dönecekler.

4-31

Dağlar uzakta, solda Saroz körfezi. Dağlara doğru gidiyoruz. Dağların üstünde beyaz bulutlar dolaşıyor.

4-34

Keşan’a 51 km kaldı, bu beni fazlasıyla memnun ediyor. Moralimiz yerinde. Tabelada yazan; Keşan: 51, Tekirdağ 135, İstanbul 260  Kilometre gidileceğini belirtiyor.

4-35

Sağımızda ufukta tepenin üzerine kurulmuş Bolayır kasabası beliriyor. Can burada Namık Kemal’in mezarının olduğunu söylüyor. Ama tepede olduğu için uğramayı düşünmüyoruz.

4-36

Can ve Bolayır tabelası.

4-37

Aşağıda görünen resimde ki binada yemek molası verelim dedik. Yol kıyısına da yakın, bahçesinde gölgelik var, hemen yayılıyoruz gölgelik yere. Karnımız da epey acıktı yani. Lokantaya siparişleri vermeye  girip yemek olmadığını öğrenince hayal kırklığına uğruyoruz birden bire. Sezon bittiğinden yemek yapmıyorlarmış, pekiyi, karnımız aç. Ne olacak şimdi? Yemek yemek için 2 km yukarıda şehir merkezine gitmemizi söylediler. Mecburen gideceğiz artık.

4-38

Burada Namık Kemal ile başka bir mezarın daha olduğunu öğreniyoruz. Gazi Süleyman Paşa mezarı, nedense türbe olarak anılıyor. Tabelalarda en üstte Bolayır, Gazi Süleyman paşa türbesi 2, Namık Kemal mezarlığı 2 yazıyor.

4-39

2 Kilometrelik yokuşu aç karnına, zar zor olsa da çıkıyoruz. Şehir merkezine varınca bir lokantada yemeğimizi yiyip karnımızı tıka basa doyurduk. Karnımız doyduktan sonra buraya kadar gelmişken vatan şairi Namık Kemal’in mezarını ziyaret edelim deyip mezarların olduğu yere gidiyoruz. Kenarları taş duvarlı çukurda abdest alma yeri yapılmış. Ortasındaki şadırvanın üzerine dört ince sütun, üzerine kubbe yerleştirilmiş. Buraya ağaçlar dikilip park haline getirilmiş.

4-40

Belediye etrafı gayet düzenli ve temiz yapmış. Mezarın girişi park ve içinde yeşil ağaçlar düzenli dikilmiş. Kaldırım ve duvarları beyaza boyanmış. İki mezara da aynı yerden giriliyor, sağda Namık Kemal solda Süleyman Paşa. Süleyman paşa 1359 yılında, Namık Kemal 1888 yılında gömülmüş mezarlığa.

4-41

Namık Kemalin mezarı , duamızı yapıp Tanrıdan rahmet diledim.

Kıtalar

I
Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar,
Doğruyu söyler gezer bir şairim.
Bir güzel mazmun bulunca, Eşrafa,
Kendimi hicveylemezsem kafirim!
II
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardeşimi.
Gözlerim ebna-yi ademden o rütbe yıldı kim,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı
Namık Kemal
O zamanlarda insanların ne mal olduğunu bilmiş ve mezar taşının çalınmamasını dilemiş şiirinde. Namık Kemal’in mezarı mermer sanduka ve kapağı.
4-43

Burası da Süleyman Paşanın mezarı. Biraz abartmışlar bence, içinde Süleyman Paşa, seyisi ve atı olmak üzere üç tane mezar var. Süleyman Paşa Rumeli’yi fethetmiş ve savaşlarda Bizanslılara karşı büyük başarılar elde etmiştir. Aynı zamanda Bizanslılara da savaşta yardım etmiştir. Büyük ihtimalle avda attan düşerek hayatını kaybetmiş ve atı ile birlikte buraya gömülmüş, seyisi de öldükten sonra buraya gömülmüş. Türbe yüksek duvarlı, kubbeli bir yapı.

4-42

Süleyman Paşa bronz heykeli. Kaftan giymiş, sol elinde de kılıcını tutuyor.

4-45

Mezar ziyaretinden sonra yola çıktık. Yol kıyısında bazı hoş olmayan manzaralarla karşılaşıyoruz. İnsanlar molozlarını dökerek çirkin bir görüntü meydana getirmişler. Belediyenin yeri herhalde kilitli taşları görünce anlıyorum. İlerisi de çöplüğe benziyor. Belediye yapacaksa böyle yerleri yoldan uzak bir yere yaparsa daha iyi olur kanaatindeyim. Ama düzgün bir yer ve çevreye zarar vermeyecek bir şekilde yapılması gerek.

4-46

Sonunda Saroz körfezine yaklaştık, karşıda Koru dağları onun ardı Keşan. Yolumuz az kaldı. Hani dağlar olmasaydı belki de Keşan’ı görebilirdik.

4-47

Buraya Kavakköy’e daha önce sünnet düğününe gelmiştim. Bisikletle geleceğimi ve buradan daha da ileri gidebileceğimi düşünmemiştim. Demek ki bisiklet insanı öyle bir yere getiriyor ki insan şaşırıp kalıyor. “Bisiklet sen nelere kadirsin”” demekten kendimi alamıyorum. Ayrıca İzmir de oturduğumuz yere yakın Fahrettin Altay mahallesi var. Genel olarak Üçkuyular olarak ta bilinir. Burada Fahrettin Altay kışlasının olması bir an için İzmir’e gittim sanki! Tabelalarda; Şarköy, Kavakköy ve beyaz tabelada General Fahrettin Altay kışlası sağda olduğunu belirtmiş.

4-48

Köprü, Kocadere çayı, tekne ve KUZ.

4-49

Yol yapım çalışmasına denk gelince fırsatı değerlendirip trafiğe kapalı olan bölüme geçip rahatça pedallıyoruz.

4-52

Bazı yerler toprak ama bizi engellemiyor. Koru dağına iyice yaklaştık.

Bazen güzel anları yakalıyorum resimde görüldüğü gibi. Can sol şeritte Burcuyu sollarken yakalıyorum.  Allahtan trafik polisi yok yoksa cezayı yerdi. Benim bisikletimin gölgesi de aşağıdaki asfalta düşmüş. Sürdükleri yer trafiğe kapalı.

4-54

Bazen de ben poz veriyorum. Arkamda henüz asfalt dökülmemiş bölüm. Bulunduğum yerden sonra yeni asfalt ile kaplanmış yol. Bisikletime binip hareket edince Burcu beni çekiyor bir poz. Uzun saçlarım salınık, trafiğe kapalı yol olunca kaskımı çıkardım.

4-56

Nihayet Koru dağına tırmanmaya başlıyoruz. Yalnız güneşin batışını kaçırmak istemediğimden karşı şeride geçip güneşin batışını izliyorum. Sabah güler yüzle doğuşunu seyrettiğim güneşin batışı da ayrı bir zevkle izliyorum. Ertesi gün doğuşunu seyretmenin heyecanıyla hoşça kal diyorum. Güneş tepenin ardında son ışıklarını saçarken.

4-57

Güneşin son ışıkları Saroz körfezine vuruyor. Aşağıdaki ovada güneşin son ışıklarının bir kısmı görünüyor. Karşı da iki tane minik ada öylece denizde mavi sularda süzülen  kocaman mavnalara benziyor. Sanki kum taşır gibi yüklü ve ağır.

4-59

Yolun karşısında tabela konulmuş, uzaktan gören arabalar orada trafik polisi arabası var deyip yavaşlayıp hatalı sollama yapmıyorlar. İki tarafta da aynı tabela var. Güzel bir uygulama, insanlar nedense polisin olmadığı yerlerde trafik kurallarını hiçe saymak bir marifet olarak görüyorlar. Bir de övünmeleri yok mu? Bilmem ne demeli…

4-60

Bayağı az kaldı, tabelada; Keşan 21, Tekirdağ 105, İstanbul 230 Kilometre kaldığını gösteriyor.

4-61

Ve akşam karanlığı yavaş yavaş inmeye başladı Saroz körfezine.

4-63

Akşam karanlığında Korudağ’ın zirvesine ulaşıyoruz, tabelada; Korudağ, Rakım 350 metre yazıyor. Bunun inişi güzel olacağa benzer.

4-64

Ama beklediğimiz gibi olmuyor, inişte yol yapım çalışmasından dolayı yer yer bozuk yolda ilerliyoruz. Haliyle yavaş bir iniş gerçekleştiriyoruz. Yolumuzun az kalması Keşan’a erken varmamız anlamına gelmiyor. Gece olması da etken, bir de Burcu’nun aydınlatması çok zayıf olması daha da yavaş gitmemize neden oluyor. Ama böyle gitmemiz gerek, herhangi bir olumsuzluk yaşamıyoruz bu sayede. Saat 22:30 da Keşan’a kamp yapılan parkın karşısında lokantaya varıyoruz. Sulu yemek kalmamış mecburen dürüm yiyoruz. Lokanta, masa ve sandalyeler.

3-74

Dürümleri yedikten sonra karşıda ki Mehmet Gemici Cennet Parkına giriyoruz. Doçek ekibi bizi karşılıyor, Hakan Eşme hoş geldin diyerek çadır kuracağımız yeri bize gösteriyor ama beni tanıyan arkadaşların hoş geldin demeleri bayağı uzun oluyor. Bu günden gelen katılımcılar kedilerine bir kemancı bulmuşlar şarkılarla coşuyorlar.

Çal be kemancı bir daha çal…….

Bilmeden
Duymadan
Sevmeden çıkıyorum yola
Sadece
Tek hece kendimce yaşıyorum aşkı cenneti
Bilmeden
Duymadan
Sevmeden
Çıkıyorum yola
Eninde
Sonunda
Bir şekilde ulaşıyorum o ışığa
Adım adım daha da yaklaşacak sana
Adım ve tadımı hadi unut bakalım
Geriye dönüp bir baktığım zaman
Seni değil hatalarımı yaşadığım
An o anlardan
Pişman mıyım diye sorarsan
Değilim ağladım ne güzelmiş keman
Geriye dönüp bir baktığım zaman
Seni değil gençliğimi yaşadığım
An o Anlardan
Pişman mıyım diye sorarsan
Değilim anladım neymiş yalan
Kötüymüş yalan
Bilmeden
Duymadan
Sevmeden çıkıyorum yola
Eninde
Sonunda
Bir şekilde ulaşıyorum o ışığa
Adım adım daha da yaklaşacak sana
Adım ve tadımı hadi unut bakalım
Geriye dönüp bir baktığım zaman
Seni değil hatalarımı yaşadığım
An o Anlardan
Pişman mıyım diye…
Behzat Gerçeker
Kemancı ayakta keman çalarken.

4-65

Hemen çadırları kurup eğlenceye biz de katılıyoruz. Ortam gayet güzel, kafalar çakır keyif, çilingir sofrası kurulmuş. Ortam sıcak, ilk önce Aykut Celep sofraya davet ediyor. Aykut’la burada tanışıyorum, ardından Nail Özkan ile tanışıyorum oturduğumuz yerde. Eğlenceye devam ediyoruz, gayet güzel çalıyor kemancı, biz de ona eşlik ediyoruz. Aykut kadehini kaldırıp şarkı söylerken.

4-66

Gelir gelmez birdenbire nerden geldiğini anlamadan defi elimde buluyorum. Eee madem elimde ben de şarkılara defe vura vura eşlik ediyorum. Biraz müzik kulağım vardır. Rahmetli Babam aile içinde  def çalardı ara sıra, neşeli zamanlarda  Babamdan kalan miras olmalı. Elimde def, arkamda Burcu ve Can oturuyor.

4-67

İnsanlar yerde çilingir sofrasında oturmuş, kemancının çaldığı şarkılara eşlik ediyorlar.

4-68

Festivalin Dört güzeli, Timukan Karaca, Şehnaz Başaran Karabulut, Asuman Şen ve Esma Eser Açıkgöz. Dördü de güzel insan, festivale renk katıyorlar.

4-69

Rahman ve Başak, bisiklet gezginleri, arkasında Ergun Oskay, Adnan’ı yamacına almış.

4-70

Henüz tanışmadığımız Edirne de okuyan öğrenciler solda gözlüklü Emre Ata ve Selim Karagözler.

4-71

Çilingir sofrası ortada, etrafında arkadaşlar, oturmuşuz muhabbet ediyoruz. İçecek gırla gidiyor ama ben bir kadeh rakı ile idare ediyorum.

4-73

Ve Okan Tuztaş, burada yeni arkadaşlarla tanışıyorum. Facebook ta tanıdığım yüz yüze burada iyice tanışıyorum. Daha önce tanıştığım arkadaşlarla tekrar karşılaşmam tarifi olmayan bir duyguyla kaplanıyorum.

4-75

Eğlence bitince artık dinlenme vakti diyerek herkes çadırına çekilip yarınki bisiklet festivaline dinlenmiş olarak başlamak istiyor. Gelenlerin çoğu araçla gelmiş. Bizim gibi bir kaç kişi günlerce pedallamanın verdiği yorgunlukla hemen yatıp uyuyoruz.

Resimlerin bir kısmı Burcu ve diğer arkadaşlara aittir.

Bigalı kalesinden Keşan’a kadar toplam 113 Km yol yapmışız.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Daha Büyük Görüntüle