Etiket arşivi: kurbağa

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 4. Gün

29 Ağustos 2021 Pazar

Eynal – Gölcük – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

atım yüklü

yol yokuş

sürdüm atı

sürdüm Atı

olmadı

aramıza girdi kış

dedik

yol kapanma kar yağmakla

hele kalsın “kandan kına yakılmaz”

başka bahara

şimdilik

 bir esimlik bahar yeli de olsa

bir kokumluk karçiçeği

bir merhaba dostlara

diyelim dedik

“filizkıran fırtınası”yla

merhaba

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, göl kıyısında park etmiş bisikletim KUZ. Karşı kıyılarda çam ormanları ile kaplanmış yamaçlar.

DSCN3160

Artık çadırda uyumaya iyice alıştım, dünkü bisiklet sürüşü biraz daha zorlu olmuştu diğer günlere göre. Yorgun oldun mu, bir de düz yerde yatmak insanı iyice dinlendiriyor. Güneş doğmadan kalkıyorum yine. Tuvalet dönüşü su pınarlarından soğuk suyumu dolduruyorum henüz kimse almadan. Sabah kahvemi içiyorum ilk önce. Kahvemi içtikten sonra zaman geçirmeden kahve takımlarımı, eşyaları, çadırı toplayıp arabaya yükledim. Yol arkadaşım Cengiz ile bu günkü tura araba ile katılıp öğleden sonra İzmir’e doğru yola çıkmayı kararlaştırdık. Cengiz de toplanıp eşyalarını arabaya yükledi. Bisiklet taşıyıcısını da arka bagaja bağladık. Bisikletleri üzerine taktık. Yaklaşık 12 Kilometrelik bir tırmanış var. Zaten hamlık üzerimden gitmedi hala. Zorlamanın gereği yok diyerek bu kararı aldık. Kahvaltıdan sonra  bisikletçiler yola çıktık. Biz de araba ile arkalarından çıkıp kısa sürede Gölcük mesire yerine geldik. Bisikletleri indirdik taşıyıcıdan. Kahve takımlarının olduğu çantayı bagaja taktım. Diğer çantayı da alıyorum bagaja. Gölcük mesire alanına girerken giriş yerini çekiyorum. Yuvarlak telefon direklerinden  dörder tanesi daha küçük odunlarla çakılıp birleştirilmiş. Böyle iki tane ayak yapılmış, üstüne üçgen çatı kondurulup birleştirilmiş. Üstteki kirişe daire levhalara harflerle “Gölcük Mesire Yeri” yazılmış. Daire yeşil, harfler beyaz renkte. Girişte, sol tarafta bir kulübe ve görevli girişte insanlardan, araçlardan ücret alıyor. Yani buraya girmek bedava değil. Neyse ki bizler bisikletçiyiz. Bizden para almıyorlar. Arabayı içeri sokmayıp dışarıya park ettim, hemen giriş yanına. Yolda, tam ortada dört tane turuncu, beyaz trafik külahı konmuş arabalar için.

DSCN3154

Henüz bisikletçilerden gelen yok, o yüzden gölün etrafını şöyle bir keşfedeyim dedim. Buraya yaklaşık 3 Kilometrelik bisiklet ve koşu yolu yapıldığı söylenmişti. Bisiklet yolunu ve gölü çekiyorum, etraf çam ormanları ile çevrelenmiş.

DSCN3155

Gölün etrafında dolanmaya başladım, iki tane kahverengi at gölün kıyısında oynaşıyorlar birbirleriyle. Kameram ile yakınlaştırıp çekiyorum. Gölün kıyıları sazlıkla kaplanmış.

DSCN3156

Bazı yerlere katran ağacı dikilmiş, altına da çardak konmuş piknik yapacaklar için.

DSCN3157

Karşıki yamaçta açıklık bir alan gözüme ilişiyor. Optik zoom ile yakınlaştırıyorum. Bu alanda iş makineleri ile bir şeyler yapılmış. Sanki kayalar parçalanıp alınmış gibi. Ormanın yeşil denizinde mavi göl önde görünüyor.

DSCN3158

Bir kaç betonarme bina yapılmış orman kıyısına.

DSCN3159

Bisiklet yolu göl kıyısına yakın bir yerden geçiyor. Kıyıya bisikletim KUZ park edilmiş halde göl ile birlikte resmini çekiyorum. Turuncu çantalar bagaja takılı, gidonda kartal tüyü boy gösteriyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN3160

Su varsa kurbağalar da vardır. Sesleri duyuluyor sazlıkların arasından. Kıyıda cesur kurbağalardan birisi benden kaçmıyor. Rengi bulunduğu ortama uymuş durumda. Dikkatlice bakmazsan kurbağayı göremezsin. Kurbağayı ürkütmeden, optik zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum net biçimde. Gözleri açık beni gözlediğinin farkındayım. Tetikte bekliyor, herhangi bir ani hareket yaparsam hemen uzun arka bacakları üzerinde yaylanıp zıplayarak gölde kendini kaybettirecek. Kurbağanın rengi, otlar ve yosunlara göre yeşilin tonları ile renklenmiş. Az kahverengi lekeler göze çarpıyor. Yani kurbağa kamufle olmuş.

DSCN3162

Kökü gölün dibinde, yaprakları su yüzeyinde olan bir bitkiyi iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Yaprakları ince, uzun. Söğüt yapraklarına benziyor. Uzaktaki su yüzeyi ışığı ayna gibi yansıtıyor.

DSCN3165

Gölün ortasında saz kümesi kendine yer bulmuş. herhalde su seviyesi orada alçak. Sazlar sıkı bir şekilde gölde yeşil bir ada oluşturmuş.

DSCN3167

Kara tarafında da sazlıklar oluşmuş. Buradan gölden taşan sular aşağıya doğru aktığı için sulak bir yer. Sazların çiçekleri kahverengi mum gibi çıkmış.

DSCN3168

Sazlıkların arkasındaki uzun otlar mor çiçekler açmış. Mor çiçekli otlar bir yerde küme halinde.

DSCN3170

Kısa bir parkur olan bisiklet yolunu dolaştım sayılır. Girişe gelirken daha önceki yıllarda yapılan festivalde buraya gelmiştim ve yol kıyısında büyük bir kayanın üssünde kahvemi içmiştim göl manzaralı. Kahve içtiğim kayayı buldum, yerinde duruyordu. Kaya yarısından üstü düz olarak kesilmiş sanki Üzeri neredeyse düz gibi. Kayanın yerini işaretledim kafamda. Yoluma devam ederken ormanın kıyısında yapılaşma inşaatının olduğumu gördüm. Yamaçta duvar örülüp teras halinde düz alanlara granit taşlardan evler yapılıyor. Solda da iş makinesi kepçe duruyor sarı renkte. Dört kademe duvar örülmüş taşlarla, tek katlı evler de kendini göstermiş. Böylesi doğal güzelliği eşsiz bir yere böyle tesislerin yapılması beni üzüyor. Bu tesisler halk için değil de bir kaç kalantor için yapıldığını biliyorum. Yazık? Benim gibi emekli olanların aldığı emekli aylığı ile burada konaklayacağımı sanmıyorum. Demin gördüğüm kayaları alınmış alandan buraya taşlar getirilip binalar yapıldığını anladım. Bu manzarayı görünce üzüldüm doğrusu.

DSCN3171

Turumu tamamladıktan sonra uygun iki ağaç bulup hamağı kuruyorum. Hamağı kurduğum yer gölgelik ve göl manzaralı. Henüz bisikletçiler gelmedi, ben de hamakta uzanıp biraz dinleneyim. Dünkü yorgunluk henüz geçmedi daha. Biraz tembellik yapmak gerek. Ağacın gölgesine kancalı ip bağlı, ucunda da mavi hamak. Yattığım yerden ayaklarımı ve ağacı çekiyorum.

DSCN3172

Cengiz beni hamakta yatarken çekiyor. Hamak iki ağaç gövdesine iple bağlı. Kollarımı başımın arkasına koymuş haldeyim. Başımda siperli gri şapkam. Arkada göl görünüyor.

DSCN3177

Hamak kurduğum yerim hemen yanında bir çeşme var. Çeşmede boru yerine uzun bir dal parçası konmuş. Dal parçasının üstü kanal şeklinde oyularak suyun buradan akması sağlanmış.

DSCN3173

Ben yeteri kadar dinlendim, Cengiz yanıma gelince hamağı ona verdim yatması için. Cengiz hamağa yatınca ben de onu yatmış halde içi boş havuz ile çekiyorum. Hamağın olduğu yerde üç tane katran ağacı var. Havuzun içinde büyükçe bir kaya parçası konmuş, ayrıca küçük taş parçaları da atılmış gelişigüzel. Solda demir borudan kalp biçiminde salıncak yapılmış. Daha çok sevgililerin birbirine aşık olmaları için yapıldığı kesin. Nedeni ise Aşk tanrısı Eros bu salıncağa binenlere Aşk oku atmış olması. Kalbin üst tarafında bir ok ucu görünüyor. Alt tarafında da okun arkası var. Genç aşıklar bu salıncağa oturup  resim çekiliyorlar havuz ile birlikte ama nedense havuz boş, az bir su birikintisi var.

DSCN3174

Cengiz bir süre sonra hamaktan kalktı, salıncağa gelip oturdu. Hazır oturmuşken bir poz çekiyorum Aşk yuvasında.

DSCN3179

Ortasına kadar yontulup kanal açılan dal parçasından su devamlı akıyor. İnsanlar gelip bu sudan alarak piknikte kullanıyorlar.

DSCN3181

Dalın ucundan bir metre kadar yükseklikten sular beton yalağın içine dökülürken resmini çekiyorum. Su berrak, temiz, soğuk ve içilebilir.

DSCN3182

Hamakta uzanırken bağlı olduğum ağaç dalına tahtadan yapılmış bir kuş yuvasını gördüm. Herhangi bir kuşun girip çıktığını görmedim ama bahar aylarında mutlaka bir kuş yuvaya girip yumurtalarını bırakıyor. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra büyütüp uçasıya kadar sürekli yiyecek taşıyordur her gün. Hem yumurta ve yavrular için korunaklı bir yer. Yavrular uçmaya başladıktan sonra yuvaya gelip kalmıyorlar. Nerde akşam orda sabah. Yuva küp şeklinde, kuşun gireceği kadar genişlikte, yuvarlak bir delik açılmış. Yuvanın üstüne de deliği biraz geçmiş çatısı var.

DSCN3183

Bisikletçiler geldikten sonra, hamağı toplayıp çantama koydum. Belediye başkanı ile birlikte bisiklet yolunda bisiklet süreceğiz. Başlangıçta video çektim, linki aşağıda, iyi seyirler.

https://youtu.be/DWNMLGJ_rgU

Ağaç gövdelerine gerilmiş festival afişinde yazanlar; 2. Simav Eynal bisiklet festivalimize  Hoşgeldiniz Av. Adil Biçer Simav belediye başkanı. Görsel olarak bir grup bisikletçi ve elle çizilmiş bir çocuk bisiklet üzerinde. Başında siperli şapkası var. Sol tarafta belediyenin logosu. Logoda yazdığına göre 1867 yılında kurulmuş belediye.

DSCN3184

Duvar ile teras yapılmış hizmet binası önünde Simavlı kadınlar yere serdikleri örtü üzerine oturmuş harıl harıl gözleme yapmakla uğraşıyorlar. Bu gün gözleme yiyeceğiz anlaşılan. 10 Kadın, her biri değişik iş yaparak seri bir üretime geçmiş. İlk başta iki kadın hamur tenceresinden hamur alıyor göz kararı, aldığı hamuru yuvarlak yapıp biraz un serpiyor. Bir kişi yuvarlatılmış hamurları alıp dört yer sofrasına götürüyor. Sofralardaki kadınlar bu yuvarlak hamurları ellerindeki oklava ile açıp duruyorlar. Bir kadın içine malzemeyi koyup kapatıyor açılmış hamuru. Tüplü bazlama ocağında bir kadın da pişiriyor. Pişenleri de bir kadın yağlayıp veriyor sıradakilere. Pişenlerin biri gözleme, içine ot konuluyor biri bazlama, içine tahinli helva konuluyor. Biraz uzun uğraş gerektiren bir iş. O yüzden kuyrukta epey beklemek gerekiyor. 200 kişiden fazla bisikletçi var. Bazlamacılar bisikletçiler gelmeden önce pişirmeye başlayıp stoklamışlar ama arabası ile gelenler, yada başkaları, bilinmez ama ikiden fazla aldıkları söyleniyor etrafta. Aç gözlüler yüzünden uzun bir bekleyiş içindeyiz.

DSCN3187

Yaklaşık 1 metreden biraz büyük bir sac üstünde bazlamalar pişiyor. Sacın altında gaz ocağı yanıyor sürekli. Özel olarak yapılmış tüplü bazlama ocağında üç tane gaz düğmesi var. Sac üzerinde en fazla 6 tane bazlama pişiyor.

DSCN3188

İki kadın, ikisinin önündeki sofralar kare biçiminde. Soldaki kadın hamurları top top yapıyor. Solundaki kadın da elinde oklava sürekli açıyor hamuru.

DSCN3189

Diğer sofralar yuvarlak, burada oklavalar ile hamurlar açılıp yaygınlaştırıyor kadınlar.

DSCN3190

Açılmış hamurların içine bir kadın yuvarlak hamurun yarısına otlu lor seriyor. Sonra boş olan diğer yarısını çekip kapatıyor . Yarım yuvarlak bir daire oluyor. Otlu lor hamur içinde kalıyor.

DSCN3191

Uzun bir bekleyiş ve acıkan insanların sabırsızlıkları nedeniyle söylenmeye başlıyor, sinirler biraz geriliyor. Epey bir zaman bekledikten sonra bazlama ve gözlemeyi aldım. Bir de ayran alıyor arkadaşın birisi. Ayran ile gözlemeyi yiyorum, Tahinli bazlamanın yarısını yedim ve karnım doydu. Fazlası gitmiyor. Kalan yarısını yiyecek olan bir arkadaşa veriyorum. Ben yedikten sonra bazlama kuyruğunda daha çok kişi var. Karnım doydu, şimdi kahve zamanı. Şeref hocaya belediye başkanına kahve yapmak istediğimi söyledim. O da başkanın yanına götürdü. Başkanı kahve içmeye davet ettim. Belediye başkan yardımcısı da yanında, başkanın programını ayarlıyor. Bana olur, o kadar zaman ayırabiliriz deyince yardımcıya nerede kahveyi içeceğimizi gösterdim. Bisikletime binerek kahve pişireceğim kayanın olduğu yere geldim. Bisikletimi görsünler diye yol kıyısına park ettim. Kahve takımlarımın olduğu çantayı yanıma alarak kayanın üzerine çıkıp hazırlandım. Kahve değirmenine de çekirdek kahve koyup çekmeye başladım. Belediye başkanı beni fazla bekletmedi. Araba ile olduğum yere gelip kayanın üzerine çıktı. Yanında eşi  ve oğlu vardı. Belediye başkanı Adil Biçer yanıma oturunca “Öyle bedava oturmak yok, çek bakalım biraz kahve” diye değirmeni eline verdim. O da değirmeni alıp çekmeye başladı. Bu arada muhabbet ediyoruz. Önümde cezve, ocak, ve siperlikli su şişesi var. Kaya çam ağacı altında kaldığı için gölgelik. Belediye başkanının üzerinde yeşil festival forması giymiş.

241273966_4198224963629265_5931217463114844949_n

Benim kamera makinesini fotoğrafçıya verdim çekmesi için ama makine kart arızası verdiğinden çekemedik bir türlü. Bu resimleri belediyenin fotoğrafçısı çekti. Belediye başkanı Adil Biçer, küçük oğlu ve eşi birlikte kahve içtiğimiz kayanın üzerinde çekiliyoruz bir poz. Önümde kahve ocağında kahve pişiyor cezvede. Ocağın etrafında rüzgarlık var, fincanlar yanımda. Belediye başkanının elinde kahve değirmeni, önünde de kahve kavanozu. İkimiz de bağdaş kurup oturmuşuz kayada.

241481623_4198224733629288_4934675424361544680_n

Belediye başkanı, eşi ile birlikte muhabbet ederek içiyoruz kahvelerimizi. Belediye başkanına “Urim Baba’nın kahvesini Dünyanın en güzel yerinde içiyorsunuz. Şanslısınız” diye söylüyorum. Onlar da bana hak veriyorlar. Şimdiye kadar böyle bir yerde, hem de göl manzaralı, doğal bir kaya üzerinde ve gölgede kahve değirmeninde taze kahve çekip içmediklerini itiraf ediyorlar. Belediye başkanına İzmir’de kahve yaptığım  yeri tarif ediyorum. İzmir’e kahve içmeye davet ediyorum. Kahveyi içtikten sonra kahve için teşekkür ediyorlar. Belediye başkanının Pazar günü olsa da tatil yapmaya, ailesi ile zaman geçirmeye zamanları yok gibi. Kısa bir kahve molası belki iyi gelmiştir yoğun hayatında. Ben de biraz yaşamlarına değişik bir kahve tadı sunduğum için sevinçliyim. Belediye başkanına ve eşine bana zaman ayırdıkları için teşekkür ediyorum. Belediye başkanı ve eşini uğurluyorum. Festivali kahve içerek noktaladım. Artık yola çıkma zamanı sanki. Kahve takımlarını topladım, Cengiz ile buluşarak bisikletleri bisiklet taşıyıcısına yükledik. Şeref Akdemir hoca ile vedalaşıyorum. Kendisine düzenlediği bu festivale daveti için, yaptıkları için, güzel yemekler, güzel rotalar için teşekkürlerimi sundum.

Cengiz ile arabaya binip yola çıktık. Simav şehir merkezine gelip Simav fasulyesi alıyoruz. Fazla zaman geçirmeden yola çıktık. İlk önce dağlara tırmandık. Sonrasında Demirci kasabasına vardık. Burada çay molası veriyoruz. Cengiz para çekmek için uğraştı bankamatikten ama bir türlü çekemedi. Cengiz’e, sıkılma bende var idare ederiz diyerek yolumuza devam ettik. Demirköprü barajından sallanıp Salihli’ye geldik. Turgutlu’dan sonra çevre yoluna girerek ilk önce Cengiz’i evine bıraktım. Sonra kendi evime ulaştım, evlerimiz birbirine yakın biraz. Sonunda evime kavuştum akşam olduktan sonra. Bisikleti çözüp içeri aldım. Bisiklet taşıyıcısını bagajdan söküp yerine koydum. Eşyaları arabadan alarak eve girdim.

Böylece bir festivalin ve tur yazımın sonuna geldik. Hazine torbama yeni hikayeler, yollar, arkadaşlar, dostlar ile doldurdum. Yeri gelince torbadan çıkarıp sizlere sunuyorum. Aradan biraz zaman geçse de öyle hemen olmuyor, resimleri düzenle, sıraya koy, siteye yükle. Sonra da yazmak, işte yazmak en zor olanı. Herhangi bir not ta almıyorum. Kameram ile resim çekerek yolda hikayemi yazıyorum zaten. Resme bakınca hikaye çıkıyor ortaya. Resimlerde çok şey gizli. Sizler için iyi şeyler ve güzel şeylerin resmini çekmeye çalışıyorum. Sizler iyi şeylere layıksınız. Sabahın erken saatlerinde kalkıp ilk önce kahvemi içiyorum ve açıyorum laptopumu. Başlıyorum yazmaya. Yaklaşık 2 ila 3 saat durmadan yazıyorum ilham perileri ile birlikte. İlham perileri bana güzel kelimeler, cümleler fısıldıyor kulağıma. Bakalım daha neler fısıldayacaklar kulağıma, bilinmez…

Bir sonraki hikayelerde görüşmek üzere

Bu gün yaptığım yol 5 Kilometre civarı, geri kalan yolu araba ile yaptım. Toplam 24 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 5. Gün. Denizli Bisiklet Festivali 2. Gün

23 Mayıs 2015 Cumartesi

5. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

Denizli – Pamukkale – Denizli

 

mektuplarınız yok ki sizin

gideceği adresler olsun

yemiş yüklü dallara olmayan kollarınızı nasıl uzatacaksınız?

çiğnenmekten vaktiniz kalmadığından zaten

kalkıp bir kıra,

bir buluta ayak basamayacaksınız

trenleri doldursanız da boş kalacak vagonlar

Savaş Ay

 

Öne çıkmış olan görsel, Kırmızı çiçekler ardında iki kemerli tarihi yapı.

20150523_111814

Ay dolandı geceye, gece karanlık ve soğuk. Ay aydınlık o da soğuk. Ay ile gece gün ağarıncaya kadar sarmaş dolaş ama kimseyi incitmeden. Gün ağarınca ayrıldılar tekrar buluşmak için. Akşam içtiğim nefis  ev şarabının etkisi sabaha karşı baş ağrısı ile kendini gösterdi. Kafamda sanki bir ton yük var ve başımı dik tutamıyorum. Zar zor sabah kahvaltısını yapıp hazırlanıyorum. Bu gün güzel yerler göreceğim ve ilk defa Pamukkale’nin beyaz travertenlerini göreceğim. Aynı zamanda en önemlisi Antik Hierapolis kentini görmem olacak. Kafamı zorla dik tutarak grup ile birlikte yola çıktım. Rakım olarak Pamukkale’ye göre daha yüksekte olmamız nedeni ile hızlıca şehrin ana caddesinden inip Pamukkale’ye vardık bile. Geçtiğimiz yerlerde resim çekmeye değer bir şey olmadığından anca Pamukkale de günün ilk resmini çektim. Oğlu ile birlikte pedal çevirerek geçenler.

20150523_095920

Arkasından diğerleri geldi. Pamukkale girişi rampalı olduğundan geçenleri rahat biçiminde çekebildim. Eeee resim çeken olunca yol kıyısında hemen de poz verirler. Kadın bisikletçi.

20150523_095942

Biri kadın, biri erkek iki kişiyi çekiyorum.

20150523_095958

İki kişi daha geçiyor önümden.

20150523_100000

Hep ikişer geçiyorlar.

20150523_100014

Sonunda tek bir kişi kadraja giriyor.

20150523_100023

Bir kadın da tek geçiyor önümden.

20150523_100037

Kalabalık olunca hepsini çekmeme olanak yok, o yüzden yoluma devam ediyorum. Pamukkale’nin beyaz travertenleri yolun sonunda göründü.

20150523_100220

Daha önce buraya kadar gelmiştim ama üzücü iki haberden dolayı hiç bir yeri görmeden geri dönmek zorunda kalmıştım. Başım çatlasa da bu gün gezeceğim hiç görmediğim güzellikleri.

Ne demiş şair; “En güzel şey henüz görmediklerindir.”

20150523_101745

Travertenlerin üzerinde yamaç paraşütçüsü dolanıp durmakta. Havadan görmek daha da güzel olurdu sanırım. Daha geniş bir alanı rahatça görebilir paraşütteki kişi.

20150523_102856_hdr

Pamukkale travertenleri beyazlığı ile gerçekten görsel olarak çok güzel. Uzaktan da yakından da. Beyaz travertenler yamaçta, düzlükte yeşil sazlarla kaplı göleti park haline getirmişler.

20150523_103341

Buradan da girişi var ama biz yukarıdaki kapıdan gireceğiz. O yüzden yola devam. Uzun bir kortej olmuş bisikletçileri çekiyorum.

20150523_103722

Yer altından çıkan termal suyun içindeki Kalsiyum Hidro Karbonat hava ile temasa geçince karbondioksit karbonatı terk ederek havaya karıştıktan sonra geride kalan Kalsiyum beyaz bir tabaka halinde sertleşir. Burada herhangi bir bitki yetişmediğinden beyaz renk tabakası ile doğaya renk katar. Depremlerle çöken, yükselen toprak ilginç yapılar oluşturmakta. Beyaz travertenle kaplı tepe. Sanki dağın tepelerine kar yağmış, etekleri yeşil otlarla kaplı.

20150523_103727

Yeni yapılmış kaymak asfalt zorlanmadan sessizce gitmemizi sağlıyor. Ses titreşimi olmadığından travertenlere zararımız olmuyor motorlu araçlar gibi.

20150523_103957

Uzakta ve yüksekte görünen travertenlerin üzerine çıkacağız. Önde sararmaya başlamış tarla var.

20150523_104452

Hafif yükselince Denizli şehri ve karlı tepeleri ile Babadağ görüntüye giriyor.

20150523_104457

Geldiğimiz yönün resmini çekiyorum travertenlerle birlikte.

20150523_104502

Daha da önümüzde yokuş var ama az kaldı.

20150523_104810

Avrupa birliği sözleşmesinin 27. maddesi çevre ile ilgili. Öyle olunca KUZ zaten çevreci, bu bayrağın anlamına da yakışır. Doğayı kirletmeyen, çevreci ve sağlıklı yaşam kaynağı bisiklettir. Ben de onun bir parçası olarak mutluyum ve sağlıklıyım. Daha ne olsun ki?

20150523_105859

Antik kentin dış mekanları olan mezarlıklara geldik. Mezarlar görkemli. Bakalım kent ne durumda, merak içindeyim.

20150523_110148

Antik kent Hierapolis girişindeyiz, ücret ödemeden içeri giriyoruz. Herhalde buralarda yarış yapılmış, finiş ve bitiş yazılmış şişme kemere.

20150523_110435

Antik kentin giriş kapısı ile harabelerin olduğu yer arasında epey bir yol var. İşte böyle yerlerde insanlar yürümek zorunda kalıyor. Bu durumdan şikayet edenler kim? Tabi ki her yere araba ile gidenler. Hani kapı olmasa araba ile ta antik tiyatronun sahnesine kadar gidebilirler diye düşünmekten edemedim kendimi… Bizler öyle miyiz? Elbette değiliz, öyle olsaydık bisikletlerimizle buraları görmek için 25 Kilometre pedal çevirir miydik. Böyle olmasından memnunum. En azından 250 kişi arabalara binip doğaya gaz salımını yapmadı, çevre de kirlenmedi. Antik kente giden taş yollar, çevre de yeşillendirip çiçeklerle süslenmiş.

20150523_110546

Dedim ya antik şehrin dış mahallesindeyiz, burada mezarlıklar var. Antik adı ile Nekropol. Mezar yapılarının görkemine bakılırsa Roma döneminin zengin kişileri için yapılmış. Savaşta ölmeyip termal hamamlarda ihtiyarlığında ölen şişko, yağlı, obez Romalı generaller ve para babaları kendilerine bir ev kadar kayalardan mezar yaptırmış. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de durum değişmedi. Mezarlıklara gidip bakın. Soğuk mermerden yapılan mezarlara dünyanın parasını vermekten kaçınmazlar. Sanki tahtalı köyde huzur içinde yatacaklar işledikleri günahları cehennem ateşinde yanarken….

20150523_110846

Nekropoller

Kent surlarının dışında ve ova dışındaki tüm yönlerde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardes’e giden kuzey yolunun ve Laodikya-Clossae’ye giden güney yolunun iki tarafında yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür.

Kuzey Nekropolis: Nekropolisteki anıtların iyi durumda koruna gelmiş olması ve yayıldığı geniş alanda, çok sayıda traverten lahit ile birlikte bulunması, etkileyici bir görüntü oluşturur. (Sayıları iki binden fazladır ve çoğunda yer alan yazıtta Yunanca Soros Süfiksi ile karşılaşılır.)

Hierapolis mezar anıtlarının mimarisi çok çeşitlidir ve değişik uygulamalar gösterir. En eski mezarlar Helenistik Dönem’e tarihlenen (İ.Ö. II – I. yüzyıllar) Tümülüs mezarlardır. Bu mezarlar düzgün kesilmiş taşlarla örülü silindir kasnak ile sınırlanan mezar odasının üstü koni biçimi verilmiş toprakla örtülüdür. Mezar odasına dramos adı verilen koridor ile ulaşılır. Tümülüsler, yol boyunca ve doğuya doğru çıkan bayırda yer almaktadır.

Bu mezarlar daha çok seçkin ailelerle aittir, fakir ailelere ise kayaya oyulmuş basit mezarlardır. Kentin kuzey kısmında yer alan, I., çoğunluğu II. ve III. yüzyıla tarihlenen diğer mezar anıtları, genellikle duvarlarla çevrili, ağaç (çoğunlukla selvi) ve çiçeklerle süslü bahçelere sahiptirler. Tamamen travertenden yapılmış olan mezar anıtları farklı tipler gösterirler: Basit bir lahitten kimi zaman ölü yataklarını içeren, üçgen alınlıklı veya kaide üzerinde yer alan, bir ya da birkaç lahit taşıyan, bazen de ev modellerini yansıtan daha gelişken formlara sahiptirler. Lahitleri taşıyan kaide üzerinde bulunan yazıtta Yunanca bomos (ayaklık, sunak) kelimesi yer alır: Ölünün yüksekte duran vücudu ile bağlantılı olarak anısını yücelten simgesel bir anlam taşır. Bu anıtlar heroon ile aynı işleve sahiptirler. (Kahramanların veya tarihte önemli kişilerin öldükten sonra tanrılaşmalarını kutlamak için yapılmış mezar anıtları.)

Güney Nekropolis: Sağ tarafta depremin etkileyici izleri görülmektedir. Geniş traverten düzlük tamamen alt üst olmuştur. Basit ve belki de daha eski nekropolise ait dörtgen çukur mezarlar ve taş ocağına ait izler dikkat çekmektedir. Kazılar sırasında, Denizli Müzesi uzmanları, uzun yazıtlı bomoslu bir mezar yapısı bulmuşlardır. Yakınında Genç Helenistik Dönem’e tarihlenen bir Tümülüs mezar yer almakta, bunun yanında ise yazıtlı mermer steller bulunmuştur. Alanın kuzeyinde kazı çalışmaları devam etmektedir, yamaçta Bizans surlarının olduğu yerdeki mezar yapılarında figürlü mermer lahitler bulunmuştur. Bu lahitler taş bir kaide üzerinde durmaktadır. Kerpiç tuğlalar ile yükseltilmiş olan çatı kiremit ile örtülüdür. Bu tip, bir yenilik oluşturmaktadır. Mezar yapısının içi ise çok renkli fresklerle süslenmiştir. Güneye Frontinus’a ait olabilecek olan Kapı’ya doğru ilerledikçe, Laodikeia ve Colossea’ya giden yol üzerinde, nekropolise ait başka mezar yapıları ile de karşılaşılır.

Uzun yazıtta adı geçen Tiberius Cladius Talamos’a ait mezar dikkat çeker. Cephesi ev mimarisini yansıtmaktadır, yarım sütunlu dor düzenindeki pilasterler, taş kafesli pencereler ile Blaundos’ta olduğu gibi, arşitrav, yazıtlı friz ve diş kesimli ion düzenindeki saçaklık yer alır. Yalnızca mimari düzenleme bakımından Frontinus Caddesi’ni hatırlatmaktadır. Frontinus Caddesi üzerindeki yapılarda ise dor düzeni, doğal olarak triglif-metop frizli saçaklıkta olduğu gibi başlıklarda da kendini göstermektedir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Taşlardan yapılmış mezar lahitleri.

20150523_110849

Antik kente ulaşmak için yürümüyoruz ama pedal çevirmek bizim işimiz. Taş döşeli temiz yolda gidiyoruz bisikletlerimizle.

20150523_110852

Önümde Gülhan Etiler durmuş ileriye bakarken çekiyorum. Sağda yüksek bir bina var, müze olmalı. Yerler Arnavut kaldırım taşları döşenmiş.

img_0661

Çevre düzenlemesi çok iyi olmuş, termal sular buraya kadar getirilip insan yapımı traverten yapılarak ayrı bir güzellik katmış. Traverten dört kademeli yapılmış.

20150523_111249

Bu güzelliğin yanında kırmızı ve beyaz çiçekler ayrı bir desen oluşturmuş tarihi doku içinde.

20150523_111442

Kırmızı – beyaz çiçeklerin görünümü harika. Arada kırmızı güller de var.

20150523_111551

İlk kalıntılar göründü, kemerli yapılar Roma döneminde buraların zenginliğini gösteriyor. Kırmızı çiçekler ardında iki kemerli tarihi yapı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150523_111814

Tarihi kalıntılar çoğalmaya başladı.

20150523_112130

Çoğu yıkılsa da ayakta kalan yapılar muhteşem. Binalar devasa insan boyuna göre. Yüksek, üç kemerli bina. Çatısı yok.

20150523_112142

Kalın sütunlu, üzerinde kirişler olan bir kalıntı.

20150523_112328

Sanırım antik kentin giriş kapısına geldik. Üç kemerli, yüksek bir kapı, yanları kale duvarı gibi kalın. Buradan içeri giriş yapıyoruz.

20150523_112519

Dikdörtgen bir kapıdan daha geçiyoruz. Burada sütun ayakları olan dikdörtgen prizma mermer bloklar sıralanmış.

20150523_113029

Kalın taş duvar, nöbetçilerin durduğu girinti duvarın anlına yapılmış.

20150523_113125

Aşağıdan gördüğümüz travertenlerin üstüne geldik sonunda.

20150523_113601

Tarihi kalıntılar etrafa saçılmış gibi.

20150523_113838

Antik yıkıntıların içinde havuz yapılmış. Girişi de 30 kusur Lira olunca girmekten vaz geçtim. Sanki biraz paragöz olmuş taşeron işletmeci. Girişte insanlardan para alıyorlar, havuza da ayrı para. Bir de normal insanlar girmesin diye ederini yüksek tutmuşlar. Aynı Roma dönemindeki yağlı, şişko, obez zenginler için. Çaktırmadan gireriz diye şortları giydik Ferdi ile birlikte. Ferdi kendini havuza bırakınca görevli hemen devreye girip Ferdi’yi dışarı çıkarınca havuz sefamız başlamadan bitti.

20150523_114310

Antik havuzda yüzen insanlar.

20150523_114318

Antik Havuz

Antik Havuz, Pamukkale’nin en önemli simgelerinden biridir. Özellikle sağlığa faydalı olan suyu ile dünyanın sayılı havuzlarından biri olarak kabul edilir. Yılda binlerce kişinin yüzdüğü bu havuz, birçok hastalığa da iyi gelmektedir. Özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaydı. O yıllarda kent ve etrafına kurulan 15’ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremdir. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmıştır. Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın geçmesi konusunda da etkilidir. Bu konuda yapılan araştırmalara göre Antik Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere çok iyi gelmektedir. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Tariki kalıntılar üstünde oturan, yüzen insanlar.

20150523_114420

Buraya da Denizli’nin simgesi Denizli horozunun parlak seramik heykelini yapmışlar.

20150523_123420

Madem havuza giremedik bari travertenlerde akan sulara bırakıyoruz kendimizi. Başımın üzerinden akan sular üzerimden havuza akıyor.

img_0673

Su bulduğumuz neresi olursa oraya seriliyorum. Her ne kadar yüzemesem de bu bana yetiyor. Dar bir kanalda sırt üstü uzanmış halde yatıyorum.

img_0677

Traverten havuzunda boy veriyorum, anca bileklerimin biraz üzerine karar derinlik. Artık bu havuzda eğlenmeye devam edeceğim.

img_0678

Sadece Kalsiyumlu beyaz bir tabaka kalıyor üzerimde ama idare etmek gerek. Bu havuzlar insan yapımı doğal olmayan betondan kademeli olarak tasarlanmış. Kademeli olması göze hoş geliyor. Bir zamanlar insanlar buralara ayakkabı ile dolaşmaya başlayınca beyaz renk yok olmaya başlamış.  Sonrasında ayakkabı ile girmek yasaklanmış. Zamanla pamuk gibi beyaz rengine dönüşmüş.

img_0687

Üzerimi kurulayıp giyiniyorum. Antik kentin yıkılmış ve ayakta kalmış taşlarına dalayım havuz yerine. Geçmişten gelen yapılar benim için daha değerli ve görülmesi bedava. Blok taş yıkıntıları, kimi yerler yıkılmamış düzgün görünüyor.

20150523_124439_hdr

Etrafı dolaşırken yerde bir yarık gördüm. Merak edip dikkatlice bakınca uzayıp giden fay hattı olduğunu anladım. Yarığın dibinde de turkuaz renkte su var. Güneş ışıkları suya vurunca renk canlılığını ortaya koyuyor. Beklide az kişinin, yada hiç kimsenin görmediği güzelliği görüyorum zannederken insanların içip attığı teneke içecek çöpünü görünce artık bir şey düşünemedim. İnsanlar neden bu kadar duyarsız, neden bu kadar pis anlaşılır gibi değil…  Yazık hem de çok yazık..

20150523_124529_hdr

Yarık uzun ve derin gidiyor, takip edince Antik havuzun olduğu yere işletmenin bahçesinde son buluyor. Sanki yarık bahçede toprakla kapatılmış, üstü örtülerek depremden ve yaratacağı etkiden etkilenmeyecek gibi. İşletme tam da fay hattında. Üzeri çimle, çiçekle süslenmiş, altındaki su dolu boşluğu görmeden büyük bir tehlikenin farkında değiller. Bir deprem anında çökmeyeceği nerden bilinebilir ki ?

20150523_124542

Ben gezime devam ediyorum antik kentte. İleride tiyatro var, yoldan gitmeyip kestirmeden araziden gidiyorum ayakta kalmış bir kaç blok arasından.

20150523_124623

İşte taşeron zihniyeti gördüğünüz gibi antik kentin ortasından siyah bir boru uzanmış gidiyor. Nereden gelip nereye gittiği belli değil. Hiç te yakışmamış tarih dokusuna, yazık…

20150523_124645

Anlaşılan o ki burası büyük ve önemli bir kent imiş zamanında. Henüz kazısı bitirilmemiş, kazılsa daha da neler çıkar ortaya.

20150523_124757 20150523_124842 20150523_124845

Devasa tiyatro binasına geldim. Hava sıcak, başım hala ağrımaya devam etmekte ve kafam o kadar ağır ki taşıyamıyorum. Ama Muhteşem tiyatroyu görmem gerek.

20150523_125046

Hierapolis (Yunanca: Ἱεράπολις ‘kutsal şehir’), Pamukkale (Denizli) yakınlarında bulunan bir antik kenttir.

Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürülmektedir. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Pergamon Krallığı zamanında II.Eumenes tarafından MÖ 2. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki MS 60 yılındaki büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS 80 yıllarında, İsa’nın havarilerinden Filipus’un burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. MS 395 yılında Bizans yönetimine geçen Hierapolis, Piskoposluk merkezi oldu. Hierapolis, 12. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu Selçukluları’nın sınırları dahilinde kalmıştır. Hierapolis antik kentinde; Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, tiyatro, Frontinus caddesi ve kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, Su Kanalları ve Nympheumları, Surlan, Filipus Martynonu ve köprüsü, Direkli Kilisesi, Nekropol Alanı, Katedral ve Roma Hamamı kalıntıları bulunmaktadır.

Tiyatro

Grek Tiyatrosu tipinde yamaca yaslanmış 300 ayak (91 m) tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına; 60 yılında olan büyük bir depremin ardından Flavius’lar döneminde 62 yılında başlanmıştır. Hadrian döneminde (117-137) inşa halindedir. Yapı Severuslar döneminde 206 yılında tamamlanmıştır.

Cavea’da 50 oturma sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merdivenle 7 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Cavea’nın ortasında yer alan krallık locası ve orkestrayı çevreleyen 6 ayak (3.66 m) yüksekliğindeki sahne ön duvarında 5 kapı ve altı niş bulunmakta, bunların önünde 10 adet sütun yer almaktadır. Mermer sütunların üzerleri istiridye kabuğu şeklinde motiflerle dekore edilmiştir. Sahnenin gerisinde arka duvarı süsleyen üst üste sıralanmış 3 sütun dizisinden, alttakiler sekizgen kaideler üzerinde yükselir ve yivsizdir.

Kabartmalar, stillerinden de anlaşılacağı üzere değişik dönemlerde farklı ustalar tarafından yapılmıştır. Özellikle mitolojik konuların işlendiği sahnelerde Helenistik dönem heykel sanatlarının etkilerini, kalabalık, hareketli ve canlı figürlerde görmek mümkündür. Bu figürlerde Bergama sanat ekolünün (Zeus Atları Kabartmaları) biraz etkileri görülmektedir. Sahne binasının kabartmalı frizlerle süslenmesi açısından tiyatro, Perge, Side ve Nyssa tiyatrolarıyla büyük bir benzerlik gösterir.

Mezarlık alanlarını ifade eden Nekropoller, Hierapolis’in ‘Kutsal Şehir’ olarak adlandırılmasının ardından ayrı bir öneme bürünmüştür. Bu nekropollerde yapılan araştırmalar dönemin bütün dini inançları gün yüzüne çıkarmaktadır. Mezar yapılarının görkemine göre varlıklı ya da halk mezarı olarak kolaylıkla ayrılabilen bu nekropoller kentin ana caddesinin kuzey ve güney doğrultusunda uzanmaktadır. Sayıları ise 2 binden fazladır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Tiyatroyu tamamen görecek şekilde oturma yerlerinin en üst tarafına çıkıp sütunlu sahnesi ve yarım yuvarlak oturma yerlerini neredeyse tamamıyla çekiyorum.

20150523_125539

Antik kent turu bitirip hep birlikte yola çıkıyoruz. Başımın ağrısı hala geçmedi ve güneş geçmesin diye havlumu başıma sardım. Grup gittikten sonra kendimi yavaşça yokuştan aşağı inmeye başladım. Yemek yenilen yerde yönlendiriciler beni durdurarak, yemek yememi söylediler. Zar zor bir şeyler atıştırdım. Biraz dinlenme ve karnımın doymasıyla baş ağrısı yavaş yavaş geçmeye başladı. Artık kafamı dik tutabiliyorum. Baş ağrısı gözle görülmese de ağırlığını hissettirdi. Sanki tonlarca kazan kafamda kaynıyordu. Yemekten sonra başımın ağrısı azalınca kendime geldim. Yemek bitiminde dönüşe başladık. Mermer fabrikasında serinleme molası verdik. Soda ve çay ikramı iyi geldi bu sıcak havada. Mermer fabrikasında heykeltraşlar sanatlarını göstermiş. Fabrikanın bahçesi Açıkhava heykel müzesi durumunda. Sütun başında iki kolunu yana açmış erkek zemine yapışmış halde. Sadece başı ve iki yana açılmış kolları var.

20150523_155114

Baş heykeli, ustaca yapılmış bir eser. Tek parça koca bir kütle mermerden güzel bir insan başı. Bana çok şey hatırlatıyor. Sanki gözlerini kapatıp huzura çağırır gibi. Her şeyi bir yana bırak, evini, işini, okulunu, bozuk düzeni, adalete sarsılmış olan güvenini, adam olmayı, geleceği düşlemeyi. Sadece huzuru düşün, ses çıkmasın sessizliği düşün gözlerin kapalı olsun. Işık girmesin dünyana, ışığı düşün. Zaten içinde olan ışık seni aydınlatır. Yaptığın iyilikleri düşünme, zaten onları denize attın ya! Çocukları düşünme, içinde hep çocukluğu yaşadın, hep çocuktun. Toplumun dayatmalarıyla bir kalıba soktular seni. Düşünerek kır kalıplarını, özgürleş. sen onlara dayat ben böyleyim diye. Ben huzurluyum! huzurlu. Yeter ki baş ağrısı olmasın.

20150523_155144

Güzel kadın heykeli poz vermiş aynaya kendini seyrediyor. Güzel olduğundan emin değil, acaba ne kusurum var diye aynadaki yansımasını gözlüyor sanki. Üzerinde ince bir elbise giymiş, kıvrımları gayet düzgün oyulmuş.

20150523_155243

Gökten inmiş bir melek gibi, kanatları alışılmadık. İnsanlara iyi olmayı, adaleti, birbirinizi boğazlamayın artık yeter diye yazan kitapla beraber yer yüzüne inmiş. Ama kitabı okuyan var mı ? Yada yazanları uygulayan ?

20150523_155302

Düş görmek, rüyaların içinde huzurla yatmak. Çimenlerin üzerine bir döşek, üstünde ince bir çarşaf. Yastık yok, kolunun üzerine başını koyacaksın. Güneş en tepeden öte yana devrilmeye başlamış. Kuşluk vakti. Üzerinde huzurlu bir yorgunluk, gözlerin kapanmadan uzanıverirsin döşeğe. Gözler usulca kapanır ve güneş ışıklarının verdiği sıcaklıkla şekerleme başlar. Kabus görmezsin rüyalarındaki düşlerde çünkü içinde kötülük yoktur senin. Tatlı düşler beliriverir rüyalarda. Düş ve huzur… Uyuyan kadın heykeli. Yere uzanmış, üzerinde ince bir çarşaf örtülmüş gibi kıvrımları gayet ustalıkla işlenmiş. Sadece başı ve ayak uçları çarşafın dışında kalmış.

20150523_155324

Böylece kalbini çaldığın biriyle 90 lı yaşları geçmiş yaşlılığı yaşarsın. Sevdiğin bahçedeki koltuğa oturmuş. Sen de koltuğun kenarına ilişip oturursun. Konuşmaya gerek yoktur, bahçede öten kuşlar konuşur cıvıltılarıyla. Sen onları dinlersin bunca yaşanmışlığınla yaşlanmış olarak. Huzur içinde ölümü beklersin kapını çalsın diye. Düşünmezsin bile ardında bıraktığın koca dünyayı. Kimseye kötülük etmemişsin, hep başkalarına yardımı esirgememişsin. Dünyalar senin olmuş, arkanda iyi ve güzel şeyler bırakıp dinginliğe ulaşmışsın. Bir gün uykudayken acı çekmeden bir daha uyanmayacağını biliyorsun huzurla… Biri kadın biri erkek iki heykel tek kişilik koltukta oturmuşlar. İkisi de ihtiyar, kadının başında baş örtüsü sarkıyor. Erkek başına fötr şapka takmış.

20150523_155355

Ve güneş kuşluk zamanını gösteriyor. Yani günün ikinci yarısının ortası. Güneş her gün kuşluk zamanını hiç sektirmez. Sen bunu değiştiremezsin, gücün yetmez. Sadece zamanı iyi değerlendir ve yaşa. Yarım yuvarlak oyulmuş Güneş saati, üstte ileri uzatılmış çubuk. Yarım yuvarlak oyuntuda ölçülü çizilmiş ve sayıları belirtir işaretler yapılmış.

20150523_160113

Çay ve soda ile dinlenmemiz bittikten sonra yola devam. Büyük Menderes nehrinin havzasındayız. Nehri besleyen çaylardan biri olan Çürüksu çayı kenarındayız. Çayda akan su gerçekten çürümüş, renginden belli. Neredeyse karaya dönüşmüş kahverengi. Geldiği yer sanayi sitesinin yanı olduğu için sanayide ne kadar atık su varsa hepsi derede. Hal böyle olunca iyice karışan renk homojenize olan kahverengi renginde.

Bu rengin neden olduğunu şöyle açıklayayım. Ortaokulda resim dersinde güzel bir kadın resim öğretmenimiz vardı. Sanata ve resme olan inancını bizlere yansıtmıştı ve resim dersi hep güzel geçmişti o yıllarda. Bizlere renkleri anlatmıştı, renk karışımlarını, hangi renk hangi renkle karışırsa ne olur diye. Ana renkler Kırmızı – Sarı – Mavi ara renkler Yeşil – Turuncu – Mor Üç ana rengi ikişer renkle karışırsa üç ara renk oluşur. Bunu güzelce kafamıza yerleşirdik ten sonra bir derste renk karışımlarını resim kağıdına yapın bakalım deyince ben değişik çaplarda altı daire her biri birbirini kıyısından içine alacak şekilde pergel ile çizdim. Üç daire ana renk, diğer üç daire ara renklerde sulu boya ile boyadım. Sarı kırmızı ile birleşince turuncu rengi aldı. Sarı mavi ile birleşince yeşil rengi oluştu. Kırmızı mavi renkle buluşunca morardı. Bunlar tamamdı ama bütün renklerin kesiştiği ortada küçük bir üçgenin rengi kahverengi olmuştu.

Bu durumu güzel öğretmenim bize açıklamamıştı. Belki de açıklamak istememiştir. Çünkü insanlar çevreyi kirlettiğinden nehirlerin böyle bir renk alacağını biliyordu. Kırk yıl sonra renklerin karışımının neden Kahverengi olduğunu anlamıştım. Kirliliğe dur demenin zamanı geldi artık..

Kahverengi akan çayı çekiyorum köprü ile birlikte.

20150523_160330

Her ne kadar çaylar ve nehirler kirli aksa da yaşam bir şekilde devam ediyor. Artık kirlilik bizleri ne kadar etkileyecek ilerde zaman gösterecek. Arpa tarlalarında olgunlaşıp sararmış halde görünce içimin burukluğu azaldı.

20150523_162342

Alabildiğine geniş tarladaki sarı renk huzur veriyor.

20150523_162444

Laodikeia antik kent ovanın ortasında sanki unutulmuş. Biraz da orayı canlandırmalı bisikletlerimizle. Ana yola yakın olan antik kentte giriş yapıyoruz ücret ödemeden. İlk tarihi kalıntılar karşımıza çıktı.

20150523_164541

Geniş caddeden yürüyerek şehrin merkezine doğru gitmeye başladık. Yol geniş kaya plakalardan, düzensiz yapılmış.

20150523_164609

60. yılda olan büyük depremde yıkılan şehirden kalan kalıntıların bir kısmı. Tam da Roma rakamlarını belirtmiş. I II III diye sütunlar sırası ile dikilmiş arkeologlar tarafından.

20150523_164919

Laodikeia Antik Kenti, Denizli İli’nin 6 km. kuzeyinde yer almaktadır. Helenistik kent, M.Ö. 3. yy.’ın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuştur. M.Ö. 130/129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya (önce Cumhuriyet, sonra İmparatorluk) bağlanmıştır. Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi’nde metropollük seviyesinde dini bir merkez haline gelmiştir. Laodikeia’da yapılan kazı çalışmaları, Erken Kalkolitik Dönem (Bakır Çağı, M.Ö. 5500’den M.S. 7. yy.’a kadar kesintisiz yerleşimlerin varlığını ortaya koymuştur. Laodikeia, önemli arkeolojik kalıntılara sahiptir. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikeia’nın önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; Anadolu’nun en büyük stadyumu (ölçüleri 285×70 m.), 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 nymphaeumu, 2 anıtsal giriş kapısı, Bouleuterionu, tapınakları, Peristylli evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir. Kentin dört tarafını ise nekropol alanları çevirir. Laodikeia, Hıristiyanlık dünyası için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yy.’dan itibaren Kutsal Hac Merkezi olma gibi dinsel bir özelliğe sahip olmuştur. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi adına vahiy gönderilen bir kentte Laodikeia Kilisesi’nin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha artırmaktadır. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında Milano Fermanı ile serbest olmasıyla birlikte yapılmıştır. Bu yönüyle Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olma özelliğini korumaktadır ve bu nedenle yapı bir hac kilisesidir.

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,51372/laodikeia-antik-kenti-denizli.html

Bir kaç sütunlu yapılar.

20150523_164939

Devasa yivli sütunlar zamanında muhteşem bir dönemin belirtisi. İki sütun arasında iki kadın.

20150523_165049

Üzeri kalın cam ile kapatılmış kazı bölgesi. Canlar kalın, üzerinde yürüyebiliyoruz. Buradan kazı çalışılmalarını izleyebilirsiniz.

20150523_165412

Kazı yıl boyunca devam ediyor. Üzeri kalın cam ile kapatılmış alanda gün yüzüne yeni çıkmış eserler görünmekte.

20150523_165137

Aşağıda sütunlar parça parça yerde.

20150523_165200

Kemerli yapılar da göze çarpıyor.

20150523_165232 20150523_165239

Başka bir alan da üzeri örtülerek korunmuş durumda.

20150523_165252

Şimdi şöyle düşünün; Eğer resimde görünen yapılar orijinal biçimde korunmuş olarak dursaydı böyle güzel görünür müydü  Gözümüze sadece taş bir bina olarak görünecekti. Oysa şimdiki görünümüyle sonradan dikilmiş 16 sütun, kimisinin üstünde kirişler konmuş. Görsel olarak bize geçmişi anlatıyor. Eskiyi, daha da eskiyi, binlerce yıl öncesini resmediyor uzaktan.

20150523_165403

Restore edilerek zamanında yıkılmış sütunlar dikilerek taştan bir kapı yapılmış. Ziyaretçiler kapıdan geçince sanki zamanda yolculuk yapar gibi zaman kapısından geçiyor. Sütunların arasında beş kişiyi çekiyorum.

20150523_165454

Sütunlar ve kirişlerdeki ince işçilik zamanında ustalık ve zanaatçılığın ileride olduğunu ve zenginlik bakımından ferah yaşanmışlığın göstergesi. İki sütun arasında beni çekiyorlar cep telefonum ile.

20150523_165601

Tarih dokuya güzeller de renk katmakta. Sanki bir kuş sütun başına bir kuş yuva yapmış gibi.

20150523_165617

Ne de olsa İzmir de yaşamış, güzelleşmişler. Gülhan Etiler’i çekiyorum iki sütun arasında.

20150523_165624

Yakın zamanda pişmiş tuğladan yapılan kapı kemeri, arka taraf henüz kazılmamış. Yarısına kadar toprakla örtülmüş durumda. Artık siz düşünün daha ne kadar kazılacak ve ne kadar sürecek. Günümüz iş makinaları ile belki de bir haftada kazılabilir bu alan ama kazı çalışmaları dikkatli ve kalıntılara zarar vermeyecek biçimde kazılıyor.

20150523_165659

Tek sütun.

20150523_170243

İleride sütunlu yol görünüyor.

20150523_170254

Hava sıcak, başıma güneş geçmesin diye peştemalı kafama sarıp öyle dolaşıyorum. Sütunlu yolda çekiliyorum.

20150523_170430

Antik kent turumuzu bitirip kapıya yöneldik. Kapıda diğer arkadaşların toplanmasını beklerken oturduğum basamağın altında bir kurbağayı fark ediyorum. Güneşin yakıcı sıcağından serin ve gölgelik yere konuşlanmış. Öyle sessizce bize aldırmadan dinleniyor kuytu yerde. Kamuflajlı rengi ile kurbağa ilk başta fark edilmiyor bile. Anca dikkatli bakınca görebilme şansınız var.

20150523_171439

Herkes geldikten sonra hareket edip ana yoldan kamp alanına doğru pedal çevirmeye başladık. Her belediyede olduğu gibi Denizli belediyesinde de henüz bisikletçilerin farkında değil. Daha alışmamışlar demek ki ince tekerlekli bisikletlere. Üç mazgal uzunlamasına delikleri ile bisikletlilere tehlike yaratıyor.

20150523_173357

Benim lastiğim ince ve mazgala giriyor. Eğer dikkat etmezsen jantı kırma olasılığın yüksek. Bakalım bu konuda belediyenin fen işleri ne zaman el atacak. Arka tekerleğim mazgalın yarığına tamamen girmiş durumda çekiyorum.

20150523_173457

İşin garip tarafı mazgallarda standart yok. kimi mazgal değişik yapılmış ve en uygunu da resimde gördüğünüz mazgal tipi. Kısa delikler ve yolda gidiş yönüne göre enine konmuş. Artık bütün mazgallar bir standartta gelmeli ve doğru olan biçimde konulmalı.

20150523_174013

Kalabalık Denizli trafiği içinde hızlıca geçip kamp alanına geldik. Sıcak duşları beklemeden kalın bahçe sulama hortumu ile güzelce duşumu alıyorum. Terli eşyaları da sudan geçirip duruladıktan sonra temiz elbiseleri giyerek yemeklerimizi afiyetle yiyoruz. Denizli’nin güzel insanlarından Reyhan – Murat Demirel çiftinin sevimli ikizlerini sevmeden geçemedik. Maşallah ikisi de topaç gibi, bir de sevimliler yemeden geçilmez ki.

20150523_201304

Akşam olduktan sonra masalara oturup Saz ve Gitar dinleyerek Türküler, Şarkılar söyledik hep birlikte. Gece ilerledikçe sayımız birer ikişer eksilerek azaldık. Fazla geç olmadan ben de çadırıma çekilip günün yorgunluğunu tatlı uyku ile gidermeye başladım.

Bu gün yaptığımız toplam yol 56 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc