Etiket arşivi: ilham perileri

Yazı Masası

Yazı masası yapımı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Bir şiir yazsam

Şiir yazmak

Şiir nasıl yazılır?

Yazmak şiiri

İlk önce aşık olmalı

Sonra şair olmalı, şair

Şiir yazmak için aşk gerek

Aşkı bilmeyen nasıl şiir yazar?

Şair olmak için daktilo olmalı

İlham perileri herkese gelir

Kulağa fısıldar yazması için

Bu fısıltıları yalnız 

şairler duyar

Şair oturdu mu daktilonun başına

Kulağındaki fısıltılar kelimelere dökülür.

Urim Baba’CAN Şubat 2022

Öne çıkmış olan görsel, yazı masası, üstünde daktilo, demir kalemlik, içinde kurşun kalem. köpüklü kahve fincanı, defter, kalem. Koltukta Urim Baba’nın logolu yastığı.

DSCN3685

Şu sıralar ilham perileri sık sık gelmeye başladı. Kulağıma sürekli fısıldıyorlar tatlı sözleri bir şiir gibi. Bir de yaz diyorlar bana. Tembelliğimden olacak her fısıldanan şiirleri yazmıyorum, sadece bir kaç kez oturup kulağıma fısıldanan şiirleri yazıya döktüm kalem ile. Bazen de roman konusunu fısıldıyorlar. Böylece birikti yazmam gereken şiirler, romanlar. El ile deftere şiirlerimi yazmaya başladım ama oturmak gerek masaya. Gerçi yazı masam yok ki! Neyse aklımda yazı masası yapmak var ama daha uygulamaya geçmedim

Uzun zamandır gitmediğim bit pazarına gideyim dedim bir Pazar günü. Bacanağım ile sözleştik bit pazarına gitmek için. İzmir’de Ege mahallesinde kurulduğunu biliyordum ama neresinde olduğunu, yolu bilmiyordum. Hilal metro istasyonunda bacanağım ile buluştuk. O yolu biliyor. İki üst geçidi aşıp Yeşildere kıyısından bit pazarına ulaştık. Bit pazarı Roman mahallesi içinde kalan bir yer. İki katlı eski bir bina içine her pazar kuruluyor. Herkes kendi yerindeki alana eski püskü aletleri, eşyaları sermiş satmaya uğraşıyor. Fiyatlar pahalı geldi bana. Hem eski, hem garantisi yok, üstelik yüksek fiyattan kapıyı açıyorlar. Nedense tok satıcılar. Ekonomi bozuk bu aralar, dolar almış başını gidiyor. Satıcılar da sanki eski eşyaları dolarla almış gibi pahalı satmaya çalışıyorlar. Kendime küçük bir balta alayım dedim, o da sapsız. Kaç para dersiniz 60 -70 Lira fiyat biçtiler. Haliyle almadım.

Neyse tezgahları dolaşmaya başladık. Tezgahın birinde bir daktilo gözüme ilişti. Daktiloyu görür görmez bana fısıldayan ilham perileri kulağıma; “Bu daktiloyu almalısın” dedi. Zaten içimde vardı bir daktilo almak ama şimdiye kadar niyetlenmemiştim almak için. Daktiloyu incelemeye başladım, görünüşü temiz, tuşların hepsi çalışıyor. Sağlam bir makine. Satıcıya “Kaç para bu daktilo?” diye sordum. O da “250 Lira” deyince dur bakalım bu kadar eder mi diye dostum Feyyaz Alaçam aklıma geldi. O bu konuda bilgili. Çünkü daktilosu olduğunu biliyorum ve yazılarını daktilo ile yazıyor.  Daktilonun resmini çekiyorum. Şair ve yazar dostum Feyyaz Alaçam bana bu konuda yardım eder diyerek resmi yolladım kendisine. Arkasından telefon ile arayıp daktiloyu sordum, gönderdiğim resme bak bakalım 250 Lira eder mi? Sağ olsun dostum Feyyaz kısa süre telefonla aradı. “İyi bir Alman markası olduğunu, biraz indirim iste satıcıdan, sadece kağıt koyup biraz yaz ve dene” dedi. Ben de kağıt koydurup yazdırdım. Biraz silik olsa da fena değil. Satıcıdan 200 Lira vereyim dedim ama pek oralı olmadı ve son fiyat deyince artık bir daha belki bulamam aynı fiyata diyerek 250 Lirayı sayıp daktiloyu aldım. Hani Atalarımız der “Bit pazarına nur yağmış” diye. Bit pazarına nur değil zam yağmış sanki. Aşağıdaki resimde tezgahta gördüğüm daktilonun ilk hali. Markası Olimpia. Daktilo F klavye, tam da Türkçe tuşlu.

IMG_20211114_132646

Daktilonun taşıma çantası da var. Daktilo çantasının sapından tutup eve geldim. Şimdilik dolabın bir köşesinde duracak. Çünkü yazı masası yok henüz ortada.

IMG_20220211_095105

Yazı masası yok dedim ya az önce. Aslında var ama henüz yapılmamış halde. Yıllar önce çocukluk arkadaşım bana elindeki fazlalık tahtalardan vermişti. Marangoz atölyesinde çalışırken başka bir marangoz arkadaş ta bana palet tahtalarından kesip düzelttiği dört tane ayak vermişti. Kare kesim, üstü geniş, altı daralıyor. Tam istediğim ayaklar. Bunlar çatıda bekledi yıllarca. Tozlanmış tahtaları çıkarıp marangoz atölyesine getirdim. Marangoz arkadaşın dediğine göre tahtalar tik ağacının bir çeşidi olan ireko ağacından kesilmiş. Bu tahtalar yatlarda kullanılıyor. Pahalı bir ağaç olduğunu söyledi. Neyse tahta parçalarını seriyorum tezgaha. Tahtalar 2 X 10 X 50 santim boylarında 15 parça. Dört ayak 5 X 70 boyunda.

IMG_20211119_105406

Elimdeki tahta boylarına göre 45 X 70 boyutunda tabla olacak. Tahta kıyıları oval olduğundan o kısımları kesiyorum yatar makinede. Birleşme yerlerine kanal açıyorum 3 milimetre. 3 milimetre şerit kesiyorum çıta ve sıvı çivi sürüyorum kanalın içine. 3 milim şerit çıta kanalın içine yerleştiriyorum. Bu işlemi kısa sürede yapmak gerek çünkü sıvı çivi hava ile temasa geçince reaksiyona başlıyor. Hem şişiyor hem de sertleşmeye başlıyor. Sıvı çiviyi sürdükten sonra uzun iki işkence ile uzunlamasına sıkıyorum. Yanlara da takoz destekli işkencelerle düz olmasını sağlıyorum. Yoksa işkence tablayı eğriltebilir. Tezgah üzerinde işkencelerle sıkıştırılmış tabla görünüyor.

IMG_20211119_172145

Tahtalar kısa sürede birleşip dondu. Sıkışırken aradan taşan beyaz renkli, donmuş sıvı çivi görünüyor. Tahta boyları değişik olduğu için kıyılarda kimi uzun, kimi kısa kalmış. İstenen ölçüden biraz fazla oldu tabla.

IMG_20211120_084907

Tablanın alt kıyılara 4 santim eninde çıtalar için sıvı çivi ile yapıştırıyorum. Elde uzun tahta yok. İşkence ile sıkıştırılmış tahtalar.

IMG_20211123_094150

Tablanın kenarlarını düzgün biçimde kesiyorum ve zımpara makinesi ile siliyorum. Ağaç sert olunca uzun sürüyor silinmesi.

IMG_20211125_112853

Kenar çıtalarını da uçlarını gönyeli kesip alt kısma sıvı çivi sürerek yapıştırıyorum. Bu işlem yine işkenceler sayesinde oluyor. Tablanın kıyısında 14 tane işkence çıtayı sıkıştırmış.

IMG_20211126_151313

Ayaklar biraz kalın geldiğinden yarım santim kesiyorum. Planya ile düzeltip zımpara yaptım. Kıyılarını makinede oval tıraşladım. Dört ayak ters yatırılmış tabla üzerine koydum, kenar destek tahtalarını da ona göre kesiyorum uçları gönyeli. Masa nalları dikmiş durumda tezgahın üzerinde.

IMG_20211229_151937

Ayakları ve yan tahtaları yapıştırdım. Çekmece için iç kısma da kenar tahtası koyunca masa dört ayak üzerinde zımparalanmış olarak hazır. Sıra geldi çekmeceyi yapmaya.

IMG_20211229_160809

Çekmeceyi de masanın ölçülerine göre kesip yaptım. Çekmecenin altına da 6 milimetre marin kontraplak kesiyorum. Marin kontraplak suya dayanıklı bir malzeme, tahtalar da suya dayanıklı. Sadece ayaklar normal ağaçtan. Çekmece masaya taktım açık durumda. Önüne de tahta bir sandalye koyunca masa bitmiş oluyor.

IMG_20211230_165856

Masa bitince bir yorgunluk çayını hak ettiğimi düşünüyorum. Çayı demleyip bardağa koydum ve masaya oturmuş halde keyifle çayı içiyorum. Marangoz Özcan da beni çekiyor çay içerken.

IMG_20211230_170025

Sıra geldi yakma işlemine. Masa öyle bildiğiniz masa olmayacak. Yazı masası anlamlı olmalı. Yazacağım yazıları dik olarak hazırlayıp kağıda bastırıyorum. Karbon kağıdı ile ayaklara çiziyorum yazıları. Sonrası yakma işi. Yakma makinesi ile yakarken kendimi çekiyorum otomatik.

IMG_20211231_124223

Masanın dört ayağı var, hepsinin bir ismi olmalı. Madem yazı masası olacak isimler de ona göre anlam katacak masaya. Yıllar önce Selçuk’taki  Efes antik kentini dolaşmıştım. Burada bir kütüphane var. Adı da Celcus kütüphanesi. Bu kütüphaneyi MS 110 – 135 yılları arasında Celsus onuruna oğlu Gaius Julius Aquila tarafından yaptırılmıştır. İşte bu kütüphanenin ön tarafında dört tane heykel koydurmuş Gaius Julius Aguila tarafından. Bu dört heykelin ismi de;

APETH KEΛΣOY (ARETE = Erdem ve karakter)

ENNOIA ΦIAIΠΠOY (ANNOİA = Kader ve muhakeme)

EΠIΣTHMH KEΛΣOY (EPİSTEME = İlim ve bilim)

ΣOΦIA KEΛΣOY (SOPHİA = Bilgelik ve Akıl)

Bu isimler yazı masasında yazacağım şiirler, romanlar ve yazılar bu karakterleri taşıyacak. Geleceğe güzel bir miras bırakmalı. Edebiyat budur, güzelliği dışa yansıtmak. O yüzden aklımda olan bu isimlerin orijinali olan Yunanca harfler olarak iki yüzeye yakıyorum. Diğer iki yüze de Türkçe anlamları yakıyorum. Masanın dört ayağını çekiyorum alttan, Yunanca ve Türkçe yazılar yakılmış durumda. Nereden bakarsan bak iki dilde yazdığım yazı görünüyor.

IMG_20220102_001925

Masa odanın ortasında komple görünür biçimde. Yanında da koltuk. Koltukta Urim Baba’nın Kahvesi logo baskılı yastık var. Arka fonda çekyat, kömür sobası ve televizyon.

IMG_20220102_141454

Masa bitti, sıra geldi cila işine. Ama ilk önce zımpara yapmalı. Zımpara önemli! Zımpara yaparken toz çıkacağından masayı bahçeye çıkardım. Zımpara çok ince, 300 numara. O yüzden saatlerce zımpara yaptım ama pürüzsüz bir duruma geldi. Zaten sert bir ağacı zımpara yapıyorum. Neyse her tarafını en ince ayrıntılarını zımparaladı bir güzel. Bir taraftan da elimle kontrol ediyorum.

IMG_20220103_133926

Zımpara işi bitince sıra geldi cila işine. Özcan marangoza bana vernik almasını söyledim. O da sağ olsun almamış. Dükkana gidince bana neden vernik almadığını anlattı. Masayı yaptığım ağaç Teak cinsi İreko ağacı. Değerli bir ağaç. “Ağacın rengini, desenlerini orijinal göstermesi için tik yağı ile yağlamalısın” dedi. Elinde de bir miktar kalmış teneke kutuda. Tik yağını nasıl uygulayacağımı da anlattı. Küçük bir miktar tik yağını kaba koydum. Küçük bir fırça ile uygulayacağım yere iyice yediriyorum. Sonrasında bez ile sildikten sonra sanki kurumuş gibi oluyor ve akıntılar, fırça izi yok oluyor. Böylece dört kat vuruyorum. Her kat vurduktan sonra 24 saat beklemek gerek yağın iyice kuruması için. Tik yağı uygulama işi 4 gün sürdü. Tik yağını fırça ile masaya uygularken otomatik çekiyorum kendimi. Arkada motor ve bisiklet var. Limon ağacı da görünüyor.

IMG_20220105_134032

Tik yağı iyice kuruyunca masayı odaya aldım. çekmecenin soluna mavi nazar boncuğu yapıştırıyorum. Alttan masanın görünümü, dört ayak, çekmece ve nazar boncuğu. Çekmece kulpsuz. Nazar boncuğunu koymamın nedeni; Nazara inanırım. Bir kaç kez kem gözlerin, kıskançların kötü bakması sonucu eşyaların çatlayıp patladığını, başıma da kötü olayların geldiğine şahit oldum ve yaşadım. Böyle bir masayı görenler mutlaka beğenecek. Aralarında kıskananlar, sahip olmak isteyenler olacak. Özellikle mavi gözlü insanların nazarı kötü oluyor. Masanın başına kötü şeyler gelmemesi için bir tane mavi nazarlık olsun ki kötü bakışlardan korusun. Nazardan korunmak için başka bir çaresi de yok maalesef.

DSCN3683

Masayı duvar dibine yerleştirdim. Daktiloyu da üzerine koyunca kendini gösterdi. Demir çelik fabrikasında çalıştığım zamanlarda çektiğimiz demirlerin en kalını olan 50 milimetre kalınlığındaki nervürlü demirden kendime kalemlik yapmıştım. Kaplamacılarla iş yaptıran bacanağım Vural Civan kalemliği çinko ile kaplattırdı. Nervürlü demir olan kalemlikte 18 yıl çalıştığım İzmir demir çelik harfleri kabartma olarak basılı. İki nervür arasında bir harf gelecek şekilde İ D Ç yazılı. Yıllarını verdiğim fabrikanın ismi yazılı kalemlik benim için anlamlı.

Masa üzerinde daktilo, yazmaya hazır kağıt takılı. Yanında kalemlik, içinde kurşun kalem. Biraz önünde yeni yaptığım köpüklü Türk kahvesi. Kahve içilmeye hazır. Fincandaki logonun yansıması tabakta tersine görünüyor. Masanın sağıda şiir ve solda yazı masası yakılmış durumda.

DSCN3687

Masanın üzerine tik yağı vurmadan önce yazdığım ilk şiiri yaktım.

El Salla

Bak görüyor musun denizi

Deniz çalkalanıyor kımıl kımıl,

Şu an kano ile geçiyorum

Bana el salla

Yelken açık

İmbat rüzgarı esiyor efil efil

Elim yekeyi tutmuş

Gidiyorum

Bana el salla

El salladığını görürüm

El sallayalım kendimize

Bak önde sen oturuyorsun

El salla kendine

Bana da el salla, ikimize de

Kano ile buradan geçerken

Kendimizi göreceğiz

Bize el salladığımızı

Biz bize el sallıyoruz…

Hadi biz de el sallayalım

Kendimize

Urim Baba’CAN 29 Eylül 2021 Çarşamba

Şiirle ilgili çizdiğim görsel olan kanoyu da iki kişi binmiş, denizde yelken açmış olarak giderken yakıyorum en üstte.

DSCN3680

Masayı yandan çekiyorum koltukla beraber. Koltukta logolu yastık var. Masanın üzerinde daktilo, kalemlik, defter ve içilmeye hazır kahve var. Masanın sol alt tarafına da “Yazı Masası” olarak yakılı.

DSCN3685

Tam istediğim bir masa oldu mavi nazarlıklı yazı masası. Arkadaşım da sanki biliyormuş gibi tam bir masa yapacak kadar tahta verdi. Ayrıca dört ayak ta tesadüf değil, sanki bilerek bana geldi. İş sadece yapmaya geldi. Elimden de geliyor marangozluk işleri. Hem yaptıkça daha çok öğreniyorum. Artık şiirler, masallar, romanlar, yazılar yazılacak. Hatta şu anda okuduğunuz bu yazıyı bile bu masada yazdım bilgisayarda. Şimdiye kadar hep iyi şeyleri, güzel şeyleri diledim. Hepsi de bir şekilde beni buldu ve dileklerim gerçeğe dönüştü. Her şey de birden bire olmuyor. Zamanı gelince kendiliğinden ortaya çıkıyor. Tıpkı “Yazı Masası” gibi. Ben de ilham perilerinin kulağıma fısıldadığı kelimeleri yazıya dönüştüreceğim. Ama kalemle, ama daktilo ile. Mutlaka iyi şeyler yazacağıma inanıyorum. Biz gelecekteydik, geleceğe iyi şeyler bırakacağız. Yarınlar güzel olacak, Güneşli günler göreceğiz.

Şair ne demiş; “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey”

En son olarak ta ben şöyle diyorum; “Bu günü yazmazsan yarınlar olmayacak”

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 4. Gün

29 Ağustos 2021 Pazar

Eynal – Gölcük – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

atım yüklü

yol yokuş

sürdüm atı

sürdüm Atı

olmadı

aramıza girdi kış

dedik

yol kapanma kar yağmakla

hele kalsın “kandan kına yakılmaz”

başka bahara

şimdilik

 bir esimlik bahar yeli de olsa

bir kokumluk karçiçeği

bir merhaba dostlara

diyelim dedik

“filizkıran fırtınası”yla

merhaba

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, göl kıyısında park etmiş bisikletim KUZ. Karşı kıyılarda çam ormanları ile kaplanmış yamaçlar.

DSCN3160

Artık çadırda uyumaya iyice alıştım, dünkü bisiklet sürüşü biraz daha zorlu olmuştu diğer günlere göre. Yorgun oldun mu, bir de düz yerde yatmak insanı iyice dinlendiriyor. Güneş doğmadan kalkıyorum yine. Tuvalet dönüşü su pınarlarından soğuk suyumu dolduruyorum henüz kimse almadan. Sabah kahvemi içiyorum ilk önce. Kahvemi içtikten sonra zaman geçirmeden kahve takımlarımı, eşyaları, çadırı toplayıp arabaya yükledim. Yol arkadaşım Cengiz ile bu günkü tura araba ile katılıp öğleden sonra İzmir’e doğru yola çıkmayı kararlaştırdık. Cengiz de toplanıp eşyalarını arabaya yükledi. Bisiklet taşıyıcısını da arka bagaja bağladık. Bisikletleri üzerine taktık. Yaklaşık 12 Kilometrelik bir tırmanış var. Zaten hamlık üzerimden gitmedi hala. Zorlamanın gereği yok diyerek bu kararı aldık. Kahvaltıdan sonra  bisikletçiler yola çıktık. Biz de araba ile arkalarından çıkıp kısa sürede Gölcük mesire yerine geldik. Bisikletleri indirdik taşıyıcıdan. Kahve takımlarının olduğu çantayı bagaja taktım. Diğer çantayı da alıyorum bagaja. Gölcük mesire alanına girerken giriş yerini çekiyorum. Yuvarlak telefon direklerinden  dörder tanesi daha küçük odunlarla çakılıp birleştirilmiş. Böyle iki tane ayak yapılmış, üstüne üçgen çatı kondurulup birleştirilmiş. Üstteki kirişe daire levhalara harflerle “Gölcük Mesire Yeri” yazılmış. Daire yeşil, harfler beyaz renkte. Girişte, sol tarafta bir kulübe ve görevli girişte insanlardan, araçlardan ücret alıyor. Yani buraya girmek bedava değil. Neyse ki bizler bisikletçiyiz. Bizden para almıyorlar. Arabayı içeri sokmayıp dışarıya park ettim, hemen giriş yanına. Yolda, tam ortada dört tane turuncu, beyaz trafik külahı konmuş arabalar için.

DSCN3154

Henüz bisikletçilerden gelen yok, o yüzden gölün etrafını şöyle bir keşfedeyim dedim. Buraya yaklaşık 3 Kilometrelik bisiklet ve koşu yolu yapıldığı söylenmişti. Bisiklet yolunu ve gölü çekiyorum, etraf çam ormanları ile çevrelenmiş.

DSCN3155

Gölün etrafında dolanmaya başladım, iki tane kahverengi at gölün kıyısında oynaşıyorlar birbirleriyle. Kameram ile yakınlaştırıp çekiyorum. Gölün kıyıları sazlıkla kaplanmış.

DSCN3156

Bazı yerlere katran ağacı dikilmiş, altına da çardak konmuş piknik yapacaklar için.

DSCN3157

Karşıki yamaçta açıklık bir alan gözüme ilişiyor. Optik zoom ile yakınlaştırıyorum. Bu alanda iş makineleri ile bir şeyler yapılmış. Sanki kayalar parçalanıp alınmış gibi. Ormanın yeşil denizinde mavi göl önde görünüyor.

DSCN3158

Bir kaç betonarme bina yapılmış orman kıyısına.

DSCN3159

Bisiklet yolu göl kıyısına yakın bir yerden geçiyor. Kıyıya bisikletim KUZ park edilmiş halde göl ile birlikte resmini çekiyorum. Turuncu çantalar bagaja takılı, gidonda kartal tüyü boy gösteriyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN3160

Su varsa kurbağalar da vardır. Sesleri duyuluyor sazlıkların arasından. Kıyıda cesur kurbağalardan birisi benden kaçmıyor. Rengi bulunduğu ortama uymuş durumda. Dikkatlice bakmazsan kurbağayı göremezsin. Kurbağayı ürkütmeden, optik zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum net biçimde. Gözleri açık beni gözlediğinin farkındayım. Tetikte bekliyor, herhangi bir ani hareket yaparsam hemen uzun arka bacakları üzerinde yaylanıp zıplayarak gölde kendini kaybettirecek. Kurbağanın rengi, otlar ve yosunlara göre yeşilin tonları ile renklenmiş. Az kahverengi lekeler göze çarpıyor. Yani kurbağa kamufle olmuş.

DSCN3162

Kökü gölün dibinde, yaprakları su yüzeyinde olan bir bitkiyi iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Yaprakları ince, uzun. Söğüt yapraklarına benziyor. Uzaktaki su yüzeyi ışığı ayna gibi yansıtıyor.

DSCN3165

Gölün ortasında saz kümesi kendine yer bulmuş. herhalde su seviyesi orada alçak. Sazlar sıkı bir şekilde gölde yeşil bir ada oluşturmuş.

DSCN3167

Kara tarafında da sazlıklar oluşmuş. Buradan gölden taşan sular aşağıya doğru aktığı için sulak bir yer. Sazların çiçekleri kahverengi mum gibi çıkmış.

DSCN3168

Sazlıkların arkasındaki uzun otlar mor çiçekler açmış. Mor çiçekli otlar bir yerde küme halinde.

DSCN3170

Kısa bir parkur olan bisiklet yolunu dolaştım sayılır. Girişe gelirken daha önceki yıllarda yapılan festivalde buraya gelmiştim ve yol kıyısında büyük bir kayanın üssünde kahvemi içmiştim göl manzaralı. Kahve içtiğim kayayı buldum, yerinde duruyordu. Kaya yarısından üstü düz olarak kesilmiş sanki Üzeri neredeyse düz gibi. Kayanın yerini işaretledim kafamda. Yoluma devam ederken ormanın kıyısında yapılaşma inşaatının olduğumu gördüm. Yamaçta duvar örülüp teras halinde düz alanlara granit taşlardan evler yapılıyor. Solda da iş makinesi kepçe duruyor sarı renkte. Dört kademe duvar örülmüş taşlarla, tek katlı evler de kendini göstermiş. Böylesi doğal güzelliği eşsiz bir yere böyle tesislerin yapılması beni üzüyor. Bu tesisler halk için değil de bir kaç kalantor için yapıldığını biliyorum. Yazık? Benim gibi emekli olanların aldığı emekli aylığı ile burada konaklayacağımı sanmıyorum. Demin gördüğüm kayaları alınmış alandan buraya taşlar getirilip binalar yapıldığını anladım. Bu manzarayı görünce üzüldüm doğrusu.

DSCN3171

Turumu tamamladıktan sonra uygun iki ağaç bulup hamağı kuruyorum. Hamağı kurduğum yer gölgelik ve göl manzaralı. Henüz bisikletçiler gelmedi, ben de hamakta uzanıp biraz dinleneyim. Dünkü yorgunluk henüz geçmedi daha. Biraz tembellik yapmak gerek. Ağacın gölgesine kancalı ip bağlı, ucunda da mavi hamak. Yattığım yerden ayaklarımı ve ağacı çekiyorum.

DSCN3172

Cengiz beni hamakta yatarken çekiyor. Hamak iki ağaç gövdesine iple bağlı. Kollarımı başımın arkasına koymuş haldeyim. Başımda siperli gri şapkam. Arkada göl görünüyor.

DSCN3177

Hamak kurduğum yerim hemen yanında bir çeşme var. Çeşmede boru yerine uzun bir dal parçası konmuş. Dal parçasının üstü kanal şeklinde oyularak suyun buradan akması sağlanmış.

DSCN3173

Ben yeteri kadar dinlendim, Cengiz yanıma gelince hamağı ona verdim yatması için. Cengiz hamağa yatınca ben de onu yatmış halde içi boş havuz ile çekiyorum. Hamağın olduğu yerde üç tane katran ağacı var. Havuzun içinde büyükçe bir kaya parçası konmuş, ayrıca küçük taş parçaları da atılmış gelişigüzel. Solda demir borudan kalp biçiminde salıncak yapılmış. Daha çok sevgililerin birbirine aşık olmaları için yapıldığı kesin. Nedeni ise Aşk tanrısı Eros bu salıncağa binenlere Aşk oku atmış olması. Kalbin üst tarafında bir ok ucu görünüyor. Alt tarafında da okun arkası var. Genç aşıklar bu salıncağa oturup  resim çekiliyorlar havuz ile birlikte ama nedense havuz boş, az bir su birikintisi var.

DSCN3174

Cengiz bir süre sonra hamaktan kalktı, salıncağa gelip oturdu. Hazır oturmuşken bir poz çekiyorum Aşk yuvasında.

DSCN3179

Ortasına kadar yontulup kanal açılan dal parçasından su devamlı akıyor. İnsanlar gelip bu sudan alarak piknikte kullanıyorlar.

DSCN3181

Dalın ucundan bir metre kadar yükseklikten sular beton yalağın içine dökülürken resmini çekiyorum. Su berrak, temiz, soğuk ve içilebilir.

DSCN3182

Hamakta uzanırken bağlı olduğum ağaç dalına tahtadan yapılmış bir kuş yuvasını gördüm. Herhangi bir kuşun girip çıktığını görmedim ama bahar aylarında mutlaka bir kuş yuvaya girip yumurtalarını bırakıyor. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra büyütüp uçasıya kadar sürekli yiyecek taşıyordur her gün. Hem yumurta ve yavrular için korunaklı bir yer. Yavrular uçmaya başladıktan sonra yuvaya gelip kalmıyorlar. Nerde akşam orda sabah. Yuva küp şeklinde, kuşun gireceği kadar genişlikte, yuvarlak bir delik açılmış. Yuvanın üstüne de deliği biraz geçmiş çatısı var.

DSCN3183

Bisikletçiler geldikten sonra, hamağı toplayıp çantama koydum. Belediye başkanı ile birlikte bisiklet yolunda bisiklet süreceğiz. Başlangıçta video çektim, linki aşağıda, iyi seyirler.

https://youtu.be/DWNMLGJ_rgU

Ağaç gövdelerine gerilmiş festival afişinde yazanlar; 2. Simav Eynal bisiklet festivalimize  Hoşgeldiniz Av. Adil Biçer Simav belediye başkanı. Görsel olarak bir grup bisikletçi ve elle çizilmiş bir çocuk bisiklet üzerinde. Başında siperli şapkası var. Sol tarafta belediyenin logosu. Logoda yazdığına göre 1867 yılında kurulmuş belediye.

DSCN3184

Duvar ile teras yapılmış hizmet binası önünde Simavlı kadınlar yere serdikleri örtü üzerine oturmuş harıl harıl gözleme yapmakla uğraşıyorlar. Bu gün gözleme yiyeceğiz anlaşılan. 10 Kadın, her biri değişik iş yaparak seri bir üretime geçmiş. İlk başta iki kadın hamur tenceresinden hamur alıyor göz kararı, aldığı hamuru yuvarlak yapıp biraz un serpiyor. Bir kişi yuvarlatılmış hamurları alıp dört yer sofrasına götürüyor. Sofralardaki kadınlar bu yuvarlak hamurları ellerindeki oklava ile açıp duruyorlar. Bir kadın içine malzemeyi koyup kapatıyor açılmış hamuru. Tüplü bazlama ocağında bir kadın da pişiriyor. Pişenleri de bir kadın yağlayıp veriyor sıradakilere. Pişenlerin biri gözleme, içine ot konuluyor biri bazlama, içine tahinli helva konuluyor. Biraz uzun uğraş gerektiren bir iş. O yüzden kuyrukta epey beklemek gerekiyor. 200 kişiden fazla bisikletçi var. Bazlamacılar bisikletçiler gelmeden önce pişirmeye başlayıp stoklamışlar ama arabası ile gelenler, yada başkaları, bilinmez ama ikiden fazla aldıkları söyleniyor etrafta. Aç gözlüler yüzünden uzun bir bekleyiş içindeyiz.

DSCN3187

Yaklaşık 1 metreden biraz büyük bir sac üstünde bazlamalar pişiyor. Sacın altında gaz ocağı yanıyor sürekli. Özel olarak yapılmış tüplü bazlama ocağında üç tane gaz düğmesi var. Sac üzerinde en fazla 6 tane bazlama pişiyor.

DSCN3188

İki kadın, ikisinin önündeki sofralar kare biçiminde. Soldaki kadın hamurları top top yapıyor. Solundaki kadın da elinde oklava sürekli açıyor hamuru.

DSCN3189

Diğer sofralar yuvarlak, burada oklavalar ile hamurlar açılıp yaygınlaştırıyor kadınlar.

DSCN3190

Açılmış hamurların içine bir kadın yuvarlak hamurun yarısına otlu lor seriyor. Sonra boş olan diğer yarısını çekip kapatıyor . Yarım yuvarlak bir daire oluyor. Otlu lor hamur içinde kalıyor.

DSCN3191

Uzun bir bekleyiş ve acıkan insanların sabırsızlıkları nedeniyle söylenmeye başlıyor, sinirler biraz geriliyor. Epey bir zaman bekledikten sonra bazlama ve gözlemeyi aldım. Bir de ayran alıyor arkadaşın birisi. Ayran ile gözlemeyi yiyorum, Tahinli bazlamanın yarısını yedim ve karnım doydu. Fazlası gitmiyor. Kalan yarısını yiyecek olan bir arkadaşa veriyorum. Ben yedikten sonra bazlama kuyruğunda daha çok kişi var. Karnım doydu, şimdi kahve zamanı. Şeref hocaya belediye başkanına kahve yapmak istediğimi söyledim. O da başkanın yanına götürdü. Başkanı kahve içmeye davet ettim. Belediye başkan yardımcısı da yanında, başkanın programını ayarlıyor. Bana olur, o kadar zaman ayırabiliriz deyince yardımcıya nerede kahveyi içeceğimizi gösterdim. Bisikletime binerek kahve pişireceğim kayanın olduğu yere geldim. Bisikletimi görsünler diye yol kıyısına park ettim. Kahve takımlarımın olduğu çantayı yanıma alarak kayanın üzerine çıkıp hazırlandım. Kahve değirmenine de çekirdek kahve koyup çekmeye başladım. Belediye başkanı beni fazla bekletmedi. Araba ile olduğum yere gelip kayanın üzerine çıktı. Yanında eşi  ve oğlu vardı. Belediye başkanı Adil Biçer yanıma oturunca “Öyle bedava oturmak yok, çek bakalım biraz kahve” diye değirmeni eline verdim. O da değirmeni alıp çekmeye başladı. Bu arada muhabbet ediyoruz. Önümde cezve, ocak, ve siperlikli su şişesi var. Kaya çam ağacı altında kaldığı için gölgelik. Belediye başkanının üzerinde yeşil festival forması giymiş.

241273966_4198224963629265_5931217463114844949_n

Benim kamera makinesini fotoğrafçıya verdim çekmesi için ama makine kart arızası verdiğinden çekemedik bir türlü. Bu resimleri belediyenin fotoğrafçısı çekti. Belediye başkanı Adil Biçer, küçük oğlu ve eşi birlikte kahve içtiğimiz kayanın üzerinde çekiliyoruz bir poz. Önümde kahve ocağında kahve pişiyor cezvede. Ocağın etrafında rüzgarlık var, fincanlar yanımda. Belediye başkanının elinde kahve değirmeni, önünde de kahve kavanozu. İkimiz de bağdaş kurup oturmuşuz kayada.

241481623_4198224733629288_4934675424361544680_n

Belediye başkanı, eşi ile birlikte muhabbet ederek içiyoruz kahvelerimizi. Belediye başkanına “Urim Baba’nın kahvesini Dünyanın en güzel yerinde içiyorsunuz. Şanslısınız” diye söylüyorum. Onlar da bana hak veriyorlar. Şimdiye kadar böyle bir yerde, hem de göl manzaralı, doğal bir kaya üzerinde ve gölgede kahve değirmeninde taze kahve çekip içmediklerini itiraf ediyorlar. Belediye başkanına İzmir’de kahve yaptığım  yeri tarif ediyorum. İzmir’e kahve içmeye davet ediyorum. Kahveyi içtikten sonra kahve için teşekkür ediyorlar. Belediye başkanının Pazar günü olsa da tatil yapmaya, ailesi ile zaman geçirmeye zamanları yok gibi. Kısa bir kahve molası belki iyi gelmiştir yoğun hayatında. Ben de biraz yaşamlarına değişik bir kahve tadı sunduğum için sevinçliyim. Belediye başkanına ve eşine bana zaman ayırdıkları için teşekkür ediyorum. Belediye başkanı ve eşini uğurluyorum. Festivali kahve içerek noktaladım. Artık yola çıkma zamanı sanki. Kahve takımlarını topladım, Cengiz ile buluşarak bisikletleri bisiklet taşıyıcısına yükledik. Şeref Akdemir hoca ile vedalaşıyorum. Kendisine düzenlediği bu festivale daveti için, yaptıkları için, güzel yemekler, güzel rotalar için teşekkürlerimi sundum.

Cengiz ile arabaya binip yola çıktık. Simav şehir merkezine gelip Simav fasulyesi alıyoruz. Fazla zaman geçirmeden yola çıktık. İlk önce dağlara tırmandık. Sonrasında Demirci kasabasına vardık. Burada çay molası veriyoruz. Cengiz para çekmek için uğraştı bankamatikten ama bir türlü çekemedi. Cengiz’e, sıkılma bende var idare ederiz diyerek yolumuza devam ettik. Demirköprü barajından sallanıp Salihli’ye geldik. Turgutlu’dan sonra çevre yoluna girerek ilk önce Cengiz’i evine bıraktım. Sonra kendi evime ulaştım, evlerimiz birbirine yakın biraz. Sonunda evime kavuştum akşam olduktan sonra. Bisikleti çözüp içeri aldım. Bisiklet taşıyıcısını bagajdan söküp yerine koydum. Eşyaları arabadan alarak eve girdim.

Böylece bir festivalin ve tur yazımın sonuna geldik. Hazine torbama yeni hikayeler, yollar, arkadaşlar, dostlar ile doldurdum. Yeri gelince torbadan çıkarıp sizlere sunuyorum. Aradan biraz zaman geçse de öyle hemen olmuyor, resimleri düzenle, sıraya koy, siteye yükle. Sonra da yazmak, işte yazmak en zor olanı. Herhangi bir not ta almıyorum. Kameram ile resim çekerek yolda hikayemi yazıyorum zaten. Resme bakınca hikaye çıkıyor ortaya. Resimlerde çok şey gizli. Sizler için iyi şeyler ve güzel şeylerin resmini çekmeye çalışıyorum. Sizler iyi şeylere layıksınız. Sabahın erken saatlerinde kalkıp ilk önce kahvemi içiyorum ve açıyorum laptopumu. Başlıyorum yazmaya. Yaklaşık 2 ila 3 saat durmadan yazıyorum ilham perileri ile birlikte. İlham perileri bana güzel kelimeler, cümleler fısıldıyor kulağıma. Bakalım daha neler fısıldayacaklar kulağıma, bilinmez…

Bir sonraki hikayelerde görüşmek üzere

Bu gün yaptığım yol 5 Kilometre civarı, geri kalan yolu araba ile yaptım. Toplam 24 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

İki Sade Bir Ortaca Festivali 3. Gün

22 Ekim 2017 Pazar

Dalyan – İztuzu Tekne Turu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Gözlerine bakarken,

güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma.

bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde,

kayboluyorum…

Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,

Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

 

sırrını her gün bir parça veren.

fakat hiç bir zaman;

büsbütün teslim olmayacak olan…”

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, İztuzu kumsalında denize girinti yapmış ortası delik kayalık.

Sabah erkenden kalkıp dün su pınarında, kaynağından aldığım su ile kahvemi içiyorum. Yanımda şanslı olanlar da kahvesini içiyor. Kahvenin tadı bir başka oluyor kaynaktan alıp pişirdiğim su ile. Sürekli kahve pişiriyorum ve sürekli kahve değirmeni ile kahve çekiyoruz. Kahveyi de sevgili Doktorumuz Mete çekiyor. Kahveyi çekerken de ayakta dolaşırken bu işi yapıyor. Bir ara Doktor Mete’ye baktım ve sordum; “Ne yapıyorsun?” diye. O da farkında değil cevap verdi; “Kahve çekiyorum ya.” “Peki eline bak bakalım nereye çekiyorsun” dedim. Mete kahvenin öğütülen alt kısmını yere düşürmüş, diğer yarısı elinde toprağa kahve ekiyor. Neyse ki dik düşmüş hazneden fazla kahve yere dökülmemiş. Bu duruma hep beraber kahkahaları bastık. Güne böylece başlamış oluk neşe ve kahkaha ile. Bu gün kahvaltıyı kamp alanında yapıyoruz. Bisiklet sürmeyeceğiz, tekne turu var. Yanımıza su donları ve havluları alıp teknelerin kalktığı yere doğru yürümeye başladık. Eşpedal üyeleri tren misali birbirlerine tutunarak yürüyor kayıklara doğru.

Güneşin ilk ışıkları kayalık Kaunos dağının tepesine vuruyor. Dağ kanalın karşı kıyısında.

Belli sayıda teknelere biniyoruz. Eşpedal üyeleri bir tekneye biniyor sadece. Bir arada olmalıyız ve birbirimizi tanıyoruz, birlikte hareket ediyoruz. Tekneye biner binmez gözüme tavla ilişti. Hemen alıp yere oturdum ve Hakan Sevin’i oyuna davet ettim. Kaçacak yeri yok ki, haliyle karşıma oturdu. Başladık oynamaya, zarlar atıldı, pullar oynadı yerinden. Kapılar alındı, pullar kırıldı. Kıyasıya, çekişmeli bir oyun oynanıyor. Şanslı olan kazanacak. Hakan Sevin ile tavlayı yerde oynarken bizi Seferi Keskin çekiyor. Bizi bir tek Baattin izliyor, o da meraklı tavlaya. Teknenin yanlarında oturma yerinde Eşpedal üyeleri oturuyor.

Durum benim için vahim, çok açık oynadığımdan Hakan beni sürekli kırıyor. İnsan hiç arkadaşını kırar mı? Vicdansız Hakan’da acıma yok ki! Kırdı geçirdi sürekli. Üç pulum onun sahasında ve pullarımın çoğu da dışarıda. Hakan da kendi pullarını üst üste dört ve yanında dokuz pulu dizmiş minare boyu. Bu büyük bir beceri ve ustalık isteyen bir durum. Açık vermeden, kaçak oynayıp bir de şanslı olarak istediği zarı gelince mars oluyorum haliyle.  Ama biraz şans olsaydı çok fena dağıtmıştım Hakan’ı ama zarlar ondan yanaydı. Böylece yenildim ve tavlayı koltuğumun altına almak zorunda kaldım. Kader, ne yaparsın, elbet bunun rövanşı olacak.

Teknede Eşpedaldan  olmayan bir kaç kişi daha var. Onlar da tekneyi süren kaptan gibi sessizler. Kaptan pek yüksek olmayan köşkünde sürekli etrafına bakıyor ve gideceği rotadan çıkmamaya çalışıyor. Dalyan kanalından sonra geniş bir alana çıktık. Burası sazlıklardan kocaman adacıklardan oluşmuş. Sadece kanaldan gelen sular denize doğru kendine genişçe bir akış kanalı oluşturmuş. Tekneler de bu geniş kanallardan gidiyor.

Tekne bir sağa, bir sola devamlı dönerek sazlık alandan çıkıyor ve İztuzu kumsalına gelmeden geniş bir alana çıktık.

Geniş alanda kumsalın olduğu yerdeki iskeleye gidiyoruz. Önümüzdeki tekneyi çekiyorum bir poz. Teknenin arkasında Türk bayrağı dalgalanıyor.

Tekne iskeleye yanaştı, bizler indik karaya. İztuzu geniş ve uzun bir kumsal. Sağ tarafımı çekiyorum Solda deniz, kayalıklı bir ada, daha uzaklarda yüksek bir dağ görünüyor. Kumsalda bezden çardaklar yapılmış.

Burası da sol taraf. Kumsal burada daha uzun ve dağlar epey uzakta. İlk gün bu dağların ardına gitmiştik.

Rüzgar pek esmiyor, deniz sakin. Sadece dip dalgaları kumsalı yalıyor köpürerek.

Dijital zom yaparak adayı yakınlaştırıyorum. Tepesinde bir deniz feneri yapılmış. Tepenin alt solunda kayalıkta kocaman bir delik var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçtim.

Hepimiz su donlarımızı giyip denize girmeye hazırlanıyoruz. Kumlar çok güzel ve incecik, en ufak taş bile yok.

İztuzu kumsalı deniz kaplumbağalarının (Caretta Caretta) yumurtlama alanı. Her yıl Mayıs aylarında deniz kaplumbağaları buraya gelip çiftleşiyorlar. Sonrasında kumu kazıyıp yumurtalarını bırakarak gidiyorlar. Burada çevrecilerin bireysel çabaları ile yumurta bırakılan yerler işaretlenip bir direk dikiyorlar başlarına. İnsanların buralara yaklaşmasına izin vermiyorlar. Yumurtadan çıkan binlerce yavru gece boyu büyük bir mücadele ile denize ulaşmaya çalışıyorlar. Başaranlar soylarını devam ettirmek için tekrar buralara gelip yumurtalarını bırakacaklar. Geçmiş yıllarda buraya otel yapmayı planlamışlar ve çevrecilerin büyük protestoları sayesinde geri adım atılarak bu doğal güzelliği kurtarmışlar. Aslında bizler buraya gelmekle büyük hata yapıyoruz. Dalyan kanalından itibaren sazlık alan ve bu kumsala insanların girmesi önlenmelidir. Her şeyi ile doğal olarak bırakılmalı. Kimse denize girmemeli, denizden gelen tekneleri de yanaştırmamalı. Turizm ayağına giderek kirlenecek doğal üreme yerleri. Sazlıklarda kuşlar, kumsalda deniz kaplumbağaları insan yüzü görmemeli.

Denizin tadını çıkarıyoruz birlikte. Herkes suyun içinde yüzüyor.

Deniz sefamızı bitirip karaya çıkıyoruz carettalar gibi. Ben, Hakan ve Mete.

Sadece bir farkımız var; yumurta bırakmak için değil. Koluma görme engelli Özgür’ü alıp teknelerin olduğu iskeleye giderken Sevgi bizi çekiyor bir poz.

Teknelere binip geri dönüşe geçtik. Sazlıkların arasından dolanarak giden önümdeki iki tekneyi çekiyorum. Karşıda yüksek bir dağ tüm heybetiyle görünüyor.

Tekne fazla süratli gitmeden suları yara yara gidiyor. Teknenin burnu suları yararken karıştırıp duruyor girdap örneği.

Arkamızdan gelenler de var, tekne konvoyu oluşturduk. İki tekne sazlıkların arasından bizi takip ediyor.

Teknelerde can simitleri asılmış, rengi de turuncu. Can simidinin orta deliğinden arkadan gelen teknenin bir kısmı görüntüye giriyor.

Teknenin yanlarında oturma yerlerinde oturuyoruz. Ben, Suat, Baattin ve Doktor Mete yan yanayız.

Karşımızda da çoğu görme engelli arkadaşlar oturmakta. Pınar, Berktuğ ve Gündüz.

Böyle tembel tembel otururken aklıma birlikte türkü söyleyelim fikri  geldi. Karşılıklı koro halinde atışmalı olsun. Buna en uygun türkü de “Bilmem şu feleğin bende nesi var” Her satırını bir taraf söyleyecek, tekrarını karşı taraf söyleyecek. Hakan Sevin ile beraber cep telefonumda kayıtlı şarkı sözlerini açıp söylemeye başladık avazımız çıktığı kadar. Sağ olsun sevgili Sevgi de bizi cep telefonu ile videoya kayıt etmiş.

Teknede koro halinde “Bilmem Şu Feleğin Bende Nesi Var” türküsünü karşılıklı iki grup koro halinde söylediğimiz video aşağıda. İyi seyirler

Bu da youtube deki video

Biz türküyü söyledikçe diğer tekneler bize gıpta ile bakıyorlardı. Teknenin ismi ilginç; “Negündü” Teknedekiler bize el sallıyor.

Doktorumuz Mete Güney’in elinden çekilen elçek resim. Mete teknenin içindekiler, kaptanı ve bizi takip eden diğer tekneleri çekiyor.

Dalyan kanalına geldik ve teknenin kaptanı kıyıya yaklaşırken sadece onu çekiyorum çaktırmadan. Kaptan bana bakmıyor yapacağı manevrayı yaparak tekneyi iskeleye yanaştırmakla meşgul.

Karaya çıkıp çadırların olduğu yere geldik. Öğle yemeği yendi ve bu günkü programa göre Sultanbeyli kaplıcalarına gidilecek. Gitmek isteyenler bisikletine bindiler ve kamptan ayrılırken festivalin pankartlarını gördüm. Bunları belgelemek gerek diyerek ilkinin resmini çekiyorum. Pankartta bisiklete binen bisikletçilerin resminin yanında “Hürpedal Ortaca bisiklet festivali 11 – 14 Mayıs 2017” yazılmış yeşil zemin üzerine.

Başka bir pankartta “3. Hürpedal Ortaca bisiklet Festivali’ne hoş geldiniz” yazısı yazılmış Pankart beyaz renkte.

Başka bir pankartta “Dalyan Hürpedal camping. Soran olursa kamp yapıyor dersiniz” yazısı var. Pankart siyah renkte. Pankartın solunda pembe çiçeklerle süslenmiş iki bisiklet var. Biri tamamen mavi, diğeri beyaz renge boyanmış.

Başka bir bisiklet girişte tel çite asılmış. Rengi beyaz, pembe çiçeklerle süslenmiş. Küçük bir tabelada “#DalyanHürpedalCamping” yazılmış. Beni ve Eşpedal grubunu davet eden sevgili Sevgi Kırak ile bizleri davet ettiği için teşekkür edip vedalaştık.

Eşpedal grubu da festivali sonlandırdı. Çadırları söküp eşyaları toparladık. Bu gün bisikletim KUZ sakin durdu hiç hareket etmeden. Ben ve Mete bisikletlerin tekerleklerini söküp arabanın arka koltuğu yatırılmış şekilde yan olarak yükledik. Arabalara binip Köyceğiz’e geldik. Vedalaşıp ayrılmadan önce birer dondurma yiyelim dedik. Köyceğiz de nefis dondurma yapan dondurmacıdan meyveli dondurmaları külaha dizdirdik. Renkli çiçeklerle süslenmiş küçük havuzla birlikte resmini çekiyor Mete dondurma külahı ile. Külahta; krem, beyaz ,sarı ve mor renkte meyveli dondurma var üst üste. Sardunya çiçekleri kırmızı ve pembe açmış. Yeşil yapraklar arasından maviye boyalı havuz ağzına kadar su dolu. Ortasından su akıyor havuzun içinde kendiliğinden. Bu su artezyen suyu, Köyceğiz de her yerden sular fışkırıyor kendiliğinden.

Havuzun başında Baattin elinde dondurma külahı ile poz veriyor Mete’ye.

Dondurmaları yalayıp bitirdik. Havuzdaki artezyen suyundan da birer bardak su içerek tadına vardık dondurmaların. Yakında olan Köyceğiz gölünün kıyısına gelip bir hatıra resmi çektik kordonda göl manzaralı. Soldan sağa; Berktuğ, Pınar, Hakan, Ben, Özgür, Mete, Baattin ve Suat. Gündüz önde, yere çömelmiş durumda.

Eşpedaldaki arkadaşlarla vedalaşıyoruz. En son olarak Hakan Sevin ile vedalaştık. Bizleri ağırladığı için teşekkürlerimizin en yükseğini bildirdik Mete ile. Arabamıza binip yola koyulduk. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuktan sonra İzmir’e vardık. Mete sağ olsun eve kadar bıraktı beni.

Böylece güzel bir festivalin sonuna geldik. Yeni dostlar edindim, yeni hikayeleri hazine torbalarıma doldurdum. Bazen ilham perileri geldi, kaybolmadan tutup dolmak bilmeyen hazine çantama özenle yerleştirdim ki ilerde gerektiğinde kullanayım diye.

Bu gün tekne ile yaptığımız yol yaklaşık 16.82 Deniz Mili civarı.

Aşağıda tekne ile yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc