Etiket arşivi: lebedos

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 4. Gün

22 Nisan 2014 Salı

Akkum – Sığacık – Seferihisar – Gümüldür – Kalemlik

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi

Bir renk değildir mavi huydur bende

 Ve benim yetinmezliğimdir

 Ve herkesin yetinmezliğidir belki

 Denecektir ki bir süre

 Ve denecektir

 Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten

 Başka nedir ki

Edip Cansever

 

Öne çıkmış olan görsel, küçük bir iskele ve barınakta bağlı kayıklar. Tavşan asası karşıda, deniz çarşaf gibi.

220420146853

Geç yatmama rağmen saat 07:00 de uyanıyorum. Gece iyi uyumuşum, dinlenmiş durumda kalkıyorum. Temiz havanın etkisi olsa gerek. Eşyalarımı ve çadırı toplayıp bisikletime yükleyerek hazır duruma getiriyorum. Daha sonra sabah kahvaltısını hep beraber neşe içinde yapıyoruz.

Kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı değil mi ? Şairin dediği gibi. 6 kişi masada oturmuş kahvaltı yaparken. Olcay, Serhat, Şafak Omaç, Ben ve iki kişi yanımızda.

220420146848

Kahvaltıyı yaptıktan sonra çöplerimizi hep beraber toplayıp bulduğumuz gibi bırakıyoruz kumsalı. El arabasının içinde hala köz var, duşun altında söndürerek arabayı boşaltıp aldığımız yere bırakıyoruz. Bir süre sonra arabanın sahibi gelerek serzenişte bulunuyor ama yapacak bir şey olmadığını söyleyip özür diliyoruz kendisinden. Hava açık, bulut yok. Turun 4. günü iyi başlıyor. Herkes toplandıktan sonra  yola çıkıyoruz. Dün arıza çıkaran iki kişi bizimle gelmiyor. Onları kamp alanında bırakarak yola çıkıyoruz. İlk metreler yokuş biraz zorluyor bizi, henüz ısınmadık. Ağır ağır çıkıyoruz yokuşu. Arkada körfez manzarası ve dağlar.

1-1

Sığacık köyüne tabelası yanında tepeden bir bakış.

220420146849

En arkada kalanı bekledikten sonra çıktığımız yokuşun inişine başlayabiliriz. Figen Gülgör en arkadan geldi, inişe başlarken.

220420146850

Normal yoldan gitmiyoruz, ara yoldan Akarca üzerinden Haritacılar sitesine kadar deniz kıyısından gideceğiz. Denize sıfır yol, hava sakin, küçük bir balıkçı barınağı. Tekneler bağlanmış sakince bekliyorlar. Denize uzanmış demir iskele, karşıda ada. Karşıda görünen adaya yürüyerek geçebiliriz. Karaya yakın olan yerinde daha önceden yol yapılmış. Zamanla kullanılmadığından dalgalar yolu bozmuş. Fakat derinliği bele kadar olduğundan yürüyerek geçebiliriz. Yalnız deniz kestaneleri batma olasılığı yüksek. Adada sadece tavşan yaşıyor ve çok sayıdalar. Kıyı tarafında siteler, bir de Açıkhava düğün yeri var. Geçen yıl yaz ayında otların kuru olduğu zamanda akşam yapılan bir düğünde hiç sevmediğim havai fişekleri atılmaya başlanmış. Rengarenk ışıklar saçarak görsel şölen yaratıyorlar ama hayvanlara verdiği zararı hiç düşünmüyorlar düğün sahipleri. Gerçi ülkemizde düğünlerde silahla pisi pisine vurularak ölen yüzlerce kişi var ama havai fişekleri hayvanları gece uykusundan kaldırıp rahatsız etmekle beraber ölümüne de neden oluyorlar. Kuşlar seslerden ürküp havalanıyorlar. Havada uçarken bir de havai fişek saldırısına yakalanarak ölümlerine neden oluyorlar. Buna üzülüyorum her seferinde. İşte düğünün yapıldığı o gece havanın sert poyraz rüzgarı olmasından dolayı atılan havai fişeği adaya kadar ulaşarak adadaki otların tutuşmasına neden oluyor. Ada tamamen yanarak tavşanların çoğunun canlı yanmasına neden olarak çevre felaketine neden oldu. Havanın sert rüzgarlı oluşu, kara ile araç bağlantısının olmaması ada yanarken sadece seyirci kalmış orada yaşayanlar. Kimse yangını söndürmek için bir şey yapamamış. Yiyecek hiç bir ot kalmadığından sağ kalan tavşanlara orada bulunan bir kaç doğa severin götürüp bıraktığı sebze artıkları ile yaşamlarını sürdürmüş bir süre. Bunu duyunca çok üzülmüştüm doğrusu. Ülkemizde insan hayatı da dahil doğa ve doğada yaşayan canlıların hayatı çok ucuz.

Denize uzanmış küçük bir iskele, İskeleye bağlı kayık. Arkasında küçük bir balıkçı barınağı var. Burada bir çok kayık bağlı duruyor. Deniz çarşaf gibi, Tavşan adası görünüyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

220420146853

Ara yoldan, sitelerin arasından gitmeye devam ediyoruz. Önümde bir kaç bisikletçi gidiyor, ortalık yemyeşil.

220420146854

Nisan ayı baharın en coşkulu ayı. Doğa tamamen uyanmış, ağaçlar ve otlar yemyeşil. Kuşlar, böcekler ve diğer hayvanlar neslini devam ettirmek için yeni yavrularını doğurmuş, bereketli ortamda yavrularını besleme telaşındalar. Bu hareketlilik Mayıs sonuna kadar devam ediyor. O zamana kadar yeni doğanlar yetişip kendi başlarının çaresine bakacak duruma geliyor. Ondan sonra normal düzene giriyor ortalık. Yaz aylarının sıcak ortamında otlar kuruyup sararıyor, yiyecekler tükenince değişik yerlere göç ediyor çoğu canlı. Herhalde bizde de bu genlerden var ki bisikletlerimizle ordan oraya habire gidiyoruz, durmaksızın. Yeşil otların ardı deniz.

220420146855

Bir süre sonra ara yollar bitiyor. Canavar yere işaret bırakmış, sağa döneceksiniz diye Naş yazmış. Bundan sonra ana yolda gideceğiz, az da olsa araç trafiği var. Biraz da yokuş ve iniş başlamış oluyor.

220420146856

İlk yokuştan çıkarak yokuşun başında duruyorum. geride kalanların resmini çekmeye başlıyorum teker teker. Artçı olduğum için arkada kalan az olunca anca bu kadar kişiyi çekebildim. İlk kişi geçiyor önümden, Figen Gülgör.

220420146857

İkinci kişi.

220420146858

Üçüncü kişi.

220420146859

Dördüncü kişi Ahmet Mumcu.

220420146860

Beşinci kişi doktorumuz Burcu Koçak

220420146861

Altıncı kişi.

220420146862

Yedinci kişi.

220420146863

Arkadaşımızın lastiği patlıyor, beraber yama yaparak hallediyoruz. Römorku bisiklet yere yatırılmış, ön tekerlek sökük. Burada da market varmış, yokuşta zorlananlar burada soğuk soda içerek biraz serinlemeye çalışıyorlar.

220420146864

Doğanbey köyüne varıyoruz, köy yoldan yukarıda olduğu için köye çıkmıyoruz. Doğan bey kıyılarında her yıl Deniz kurdu askeri tatbikatı yapılıyor. Tatbikat yapılırken yol araç trafiğine tamamen kapatılıyor, çünkü gerçek mermiler kullanılıyor. İç taraftan giden bir yoldan araçlar gidip geliyorlar tatbikat boyunca.

220420146865

Solda Karakoç kaplıcaları var, ama öyle turistlik bir tesis yok. Kaplıcalarda yeni kuyular açılıyor, çıkan suyun sıcaklığı 160 °C Burada açılan kuyulardan buhar santralinden elektrik elde etmeyi, konut ısıtma ve seracılıkta kullanılmayı düşünüyorlar. Tabelada kahverengi zemine Karakoç kaplıcaları 10 yazılmış sola ok işareti ile. Düz olarak ok işareti ile Selçuk, Kuşadası yazılı.

220420146866

Bu da Karakoç deresi, kaplıcalardan ve yağmur sularından dere oluşmuş. Haliyle köprü yapılmış dere üzerine, yoksa nasıl geçeceğiz dereden karşıya.

220420146867

Artçı grubumuz bir süre toplanamadı. Serhat hoca çok oyalanıyorsunuz geride, sizleri önlerde görmek istiyorum diyerek fırça atınca bir süre arkada şarkı türkü söylenmiyor. Zaman geçtikçe grup yine toplanıyor. Turda en neşeli artçı grubu oluyor, sohbet, şarkı, türkü, bol resim çekme artçılarda oluyor. Zaten buralara ilk defa gelmiş birisi doğal güzellikleri görünce durup resim çekiyor ve manzarayı bir süre seyrediyor. Her zaman görebilecekleri manzara değil. Haliyle durunca grubun arkasında kalıyorlar. Ben de süpürücü olduğum için onları bekliyorum. Hem bana destek oluyorlar hem de şarkılarla neşemize neşe katıyorlar. Benim yükümü hafifletmiş oluyor bir nebze olsun geride kalmaları. Artçı grubu birlikte poz veriyoruz kameraya. 8 Kişi varız.

1-2

Grup yolun kıyısından kendi hızında gidiyor. Burası askeri tatbikatın yapıldığı yer. Sağda deniz kıyısı, yol indikten sonra sağa kıvrılıp tepeye çıkıyor. Yolda onlarca bisikletçi bisiklet sürüyor.

1-3

Burada sınırlar birbirine girmiş durumda, Doğanbey bitiyor Ürkmez başlıyor aynı yerde. Ürkmez de yemek ve deniz molası vereceğiz. Yemekte kumanya, içinde salamlı peynirli soğuk sandviç, meyve suyu, yarım litre su ve bir tane çikolatalı gofret. Daha ne olsun öğünü böyle nefis yiyeceklerle geçiştireceğiz.

220420146868

Minik bir bisikletçi bizleri karşılıyor, kendisine korna çalarak selam veriyorum. Geleceğin bisikletçisi şimdiden yetişiyor. Umarım ona iyi bir gelecek bırakabiliriz, bisiklet yolları, bisikletle ulaşım ve trafikte bisiklete saygı. Çabalarımız bisiklet üzerine.

220420146869

Ürkmez sahili, sahilde yürüme ve bisiklet yolu, yanı başında kumsal ve deniz. Burada  öğlen yemeği yiyoruz. Yemekten sonra karşıda görünen yarım adada bulunan Lebedos antik kentini gezeceğiz. Bazı tekneler ters çevrili kumsalın üzerinde.

220420146870

Mola zamanımız bol, burada denize gireceğiz. Yemekten sonra su donumu giyip deniz kıyısına gelerek dalmaya hazırım. Devrim’e resmimi çekmesini söylüyorum. O da denize atlarken resmimi çekiyor. Denize coz diye dalarak kendimi serin sulara bırakıyorum. Yüzmek gibisi yok doğrusu, insanın yüzerken yaptığı hareketler en iyi spor hareketleri. Yüzerken bütün kasları hareket ediyor. Havaya zıplamış durumdayım.

1-5

Yerden zıplayıp ileriye doğru kollarımı uzatıp uçmaya başladım. Uçmak gibisi yok, tıpkı kuşlar gibiyim. Özgürlük uçmakla başlıyor. Havada süzüldüğümden henüz ıslanmadım.

1-6

Yemekten ve dinlenmeden sonra toparlanıp az ilerideki yarım adada bulunan Lebedos antik kentine doğru yola çıkıyoruz. Bisikletlerimizi park edip Lebedos antik kentini geziyoruz. Burada sadece deniz kıyısında kayalık üzerinde bir duvar var, başka da antik bir yapı görünmüyor Herkes kıyıda durmuş sahilde burayı anlatan Olcay’ı dinliyorlar.

220420146871

LEBEDOS

1. Antik çağda İon birliğini oluşturan on iki Yunan şehir devletinden biri olan Lebedos’un kuruluş tarihi MÖ 7. yüzyıl olarak tahmin edilmektedir. Ancak 2004 yılında sur duvarlarının bulunduğu yarım ada üzerinde yapılan bazı yüzey araştırmalarında, işlenmiş küçük bir obsidyen yonganın bulunmuş olması buranın Koloniler Öncesi döneme ait ve muhtemelen Neolitik Çağda yerleşilmiş bir yer olduğunu akla getirmektedir. Önümüzdeki yıllarda bu şehirde yapılacak kapsamlı bir araştırma ile bütün bu soruların cevaplanacağı aşikardır..

2. İonia bölgesi antik kentlerinden Lebedos, bugün Seferihisar ile Selçuk arasındaki kıyıda Ürkmez Köyü’nün (Kısık Köyü) yanı başındaki küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kolophon’un kuzeyinde, Kral Kodros’un oğullarından Andropompos tarafından kurulan Lebedos, İon göçü sırasında Helenlerin eline geçen ilk Anadolu kentlerindendir. İonia Birliği’nin on iki üyesinden biri olmasına karşılık komşusu Myus ile birlikte diğerlerinden sönük kalmıştır.

Lebedos antik kenti 175 m uzunluğunda, alçak ve kayalık bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Burası 201 m genişliğindeki bir kara parçası ile ana karaya bağlanmıştır. Akropol 61 m yüksekliğindeki bir tepededir. Kentin coğrafi konumu, iyi bir limanı olmayışı, çevresinde Kolophon ve Teos gibi gelişmiş kentlerin oluşu Lebedos’u engellemiştir. Bu yüzden deniz ticaretinden pay alamamış, diğer İon kentlerinin yaptığı gibi dış topraklarda koloni kuramamış, sanatçı ve bilim adamı yetiştirememiştir. MÖ 5. yüzyılda Atina delos Deniz Birliği’ne önceleri üç talent vergi ödemiş, sonra da bu vergi bir talente düşürülmüştür.

Horatius’un “Tekedilmiş Köy” olarak tanımladığı Lebedos, Klasik dönemde sikke basmayan tek İon kenti olmuştur. Helenistik dönemde isminden hiç söz edilmemiş, Kral Antigonos bu kenti Teos topraklarına katmayı düşünmüştür. Lysimakhos’un buradaki halkı Ephesos’a yerleştirdiği ve lebedos’u tamamen ortadan kaldırdığından söz etmiştir. Buna rağmen kent varlığını sürdürmüş, MÖ 226’da Mısır kralı II. Ptolomaios’un egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bundan dolayı da 60 yıllık bir süre “Ptolemais” ismi ile anılmıştır. MÖ 2. yüzyılda Teos, Ephesos ve Myonnesos’dan kovulan dionysos sanatçıları buraya yerleşmiş ve kentin kalkınmasında biraz da olsa katkıları olmuştur.

Lebedos’ta arkeolojik araştırma yapılmadığından geçmiş tarihi ile ilgili bilgi oldukça yetersizdir. Günümüze ulaşabilen kalıntıları yok denecek kadar azdır. Yalnızca yarımadayı çepeçevre kuşatan surların kalıntıları günümüze gelebilmiştir.

Lebedos’un karşısındaki ana karanın yamaçlarında, yüzeyde çok sayıda çanak çömlek parçaları ve duvar izlerine rastlanmıştır. Ayrıca buradaki düz bir tepenin üzerinde de oldukça büyük bir yapının temellerine rastlanmıştır.

Olcay anlatıyor, antik duvarda dinleyiciler pankart açmış dinliyorlar.

220420146873

İşte burada yeterli kazı yapılmadığından ve tarihte pek önemli bir İon kenti olmadığından Az bilinen antik kent sınıfına tamamen giriyor. İşin bir de şu yönü var, burası özel arazi. Özel bir şirkete satılmış nedense. Biz izin alarak giriyoruz, yoksa elini kolunu sallayarak giremiyorsun buraya. Ne garip değil mi ? Henüz kazılmamış antik kenti komple yarımadayı sat. Umarım Lebedos kentinin kaderi gibi olur burayı alan şirketin, hiç bir şey yapamasın buraya. İki sıra blok taş örülü duvar kalıntısını yandan çekiyorum.

220420146877

Enes Çalışkan tarafından çekilen resim, Devrim bir insanın oturacağı kadar boşluk olan yere oturmuş duvarda poz vermiş.

1959394_10152425329157369_8220481750008462286_n

Enes elçek ile pankartı ve duvarda oturanları çekiyor.

10175036_637627122998617_1299278508057459329_n

Lebedos antik kent ziyaretimiz bitince bisikletlerimize doğru gidiyoruz. Yarımadadan Ürkmez kumsalı.

220420146879

Sokak aralarında gençler bisiklete binerken selam veriyorum. Bizleri görünce hayretle baktıklarını görüyorum. Hiç bu kadar çok bisikletçi görmediklerinden öyle baka kalıyorlar. Bu turlar onlar için iyi bir anı ve gelecek olacak.

220420146880

Hava iyice ısınmaya başladı, güneş tepemizde. Dinlenmenin ardından bisiklet sürmek biraz zor geliyor. Ağır aksak yola devam ediyoruz. Gümüldür kavşağına geliyoruz, soldan Menderes’e yol gidiyor ama dağlık ve yokuşu bol olan bir yol. Biz Kuşadası yönüne gideceğiz.

220420146881

Özdere’ye varıyoruz, burada kamp yerimiz. Arkada kalanları toplaya toplaya gidiyorum.

220420146882

Sevimli canavarımız sevimli işaretler bırakmaya devam ederek ilerliyor. Kırmızı renkli ok işareti yerde.

220420146884

Nihayet kamp yapacağımız Kalemlik mesire yerine varıyoruz. İşaretler buraya kadar güzel, bundan sonra işaret bırakmamış bizim canavar. Tabelaya Kalemlik mesire yeri, market, piknik, duş, wc, manav, mangal, müzik, kafeterya, plaj, eğlence olarak yazılmış.

220420146885

Buraya ilk defa geliyorum, kamp alanı nerede bilemiyorum. Devrim önümdeydi, en arkada ben varım. Telefonla Olcay’ı arayıp ne tarafa geleceğimi soruyorum. Çam ormanında ağaçlardan hiç bir yer görünmüyor. Yerde de işaret yok, yol ayrımında yol sağa aşağıya gidiyor. Kamp yeri düz olan yerde imiş. Ben yolu öğreniyorum ama önümde giden bir kaç kişi aşağıya inmişler, Devrim de aralarında, o da yolu kaybetmiş. Benden sonra kamp alanına gelince yanlış yola saptığını öğreniyorum. Orman çok güzelmiş, beğendim burayı. Çam ağaçları ile kaplı.

220420146886

Kamp alanı çamların altında gölgelik bir yer. İşletmecisi ile daha önceden anlaşmıştık, Özgen ve Ahmet.  Burası için ücret almayacak sadece büfesinden alış veriş yapacaktık. Büfede Süleyman abi  var. Kamp alanına gelir gelmez ilk önce elektrik işini halletmemiz gerekiyor. Büfede elektrik yok, yan taraftaki kampingten elektrik çekeceğiz. 100 metre arası var elektrik panosuna. Takımlarımı, kabloları alıp panonun başına geliyoruz Ahmet Yıldırım, Olcay ve ben. Panoyu iple çam ağacına bağlamışlar. Kablo iki parça, ilk önce onları ekleyip bantlıyorum. Ucuna prizli kablo bağlayıp bantlayıp kabloyu çekiyoruz. Daha sonra sigortalardan bağlayıp enerji vererek kontrol ediyorum. Normal olması üzerine bir kaç çoklu priz grubunu ana prize takıp hazırlıyorum. Ardından tuvaletlere de aydınlatma için kablo çekip ampulleri takıp test ederek işimi bitiriyorum. Akıllı telefonu olanlar hazır bekliyorlar bu işleri yaparken. Çoğunun telefonu şarjı bitmiş, elektrik bekliyorlardı. Elektriği verince hücum ettiler prizlere. Aşağıda resimde bir servet şarj oluyor, hani satsan zengin olursun. İşim bittikten sonra elektronikçi Utku Balkan telefonları şarjda görünce bana ” elektriği nasıl buldun ” diye soruyor. Ben de ” valla ben bulmadım, hazır vardı ” diye cevap veriyorum espri olsun diye. Hep beraber gülüyoruz buna.

1-7

Daha sonra çadırımı kurup uyku tulumu, matımı ve eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Bulunduğumuz yer denizden 10 metre civarında yüksek. Çadırın kapısını denize bakacak şekilde kuruyorum. Sabah uyandığımda ilk önce denizi göreyim. Su donumu giyip denize girmeye hazırlanıyorum. Gözde Emine yanıma gelerek beraber girelim diyor. Aşağı deniz kıyısına inip kumsal olan yere kadar yürüyoruz. Kumsal olan yer yandaki kampinge ait ama kimseler yok. Kumsalda havluları, terlikleri bırakıp denize giriyoruz. Doktor Serhat o arada denizden çıkıyordu. Deniz gözlüğünü bize bırakmasını söylüyor Gözde. Serhat denizden çıkardığı iki deniz kabuğunu bize bırakıyor. Denizin içi mükemmel, gözlükle bakarak yüzüyoruz. Yüzerek kıyıya çok yakın küçük adacığa çıktık. Ada safi kayalık, sadece denizden biraz yüksek. Henüz Nisan ayındayız, deniz mevsimi açılmadı daha. Ada üzerinde kayaların üzerine oturup güneşleniyoruz güzel sohbet ederek. Epey sohbetten sonra dikkatlice suya giriyoruz, çünkü kayalar hem sivri hem de deniz kestaneleri dolu. Yüzerek kumsala çıkıp havlu ile kurulanarak tekrar güneşleniyoruz. Deniz soğuk olduğundan biraz üşüdüm. Bir süre güneşlendikten sonra çadırların yanına geliyoruz. Islak olan şortumu çıkarıp elbiseleri giyerek yemek  zamanını beklemeye başlıyoruz. Ketring Osman eşi ile birlikte ta Bergama’nın İsmailler köyünden çıkıp geliyor kamp alanına. Sıcak yemeğimizi yiyoruz. Yemekten sonra çaylarımızı yudumlarken ödül töreni yapıyoruz. İlk önce Ketring Osman Duman ve eşine bisikletçi dostu olduğunu belirten el yapını tahta bisikletleri veriyoruz. Bu gün 180 km civarında yoldan yemek getirip, çok az bir para karşılığında, hiç bir şey istemeden bir dost gibi turumuzdaki 95 kişiyi akşam yemeği ve sabah kahvaltısı ile 5 gün boyunca doyurdu. Emeğine, yüreğine, dostluğuna sağlık Osman DUMAN. Serhat, Osman Duman, Eşi Ayşe ve Olcay.

220420146887

Bu turda her ne kadar araç desteği olmadığını söylesek te aracını bize veren Bekir Kocamaz’a ve aracı 5 gün sürerek turda kullandığımız eşyaları taşıyıp her gün kumanyaları İzmir Büyük Şehir Belediyesinden getirerek bizlere ara öğün olarak dağıtan CİNATI mekanını bizlere açan Ahmet YILDIRIM ve biricik aşkı Berna KÜLAHÇI’ya tahta bisikleti sunuyoruz. Berna ve Ahmet çiftine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

220420146888

Turda yol kesen, yancılık yaparak grubun güvenli gitmesini sağlamak için elinden geleni sağlayan Eskişehir bisiklet derneği başkanı Serdar Acar ve Esra Alkan, Balıkkesir spor müdürü Erdun Mutlu, Ebit başkanı Oktay Balaban, İlkay Özvardar ve Mert Ardar, sağ olun var olun güçlü arkadaşlar.

220420146891

Az Bilinen Antik Kentler Turcuları Doktor Serhat ben ve Olcay elçek resim çekiliyoruz.

220420146892

Ve artçı grubu, teknik eleman gezgin Ahmet Mumcu, Doktor civanım Burcu Koçay ve süpürücü olarak ben. Birkaç patlak lastik dışında önemli bir arıza olmadı. Doktora gerek duyulmadı, buna çok sevindim. Ama yanımızda olması bize güven verdi. Burcu ve Ahmet iyi ki varsınız.

220420146893

Kahramanımız Olcay, Simpleman Thelasthero, elinde mikrofon konuşuyor.

220420146895

Motorize ekibimiz, önden giderek yolda sevimli işaretler bırakarak kaybolmamızı önleyen, gerekli yerlerde yolu keserek geçmemizi sağladılar. Sevimli canavar-ül velosipet Enes Çalışkan ve foto muhabirimiz Emin Mengüaslan. İyi ki varsınız.

220420146897

Yemek dağıtımında üstün başarı göstererek her gün sabırla bizlere bol kepçe yemek veren, yemek düzeni ve sorumlusu Selahattin Tavkaya. Ketring Osman’ın baş yardımcısı. Her halde bu gidişle turdan sonra bir lokanta açar Selahattin usta. Gönüllü olarak yemek dağıtımında yardımcı olan Antalya dan Meral Kurşungeçmez hanım. Bir ananın çocuklarını besler gibi hepimizi doyurdu, ellerine sağlık. En önemli görevi de genç arkadaşımız Anıl Baş üstlendi. Sabah akşam sıradakilerin önce fiş sonra yemek kuralını hiç bozmadan yerine getirdi. Öyle ben Serhat’ın dayısının oğlu, yok Olcay’ın teyzesi, yok Urim Baba’nın yakini diye yalvaranların gözünün yaşına bile bakmadı. Çünkü biliyordu ki Ketring Osman ta nerelerden yemekleri getirip bize bolca ve nefis yemeklerin karşılığı anca fiş sayısı ile belirleniyordu. Bir eksik fiş Osman’ın emeğini çalmak demekti. O da çaldırmadı, gerçi biz fazlasını verdik Osman’a

220420146898

Serdar Aydıngüler, Buufların yapımında ve çalıştığı ilaç şirketinden sağladığı diş macunu ve diş fırçalarını alarak çocukları sevindirmemizi sağladı. Ayrıca çok güzel kıro şarkıları söyleyerek her gece ateş başında ayrı bir renk kattı. Biraz da Arapça şarkı söyledi ama biz anlamadık!

220420146899

ABAK çalışma grubu. Yani Az Bilinen Antik Kentler Turunun beyin takımı. Bu turu düzenleyip organize ederek tura katılanları en üst derecede hoşnut kalacak biçimde yapmayı sağlayan ekip. Her birey kendi yeteneğine göre turun hazırlanmasında, turda görev alarak canla başla üstüne düşen görevi yerine getirerek başarı sağlamıştır. Serdar Aydıngüler sponsorumuz, öğrencilere vereceğimiz hediyelere katkı sağladı. Emin Mengüaslan, gazeteci, foto muhabir olduğu için güzel resimler çekti. En önemli görevi de motoru ile önden giderek yolda işaretlemeler yapıp grup gelince yolu keserek güvenli geçmemizi sağladı. Grubun öncüsü ile artçısı arasında gidip gelerek iletişimi de sağladı aynı zamanda. Ahmet Yıldırım, çalışma grubunun toplantılarını Cinatında yapmamızı sağladı. Hiç karşılık beklemeden. Araç ile gizli destek sağladı tur boyunca. Doktor Serhat Ferahi Değimli, çalışma grubumuzun en çalışkan elemanı. Bürokrası ve bağlantı işlerini yoğun telefon ve görüşme trafiği içinde, ikna kabiliyetini de kullanarak turda geçeceğimiz yerler ve konaklayacağımız yerleri ayarlayıp katkısının büyük olmasına neden oldu. En büyük katkısı da yarın olacak. İlk okulda 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerine katılacağız. 23 Nisan gününde denk gelen ilkokul yönetici ve öğretmenleri ile yüz yüze görüşerek tören ve kutlamalarda programlar yaparak Çocuk bayramında katkısı inanılmazdı. Ege Üniversitesinde okuyan Mert Ardar, EBİT eski başkanı. Turun çalışmalarında ve keşif grubunda çok yardımcı oldu. Tur boyunca yol kesme ve yancı olarak güvenli bir şekilde turu yapmamızda büyük katkısı oldu. Ben de süpürücü görevini üstlendim. Sevimli canavarımız Enes Şensoy. Afrikanın tozuyla gelip turda motoruyla Emin ile beraber yoldaki sevimli işaretleri yapan şahıs. Aynı zamanda haritacı olması gideceğimiz yolları en iyi şekilde analiz edip önden giderek işaretlerle bizlere yön verdi. Olcay Ormankıran, baş kahramanımız. ABAK turunu düşünen, yapan ve beraberce en güzel bir şekilde yapmamızı sağlayan başkanımız. Güzel fikir ve düşünceleri sayesinde bu tur oluşup bu güne kadar geldi. Hep beraber neşe içinde çalışarak sorunsuzca bu turu birlikte yapmayı başardık. Ayrıca resimde olmayan arkadaşlarımız da var. Muhlis Dilmaç, Yılmaz Murat Bilican, her turda aracını bize vererek destek olan Bekir Kocamaz ve onun bu yıl anısına  düzenlediğiniz, aramızdan istemediğimiz bir şekilde ayrılan rahmetli Alper Güngör…

1-8

Ankara dan turumuza katılan Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi edebiyatçı Gözde Emine bizlere turda ünlü edebiyatçılarımız hakkında bilgi vererek katkı sağladı, yüreğine sağlık.

220420146902

Bisiklette biraz acemi olduğundan bisiklete fazla binemedi, ama arabasıyla bizleri yalnız bırakmadı. Bu gece için müzik grubunu İzmir den  alıp buraya getirdi. Hem de tek başına, teşekkürler Ezgi Saydam.

220420146903

Afyon Başmakçı dan katılan ünlü masalcımız Esma Eser Açıkgöz. Yazdığı masallarla gönlümüzde taht kuran masalcı Esma aynı zamanda kadife sesiyle bizlere şarkılar, türküler söyledi. Ayrıca yüklü olduğu için yavaş giderek en arkada, yanımda artçı pedal sesi korosunda eleman olarak görev yapmaya başladı.

220420146908

Ebit başkanı Oktay Balaban ve Ege üniversitesi öğrenci arkadaşları ile her yıl bizlere destek oldu Ebit’e ve ekibine teşekkürler.

220420146909

Antalya dan katılan Işıl Dirlik Tutucu, her bisiklet turuna katılan biri olarak aramızda bulundu. Yalnız bu sefer araca bindirmedik, biraz mırın kırın etmesine rağmen yüküyle turu tamamlamayı başardı.

220420146911

Eskişehir den Eskişehir Bisiklet Derneği başkanı Serdar Acar. Alçak gönüllü ve dost olarak turumuzda güçlü performansıyla öne geçerek yol kesiciliği yaptı. İlk defa Eskişehir de bisiklet festivali düzenleyeceklerdi. Benim o tarihlerde başka bir turda olmam nedeniyle tura katılamadım.

220420146913

İşletmenin sahibi Özgen, bizlere kamp alanının kapılarını açarak burada kalmamızı sağladı. Kalemlik kamp alanını bisikletçi dostu olarak plaket vererek ilan ediyoruz.

220420146914

Soner ve Welat  ile bizim için ta İzmir den gelerek hep beraber çalıp söyleme işini bu gece doyasıya bizlere sunacaklar.

220420146915

Tören merasiminin ardından kamp alanının meydanında ateşi yakıyoruz. Etrafta kesilmiş kuru çam dalları var onları toplayıp ateşin yanına yığıyoruz. İzmir den gelen sanatçı arkadaşlarımız Welat vurmalı çalgı, Soner de gitarı ile başlıyorlar çalmaya. Ateşin etrafında çember yaparak oturuyoruz.

1-9

Ateş azaldıkça kuru çam dallarıyla besliyoruz. Bu gece ateş çok aç, habire odun yiyor. Sanki binlerce yıldır aç kalmış gibi, odunların yaş mı kuru mu olduğuna bakmadan kırmızıya çalan yalımlarıyla önce yalayıp kısa sürede yutuyor. Hani bıraksan koca ormanı yiyecekmiş gibi. Ateş kontrolümüz altında. Dışarı çıkmasına izin vermiyoruz. Devamlı besliyoruz aç kalmış ateşi. Bizimle beraber kalmasını sağlıyoruz sıcaklığı ile beraber. Herhalde şarkıların gece karanlığına karışan gitarın notaları iştahını kabartıyor ateşin. Her daldan şarkılar söylüyoruz gitarın tıngırtısıyla, her şarkıda alkış ile tempo tutuyoruz vurmalı çalgının ritmine. Ateşi odunla besliyorum.

1-10

Yanan odunların ısısı şarap ve biraların yardımıyla müzik eşliğinde ortam iyice ısınıyor. Hep beraber müzisyenlerin şarkılarına eşlik ediyoruz. Bu gece eğleneceğiz hep beraber, hakkettik doğrusu. Ruhumuzun gıdasını şarabın besleyici özelliği ile yudum yudum  birlikte alıyoruz. Yanan ateşi yakından çekiyorum.

220420146916

Kafalar iyice dumanlandıkça şarkılar da o kadar coşkulu oluyor. Müziğin ahengine kendimizi kaptırdık bir kere. Soner ve Welat kaptırmışlar kendini ateş başında

220420146918

Etrafta yerleşim yeri olmadığından müziğimizden kimse rahatsız olmuyor. Böylece gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğlencemiz devam ediyor Kamp alanı geniş olduğundan çadırlar da geniş alana yayıldı. Kimisi çadırına erkenden girip yatıyor.

Bu gecenin diğer bir süprizi de Esma Eser Açıkgöz’ün doğum günü olmasıydı. Küçük bir pasta, bir kaç mum yetti doğum gününü kutlamaya. İyi ki doğdun Esma, masalcı, seni çok seviyoruz. Nice güzel yaşlara dedik hep beraber. Serhat, Serdar, Emine ayakta. Esma ile ben sandalyeye oturmuşuz. Elimde küçük bir pastada mumlar yanıyor.

1

Gecenin finalini Alkım Arı yapıyor. Zincirlerin ucunda alkollü bez yakarak gecenin karanlığında alev topları ile hareketler yaparak harika bir gösteri sunuyor bizlere. Gecenin karanlığında sadece alevler görünüyor dönerken. Zincir ucunda birer alev topu karanlıkta ışık izi yapmış.

230420146919

Saat 01:00 olunca uyku ağırlığı basmaya başlıyor.  Ateşin başında oturanlara iyi geceler deyip çadırıma yatmaya gidiyorum. Dinlenmek gerek, günün yorgunluğunu anca uyku paklar.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 46 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 1. Gün

19 Nisan 2014 Cumartesi

Konak – İnciraltı – İskele – Urla – Malkoç

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ACI ÇEKMİŞ AĞAÇ

 

Acı bir burgaçtı

Yüreğime doğru bitimsiz bir sarnıç

Sökülse de yabani otlar

Kapanmadı inatçı yol

 

Döndürdüm gözlerimi karanlıkta

Adımı saydım kaç kez

Nar değildi dilimdeki

Sokağın sesi sesime karışmış

Bağırdım bağırdım

İmdat umanlarla gözü dönmüşler arasında

 

Çocuklar yetişti

Yetişti boy boy

Var olsunlar gün gibi

Soysuz zebanilerin çatallı dilleri

Kesse de yolumuzu

Çırpınıyoruz burgacın debisine inat

Ama gözlerimiz yıldızlarda !

 

Ağır kanlı salınır şimdi bahçemdeki ağaç

Acıyla cenk etmiş biri gibi

 

Çiğdem BAYDAR                    8 Mayıs 2014

 

Öne çıkmış olan görsel, 2014 yılında yaptığımız Az bilinen antik kentler turunun afişi. Afişte; Az bilinen antik kentler turu, yazının üstünde üçgen antik kiriş. Yanında 19 ve 23 rakamı, yan olarak nisan, onun yanında yan olarak 2014 ve iki tane antik sütun. Solda, altta IONIA, altında Alper Güngör anısına yazılmış. Biri erkek, biri kadın tekerlekleri taştan, kadrosu odundan yapılmış bisiklete biniyorlar. Bisikletlerin pedalları yok, ayaklar yerde yürütüyorlar bisikletleri. Afişin zemini mavi renkte.

1909234_10152158967542529_1674789463_o

Bu yıl Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turunun III. turunu yapacağız. Az bilinen antik kentler turunun yaratıcısı, fikir babası Kahramanımız H. Olcay Ormankıran. Kendisi bisiklete binmeyi sevdiği için herkesin bisiklete binmesini ister. Azıcıkta tarihe merakı vardır. Tarihi kentler de zaten doğanın içinde ayrı gezilebilecek bir yer. Bir de işin içine bisiklet girince daha bir başka oluyor bu tarihi yolculuk. İzmir ve çevresi tarihi antik kentler bakımından zengin bir yerde bulunuyor. Bu zenginliği herkes göremediğinden adı az bilinmekte antik kentler. Bu antik kentler arasındaki mesafeler arabayla 15 bilemediniz 30 dakikada gidilebilir. Bisiklette bir ulaşım aracı ve bizde binebildiğimize göre Az bilinen antik kentleri bisikletle dolaşmak niye olmasın diyerek Olcay’ın kafasına bir şimşek çakıyor ve az bilinen antik kentler turunu yapmaya karar veriyor. Aşağıda ilk yaptığımız az bilinen antik kentler turu yazılı tişört. Ayrıca tekerlekleri taştan, kadrosu odundan yapılmış bisiklete binen bir erkek. Yaptığımız turun günleri olan 21 22 23 Nisan yazılı.

180420146659

İlk tur deneme amaçlı olarak yapılıyor. Bu ilk tur 6 kişi ile yapıldıktan sonra 2012 yılında 1. Az bilinen antik kentler turunu hep beraber yapıyoruz. 100 kişiyi geçmeyecek sayıda katılımcı ile turu başarılı bir biçimde tamamlıyoruz. Turumuz 23 Nisanın resmi tatil olması nedeniyle 23 nisan içinde olacak tarihlerde Cumartesi Pazarı da içinde olacak zamanda yapıyoruz.

1 Az bilinen antik kentler turu toplanma yerimiz Konak meydanı Tarihi saat kulesinin önünden başladık. Sahil yolundan ilk antik kent Urla İskelede Klazonamei, İskender köprüsü, Urla İçmeler Roma hamamı, Çeşme Ildır Erythrai, Seferihisar Teos, Özdere Lebedos, Ahmetbeyli Claros, Selçuk Efes, Torbalı Meropolis Antik kentlerini 4 günde tamamladık. 5. gün tatil olmadığı için turu Selçuk ta bitirdik. İşe gitmeyen 8 kişi  Metropolis antik kenti turunu tamamladı. (Bu kişilerden birisi 10 şu an Dünyayı gezmekte olan Gürkan Genç) Bu turda yardımlaşmayı, paylaşmayı ve tur boyunca grubu gönüllü bir şekilde götüren arkadaşlar sayesinde çok güzel geçti. 2. Turun daha iyi olması için çalışma grubu bu turda oluştu. Aşağıda kendim tasarladığım görseli tişörte bastırıyorum. Tişörtte yazanlar; Klazomenai, Erythrai, Teos Lebedos, Klaros, Efes, Metropolis düzensiz olarak basılı. Fonda İzmir saat kulesi var. En alt sağda urimbaba yazılı. Bu tişörtün örneği yok, bir tane basıldı.

180420146656

1 Az bilinen  antik kentler turunun videosunu buradan izleyebilirsiniz

azbilinenantikkentler paylaşan: urimbaba

2. Az bilinen antik kentler turu daha sıkı çalışıp keşif turları yapılarak ve süprizler ile gerçekleştirdik. Doktor Serhat Ferahi Değimli de aramıza katılarak 23 Nisan günü bir köy ilk okulunda çocuklarla birlikte 23 Nisan gününü kutladık. Tur rotası biraz zorlu idi. Başlangıç Konak saat kulesi oldu yine, tarihi Kemeraltı çarşısını boydan boya geçerek Agora, Altın park kazı yeri, Fuar alanından Smyrna, Yamanlar dağı Karagöl 22 km tırmanış, toprak yoldan Emiralem, Buruncuk Larissa, Maltepe köyü Panaztepe, Pers mezarı, Foça Phokai, Aliağa Kyme, Yuntdağı Köseler köyü Aigai ( 15 km dik yokuş ), Bergama Bergammon. Bu turda Yuntdağı Köseler köyünde ki ilk okulda hayatımın en güzel 23 nisan bayramını köyün çocukları ile birlikte kutladık. Tüm katılımcılar harika bir tarih, doğa ve bisiklet turunu 4 gün boyunca turladı. Herkes turdan memnun olarak evlerine döndü. Aşağıda kendim bastırdığım tişört. Yıkandığı için rengi biraz solmuş, Antik sütunlu tapınak, Az bilinen antik kentler turu yazısı. Biri kadın, biri erkek taş tekerlekli bisiklete binmiş. Resmin sağ üstünde küçük bir Türk bayrağı.

180420146658

2 Az bilinen antik kentler turunun videosu

2. Azbilinen Antik Kentler Turu Nisan 2013 paylaşan: urimbaba

Bu yıl 3. turda 23 nisan hafta ortası Çarşambaya denk geldiğinden turu 5 gün olarak planladık. 23 nisan yine bir ilk okulda kutlanacaktı. Turun organizasyonunda  olduğum için toplantıda turda herkesin kendi eşyasını taşıması yönünde karar aldık. Ben zaten hiç bir turda eşyalarımı araca vermeden kendim taşımıştım. Diğer katılımcılar ne yapar bilmem. Böyle Türkiye de ilk defa olacaktı. Önemli kurallarımızdan biri de 2 kez üst üste tura katılan 3. tura katılamazdı. Katılımcı sayısı 100 kişi ile sınırlı olduğundan daha önce katılamayanlara hak tanıdık. 3. az bilinen antik kentler turu 1. turun aynısı olacaktı. Organizasyonda olan arkadaşımız Alper Güngör, ne demeli bilmem aramızdan istemediğimiz biçimde ayrıldığından bu turu onun adına yapmaya karar verdik. Alper Güngör ile Aigai antik kentine keşfe giderken çekilen son resimlerden birisi. Üzerinde kırmızı renkli bir yağmurluk var. Arkada dağlar, tepeler var, yokuş çıkıyor bisikleti ile.

Alper Güngör anısına.

857180_523966570986840_1269209914_o

Bu tur için keşif çalışmalarına katılamadım ama daha önce toplantılarda görev dağılımı yaptığımızdan sorun olmadı benim için. Turun rotasını biliyordum, görevim de arkadan süpürücü olarak en sonda tüm turcuları yolda bırakmadan kamp alanına götürmek. Bu sefer yanımda bana teknik konularda yardımcı olarak dünyayı gezmiş olan Ahmet Mumcu ve Doktor olarak ta Burcu Koçay her hangi bir yaralanmada bana yardımcı olacak. Süpürücü olarak bir de yedek parça olarak yama takımı, iç lastik, jant teli gibi bisiklette oluşabilecek parçaları bir çanta benim bagajımda devamlı olarak taşıyacaktım. Yanımda doktor olunca sağlık malzemeleri olan ilk yardım çantası da bendeydi. Yüküm çoktu ama benim için sorun oluşturmayacaktı bu kadar yük. Alışkındım yüklü tur yapmaya.

Bu turda yeni insanlar tanıyacaktım, yeni dostlar edinecektim. Ben üzerime düşen görev gereği sağlık malzemelerini Doktor Serhat tan alarak çantaya yedekliyorum. Bisiklet yedek parçalarını da Parkur Bisikletten, Ali den alıyorum. Parçaları da sırt çantasına yerleştiriyorum. Telefonumun şarj olması için şarj doğrultucu devresini çantama yerleştiriyorum. Can Küçükler’den USB’li şarj bataryasını daha önceden alıp tamamen doldurmuştum. Böylece hazırlıklarımı tamamlamış olarak 18 Nisan Cuma akşamı teknik toplantıya katılmak üzere Cin Atına gidiyorum.

Cin Atına giderken Kemeraltı çarşısına uğrayıp çakmak gazı tankı almam gerekti. Ocağımın gazı azdı ve tur esnasında kahve pişirecektim. Akşam üzeri olduğundan dükkanlar kapanmak üzereydi. Kemeraltı çarşısına girmeden 2 bisikletçiye denk geliyorum. Tanışıyoruz, Ankara’dan gelmişler. Biri Gözde Emine, Diğeri Enes Çalışkan. İkisini daha önce facebooktan tanıyordum ve resimlerini görmüştüm. Ayak üstü biraz sohbet edip Cin Atının yerini tarif ederek dükkanlar kapanmadan yanlarından ayrılıyorum. Cin Atı adlı kafenin sahibi, aynı zamanda organizasyonda olan Ahmet Yıldırım bizleri kapıda karşılıyor sevimli yüzüyle. Şehir dışından gelen bir kısım katılımcı toplantıya geliyor. Bir çoğunu tanıyorum, uzun zamandır görüşmediğimizden dostça kucaklıyoruz birbirimizi. Diğer katılımcılar yarın sabah saat kulesine gelecekler. Katılımcıların kaydını yapıp turun buufunu, yemek fişlerini ve gezeceğimiz rotaları gösteren haritaları veriyoruz. Bir kısmı Cin Atında kalacak bu gece. Kimisi arkadaşların evine yönlendiriyoruz kalması için. Teknik toplantının ardından eve doğru gidiyorum, yağmur başlıyor atıştırmaya. Yağmurluğu giyiyorum ama ıslatacak kadar yağmıyor. Yanımda İzmir de oturan Asuman Şen var. Onun evinde kalacak Esma, Gözde ve Enes ile birlikte pedallıyoruz. Mithat Paşa da benden ayrılıyorlar, ben Balçova da oturduğum için yoluma devam ediyorum.

Yarın başlayacak olan turda giyeceğim tişörtü bastırıyorum. Tişörtte bu yılki afişimiz basılı.

180420146660

Sabah erkenden kalkıyorum, hava kapalı ve yağmur yağıyor. Yapacak bir şey yok, artık bu tur yapılacak. Kahvaltımı yaparak Bagajımı yükleyip çöp poşetleri ile sarmalıyorum. Yağmurluğumu giyerek yola çıktım. Görevli olduğumdan erken varmak zorundayım Konağa. Yağmurun dinmeye niyeti yok gibi. Evden Konak arası 7 km, yağmur altında Konağa varıyorum. Bir kısım katılımcı gelmiş saçak altında yağmurdan ıslanmamak için sığınmışlar. Yağmur yağıyor hala, batı – güney batı yönüne bakıyorum. Oralarda bulutlar yüksek, bir kısım yerler mavi görünüyor. Demek ki birazdan yağmur dinecek. Katılımcıları kapalı bir yer olan çay bahçesine almaya karar veriyoruz. 1 saat kadar bekleyeceğiz. Çay bahçesinde çay ve kahvaltı etmeyenler kahvaltılıklarını yiyor. Bu arada Kumanya dağıtıyoruz. İçinde soğuk sandviç, meyve suyu 0.5 L su ve gofret var. Yeni gelen Katılımcıların kayıtlarını yapıp yemek fişleri ve malzemelerini veriyoruz bu arada. Ekipte görev alanlara telsiz dağıtılıyor, birbirimiz ile devamlı iletişim halinde olacağız.

İzmir Saat Kulesi

II. Abdülhamit’in (hükümdarlığı: 1876-1909) tahta çıkışının 25. yılı için 1901’de Sadrazam Mehmet Said Paşa tarafından Alman Konsolosluk binasını yapan mimar Raymond Charles Péré tarafından yaptırılan kule 25 metre boyunda olup, dairesel esas etrafında dört çeşmesi vardır ve kolonlar Kuzey Afrika temasını esinlendirir. Kulenin saati Alman İmparatoru II. Wilhem’in (hükümdarlığı:1888-1918) hediyesidir. Saat kurulduğu günden bu yana yalnızca bir kere durmuştur. 5.2 şiddetindeki 1974 İzmir Depremi sırasında hasar alan kulenin saat kadranları üzerindeki son kat yıkılmış ve saat depremin oluş saati olan 02:04’te durmuştur. İki yıl içerisindeyse kule onarılmış ve saat tekrar çalışır vaziyete getirilmiştir.

Kulenin üzerindeki Osmanlı tuğrası ve Osmanlı’ya ait işaretler daha sonra kaldırılmıştır. Verilmek istenen mesaj sanatın genç Cumhuriyet ile başladığı hissini vermektir.

Aşağıdaki resim 2002 yılında nadir de olsa kar yağarken Saat Kulesi ve meydan.

545598_360751537308345_2037277030_n

Yağmur devam ettiğinden pasajın içince çay bahçesine girip yağmurun dinmesini beklemeye başlıyoruz. Çay bahçesinden saat kulesi görünümü, şemsiye ile işe giden yayalar önümüzden geçiyor. Sağda büyükşehir belediye binası.

10288051_10152378879057661_82478678_o

Yağmur azalınca Saat Kulesinin yanına gelerek Az Bilinen Antik Kentler Turunu başlatıyoruz. Yerler ıslak, bisikletçiler saat kulesi etrafında üç tur atıyor ve antik kentlerin hacısı oluyor.

10298757_10152209040737529_9109802026875004936_n

Bu da videosu.

abak1 paylaşan: urimbaba
Saat kulesinin çevresinde 3 tur attıktan sonra yola çıkıyor grup. Ben süpürücü olduğumdan tüm bisikletlilerin yola çıkmasını bekliyorum. Herkes yola çıktıktan sonra telsizle hareket ettiğimi bildiriyorum arkadaşlara. Tur hafif yağmur altında başlıyor ama bir süre sonra yağmur duruyor. Yağmurlukları çıkarıyorum, yoksa terden sırılsıklam olacağım. Ana yolda, ıslak asfaltta giden bisikletçiler.

10168114_10152208697097529_6630007113446618012_n

Grubun arkasından gidiyorum ama gruba 6 km sonra anca Göztepe vapur iskelesinde yetişebiliyorum. Yüklü olarak iyi gidiyorlar sanırım, pek arkada kalan olmadı. Bakalım sonlara doğru ne olacak. Ufukta bulutlar aralanmış mavi gökyüzü kendini gösteriyor. Demek ki yağmur bitti sayılır, hava bir süre sonra açacak. Göztepe iskelesi ve asma köprüsü. Bu köprü yayalara ait. Köprü Göztepe spor kulübünün renkleri olan sarı – kırmızı renge boyalı. Sağ tarafta yeşil çim alan, yürüme yolu ve deniz. Yeşil alanda hurma ağaçları dikili.

190420146665

İzmir’in en güzel yerlerinden geçiyoruz, Üçkuyular kent ormanından İnciraltı’na. Burası araç trafiğine kapalı, sadece yaya ve bisikletçiler geçebiliyor. İzmir’in en büyük yeşil alanı. Sol tarafta gördüğünüz deniz eskiden dalyan olarak kullanılıyordu. Şimdi ise göçmen kuşların barınma yeri. Dalyana deniz suyu bağlantısı iki tane var. Birisi daha geniş, üstüne büyük bir köprü yapılmış. Adı Barış Manço köprüsü. Resimde Barış Manço köprüsü üzerindeyiz. Karşı yamaçtaki evler Narlıdere ilçesi. Burası Balçova ilçesi. İzmir dışından gelenler anı resmi çekiyor köprünün üzerinde. Resimler çekildikten sonra yola çıkmalarını söyleyerek gruptan oldukça kopmamalarını söylüyorum.

190420146666

Video çekmek için grubun önüne geçip çekim yapıyorum.

abak2 paylaşan: urimbaba
İlk molamızı Uğur Mumcu parkında veriyoruz. Uğur Mumcu heykeli önünde yüklü bir bisiklet. Çantalar çöp poşeti ile sarılmış.

10262175_10152403210712369_5043415654907453798_n

Grup bazı yerlerde toplanmak için durunca öne geçip resim çekiyorum. Yoksa önde olmam imkansız, grubu kim toplayacak benden başka.

190420146668

Grubun artçıları olarak Ahmet Mumcu ve Doktor civanım Burcu Koçay ile gayet iyi götürüyoruz grubu. Zeytinalanı’na kadar sorun yaşanmadı ve ben hayret ediyorum. Umarım tur böyle gider sorunsuz. Zeytinalanı’ndan sonra hafif rampalar başlıyor,300 – 500 metre ama o kadar sert değil. Vitesler düşüyor haliyle. Grupta bazıları yanlış viteste kullanıyor bisikletleri, onları uyararak vitesleri doğru kullanması yönünde telkin ediyorum. Urla İskeleye dönmeden Ebru Uçurum artık yoruldu mu ne iyice yavaşladı. Ahmet Mumcu hızlanması için uyardı, daha sonra ben de uyardım ama Ebru iyice yavaşladı. Ona vitesi büyüt daha hızlı gidersin diyorum, vites büyütüyor ama bir türlü hızlanmıyor. Hızımız saatte 12 km/h civarında. Ebru da benim performansım bu kadar diyerek böylece gidiyor. Grubun gerisinde kaldık iyicene. Ebru da uyarılarımızdan iyice gerginleşti. Bunun farkına vardıktan sonra artık uyarmadım bir daha yoksa oturup ağlayacak dereceye geldi. Yavaş gitmesinin nedenini ertesi gün anlayacaktım.  Ebru’ya artık ne olursa olsun seni bırakmayacağımı ve turu bitireceğimizi söylemeye başladım. Acele etmemesini, istediği biçimde gitmesini söyleyerek peşi sıra Urla iskeleye kadar beraber gittik.

190420146669

Urla İskeleye varıyoruz, herkes balık ekmeğini yiyordu daha önce anlaştığımız lokantada. Herkes fişini veriyor balık ekmeğini alıyor. Fiş sayısına göre lokantacıya para vereceğiz. Ben de fişimi vererek balık ekmeğimi alıp karnımı doyuruyorum. Öğle yemeğinden sonra Uluburun batığının olduğu yere geliyoruz. Uluburun batığının bire bir kopyasını yapmışlar burada. Önde de küçük bir kayık yan duruyor.

190420146670

Burada tarihi antik gemiler kayıklar bire bir yapımı yapılmış. Savaş gemileri, ticaret gemileri var. Kırmızı renge boyalı gövdeye iki yana da balık biçiminde göz yapılmış beyaz renkli.

190420146671

Bu gördüğünüz gemi hiç çivi çakılmadan yapılmış. Aynısından bir tane daha yapılıp Yunanistan’a hediye edilmiş. Yan tahtaların birleşim yerinde çapraz ipler geçirilip birleştirilmiş. Kayığın önünde öne doğru 1 metre kadar kılavuz takılmış.

190420146673

Başka bir kayığın arka kısmı, önden arkaya doğru kıvrılmış. yanda da dümen yekesi.

190420146675

İlginç tarihi gemiler var burada. Saz çubuklarından yapılma kayık bile yapılmış. Yelken direği uzun, üstten aşağıya iple gerilmiş.

190420146676

Burada bu tarihi gemileri araştırıp aynısının yapıldığı atölye var. Ticaret gemilerinde korsanları def etmek için odundan yapılmış çeşitli toplar görmek mümkün. Bunu gören korsanlar gemilere fazla yanaşamıyormuş. İlginç bir hile ama o zamanlarda geçerli oluyormuş.

190420146678

Bize buradaki yapılan çalışmalar üzerine Osman Erkut hoca anlatarak bilgilendiriyor.

190420146679

Gemiye çıkarak içinin resimlerini çekiyorum. Burada kürek çekiliyormuş bir zamanlar.

190420146680

İç kısma hamak şeklinde raflar yapılmış ip örgülü. İki tane olta kasnak konulmuş rafa.

190420146681

Gemiden aşağıdaki uzun kayığı, tente örtülü yapım atölyesi,, dolaşan bisikletçiler etrafı inceliyorlar.

190420146682

Kürek çekenlerin oturma yerleri ve kürekler.

190420146683

Nil nehrinde kullanılmış saz kayıklardan birisi yanında resim çekiliyorum. Arkada ağaçlar ve parçalı bulutlar üzerimizden geçiyor.

10317729_10152326421067088_4167728342334159933_o

Yunanlı yazar Yorgo Seferis’in müze olarak kullanılan evine geliyoruz. Ev taş bina, iki katlı. Üstte iki pencere var, tahta panjurlu. Pencere altına uzun demir saksılar konmuş.

190420146684

Gözde Emine Özgürel bize Yorgo Seferis’i anlatıyor edebiyatçı olarak. Kendisi Ankara üniversitesi edebiyat fakültesinde öğretim görevlisi. Emine’nin etrafında dinleyiciler pür dikkat dinliyor anlatılanları.

10177255_10152403255657369_6937552452003623891_n

Liman yaşlıdır, artık bekleyemem
Çamlı adalar için çekip giden arkadaşları
Çınarlı adalar için çekip giden arkadaşları
Açık deniz için çekip giden arkadaşları.
Okşarım paslı gemileri, kürekleri okşarım
Ki bedenim canlansın ve güçlensin.
Yelkenler tuz kokusu verir yalnız
Öteki fırtınadan.

Yalnız kalmak isteseydim, sessizlik
Olurdu aradığım, yoksul ufukta
Bu çizgilerin, bu renklerin, bu suskunluğun
Ruhumu parça parça edeceği umudu değil.

Gecenin yıldızları yeniden getirdi bana
Ölümü bekleyen Odysseus’un güvenini, çiriş otları arasında.
Burda çiriş otları arasında demirlediğimiz zaman
Adonis’in yaralandığını bilen boğazı bulalım istedik.

Yorgo Seferis

Çeviri : Melih Cevdet ANDAY

Binanın iç kısmı, yüksek tavanlı, kirişler kalın kalaslardan yapılmış.

190420146685

Urla İskeleli olan sanatçı Tanju Okan’ı da unutmuyoruz. Şarkılarını söyleyerek Tanju Okan parkında anıyoruz.

Kadınım

Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
Ne olur terketme yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte

Sen kadınım

Hatırla o günü karşıki sokakta 
Seni öptüğümü ilk defa hayatta
Kollarımda benim ilkbahar sabahım
Sen
Sönmüş bak ışıklar ev nasıl karanlık
O ılık aydınlık yuvamız soğumuş
Geceler bitmiyor ağlıyorum artık

Sen kadınım

Tanju Okan

Tanju Okan park girişinde ismi yazılmış, Selahattin Tavkaya’yı girişte çekiyorum.

190420146686

Tanju Okan’ın heykeli kahverengi renkli mermer kaide üzerinde.

190420146687

Resim çekilmek için Tanju Okan parkına gelin ve damat gelmiş. Damat beyaz ceket giymiş.

190420146688

İlk antik kentimize geliyoruz ; Klazomenai

KLAZOMENAI
Oniki İon kenti arasında anılan Klazomenai, Urla-Çeşme yarımadasının kuzey kıyısında, İzmir Körfezi’nin ortalarında yer almaktadır. Klazomenai arazisinin (khora) doğuda Smyrna yakınlarına dek uzandığı sanılmaktadır. Balçova yakınlarındaki Agamemnon Kaplıcaları’nın civarında yer aldığı bilinen Apollon tapınağı kent arazisi içinde kabul edilmektedir. Batıda Erythrai ile sınırının Hypokremnos (İçmeler) civarında olduğu, olasılıkla Gülbahçe Köyü’nün Klazomenai’nin batı sınırını oluşturduğu, güneyde de kent arazisinin Sığacık Körfezi’ne dek uzandığı anlaşılmaktadır.
Daha ayrıntılı bilgi ; http://www.izmirmuzesi.gov.tr/antik-yerlesim-alanlari-klazomenai.aspx İzmir müzesi sitesinden elde edebilirsiniz.
Aşağıda Klazomenai antik kentinin kazı alan tabelası.
190420146689

Girişte Roma dönemine ait buluntular sergilenmiş. Sütun parçaları, başlıkları ve mermer sandukalar.

190420146690

Yakın döneme ait bir yağhane, hep beraber yağhane ve çevresinde ki tarihi yapıları 2 grup olarak dolaşıyoruz. Taş bina, çatısı ince sazlarla kaplanmış.

190420146691

Bu yağhanede ezme ve sıkma yöntemi ile yağ üretimi yapılmış. Kazılarda elde edilen bilgiler doğrultusunda yağ çıkarma aletleri yeniden yapılarak sergileniyor. Zeytin zamanında bir miktar zeytin yağı elde ediliyor. Kazıda bulunan dev küplerde elde edilen yağları depoluyorlar. Bu bölgede halen kazılar devam ediyor. Yağhane binasına girmeyi bekleyen arkadaşlar. Çatıdaki sazlar çok düzgün tıraşlanmış.

190420146692

Yarıdan fazları gömülü dev yağ saklama küpü. Ağzı kapalı yuvarlak tahta ile.

190420146693

Kazılarda ortaya çıkan üç tane küp, üçünün de kapakları var. Yanında taş örülü kuyu var. Kuyu ağzı demir örgü ile kapatılmış. Küplerin olduğu yer yağmur  suyu ile dolmuş.

190420146694

Bina içine giriyorum. İçeride döner taş göze çarpıyor. İki tane tekerlek taş yanda kalas ile birbirine bağlı, İki taşın ortasında kalın bir kalas göbekten yukarıya doğru çıkmış. Kalın kalas yukarıdan döndürülünce taş yatakta tekerlekler dönerek zeytin tanelerini eziyor.

190420146695

Kaldıracı kaldırmak için manivela mekanizması. Altta çapraz kalaslara tutturulmuş milde delikler var. Sırıklar bu deliğe sokulup mil döndürülüyor. Milin ortasında dolanan ip var.

190420146696

Böylece büyük blok yaş yerinden kaldırılıp altına zeytin tanelerini koyuyorlar. Sonra ağır taş blok zeytinleri eziyor ve yağ çıkıyor. Taş zincirli kancalarla bağlı.

190420146698

Bu da keçeli presleme kaldıraçlı sıkma kalasları. Zeytin taneleri keçelerin arasına konuyor. Uzun ağaçlarla preslenip yağ çıkarıyorlar.

190420146699

Diğer binada elde edilen yağları amfora testilerde toplanıp gemilerle dışsatım yapılmış. Yağhanede sıkılan yağlar şişelerde sergileniyor. Amfora testilerinin dibi sivri, o yüzden tahta kafes içinde dik duruyorlar.

190420146700

Yağhane binanın küçük bit maketi, çatının ve binanın ön kısmına cam konmuş içerisi görünsün diye.

190420146701

Cam raflarda çeşitli ebatlarda cam şişelerde zeytin yağları sergilenmiş. Bu yağlar buradaki ilkel aletlerle sıkılan yağ örnekleri.

190420146702

Urla İskele Klazonamei antik turumuz bittikten sonra Urla merkeze doğru yola çıkıyoruz.

10168035_10152403300032369_247368971625431357_n

Urla belediye başkanı Sibel Uyar hanımefendi bizlere çay ve su ikramında bulunarak misafirperverliğini gösteriyor. Urla merkezdeki meydanda, Atatürk heykeli önünde tüm bisikletçiler kameraya poz veriyor.

10152450_10152403308237369_8689002348183890503_n

Ardından Urla’nın yetiştirdiği ünlü romancımız Necati Cumalı’nın evini geziyoruz. İki katlı taş bina, bahçede direkte Türk bayrağı dalgalanıyor.

190420146703

Edebiyatçımız Gözde Emine bize Necati Cumalı’yı anlatıyor güzel sesiyle ;

“Serap Akçaoğlu’nun  Necati Cumalı’nın Hikaye ve Romancılığı adlı doktora tezinden
edindiğimiz bilgiye göre, Cumalı 13 Ocak 1921 de Yunanistan’ın Florina şehrinde
doğdu. Asıl adı Ahmet Necati Acar’dır. Ünlü bir yazar olmayı istediği an,
babasının izni ve mahkeme kararıyla soyadını Cumalı olarak değiştirir. “Cuma”,
Necati Cumalı’nın annesi ve babasının sahip olduğu büyük topraklar üzerinde
Kaylar köyünde yaşayan bir köylü kadının adıdır. Yazar, bu isimden etkilenir ve
Cumalı soyadını alır. Yine de ilk şiirini 1939 yılında, o dönem Urla Halk Evi’nin yayın organı olan Ocak dergisinde, ‘A.N. Acar’ ismiyle yayımlar.

Cumalı henüz iki yaşındayken ailesi, İstiklal Savaşı’ndan sonra yapılan mübadele sonucunda İzmir’in Urla ilçesine göç eder. Dedesi için büyük bir üzüntü kaynağı olur bu karar. Lozan Antlaşması imzalanıp da Batı Trakya Türklerinin Batı Anadolu Rumlarıyla yer değiştirecekleri kararı açıklanınca inanmak istemez. “Benim yerim Florina, ölülerimi yalnız bırakmam!” Der. Cumalı Makedonya 1900 adlı eserinde anlatır dedesinin bu tepkisini. Florina’dan onları ayıracak vapur kalktı kalkacaktır; fakat yaşlı adam evinin demir parmaklıklarını iki eliyle kavramış bırakmamaktadır. Sonunda üç kişi onu koltuğu ile yerden havalandırıp parmaklıklardan ayırırlar; ama yaşlı adam vapura, koltuğunda, elden ayaktan kesilmiş olarak biner. Ayaklarına felç inmiştir. Üç yıl boyunca Urla’da sıla hasreti çeker ve yaşama gözlerini bu yeni topraklarda yumar. Necati Cumalı’nın babası tarım işleriyle uğraşan toprak sahibi bir kişidir. Kendini “Florina mübadillerinden Mustafa Acar” olarak takdim eder. Bağı arazisi olan, varlıklı, kültürlü, beyefendi ve Urla’nın en şık giyinen kişilerindendir. Kolalı yakası, altın kol düğmeleri ve siyah tivit paltosu içinde ve başındaki röleve şapkası ile resim ve filmlerde gördüğümüz bir Avrupalı gibidir o ve Urla kültür ve sosyal hayatında rol almış, uzun yıllar belediye meclis üyeliği yanında Ziraat Odası kuruculuğu yapmıştır.  (Uysal, A. Besim. Urla ve Nostalji, Eğitsel Yayımlar, 2000.) Cumalı’nın annesi Fitnat Hanım ise çalışkanlığıyla bilinen, Cumalı’nın hayranlık duyduğu, kişiliğinde çok olumlu etkileri ve katkıları olduğunu söylediği, kocasına tarla işlerinde yardım eden altı çocuklu bir kadındır. Necati Cumalı, altı kardeşin en büyüğüdür. Orta öğrenimini İzmir Erkek Muallim Mektebi’nde (1932-1935), lise öğrenimini ise İzmir Atatürk Lisesi’nde yapar. (1935-1938). Okulda son derece başarılıdır ama yatılı okuldan kaçıp Kordon’da dolaşmadan da edemez. 1938’de İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydolur oradan ise Ankara Hukuk Fakültesi’ne geçerek mezun olur. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin muhasebe bölümünde, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Yayın Müdürlüğü’nde ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde Devlet Tiyatrosu Operasının Yayın İşleri’nde görev yapar. 1949 yılı başında ise Urla’ya döner ve burada avukatlık stajını tamamlar. Urla ve İzmir’de avukatlık yapmaya başlar. Bu arada İzmir’de Ara Tiyatro’yu kurar ve yöneticiliğini üstlenir. 1958 yılında Paris’e gider; ancak hem maddi yönden sıkıntıya düştüğü ve hem de

umduğunu bulamadığından hayal kırıklığına uğrar. Parasal sıkıntıları Paris Basın Ataşeliği’nde radyo dinleme görevlisi olarak çalışmaya başlamasıyla sona ere ve Paris’te bir yıl daha kalır. 1959’da İstanbul’a döndüğünde artık hayatını kendi deyimiyle “edebiyat adamı” olarak kazanmak kararını almıştır. İstanbul Radyosunda Tiyatro bölümü yöneticisi olarak çalışırken aynı iş yerinde Dış Basın Bürosu Şefi olarak çalışan Berin Teksoy ile tanışır ve evlenir. Aldığı son nefesine kadar eşi Berin Hanım’ı sever ve onunla mutlu bir yaşam sürer. Eşinin görevlendirilmeleri nedeniyle İsrail ve Paris’te bulunur. 1966 yılından itibaren ise meslekî olarak yalnızca yazarlıkla ilgilenmeye başlar.

“Edebiyat doğuşumda var benim” der Cumalı, edebiyata olan ilgisini ifade ederken. Edebiyatımızın pek çok sahasında eser veren Cumalı yazar ve şairdir; ama şairlik yönü, diğer yönlerine göre daha önceliklidir. Yazarın tiyatro ile tanışması ise Urla’ya gelen gezici tiyatro, cambaz kumpanyaları ve karagözcülerle olur. Hatta henüz beş, altı yaşındayken Urla’daki evlerinin boş ahırında Karagöz odası yapar ve mahalle arkadaşlarına Karagöz oynatır.  Her gün evlerine düzenli olarak alınan, tefrika olarak yayınlanan roman ve öykülerin sıkı takipçisidir; fakat evlerinde kitap okuma alışkanlığının olmadığını bu nedenle şiirle tanışmasının çok geç dönemlere rast geldiğini de söyler. Ortaokul yıllarında dayısının yanında kaldığı dönemlerde ise ders kitaplarından başka kitap okuması  hoş karşılanmamaktadır. Buna rağmen Cumalı okumaya devam edecek ve ilk eserlerini de bu ilk okumalarının ışığında kaleme almaya başlayacaktır. Sait Faik’e büyük hayranlık duyar. Cumalı’nın sanatsal olarak olgunlaşmasında Sait Faik’in eserlerinin rolü büyüktür. Yazarın “dostum, ağabeyim” diye tanımlayıp görüşlerine önem verdiği bir diğer şair Orhan Veli’dir. Cumalı 20 yaşındayken Orhan Veli 27 yaşındadır ve Cumalı’nın yazdıklarını okur, onu yazma konusunda cesaretlendirir. Ayrıca Dıranas’ın, Yahya Kemal’in ve Ahmet Haşim’in şiirini de beğenir ve bir şairin yetişmesi için özümsemesi gereken metinler olarak görür. Nazım Hikmet’ten de etkilenmiştir o ve hem de Nazım’ın yeni yetişen şairler arasında en çok beğendiği bir şair haline gelmiştir sonraki yıllarda. Sonuçta Cumalı şiirinde kendi yolunu açabilmiş, pek çok şairden etkilenmiş; fakat yine de bu şairlerden uzak, kendine özgü bir üslûp oluşturabilmiştir.

1939 yılından itibaren roman, hikâye ve tiyatroları pek çok gazete ve dergilerde tefrika edilen; şiirleri yayımlanan edebiyatçı kırkı

aşkın eseriyle edebiyatımızın en üretken ve değerli yazarlarından olmuştur. Eserleri pek çok dile çevrilmiş ve ödüllerle taçlandırılmıştır. 1957 yılında Değişik Göze adlı hikâye kitabıyla, 1977’de ise Makedonya 1900 ile Sait Faik Hikâye Ödülü’nü; 1969 yılında Yağmurlu Deniz adlı şiir kitabıyla Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü; 1978 yılında Yaralı Geyik adlı tiyatro eseriyle Ertuğrul Muhsin Tiyatro Ödülü’nü; 1984’te Tufandan Önce (Bütün Şiirleri) ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı; 1995’te Viran Dağlar adlı romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü, Orhan Kemal Roman Ödülü’nü ve I. Ömer Asım Aksoy Ödülü’nü kazanır.

Yazarın Susuz Yaz adlı hikâye kitabından Metin Erksan tarafından uyarlanarak yapılan film de 1964 yılında Berlin Film Festivali Altın Ayı Ödülüne lâyık görülür.

Necati Cumalı İzmir için ne düşünür peki? Edebiyatımıza inci gibi saçtığı eserlerinde o hep biraz da İzmir’i yazmıştır. Kendi ağzından dinleyelim edebiyatımızın ulu çınarını: “ İzmir’de yaşadığım ilişkiler, anıların hepsi yazdıklarımda yankılarını buldu. Ben İzmir’i senelerce yazdım. Yine de tüketemedim. Galiba İzmir’in bana verdiklerini tüketemeden ayrılacağım bu dünyadan. Bu şehre gelince kendimi suyuna kavuşmuş balık gibi hissediyorum.”

Urla’da yetişmiş ve edebiyatımıza çok yönlü, değerli edebî metinler armağan etmiş olan Necati Cumalı’yı saygıyla anıyoruz. Binanın içinde ahşap üzerine metal harflerle; Necati Cumalı anı ve kültür evine hoş geldiniz yazılmış.

190420146704

Necati Cumalı’nın portre resmi, yanında da kitap ismi; Güneş Çizgisi olarak tabloda yazılmış.

190420146705

Necati Cumalı’nın çalışma masası, üzerinde daktilo, dik konulmuş çini cam kavanoz, küçük metal kutu, kalemlik var. Oturduğu koltuk masa arkasında.

190420146706

Bir yazarın en önemli parçası daktilo, okuyanlar bilir bir çok roman bu daktiloda yazılmıştır. İşte hayalimdeki çalışma masası ve daktilo. İleride mutlaka yapacağım böyle bir masa.

190420146707

Boy aynasında kendimi görünce bir resmimi çekeyim dedim. Devrim’in fotoğraf makinası ile kendi resmimi çekiyorum.

1622150_10152403340357369_1034436490717203969_n

Urla’nın tarihi çarşısını geziyoruz, El yapımı bir çok ürün bulabilirsiniz çarşıda. Çarşı insanı eski çağlara götürüyor sanki. Zamanın içinde kaybolmuş gibi el emeği ile göz nuru büyülüyor, kırık  parçaların içinde dolaşıyormuş gibi bir o dükkanda bir bu dükkanda kayboluyoruz. Zamanın çarkları yavaş dönmeye başladı sanki. Rengarenk boncuklar sıra sıra dizilmiş, çanlar, koyun çanı, keçi çanı, deve çanı, inek çanı, boğa çanı hepsi ayrı ayrı. Binek hayvanları için çeşitli nal, kolan, semer, üzengi, kayışlar, tekerlek çeşitleri, hepsi bin bir çeşit. Süs eşyaları, kap kacak, kimi bakırdan kimi kalaylı. Tahta masalar, yanında tahta sandalyeler. Kısa bir anda uzun bir zaman geçti sanki.

10268679_10152403322112369_1838416756465189137_n

İki direk arasına teller gerilmiş üst üste. Tellerde bakır eşyalar, terazi, makas, keçi -koyun çanları, anahtarlar, süs eşyaları asılmış. Altta iki tane at arabası tekerleği. Biri küçük, diğeri büyük.

10250320_10152403321487369_4211474976877472453_n

Urla ovanın ortasında kurulmuş, denizden uzak biraz. Ova olunca ulaşımda at çok işe yarıyor. Her tarafı arabalar kaplasa da at binenleri görmek olası. Urla sokaklarında dolaşan iki atlı.

1505434_10152403328827369_6281005619116480385_n

Sundurması tahta kaplı olan kahvenin iç kısmından dış mekan görüntüsü. Masa ve sandalyeler ahşap, sundurmanın altına tel gerilip eski eşyalar asılmış. Bunlar, bakraç, sürahi, çaydanlık yem torbası ve çeşitli eşyalar. Ortama otantik bir hava vermiş.

1512409_10152403320222369_8840673868782356829_n

Urla belediyesi kadınlara kendi ürünlerini yapıp satacakları kapalı bir yer açmış. Kadınlar tezgahlarda kendi ürettikleri reçel, şarap, yaprak sarması, börek, çörek, incik boncuk takılar gibi ürünleri satıyorlar.

190420146708

Sergi alanı büyük taş bina içinde, binanın diğer yanı. İçerisini geziyoruz.

190420146709

Resim çekilince hemen toplaşıyoruz birden bire. 13 kişi poz veriyoruz kameraya.

10325653_10152409485407369_8103525802919265488_n

Urla da ki gezintimiz bittiğinden yola çıkarak Tarihi İskender köprüsüne geliyoruz. Her gelen köprünün üzerine çıkıp resim çektiriyor. Tüm grup geldikten sonra ben de çıkıp resim çektiriyorum. Nasıl olsa çok az kaldı kamp yapacağımız yere. Onun için bolca resim çekmelerine ses çıkarmıyorum. Turumuzun pankartı her gelenle çekildiği için bize kadar kaldı. En son olarak pankartı toplayıp Mert’e veriyorum. Pankartı iki kişi tutmuş, toplam altı kişi var köprü üzerinde.

190420146710

İskender Köprüsü

İzmir ili, Urla ilçesi, İzmir Çeşme eski yol üzeri, Urla içmeleri mevkiindedir.

Tarihin en eski dönemlerinden beri insanoğluna kucak açan Urla’nın bilinen en eski adı Klazomenaidir. Sekiz bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu İskele Mahallesi, Limantepe Höyüğünde yürütülen arkeolojik çalışmalar kanıtlar. Limantepeliler ve yeni gelen İonlar denizcilik faaliyetlerine uygun şartlar sunan kıyılarda yeni yerleşimler kurarlar. Antik kaynaklar, Klazomenai ana kentine bağlı sekiz yerleşim yeri sayarlar.

Birçoğu henüz gün ışığına çıkmamış bu yerleşim yerlerinden Hypokremnos isimli yerleşimin ise İçmeler ve Gülbahçe arasında olduğu ileri sürülür uzmanlarca. Yine bazı antik kaynaklar Büyük İskender onuruna Aleksandria Oyunları düzenlendiğini aktarır bu civarda. Büyük İskender den sonra bağımsız yaşamına devam eden Klazomenliler de Roma hâkimiyetini tanırlar. Onların tüm Anadoluya hâkim olması ile başlayan  Roma Barışı süreciyle, pek çok kentte olduğu gibi, daha önce korunaklı merkezlerde yaşayanlar, kırsal alanlara dağılmaya başlarlar. Bizans döneminde ise, bu dağılışlar hızla sürer ve yerleşimler eski önemleriyle büyüklüklerini yitirirler. Bizans Dönemlerinde Urla da, pek çok yerde olduğu gibi, Bizansın mor salkımlı üzümlerinin geliştiği yerler arasında sayılır Hypokremnos da.

Yedi yüzyıl önce bu coğrafyaya gelen Türkler, kıyılara yerleşmek yerine denizden içeride kurarlar ve yeni bir isimle Urla diye adlandırırlar ana kentlerini. Urla çevresinde tıpkı Klazomenlilerin yaptığı gibi, kısa zaman içerisinde birçok köyler kurarlar. İşte bu köylerden birisi de, XV. yüzyıl içerisinde ortaya çıkan ve Malgaca Ovasında kurulan, Malkoç Köyü dür. Bu tarihten sonradır ki, bölge Malgaca Ovası adını almış ve bu isimle günümüzde de anılır olmuştur.

XV. ve XVI. yüzyıllar boyunca Anadolu’nun batıya açılan kapısı olan Çeşme Limanı sayesinde, önemli bir noktada yer alan Malkoç Köyü; bu önemini, deniz içerisinde dalgalara karşı direnmeye çalışan iki kervan köprüsü de göstermektedir. 1519 tarihli Piri Reis haritasında Çarpan Derbendi adıyla işaretlenen bu köprüler, Çeşme-Urla canlı ticaret yolunu koruyan bir derbent teşkilatının da varlığına işaret eder. Aynı haritada İçmeler sahili yakınına işaretlenen Samut Baba Tekkesi ise, XV. yüzyılda inşa edilmiş Derbent de görevli askerlerin konuşlandığı bir yerleşime dönüşmüştür.

Malkoç Köyünün tarih sahnesinden çekilmesiyle, İzmir’in, Levanten parlayan yıldızı olması aynı döneme rastlar neredeyse. Bu bir tesadüf değildir aslında. Sakız adasının 1566 yılında fethedilmesiyle, Çeşme Limanı önemini kaybedince; Anadoluya daha yakın korunaklı bir liman ihtiyacı ortaya çıkar. İzmir bu ihtiyacı karşılayan liman olunca gemilere, Malgaca derbendi köprülerinden geçmez olur yüklü deve kervanları. XVII. yüzyılın başlarında Çarpan derbendi dağılır, Malkoç Köyü söner. Fakat Malkoç ovasında yüzyıllar boyunca zirai faaliyetler devam eder gider. Bu verimli kıyı ovasında üretilen ürünler de iner Urla pazarına. Malkoç ovasından gelen ürünlerin çeşitliliğinden mi, yoksa bolluğundan mıdır, bilinmez; Urla içerisindeki pazarın adı olur Malgaca.

Zaman içinde Malgaca da sıcak kükürtlü suyun varlığı ortaya çıkar. Buraya herkesin faydalanacağı bir tesis yapılır. Bu aslında aynı zamanda şimdiye kadar bilinen bölgedeki ilk turizm faaliyetidir. Tesis; Ilıca etrafında bulunan kamping ve kiralık odalardan oluşur. İçmeler, zaman içerisinde o kadar tanınır ki, Malgaca yerine, bölge günümüzde olduğu gibi İçmeler adıyla anılır.

Sanat Tarihçisi Ferhan Erim’in değerli katkılarıyla…

Resimde 37 kişi köprü üzerinde pankart açmış halde. Köprüde üç tane göz var.

10298765_10152403399352369_8923406623574709122_n

Resim çekildikten sonra kalanların yola çıkmasını beklerken Devrim güzel pozumuzu yakalayıp resmi çekiyor. Bulunduğu yer aşağıda olduğu için ufuk çizgisinde yakalıyor o anı. Ben ve yanımda iki kişi ile birlikte bisiklet üzerindeyiz.

10255282_10152403409407369_5316935687437268338_n

Bir de beni bisikletim KUZ üzerinde çekiyor Devrim. Ön ve arka bagajda çantalar yüklü.

1238329_10152403409312369_1171509502050620278_n

Resim çekilme olayı bitince son kalan arkadaşlarla kamp yerine güneş batmadan ulaşıyoruz. Önde iki kişi gidiyor, sağda deniz. Hava parçalı bulutlu, Güneş ufka yaklaşmış tüm parlaklığı ile parıldıyor.

10299076_10152403376687369_5912903142656269385_n

Kamp yerimiz Davut’un Yeri, işletme sahibi ile marketten alışveriş yapacağımızdan kamp yeri için para ödemeyeceğiz. Kamp yerini daha önce ayarladığımızdan önce gelenler çadırlarını plajda kurmuşlar bile. Güneş tam batarken resmini çekiyorum ertesi gün karşılamak için.

190420146711

Çadır kentimizi kumsalın üzerine kurduk. Düz şeritler çekerek çadırları ikişerli kuracak şekilde planladık. Kamp yeri sokaklara bölünmüş küçük bir oba oldu. Ben de çadırımı arkadaşların ayırdığı yere kurup eşyalarımı ve ön bagaj çantamı çadırın içine yerleştiriyorum.

190420146712

Çadırlar arasına ip gerilerek yıkanmış çamaşırlar asıldı kuruması için.

190420146713

Gerçi geldiğimiz yol kısa ve hemen hemen deniz seviyesinde düz bir yol. Ama yüklü olarak bisikleti sürmek pistonları yoruyor haliyle. Isınmış pistonları soğutma çalışmaları yemekten önce yapılıyor. Yemeği üstü kapalı olan yerde yiyeceğiz. Masalar ve sandalyeler önceden hazırlandı. Ketring Osman’ı bekliyoruz akşam yemeği için. Akşam yemeği ve sabah kahvaltısını 5 gün boyunca Osman Duman bize verecek. Osman’ın yemek şirketi Bergama’nın İsmailler köyünde. Her akşam arabası ile kamp yerine gelip bizi leziz yemekleri ile doyurup bizimle geceleyecek. Sabah kahvaltısını verdikten sonra köyüne gidip akşam yemeğini hazırlayacak. Az bilinen antik kentler turumuzun en önemli destekçisi. Geçen yıl bize lezzetli yemeklerini tattırmıştı. Ketring Osman’ın arabası geldi. Yemekler hazırlanırken bir kişi pistonlara germe hareketi yapıyor.

190420146714

Osman Duman, eşi ve Can Çıtak elçek ile sevimli canavar velosipetçisi Enes’i çekiyor. (Can Çıtak genç yaşına doyamadan trafik canavarının kurbanı oldu ve aramızdan ayrıldı)

10275957_305042302978573_7718546877439732239_n

Doktor civanım, turumuzun doktoru Burcu çadırını kurmuş deniz kıyısına, manzarası süper. Bir de onca yükü benimle beraber taşıyan KUZ.

190420146715

Akşam yemeğinin ardından Projeksiyon cihazını kurarak bisikletle dünyayı altı kez dolaşmış ünlü gezgin Ahmet Mumcu bize dünyada dolaştığı yerlerin sunumunu yaptı. Bu turları kendi imkanları ile tek başına gerçekleştirmiş. Osman Duman’ın sınırsız çayları ile Ahmet Mumcu’nun güzel anılarını dinledik.

10314543_10152403433597369_6759210170505388086_n

Sunumun ardından bizlere kapılarını açan Davut’un Yerini işleten Mehmet abiye hediyemizi Doktor Serhat Ferahi Değimli sunuyor. Tahta üzerine el emeği ile özenerek boyanmış bisikletçi paketini Hakan Karahan arkadaşımız hazırladı. Kamp yaptığımız yerlerin güzel insanlarına vererek oranın Bisikletçi Dostu olarak ödüllendiriyoruz. Resimde; ben Ahmet Mumcu, Olcay, Mehmet Abi ve Serhat var. Bisiklete binmiş taş devri adamı plaketi elde tutuluyor.

10259874_10152403431002369_7830936323966710296_n

Sunum ve plaket töreninden sonra kıyıda ateş yakarak etrafında toplandık. Hava serin olmasına rağmen güzel sesli arkadaşlarımızın şarkılarına eşlik ederek ısındık.

190420146720

Antalya’dan katılan Devrim Dağ bizlere içinden gelen en güzel sesi ile türküler söyleyerek kulaklarımızın pasını siliverdi bir anda. Daha bu gün yolda tanışmamıza rağmen sevecen ve dost tavırlarıyla gönlümüzü kazandı. Bir de üstüne kadife sesiyle söylediği türküler yok mu içmeden sarhoş etti bizleri. Masalcı  Esma Eser Açıkgöz de sesini dinletti bize. Yusuf Ünlü, Enes Çalışkan, Abdurrahman Yurduseven de şarkılara eşlik etti. Olcay’ın şiirleri bizleri alıp uzaklara götürdü. Aramızda bir de Türkiye’nin tüm il ve hemen hemen bütün ilçelerini bisikleti ile aşmış Serkan Taşdelen vardı. Serkan’ın türküleri ile daha da coştuk. Şarkıların, türkülerin çoğunu ezbere bilemiyorduk. Sadece ilk mısralarını söyleyerek diğer sözlerini bilmediğimizden şarkılar hep yarım kalıyordu. Ama Serdar Aydıngüler arkadaşımızın parlak zekası ile bu soruna çare bulduk. Akıllı telefondan internete girip şarkı sözleri anında önümüze gelince ortam daha da neşelendi. Karşılıklı gruplar oluşturarak şarkılar, türküler ardı arkasına söylenmeye başlandı. Serdar kırolar grubunu kuruverdi bir anda. Daha çok doğu şivesi ile türküler söylediler. Bir grup ta biz kurduk Pedal sesi korosu. Karşılıklı türküler söyledik birbirimize.

190420146721

İşletme sahibi Mehmet abinin yeğeni Emre bize buralarda olmuş bir hikayeyi anlatıyor. Bulunduğumuz yer Urla içmeler, buradan çıkan bir su şifalı olarak içiliyor. Bu sudan içenlerin tüm bağırsakları boşalarak ne var ne yok temizleniyor.

Emre başlıyor bize hikayeyi anlatmaya. Sarı kızın hikayesi ;

Sarı Kız

“Bir zamanlar buralarda bir sarı kız yaşarmış ailesi ile birlikte. Sarı kızın saçları sapsarı imiş. Güzel mi güzel, hele sarı saçları dillere destan olmuş. Günlerden bir gün Sarı Kızın karnı şişmeye başlamış. Ailesi bunu görünce hamile olduğunu zannetmişler. Sarı kızın ailesi olay duyulmasın diye oğlan kardeşine Sarı Kızı bir yerlere götürüp öldürmesini söylemişler. Sarı Kızı alan kardeşi dağa kaynağın başına götürmüş. Sarı Kızın kardeşi son dileğin ne diye sormuş. Sarı Kız da su içmek istemiş. Kaynaktan su içmiş Sarı kız. Sarı Kızın kardeşi  ailesinden aldığı emri yerine getirmiş. Sarı Kız öldükten sonra içtiği suyun şifalı etkisiyle yılan karnından çıkmış. Bunu görünce yaptığına pişman olmuş ama iş işten geçmiş. O günden sonra bu şifalı sulardan içen derman bulmuş. ”

Diye sözünü bitiriyor Emre.

Araştırmalarımda Sarı Kızın başka bir hikayesine rastladım

http://www.pencerehaber.com/eski/koseyazisi-57-URLADA-IZ-BIRAKANLAR.html

Buradaki hikaye değişik

Tarihin  engin derinliklerinde çok önemli yerleşim birimlerinden olan Özbek Akkum mevkiinde bulunan beyliğin yöneticisi olan Bey’in üç oğlu bir de kızı ve eşi ile mutlu olarak yaşamaktadır. Bey’in kızı çok güzel ve alımlıdır. Altın sarısı saçları ile yöresel adı “Sarı Kız” olarak anılmaktadır. Her gencin gönlünde yeri olan Sarı Kız’ı ağabeyleri bile kıskanırlar. Fakat bu güzel ve mutlu günler bir gün gelir son bulur. Sarı Kız hastalanır, karnı şişmeye başlar. Kardeşleri şüphe ile Sarı Kız’ın karnı daha çok büyümeden halkın duymasını önlemek için aile meclisinde bey olan babalarının başkanlığında bir karar alırlar. Karar Sarı Kız’ın öldürülmesi yönünde olur. Bu karar üzerine anneleri Sarı Kız’ı öldürmeyip ıssız bir adada doğurmasını ister oğullarından. Annelerinin yakarmalarına dayanamayan üç oğlan Sarı Kız’ı içmelerin karşısında bulunan ıssız adaya yelkenli bir kayıkla getirip bırakırlar.

“Sarı kız ağabeylerinin bıraktığı azıkla yapayalnız kalır. Korku ve endişe içindedir. Karnındaki ıstırabın acısı ile gözyaşları sel olmuşken iki tavşan gelir yanına… Sarı Kız tavşanları sever okşar derdini unutur. Bunlarla geçen zaman su gibi akıp gider. Sarı Kız’ın karnı iyice şişer, bir gün deniz kıyısında tavşanları ile otururken bir yonuş balığı gelir yanlarına. Sarı Kız yunusla beraber yüzerken yunus  Sarı Kız’ı sırtına alıp denize açılır. Tavşanlar adada kalmıştır ve bu adanın ismi o günden sonra tavşan adası olarak anılır. Sarı Kız’ı sırtına alan yunus, İçmeler sahilindeki azmakları geçerek şimdiki sıtma suyu olarak bilinen kaynağın başına kadar getirip bırakır. Sarı Kız çok susamıştır ve kaynaktan su içerek susuzluğunu giderir. Suyu içtikten sonra karnında ki ağrılar azalmaya başlar. Üç beş gün sonra su içe içe karnı inmeye başlar. Ağrıları geçmiştir. Sarı Kızın ağabeyleri yiyecek getirmek için adaya vardıklarında Sarı Kız adada yoktur. Telaşa düşerler, üzüntü ile sahilde dolaşırlarken yunus yanaşıp onlara bir şeyler anlatmaya çalışır. Sarı Kız’ın ağabeyleri kayıklarına binerek yunusu takip ederler. Yunus bunları kaynağa Sarı Kız’ın yanına getirir. Sarı Kız’ı bulan ağabeyleri sevinçle kız kardeşine sarılırlar. Bakarlar ki Sarı Kız’ın karnı normal, şişliği inmiştir. Kardeşleri ne oldu diye merakla sorarlar Sarı Kız’a. Sarı Kız da başından geçen olayı anlatır. Sarı Kız’ı yanlarına alarak adaya gelirler. Adadan tavşanları alarak Özbek köyünün kum burnuna gelerek ailesine kavuşurlar.”

O günden sonra burası şifalı içmeler olarak insanlar şifa bulmaya başlarlar.

Ali Rıza Duran

Yanan ateş kor halinde, ben de yakından çekiyorum kor halindeki ateşi.

190420146724

Gecenin geç saatlerine kadar şarkılar sohbetler devam etti. Hava açık gökte yıldızlar pırıl pırıldı, ay kendini göstermişti. Uykum gelince çadırıma girip yatıyorum.

Resimlerden bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 52 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc