Etiket arşivi: doğanbey

V. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

23 Nisan 2016 Pazartesi

Sığacık – Gümüldür – Özdere – Kalemlik

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Esimlerin bir kısmı Gürel Gürselp ve Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, kırmızı elbiseli, pembe kelebekli, yeşil kuşaklı kız 23 Nisan çocuk şenliğinde kendine göre eğlenirken ablaları, abileri arkada oyunlarını oynuyorlar.

Sabahın erken saatlerinde uyanıp kalkıyorum, hava hala bulutlu. Akşam denize girdiğim için bu gece huzur içinde uyudum. Psikolojik olsa gerek her deniz sezonunu açışımda o gece çok rahat uyurum. Pamuk gibi uyur, yeni doğmuş kelebekler ilk defa kanatlarını açarak uçmaya hazırlanır gibi kalkarım. Daha önce uçmamış tecrübesiz olan kelebek uçmaktan korkmaz ya onun gibi ellerimi açarak geriniyorum. Hani kanatlarım olsa uçuverecekmişim sanki. Belki de deniz suyu, iyotlu kokusu içime sinince böyle duygular yaşıyorum. Yaşama yeniden, temiz, pak ve arınmış olarak başlıyorum.

Bir süre gerinip normal yaşama dönünce henüz uyanmayanları uyandırıp hazırlanmalarını söyleyerek çadırımı, eşyalarımı çarçabuk toparlayıp kıytırığın çantasına yerleştiriyorum. Kahvaltı saati gelince bizimle burada kalan ketring Ayşe ve Hatice çayı demlemiş, domatesler, salatalıklar doğranmış ve diğer kahvaltılıklar hazır durumda. Gönüllü arkadaşlar da kahvaltı dağıtımında yardım ediyorlar. Kahvaltı bitiminde masa ve sandalyeleri toparlayıp kamyonete yüklüyoruz. Ardından çevre temizliğini hep beraber yapıp bulduğumuz gibi hatta başkalarının çöplerini de toplayıp tertemiz bırakıyoruz. Bu gün 23 Nisan kutlamalarını okuldaki çocuklarla beraber kutlayacağız. Onun için herkese Türk bayrağı dağıtıyoruz.

Kalabalık bir grup masalarda kahvaltı yapıyor. Yeni yaprak açmış iki dut ağacının taze yeşil yaprakları parıldıyor. Aynı sırada iğde ağacı da yeni yaprak açmış bahar kokusunu etrafa yayıyor. İğde yapraklarının rengi beyaza kaçan yeşil renk.

Grubun çoğunluğu hazır olunca harekete geçti. Ben de son kontrolleri yapıp kalanlarla birlikte peşlerinden yola çıktım. Henüz ısınmadan yokuş çıkmak zorlasa da manzara seyretmek için yukarılara çıkmak gerek.

Solda geniş bir alan kahvaltı yaptığımız yer otopark olarak kullanılıyor, yerler kilitli beton taş döşeli. Sokağın sol tarafında restoranlar tek katlı, kiremit çatılı. Sabahın erken saatleri olunca henüz açık değiller.

Son kalanların peşinden biz de artçılar olarak yola çıkıyoruz. Birden bire yokuşa sarınca gruba yetiştik.

Yol parke kilitli taş döşeli belli bir yere kadar. Solda deniz, sabahın beyazlığı vurmuş yüzüne. Önümde 15 – 20 kişi tırmanışa geçmiş yüklü bisikletleriyle. Kısa maki ağaçları yol boyunca.

Akkum koyu biraz yüksekten manzara görünümü. Koy geniş bir yay çizerek karşıda ince bir burun oluşturmuş. Burun tarafında otellerin tek katlı binaları, geniş bir kumsal ve arkası iğdelik. Çadırları iğdelerin altına kurmuştuk. Bulunduğumuz taraf girintili çıkıntılı kayalık. Bu koy kuzey rüzgarlarına açık ve burada rüzgar sörfü yapılmakta. Sörf merkezi karşıdaki burunun iç kısmında. Denizin berraklığı buradan görünüyor. Kayalıklar gri tonları, kumluk alan turkuaz yeşili ve deniz yosunların siyah rengi.

Yükseklik 41 metre olsa da Sığacık mahallesi ve yat limanını izlemek güzel. İki kişi Sığacık giriş tabelasında durmuş manzarayı izliyor. Ben de yat limanı ve Sığacık mahallesinin resmini çekiyorum.

Çıktığımız yükseltiden inmesi çektiğimiz zorluğu unutturuyor. Kendimizi Sığacığın güzel manzarasında aşağı doğru saldık.

Sığacık Cumhuriyet ilkokulu’na geldik kısa sürede. Okulun bahçesinde çocuklar hazırlanmış bizi bekliyordu heyecanla. Öğretmenleri başlarında kıpır kıpır, kuşlar gibi cıvıl cıvıllar. Okulun arka tarafında ortaokul var.  İlkokul ve ortaokul öğrencileri ile birlikte 23 Nisan Çocuk Bayramını hep beraber kutlayacağız.

Okulun bahçesi ve Öğretmen sınıfının çocuklarını ikili sıra ile kapıdan çıkarmaya çalışıyor.

Bizler de gelince okuldaki çocuklar bahçenin dışında yol kenarına çıkıp hareket etmemizi bekliyorlar.

Rengarenk kıyafetlerini giymiş çocuklar ve başta okul müdürü, öğretmenler sırayı çocuklar bozmasın telaşı içinde.

İlk önce çocuklar hareket ediyor, ardından bizler de bisikletler elimizde peşlerinden yürüyüşe geçtik. Gideceğimiz yer yakın, caddenin sağında palmiye ağaçları, arkasında kalenin sur duvarı. Duvarın üstünde kırmızı boyalı pencereli tek katlı bir ev. Gönüllü yol kesiciler yolu trafiğe kapatıp güvenli geçişimizi sağladı.

Az Bilinen Antik Kentler Turu afişini açıp görünür hale getirdik. Sığacık ta evi bulunan Bacanağım da sabah aramıza katıldı. Pankart ile poz veriyoruz 12 kişi.

Sonrası ile kadın bisikletçilere veriyoruz pankartı. 23 kadın 23 Nisan da pankartı açmış durumda poz veriyor kameralara.

Tam kameralar çekerken birden bire Olcay araya girerek dikkatleri üzerine çekti. Tek ayağı üzerinde, kollarını yukarıya kaldırınca tüm kadınlar ona bakıyor. Uçan kahraman geçiyor savrulun bre gafiller.

Bu kez erkekler sahneye çıkıyor. Haliyle nüfusumuz kadınlardan çok olunca kadraja sığmak için pankartın önüne oturduk. Bir kısmımız yere uzanmış durumda.

Bizim Canavar-ül velosipet Enes te yatanların üzerine çullanarak aksiyon yarattı. Altta kalanın canı çıksın misali.

Derken baş aktörümüz Olcay da aramıza katıldı.

Resim çekildikçe gelenler bitmiyor. Aramıza yeni katılanlar olunca bir poz daha çıkıyor ortaya. Bu gün pankartla çok resim çekilmişiz. Belki de bunun sebebi 23 Nisan Çocuk bayramı olması. İşin gerçeği çocuklar gibi şen şakrak kutlamalara başladık desem yeridir.

Oyunlar başlamadan önce her çocuk için hazırladığımız hediye paketlerini tek tek dağıtmaya başladık. Hediye paketlerini kadın bisikletçileri dağıtıyor. Paketi alan çocuklar seviniyor ve mutlu olduklarını yüzlerinden anlıyorum.

Ellerinde hediye paketi olan kadınlar sıraya girmiş bekliyor. Üzerinde Atatürk resmi baskılı tişort giymiş küçük bir çocuk hediyesini alırken. Önde yanda bir çocuk ta meraklı sevinçli bir bakışla bana poz veriyor elinde hediye paketi ile.

Bir kızıl goncaya benzer dudağın 
Açılan tek gülsün sen bu budağın

Güzeller güzeli bir kız çocuğu, başına kırmızı benekli bandanasını takmış, bandananın sol tarafına da yeni açmış kırmızı bir gül takıştırarak güzelliğe güzellik katmış. Saçları düz ve uzun, omuzlardan aşağı sarkıyor. Ve gülümsemesi ile kameraya poz vermiş.

Bir kız çocuğu ile oğlan çocuğu el ele tutuşarak yürüyorlar. Aldığı hediye paketi onları o kadar sevindirmiş ki yüzlerindeki gülümsemesine yansımış durumda.

ABAK kadınlarından üç güzel henüz hediyesini vermemiş paketler elinde bekliyorlar.

Üzerlerine gri atlet giymiş üç oğlan çocuğu hediye paketinin içinden neler çıkacak diye merakla paketin içindekileri çıkarıp inceliyor. Çocukların ortasında ki çocuk Afrikalı, siyah kıvırcık saçları ve ten rengi bunu belli ediyor. O da merakla inceliyor hediyesini.

Gösteri sunacak üç ortaokul öğrencisi siyah şalvar giymiş. Üzerinde beyaz uzun kollu gömlek. Şişman görünmek için gömleğin altına yastık konulmuş. Bayağı göbekli adamlara dönmüşler. Siyah kalemle de bıyıklar çizilmiş. Ortadaki çocuğun üzerinde beyaz tişort ve bıyık çizilmemiş.

Sabahın erken saatlerinden beri sürekli bir o yana bir bu yana koşuşturup duran sevgili Olcay yorulmak nedir bilmiyor. Kendisi de bu koşuşturmadan mutlu olmalı ki çocuklarla, bizle ve yerel yöneticilerle iletişim halinde. İyi ki varsın Halil Olcay Ormankıran.

Olcay soldan bana doğru geliyor, sağda ise Gürelp elinde fotoğraf makinesi ile sürekli resim çekmekle uğraşı içinde.

İki ilkokul öğrencisi yöresel kıyafetleri giymiş kız çocuğu. Ellerinde paketler, yüzünde tatlı bir gülümseme. Sevinçli ve heyecanlılar. Birazdan oyun oynayacaklar bizler için.

Yine ilkokul öğrencisi erkek çocuk Efe kıyafetini giymiş elinde hediye paketi.

Kalabalık öğrenci olunca hediye paket verme işlemi uzun sürüyor. Kadın katılımcılar ellerinde üçer beşer hediye paketi çocuklara vermek için sırada. Öğrenciler de karşı sırada hediyelerini almak için bekliyor. Sırası gelen çocuklar paketi alarak sevinçle annesinin babasının yanına doğru gidiyor.

Beyaz gömlek, siyah pantolon giymiş erkek çocuk ve mor tül askılı uzun elbise giymiş kız çocuğu aldıkları hediye paketinin içindekileri birbirlerine gösteriyor. “Baak bu benim hediyem” “Baaakk bu da benim” diyerek.

Ortaokul kız öğrencisi biraz irice. Şaşkın bir şekilde kendisine uygun bulmadığı hediyeden hoşlanmamış olacak. Yüzünden belli, ona pek uygun bir şey yok paketin içinde.

Hediyeyi veren bir katılımcı ve elinde paketler olan renkli kıyafetli kız çocukları poz vermiş elçek yapan birisine. Ben de onların resmini çekiyorum. Mutluluğun resmini çekemesem de mutluluğu yaşıyorum.

Beyaz gömlek giymiş erkek çocuk küçük kırmızı papyonu ile gülerek poz veriyor bana. Arkasında Karadeniz kıyafetleri giymiş dört erkek çocuk toplanmış paketin içinde ne var diye bakıyor.

Hediye verme işlemi sonunda bitti, artık gösteri zamanı diyerek alanı boşaltıp kenarlara çimenlerin üstüne oturmaya başladık izlemek için.

Öğrenciler de grup grup sıraya dizilip oynayacakları oyuna göre kıyafetler giymiş, bekliyorlar. Başlarında Öğretmenleri çocukları sırada tutma çabası içinde.

En küçük yaştan başlayarak oyunlar müzik eşliğinde başladı. İlk olarak ana sınıfındaki öğrenciler meydanda öğrendikleri oyunu bize sunuyorlar.

Sonra yöresel kıyafetler giymiş kız çocukları meydana çıktı. Altın renkli şalvarı, kırmızı renkli mintanı ve beyaz renkli baş örtüsü bağlanmamış olarak halk oyunu oynamaya başladılar.

Belli bir zaman sonra Efe kıyafeti giymiş erkek çocuklar aralarına katılıp müziğe göre hareketler yapmaya başladılar.

İki – üç yaşlarında bir kız çocuğu henüz bayram nedir bilmeden ama etrafındaki bayram havasını fark edip kırmızı renkli çiçek desenli elbisesini iki eliyle eteğinden kaldırıp müzik eşliğinde dans ediyor. Arkada halk oyunu oynayan ablaları, abileri ile birlikte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Son olarak İlkay ve Serhat efe kıyafetlerini giyerek Zeybek oyunlarından Harmandalı oyunu oynamaya başladılar.. İkisi de profesyonel oyun oynuyor. Bizler de izliyoruz hayranlıkla.

Aşağıda videosu var, iyi seyirler.

Ardından çocuklarla birlikte bizler de harmandalı oyununa katılıyoruz hep birlikte.

Minik öğrenciler ve bisikletliler, Efe kıyafetli İlkay ve Serhat Harmandalı oyununa devam ediyoruz.

Harmandalı oyunundan sonra pankartımızla efe kıyafetleri üzerinde çocuklarla birlikte poz veriyoruz. İlkay, Serhat, Ferdimen, ben ve çocuklar aramızda. Yanımızda da Sığacık Mahallesinin muhtarı var.

Oyun gösterileri bittikten sonra mikrofonu eline alan Olcay bizlere günün önemini, Çocuk bayramını be bisiklet turunu kısaca anlatıp çocukların bize sunduğu oyunlar için teşekkür etti.

Hep aramızda olan Sığacık Mahalle muhtarı ortada olmak üzere soldan sağa doğru Bacanağım Selahattin Adnan Barım, Ahmet Nail Yavuz ve ben Ferdimen’e  poz veriyoruz.

Aramızda bazı yaramaz çocuklar da yok değil. Afacanlar, ikisi mavi biri kırmızı uzun ve sivri külahı başına geçirip gülerek poz vermişler kameraya. Solda Fırat ortada Canavar – ül velosipet Enes ve Eskişehir den Oğuz İldaş çocuklardan daha şen şakrak gülüyorlar.

Kutlamalar bitti, artık turumuza başlamalıyız. Grubu toparlayıp harekete başladık ve Sığacık mahallesinden ayrılıyoruz.

Sığacık Seferihisar yolunda, duvarın dibinde kırmızı çizgili Sığacık tabelası mahalleden ayrıldığımızı gösteriyor. Hız sınırı da 50 Kilometre olarak belirlenmiş. Tabi bisikletler için değil. Şimdilik sadece arabalar için bu hız sınırı ama pek uyan yok. Ceza yazan da.

5 Kilometre olan yol çabuk bitiyor ve Seferihisar tabelası önümüzde. Nüfus 36300 olarak yazılmış tabelaya. Biz de 120 kişi arttırdık nüfusu.

Karakoç kaplıcalarının olduğu sol tarafa yöneldik. Sahilden gitmiyoruz bu kez, inişi çıkışı daha çok sahil yolunun. Bu yol daha az inişli çıkışlı ve trafik daha az yoğunlukta.

Kavşakta yol ikiye ayrılıyor. Üçgen alanda tabelalar yönleri gösterir durumda. Sol tarafa Karakoç kaplıcaları, sağ tarafa Doğanbey, Özdere, Gümüldür, Kuşadası yönünü gösteriyor. Bisikletliler sol tarafa giderken yolu yancılarımız trafiği durdurmuş durumda.

Beni arkamdan çeken Ferdimen bisikletim KUZ ve kıytırık ile beraber tırmanış yaparken çekiyor. Kıytırığın arkasında bayrak çubuklarında iki tane Türk bayrağı dalgalanıyor. Ayrıca sırtımda da Türk bayrağı var. Önümüzde bir tepeye doğru tırmanıştayız. Sağda solda arazi yeşillik. Tek tük top ağaçlar da serpiştirilmiş sağa sola.

Tablo gibi doğa manzarası, yeşil otlar her tarafı kaplamış durumda. Seyrek olarak dağılmış ağaçlar yeşilliğin içinde ayrı bir yeşillik oluşturmuş.

Tırmanışta yol kıyısında toplanmış kalabalığı görünce hemen yanlarına gidiyorum. Bir bisikletçi kadın düşmüş bisikletinden, Doktorlarımızdan Burcu ilk kontrolü yapmış. Ufak tefek sıyrıklar haricinde herhangi bir şeyi yok. Bunu öğrenince içim rahatlıyor. Bir süre dinlendiriyoruz, yola çıkabilecek durumda.

Bacanağım Selahattin yokuşun başına çıkmış gelenlerin videosunu çekmiş. Biz en arkada süpürücü olduğumuz için şarkı türkü söyleyerek peşlerinden geliyoruz. Dilimize dolanan türkü de Kiziroğlu Mustafa bey türküsü. Tırmanırken iyi söyleniyor bu türkü.

Biz biraz değiştirdik sözlerini. (Ferdi’nin soyadı Kızıl, babasının da Remzi)

Bir hışmınla geldi geçti peh peh peh peh

Kızıl oğlu Ferdimen hey  hey hey hey

Şu dağları deldi geçti

Ağam kim, Paşam kim Hanım kim, Nigar kim

Kim kim kim kim

Kızıl oğlu Ferdimen bey

Bir beyin oğlu

Remzinin oğlu

Bacanağım buradan geri dönüyor Seferihisar’a. Vedalaşıp gönderiyoruz.

Tepenin başında artçı doktorum Mete Güney ve ben geride kalan bir kaç kişiyi bekliyoruz. Onlar gelmeden harekete geçmek yok.

Yol kıyısında bir çeşme görünce durup sularımızı tazeliyoruz şişe ve mataralarımızı.

Dikdörtgen beton bir hazne içinde su deposu. Borudan su akıyor devamlı olarak önündeki yalağın içine. Arkasında kocaman badem ağacı, yeşil küçük bir otlak ve çam ormanı.

İnişte bir yerlerde çeşmesi olan köy mezarlığın yanındaki arazide öğlen yemeği için mola verildi. Yemeğimiz köfte – ekmek – ayran. Çam ağaçlarının gölgesinde oturup karnımızı doyuruyoruz.

Kimisi bisikleti olduğu gibi yere yatırmış, kimi bisikletin ayağı var. Onlar dik duruyor.

Ferdimen kendi yediği köfte – ekmeğin ayranla olan birlikteliğin resmini çekmiş oturduğu yerden. Yanında birisi oturmuş formanın arka cebinde yarım litrelik su şişesi de resmin karesine girmiş.

Yolun iki tarafı da mezarlık, mezarlık eski ve çam ağaçları kendiliğinden çıkmış durumda. Mezarlık kıyıları hayvanlar girmesin diye tel çit çekilmiş.

Mezarlığın içi, kocaman bir servi ağacı, çam ve zeytin ağaçları mezar taşları arasında. Mezarlığın eski olduğu taşlardan belli. Doğal taşlar yontulup aşağısı dar, yukarıya doğru genişliyor ve ucu sivri şekilde. Kimisi de doğal olarak bir kaya parçası olarak konulmuş. Mezarların başı sonu belli değil toprak kısmı düz. Çamların kahverengi yaprakları ile örtülü.

Yemek molası bitti, yola çıkma zamanı diyerek hep birlikte hareket ederek yola çıktık.

Tepelerde pek bir şey ekili değil, bazı yerlerde buğday ekili, Zeytin ağaçları ve doğal olarak çıkmış çitlembik ağaçları tek tük. Düzlük olan dere yatağında düzgün dikilmiş meyve ağaçları ve üzüm bağları yan yana sıralı biçimde.

Tepelerden aşağı indik ama hala biraz daha yüksek rakımlardayız. Doğanbey köyüne geldiğimizi tabela belirtiyor. Solda ağaçlar, sağda ise buğday ekili tarlalar. Yolda giden bisikletliler.

Doğanbey den sonra hızla aşağı, deniz seviyesine iniyoruz Karakoç deresi ile birlikte. Karakoç deresinin döküldüğü yer Ürkmez denilen yazlık siteleri. Sahil yolu devamı Ürkmez, orayı da tabeladan geçtiğimizi anlıyorum.

Yolda bir bisikletçi epey ilerde gidiyor, sağda yazlık evler yeşilliğin içinde ve deniz lacivert rengi ile göz alabildiğine kadar.

Yol burada çift şeritli duble, o yüzden serbest olarak gidiliyor. Menderes – İzmir yol kavşağına tabelalardan geldiğimizi anlıyorum. Biz Kuşadası yoluna yani düz gideceğiz.

Balıkçıların ve gezinti küçük teknelerin doğal sığınma yerleri dere ağızları. Böyle dere ağzı buralarda bir çok yer var. Derenin iki yakasında tekneler karaya bağlı durumda.

 

Sonunda Özdere’ye geldik, tabela önümde. Buraları hep yazlık ev, site ile dolmuş durumda. Şimdilerde sürekli yaz kış kalan dolu olunca kocaman bir kasaba gibi olmuş.

Özdere merkeze girmeden sağa sapıyoruz ormanlık mesire yerine. Burası Kalemlik diye geçiyor. Burası çam ormanı yeşil kalmış bir alan. Şimdilik doğal haliyle kalmış, yapı, bina yok. İleride ne olur bilinmez. Rantçıların gözünde iştah kabartan bir yer ama buralara nedense dokunamıyorlar. Yoksa çoktan beton yığınları ile kaplarlardı aç gözlü rantçılar.

Çam ağaçları arasında giden bir yolun sağında kesilmiş çam gövdeleri istif yapılmış.

Ormanın içinde yere işaretleme yapılmadığından yolu karıştırdım ve bir kaç tur attım durdum. Kalemlik mesire yeri büyük bir arazi olunca kaybolmamak olası değil, eğer yolu bilmiyorsan. Telsiz iletişimi de yok, grup çoktan varmış kamp atmış bile. Doktor Serhat telefonla beni arayarak nerede olduğumu sordu. Ben de ormanın içinde yolu bulmaya çalıştığımı söyleyince canım burnumda yönümü bulmaya çalışırken istemediğim bazı şeyler söyleyince telefonu kapatıp sakinleşmeye çalıştım bir süre. Ormanın temiz havasını soluya soluya kendime geldikten sonra bir şekilde yolumu bulup kamp alanına geldim. Biraz geç geldiğimden herkes çadırını kurup denizin tadını çıkarmaya başlamıştı. Benim ilk işim kamp alanına elektrik sağlamak olduğundan hemen takımları çıkarıp uzatma kablonun ucunu elektrik panosuna bağlamak oldu. Sonrasında aydınlatma lambalarını gerekli yerlere astıktan sonra elektriği vererek kontrol ettim. Her taraf çalışır duruma gelince işim bitti. Çadırımı kurmaya başladım kendime uygun bir yerde. Canımın sıkkınlığından hiç resim de çekmedim. Bu resimlerin hepsini Ferdimen çekmiştir.

Çam ağaçları altında çadırlar kurulmuş. Düz olan yerde piknik masalarında oturmuşlar sohbet ediyorlar. Elektrik kablosunda asılı olan bir ampul sarı ışığını yaymaya çalışıyor gündüz vakti.

Çadırlar ağaçların altında, ipler bağlanmış dallara. İplere terlemiş formalar yıkandıktan sonra kurumak için asılmış. Sağ alt köşede Salih Gülbahar yere oturmuş, elini çenesine dayayıp kameraya doğru bakıyor güneşten yanmış kırmızı yüzü ile.

Çadırı kurup eşyaları içine yerleştirdikten sonra su donumu giyip denize giriyorum. Bir süre stresimi yüzerek atıyorum. Yüzmem bitince kayanın üzerine çıkıp kurulanırken Serhat’a artık bir daha turda aranızda olmayacağımı belirttim. O da bir şeyler söyledi ama hiç birisini duymadım. Sanki kendimi kapatıp uyku modunda gibiyim. Olayı fazla büyütmeden çadırıma gelip giyiniyorum. Yemekçilerimiz de geldi akşam üzeri, hemen gönüllülerimiz yemek dağıtım işine geçip yemek dağıtılmaya başlandı. Nefis yemekleri ta Bergama’nın İsmailler köyünde buraya kadar 180 Kilometreyi aşkın yol yapıp getiren Hatice ve Ayşe’ye binlerce teşekkür. İyi ki varlar, biz onları seviyoruz. Onlar da bizi.

Yemek sırası ve tezgah üzerinde yemekler konulmuş. Sıradakiler tabldot tabakları ile yemeklerini alıyor dağıtanlardan. Hava kararmak üzere, iki sarı ampulün parıltısı çoğalmaya başlamış.

Yemeğini alan piknik masalarına oturarak yemeğe başladılar bile. Çok acıkmışız, yemekler de nefis olunca çalakaşık yemeği yiyoruz afiyetle.

Yemek yendikten sonra hazırlanan projeksiyon cihazı ile ABAK gönüllüleri ve İzmir büyükşehir belediyesi ile ortak yaptığımız Efes – Mimas bisiklet, yürüyüş, zeytin ve bağcılık rotası ile ilgili çalışmanın sunumu başladı. Sunumu yapan belediye sorumlusu bizlere rotalar hakkında bilgi aktarıyor.

Projeksiyon cihazı, cihazdan yansıyan görüntüler perdeye yansımış. İzmir Çeşme ve Karaburun yarımadası harita olarak görünüyor. Sunumu yapan belediye sorumlusu ayakta. Aydınlatmaların ışığı altında gecenin karanlığında bizle oturup dinliyoruz sunumu.

Sunum bittikten sonra ABAK gönüllüleri ve Efes – Mimas rotalarında keşif turlarına katılanlara yaptıkları çalışmalardan dolayı sertifika vermeye başladı Doktor Serhat. En son ben alıyorum sertifikayı.

Gönüllüler ellerinde sertifikalar dizelenmiş durumda.  Ben sertifikayı alırken Ferdimen resmimizi çekiyor.

Efes – Mimas rota belirleme gönüllüleri kameralara poz veriyoruz hep birlikte.

Her şey bittikten sonra ABAK ateşini Şafak Omaç yakıyor. Etrafında toplanıp hem ısınıyoruz hem de sohbet yaparak zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.

Yukarılardan kamp alanını Ferdimen çekiyor bir resim. Ampullerin sarı ışığı altında çadırlar ve sohbet eden insanlar.

Canavar-ül velosipet Enes Şensoy’un çektiği bu güne ait derlenmiş video görüntüleri.

Akşamın geç zamanına kadar oturup uyku gelince çadırıma çekildim. Artık yorulan bedeni dinlendirme zamanı.

Bu gün yaptığımız yol 45 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

 

 

 

Menderes Deltası Bisiklet Turu 2. Gün

23 Mart 2014 Pazar

Kuşadası – Söke- Priene – Miletos – Doğanbey

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,

yedi yıllık yoldan kuşkanadıyla gelirsin.

 Gözümüzün dilinden anlar,

 elimizin sırrını bilirsin.

 Namuslu bir kitap gibi güler,

 alnımızın terini silersin.

 O gider, bu gider, şu gider,

 dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, Miletos antik kentinin devasa tiyatrosu. En üst yandan tamamen sahne ile birlikte çekilmiş resmi.

230320145455

Uzun zamandır Horoz sesi ile uyanmamıştım. Bahçede kümesin hakimi çilli horoz sabahı müjdeliyor bizlere. Gecenin ardından bütün günü eşeleyip bir şeyler yemek olan tavuklar da her horozun ötüşünden sonra gıdaklayıp horoza cilve yapıyorlar ardı sıra. Önünde kümes teli, küçük bir kümes. İçinde horoz ve tavuklar biran önce dışarı çıkmak için bekliyorlar. Kümesin önü toprak zemin, solda suluk var tavukların su içmesi için.

230320145384

Güzel bir güne dinlenmiş olarak uyanmak harika. Selahattin usta ve eşi bizden önce uyanmış sabah kahvaltısını hazırlamışlar. Fazla oyalanmadan kahvaltıyı yapıp yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Toplanma yerine saatinde ulaşmamız gerek. Akşam hiç resim çekilmemiştik. Hemen bir kaç resim çekiliyoruz birlikte. Üç kafadar sorumsuz, İrfan, ben ve Selahattin. Bir kaç gün birlikte bisiklet süreceğiz. Bakalım neler göreceğiz? Bisikletler önde.

230320145385

Selahattin usta ve güzel eşi, bizleri elinden ne geliyorsa yaparak ağırladı. Ellerine yüreğine sağlık. İyi ki varsınız can dostlar. Üçümüz birlikte resim çekiliyoruz.

230320145387

Ev sahibesine teşekkürlerimizi iletip yola çıkıyoruz üç kişi. Evin bulunduğu yer Söke kavşağına biraz uzak olduğundan Davutlar’a doğru gideceğiz. Davutlar’dan  sola Söke yoluna döneceğiz. Hem ana yol trafiğinden kurtulmuş olacağız bir süre. Bu bizim için daha iyi oldu. Selahattin buraları iyi bildiğinden kılavuzumuz oluyor. İkisi de önümde gidiyorlar.

230320145388

Buralar hep yazlık, hep site. Bina, betonarme dolu. Karşıda Dilek yarımadası, Samson dağı görünüyor.

230320145389

Mart ayındayız, şeftali çiçekleri pembe açmaya başlamış bile.

230320145390

Kısa sürede Davutlar’a vardık, zaman kaybetmek istemediğimizden mola vermeden Söke yoluna  doğru, biraz da yokuşlu yola saparak tırmanmaya başladık. Yol sabahın erken olmasından dolayı biraz daha sakin. Tabelada Davutlar’a vardığımızı belirtiyor.

230320145391

Dengesiz İrfan hep önden gittiğinden bizi beklemek durumunda. Dağları ve rehberliği sevdiğinden ilk defa geçtiği yolları keşfetmek onun için bir zevk. Hep önden giderek yolu tanımaya çalışır. Yol durumu nasıl? Nerede çeşme var? Kamp yapmak için en uygun yeri araştırır ve bunları hafızasına yazar. Geçtiği yolları hiç bir zaman unutmaz, şıp diye hemen hatırlar. Bir de iyi bir yürüyüşçü olduğu için bisikletle gitse dahi patikaları görünce nereye gidebilir diye ön araştırma bile yapar. İnsan sevdiği, hoşlandığı işleri yapmalı değil mi? İrfan bizi tepede beklerken çekiyorum ardındaki tepelerle birlikte.

230320145395

Yüksek yerden manzara, Bahçelerde meyve ağaçları uzanıp gidiyor karşı tepelere.

230320145396

Ruhi bey kendine çiftlik yapmış, yetiştirdiği zeytinlere kendi adını vererek marka yapmış resmen. Para kazanmasını da biliyor doğrusu. Kahvaltı yeri bile yapmış, ilahi Ruhi bey !

230320145397

Dilek yarımadasının başladığı yerin sırtına vardık. Güzelçamlı ve milli park buradan görünüyor. Samos adası ufukta hava puslu olduğu için görünmüyor buradan.

230320145398

Ağaçlı köyüne varıyoruz, burası denizden epey yüksek küçük şirin bir köy.

230320145399

Her ne kadar kendi bahçesinde, tel örgülerinin arkasında olsa da kendisine abi diyerek yolumuza devam ediyoruz iri çoban köpeğine. O da bize havlayarak selam veriyor.

230320145400

Geldiğimiz yol gerçekten bisiklet sürmek için harika bir yol. Baharı karşılayan doğa bize her türlü görselliğini cömertçe önümüze sergiliyor. Çiçek açmaya başlayan ağaçlar, çam ormanları, yeşil çimenler seyredilmeye değer. Söke’ye yakın bir yerden ana yola çıkıyoruz.

230320145401

Söke’ye bir çırpıda varıp şehir merkezine uğramadan sağa doğru toplanma yeri olan Söke’nin dış mahallesi Yenidoğan köyüne vardık.

230320145402

Önümde İrfan ve Selahattin gidiyor, yolda araçlar seyir halinde.

230320145403

Toplanma yerine vardık. Bizden önce gelenler var. Önce gelenler hoş geldiniz diyerek karşılıyorlar bizleri. Epey tanıdık var, yılın ilk turunda diğer şehirlerden katılan dostlarla buluşunca haliyle sıcak kucaklaşmalar ve samimi sohbetler bir başka oluyor. Bisikletim KUZ park halinde.

230320145405

Sabah kahvesi içmemiştik, henüz herkes gelmediğinden kahve takımımı ve ocağı çıkarıp kahve pişiriyorum. Biz üç kişiyiz şanslı olan biri de Kenan Cancan oluyor dördüncü. Herkes imrenerek bakıyor ama kapasitemiz belli. Cezvemiz de fincanlarımız da 4 kişilik. Tura katılanlar günübirlik geldiklerinden kimsenin kamp malzemeleri yok. Biz 4 günlük kamplı olarak devam edeceğimizden yüklüyüz. Dört kişi yere oturmuş kahve içiyoruz keyifle.

230320145406

İzmir’den gelecek olan otobüsü beklerken yeni arkadaşlarla tanışıp sohbet ediyoruz. Hazır yakalamışken yol arkadaşlarımın bir resmini çekeyim dedim. İrfan ve Selahattin bisikletlerin arkasında, tel örgülerin önünde poz veriyorlar.

230320145407

Herkes geldikten sonra hep birlikte yola çıkıyoruz. İlk hedefimiz Priene antik kenti. Elçek resim çekiyorum kendimi ve arkadan gelen bisikletçileri.

230320145408

Bisikletçiler önde gidiyor, bisikletleri boş olunca hızlılar ama biz de yüklü olmamıza rağmen tempoyu yakalıyoruz.

230320145410

Kısa sürede Priene antik kentine geliyoruz. Yolun hemen sağında Dilek yarımadasının tam güney yamaçlarına kurulmuş antik kent. Poseidon’un öfkesinden kaçmak için güvenli olan dağın denize bakmayan tarafına yamaca kurulmuş. Kuzey rüzgarlarını hiç almıyor. Antik kentin tepesinde kayalık var.

230320145411

PRİENE (Güllübahçe – Söke)

Priene: Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.

Bisikletlerimizi girişte araç park yerine park ediyoruz hep birlikte. Ardından antik kenti girişinden itibaren basamaklardan çıkmaya başladık. At arabası yolu yok kentin. Sadece merdivenlerden girebiliyorsun.

230320145412

Kentin girişindeki yolda istinat duvarı düzgün yontulmuş kesme taş bloklarla örülmüş. Tolda yürüyen bisikletçiler.

230320145413

Yolun iki yanı da taşlarla duvar örülmüş, duvarlar 2 metre kadar yüksek.

230320145414

Daha çok temel taşları kalmış antik kentin kalıntılarını çekiyorum.

230320145415

Herkes kendine göre kentin kalıntılarından ayakta kalan yapıları resim çekerek dolaşıyoruz. Bizim gelmemizle birden bire kent canlanıyor. Sanki kent eski hareketli günlerine döndü. Sadece kıyafetler biraz değişik. Taytlı, rengarenk, İngilizce baskılı yazılı mayolar. Biraz da pazar yeri gibi ortalık, kalabalık.

230320145416

Kent ovadan biraz yüksekte, dağın yamacında kurulmuş. Büyük menderes nehri binlerce yılda toprakları taşıyıp bereketli Söke ovasını oluşturmuş. Tarlaların bir kısmı buğday ekilmiş yemyeşil. Bir kısmı da sürülmüş ekilmeyi bekliyor. Buradan tüm Söke ovasını görmek mümkün. Bafa gölü bile görünüyor ufukta.

230320145418

Kentin hemen üstünde kocaman bir kayalık tüm azametiyle kentin üstüne düşecekmiş gibi duruyor. Kayalık tüm azameti ile çıplak, altında çam ormanı var.

230320145420

Priene antik kenti bayağı büyükmüş. Kent geniş bir alana yayılmış, epey dolaşmamız gerekiyor. Sütun blok parçaları üst üste yan olarak konuşup duvar gibi örmüşler. Sütunlar normal yerine gitmeyi bekliyorlar sanki!

230320145421

Duvarda delik açılmış, ötesinde çalılar görünüyor. Güneş ışığı kuvvetli vuruyor duvarın ötesine.

230320145422

Yüksek duvar kalıntıları, iç kısımda incir ağacı çıkmış.

230320145423

tapınak olduğu yerdeki sütun parçalarından belli. Sütunlar gelişi güzel, yıkıldığı gibi kalmış öylece duruyor.

230320145424

Sütun parçaları arasından çam ağaçları çıkmış.

230320145425

Yamaçta kademe kademe şehir kalıntıları yüksek istinat duvarları örülerek binalar, tapınaklar yapılmış. İstinat duvarındaki taşların düzgünlüğü ve örülmesine bakarsak tapınak yeri olmalı.

230320145426

O zamanın taş ustaları işinde epey ustalaşmışlar. Ustalıkların yanında bir de sanatı da ekleyerek ilginç taş oymalarını sütun ve yapılar yapmışlar. Üç taş üzerinde sütunun alt kısmı yuvarlak kabartma olarak oyulmuş. Alttan çekiyorum sütun altını.

230320145427

Ayakta kalan, talan edilmemiş yapılar kentin zenginliğini ortaya koyuyor. İki metre civarında düzgün taş bloklardan örülü tüksek duvar parçası tek olarak ortada ayakta kalmış. Duvarda sekiz kat taş blok var. Daha ilerde beş sütun görülüyor.

230320145428

Tapınaktaki düz yivli sütun blokları yerde dağınık duruyor parça parça.

230320145429

Büyük bir tapınakta sadece beş sütun dik olarak sıralı duruyor. Tapınağın diğer sütun ve kirişleri yerlerde dağınık. Burası Apollon tapınağı.

230320145430

Apollon tapınağında toplanıp hatıra resmi çekiliyoruz. Kimi basamağa oturmuş, kimi ayakta. Sütunlar arkada.

230320145431

Kentin tüm yapılarını gezmek zaman alıyor. Yorgunluğumuzu tiyatronun seyirci oturma yerlerinde oturarak dinleniyoruz. Dinlendikten sonra etrafta gördüklerimi çekiyorum.  Taş basamaklar yukarı gidiyor.

230320145432

Aşağıda binanın temel taşları ve duvarı çam ağaçlarının altında.

230320145433

Tiyatronun en üst ucunda yarım daire oturma yerlerini ve sahneyi çekiyorum. Sahne yeri biraz yüksekte.

230320145434

Tiyatronun en üst yerinde, ağaçların gölgesinde bir süre dinlenmek iyi geliyor. Henüz bahar ayına yeni girmemize rağmen hava iyice ısındı. Gök yüzünde hiç bulut yok, hava tamamen açık. İrfan yanımda, ikimizi elçek ile bir poz çekiyorum.

230320145435

Duvarlarda yapının üstüne yeniden yapı yapıldığı belli oluyor. Alt kısımda düzgün taş duvar, üstünde bira daha özensiz yapılmış taş duvar kendini gösteriyor.

230320145436

Atilla Özakdağ ile burada tanışıyorum. İkimiz de İzmir de oturmamıza rağmen bir türlü karşılaşamamıştık. Facebooktan arkadaşız ama yüz yüze gelmemiştik. Kısmet buradaymış. Benzer yanımız ikimiz de keçi sakallıyız. Elçek resim çekiyorum ikimizi.

230320145438

Priene antik kentini doyasıya gezdik, gördük. İlk kenti böylece bitirmiş olduk. Bisikletlerimizi park ettiğimiz yere gelerek yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Herkes geldikten sonra bisikletlere binip yola çıktık. Yola çıkarken ilk gördüğüm tarihi bir su kemeri. Kemer yola yakın bitiyor, bitimde sular çağlayan gibi aşağıya akıyor şarıl şarıl. Su kemeri Miletos kenti için yapıldığını sanıyorum. Kemerler burada kesilmiş, ovada hiç bir kemer görünmüyor.

230320145439

Hedefimiz Tuzburgazı, daha önce Gökova bisiklet turundan dönerken ters taraftan gelmiştim. Şimdi, de tersine doğru gidiyorum. Bisikletçiler önümde gidiyor.

230320145440

Tuzburgazı yoluna sapıyoruz, program da Doğanbey de öğle yemeği görünüyor. Tuzburgazı yola yakın, 500 metre civarı. Tabelada Tuzburgazı, Doğanbey, altta da kahverengi tabelada Doğanbey 5 olarak yazılmış.

230320145441

Tuzburgazı köy meydanına gelip kahvede oturduk. Iİrfan Selahattin ve ben kahvede konuşup karar aldık. Daha doğrusu programı İrfan bize açıkladı. Öğle yemeğini Tuzburgazı’nda yiyip Milet antik kentini gruptan ayrı olarak gezecek, ardından buraya gelip Doğanbey’e gelip kamp atacağımızı söyleyince biz de kabul ettik. Nasıl olsa akşam tur bitince herkes dağılacaktı. Güzel bir tur yapacaktık bundan sonra. Doğanbey’den Samson dağlarından Güzelçamlı milli parka inmekti niyetimiz. Tuzburgazı’nda bir güzel karnımızı doyurup Milet antik kentine doğru yola çıktık, İrfan ve Selahattin önümde gidiyorlar.

230320145442

Söke ovası düz, yol da dümdüz bir çizgi çizilip ona göre yapılmış. Büyük Menderes nehrine geliyoruz. Binlerce yıldır toprak taşıya taşıya bereketli bir ova meydana getirmiş şimdiye kadar. Bereketli topraklarda tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. İşte biz de bu yaşanmış medeniyetleri gezerek görülmesi gereken, yaşanmış yerleri yerinde öğreniyoruz. Yol düz olunca bir tempo tutturup gidiyoruz. Büyük Menderes nehrindeki köprü başında tabelayı ve korkuluk demirini çekiyorum.

230320145444

Bahar aylarında yağan yağmur nedeni ile nehir toprak renginde akıyor, ayrıca su yüksekliği normalden fazla. Kıyılarda sazlıklar nehir boyunca.

230320145443

Düz yoldan sola Miletos antik kentine sapıyoruz. Antik kent biraz içeride kalıyor. Kahverengi tabelada Miletos ve Müze (Museum) yazıyor.

230320145446

Dar olan yola saptık, kenarlarda tarlalar var, ufukta antik kentin tiyatrosu görünüyor beyaz mermerleri ile.

230320145447

Filozoflar kenti Milet

Milet kalıntıları arasında dolaşırken, bir zamanlar bu kentte yaşayıp, evrenin gizlerini çözmeye çalışmış filozofları hayal etmeyi deneyebilirsiniz. Filozofların sözleri rüzgârla uçup gitmiş; evleri, içindeki eşyaları ve beraberindeki yaşamlar çoktan dağılıp yok olmuş… Ve şehir, mermerden iskeletiyle çırılçıplak kalmış olsa da…

Efsaneye göre, bir gün baş tanrı Zeus ile fakir bir Miletli Thales, Milet agorasında bir konu üzerinde tartışırlar. İkisi de bir türlü geri adım atmayınca, tartışma uzayıp gider.

Sonunda canı sıkılan Zeus, tanrı olmanın ayrıcalığını kullanarak tartışmayı sonlandırır: “Bana bak, beni daha fazla kızdırma, şimdi bir şimşek çakar, seni cayır cayır yakarım!” Miletli köylü Thales, korkmak bir yana, gayet sakin bir şekilde, “Koca Zeus, bu öfkenle haksız olduğunu nasıl da kanıtladın…” der. Hikâyenin sonunda Miletli Thales’in akıbetini bilen yok; fakat kesin olan şu, Miletlilerin tanrıyla özdeş bir düşünce yapısına sahip olduğu… Bundan tam 2 bin 600 yıl önce, akılcı düşüncenin ve felsefenin temellerinin bu şehirde atılmış oluşu da tesadüf değil…

Milet ismi mitolojik açıdan Apollon ile ilgilidir. Apollon ile Girit Krali Minos’un kızı Akakallis; Akakallis’in üç çocuğundan biri olan “Miletos”a, Minos’un kötülük yapmaması için onu dağa bırakır. Çocuğa kurtlar bakar.

Daha sonra çobanların büyüttüğü Miletos, Anadolu’ya gelerek Menderes nehrinin kızı “Kyane” ile evlenerek “Miletos” şehrini kurar.

Milet M.Ö. 7. ve 6. Y.Y. da en parlak dönemini yaşamıştır. Milet’liler özellikle M.Ö. 6. Y.Y. da deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra Akdeniz ve Karadeniz’de kurdukları koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişlerdir. Giderek Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmiştir.

Aristoteles’e göre, felsefenin gelişmesi için iki ön koşulu var: Öncelikle, felsefe yapacak kişinin “Tuzu kuru” olmalı. Yani o kişi, maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmeli. İkincisi; kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmeli. İşte, Milet’te bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, Tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ve onun devamında, Anaksimenes ve Anaksimandros ortaya çıkmış. Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır’dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales’in asıl önemi, aklına takılan sorularda; “Neyin var olduğu” ve “Neyin gerçek olduğu” gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçerek; her şeyin nedenini, doganin kendisinde aramaya başliyor. Thales ve öğrencilerinin “Fizikçiler Okulu” diye anılması ve pozitif bilimin temellerini attıklarının söylenmesi de bu yüzden.

Thales’e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, “Okeanos” denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde. Anaksimandros ise, Dünyanın sıcak ile soğuğun birleşmesinden doğduğunu savunur.

Ona göre, yaşam “Islak” bir ortamda başlamıştır, ilk canlılar ise balığa benzer yaratıklardır. Bu düşünceleriyle, binlerce yıl önce ilk evrim düşüncesini ortaya atan Anaksimandros; Dünyayı, boşlukta asılı duran bir silindir olarak tasvir eder. Anaksimenes’e göre ise, ruhumuzun bizi ayakta tuttuğu gibi, hava da dünyayı ayakta tutmaktadır. Görüldüğü gibi, ilk felsefi denemelere daha çok hayal gücü hâkim. Ancak gözlem yeteneğinin çok sınırlı olduğu bir çağda, bu olağan bir durum. İlkçağda denizciliğiyle parlayan ve zamanla önemli bir ticaret kenti haline gelen Milet; Büyük Menderesin kıyıyı doldurması sonucu, Ege sahillerindeki pek çok şehir gibi, bugün tarlaların içinden seyrediyor sizi. Büyük Tarihçi Herodotun “Çalışan nehir” olarak tanımladığı nehirlerden olan Büyük Menderes; taşıdığı malzemeyle, sahil şeridinin yılda ortalama 6 metre kadar denize doğru ilerlemesine neden olmuş. Böylece, klasik dönemde Latmos Körfezi’nin ağzında bir sahil kenti olan Milet, zamanla denizden 10 km içeride kalmış. Bir zamanlar kentin karşısında bulunan Lade Adası, bugün ovanın ortasında bir tepeye; Latmos Körfezi ise, Bafa Gölü’ne dönüşmüş.
Kazılar süresince bulunan Girit seramiklerine bakılarak, ilk yerleşimin İ.Ö. 1600’lerde, Giritler tarafından, doğuya giden ticaret yolu üzerinde bir ara-liman olarak kurulduğu söyleniyor. Ancak Ionların gelişinden sonra, kent büyük bir denizcilik ve ticaret merkezi haline gelerek; Karadeniz, Marmara ve Çanakkale Boğazı kıyılarında 90’a yakın koloni kuruyor.
Milet’in ticari ve kültürel yönden yaşadığı altın çağ; İ.Ö. 494 yılındaki Lade Savaşı’nın ardından kentin Perslerin eline geçmesi ile son buluyor. Miletlilerin bozgunu, Yunan dünyasında öyle büyük bir trajedi olarak algılanıyor ki; Atinalı bir oyun yazarının Milet’in Düşüşü adlı dramı, sahnelendiği zaman bütün Atina ahalisini derin bir yasa boğuyor. Hatta, halkın ağlamaktan perişan olduğunu gören yönetim, yazarı yüklü bir para cezasına çarptırıyor.

http://www.didimguide.com/tr/milet_miletos_balat_thales.html

İlk olarak 19.000 kişilik devasa tiyatro gözümüze çarpıyor tüm muhteşemliğinle. Yarım daire olan tiyatronun uç kısımlarında kemerli tünel ağzı görünüyor. Her iki tünel seyircilerin oturma yerinin altında kalıyor ve çepeçevre dolaşıyor. Tünelin üstünde daha küçük bir tünel daha var. Tam ortada, arka kısımda kale duvarı gibi yüksek bir duvar görünüyor.

230320145448

İlk önce devasa taşlardan yapılmış tiyatronun üst kısımlarına doğru çıkmaya başlıyorum. Antik kentte epey zaman geçireceğiz belli oldu.

230320145449

Oturma yerlerindeki mermer bloklar ayakların alt kısmı içeriye doğru oyulmuş. Başlardaki yerlerde aslan ayağı şeklinde oyulmuş.

230320145450

Oturma yerinin bir kısmı çökmüş, tünel ortaya çıkmış. Bu tünel üstteki küçük tünel.

230320145451

Bu da büyük tünel, oturma yerlerinin altında boydan boya dolaşıyor. Tünel bir insan boyundan epey yüksek, blok taşlardan kemer biçiminde yavanı tapılmış. Bazı yerlerde iç kısma, sahne tarafına çıkışlar yapılmış. Tünelin ucundayım, dış kısım aydınlık.

230320145452

Üst kısmı yıkılmış bir yapının kapısı, kapının üstünde tek sıra taş blok kemer var. Sağda kanepe gibi taş blokta İrfan oturmuş poz veriyor bana. Önümde basamaklar var.

230320145453

Tiyatronun seyirci bölümünün en üst kısmına çıkınca bayağı yüksekte olduğumu gördüğüm manzara karşısında anlıyorum. Aşağıda blok yaşlar sıralı dizilmiş çimenlerin arasında.

230320145454

Tiyatro o kadar büyük ki kadraja sığdırmak olanaksız. En uçta ve tepeden çekiyorum yarım daire olan tiyatroyu. Karşıda tünele giriş yeri görülüyor. Seyirci oturma yerinin en aşağısında dört sütun görünüyor. Bu sütunların alttaki ikisi uzun, beş basamak yukardakiler kısa. Bu dört sütun üzerine teras biçiminde kullanıldığını sanıyorum. Tabanda yarım daire bir alan ve sağda sahne bölümü. Yerden biraz yüksek yapılmış.

230320145455

Daha önce tünel olan yerin üst kısmındaki kemer taşları yok, gökyüzü görünüyor.

230320145456

Osmanlılardan kalma burçlar etrafı gözlemlemek için tiyatronun en üst kısmına yapılmış. Burç üstünde direkte Türk bayrağı dalgalanıyor. Direğin yanında İrfan bana bakarken çekiyorum. Duvar ve burç yaklaşık 10 metre kadar yükseklikte.

230320145458

Burçların üstüne çıkarak etrafı gözlemliyoruz. Tüm ova ayaklarımızın altında. İrfan ile elçek resim çekiyorum kendimizi, arkamızda dalgalanan Türk bayrağı ile.

230320145459

Sol tarafımızda kazı alanı var, üzeri örtülmüş.

230320145460

Burası da sağ taraf, tiyatronun ucu ve aşağıda dizili taş bloklar yerde.

230320145461

Tiyatrodan aşağı iniyoruz, yeşillikler içinde baharı mavi gelinliği ile karşılayan laleler Güneşe yüzünü dönmüş tüm güzelliğini arıları kendine çekebilmek için sergilemekten çekinmiyor.

230320145462

Yüksek bir duvarın dibinde kemerli bir oda yapılmış.

230320145463

Kent araziye yayılmış, diğer yapılara doğru gidiyoruz.

230320145464

Kış uykusundan yeni uyanmış yeşil kertenkele memeliler gibi sıcakkanlı olmadığından soğukkanlı sınıfına girerler. Vücut ısısını kayaların üstünde güneşlenerek ısıyı depoluyorlar. Kertenkeleyi ürkütmeden anca yakalayabiliyorum, yoksa beni tehlike olarak algıladıklarından hemen bir deliğe kaçıyorlar. Yeşil kertenkele taş blok dibinde, ön ayakları taş blokta, arka ayakları ve kuyruğu çimenlerde.

230320145467

Biraz zoom yaparak kaçmadan yakından çekiyorum bir pozunu sevimli kertenkelenin.

230320145468

Zamanında kentin zengin yaşamın o hareketli günlerinin geçtiği yerleri görmek ne güzel. Düşünce ve sanatta öğrendiklerini hayata yansıtmak onlar için kolay olmuş. Gördüğümüz eserler bunun göstergesi. Her bir kalıntı kendine has bir sanat eseri Görüp incelemek benim içi ayrı bir duygu. Hepsinin resmini çekmek istiyorum. Ve çekmeye doyamıyorum bir türlü. Hamamın giriş yeri, iki kemer. Öndeki daha küçük, arkadaki daha büyük. Girişte Selahattin bana poz veriyor.

230320145465

Yaklaşık 30 X 50 cm boyutlarında taş bloklar dik olarak konulmuş. Üstüne da yatık olarak konmuş taş bloklar dik olan blokların üstüne uçları gelecek şekilde konulmuş. Bunların üstüne de büyük boyutlu taş bloklar duvar gibi konulmuş üst üste. Alt kısımda beş boşluk var. Burası kemerli olarak üstü kapalı.

230320145466

Arazide başka yapılar da göze çarpıyor.

230320145469

Kimi yerler alçak, buralarda su birikintileri var. Sütunları olan tapınak, bir sütun üstünde İrfan duruyor. Sütunların ilk blokları var sadece, diğer kısımları yok.

230320145470

Bu kez sütun üstüne Selahattin duruyor.

230320145471

Papatya benzeri bir çiçek su birikintisi içinde yoğun olarak açmış. Beyaz taç yaprakları, ortasında sarı rengi ile doğaya canlılık vermiş.

230320145472

Su birikintisinde kimi yerlerde yosunlar çıkmış, su yüzeyinin bir kısmını kaplamış. Az ötede taş binalar var.

230320145473

Kemerli kapısı olan bir yapı, çatısı yok. Bir kısım duvarlar da yok. Kemerin üstünde çalılar çıkmış kendine yaşam alanı oluşturmaya başlamış.

230320145474

Bir binanın giriş yeri ama bina ortada yok, sadece iki basamak yerde görünüyor. Basamaklar yarım daire biçiminde mermer bloklardan yapılmış. Üsteki küçük, alttaki büyük olarak üçer parça blok ile yapılmış basamak gibi

230320145475

Bir binanın ön kısmında iki kapı var. Soldaki kapı üstünde tek parça blok taş yatık olarak konmuş. Sağdaki kapı ise kemerli olarak yapılmış. Burada iki farklı yapı tekniği görünüyor. Soldaki kapının duvarı daha büyük taş bloklardan yapılmış. Sağdaki duvar ise aynı boyutta ve küçük taşlarla örülmüş. İki kapı arasında zaman farkı gözle görünüyor.

230320145476

Sütun ayağının dibinde yumurta gibi oyulmuş sırayla. Sanki yumurtanın yarılarını dizelemişler.

230320145477

Yüksek duvar sağda, solda altı sütun. Ortadaki dört sütun duvar boyunda. Sütunların üstünde kiriş süslü oyulmuş. Duvar ile sütun arasında çatı yapılmış. Öndeki sütun yarım ve kimisi yok. Selahattin sütunların dibinde.

230320145479

Zamanında kent deniz kıyısına kurulduğundan öyle yükselti pek yok etrafta. Menderes nehri kentin deniz ile bağlantısını kestikten sonra büyük bir olasılıkla nehrin taşkınlarına önlem alamadıklarından burayı tamamen terk etmişler. Zaten deniz ticareti bitmiş vaziyetteydi. Limanına gemi yanaşmayan yerde ticaret olmadığından tüccarlar çoktan terk etmişti. Günümüzde kış aylarında kentin bazı yerleri su altında kalması bunun göstergesi. Su birikintisinde yatık olan sütun üstüne İrfan çıkıp poz veriyor.

230320145480

Su kemerleri yüksek, iki tane su kemeri ayakta kalmış, diğerleri yıkık durumda.

230320145481

Üzeri kemer olarak taş ile örülmüş dükkan yada depo gibi bir yer. Epey genişliği var, girişi ve çıkışında birer kapı kadar boşluk yıkıntı halinde bulunuyor.

230320145482

Yerde köşe taşı olduğunu tahmin ettiğim mermer blok duruyor. Binanın temelinde kullanıldığı belli. Blok L biçiminde ve kalın tabanı var. İç kısmı daha çok oyulmuş dibe doğru. 15 santim kadar dışında, kıyısı tamamen üçgen çıkıntı olarak oyulmuş. Her üçgen çıkıntı arasında 1 santim kadar boşluk bırakılmış. Bu çıkıntılar L biçiminde oyulmuş. Diğer taraflar düz, sütun buraya konulunca, iç taraftaki oyuklara gelen kısım sayesinde yerinden oynatması olanaksız hale geliyor.

230320145483

Su içinde kalmış yıkıntı blok taşlar arasında küçük boyutta yivli bir sütun yan olarak duruyor.

230320145484

Binanın kiriş blokları yaprak desenli, ince işçilikle oyulup süslenmiş. Bloklar yerde duruyor yan yana. Arkeologlar her parçanın yerini bulmaya çalışıyorlarmış gibi yan yana konulmuş.

230320145485

Düzgün kesilmiş blok taş 1 X 1 X 2.5 metre boyutlarında, üzerine sütun başı süslemesi mermer blok var. Buna da daha çok süs yapılmış. Yaprak ve değişik desenler en ince işçilikle oyulmuş.

230320145486

Daha önce Priene kentinde gördüğüm su kemerlerinin benzeri burada da var ama aralarında bağlantı yok. İki tane kemer sağlam duruyor.

230320145490

Kazı ve yıkıntılarda bulunan blok taşlar henüz yerini bulmamış. Çalışmalar devam ediyor hala. Bunlardan biri uzun, neredeyse 5 metre boyunda kiriş. Kirişin altını üç yerden taş bloklarla beslemişler.

230320145491

Mermer bloklara yapılan süslemeler göz kamaştırıcı. Daldan gelen kabartma içe doğru sarmal biçimde kıvrık. Dal sarmalı hem sağa, hem de sola yapılmış.

230320145492

Burası yarım daire oturma yerleri olan halk meclis yeri. Sekiz basamaklı oturma yeri var. Tiyatro benzeri olan yapı küçük boyutta. İnsanlar birbirine yakın olarak oturuyor ve her konuşulanı rahatça duyabilecek kadar yakın. Ortada küçük bir alan, bu alanda konuşmacı meclise bilgi yada sunum veriyor. İşte tarihte ilk felsefe düşünceleri bu mecliste alınmış. Baş tanrı Zeus ve ilk felsefecilerden Thales burada meşhur tartışmayı yaptıkları yer. Ve ilk felsefi cümle ortaya burada çıkmış “Öfke haksızlığın belirtisidir”

230320145493

Meclis yeri şehrin en hareketli olan yerin tam ortasında. Çevresinde çeşitli yapı temelleri bunun kanıtı.

230320145494

Atı ile harabelerin arasında dolaşan köylü sanki binlerce yıldır buralarda yaşamış gibi. Bizlere aldırış etmeden yanımızdan geçip gidiyor.

230320145495

Kaplumbağa kış uykusundan uyanmış açlığını gidermeye çalışıyor. Ataları gibi bu kentte doğup büyümüş, her bir köşesini karış karış biliyor. Nasıl olsa zamanı çok, daha bahar yeni başlamış eş aramasına gerek yok şimdilik, kafamı dinleyeyim azıcık diye güneşleniyor.

230320145497

Gezintimize devam ediyoruz. Buradaki duvardaki taşlar biraz özensiz yontulmuş, küçük boyutta. Yine de iç kısma geçiş için kemer kapılar, içinde birbirine kemerli geçitler yapılmış.

230320145496

İki basamaklı mermer üstüne bir metre küp boyutlarında tek parça blok konulmuş. Herhalde imparatorun heykelini buraya koymuşlar

230320145498

Bir yapının temel blok taşları, köşede sütun altı beyaz mermerden, sütunun üstü yok Sütunun tabanı kare, 40 santim kadar yukarıda daire şeklinde oyulmuş. Tam da buradan kırılmış.

230320145499

Roma hamamının görkemli yapısı, her ne kadar yıkılıp dökülse de çoğu sağlam olarak ayakta kalmış.

230320145500

Hamamın içi oda oda duvarlarla örülmüş, su kemerleri buraya kadar gelmiş.

230320145501

İç kısımda geniş bir salon, yüksek tavan kemerle yapılmış.

230320145502

Hamamın girişi geniş ve yüksek kemer yapılmış, sonradan ilave edildiği anlaşılan daha küçük boyutta kemer yapılmış. Herhalde içerideki ısı geniş kapıdan dışarıya kaçıyor olmalı ve geniş olan yere küçük bir kapı yapılmış. Açık olan yerler kapatılmış. İki kemeri birden çekiyorum.

230320145504

Devasa roma hamamına geliyoruz. Hamam epey büyük, insan kaybolur içerisinde. Bizler de ufacık kaldık baksanıza. Havuz kenarında Selahattin oturmuş, İrfan da yere çömelip onu çekiyor.

230320145507

Nehir tanrısı Maiandrios havuzun  kenarında kolunun üzerine yaslanıp uzanmış havuza girenlere taze suyundan ikram ediyor. Heykelin aslı müzede sergileniyor. Taklidi burada hamamın havuzunda. Şimdiye kadar heykeli yeterince kırmışlar. Kalanının kopyası da böyle görünümlü. Zamanında büyük uygarlıklar kurmuş, ilk filozofların yetiştiği, sanatçıların mükemmel eserler meydana getirdiği kent uygarlık buradan gidince yerine gelenler acaba niye sanattan, güzelliklerden, medeniyetten anlamıyorlar. İşte ben bunu anlamakta zorlanıyorum

230320145509

Hamamın ateş yanan ocakları, suyu burada ısıtıp hamamın içine veriyorlar. Kemerli tünel gibi ocak yapılmış.

230320145510

Roma döneminden kalma duvar yazısı. Kalan parçaları birleştirip ayağa kaldırmış arkeologlar. Kim bilir daha neleri yurt dışında müzelerde sergiliyorlar. Kendileri çalmışlar, başkaları çalmasın diye bin bir alarmlı koruma altında gözü gibi bakıyorlar. İyimi kötümü bilemiyorum, kalsalardı belki yok olacaklardı şimdiye kadar. Tartışılır bir konu….

230320145512

Sıralı dükkanlar olunca burasının agora çarşısı olduğu anlaşılıyor. İki yanda dükkanlar, ortada geniş bir cadde, cadde düz plaka taşlarla kaplı.

230320145511

Tarih ve kültür turumuz bitiyor. Gelip görülmesi gereken bir kent diye düşünüyorum. Bundan sonra doğa ve bisiklete dönmek gerek. Kışın soğuk ve yağmurlu havalarının ardından güneşli bahar günlerinde bisiklet turu yapmak bir başka oluyor. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz Dilek yarımadasının dağlarına. Grup bir süre sonra öğle yemeğini yemiş Miletos antik kentine doğru geliyorlar. Hepsine el sallayıp selam vererek geçip gidiyoruz kendi yolumuza. Selahattin ve İrfan bisikletleri yüklü olarak önümde gidiyorlar. Göleleri uzamış sanki.

230320145514

Düz olan yolun ucunda Tuzburgaz köyü göründü. Köy dağların dibine kurulmuş.

230320145515

Güneş ufuk çizgisine iyice yaklaşmış, gölgelerimiz uzuyor yol boyunca. Bir bahar akşamını yaşıyoruz, bisikletleri güneşe doğru, sanki güneşe varacakmış gibi sürüyoruz. Selahattin ve İrfan, gölgeleri asfalta vurmuş.

230320145517

Doğanbey’e doğru dönüyoruz. Az kalmış, şunun şurasında 2 kilometre. Gerçi yol biraz eğimli, hafif bir rampa görünüyor. Kahverengi tabelada Milli park tanıtım merk. 2 ve Doğanbey 2 yazılmış sağa doğru.

230320145518

Yolun sonunda, dağın başladığı yerde köy görünüyor.

230320145519

Doğanbey’e iyice yaklaşıyoruz. Sürüsünü otlatan çobanla sohbet ederek gerçeği öğrendik böylece. Karşımızda duran köyde in cin top oynuyor, kimseler yok köyde. Terkedilip başka yere taşınmış köy. Milet antik kentinin başına gelen buranın da başına gelmiş. Yılda 6 metre dolan deniz önceden deniz kıyısında olan köy karada kalınca deniz kıyısına taşınmışlar. Güneş battığından hava kararmadan kamp yeri için köye gitmeliyiz. Akşam için ekmeğimiz yok ve terkedilmiş köyde su bulamayabiliriz. Onun için diğer Doğanbey köyüne gitmeye karar verdik. Köy evleri yakında, sessizlik hakim. Başka bir zaman gelip terkedilmiş köyü gezerim.

230320145520

Eski köy denizden biraz yüksekte olduğundan toprakla dolup uzaklaşan deniz kıyısı buradan görünüyor hala. Kim bilir ileride belki deniz görünmeyebilir.

230320145522

Nihayet insanların şimdilik yaşadığı Doğanbey köyüne varıyoruz. Köyün girişinde tabelası bizi karşılıyor.

230320145522

Köyün içinde kamp yapacağımız bir alan, uygun bir yer aramaya başladık. Köy içinde yer arayan Selahattin ve İrfan etrafa bakarak bisikletle gidiyorlar.

230320145524

Köyün meydanında ilkokul, yanında çocuk parkı, kıyısında da bir bakkal. Bakkaldan ekmek almak için girerek gerekli yiyecek malzemelerini alırken çadır kurabileceğimiz bir yer var mı? diye soruyoruz. Bakkal da bize köy odasında kalabileceğimizi ama muhtara sormamız gerektiğini söyleyince muhtarın cep telefon numarasını alarak arıyorum. Muhtara durumumuzu anlatıyorum; 3 kişi olduğumuzu, köyde gecelemek istediğimizi, mümkünse köy odasında kalmak istediğimizi anlatıyorum. Sağ olsun muhtar isteğimize olumlu cevap vererek kalabileceğimizi, anahtarı bakkaldan almamızı söyleyince rahatlıyorum. Bu gece de çadır kurmayacağız. Bakkaldan anahtarı alarak kapıyı açıyorum, içeride biraz dağınıklık vardı. Etrafı toparlayıp ilk önce akşam yemeğini hazırlayıp bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Menüde hazır domates çorbası, makarneks ve içine ton balığı. Hava çoktan kararmıştı, yemeği yedikten sonra kahveyi pişirip keyfimizi sürdükten sonra köyün kahvesine giderek akşam çaylarımızı duble duble içiyoruz sıcacık. Gazeteleri göz gezdiriyoruz. Uykumuz gelince köy odasına gelerek matları yere serip uyku tulumuna girerek güzel bir uyku çekiyoruz.

Bu gün 2 önemli olay oldu benim için: 1. Olay uzun süre görmediğim arkadaşları gördüm, hasret giderdim, 2. Olay aynı gün içinde 2 medeniyetler yaşamış tarihi kenti doyasıya gezip gördüm. Gördüklerimi sizlerle paylaşmak için bolca resimler çektim. Sizlerin de gidip görmenizi öneririm.

Ayrıca bütün bunları kendi gücümle ve demir atım KUZ ile yapmam benim için müthiş bir duygu. Bu duygu anlatılamaz sadece yaşamalı insan.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 72 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

 

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 4. Gün

22 Nisan 2014 Salı

Akkum – Sığacık – Seferihisar – Gümüldür – Kalemlik

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi

Bir renk değildir mavi huydur bende

 Ve benim yetinmezliğimdir

 Ve herkesin yetinmezliğidir belki

 Denecektir ki bir süre

 Ve denecektir

 Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten

 Başka nedir ki

Edip Cansever

 

Öne çıkmış olan görsel, küçük bir iskele ve barınakta bağlı kayıklar. Tavşan asası karşıda, deniz çarşaf gibi.

220420146853

Geç yatmama rağmen saat 07:00 de uyanıyorum. Gece iyi uyumuşum, dinlenmiş durumda kalkıyorum. Temiz havanın etkisi olsa gerek. Eşyalarımı ve çadırı toplayıp bisikletime yükleyerek hazır duruma getiriyorum. Daha sonra sabah kahvaltısını hep beraber neşe içinde yapıyoruz.

Kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı değil mi ? Şairin dediği gibi. 6 kişi masada oturmuş kahvaltı yaparken. Olcay, Serhat, Şafak Omaç, Ben ve iki kişi yanımızda.

220420146848

Kahvaltıyı yaptıktan sonra çöplerimizi hep beraber toplayıp bulduğumuz gibi bırakıyoruz kumsalı. El arabasının içinde hala köz var, duşun altında söndürerek arabayı boşaltıp aldığımız yere bırakıyoruz. Bir süre sonra arabanın sahibi gelerek serzenişte bulunuyor ama yapacak bir şey olmadığını söyleyip özür diliyoruz kendisinden. Hava açık, bulut yok. Turun 4. günü iyi başlıyor. Herkes toplandıktan sonra  yola çıkıyoruz. Dün arıza çıkaran iki kişi bizimle gelmiyor. Onları kamp alanında bırakarak yola çıkıyoruz. İlk metreler yokuş biraz zorluyor bizi, henüz ısınmadık. Ağır ağır çıkıyoruz yokuşu. Arkada körfez manzarası ve dağlar.

1-1

Sığacık köyüne tabelası yanında tepeden bir bakış.

220420146849

En arkada kalanı bekledikten sonra çıktığımız yokuşun inişine başlayabiliriz. Figen Gülgör en arkadan geldi, inişe başlarken.

220420146850

Normal yoldan gitmiyoruz, ara yoldan Akarca üzerinden Haritacılar sitesine kadar deniz kıyısından gideceğiz. Denize sıfır yol, hava sakin, küçük bir balıkçı barınağı. Tekneler bağlanmış sakince bekliyorlar. Denize uzanmış demir iskele, karşıda ada. Karşıda görünen adaya yürüyerek geçebiliriz. Karaya yakın olan yerinde daha önceden yol yapılmış. Zamanla kullanılmadığından dalgalar yolu bozmuş. Fakat derinliği bele kadar olduğundan yürüyerek geçebiliriz. Yalnız deniz kestaneleri batma olasılığı yüksek. Adada sadece tavşan yaşıyor ve çok sayıdalar. Kıyı tarafında siteler, bir de Açıkhava düğün yeri var. Geçen yıl yaz ayında otların kuru olduğu zamanda akşam yapılan bir düğünde hiç sevmediğim havai fişekleri atılmaya başlanmış. Rengarenk ışıklar saçarak görsel şölen yaratıyorlar ama hayvanlara verdiği zararı hiç düşünmüyorlar düğün sahipleri. Gerçi ülkemizde düğünlerde silahla pisi pisine vurularak ölen yüzlerce kişi var ama havai fişekleri hayvanları gece uykusundan kaldırıp rahatsız etmekle beraber ölümüne de neden oluyorlar. Kuşlar seslerden ürküp havalanıyorlar. Havada uçarken bir de havai fişek saldırısına yakalanarak ölümlerine neden oluyorlar. Buna üzülüyorum her seferinde. İşte düğünün yapıldığı o gece havanın sert poyraz rüzgarı olmasından dolayı atılan havai fişeği adaya kadar ulaşarak adadaki otların tutuşmasına neden oluyor. Ada tamamen yanarak tavşanların çoğunun canlı yanmasına neden olarak çevre felaketine neden oldu. Havanın sert rüzgarlı oluşu, kara ile araç bağlantısının olmaması ada yanarken sadece seyirci kalmış orada yaşayanlar. Kimse yangını söndürmek için bir şey yapamamış. Yiyecek hiç bir ot kalmadığından sağ kalan tavşanlara orada bulunan bir kaç doğa severin götürüp bıraktığı sebze artıkları ile yaşamlarını sürdürmüş bir süre. Bunu duyunca çok üzülmüştüm doğrusu. Ülkemizde insan hayatı da dahil doğa ve doğada yaşayan canlıların hayatı çok ucuz.

Denize uzanmış küçük bir iskele, İskeleye bağlı kayık. Arkasında küçük bir balıkçı barınağı var. Burada bir çok kayık bağlı duruyor. Deniz çarşaf gibi, Tavşan adası görünüyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

220420146853

Ara yoldan, sitelerin arasından gitmeye devam ediyoruz. Önümde bir kaç bisikletçi gidiyor, ortalık yemyeşil.

220420146854

Nisan ayı baharın en coşkulu ayı. Doğa tamamen uyanmış, ağaçlar ve otlar yemyeşil. Kuşlar, böcekler ve diğer hayvanlar neslini devam ettirmek için yeni yavrularını doğurmuş, bereketli ortamda yavrularını besleme telaşındalar. Bu hareketlilik Mayıs sonuna kadar devam ediyor. O zamana kadar yeni doğanlar yetişip kendi başlarının çaresine bakacak duruma geliyor. Ondan sonra normal düzene giriyor ortalık. Yaz aylarının sıcak ortamında otlar kuruyup sararıyor, yiyecekler tükenince değişik yerlere göç ediyor çoğu canlı. Herhalde bizde de bu genlerden var ki bisikletlerimizle ordan oraya habire gidiyoruz, durmaksızın. Yeşil otların ardı deniz.

220420146855

Bir süre sonra ara yollar bitiyor. Canavar yere işaret bırakmış, sağa döneceksiniz diye Naş yazmış. Bundan sonra ana yolda gideceğiz, az da olsa araç trafiği var. Biraz da yokuş ve iniş başlamış oluyor.

220420146856

İlk yokuştan çıkarak yokuşun başında duruyorum. geride kalanların resmini çekmeye başlıyorum teker teker. Artçı olduğum için arkada kalan az olunca anca bu kadar kişiyi çekebildim. İlk kişi geçiyor önümden, Figen Gülgör.

220420146857

İkinci kişi.

220420146858

Üçüncü kişi.

220420146859

Dördüncü kişi Ahmet Mumcu.

220420146860

Beşinci kişi doktorumuz Burcu Koçak

220420146861

Altıncı kişi.

220420146862

Yedinci kişi.

220420146863

Arkadaşımızın lastiği patlıyor, beraber yama yaparak hallediyoruz. Römorku bisiklet yere yatırılmış, ön tekerlek sökük. Burada da market varmış, yokuşta zorlananlar burada soğuk soda içerek biraz serinlemeye çalışıyorlar.

220420146864

Doğanbey köyüne varıyoruz, köy yoldan yukarıda olduğu için köye çıkmıyoruz. Doğan bey kıyılarında her yıl Deniz kurdu askeri tatbikatı yapılıyor. Tatbikat yapılırken yol araç trafiğine tamamen kapatılıyor, çünkü gerçek mermiler kullanılıyor. İç taraftan giden bir yoldan araçlar gidip geliyorlar tatbikat boyunca.

220420146865

Solda Karakoç kaplıcaları var, ama öyle turistlik bir tesis yok. Kaplıcalarda yeni kuyular açılıyor, çıkan suyun sıcaklığı 160 °C Burada açılan kuyulardan buhar santralinden elektrik elde etmeyi, konut ısıtma ve seracılıkta kullanılmayı düşünüyorlar. Tabelada kahverengi zemine Karakoç kaplıcaları 10 yazılmış sola ok işareti ile. Düz olarak ok işareti ile Selçuk, Kuşadası yazılı.

220420146866

Bu da Karakoç deresi, kaplıcalardan ve yağmur sularından dere oluşmuş. Haliyle köprü yapılmış dere üzerine, yoksa nasıl geçeceğiz dereden karşıya.

220420146867

Artçı grubumuz bir süre toplanamadı. Serhat hoca çok oyalanıyorsunuz geride, sizleri önlerde görmek istiyorum diyerek fırça atınca bir süre arkada şarkı türkü söylenmiyor. Zaman geçtikçe grup yine toplanıyor. Turda en neşeli artçı grubu oluyor, sohbet, şarkı, türkü, bol resim çekme artçılarda oluyor. Zaten buralara ilk defa gelmiş birisi doğal güzellikleri görünce durup resim çekiyor ve manzarayı bir süre seyrediyor. Her zaman görebilecekleri manzara değil. Haliyle durunca grubun arkasında kalıyorlar. Ben de süpürücü olduğum için onları bekliyorum. Hem bana destek oluyorlar hem de şarkılarla neşemize neşe katıyorlar. Benim yükümü hafifletmiş oluyor bir nebze olsun geride kalmaları. Artçı grubu birlikte poz veriyoruz kameraya. 8 Kişi varız.

1-2

Grup yolun kıyısından kendi hızında gidiyor. Burası askeri tatbikatın yapıldığı yer. Sağda deniz kıyısı, yol indikten sonra sağa kıvrılıp tepeye çıkıyor. Yolda onlarca bisikletçi bisiklet sürüyor.

1-3

Burada sınırlar birbirine girmiş durumda, Doğanbey bitiyor Ürkmez başlıyor aynı yerde. Ürkmez de yemek ve deniz molası vereceğiz. Yemekte kumanya, içinde salamlı peynirli soğuk sandviç, meyve suyu, yarım litre su ve bir tane çikolatalı gofret. Daha ne olsun öğünü böyle nefis yiyeceklerle geçiştireceğiz.

220420146868

Minik bir bisikletçi bizleri karşılıyor, kendisine korna çalarak selam veriyorum. Geleceğin bisikletçisi şimdiden yetişiyor. Umarım ona iyi bir gelecek bırakabiliriz, bisiklet yolları, bisikletle ulaşım ve trafikte bisiklete saygı. Çabalarımız bisiklet üzerine.

220420146869

Ürkmez sahili, sahilde yürüme ve bisiklet yolu, yanı başında kumsal ve deniz. Burada  öğlen yemeği yiyoruz. Yemekten sonra karşıda görünen yarım adada bulunan Lebedos antik kentini gezeceğiz. Bazı tekneler ters çevrili kumsalın üzerinde.

220420146870

Mola zamanımız bol, burada denize gireceğiz. Yemekten sonra su donumu giyip deniz kıyısına gelerek dalmaya hazırım. Devrim’e resmimi çekmesini söylüyorum. O da denize atlarken resmimi çekiyor. Denize coz diye dalarak kendimi serin sulara bırakıyorum. Yüzmek gibisi yok doğrusu, insanın yüzerken yaptığı hareketler en iyi spor hareketleri. Yüzerken bütün kasları hareket ediyor. Havaya zıplamış durumdayım.

1-5

Yerden zıplayıp ileriye doğru kollarımı uzatıp uçmaya başladım. Uçmak gibisi yok, tıpkı kuşlar gibiyim. Özgürlük uçmakla başlıyor. Havada süzüldüğümden henüz ıslanmadım.

1-6

Yemekten ve dinlenmeden sonra toparlanıp az ilerideki yarım adada bulunan Lebedos antik kentine doğru yola çıkıyoruz. Bisikletlerimizi park edip Lebedos antik kentini geziyoruz. Burada sadece deniz kıyısında kayalık üzerinde bir duvar var, başka da antik bir yapı görünmüyor Herkes kıyıda durmuş sahilde burayı anlatan Olcay’ı dinliyorlar.

220420146871

LEBEDOS

1. Antik çağda İon birliğini oluşturan on iki Yunan şehir devletinden biri olan Lebedos’un kuruluş tarihi MÖ 7. yüzyıl olarak tahmin edilmektedir. Ancak 2004 yılında sur duvarlarının bulunduğu yarım ada üzerinde yapılan bazı yüzey araştırmalarında, işlenmiş küçük bir obsidyen yonganın bulunmuş olması buranın Koloniler Öncesi döneme ait ve muhtemelen Neolitik Çağda yerleşilmiş bir yer olduğunu akla getirmektedir. Önümüzdeki yıllarda bu şehirde yapılacak kapsamlı bir araştırma ile bütün bu soruların cevaplanacağı aşikardır..

2. İonia bölgesi antik kentlerinden Lebedos, bugün Seferihisar ile Selçuk arasındaki kıyıda Ürkmez Köyü’nün (Kısık Köyü) yanı başındaki küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kolophon’un kuzeyinde, Kral Kodros’un oğullarından Andropompos tarafından kurulan Lebedos, İon göçü sırasında Helenlerin eline geçen ilk Anadolu kentlerindendir. İonia Birliği’nin on iki üyesinden biri olmasına karşılık komşusu Myus ile birlikte diğerlerinden sönük kalmıştır.

Lebedos antik kenti 175 m uzunluğunda, alçak ve kayalık bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Burası 201 m genişliğindeki bir kara parçası ile ana karaya bağlanmıştır. Akropol 61 m yüksekliğindeki bir tepededir. Kentin coğrafi konumu, iyi bir limanı olmayışı, çevresinde Kolophon ve Teos gibi gelişmiş kentlerin oluşu Lebedos’u engellemiştir. Bu yüzden deniz ticaretinden pay alamamış, diğer İon kentlerinin yaptığı gibi dış topraklarda koloni kuramamış, sanatçı ve bilim adamı yetiştirememiştir. MÖ 5. yüzyılda Atina delos Deniz Birliği’ne önceleri üç talent vergi ödemiş, sonra da bu vergi bir talente düşürülmüştür.

Horatius’un “Tekedilmiş Köy” olarak tanımladığı Lebedos, Klasik dönemde sikke basmayan tek İon kenti olmuştur. Helenistik dönemde isminden hiç söz edilmemiş, Kral Antigonos bu kenti Teos topraklarına katmayı düşünmüştür. Lysimakhos’un buradaki halkı Ephesos’a yerleştirdiği ve lebedos’u tamamen ortadan kaldırdığından söz etmiştir. Buna rağmen kent varlığını sürdürmüş, MÖ 226’da Mısır kralı II. Ptolomaios’un egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bundan dolayı da 60 yıllık bir süre “Ptolemais” ismi ile anılmıştır. MÖ 2. yüzyılda Teos, Ephesos ve Myonnesos’dan kovulan dionysos sanatçıları buraya yerleşmiş ve kentin kalkınmasında biraz da olsa katkıları olmuştur.

Lebedos’ta arkeolojik araştırma yapılmadığından geçmiş tarihi ile ilgili bilgi oldukça yetersizdir. Günümüze ulaşabilen kalıntıları yok denecek kadar azdır. Yalnızca yarımadayı çepeçevre kuşatan surların kalıntıları günümüze gelebilmiştir.

Lebedos’un karşısındaki ana karanın yamaçlarında, yüzeyde çok sayıda çanak çömlek parçaları ve duvar izlerine rastlanmıştır. Ayrıca buradaki düz bir tepenin üzerinde de oldukça büyük bir yapının temellerine rastlanmıştır.

Olcay anlatıyor, antik duvarda dinleyiciler pankart açmış dinliyorlar.

220420146873

İşte burada yeterli kazı yapılmadığından ve tarihte pek önemli bir İon kenti olmadığından Az bilinen antik kent sınıfına tamamen giriyor. İşin bir de şu yönü var, burası özel arazi. Özel bir şirkete satılmış nedense. Biz izin alarak giriyoruz, yoksa elini kolunu sallayarak giremiyorsun buraya. Ne garip değil mi ? Henüz kazılmamış antik kenti komple yarımadayı sat. Umarım Lebedos kentinin kaderi gibi olur burayı alan şirketin, hiç bir şey yapamasın buraya. İki sıra blok taş örülü duvar kalıntısını yandan çekiyorum.

220420146877

Enes Çalışkan tarafından çekilen resim, Devrim bir insanın oturacağı kadar boşluk olan yere oturmuş duvarda poz vermiş.

1959394_10152425329157369_8220481750008462286_n

Enes elçek ile pankartı ve duvarda oturanları çekiyor.

10175036_637627122998617_1299278508057459329_n

Lebedos antik kent ziyaretimiz bitince bisikletlerimize doğru gidiyoruz. Yarımadadan Ürkmez kumsalı.

220420146879

Sokak aralarında gençler bisiklete binerken selam veriyorum. Bizleri görünce hayretle baktıklarını görüyorum. Hiç bu kadar çok bisikletçi görmediklerinden öyle baka kalıyorlar. Bu turlar onlar için iyi bir anı ve gelecek olacak.

220420146880

Hava iyice ısınmaya başladı, güneş tepemizde. Dinlenmenin ardından bisiklet sürmek biraz zor geliyor. Ağır aksak yola devam ediyoruz. Gümüldür kavşağına geliyoruz, soldan Menderes’e yol gidiyor ama dağlık ve yokuşu bol olan bir yol. Biz Kuşadası yönüne gideceğiz.

220420146881

Özdere’ye varıyoruz, burada kamp yerimiz. Arkada kalanları toplaya toplaya gidiyorum.

220420146882

Sevimli canavarımız sevimli işaretler bırakmaya devam ederek ilerliyor. Kırmızı renkli ok işareti yerde.

220420146884

Nihayet kamp yapacağımız Kalemlik mesire yerine varıyoruz. İşaretler buraya kadar güzel, bundan sonra işaret bırakmamış bizim canavar. Tabelaya Kalemlik mesire yeri, market, piknik, duş, wc, manav, mangal, müzik, kafeterya, plaj, eğlence olarak yazılmış.

220420146885

Buraya ilk defa geliyorum, kamp alanı nerede bilemiyorum. Devrim önümdeydi, en arkada ben varım. Telefonla Olcay’ı arayıp ne tarafa geleceğimi soruyorum. Çam ormanında ağaçlardan hiç bir yer görünmüyor. Yerde de işaret yok, yol ayrımında yol sağa aşağıya gidiyor. Kamp yeri düz olan yerde imiş. Ben yolu öğreniyorum ama önümde giden bir kaç kişi aşağıya inmişler, Devrim de aralarında, o da yolu kaybetmiş. Benden sonra kamp alanına gelince yanlış yola saptığını öğreniyorum. Orman çok güzelmiş, beğendim burayı. Çam ağaçları ile kaplı.

220420146886

Kamp alanı çamların altında gölgelik bir yer. İşletmecisi ile daha önceden anlaşmıştık, Özgen ve Ahmet.  Burası için ücret almayacak sadece büfesinden alış veriş yapacaktık. Büfede Süleyman abi  var. Kamp alanına gelir gelmez ilk önce elektrik işini halletmemiz gerekiyor. Büfede elektrik yok, yan taraftaki kampingten elektrik çekeceğiz. 100 metre arası var elektrik panosuna. Takımlarımı, kabloları alıp panonun başına geliyoruz Ahmet Yıldırım, Olcay ve ben. Panoyu iple çam ağacına bağlamışlar. Kablo iki parça, ilk önce onları ekleyip bantlıyorum. Ucuna prizli kablo bağlayıp bantlayıp kabloyu çekiyoruz. Daha sonra sigortalardan bağlayıp enerji vererek kontrol ediyorum. Normal olması üzerine bir kaç çoklu priz grubunu ana prize takıp hazırlıyorum. Ardından tuvaletlere de aydınlatma için kablo çekip ampulleri takıp test ederek işimi bitiriyorum. Akıllı telefonu olanlar hazır bekliyorlar bu işleri yaparken. Çoğunun telefonu şarjı bitmiş, elektrik bekliyorlardı. Elektriği verince hücum ettiler prizlere. Aşağıda resimde bir servet şarj oluyor, hani satsan zengin olursun. İşim bittikten sonra elektronikçi Utku Balkan telefonları şarjda görünce bana ” elektriği nasıl buldun ” diye soruyor. Ben de ” valla ben bulmadım, hazır vardı ” diye cevap veriyorum espri olsun diye. Hep beraber gülüyoruz buna.

1-7

Daha sonra çadırımı kurup uyku tulumu, matımı ve eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Bulunduğumuz yer denizden 10 metre civarında yüksek. Çadırın kapısını denize bakacak şekilde kuruyorum. Sabah uyandığımda ilk önce denizi göreyim. Su donumu giyip denize girmeye hazırlanıyorum. Gözde Emine yanıma gelerek beraber girelim diyor. Aşağı deniz kıyısına inip kumsal olan yere kadar yürüyoruz. Kumsal olan yer yandaki kampinge ait ama kimseler yok. Kumsalda havluları, terlikleri bırakıp denize giriyoruz. Doktor Serhat o arada denizden çıkıyordu. Deniz gözlüğünü bize bırakmasını söylüyor Gözde. Serhat denizden çıkardığı iki deniz kabuğunu bize bırakıyor. Denizin içi mükemmel, gözlükle bakarak yüzüyoruz. Yüzerek kıyıya çok yakın küçük adacığa çıktık. Ada safi kayalık, sadece denizden biraz yüksek. Henüz Nisan ayındayız, deniz mevsimi açılmadı daha. Ada üzerinde kayaların üzerine oturup güneşleniyoruz güzel sohbet ederek. Epey sohbetten sonra dikkatlice suya giriyoruz, çünkü kayalar hem sivri hem de deniz kestaneleri dolu. Yüzerek kumsala çıkıp havlu ile kurulanarak tekrar güneşleniyoruz. Deniz soğuk olduğundan biraz üşüdüm. Bir süre güneşlendikten sonra çadırların yanına geliyoruz. Islak olan şortumu çıkarıp elbiseleri giyerek yemek  zamanını beklemeye başlıyoruz. Ketring Osman eşi ile birlikte ta Bergama’nın İsmailler köyünden çıkıp geliyor kamp alanına. Sıcak yemeğimizi yiyoruz. Yemekten sonra çaylarımızı yudumlarken ödül töreni yapıyoruz. İlk önce Ketring Osman Duman ve eşine bisikletçi dostu olduğunu belirten el yapını tahta bisikletleri veriyoruz. Bu gün 180 km civarında yoldan yemek getirip, çok az bir para karşılığında, hiç bir şey istemeden bir dost gibi turumuzdaki 95 kişiyi akşam yemeği ve sabah kahvaltısı ile 5 gün boyunca doyurdu. Emeğine, yüreğine, dostluğuna sağlık Osman DUMAN. Serhat, Osman Duman, Eşi Ayşe ve Olcay.

220420146887

Bu turda her ne kadar araç desteği olmadığını söylesek te aracını bize veren Bekir Kocamaz’a ve aracı 5 gün sürerek turda kullandığımız eşyaları taşıyıp her gün kumanyaları İzmir Büyük Şehir Belediyesinden getirerek bizlere ara öğün olarak dağıtan CİNATI mekanını bizlere açan Ahmet YILDIRIM ve biricik aşkı Berna KÜLAHÇI’ya tahta bisikleti sunuyoruz. Berna ve Ahmet çiftine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

220420146888

Turda yol kesen, yancılık yaparak grubun güvenli gitmesini sağlamak için elinden geleni sağlayan Eskişehir bisiklet derneği başkanı Serdar Acar ve Esra Alkan, Balıkkesir spor müdürü Erdun Mutlu, Ebit başkanı Oktay Balaban, İlkay Özvardar ve Mert Ardar, sağ olun var olun güçlü arkadaşlar.

220420146891

Az Bilinen Antik Kentler Turcuları Doktor Serhat ben ve Olcay elçek resim çekiliyoruz.

220420146892

Ve artçı grubu, teknik eleman gezgin Ahmet Mumcu, Doktor civanım Burcu Koçay ve süpürücü olarak ben. Birkaç patlak lastik dışında önemli bir arıza olmadı. Doktora gerek duyulmadı, buna çok sevindim. Ama yanımızda olması bize güven verdi. Burcu ve Ahmet iyi ki varsınız.

220420146893

Kahramanımız Olcay, Simpleman Thelasthero, elinde mikrofon konuşuyor.

220420146895

Motorize ekibimiz, önden giderek yolda sevimli işaretler bırakarak kaybolmamızı önleyen, gerekli yerlerde yolu keserek geçmemizi sağladılar. Sevimli canavar-ül velosipet Enes Çalışkan ve foto muhabirimiz Emin Mengüaslan. İyi ki varsınız.

220420146897

Yemek dağıtımında üstün başarı göstererek her gün sabırla bizlere bol kepçe yemek veren, yemek düzeni ve sorumlusu Selahattin Tavkaya. Ketring Osman’ın baş yardımcısı. Her halde bu gidişle turdan sonra bir lokanta açar Selahattin usta. Gönüllü olarak yemek dağıtımında yardımcı olan Antalya dan Meral Kurşungeçmez hanım. Bir ananın çocuklarını besler gibi hepimizi doyurdu, ellerine sağlık. En önemli görevi de genç arkadaşımız Anıl Baş üstlendi. Sabah akşam sıradakilerin önce fiş sonra yemek kuralını hiç bozmadan yerine getirdi. Öyle ben Serhat’ın dayısının oğlu, yok Olcay’ın teyzesi, yok Urim Baba’nın yakini diye yalvaranların gözünün yaşına bile bakmadı. Çünkü biliyordu ki Ketring Osman ta nerelerden yemekleri getirip bize bolca ve nefis yemeklerin karşılığı anca fiş sayısı ile belirleniyordu. Bir eksik fiş Osman’ın emeğini çalmak demekti. O da çaldırmadı, gerçi biz fazlasını verdik Osman’a

220420146898

Serdar Aydıngüler, Buufların yapımında ve çalıştığı ilaç şirketinden sağladığı diş macunu ve diş fırçalarını alarak çocukları sevindirmemizi sağladı. Ayrıca çok güzel kıro şarkıları söyleyerek her gece ateş başında ayrı bir renk kattı. Biraz da Arapça şarkı söyledi ama biz anlamadık!

220420146899

ABAK çalışma grubu. Yani Az Bilinen Antik Kentler Turunun beyin takımı. Bu turu düzenleyip organize ederek tura katılanları en üst derecede hoşnut kalacak biçimde yapmayı sağlayan ekip. Her birey kendi yeteneğine göre turun hazırlanmasında, turda görev alarak canla başla üstüne düşen görevi yerine getirerek başarı sağlamıştır. Serdar Aydıngüler sponsorumuz, öğrencilere vereceğimiz hediyelere katkı sağladı. Emin Mengüaslan, gazeteci, foto muhabir olduğu için güzel resimler çekti. En önemli görevi de motoru ile önden giderek yolda işaretlemeler yapıp grup gelince yolu keserek güvenli geçmemizi sağladı. Grubun öncüsü ile artçısı arasında gidip gelerek iletişimi de sağladı aynı zamanda. Ahmet Yıldırım, çalışma grubunun toplantılarını Cinatında yapmamızı sağladı. Hiç karşılık beklemeden. Araç ile gizli destek sağladı tur boyunca. Doktor Serhat Ferahi Değimli, çalışma grubumuzun en çalışkan elemanı. Bürokrası ve bağlantı işlerini yoğun telefon ve görüşme trafiği içinde, ikna kabiliyetini de kullanarak turda geçeceğimiz yerler ve konaklayacağımız yerleri ayarlayıp katkısının büyük olmasına neden oldu. En büyük katkısı da yarın olacak. İlk okulda 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerine katılacağız. 23 Nisan gününde denk gelen ilkokul yönetici ve öğretmenleri ile yüz yüze görüşerek tören ve kutlamalarda programlar yaparak Çocuk bayramında katkısı inanılmazdı. Ege Üniversitesinde okuyan Mert Ardar, EBİT eski başkanı. Turun çalışmalarında ve keşif grubunda çok yardımcı oldu. Tur boyunca yol kesme ve yancı olarak güvenli bir şekilde turu yapmamızda büyük katkısı oldu. Ben de süpürücü görevini üstlendim. Sevimli canavarımız Enes Şensoy. Afrikanın tozuyla gelip turda motoruyla Emin ile beraber yoldaki sevimli işaretleri yapan şahıs. Aynı zamanda haritacı olması gideceğimiz yolları en iyi şekilde analiz edip önden giderek işaretlerle bizlere yön verdi. Olcay Ormankıran, baş kahramanımız. ABAK turunu düşünen, yapan ve beraberce en güzel bir şekilde yapmamızı sağlayan başkanımız. Güzel fikir ve düşünceleri sayesinde bu tur oluşup bu güne kadar geldi. Hep beraber neşe içinde çalışarak sorunsuzca bu turu birlikte yapmayı başardık. Ayrıca resimde olmayan arkadaşlarımız da var. Muhlis Dilmaç, Yılmaz Murat Bilican, her turda aracını bize vererek destek olan Bekir Kocamaz ve onun bu yıl anısına  düzenlediğiniz, aramızdan istemediğimiz bir şekilde ayrılan rahmetli Alper Güngör…

1-8

Ankara dan turumuza katılan Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi edebiyatçı Gözde Emine bizlere turda ünlü edebiyatçılarımız hakkında bilgi vererek katkı sağladı, yüreğine sağlık.

220420146902

Bisiklette biraz acemi olduğundan bisiklete fazla binemedi, ama arabasıyla bizleri yalnız bırakmadı. Bu gece için müzik grubunu İzmir den  alıp buraya getirdi. Hem de tek başına, teşekkürler Ezgi Saydam.

220420146903

Afyon Başmakçı dan katılan ünlü masalcımız Esma Eser Açıkgöz. Yazdığı masallarla gönlümüzde taht kuran masalcı Esma aynı zamanda kadife sesiyle bizlere şarkılar, türküler söyledi. Ayrıca yüklü olduğu için yavaş giderek en arkada, yanımda artçı pedal sesi korosunda eleman olarak görev yapmaya başladı.

220420146908

Ebit başkanı Oktay Balaban ve Ege üniversitesi öğrenci arkadaşları ile her yıl bizlere destek oldu Ebit’e ve ekibine teşekkürler.

220420146909

Antalya dan katılan Işıl Dirlik Tutucu, her bisiklet turuna katılan biri olarak aramızda bulundu. Yalnız bu sefer araca bindirmedik, biraz mırın kırın etmesine rağmen yüküyle turu tamamlamayı başardı.

220420146911

Eskişehir den Eskişehir Bisiklet Derneği başkanı Serdar Acar. Alçak gönüllü ve dost olarak turumuzda güçlü performansıyla öne geçerek yol kesiciliği yaptı. İlk defa Eskişehir de bisiklet festivali düzenleyeceklerdi. Benim o tarihlerde başka bir turda olmam nedeniyle tura katılamadım.

220420146913

İşletmenin sahibi Özgen, bizlere kamp alanının kapılarını açarak burada kalmamızı sağladı. Kalemlik kamp alanını bisikletçi dostu olarak plaket vererek ilan ediyoruz.

220420146914

Soner ve Welat  ile bizim için ta İzmir den gelerek hep beraber çalıp söyleme işini bu gece doyasıya bizlere sunacaklar.

220420146915

Tören merasiminin ardından kamp alanının meydanında ateşi yakıyoruz. Etrafta kesilmiş kuru çam dalları var onları toplayıp ateşin yanına yığıyoruz. İzmir den gelen sanatçı arkadaşlarımız Welat vurmalı çalgı, Soner de gitarı ile başlıyorlar çalmaya. Ateşin etrafında çember yaparak oturuyoruz.

1-9

Ateş azaldıkça kuru çam dallarıyla besliyoruz. Bu gece ateş çok aç, habire odun yiyor. Sanki binlerce yıldır aç kalmış gibi, odunların yaş mı kuru mu olduğuna bakmadan kırmızıya çalan yalımlarıyla önce yalayıp kısa sürede yutuyor. Hani bıraksan koca ormanı yiyecekmiş gibi. Ateş kontrolümüz altında. Dışarı çıkmasına izin vermiyoruz. Devamlı besliyoruz aç kalmış ateşi. Bizimle beraber kalmasını sağlıyoruz sıcaklığı ile beraber. Herhalde şarkıların gece karanlığına karışan gitarın notaları iştahını kabartıyor ateşin. Her daldan şarkılar söylüyoruz gitarın tıngırtısıyla, her şarkıda alkış ile tempo tutuyoruz vurmalı çalgının ritmine. Ateşi odunla besliyorum.

1-10

Yanan odunların ısısı şarap ve biraların yardımıyla müzik eşliğinde ortam iyice ısınıyor. Hep beraber müzisyenlerin şarkılarına eşlik ediyoruz. Bu gece eğleneceğiz hep beraber, hakkettik doğrusu. Ruhumuzun gıdasını şarabın besleyici özelliği ile yudum yudum  birlikte alıyoruz. Yanan ateşi yakından çekiyorum.

220420146916

Kafalar iyice dumanlandıkça şarkılar da o kadar coşkulu oluyor. Müziğin ahengine kendimizi kaptırdık bir kere. Soner ve Welat kaptırmışlar kendini ateş başında

220420146918

Etrafta yerleşim yeri olmadığından müziğimizden kimse rahatsız olmuyor. Böylece gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğlencemiz devam ediyor Kamp alanı geniş olduğundan çadırlar da geniş alana yayıldı. Kimisi çadırına erkenden girip yatıyor.

Bu gecenin diğer bir süprizi de Esma Eser Açıkgöz’ün doğum günü olmasıydı. Küçük bir pasta, bir kaç mum yetti doğum gününü kutlamaya. İyi ki doğdun Esma, masalcı, seni çok seviyoruz. Nice güzel yaşlara dedik hep beraber. Serhat, Serdar, Emine ayakta. Esma ile ben sandalyeye oturmuşuz. Elimde küçük bir pastada mumlar yanıyor.

1

Gecenin finalini Alkım Arı yapıyor. Zincirlerin ucunda alkollü bez yakarak gecenin karanlığında alev topları ile hareketler yaparak harika bir gösteri sunuyor bizlere. Gecenin karanlığında sadece alevler görünüyor dönerken. Zincir ucunda birer alev topu karanlıkta ışık izi yapmış.

230420146919

Saat 01:00 olunca uyku ağırlığı basmaya başlıyor.  Ateşin başında oturanlara iyi geceler deyip çadırıma yatmaya gidiyorum. Dinlenmek gerek, günün yorgunluğunu anca uyku paklar.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 46 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 15. Gün

30 Haziran 2013 Pazar

Kapıkırı – Milet – Söke – Kuşadası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Üç Dengesizin Bisiklet Maceraları.

 

“çok beton

yok insan

 

çok şehir

çok beton

hiç insan

 

Yitmiş günlerin bulanık sularında

Sadece elbiseler sürüklüyor ardında

 

Çoşkusuz , aşksız kaldık !

Kısacık temmuz akşamlarında “

Yılmaz Odabaşı

Öne çıkmış olan görsel, Bafa gölü kıyısındaki adada tarihi bina.

300620133018

Sabah kalktığımızda güneşin ilk ışıklarını karşımızdaki adanın yıkıntılarına vururken buluyoruz. Harika bir güne güzel manzarada başlamak herhalde bizim şansımıza denk geliyor. Eşyalarımızı toparlayıp kahvaltıyı yolumuz üzerindeki kahvemizde yapacağız. Gölyaka köyünden kahvaltılık alışverişi yapıp kahveye geldik. Burada bir güzel kahvaltımızı yaparak karnımızı doyuruyoruz. Demir atımın ardında at olunca resim çekeyim dedim. Bisikletim KUZ, arkasında çınar ağaçlarının gölgesinde at bağlı.

300620133019

Yola çıktığımızda karşımıza bir merkep çıkıyor. Geçtiğimiz ayda Antik kentler keşif turunu Olcay Ormankıran ve Enes Şensoy (www.canavarkesifte.com ) ile İzmir’in en yüksek dağı olan Nif dağına çıkarken zirveye yakın bir yerde merkep nalı bulmuştum. Bu nalı alıp bisikletimin alt suluğun altına takmıştım. Yokuş çıkarken pedala hızlı basınca nal demire vurmaya başlayıp ses çıkarıyor. Çevremdekiler de bu ses nerden geliyor diye sorunca ben de bisikletimin 25. vitesi, merkep vitesi taktırdım, yokuşlarda otomatik merkep vitesine  geçerek yokuşta bana yardım ediyor diyorum. Resimde alt demire kırmızı kablo ile bağlı olarak görünüyor. Arkada eşek semer takılı olarak otluyor.

300620133020

Daha önce tarihi kalıntıları yol kenarında görmemiştik gelirken. Şimdi gözüme ilişince resmini çekiyorum. Büyük bir ihtimalle burası han olabilir. Uzun taş bina, üzeri taş kemerle kapatılmış. Yol yapan işçilerin su tankeri ve masası gölgede duruyor.

300620133021

Han binasının devamında su sarnıcı var ayrı bölüm olarak. Üzeri kubbeli, sadece giriş kapısı var, yapının üzeri ot bürümüş durumda.

300620133022

Daha önce dinlendiğimiz göl manzaralı terasta oturup gölle vedalaşıyoruz. Terasta bir süre dinlenip yola devam ederek Ak Yeniköy kavşağında çay molası verip bir şeyler atıştırıp enerji depoluyoruz. Söke’ye ana yoldan gitmeyip Akköy’den Milet antik kentin yolundan gideceğiz. Hafif bir rampadan sonra Akköy’e varıp durmadan yola devam ederek tarihi Milet antik kentine varıyoruz. Yol tabelasında tarihi yerleri gösterir kahverengi zeminde; Sola Didim, Didyma 15, Altınkum 21. Sağa giden yolda; Miletos 5, Doğanbey 22, Priene 27 yazıyor.

300620133023

Miletos antik kentin olduğu yere geldik. Antik kent yoldan biraz içeride. Girişine kahverengi tabelada; Müze (Museum), Milet (Miletus) yazıyor. Gel gelelim antik kentleri belirtir kahverengi tabelaları yazan bir yer, o da karayolları. Akköy deki tabelada Miletos yazıyor, buradaki tabelada Miletus yazıyor. Acaba hangisi doğru! Akıl alır gibi değil bu tabelayı yazıp koyanlar.

300620133025

Her yerde olduğu gibi Milet antik kentin dışında kaya mezarları görüyoruz. Mezar taşlarındaki işaretlerden mezarda yatanın kadın mı erkek mi olduğunu anlıyoruz. Erkeklerin yuvarlak, kadınların altı köşe kabartmaları taşa işleniyor. Tabi ki şu an içinde hiç bir şey kalmamış, boş. Mezar kapağı  da ortalarda görünmüyor. solda pembe çiçekler açmış zakkum var.

300620133026

Yer yer antik kentin kalıntılarından kalan taş bloklar ve sütun parçaları görmek mümkün.

300620133027

Tıpkı Efes gibi, Milet de kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla
liman dolduğu için bugün denizden içeride bulunur. Kent çok iyi düzenlenmiş ızgara planıyla tanınır. Kentte bulunan yapılar arasında en ilgi çekenler, 15.000 kişilik kapasiteli, onarımı sürmekte olan Roma Çağı yapısı Tiyatro, M.S 1. yüzyılda inşa edilen Roma Hamamları, dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, M.S 2. Yüzyıla ait İonik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, M.S 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164-196 m. Boyutlarındaki Güney Agora yapısı ve M.S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı’dır. Miletos antik kentinin en görkemli yapısı amfi tiyatro olduğunu söyleyebilirim. Bir çok amfi tiyatroda olduğu gibi bu tiyatro yamaçta değil. Zaten yamaç ta tok etrafta. Tiyatroyu kareye sığdırmak için uzaktan çekiyorum tamamıyla.

300620133028

Tiyatro o kadar büyük ki yakınında parça parça çekmek durumunda kaldım. Tiyatronun sol tarafı, bitimindeki düz duvarda kemerli tünel görünüyor. Tiyatronun oturma yerleri tahrip edilmiş zamanla. Ön kısımdaki düzlükte mermer blok parçaları serilmiş.

300620133029

Sağ taraf ta aynı durumda, tünel tiyatronun içinde yarım daire oluşturmuş.

300620133030

Miletos antik şehir görkemli bir kent, amfi tiyatrosu muazzam yapıda. Bir kaç resim çektikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Yol Büyük Menderes nehrinin oluşturduğu düz bir ova. Bafa gölünün önünü alüvyonla doldurup kapattığı yerden geçiyoruz. İp gibi yolda uzun bir süre pedal çevirdik. Etrafta pamuk tarlaları var, arada bataklık ve sazlık yerler de var.

300620133031

Düz yolda giderken kendimi ve arkada gelen arkadaşları elçek resim çekiyorum. Başımda mavi buff, gözümde sarı güneş gözlüğü.

300620133033

Büyük Menderes nehrindeki köprü başında resim çekiyorum. Nehir bulanık akıyor.

300620133034

Büyük menderes nehrinin köprüsünden geçerek karşımızda gördüğümüz dilek yarımadasının dağlarına ulaşmaya  çabalıyoruz. Bana uzun bir zaman geçmiş gibi geliyor, yol düz ve ip gibi olunca devamlı aynı tempoda gitmek psikolojik etki meydana getiriyor. Dağın dibine bir türlü varamıyoruz ama hemen hemen hiç araç geçmediğinden rahat bir şekilde gidiyoruz, bir baktık dağın dibine gelmişiz. Tabelada yazan; Sola doğru Doğanbey, düz olarak Priene, Söke. Yolda giden arkadaşlarla beraber tabelayı çekiyorum.

300620133035

Tuzburgazı  köyüne girip yiyecek bir şeyler bakıyoruz. Karışık birer tost ısmarlayıp kahvede gazozla yedim. Ardından  bir karpuz alıp kesiyorum, karpuzun hepsini yiyemiyoruz, kalanı kahveciye bırakıp yola devam ettik. Priene antik kentine vardık. Yamaçta antik kentin kalıntılarını çekiyorum göründüğü kadarı ile.

300620133036

Priene antik kentine girişi gösteren tabela solu işaret ediyor.

300620133038

Priene antik kentinin yanından geçerken bir kaç sur kalıntısının resmini çekiyorum sadece, kenti gezmiyoruz. Dağların dibinden gidiyoruz, rüzgara karşı biraz zorluyor ama yapacak bir şey yok. Yolun tenha oluşu işimize geldiğinden rüzgar da olsa katlanıyor insan bu bisiklet sevdasına.  Resimde görünen rüzgar türbinleri boşuna kurulmamış ovaya. Önümde İrfan ve Yıldız gidiyor, sağda, düz arazide rüzgar türbinleri.

300620133039

Dilek yarımadasının başlangıç yeri olan Söke – Kuşadası yolu fazla yüksek bir rakım değil. Rüzgar burayı kolayca aşıp geçiyor. O yüzden ovaya rüzgar türbinleri kurulmuş.

300620133040

Köylerden geçerek Söke’ye vardık. Burada biraz dinleneceğiz, uygun bir yer ararken şehrin parkına gelince çimenlerin üzerinde birer kahve iyi gidiyor. Bu dinlenme iyi geldi zira rüzgar yordu açıkçası. Söke tabelası, nüfus: 69.400

300620133041

Söke’den çıkarken ilginç bir yazıyı görünce resmini çekiyorum, yazıyı yazan vatandaş bizi görünce yolun karşısından yanımıza gelerek elindeki nar sularını satmaya çalışıyor. Haliyle bu mevsimde nar yok, nar olmadığından  nar konsantresinden yapılma çeşme suyunu almıyoruz, bir de pahalı geliyor bize. Yoldan geçenleri kaz zannediyor yol kenarındaki satıcılar. Kartona; Karşıdayım sizi gördüm geliyorum yazılmış.

300620133042

Bir de taze yazmaz mı? Buz gibi nar suyu %100 doğal taze sıkılmış. Şark kurnazlığı!

300620133043

Yola devam ediyoruz, hemen de yokuş başladı. Yokuş zorlamaya başladı beni, menderes ovasında açık alan da rüzgar yormuştu, bir de bu yokuş pilimi bitirdi. Yokuşun bir yerinde pistonlar durdu resmen, pedala basacak gücüm kalmadı. Hemen durup bisikleti sehpaya alıp yere oturdum, biraz su içtim fakat şekerim iyice düşmüş olacak ki üzerimde bir halsizlik olmaya başladı. Bacaklarım titriyor resmen. 15 gündür böyle olmamıştım. İrfan ile Yıldız önde olduklarından onları gözden de kaybettim. Neyse çantaları kurcalamaya başladım, yiyecek herhangi bir şey yok derken Akyaka dan Örene giderken ağaçlardan topladığım bir kaç tane keçi boynuzu aklıma geldi. Arayıp bir tane bulunca yemeğe başlıyorum ardından biraz daha su içiyorum. Böylece beş dakika yol kenarında oturup dinlendim. Yediğim keçi boynuzu şekerimi normale getirdikten sonra kalkıp bisiklete binerek yola devam ediyorum. İrfan gelmediğimi görünce telefonla arıyor, ben de yoldayım geliyorum diyerek onlara yetişiyorum. Beni yol kenarında bekliyorlardı. Durumu anlatıp yola devam ediyoruz. İlerde bir marketten cokonat gibi şeyler alıp onları yiyerek iyice kendime geldim. Yokuşu bitirip düzlüğe gelince daha önce gördüğümüz ceviz reçeli satan kişiden ertesi sabah kahvaltı için küçük bir kavanoz ceviz reçeli alıyoruz. Ceviz reçelini cevizler daha taze iken kabuklarıyla reçel yapıyorlar ilginç geldiğinden alıyoruz.

Artık iniş başlıyor, kendimizi yokuş aşağıya bıraktık. Pedal çevirmediğimizden bir süre dinlenmiş oluyoruz. Soğucak kavşağına gelince trafik çilesi başlıyor bundan sonra, ne de olsa Kuşadası, kalabalık, yol kıyısından gitmemize rağmen bazı araçların tacizine uğruyoruz. Adamlar tepemizden geçmeye çalışıyorlar, haliyle sinirler geriliyor biraz. Daha fazla dayanamayıp önümüzdeki ilk kavşaktan sola dönerek ara sokaklardan şehir merkezine ulaşmaya çabalıyoruz.

Kıyıdan, denizi görerek gidiyoruz. Karşımda Kuşadası ismini verdiği ada. Kale surları ile çevrelenmiş adanın diğer bir ismi de güvercin adası. Halk dilinde Kuşadası diye anıla anıla resmi olarak Kuşadası olmuş. Adanın karaya yakın olması nedeni ile taş doldurularak yol yapılarak kara ile bağlantısı sağlanmış..

300620133044

Kuşadası’nda marinanın karşısında kamping alanında kalmayı düşünüyoruz. Yıldız daha önce burada kalmış çadır için 10 lira ödüyorsun, duş tuvalet var. İçeriye girip çadırlarımızı kurduktan sonra İrfan makarna ve yiyecek bir şeyler almaya gidiyor. Biz de bu arada sıcak duşumuzu aldık. Yıldızın tanıdığı Londra da yaşayan tatilini bu kamping te çadırda yaz boyunca kalan Hayati abinin çadırının yanındayız ama kendisi henüz yok çarşıya inmiş. Makarnamızı pişirirken Hayati abi de geliyor, tanışıyoruz. Cana yakın bir insan, bizleri hoş karşılıyor, kampta görevli olarak her işi yapan Hasan da bir şişe şarapla yanımıza geliyor. İrfan da bir şişe şarap almış oldu iki şişe şarap, ortam güzel olunca  eh insanlar da güzel şarapla muhabbet ile dostluğumuzu yoğuruyoruz bir güzel. Böyle ortamlar her zaman olmuyor. Hasan kampingteki görevini bırakacağını söylüyor bize, biraz üzülüyoruz ama daha güzel bir işte çalışmasını temenni ederek şerefine kadehleri kaldırıyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 104 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc