Etiket arşivi: latmos

Kendi Kendine Oluşan Festival 2.Gün

12 Nisan 2015 Pazar

Yaylaköy – Söke – Bafa – Kapıkırı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Seni sürekli kılan

Tam o zaman

Bir limonluk hüznün olsun kal orda

Her gün kendi kendinin oğlusun

Bir nesne buluyorsun yerde, mutluluktur senin için

Denizken üzerine atılan ağaç kökleri gibi

Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Göl kıyısında, iki tepe arasında batan güneş. Üstünde sis gibi bulutlar var.

 

Gece biraz serin olsa da Arkadaşım Tamam dün akşam bana güzel bir hediye vererek gece ayaklarım üşümeden, sıcacık uyku uyumama neden oldu. Aldığı hediye de sıcak su torbası. Henüz telefonumda kurduğum alarm çalmadı. Temiz havada uyumanın verdiği rahatlık ile uykumu almış olmalıyım ki erkenden uyandım. İlk önce ocağa çaydanlığı koyarak çay için su ısıtmaya başladım. Ardından çadırımın içindeki eşyaları toplayıp bagaja yükleyerek hazır duruma geldim. Çayı demledikten sonra hep birlikte elimizde olan malzemelerle kahvaltı yaparak karnımızı doyurduk. Çadırımın içeriden dışarısının görünümü. Otlar büyümüş, ortalık yemyeşil.

20150412_071311_HDR

Üç çadır otların arasında, bisikletlerimiz park halinde. Güneş tepeden bütün ışıklarını saçıyor üzerimize.20150412_071417

 

Tamam’ın verdiği hediye paketi çadırımın üstünde.

20150412_072515

 

Ve içinden çıkan sıcak su torbası. Gece boyunca ayak ucum hep sıcak kaldı. Çok teşekkürler bu güzel hediye için. Gelibolu’ya giderken ayaklarımın üşümesi böyle bir hediye alıp vermelerine neden oldu. Düşünceli arkadaşlarım benim, sağ olun var olun. Sıcak su torbasında pembe çiçek desenleri var.

20150412_072542

 

Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıkıyoruz. Kısa bir süre daha tırmandıktan sonra Söke’ye kadar inişe geçtik. Her zaman olduğu gibi iniş kısa sürdü ve resim çekmedim. Söke de durmayıp yola devam ederek kasabadan çıktık. Rüzgar türbinleri elektrik üretimine başlamış.

20150412_103313

 

Alış veriş merkezinde mola verdik. Can marketten bir şey bakacak kendisi için. Biz de beklerken kanepe salıncağa oturup salınmaya başladık. Keyfimiz gıcır. Tamam tura o kadar adapte olmuş ki mola verirken bile kaskını çıkarmıyor. O derecede yani! Tamam ile İrfan salıncakta oturmuş.

20150412_104058

Bu kez Tamam’ın yerine ben oturuyorum. Tamam İrfan ile beni çekiyor salıncakta.

20150412_104136

 

Dilek yarımadasının güney kısmı, geçen yıl dağların dibinden gidip burundan zirvelere kadar çıkmıştık. O zaman oralardan buraları seyretmiştik. Şimdi ise tersi buralardan dağları seyrediyorum.

20150412_105518

 

Yenidoğan’dan Akyeniköy’e kadar 25 kilometre dümdüz bir yol menderes ovasında gidiyor. Yol düz, duble, emniyet şeridi geniş. Bisiklet için rahat bir yol ama bir süre sonra insanı sıkıyor. Yokuş çıkıp terlemiyorsun. Çıkıp ta inmek yok. Sürekli pedal çevirmek gerek. Bizler de makine olmadığımız için bir süre sonra aynı tempoda gitmek yoruyor. Can ile İrfan gelirken çekiyorum.

20150412_105553

Tamam’ı da çekiyorum bisiklet üzerinde.

20150412_105614

 

Büyük Menderes nehri kanallarının birinin dibinde bir mola daha veriyoruz. Bahar gelmiş, çiçekler açmış, leylekler gelip nehrin bereketli sulak alanlarında avlanıyor. Can, Tamam ve İrfan yol kıyısında, yeşilliklerin arasında durmuşlar.

20150412_111222

 

Bir süre güneşin ve doğanın tadını çıkardık. Sabahın serinliği ve Söke’ye kadar inişte rüzgarlık giymek zorundaydık. Güneş yükselmeye başladı ve iyice ısındıktan sonra rüzgarlığı ve yeleği çıkardım. Bayağı hafifledim, kuş gibiyim. Artık yola çıkabiliriz.

20150412_111358 20150412_111404

Sonunda Büyük menderes nehrine geldik. Bahar aylarında bolca yağan yağmurlardan nehir taşmış durumda. Kıyısındaki tarlalar su altında. Aynı Küçük Menderes nehrinde olduğu gibi

20150412_120451

Yörük çadırı diye bir işletme, turizmde yeni kazıklama yöntemi. Bir kıl çadır var sadece, yeme içme bol. Elbette hesap ta bol, organik, Yörük yemekleri değil mi ? Bedava olacak değil ya !

20150412_120649

Akyeniköy kavşağında kahvede mola verip bir şeyler atıştırıyoruz. Buradan sonra iniş çıkışlar başlıyor.

20150412_131336

Didim yoluna girmeden sola Muğla yoluna sapıyoruz. Solumuzda Bafa gölü var, gölü seyrederek ilerliyoruz inip çıkarak. 2 Yıl önce yol yapım çalışmaları vardı. Şimdi ise tamamen bitmiş durumda duble bir yol.

20150412_133313

Yoldan geçenleri bilgilendirmek amacıyla bilgilendirme tabelası konmuş; “Bafa Gölü” diye.

20150412_133724

Solda görünen 5 Parmak dağlarının dibindeki gölün kıyısındaki Kapıkırı köyüne gideceğiz. Antik adı ile Heraklia.

20150412_134355

Yol kıyısında eski bir taş Han’a rastladık. Handa yağmur sularınım biriktiği sarnıçta sular toplanıp depolanıyormuş.

20150412_135044

Sarnıç’ın giriş kapısında bir poz veriyorum.

20150412_135113_HDR

Han’ın çatısında bitki örtüsü azmış durumda. Bakım olmayınca incir, zeytin ağacı kendine yaşam alanı bulmuş, serpilip büyümekte. Bunların yanında da otlar, çiçekler, dikenli bitkiler ayrıca yer edinmiş.

20150412_135138

Karanlık ortamdan çekilen resim aydınlıkta bulunan nesneleri daha belirgin gösteriyor. Dengesiz İrfan’ı bile gayet renkli, canlı ve parlak görüyorum.

20150412_135255_HDR

Can renkli giyinmese de bu durum değişmiyor.

20150412_135311_HDR

Eh ben de bir poz veriyorum, bakalım nasıl görüneceğim. Bende de durum aynı.

20150412_135344_HDR

Han’ın duvarları buranın geçmişte büyük bir han olduğunu gösteriyor. Kervanlar geçerken burada konaklıyorlarmış geceleri.

20150412_135400

Tamam da baharın dadını çıkarıyor çiçeklerin arasında.

20150412_135406

Han kapısı geniş bir salona açılıyor.

20150412_135435

Salon geniş bir alan, içerisi epey serin. Taş duvarlar ve çatı da taş kemerlerden oluşunca sıcakta doğal klima oluşturuyor.

20150412_135454

Karanlık yerden dışarısı tüm renkleri ile muhteşem görünüyor. Bafa gölü manzaranın içine koyu bir lacivert tonu eklemiş durumda.

20150412_135507_HDR

İrfan etrafı incelemek için kolaçan ediyor. İleride gerekli olabilecek kamp için yer durumuna bakıyor. Belki bir gün işine yarar.

20150412_135613

Han da epey oyalandık Can ve Tamam İrfan’ın gelmesini bekliyor. Artık yola çıkma zamanı.

20150412_135618

İrfan keşfini yaptıktan sonra hadi son bir resim çekileli diyerek karanlık yerden aydınlık yeri çekerek iyi bir görüntü daha yakaladım.

20150412_135930_HDR

İrfan da beni çekiyor aynı karede.

20150412_140012_HDR

Çeşmeden suları tazeleyip tüm şişeleri, mataraları dolduruyoruz, ne olur ne olmaz diyerek.

20150412_142934

Eh bir de suyun tadına bakmak gerek diyerek devamlı akan çeşmeden su içiyorum.

20150412_143206

Bahar ayı gelmiş, çiçekler açmış. Arılar, böcekler hepsinin tadına bakıyor tek tek. Bahar yorgunluğu sardı bizi. Canımız yola çıkmak istemiyor, tembellik iyice sardı. Tamam da papatyaların arasına oturup poz veriyor bizlere.

20150412_143245

Bahar yorgunluğundan kurtulmamız gerek, hemen kahve takımımı çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Yoksa tembellik iyice saracak bedenimizi. Kampı da burada atabiliriz.

20150412_144427

Kahve içmek iyi geldi doğrusu, bahar yorgunluğunun getirdiği uyuşukluktan kurtularak toparlanıp yola çıktık nihayet. Bafa dan önce son köy Pınarcık’tan geçiyoruz.

20150412_153512

Bafa göründü, buradan sola 9 Kilometre sonra Kapıkırı’ndayız.

20150412_154837

Latmos, Beşparmak dağı muhteşem görünüyor uzaklardan.

20150412_163238

Gölün bereketinden balıkçılar da nasibini küçük kayıklarla alıyor. Kayıklar kıyıya bağlanmış gölün hafif çırpıntılı sularında nazlı nazlı salınıyor. Batıya doğru devrilmiş güneş ışıkları da çırpıntılı su yüzeyine yansıyıp ışık oyunları oynaşmakta. Ilık baharın tüm kokuları hafif esen meltem rüzgarı ile bizlere kadar ulaşıyor. Yaşamın tadı bu olmalı bence, yaşam bahar ayında yeniden canlanmakta ve biz de yaşamın bir parçası olarak içindeyiz.

20150412_163703

Kıyıdaki kumsaldaki kumlara vuran ışık kum tanelerindeki kristalden geçerken rengarenk olarak dağılmakta. Küçük dalgaların tepelerinde bir çok güneşi aynı anda görmek olası. Dalganın her inip yükselişinde güneşler azalıp çoğalıyor. Bir süre kumlara uzanıp ışık oyunlarını seyredip güneşleri yakalamayı düşündüm.

20150412_163729

Kıyı boyunca tekneler görüyoruz.

20150412_163754

Dilek ağacı ama öyle bildiğimiz çaput bağlananlardan değil. Şarapçıların dilek ağacı. İçtikleri şarap şişelerini yanıp kurumuş küçük ağacın dallarının ucuna geçirilmiş. Şarap tanrısı  Dionysos’a adanmış dilekler bol şaraptan başka ne olabilir ki ?

20150412_164131

Her zamanki kamp yerine gelerek kampı burada atacağız.

20150412_170100

Güneş batmak üzere, işi gücü bırakıp güneşin batışını seyretmeye başladım.

20150412_193148 20150412_193229 20150412_193346_HDR 20150412_193415_HDR 20150412_193546

Güneş tanrısı Helios güneşi kucağına alarak gece uykusuna yatırmaya giderken uyumak istemeyen güneşin çırpınmaları ufku kızıla boyasa da yapacak bir şeyi yok. Güneş uyumazsa sabah nasıl parlak ışıkları ile kalkacak ?

20150412_193741

Güneş batarken, aydınlıktan karanlığa henüz geçmedi göl. Durgun suda hafif çırpınıyor kıyıya vuran küçük dalgalar hissettiriyor kendini. Kıyıda bizden başka kimse yok.

20150412_193821

Artık Manastır duvarlarına güneş ışınları ulaşmayı bıraktı.

20150412_193826

Kısa sürede uzaklardaki dağların ardında güneş batmaya başladı.

20150412_193831

Güneş ufuktan kayboldu ve akşam aydınlığı bir süre daha etrafı aydınlatacak. Renkler soldu, siyah ile beyazın tonları hakim olmaya başladı. Güneşin batışıyla gri zaman başladı.

20150412_193856

Çadırları çardak üstüne kurup yerleştikten sonra duşumuzu alıp terli çamaşırları yıkadıktan sonra asıp kurumaya bıraktık. Akşam yemeğini lokantada balık ısmarlayıp yiyerek işletme sahibine bir katkıda bulunmak gerek. Çadır için bizden para istemiyor ve her yıl burada kalıyoruz. Artık işletme sahibi ile iyice tanış olduk. İşletme sahibi yemeği verdikten sonra evine giderek tesisi bize bıraktı. Çayı demleyip bir güzel içtik sıcak sohbet ile. Yarın için planlar yaparak nasıl gideceğimize karar verdikten sonra herkes çadırına çekilip yattı.

Bu gün yaptığımız yol 76 Kilometre civarı.

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Tur 14. Gün

29 Haziran 2013 Cumartesi

Beçin Kalesi – Milas – Bafa – Kapıkırı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Üç Dengesiz Bisikletçinin Maceraları

 

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…
… Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

Nazım Hikmet Ran

Öne çıkmış olan görsel, Kapıkırı köyündeki Heraklia antik kentinin duvarı dibinde Bafa gölü ve Beşparmak dağının kayalıklı eteklerinin manzarasını izliyorum.

1049099_10151684516389861_885685353_o

Bütün gece köpeklerin havlamalarını duyarak yarı uyanık sabahı ettim. Yavru köpekler en ufak bir harekette oturduğu yerden havlamaya bir başlıyor, diğer köpekler de ona eşlik ediyorlar. Öyle gidip te dalaşmıyorlar gelen tehlikeye, oturdukları yerden havlıyorlar sürekli. Ta ki Güneş doğasıya kadar. Gün ağarıp Güneş doğduktan sonra sesleri kesildi de biraz uyuyabildim. Yeşil çadır dibinde uyuyan üç köpek. Sabaha kadar havlamaktan yorulmuş, şimdi uyuyorlar. Güneş doğduktan sonra kalkıp dışarıya çıktım. Gördüğüm manzara bu, anaç köpek ve yavruları etrafta uyuyorlar. Bir derece de bizleri korumuş oldular. Karşıda ocak var, ateşi burada yakıyor piknikçiler.

290620132961

İrfan uzandığı yerden çadır kenarında oturmuş siyah tüylü köpeği çekiyor ayaklarının ucunda.

1064936_10151684521084861_1984906590_o

Yanımızda yiyecek olarak sadece birkaç parça ekmek vardı, ekmekleri de köpeklere verdik. Buraya gelip böyle köpek sürüsü ile karşılaşacağımızı bilseydik dün akşam yediğimiz yemeğin artıklarını getirip köpeklere verirdik, neyse ki yanımızda biraz ekmek vardı.

290620132968

Bir çekirge gidon çantasına gelip konmuş bizleri izliyor ne yapıyoruz diye. Ben de yakından resmini çekiyorum ama çekirge net çıkmamış. Arkada çınar ağacının kalın gövdesi ve dayalı bisikletler.

290620132960

Kaleyi ve içindekileri şöyle bir dolaşayım dedim, ne var ne yok diye. Bir bina onarılarak duvarları yenilenmiş. Alt köşede üst üste üç tane kitabe yerleştirilmiş.

290620132962

Beçin kalesi

Milas’ın  5 km güneyinde yer alan Beçin Beldesinin girişinde, Milas-Ören yolundan sağa sapan bir yolla kalıntılara ulaşmak mümkündür. Platonun kuzey ucundaki dik kayalıkta yer alan kale ise hemen göze çarpar.

Tarih içinde Pezona ( Ortaçağ İtalyan Kaynaklarında) Barçın, Berçin, Peçin ve Beçin ( Türk-İslam Kaynaklarında) gibi değişik isimlerle anılan Beçin’deki en eski kalıntılar, Arkaik döneme kadar uzanır. Bugünkü Beçin platosunun kuzey ucundaki kaya kütlesi üzerinde yer alan Ortaçağ kalesinin altında, Arkaik ve Klasik dönemlere ait mimari kalıntılar vardır. Bugünkü Beçin Beldesinin olduğu yerde rastlanan ve Geometrik dönemden Roma dönemine kadar uzanan değişik tipteki mezarlar da, Antik döneme tanıklık ederler. Birinci parlak dönemini, Arkaik dönemde yaşadığını anladığımız Beçin, uzun bir ardan sonra bir Türk Beyliği olan Menteşe oğulları ile ikinci bir parlak dönem daha yaşamıştır.

XIII. yüzyılın ikinci yarısında  bölgeyi egemenliği altına alan Menteşe oğulları Türkleri, başlangıçta Milas ı merkez olarak seçmiş ancak savunmasının kolay olması, havadar ve bol suları gibi nedenlerle yönetim merkezini Beçin e taşımışlardır. Tacettin Ahmet Gazinin yönetimi boyunca, beyliğin başkentliğini yapa Beçin, 1331 de Osmanlı topraklarına katılınca merkez Balata (Milet) taşınmıştır.

Şapel (küçük kilise ) gibi çok az sayıda Bizans kalıntısının görülebildiği Beçin de  İç kale, Ahmet Gazi Medresesi ve türbesi, Orhan Bey Camii, Büyük Hamam Bey Konağı, Bey Hamamı, Kızıl-Han, Kara paşa Medresesi, Yelli Camii, Yelli Hamam, Yelli Medrese, ve ilginç mezar taşlarıyla mezarlıklar görülebilecek Türk dönemi kalıntılarıdır.

Menteşe Beylik konağı giriş kapısı çıkıntılı kenarlarıyla devasa boyutta yapılmış. Konağın yüksek duvarlı giriş kapısı onarılmış.

290620132963

Kanaldan akan su buradan çıkıyor, içilebilir temiz su. Sağdaki orijinal çeşme, çok eski, suyu akmıyor. Soldaki yeni yapılmış, su iki delikten gürül gürül akıyor.

290620132964

Henüz onarılmamış yapı duvarları, pencereleri kemerli.

290620132966

Kaleyi gezip resim çekerken Likya yolunun buradan geçtiğini taştaki işaretten anlıyorum. Yerdeki bir taşa kırmızı ve beyaz kısa şerit olarak boyanmış.

290620132967

Kalenin arka tarafında yüksek kayalıklı bir tepe var. Dik kayalıklarda oyuklar, küçük mağaralar oluşmuş.

290620132969

Kaleyi şöyle bir gezip resimler çektikten sonra kaleden aşağı Beçin’e iniyoruz. Bakkaldan kahvaltılık ve yumurta alıp kahvenin bir bahçesinde masada kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Milas’ın merkezine girmeden çevre yolundan gidiyoruz. Daha önce gelirken mola verdiğimiz dut ağaçları olan restorana gelince İrfan ile Yıldıza seslenip burada bir kahve molası verelim diyerek restoranın bahçesine çıkıyoruz. Restoran yoldan biraz yüksek merdivenler var. Restoranda yine kimseler yok, masada kahvemizi pişirip içiyoruz keyifle. Dut bitmiş 11 gün olmuş geçeli. Su yine havuza devamlı akıyor, sularımızı tazeleyip yola devam ediyoruz.

Yolda tarihi kalıntılar görünce resim çekiyorum haliyle. Sanırım su kemerlerinin kalıntıları. İki tane ayrı yerde yüksek kemer görünüyor.

290620132971

Milas ovasında Sarıçay çayı ovayı sulayıp Bodrum tarafında denize ulaşıyor. Eskiden kullanılan karayolunda atıl durumda kalmış taş köprü ortası yok olsa da kenarları ayakta duruyor. Taş köprü bir yere kadar uzamış, yanda söğüt ağaçları yeşillendirmiş çay kıyılarını.

290620132972

Köprünün olduğu yerde durup resim çekince İrfan ile Yıldız bisikletleriyle yolda gelirken bir poz yakalıyorum.

290620132973

Köprünün olduğu yerde durup resim çekince İrfan ile Yıldız bisikletleriyle yolda gelirken bir poz yakalıyorum.

290620132974

Bafa’ya gelmemiz çabuk oldu çünkü yolumuz bugünlük kısa, programımızda Heraklia antik kentinde küçük bir gezinti yapmak için konuşmuştuk. Zaten ana yoldan geldiğimizden yol kısa oldu. Bafa yazan tabelayı çekiyorum, yanında yol yapım çalışmasını gösterir uyarı levhası var.

290620132975

Bafa köyünden Kapıkırı’na doğru sapınca her zamanki kahvede oturup çay molasını veriyoruz. Çaylar odun ateşinde pişiyor, tüp daha pahalı olduğu için kahveci yakıtını oduna karşılıyor. Odun toplamak bedava. Hem odun ateşinde pişen çay daha lezzetli olur. Çay ocağında çaycı çayları doldururken çekiyorum bir poz. Çay ocağı tam ocak şeklinde yapılmış. Duvar içine yarım metre girilmiş, üstünde bacası var. Sacayağı üzerine konulmuş yedeklik altında odunlar yanıyor. Odun ateşinde ısınan su ve çaydanlıkta demlenen çayın tadını başka bir yerde bulmanız zor. Ocağın yanında küçük bir akvaryuma kesme şeker doldurulmuş. Kavanozlarda diğer sıcak içecekler konulmuş. Neskafe, oralet, tarçın, sahlep gibi.

290620132976

Daha önce Gölyaka dan geçerken peşimize takılan sevimli köpek yine peşimize takılıp Kapıkırı’na kadar bizimle beraber koşturarak geliyor. İrfan ve Yıldızın ardından koşturuyor dili bir karış dışarıda.

290620132980

Daha önce kaldığımız Heraklia restorana gidip sahibi Hüseyin Tiryaki ile konuşup anlaşıyoruz. Karnımız da acıkınca kızartma ısmarlayıp yiyoruz bir güzel. Yerde yatan yavru köpek ne de sevimli.

290620132981

Yıldız dayanamayıp yavru bir köpeği severek uyandırıyor. Yavru köpek şaşkın, Yıldız elleriyle havaya kaldırmış sevimliliğine bakıyor yakından. Yavru köpek çok sevimli. Tüylerinin rengi tarçın rengi.

976804_10151684518974861_852683360_o

Bisikletleri Heraklia restoranın bahçesine park ediyoruz. Önceden kararlaştırdığımız gibi İrfanın rehberliğinde Heraklia antik kentini şöyle bir dolaşıyoruz. İlk önce kral yolunda ilerliyoruz ne de olsa yolların kralıyız değil mi? 14 Gün oldu bisikletle dolaşıyoruz. İrfan Yıldız ile beni kral yolunda çekiyor. Arkamızda Latmos (Beşparmak dağı).

1039607_10151684521709861_955202032_o

Kayalıklar üzerine kurulmuş Athena tapınağının duvarları görünüyor.

290620132982

Her köyde olduğu gibi bu köyde de eşek taşımacılığı yapıyor. Şu an eşek zeytin ağacının gölgesinde dinleniyor. Resmini çekerken eşek bana bakıyor ne yapıyorum diye.

290620132983

Kapıkırı Heraklia antik kentin üzerine kurulmuş bir köy, bunun çarpık örneklerini antik kalıntıların üzerine yapılmış evin resminde açıkça görülüyor. Atta düzgün kesilmiş taş bloklar düzgün olarak örülmüş iki sıra. Üzerine yine taş ama öyle yontma, kesme gibi işlemden geçmeden doğadaki şekliyle duvar örülmüş. Arada antik kentin kalıntılarından bir kaç tane daha, o da köşelere serpiştirilmiş. Biz daha taş devrinden kurtulamamışız, yontma taş devrine daha çok var.

290620132984

Zeytin ağaçları içinde kaybolmuş köy evi. Sahibi biraz sanatkar olmalı ki yamaçtaki eve taş duvar örerek teraslar yapmış. Eve ulaşan yürüme yolu da taş döşeli ve seviyesi düzgün. Sağda da saman balyaları duruyor üst üste.

290620132985

Zeytin ve hayıt ağaçları içinde kalmış kale duvarları. Blok taşlar uzun ve düzgün kesilmiş.

290620132986

Karal yolunda gidiyoruz, önümüze merdivenli yol çıkıyor. Kayaları yontup düzgün merdiven haline getirmişler eski zamanlarda.

290620132987

Kral yolu bazı yerlerde neredeyse yok olmuş, kayaların üzerinde, yarıklar içinde yürüyoruz. Önde İrfan ve Yıldız yürüyor.

290620132988

Antik kentin sınırına geldik. Burada kale duvarları kalıntıları var. Üst taraf yumru şeklinde dağın kayalıkları.

290620132990

Bazı yerde kale surları doğal kayalardan oluşmuş. Kaya yüksekte, çıkmak için dar merdiven oyulmuş.

290620132991

Biraz yükseğe çıkınca manzara da güzelleşiyor. Bafa gölünün sol tarafı, geldiğimiz yol ve dağlar. Göle girinti yapmış küçük yarımadalar manzarayı güzelleştiriyor.

290620132992

Heraklia antik kenti

Antik Latmos körfezinde yer alan Heraklia’nın ilk adı Latmos idi ve adını deniz seviyesinden 1300 metre yüksekliğe ulasan Latmos Dağı’ndan alıyordu. Efes- Milet ticaret yolu üzerinde olmayan ve Latmos körfezinde yer alan Heraklia, hiçbir zaman çok önemli bir şehir olmadı. Deniz ticaretini çok yakınında olan ünlü Milet şehrine kaptırdı. Iyonya’da olmasına rağmen Heraklia, her zaman bir Karya şehrinin özelliklerini taşıdı ve tarihsel açıdan Karya şehirlerinin kaderini paylaştı. Kral Mausolos şehri kurnazlıkla aldı ve şehrin ismini değiştirdi. Ayni isimle anılan birçok Heraklia şehrinden ayrılması için Latmos Dağı altındaki Heraklia anlamına gelen “Heraklia ad Latmos” adını aldı. M.Ö. 287 yılında general Lizimahos tarafından fethedilen Heraklia’nın etrafına günümüzde bile bütün ihtişamı ile ayakta duran şehir duvarları inşa edildi. Göl seviyesinden yaklaşık 500 metre yüksekliğe kadar çıkan bu duvarlar 65 tane kule ile güçlendirilmiş olup yaklaşık 4 mil uzunluğundadırlar.

Heraklia komşusu Milet ve Priene şehirleri gibi Hippodamik stilde, yani birbirini dik kesen caddelerin meydana getirdiği satranç tahtası desenli bir plan üzerine kurulmuştur.

M.Ö 1. YY sonunda Menderes nehrinin taşıdığı aluviyonlarla denizle olan bağlantısını ve bunun sonucunda deniz ticaretini tamamen kaybeden Heraklia’nın yıldızı yavaş yavaş sönmeye sönmeye başladı.

Şehirdeki zikredilmesi gereken ikinci önemli yapı ise, deniz kenarında bir burun üzerinde yer alan, Helenistik döneme tarihleşen Athena tapınağı idi.

Oldukça sönük geçen Roma dönemi arkasından Herakliya’nın yıldızı Bizans döneminde yeniden parladı. M.S. 7. YY Arabistan yarımadasından gelen da bir çok kesiş, din adamı Latmos dağlarında yaşamaya başladılar. Bazılarının büyük bir üne kavuştuğu bu din adamları bölgeye birçok insanın gelmesine neden oldular. Anadolu’nun en büyük manastır merkezlerinden biri olan Latmos körfezinde bu dönem 400 yıl sürdü. Türklerin Anadolu’ya gelmesi ile duraklayan manastır hayatı, Haçlı savaşlarında  tekrar alevlendi.

Efsaneye göre, bu bölgeye gelen keşişler mağaraların birinin içinde ünlü Endymion’un mezarını keşfettiler ve mezarı bir Hıristiyan kutsal mekanı haline getirdiler.

Athena tapınağının videosu. Teknik bir sorundan dolayı tam ekranda seyrederseniz görüntüyü görebilirsiniz, özür.

heraklia1 ile urimbaba

Yüksekten göl manzaralı Kapıkırı köyü. Bir tane camisi var köyde. Minaresi de görülüyor kısa olsa da.

290620132994

Yuvarlak kocaman kaya alt tarafı öyle bir oyulmuş ki altında rahatça oturup dinlenebilirsin. Kaya kumul olduğu için rüzgar estikçe oyuk büyümüş.

290620132995

Bu kayaların acayip bir yapısı var yuvarlak ve devasa kayalar sanki dağın tepesinden atılıp buraya düşmüş gibi duruyor. Resmi çekmek için gerilerden anca kadraja sığdırdım.

290620132996

Kral yolu haricinde köylüler bahçeler arasında kendilerine köy yolu yapmışlar. Yol kendilerine yetecek kadar dar yapmışlar. Ancak eşeklerle geçilebilecek kadar geniş olan yolun kıyılarında üst üste konulmuş taşlardan duvar var. Taşlar harç, çimento olmadan öylece duruyor.

290620132997

İrfan’ın rehberliğinde patikalardan ilerlerken çıkmaz yerlere geliyoruz, köylüler her tarafı çitlerle çevirmiş geçecek yol bırakmamışlar. Geri de dönemediğimizden çalıları kaldırıp kendimize yol açıyoruz. Burası kentin mezarlığı, lahitler taştan oyulmuş. Mezar kapakları çok kalın yapılmış ama mezar soyguncuları yine de mezar kapaklarını kaldırıp değerli ne varsa alıp götürmüşler. Ölü gömülen yer kaya, oyulup açılmış, Üzerinde yana doğru kaydırılmış yarım metre kalınlığında kapak duruyor.

290620132999

Kapağı daha az açılmış kaya mezar.

290620133000

Göle biraz yaklaştık, küçük bir kayık kıyıya yakın bağlı duruyor.

290620133001

Kentin atakta kalmış manastırına geldik. Bir kısım taşlar antik dönemden kalma, üzerine yamuk yumuk taşlarla kule olarak yükseltilmiş. Duvarda nişler yapılmış. Bir tane de kapı var. Kuleye giriş kapısı uzun taş bloklardan yapılmış. Üst katta pencere yeri biraz aşındırılıp genişletilmiş insanlar tarafından.

290620133002

Manastırın bahçesi, kıyıları taş duvar örülerek düzgün teras haline getirilmiş. Sol tarafta göl manzarası var.

290620133003

Terasın duvarına oturup gölü izliyoruz. Yürümek biraz yordu bizi. Oturup dinlenirken üçümüzü elçek resim çekiyorum kule ile birlikte.

290620133005

Manastırın duvarlarının bir kısmı ayakta kalmış yer yer. 1 Metrelik kemer iç kısma örülüp burçlarda yürüme yeri yapılmış.

290620133006

Manastırın kapısı göle doğru, kapı kenarları ve kirişi taş bloklardan yapılmış. Üstteki kiriş kırık durumda üstündeki duvar ile birlikte. Yarık kemerin ortasına kadar görünüyor.

290620133007

Kimi mezar göl manzaralı, gölün kıyısında havadar ve rüzgar alan bir yere yapılmış. Kimi de gölün içinde. belki de göl seviyesi daha aşağıda idi deniz ile bağlantılı olduğu yıllarda.

290620133008

Göl kıyısındaki kayalıklar oyulup mezar yapılmış. Mezar kapakları az açılmış durumda. Haliyle içleri boş.

290620133009

Göle uzanan küçük  bir yarımada tamamen kayalıklardan oluşmuş.

290620133010

Manastırda bir süre dinlendik, artık geri dönmeliyiz diyerek kirişi kırık kapıdan İrfan ve Yıldız geçerken arkalarından resmini çekiyorum.

290620133011

Kulenin içi, üst tarafı kemerle desteklenmiş. Köşede merdiven boşluğu var yukarıya çıkmak için. Ama merdiven yok.

290620133012

Uzaktan Kapıkırı köyü ve camisi şirin görünüyor.

290620133013

Bir çok kalıntı var antik kentten kalan. Sütun, taş duvarlı yapılar düzgün yontulmuş. Aralarında zeytin ağaçları çıkmış.

290620133014

Yüksek duvarlı manastır yanında durmuş Bafa gölünün manzarasını izlerken İrfan beni çekiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1049099_10151684516389861_885685353_o

Yıldız ve ben düzlüğün kıyısında kaya üzerine oturmuş gölü seyrediyoruz.

1015749_10151664778249861_205374432_o

Gezimizi bitirip restorana geri geldik. Restoran bile tarihi kalıntıların üzerine yapılmış. Bazı yerleri taş bloklar, diğer yerler beton dökülerek sıvanmış. Sıvalı yerler beyaz kireç ile boyalı, taş bloklar orijinal renkleri ile duruyor.

290620133015

Akşam güneşi ufukta batmadan biralarımızı alıp güneşin yavaş yavaş ufukta dağların ardına batışını gölün manzarasıyla birleştirip biralarımızı keyifle içiyoruz. Burada olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Latmos dağının göle değen etekleri üzerinde Güneş ufukta batıyor. Güneşin ufukta battığı yer Dilek yarımadasının olduğu Samson dağı. Gölde hafif esen rüzgarın oynattığı kayık dans ediyor adeta.

290620133016

Güneş battıktan sonra restoran sahibi bize kumsalı emanet ederek ailesiyle arabaya binip gidiyorlar. Biz de akşam yemeğini yapıyoruz, bu akşam tatlı olarak puding yaparak soframızı zenginleştiriyoruz. Bu gece çadırlarımızı kurmuyoruz, çünkü tahta çardaklarda matı serip uyku tulumuyla yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 43 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 2. gün

17 Haziran 20013 pazartesi

2. Gün Kuşadası – Söke – Bafa gölü

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

Öne çıkmış olan görsel. Bafa gölü kıyısında duvara üç kişinin ayakları dayanmış. Gölün ötesinde Beşparmak dağı.

170620132623

Sabah dinlenmiş olarak kalkıyoruz, ev sahipleri uyanmamış. Şortları, havluları alıp sahile doğru yürüyerek gidiyoruz. Sitelerde millet uyuyor hala, biz de yol kıyısında vişne, erik, kayısı ne bulursak koparıp sabah atıştırması olarak mideye indiriyoruz. Deniz kıyısı bir acayip, taşlı yosunlu. Denize girecek yer bakıyoruz, bu kadar yazlık var burada deniz berbat. Nasıl giriyorlar anlamış değilim ve dünyanın parasını verip böyle bir yerde yazlık alıyorlar. Bir aydan fazla da kalmıyorlar yılda toplam olarak. Neyse site sakinleri çözümü bulmuş denize girmenin, un çuvallarına kum doldurup denizde on metrelik bir iskele yapmışlar. Buradan denize girip yüzüyoruz. Eve döndüğümüzde ev sahipleri kalkmış. Hemen elektrik malzemelerini almaya gidiyoruz, malzemeleri aldıktan sonra bir priz monte edip bağlantısını buattan yapıyorum. Banyoda da duy dolap arkasına geldiği için duyu söküp kablosunu uzattıktan sonra işim bitiyor. Ne de olsa takımları bisiklette taşıyorum denk geldi elektrik işini hallediyorum. O kadar yemek yiyoruz evinde kalıyoruz. İşimiz bittikten sonra kahvaltı hazırlanmış, hemen oturup bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Kahvemizi de içtikten sonra her şey için teşekkür edip müsaade isteyerek yola çıkıyoruz.

Tabelada Söke 13, Aydın 62 Kilometre kaldığını gösteriyor. Altında sarı bir tabelada yuvarlak beyaz zemine çapraz siyah şerit boyanmış.

170620132599

Sitelerden ana yola çıktık ve burada yokuş başlıyor. Yani tırmanacağız birazcık. Söke yakın, ağır ağır çıkmaya başlıyoruz. Yokuş biraz yoruyor haliyle günün ilk saatlerinde. Yokuşu çıktıktan sonra çeşme görüyoruz hemen elimizi yüzümüzü hatta başımızı yıkayıp serinliyoruz, sularımızı tazeliyorum. Bende 1.5 litrelik ped şişe ve kadroda devamlı el altında içtiğim 0.5 litrelik ped şişe var, bunlara çuval diktirdim bir nebze güneşten koruyor. Çeşmenin başında biri ceviz reçeli satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik.

170620132600

Yokuşu çıktıktan sonra çeşme görüyoruz hemen elimizi yüzümüzü hatta başımızı yıkayıp serinliyoruz, sularımızı tazeliyorum. Bende 1.5 litrelik ped şişe ve ka satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik. Bir çırpıda iniyoruz Söke’ye. Söke girişinde kavşakta tabelada yazan; sol taraf Aydın, Didim, Bodrum yazıyor. Düz işarette Söke’ye gidileceğini belirtmiş. Bir de Türk bayrağı bağlanmış demire. Kadroda devamlı el altında içtiğim 0.5 litrelik ped şişe var, bunlara çuval diktirdim bir nebze güneşten koruyor. Çeşmenin başında biri ceviz reçeli satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik.

170620132602

Efeler diyarındayız, Efe heykeline selam vererek şehir merkezine doğru pedallıyoruz.

170620132603

Merkezde Sarızeybek bisiklete uğruyoruz, burada Hüseyin vites tellerini değiştiriyor. Ben de bir korna alıyorum, yolda giderken bisiklet zilini kimse duymuyor, kornayı çalınca insanlar arkasına dönüp beni fark ediyor ve yol veriyorlar. Dükkan sahibi korna için para almıyor, bizim gibi gezginlere bir katkım olsun diye hediye ediyor. Hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Dükkanın içinde duvarlara bir çok bisiklet asılmış. Hüseyin bisikletine vites tali taktırıyor ustaya. Hüseyin’in üstünde kırmızı rüzgarlık var. Yerde çocuk bisikletleri.

170620132604

Sarızeybek bisiklet dükkanının önünde Hakan Sarızeybek ile hatıra resmi çekiyoruz. Hüseyin, Hakan Sarızeybek, ben ve İrfan.

170620132605

Bisikletçide işimiz bittikten sonra yola devam ediyoruz. Söke çıkışında tabela bize yönleri gösteriyor. Sol yön Didim, Milas, Bodrum. Düz giden yol ise Güllübahçe, ve antik kentler Priene 11, Miletos 32 Kilometre olarak belirtilmiş. Antik kentlerin zemin rengi kahverengi. Biz sol tarafa gideceğiz.

170620132606

Söke ovasında yol düz asfalt kaymak gibi bir de rüzgar arkamızdan esince pedala iyice asılıyoruz. Hızımız 35 – 40 km/hıza ulaşıyor. Yolda giderken elçek resim çekiyorum. Arkamda İrfan beni takip ediyor.170620132608

Yol düz devam ediyor, tabelada düz olarak Didim, Milas, Bodrum. Sola Sarıkemer, antik kent Myus. Önümde İrfan, az ileride Hüseyin gidiyor.

170620132609

Büyük Menderes Nehri köprüsünden  nehrin aşağısını çekiyorum. Nehir yağan yağmur nedeni ile biraz çamur renginde akıyor. Etraf yemyeşil.

170620132612

Yeni bir kavşağa yaklaşıyoruz. Tabela düz olarak Milas Bodrum yönünü gösterirken sağ taraf ise Didim, kahverengi zemine Didyma, Altınkum tarafına gidileceğini belirtmiş.

170620132611

Akyeniköy kavşağında mola verdik. Öğle yemeğini burada yiyip çay içerek gölgede dinleniyoruz. Resimde İrfan ve Hüseyin masaya oturmuş dinlenirken.

170620132614

Yolda güzel bir uçurtma uçuyordu fotoğrafını hemen çektim. Uçurtmanın altında Türk bayrağı takılı uçması ayrı bir güzellik katmış gökyüzüne. Uçurtmanın kuyruğu beyaz ve uzun dalgalanıyor.

170620132618

Akyeniköy kavşağında bir kadın heykeli barış ve paylaşmayı simgeleyen dal ve meyveyi ellerinde tutuyor.

170620132613

Moladan sonra yola koyuluyoruz, rampalar başlıyor. Hava iyice ısındı, güneş tepemizde bol su içiyoruz. Yer yer duble yol çalışmaları var, ara sıra yol toprağa dönüşüyor. Trafik tek şeritten işliyor. Hava sıcaklığından asfalt bizi bu halde görünce halimize ağlamaya başlıyor o derece yani.

170620132622

Nihayetinde Bafa Gölü görünüyor ve hafiften bir serinlik gelmeye başlıyor, su hayattır. Gölün öte tarafında dağlar var.

170620132620

Şimdi bu yapılan duble yollar iyi güzel ama çeşmeler kayboluyor ve yok denecek kadar az. Haliyle bol su bulundurmamız gerekiyor, ne de olsa Haziran ayındayız ve güneşin en dik olduğu günlerdeyiz. Bir de öğlen sıcağında yoldaysan. Nihayet bir çeşme görüyoruz hemen serinletici çalışmalar başlıyor, başımı komple yıkıyorum, bol bol su içiyor, şişeleri ful dolduruyoruz. Bir daha nerede çeşme bulabiliriz bilemiyorum. Zaten İrfan der ki her gördüğün çeşmeden suyunu içeceksin, biz de öyle yapıyoruz bol bol içiyoruz. Çeşmenin karşısında bir teras var, gözleme ayran yazıyor ama kimseler yok. İki masa birkaç sandalye var. Hemen oturup dinleniyoruz. Ne de olsa iki pistonumuz var, yokuşlarda ısınmış onları da soğutmak gerekiyor. Ayakları duvarın üstüne koyuyoruz üçümüz. Göl manzarasında serinliyor kokmuş ayaklar. Karşıda Beşparmak dağı.

Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum

170620132623

Fotoda üç çift piston göl manzarasında hava ile soğutma çalışmalarını görüyorsunuz. Sağ elimle üçümüzü elçek ile çekiyorum.

170620132624

Pistonları soğuttuktan sonra yola koyuluyoruz, bir süre sonra Hüseyin’in yolculuklarında devamlı mola verdikleri odun ateşinde çay, gözleme yapan yere varıyoruz , acıkmaya da başlamıştık. Birer gözleme ve yanına da ayranları ısmarlıyoruz. Gözlemeler pişesiye kadar hamakta dinleniyoruz, hatta burada geceleyelim diye de düşünmedik değil ama hedefimizde Kapıkırı var ve göl kıyısı daha güzel olur düşüncesindeyiz.

Hüseyin hamağa uzanmış bir poz çekiyorum

170620132625
Ben de yatıp çekiliyorum bir poz.

170620132627

İrfan da bizim yaptığımızı yapıp hamakta bir poz çekiliyor.

170620132628

İki pistonu hamakta soğutma çalışmaları devam ediyor. Yattığım yerden ayaklarımı çekiyorum hamakta.

170620132630

Burada dinlenirken yoldan bir bisikletçi geçiyor sesleniyoruz bağırıp ıslık çalıyoruz ama sesimizi duymuyor ve hızla gelip geçiyor. İrfan “bu arkadaş Kapıkırı’na gidiyor mutlaka diyor”.  Biz de “eh” diyoruz ve yola çıkıyoruz. Bafa köyüne varıyoruz, burada durmayıp Kapıkırına doğru yola devam edip 1 km içeride bir kahvede mola veriyoruz. Duble çaylarımızı söyleyip sularımızı tazeliyoruz. Arkadan bir de kahve değmede yanında yat, kahve 75 kuruş, hayret ediyoruz. Odun ateşinde üstelik, odun bol LPG tüp pahalı geliyormuş kahvecinin dediğine göre. Molanın ardından yola devam ediyoruz.

Gölkaya köyüne varıyoruz, burada yemeklik ve kahvaltılık alışveriş yapıyoruz, akşama menemen yapacağız. İki bisikletçi yolda giderken tabela ile resimlerini çekiyorum. Tabelada Gölkaya, altında da Bohçacı, dilenci, hurdacının girmesi yasaktır. Muhtarlık yazısı yazılmış.

170620132632

Güneş ufukta batarken durup uğurluyorum. Güneş son ışıklarını batmadan önce parlaklığı iyice artmış.

170620132633

Yolda giden İrfan ve karşıda Beşparmak dağının muhteşem kayalıkları. Tarihteki adı Latmos dağı.

170620132634

Heraklia antik kentinin başlangıcı olan surların duvarları göründü.

170620132635

Aynı zamanda nekropol alanındayız, yani mezarlıkta. Mezarlar da kayalar sanduka biçiminde oyulmuş. Kapağı da iri bir kayadan kalın olarak yapılmış. Haliyle çok yıllar evvelinden kapak yana açılıp mezar soyulmuş.

170620132637

Hüseyin’i bir poz çekiyorum arkada surlarla beraber.

170620132639

Taş duvarda kemerli kapı kalenin kapısı olmalı.

170620132640

Kapıkırına varıyoruz, kamp atacak yer araştırırken önümüze plaj gibi bir yer çıkıyor, buraya kamp atabilir miyiz diye konuşurken bize biri sesleniyor. Bakıyoruz Eskişehir den İrfan Akkaya bizi çağırıyor gelin buraya diye. Biz de yanına yaklaşıyoruz İrfan beni tanıyor merhaba urimbaba diyor ama ben kim olduğunu çıkartamıyorum. Bisiklet camiasında o kadar ismini bilmediğim tanıdık var ki anlatamam. Bende de hafıza zayıflığı var isimleri aklımda tutamıyorum. ( İrfan Akkaya kusura bakma ), yoldan geçen oymuş. Neyse iyice tanıştıktan sonra burada kalabileceğimizi sadece bira içmenin karşılığında olduğunu söyleyince yerin sahibiyle konuşuyoruz. Bize kalabilirsiniz diyor. Heraklia Restoran mekan sahibi Hüseyin Tiryaki. Tahta çardaklara yerleşiyoruz, şortumu giyip göle giriyorum, duş ta var duşumu alıp restoranda biralarımızı göl manzarasında içiyoruz. Biralar bittikten sonra menemeni pişirip yiyoruz. Hep beraber sohbet ediyoruz . İrfan Akkaya  erkenden yola çıkacağım köy yollarından Belen kahvesinden gideceğini öğle sıcağında bisiklet sürmediğini akşam üzeri yola devam  edeceğinden yatmağa gidiyor. Biz de bir süre sonra uyku tulumlarına girip yatıyoruz. Bu gecede çadır kurmuyoruz.

Bu gün 77 km yol yapmışız.

Yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc